الْحَمْدُ لِلَّهِ فَاطِرِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ جَاعِلِ الْمَلَائِكَةِ رُسُلًا أُولِي أَجْنِحَةٍ مَّثْنَىٰ وَثُلَاثَ وَرُبَاعَ ۚ يَزِيدُ فِي الْخَلْقِ مَا يَشَاءُ ۚ إِنَّ اللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ (1) Hamd, gokleri ve yeri yaratan, melekleri ikiser, ucer, dorder kanatlı elciler kılan Allah'a mahsustur. O, yaratmada diledigi kadar artırır. Gercekten Allah her seye kadirdir |
مَّا يَفْتَحِ اللَّهُ لِلنَّاسِ مِن رَّحْمَةٍ فَلَا مُمْسِكَ لَهَا ۖ وَمَا يُمْسِكْ فَلَا مُرْسِلَ لَهُ مِن بَعْدِهِ ۚ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ (2) Allah, insanlara rahmetinden neyi acarsa artık onu tutacak, kısacak olan yoktur. Her neyi de tutar kısarsa, onu da, ondan sonra salacak yoktur. O, cok gucludur, hukum ve hikmet sahibidir |
يَا أَيُّهَا النَّاسُ اذْكُرُوا نِعْمَتَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ ۚ هَلْ مِنْ خَالِقٍ غَيْرُ اللَّهِ يَرْزُقُكُم مِّنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ ۚ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ۖ فَأَنَّىٰ تُؤْفَكُونَ (3) Ey insanlar! Allah'ın uzerinizdeki nimetini anın. Allah'tan baska bir yaratıcı mı var? O size gokten ve yerden rızık verir. O'ndan baska ilah yoktur. O halde (haktan) nasıl cevrilirsiniz |
وَإِن يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كُذِّبَتْ رُسُلٌ مِّن قَبْلِكَ ۚ وَإِلَى اللَّهِ تُرْجَعُ الْأُمُورُ (4) Eger onlar seni yalanlıyorlarsa, senden once bircok peygamberler de yalanlandılar. Butun isler Allah'a dondurulur |
يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ ۖ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا ۖ وَلَا يَغُرَّنَّكُم بِاللَّهِ الْغَرُورُ (5) Ey insanlar! Haberiniz olsun ki, Allah'ın vaadi muhakkak haktır. Sakın bu dunya hayatı sizi aldatmasın, sakın o aldatıcı seytan sizi, Allah hakkında da aldatmasın |
إِنَّ الشَّيْطَانَ لَكُمْ عَدُوٌّ فَاتَّخِذُوهُ عَدُوًّا ۚ إِنَّمَا يَدْعُو حِزْبَهُ لِيَكُونُوا مِنْ أَصْحَابِ السَّعِيرِ (6) Cunku seytan size dusmandır. Siz de onu dusman tutun. O etrafına toplanan taraftarlarını ancak cehennemliklerden olsunlar diye davet eder |
الَّذِينَ كَفَرُوا لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ ۖ وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُم مَّغْفِرَةٌ وَأَجْرٌ كَبِيرٌ (7) Inkar edenler icin siddetli bir azab vardır. Iman edip salih amel isleyenler icin de bir bagıslanma ve buyuk bir mukafat vardır |
أَفَمَن زُيِّنَ لَهُ سُوءُ عَمَلِهِ فَرَآهُ حَسَنًا ۖ فَإِنَّ اللَّهَ يُضِلُّ مَن يَشَاءُ وَيَهْدِي مَن يَشَاءُ ۖ فَلَا تَذْهَبْ نَفْسُكَ عَلَيْهِمْ حَسَرَاتٍ ۚ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ بِمَا يَصْنَعُونَ (8) Ya kotu ameli kendisine allanmıs pullanmıs da onu guzel gormus olan kimse de mi (iman edip salih amel isleyenler gibi olacak)? Suphe yok ki Allah diledigini sasırtır, diledigini de dogru yola cıkarır. O halde canın onlara karsı hasretlerle (uzuntulerle) sıkılıp gitmesin. Cunku Allah, onların butun yaptıklarını bilir |
وَاللَّهُ الَّذِي أَرْسَلَ الرِّيَاحَ فَتُثِيرُ سَحَابًا فَسُقْنَاهُ إِلَىٰ بَلَدٍ مَّيِّتٍ فَأَحْيَيْنَا بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا ۚ كَذَٰلِكَ النُّشُورُ (9) Ruzgarları gonderip bir bulut kaldıran da Allah'tır. Derken biz o (bulutu) olmus bir beldeye sevketmisizdir. Boylece yeryuzune olmunden sonra onunla hayat veririz. Iste o dirilme de boyledir |
مَن كَانَ يُرِيدُ الْعِزَّةَ فَلِلَّهِ الْعِزَّةُ جَمِيعًا ۚ إِلَيْهِ يَصْعَدُ الْكَلِمُ الطَّيِّبُ وَالْعَمَلُ الصَّالِحُ يَرْفَعُهُ ۚ وَالَّذِينَ يَمْكُرُونَ السَّيِّئَاتِ لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ ۖ وَمَكْرُ أُولَٰئِكَ هُوَ يَبُورُ (10) Her kim izzet istiyorsa bilsin ki izzet tamamıyla Allah'ındır. O'na hos kelimeler yukselir, onu da salih amel yukseltir. Kotulukler kuranlara gelince, onlara siddetli bir azab vardır. Onların tuzakları hep darmadagın olur |
وَاللَّهُ خَلَقَكُم مِّن تُرَابٍ ثُمَّ مِن نُّطْفَةٍ ثُمَّ جَعَلَكُمْ أَزْوَاجًا ۚ وَمَا تَحْمِلُ مِنْ أُنثَىٰ وَلَا تَضَعُ إِلَّا بِعِلْمِهِ ۚ وَمَا يُعَمَّرُ مِن مُّعَمَّرٍ وَلَا يُنقَصُ مِنْ عُمُرِهِ إِلَّا فِي كِتَابٍ ۚ إِنَّ ذَٰلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرٌ (11) Hem Allah sizi bir topraktan, sonra bir damla sudan yarattı. Sonra sizi ciftler kıldı. O'nun bilgisi olmadan ne bir disi hamile olur, ne dogurur. Kendisine omur verilenin de omrunun uzatılması da, omrunden kısaltılması da mutlaka bir kitapta yazılıdır. Suphe yok ki bu, Allah'a gore kolaydır |
وَمَا يَسْتَوِي الْبَحْرَانِ هَٰذَا عَذْبٌ فُرَاتٌ سَائِغٌ شَرَابُهُ وَهَٰذَا مِلْحٌ أُجَاجٌ ۖ وَمِن كُلٍّ تَأْكُلُونَ لَحْمًا طَرِيًّا وَتَسْتَخْرِجُونَ حِلْيَةً تَلْبَسُونَهَا ۖ وَتَرَى الْفُلْكَ فِيهِ مَوَاخِرَ لِتَبْتَغُوا مِن فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ (12) Hem iki deniz esit olmuyor. Su tatlı, hararet keser, icerken (bogazdan) kayar; su da tuzlu, yakar kavurur. Bununla beraber her birinden taze bir et yersiniz ve bir ziynet cıkarır, giyinirsiniz. Allah'ın lutfundan nasib arayasınız diye suyu yara yara giden gemileri de gorursun. Gerek ki sukredeceksiniz |
يُولِجُ اللَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ كُلٌّ يَجْرِي لِأَجَلٍ مُّسَمًّى ۚ ذَٰلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ لَهُ الْمُلْكُ ۚ وَالَّذِينَ تَدْعُونَ مِن دُونِهِ مَا يَمْلِكُونَ مِن قِطْمِيرٍ (13) O, geceyi gunduze sokuyor, gunduzu de geceye sokuyor. Gunesi ve ayı emrine amade kılmıstır. Her biri mukadder bir gayeye akıp gidiyor. Iste bu gorduklerinizi yapan Allah sizin Rabbinizdir. Mulk (hukumranlık) O'nundur. O'ndan baska taptıklarınız ise, bir cekirdek zarını bile idare edemezler |
إِن تَدْعُوهُمْ لَا يَسْمَعُوا دُعَاءَكُمْ وَلَوْ سَمِعُوا مَا اسْتَجَابُوا لَكُمْ ۖ وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يَكْفُرُونَ بِشِرْكِكُمْ ۚ وَلَا يُنَبِّئُكَ مِثْلُ خَبِيرٍ (14) Kendilerine dua ederseniz duanızı isitmezler. Isitseler bile size cevabını veremezler. Kıyamet gunu de kendilerini Allah'a ortak kostugunuzu inkar ederler. Sana her seyden haberdar olan (Allah) gibi bir haber veren olmaz |
۞ يَا أَيُّهَا النَّاسُ أَنتُمُ الْفُقَرَاءُ إِلَى اللَّهِ ۖ وَاللَّهُ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَمِيدُ (15) Ey insanlar! Siz Allah'a muhtacsınız. Allah ise zengin ve her hamde layıktır |
إِن يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ وَيَأْتِ بِخَلْقٍ جَدِيدٍ (16) Eger O dilerse sizi yok eder ve yerinize yeni bir halk getirir |
وَمَا ذَٰلِكَ عَلَى اللَّهِ بِعَزِيزٍ (17) Ve bu, Allah'a gore zor bir sey degildir |
وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَىٰ ۚ وَإِن تَدْعُ مُثْقَلَةٌ إِلَىٰ حِمْلِهَا لَا يُحْمَلْ مِنْهُ شَيْءٌ وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبَىٰ ۗ إِنَّمَا تُنذِرُ الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُم بِالْغَيْبِ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ ۚ وَمَن تَزَكَّىٰ فَإِنَّمَا يَتَزَكَّىٰ لِنَفْسِهِ ۚ وَإِلَى اللَّهِ الْمَصِيرُ (18) Hem gunah ceken bir kimse, baskasının gunahını cekmeyecek; yuku agır basan, onun yuklenilmesine cagırsa da ondan bir sey yuklenilmeyecek, isterse bir yakını olsun. Fakat sen ancak o kimseleri sakındırısın ki, gaybda Rablerinin korkusunu duyarlar, namazı durust kılarlar. Temizlenen de sırf kendisi icin temizlenir. Nihayet donus Allah'adır |
وَمَا يَسْتَوِي الْأَعْمَىٰ وَالْبَصِيرُ (19) Ne kor ile goren esit olur |
وَلَا الظُّلُمَاتُ وَلَا النُّورُ (20) Ne de karanlıklar ile aydınlık |
وَلَا الظِّلُّ وَلَا الْحَرُورُ (21) Ve ne de golge ile sıcaklık |
وَمَا يَسْتَوِي الْأَحْيَاءُ وَلَا الْأَمْوَاتُ ۚ إِنَّ اللَّهَ يُسْمِعُ مَن يَشَاءُ ۖ وَمَا أَنتَ بِمُسْمِعٍ مَّن فِي الْقُبُورِ (22) Olulerle diriler de esit olmaz. Gerci Allah, her diledigine isittirirse de sen, kabirlerdekine isittirecek degilsin |
إِنْ أَنتَ إِلَّا نَذِيرٌ (23) Sen sadece bir uyarıcısın |
إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَشِيرًا وَنَذِيرًا ۚ وَإِن مِّنْ أُمَّةٍ إِلَّا خَلَا فِيهَا نَذِيرٌ (24) Muhakkak ki biz seni hak ile hem bir mujdeci, hem bir uyarıcı olarak gonderdik. Hicbir ummet de yoktur ki, iclerinde bir uyarıcı gecmis olmasın |
وَإِن يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كَذَّبَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ جَاءَتْهُمْ رُسُلُهُم بِالْبَيِّنَاتِ وَبِالزُّبُرِ وَبِالْكِتَابِ الْمُنِيرِ (25) Seni yalanlıyorlarsa, onlardan oncekiler de yalanlamıslardı. Onlara peygamberleri mucizelerle, sahifelerle ve aydınlatıcı kitaplarla gelmislerdi |
ثُمَّ أَخَذْتُ الَّذِينَ كَفَرُوا ۖ فَكَيْفَ كَانَ نَكِيرِ (26) Sonra ben o inkar edenleri tutup yakaladım. O zaman beni inkar etmek nasıl oldu |
أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ أَنزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَخْرَجْنَا بِهِ ثَمَرَاتٍ مُّخْتَلِفًا أَلْوَانُهَا ۚ وَمِنَ الْجِبَالِ جُدَدٌ بِيضٌ وَحُمْرٌ مُّخْتَلِفٌ أَلْوَانُهَا وَغَرَابِيبُ سُودٌ (27) Gormedin mi Allah gokten bir su indirdi. Biz onunla renkleri baska baska meyveler cıkardık. Daglarda da yollar, beyazlı kırmızılı cesitli renklerde ve kapkara topraklar var |
وَمِنَ النَّاسِ وَالدَّوَابِّ وَالْأَنْعَامِ مُخْتَلِفٌ أَلْوَانُهُ كَذَٰلِكَ ۗ إِنَّمَا يَخْشَى اللَّهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمَاءُ ۗ إِنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ غَفُورٌ (28) Yine insanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da turlu renklileri vardır. Kulları icinde Allah'tan ancak alimler korkar. Suphe yok ki Allah cok gucludur. Hukum ve hikmet sahibidir |
إِنَّ الَّذِينَ يَتْلُونَ كِتَابَ اللَّهِ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَأَنفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً يَرْجُونَ تِجَارَةً لَّن تَبُورَ (29) Allah'ın kitabını okuyan, namazı kılan ve kendilerine verdigimiz rızıktan gizli ve acık olarak verenler, kesinlikle batma ihtimali olmayan bir ticaret umarlar |
لِيُوَفِّيَهُمْ أُجُورَهُمْ وَيَزِيدَهُم مِّن فَضْلِهِ ۚ إِنَّهُ غَفُورٌ شَكُورٌ (30) Cunku Allah mukafatlarını kendilerine tamamen odedikten baska, lutfundan onlara fazlasını da verecektir. Cunku O cok bagıslayıcı ve sukrun karsılıgını vericidir |
وَالَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ هُوَ الْحَقُّ مُصَدِّقًا لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهِ ۗ إِنَّ اللَّهَ بِعِبَادِهِ لَخَبِيرٌ بَصِيرٌ (31) Kitaplar icinde sana vahyettigimiz kitap da kendinden oncekileri tasdik edici olmak uzere bir haktır. Suphe yok ki, Allah, kullarının butun hallerinden haberdardır ve her seyi gorendir |
ثُمَّ أَوْرَثْنَا الْكِتَابَ الَّذِينَ اصْطَفَيْنَا مِنْ عِبَادِنَا ۖ فَمِنْهُمْ ظَالِمٌ لِّنَفْسِهِ وَمِنْهُم مُّقْتَصِدٌ وَمِنْهُمْ سَابِقٌ بِالْخَيْرَاتِ بِإِذْنِ اللَّهِ ۚ ذَٰلِكَ هُوَ الْفَضْلُ الْكَبِيرُ (32) Sonra biz o kitabı kullarımızdan suzup sectiklerimize miras bıraktık. Onlardan da nefislerine zulmeden var, orta yolu tutan var, Allah'ın izniyle hayırlarda ileri gecenler var. Iste bu buyuk lutuftur |
جَنَّاتُ عَدْنٍ يَدْخُلُونَهَا يُحَلَّوْنَ فِيهَا مِنْ أَسَاوِرَ مِن ذَهَبٍ وَلُؤْلُؤًا ۖ وَلِبَاسُهُمْ فِيهَا حَرِيرٌ (33) Onlara Adn cennetleri vardır. Onlar oraya gireceklerdir. Orada altın bilezikler ve incilerle susleneceklerdir. Orada elbiseleri de ipektir |
وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي أَذْهَبَ عَنَّا الْحَزَنَ ۖ إِنَّ رَبَّنَا لَغَفُورٌ شَكُورٌ (34) Onlar orada soyle derler: "Hamd olsun Allah'a, bizden o uzuntuyu giderdi. Gercekten Rabbimiz cok bagıslayıcı ve sukrun karsılıgını vericidir |
الَّذِي أَحَلَّنَا دَارَ الْمُقَامَةِ مِن فَضْلِهِ لَا يَمَسُّنَا فِيهَا نَصَبٌ وَلَا يَمَسُّنَا فِيهَا لُغُوبٌ (35) Lutfundan bizi durulacak bir yurda kondurdu. Burada bize yorgunluk gelmeyecek, burada bize usanc gelmeyecektir |
وَالَّذِينَ كَفَرُوا لَهُمْ نَارُ جَهَنَّمَ لَا يُقْضَىٰ عَلَيْهِمْ فَيَمُوتُوا وَلَا يُخَفَّفُ عَنْهُم مِّنْ عَذَابِهَا ۚ كَذَٰلِكَ نَجْزِي كُلَّ كَفُورٍ (36) Inkar edenlere gelince, onlara cehennem atesi vardır. Hukum verilmez ki olsunler, kendilerinden biraz azab da hafifletilmez. Iste biz her nankoru boyle cezalandırırız |
وَهُمْ يَصْطَرِخُونَ فِيهَا رَبَّنَا أَخْرِجْنَا نَعْمَلْ صَالِحًا غَيْرَ الَّذِي كُنَّا نَعْمَلُ ۚ أَوَلَمْ نُعَمِّرْكُم مَّا يَتَذَكَّرُ فِيهِ مَن تَذَكَّرَ وَجَاءَكُمُ النَّذِيرُ ۖ فَذُوقُوا فَمَا لِلظَّالِمِينَ مِن نَّصِيرٍ (37) Onlar, orada soyle feryad ederler: "Ey Rabbimiz! Bizleri cıkar, yapageldiklerimizden baska salih bir amel yapalım." (Onlara): "Size dusunecek olanın dusunecegi kadar bir omur vermedik mi? Hem size uyarıcı da gelmisti. O halde azabı tadın. Cunku zalimleri kurtaracak yoktur." (denir) |
إِنَّ اللَّهَ عَالِمُ غَيْبِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۚ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ (38) Suphe yok ki Allah, goklerin ve yerin gaybını bilir. Elbette o, sinelerin icinde olanları da bilir |
هُوَ الَّذِي جَعَلَكُمْ خَلَائِفَ فِي الْأَرْضِ ۚ فَمَن كَفَرَ فَعَلَيْهِ كُفْرُهُ ۖ وَلَا يَزِيدُ الْكَافِرِينَ كُفْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ إِلَّا مَقْتًا ۖ وَلَا يَزِيدُ الْكَافِرِينَ كُفْرُهُمْ إِلَّا خَسَارًا (39) Sizi yeryuzunde halifeler yapan O'dur. Artık kim kufrederse, kufru kendi aleyhinedir. Kafirlerin kufurleri, Rablerinin katında kendilerine bugzdan baska bir sey artırmaz, kafirlerin kufurleri kendilerine zarardan baska bir sey artırmaz |
قُلْ أَرَأَيْتُمْ شُرَكَاءَكُمُ الَّذِينَ تَدْعُونَ مِن دُونِ اللَّهِ أَرُونِي مَاذَا خَلَقُوا مِنَ الْأَرْضِ أَمْ لَهُمْ شِرْكٌ فِي السَّمَاوَاتِ أَمْ آتَيْنَاهُمْ كِتَابًا فَهُمْ عَلَىٰ بَيِّنَتٍ مِّنْهُ ۚ بَلْ إِن يَعِدُ الظَّالِمُونَ بَعْضُهُم بَعْضًا إِلَّا غُرُورًا (40) De ki: "Gordunuz ya, Allah'ı bırakıp da tapmakta oldugunuz ortaklarınızı! Gosterin bana, yer yuzunden neyi yaratmıslardır?" Yoksa onların gok yuzunde bir ortaklıgı mı var? Yoksa biz kendilerine bir kitap vermisiz de ondan bir delil uzerinde mi bulunuyorlar? Hayır o zalimler, birbirlerine aldatmadan baska bir vaadde bulunmuyorlar |
۞ إِنَّ اللَّهَ يُمْسِكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ أَن تَزُولَا ۚ وَلَئِن زَالَتَا إِنْ أَمْسَكَهُمَا مِنْ أَحَدٍ مِّن بَعْدِهِ ۚ إِنَّهُ كَانَ حَلِيمًا غَفُورًا (41) Dogrusu gokleri ve yeri yok oluvermekten, Allah tutuyor. Andolsun ki eger yok oluverirlerse, onları O'ndan baska kimse tutamaz. Gercekten O, cok yumusak davranır, cok bagıslayıcıdır |
وَأَقْسَمُوا بِاللَّهِ جَهْدَ أَيْمَانِهِمْ لَئِن جَاءَهُمْ نَذِيرٌ لَّيَكُونُنَّ أَهْدَىٰ مِنْ إِحْدَى الْأُمَمِ ۖ فَلَمَّا جَاءَهُمْ نَذِيرٌ مَّا زَادَهُمْ إِلَّا نُفُورًا (42) Olanca gucleriyle Allah'a yemin etmislerdi ki, kendilerine uyarıcı bir peygamber gelirse, mutlaka ilerideki ummetlerin herhagi birinden daha dogru yolda olacaklardı. Fakat kendilerine uyarıcı bir peygamber geldigi zaman bu, onların sırf urkuntuleriniartırdı |
اسْتِكْبَارًا فِي الْأَرْضِ وَمَكْرَ السَّيِّئِ ۚ وَلَا يَحِيقُ الْمَكْرُ السَّيِّئُ إِلَّا بِأَهْلِهِ ۚ فَهَلْ يَنظُرُونَ إِلَّا سُنَّتَ الْأَوَّلِينَ ۚ فَلَن تَجِدَ لِسُنَّتِ اللَّهِ تَبْدِيلًا ۖ وَلَن تَجِدَ لِسُنَّتِ اللَّهِ تَحْوِيلًا (43) (Bu da) yeryuzunde bir kibirlenme ve bir suikast duzenidir. Halbuki fena duzen ancak sahibinin basına gecer. O halde oncekilerin kanunundan baska ne gozetiyorlar? Sen Allah'ın sunnetinde asla bir degisme bulamazsın. Sen Allah'ın sunnetinde asla bir baskalasma da bulamazsın |
أَوَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَكَانُوا أَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً ۚ وَمَا كَانَ اللَّهُ لِيُعْجِزَهُ مِن شَيْءٍ فِي السَّمَاوَاتِ وَلَا فِي الْأَرْضِ ۚ إِنَّهُ كَانَ عَلِيمًا قَدِيرًا (44) Yeryuzunde gezip bir bakmadılar mı, kendilerinden oncekilerin sonu nasıl olmus? Halbuki onlar, bunlardan daha kuvvetliydiler. Ne goklerde ve ne de yerde hicbir sey Allah'ı aciz bırakamaz. Cunku o her seyi bilendir, her seye kadir olandır |
وَلَوْ يُؤَاخِذُ اللَّهُ النَّاسَ بِمَا كَسَبُوا مَا تَرَكَ عَلَىٰ ظَهْرِهَا مِن دَابَّةٍ وَلَٰكِن يُؤَخِّرُهُمْ إِلَىٰ أَجَلٍ مُّسَمًّى ۖ فَإِذَا جَاءَ أَجَلُهُمْ فَإِنَّ اللَّهَ كَانَ بِعِبَادِهِ بَصِيرًا (45) Bununla beraber Allah, insanları kazandıkları (gunahlar) yuzunden hemen yakalayıverseydi, yeryuzunde hicbir canlı bırakmazdı. Fakat onları belli bir sureye kadar erteliyor. Nihayet ecelleri gelince geregini yapar. Suphe yok ki Allah, kullarını gormektedir |