The Quran in Turkish_Fizilal_Kuran - Surah Mursalat translated into Turkish_Fizilal_Kuran, Surah Al-Mursalat in Turkish_Fizilal_Kuran. We provide accurate translation of Surah Mursalat in Turkish_Fizilal_Kuran - التركية تفسير, Verses 50 - Surah Number 77 - Page 580.
وَالْمُرْسَلَاتِ عُرْفًا (1) Andolsun birbiri ardınca gonderilenlere |
فَالْعَاصِفَاتِ عَصْفًا (2) Bukup devirenlere |
وَالنَّاشِرَاتِ نَشْرًا (3) Yaydıkca yayanlara |
فَالْفَارِقَاتِ فَرْقًا (4) Secip ayıranlara |
فَالْمُلْقِيَاتِ ذِكْرًا (5) Bir ogut bırakanlara |
عُذْرًا أَوْ نُذْرًا (6) Gerek ozur icin olsun, gerek uyarı icin |
إِنَّمَا تُوعَدُونَ لَوَاقِعٌ (7) Herhalde size vaad olunan kesinlikle olacaktır |
فَإِذَا النُّجُومُ طُمِسَتْ (8) Hani o yıldızlar silindigi zaman |
وَإِذَا السَّمَاءُ فُرِجَتْ (9) Gok yarıldıgı zaman |
وَإِذَا الْجِبَالُ نُسِفَتْ (10) Daglar savruldugu zaman |
وَإِذَا الرُّسُلُ أُقِّتَتْ (11) Elciler, tayin edilen vakitlerine erdirildikleri zaman |
لِأَيِّ يَوْمٍ أُجِّلَتْ (12) Bunlar hangi gune ertelendiler |
لِيَوْمِ الْفَصْلِ (13) Hukum gunune |
وَمَا أَدْرَاكَ مَا يَوْمُ الْفَصْلِ (14) Bildin mi, nedir o hukum gunu |
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ (15) O gun yalanlayanların vay haline |
أَلَمْ نُهْلِكِ الْأَوَّلِينَ (16) Biz, oncekileri helak etmedik mi |
ثُمَّ نُتْبِعُهُمُ الْآخِرِينَ (17) Sonra geridekileri de onlara katarız |
كَذَٰلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِمِينَ (18) Biz suclulara boyle yaparız |
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ (19) O gun yalanlayanların vah haline |
أَلَمْ نَخْلُقكُّم مِّن مَّاءٍ مَّهِينٍ (20) Biz sizi adi bir sudan yaratmadık mı |
فَجَعَلْنَاهُ فِي قَرَارٍ مَّكِينٍ (21) Onu saglam bir yerde oturttuk |
إِلَىٰ قَدَرٍ مَّعْلُومٍ (22) Belli bir sureye kadar |
فَقَدَرْنَا فَنِعْمَ الْقَادِرُونَ (23) Demek ki bicimlendirmisiz. Ne guzel bicimlendireniz biz |
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ (24) O gun yalanlayanların vay haline |
أَلَمْ نَجْعَلِ الْأَرْضَ كِفَاتًا (25) Yeryuzunu bir tokat (toplanma yeri) yapmadık mı |
أَحْيَاءً وَأَمْوَاتًا (26) Gerek diriler, gerekse oluler icin |
وَجَعَلْنَا فِيهَا رَوَاسِيَ شَامِخَاتٍ وَأَسْقَيْنَاكُم مَّاءً فُرَاتًا (27) Orada yuksek yuksek daglar oturtup da size bir tatlı su sunmadık mı |
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ (28) O gun yalanlayanların vay haline |
انطَلِقُوا إِلَىٰ مَا كُنتُم بِهِ تُكَذِّبُونَ (29) (Kıyameti yalanlayanlara soyle denir): "Haydin gidin o yalanladıgınız seye dogru |
انطَلِقُوا إِلَىٰ ظِلٍّ ذِي ثَلَاثِ شُعَبٍ (30) Haydi gidin o uc catallı golgeye (cehenneme) |
لَّا ظَلِيلٍ وَلَا يُغْنِي مِنَ اللَّهَبِ (31) O, ne golgelendirir, ne alevden korur |
إِنَّهَا تَرْمِي بِشَرَرٍ كَالْقَصْرِ (32) O, saray gibi kıvılcımlar atar |
كَأَنَّهُ جِمَالَتٌ صُفْرٌ (33) Sanki o kıvılcımlar, sarı sarı (erkek deve suruleridir) |
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ (34) O gun yalanlayanların vay haline |
هَٰذَا يَوْمُ لَا يَنطِقُونَ (35) Bugun, konusamıyacakları gundur |
وَلَا يُؤْذَنُ لَهُمْ فَيَعْتَذِرُونَ (36) Kendilerine izin de verilmez ki, ozur beyan etsinler |
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ (37) O gun yalanlayanların vay haline |
هَٰذَا يَوْمُ الْفَصْلِ ۖ جَمَعْنَاكُمْ وَالْأَوَّلِينَ (38) Bu, iste o hukum gunudur. Sizi ve oncekileri bir araya topladık |
فَإِن كَانَ لَكُمْ كَيْدٌ فَكِيدُونِ (39) Bir hileniz varsa beni atlatın |
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ (40) O gun yalanlayanların vay haline |
إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي ظِلَالٍ وَعُيُونٍ (41) Kuskusuz takva sahipleri golgeler altında ve pınar baslarındadır |
وَفَوَاكِهَ مِمَّا يَشْتَهُونَ (42) Canlarının cektiginden turlu meyveler arasındadırlar |
كُلُوا وَاشْرَبُوا هَنِيئًا بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ (43) (Onlara): "Yaptıklarınıza karsılık afiyetle yiyin, icin" (denir) |
إِنَّا كَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ (44) Iste biz guzel amel isleyenleri boyle mukafatlandırırız |
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ (45) O gun yalanlayanların vay haline |
كُلُوا وَتَمَتَّعُوا قَلِيلًا إِنَّكُم مُّجْرِمُونَ (46) Yiyin, zevklenin biraz, cunku siz suclularsınız |
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ (47) O gun yalanlayanların vay haline |
وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ ارْكَعُوا لَا يَرْكَعُونَ (48) Onlara: "Ruku edin" denildigi zaman etmezler |
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ (49) Vay haline o gun yalanlayanların |
فَبِأَيِّ حَدِيثٍ بَعْدَهُ يُؤْمِنُونَ (50) Artık bundan (Kur'an'dan) sonra hangi soze inanacaklar |