×

Surah Al-Hijr in Turkish_Modern

Quran Turkish_Modern ⮕ Surah Hijr

Translation of the Meanings of Surah Hijr in Turkish_Modern - التركية الحديثة

The Quran in Turkish_Modern - Surah Hijr translated into Turkish_Modern, Surah Al-Hijr in Turkish_Modern. We provide accurate translation of Surah Hijr in Turkish_Modern - التركية الحديثة, Verses 99 - Surah Number 15 - Page 262.

بسم الله الرحمن الرحيم

الر ۚ تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ وَقُرْآنٍ مُّبِينٍ (1)
Elif, Lam, Ra. Iste bunlar kitabın, apacık Kur'an'ın ayetleridir
رُّبَمَا يَوَدُّ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْ كَانُوا مُسْلِمِينَ (2)
Kafirler (kıyamet gunu) keske Musluman olsaydık diye temenni ederler
ذَرْهُمْ يَأْكُلُوا وَيَتَمَتَّعُوا وَيُلْهِهِمُ الْأَمَلُ ۖ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ (3)
Onları bırak da yesinler, eglensinler, beklentileri onları oyalasın. Nasıl olsa ogrenecekler
وَمَا أَهْلَكْنَا مِن قَرْيَةٍ إِلَّا وَلَهَا كِتَابٌ مَّعْلُومٌ (4)
Biz, bilinen bir yazgısı olmadan hicbir ulkeyi yok etmedik
مَّا تَسْبِقُ مِنْ أُمَّةٍ أَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَ (5)
Hicbir toplum ecelini gecemez ve ondan geri de kalamaz
وَقَالُوا يَا أَيُّهَا الَّذِي نُزِّلَ عَلَيْهِ الذِّكْرُ إِنَّكَ لَمَجْنُونٌ (6)
Dediler ki: "Ey kendisine Kur'an indirilen! Sen mutlaka bir delisin
لَّوْ مَا تَأْتِينَا بِالْمَلَائِكَةِ إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ (7)
“Eger dogru soyleyenlerden isen bize melekleri getirsene!”
مَا نُنَزِّلُ الْمَلَائِكَةَ إِلَّا بِالْحَقِّ وَمَا كَانُوا إِذًا مُّنظَرِينَ (8)
Biz, melekleri ancak hakikatle indiririz. O zaman da o kafirlere hic muhlet verilmez
إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ (9)
Kur’an’ı suphesiz biz indirdik. O’nu koruyacak olan da suphesiz biziz
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ فِي شِيَعِ الْأَوَّلِينَ (10)
Kesinlikle senden once de, gecmis toplumlara rasuller gondermistik
وَمَا يَأْتِيهِم مِّن رَّسُولٍ إِلَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ (11)
Onlara kendilerine gelen her rasulle alay ediyorlardı
كَذَٰلِكَ نَسْلُكُهُ فِي قُلُوبِ الْمُجْرِمِينَ (12)
Iste boylece biz onu, (yalanlamayı) sucluların (Mekkeli musriklerin) kalplerine sokarız
لَا يُؤْمِنُونَ بِهِ ۖ وَقَدْ خَلَتْ سُنَّةُ الْأَوَّلِينَ (13)
Onlar ona (indirilen kitaba) iman etmezler, oysaki evvelkilerin sunneti de boyle olup gitmistir
وَلَوْ فَتَحْنَا عَلَيْهِم بَابًا مِّنَ السَّمَاءِ فَظَلُّوا فِيهِ يَعْرُجُونَ (14)
Onlara gokten bir kapı acsak da onlar oradan yukarı cıksalar bile
لَقَالُوا إِنَّمَا سُكِّرَتْ أَبْصَارُنَا بَلْ نَحْنُ قَوْمٌ مَّسْحُورُونَ (15)
Yine de: “Gozlerimiz perdelendi, belki de hepimiz buyulendik” derler
وَلَقَدْ جَعَلْنَا فِي السَّمَاءِ بُرُوجًا وَزَيَّنَّاهَا لِلنَّاظِرِينَ (16)
Gokte burclar (yıldızlar) var ettik ve onları bakanlar icin susledik
وَحَفِظْنَاهَا مِن كُلِّ شَيْطَانٍ رَّجِيمٍ (17)
Onu (gogu) kovulmus seytanlardan koruduk
إِلَّا مَنِ اسْتَرَقَ السَّمْعَ فَأَتْبَعَهُ شِهَابٌ مُّبِينٌ (18)
Ancak kulak hırsızlıgı eden mustesna. Onun da ardına acık (yakıcı) bir alev duser
وَالْأَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَأَلْقَيْنَا فِيهَا رَوَاسِيَ وَأَنبَتْنَا فِيهَا مِن كُلِّ شَيْءٍ مَّوْزُونٍ (19)
Yeri de yaydık. Oraya sabit daglar yerlestirdik. Orada her seyden olcusu bilinen seyler bitirdik
وَجَعَلْنَا لَكُمْ فِيهَا مَعَايِشَ وَمَن لَّسْتُمْ لَهُ بِرَازِقِينَ (20)
Ve orda sizler icin ve kendisine rızık vericiler olmadıgınız canlılar icin gecimlikler kıldık
وَإِن مِّن شَيْءٍ إِلَّا عِندَنَا خَزَائِنُهُ وَمَا نُنَزِّلُهُ إِلَّا بِقَدَرٍ مَّعْلُومٍ (21)
Hazineleri bizim katımızda olmayan hicbir sey yoktur. Ancak biz onu belirlenmis bir miktar olarak indiririz
وَأَرْسَلْنَا الرِّيَاحَ لَوَاقِحَ فَأَنزَلْنَا مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَسْقَيْنَاكُمُوهُ وَمَا أَنتُمْ لَهُ بِخَازِنِينَ (22)
Ruzgarları da (bulutlara yagmur) asılayıcılar olarak gonderdik. Sonra gokten (buluttan) su indirdik de onunla sizleri suladık ve onu toplayıp depolayan da siz degilsiniz
وَإِنَّا لَنَحْنُ نُحْيِي وَنُمِيتُ وَنَحْنُ الْوَارِثُونَ (23)
Dogrusu ancak biz, hayat verir ve de oldururuz. Hepsinin sonrasında (herseye )varis olanlar da bizleriz
وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَقْدِمِينَ مِنكُمْ وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَأْخِرِينَ (24)
Sizden once gecenleri bildigimiz gibi sizden sonra gelecekleri de biliriz
وَإِنَّ رَبَّكَ هُوَ يَحْشُرُهُمْ ۚ إِنَّهُ حَكِيمٌ عَلِيمٌ (25)
Suphesiz yalnızca senin Rabbin onların hepsini bir araya toplayacak. Muhakkak O, hikmet sahibidir, her seyi bilendir
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ مِن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ (26)
Insanı kuru bir camurdan, kara ve (rengi, kokusu degismis) bir balcıktan yarattık
وَالْجَانَّ خَلَقْنَاهُ مِن قَبْلُ مِن نَّارِ السَّمُومِ (27)
Daha once de cinleri yakıp kavuran bir atesten yaratmıstık
وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلَائِكَةِ إِنِّي خَالِقٌ بَشَرًا مِّن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ (28)
Rabbin, meleklere soyle demisti: "Ben, kuru bir camurdan, kara ve (rengi, kokusu degismis) balcıktan bir beser yaratacagım
فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِن رُّوحِي فَقَعُوا لَهُ سَاجِدِينَ (29)
Onu bir sekle sokup, ruhumdan ufledigim zaman onun icin hemen secdeye kapanın
فَسَجَدَ الْمَلَائِكَةُ كُلُّهُمْ أَجْمَعُونَ (30)
Meleklerin hepsi de topluca ona secde etmisti
إِلَّا إِبْلِيسَ أَبَىٰ أَن يَكُونَ مَعَ السَّاجِدِينَ (31)
Bundan bir tek Iblis mustesnaydı. O, secde edenlerle birlikte olmaktan kacındı
قَالَ يَا إِبْلِيسُ مَا لَكَ أَلَّا تَكُونَ مَعَ السَّاجِدِينَ (32)
Allah: "Ey Iblis, senin secde edenlerle beraber olmanı engelleyen nedir?" dedi
قَالَ لَمْ أَكُن لِّأَسْجُدَ لِبَشَرٍ خَلَقْتَهُ مِن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ (33)
(Iblis) Ben, kuru bir camurdan, kara ve (rengi, kokusu degismis) bir balcıktan yarattıgın bir besere secde edecek degilim" dedi
قَالَ فَاخْرُجْ مِنْهَا فَإِنَّكَ رَجِيمٌ (34)
Allah dedi ki: Oyleyse ''Cennet'ten cık git. Sen artık kovuldun
وَإِنَّ عَلَيْكَ اللَّعْنَةَ إِلَىٰ يَوْمِ الدِّينِ (35)
Suphesiz hesap gunune kadar lanet senin uzerinedir.”
قَالَ رَبِّ فَأَنظِرْنِي إِلَىٰ يَوْمِ يُبْعَثُونَ (36)
Iblis: “Rabbim! Oyle ise onların tekrar diriltilecekleri gune kadar bana muhlet ver!” dedi
قَالَ فَإِنَّكَ مِنَ الْمُنظَرِينَ (37)
Allah dedi ki: “O halde sen, kendisine muhlet verilenlerdensin
إِلَىٰ يَوْمِ الْوَقْتِ الْمَعْلُومِ (38)
Vakti bilinen bir gune kadar
قَالَ رَبِّ بِمَا أَغْوَيْتَنِي لَأُزَيِّنَنَّ لَهُمْ فِي الْأَرْضِ وَلَأُغْوِيَنَّهُمْ أَجْمَعِينَ (39)
Iblis: “Rabbim! Beni azdırmana karsılık, andolsun ki yeryuzunde kotulukleri onlara guzel gosterecegim, hepsini saptıracagım
إِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَصِينَ (40)
Ancak, iclerinde ihlas sahibi kulların haric
قَالَ هَٰذَا صِرَاطٌ عَلَيَّ مُسْتَقِيمٌ (41)
(Allah Teala:) "Bu benim gosterdigim dosdogru yoldur." dedi
إِنَّ عِبَادِي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌ إِلَّا مَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْغَاوِينَ (42)
Senin, kullarım uzerinde hicbir gucun yoktur, sana uyan azgınlar dısında
وَإِنَّ جَهَنَّمَ لَمَوْعِدُهُمْ أَجْمَعِينَ (43)
Onların hepsine vadolunan yer Cehennem'dir
لَهَا سَبْعَةُ أَبْوَابٍ لِّكُلِّ بَابٍ مِّنْهُمْ جُزْءٌ مَّقْسُومٌ (44)
Onun yedi kapısı vardır ve her kapıya onlardan ayrılmıs belli bir pay vardır
إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ (45)
Takva sahibi olanlar ise, Cennetlerde ve pınarlardadır
ادْخُلُوهَا بِسَلَامٍ آمِنِينَ (46)
Selametle ve guvenle girin oraya
وَنَزَعْنَا مَا فِي صُدُورِهِم مِّنْ غِلٍّ إِخْوَانًا عَلَىٰ سُرُرٍ مُّتَقَابِلِينَ (47)
Biz, onların kalplerindeki tum kini sokup attık. Onlar, kardesler olarak karsılıklı koltuklarda otururlar
لَا يَمَسُّهُمْ فِيهَا نَصَبٌ وَمَا هُم مِّنْهَا بِمُخْرَجِينَ (48)
Onlara, orada hicbir yorgunluk yoktur. Ve onlar oradan cıkarılacak da degillerdir
۞ نَبِّئْ عِبَادِي أَنِّي أَنَا الْغَفُورُ الرَّحِيمُ (49)
Kullarıma benim, cok magfiret edici, cok merhametli oldugumu haber ver
وَأَنَّ عَذَابِي هُوَ الْعَذَابُ الْأَلِيمُ (50)
Azabıma gelince de o, cok acı veren bir azaptır
وَنَبِّئْهُمْ عَن ضَيْفِ إِبْرَاهِيمَ (51)
Onlara Ibrahim’in misafirlerinden (meleklerden) de haber ver
إِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَامًا قَالَ إِنَّا مِنكُمْ وَجِلُونَ (52)
Onun yanına girdikleri zaman ona: "Selam!" dediklerinde, o da onlara: “Biz, sizden korkuyoruz.” demisti
قَالُوا لَا تَوْجَلْ إِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَامٍ عَلِيمٍ (53)
Onlar: "Endiselenme, biz sana bilgin bir erkek evlat mujdeliyoruz." dediler
قَالَ أَبَشَّرْتُمُونِي عَلَىٰ أَن مَّسَّنِيَ الْكِبَرُ فَبِمَ تُبَشِّرُونَ (54)
Ibrahim: “Bana yaslılık gelip catmıs iken beni mi mujdeliyorsunuz? Bana neyi mujdeliyorsunuz?” dedi
قَالُوا بَشَّرْنَاكَ بِالْحَقِّ فَلَا تَكُن مِّنَ الْقَانِطِينَ (55)
Sana gercegi mujdeliyoruz. Umitsizlige dusenlerden olma!" dediler
قَالَ وَمَن يَقْنَطُ مِن رَّحْمَةِ رَبِّهِ إِلَّا الضَّالُّونَ (56)
O da: “Yoldan cıkmıslardan baska, Rabbinin rahmetinden kim umidini keser ki?” dedi
قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ أَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ (57)
Ibrahim, “Ey elciler! O halde goreviniz nedir?” dedi
قَالُوا إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَىٰ قَوْمٍ مُّجْرِمِينَ (58)
Biz, gunahkar bir topluma gonderildik.” dediler
إِلَّا آلَ لُوطٍ إِنَّا لَمُنَجُّوهُمْ أَجْمَعِينَ (59)
“Ancak Lut ailesi haric (Onlar suclu degillerdir). Kesinlikle onların hepsini bundan kurtaracagız
إِلَّا امْرَأَتَهُ قَدَّرْنَا ۙ إِنَّهَا لَمِنَ الْغَابِرِينَ (60)
Yalnız onun karısını kurtarmayacagız. Onun geri kalanlardan olmasını takdir ettik
فَلَمَّا جَاءَ آلَ لُوطٍ الْمُرْسَلُونَ (61)
Elciler (melekler) Lut’un ailesine gelince
قَالَ إِنَّكُمْ قَوْمٌ مُّنكَرُونَ (62)
Lut onlara: "Dogrusu siz, hic tanınmayan kimselersiniz" dedi
قَالُوا بَلْ جِئْنَاكَ بِمَا كَانُوا فِيهِ يَمْتَرُونَ (63)
Dediler ki: “Evet, fakat biz sana (kavminin) suphe etmekte oldugu azabı getirdik.”
وَأَتَيْنَاكَ بِالْحَقِّ وَإِنَّا لَصَادِقُونَ (64)
“Biz, sana gercegi getirdik. Suphesiz biz dogru soyleyenleriz.”
فَأَسْرِ بِأَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِّنَ اللَّيْلِ وَاتَّبِعْ أَدْبَارَهُمْ وَلَا يَلْتَفِتْ مِنكُمْ أَحَدٌ وَامْضُوا حَيْثُ تُؤْمَرُونَ (65)
Gecenin bir bolumunde aile fertlerini yola cıkar, sen de arkalarından git. Hicbiriniz arkaya bakmasın. Emrolundugunuz yere (dogru) gecin gidin
وَقَضَيْنَا إِلَيْهِ ذَٰلِكَ الْأَمْرَ أَنَّ دَابِرَ هَٰؤُلَاءِ مَقْطُوعٌ مُّصْبِحِينَ (66)
Ona su durumu kesin olarak bildirdik: ''Sabaha cıkarken onların arkası/koku kesilmis olacak
وَجَاءَ أَهْلُ الْمَدِينَةِ يَسْتَبْشِرُونَ (67)
Sehir halkı sevinerek geldiler
قَالَ إِنَّ هَٰؤُلَاءِ ضَيْفِي فَلَا تَفْضَحُونِ (68)
Lut, dedi ki: “Suphesiz bunlar benim misafirlerimdir. Sakın beni rezil etmeyin.”
وَاتَّقُوا اللَّهَ وَلَا تُخْزُونِ (69)
Allah’tan korkun da, beni utandırmayın
قَالُوا أَوَلَمْ نَنْهَكَ عَنِ الْعَالَمِينَ (70)
Onlar: "Biz sana insanları misafir etmeni yasaklamadık mı?" dediler
قَالَ هَٰؤُلَاءِ بَنَاتِي إِن كُنتُمْ فَاعِلِينَ (71)
Lut: "Eger evlilik yapacaksanız, iste kızlarım!" dedi
لَعَمْرُكَ إِنَّهُمْ لَفِي سَكْرَتِهِمْ يَعْمَهُونَ (72)
(Ey Muhammed!) Hayatına yemin olsun ki onlar sarhoslukları icerisinde bocalayıp duruyorlar
فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُشْرِقِينَ (73)
Derken gunesin dogusu sırasında, o korkunc ugultulu ses onları yakalayıverdi
فَجَعَلْنَا عَالِيَهَا سَافِلَهَا وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِّن سِجِّيلٍ (74)
Boylece (sehrin) ustunu altına getirdik. Uzerlerine de balcıktan pisirilmis taslar yagdırdık
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِّلْمُتَوَسِّمِينَ (75)
Suphesiz bunda dusunup gorebilen kimseler icin ibretler vardır
وَإِنَّهَا لَبِسَبِيلٍ مُّقِيمٍ (76)
O (sehir, herkesin gelip gectigi) bir yol uzerinde durmaktadır
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِّلْمُؤْمِنِينَ (77)
Suphesiz bunda, Mu'minler icin de bir isaret vardır
وَإِن كَانَ أَصْحَابُ الْأَيْكَةِ لَظَالِمِينَ (78)
(Suayb'ın kavmi olan) Eyke halkı zalimlik etti
فَانتَقَمْنَا مِنْهُمْ وَإِنَّهُمَا لَبِإِمَامٍ مُّبِينٍ (79)
Onlardan da intikam aldık. Her ikisi de hala gorulup, tanınan bir yol uzerindedirler
وَلَقَدْ كَذَّبَ أَصْحَابُ الْحِجْرِ الْمُرْسَلِينَ (80)
Suphesiz Hicr (Semud) halkı da peygamberleri yalanlamıslardı
وَآتَيْنَاهُمْ آيَاتِنَا فَكَانُوا عَنْهَا مُعْرِضِينَ (81)
Onlara ayetlerimizi gonderdik ama onlardan yuz cevirmislerdi
وَكَانُوا يَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا آمِنِينَ (82)
Onlar, dagları oyarak evler yapıyorlardı. Guven icindeydiler
فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُصْبِحِينَ (83)
Derken sabaha girdiklerinde onları da bir cıglık yakalayıverdi
فَمَا أَغْنَىٰ عَنْهُم مَّا كَانُوا يَكْسِبُونَ (84)
Kazandıkları onlara bir fayda saglamadı
وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ ۗ وَإِنَّ السَّاعَةَ لَآتِيَةٌ ۖ فَاصْفَحِ الصَّفْحَ الْجَمِيلَ (85)
Biz, gokleri, yeri ve arasındakileri ancak hak ile yarattık. Kıyamet elbette gelecektir. Sen (Ey Muhammed!) guzel bir sekilde affederek muamele et
إِنَّ رَبَّكَ هُوَ الْخَلَّاقُ الْعَلِيمُ (86)
Elbette Rabbin, her seyi yaratandır, her seyi bilendir
وَلَقَدْ آتَيْنَاكَ سَبْعًا مِّنَ الْمَثَانِي وَالْقُرْآنَ الْعَظِيمَ (87)
Sana, tekrarlanan yedi ayeti (Fatiha Suresi'ni) ve Kur’an-ı Azim'i verdik
لَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ إِلَىٰ مَا مَتَّعْنَا بِهِ أَزْوَاجًا مِّنْهُمْ وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِلْمُؤْمِنِينَ (88)
Kafirlerden bir kısmını faydalandırdıgımız seylerde sakın gozun kalmasın. Onlara karsı mahzun olma ve mu’minlere (sefkat) kanadını indir
وَقُلْ إِنِّي أَنَا النَّذِيرُ الْمُبِينُ (89)
De ki: ''Gercekten ben, apacık bir uyarıcıyım
كَمَا أَنزَلْنَا عَلَى الْمُقْتَسِمِينَ (90)
Nitekim biz, (Kur'an'ı) kısımlara ayıranlara azabı indirmisizdir
الَّذِينَ جَعَلُوا الْقُرْآنَ عِضِينَ (91)
Onlar, Kur'an'ı kısım kısım ayırdılar. (Bir kısmına sihir, bir kısmına yalan dediler)
فَوَرَبِّكَ لَنَسْأَلَنَّهُمْ أَجْمَعِينَ (92)
Rabbine andolsun ki, onların hepsini yaptıklarından dolayı sorguya cekecegiz
عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ (93)
Bu yaptıklarından oturu
فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ وَأَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِكِينَ (94)
Ey Muhammed! Simdi sen, sana emrolunanı acıkca ortaya koy ve Allah’a ortak kosanlara aldırıs etme
إِنَّا كَفَيْنَاكَ الْمُسْتَهْزِئِينَ (95)
Elbette o alay edenlere karsı biz sana yeteriz
الَّذِينَ يَجْعَلُونَ مَعَ اللَّهِ إِلَٰهًا آخَرَ ۚ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ (96)
Onlar Allah ile beraber baska bir ilah edinenlerdir. Ileride ogrenecekler
وَلَقَدْ نَعْلَمُ أَنَّكَ يَضِيقُ صَدْرُكَ بِمَا يَقُولُونَ (97)
Onların soyledikleri seyler sebebiyle gogsunun daraldıgını bilmekteyiz
فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَكُن مِّنَ السَّاجِدِينَ (98)
Oyleyse hamd ile Rabbini tesbih et ve secde edenlerden ol
وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّىٰ يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ (99)
Sana yakin/olum gelene kadar Rabbine ibadet et
❮ Previous Next ❯

Surahs from Quran :

1- Fatiha2- Baqarah
3- Al Imran4- Nisa
5- Maidah6- Anam
7- Araf8- Anfal
9- Tawbah10- Yunus
11- Hud12- Yusuf
13- Raad14- Ibrahim
15- Hijr16- Nahl
17- Al Isra18- Kahf
19- Maryam20- TaHa
21- Anbiya22- Hajj
23- Muminun24- An Nur
25- Furqan26- Shuara
27- Naml28- Qasas
29- Ankabut30- Rum
31- Luqman32- Sajdah
33- Ahzab34- Saba
35- Fatir36- Yasin
37- Assaaffat38- Sad
39- Zumar40- Ghafir
41- Fussilat42- shura
43- Zukhruf44- Ad Dukhaan
45- Jathiyah46- Ahqaf
47- Muhammad48- Al Fath
49- Hujurat50- Qaf
51- zariyat52- Tur
53- Najm54- Al Qamar
55- Rahman56- Waqiah
57- Hadid58- Mujadilah
59- Al Hashr60- Mumtahina
61- Saff62- Jumuah
63- Munafiqun64- Taghabun
65- Talaq66- Tahrim
67- Mulk68- Qalam
69- Al-Haqqah70- Maarij
71- Nuh72- Jinn
73- Muzammil74- Muddathir
75- Qiyamah76- Insan
77- Mursalat78- An Naba
79- Naziat80- Abasa
81- Takwir82- Infitar
83- Mutaffifin84- Inshiqaq
85- Buruj86- Tariq
87- Al Ala88- Ghashiya
89- Fajr90- Al Balad
91- Shams92- Lail
93- Duha94- Sharh
95- Tin96- Al Alaq
97- Qadr98- Bayyinah
99- Zalzalah100- Adiyat
101- Qariah102- Takathur
103- Al Asr104- Humazah
105- Al Fil106- Quraysh
107- Maun108- Kawthar
109- Kafirun110- Nasr
111- Masad112- Ikhlas
113- Falaq114- An Nas