الم (1) Elif, Lam, Mim |
أَحَسِبَ النَّاسُ أَن يُتْرَكُوا أَن يَقُولُوا آمَنَّا وَهُمْ لَا يُفْتَنُونَ (2) Insanlar, imtihandan gecirilmeden, sadece "Iman ettik" demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar |
وَلَقَدْ فَتَنَّا الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ ۖ فَلَيَعْلَمَنَّ اللَّهُ الَّذِينَ صَدَقُوا وَلَيَعْلَمَنَّ الْكَاذِبِينَ (3) Andolsun ki, biz onlardan oncekileri de imtihandan gecirmisizdir. Elbette Allah, dogruları ortaya cıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır |
أَمْ حَسِبَ الَّذِينَ يَعْمَلُونَ السَّيِّئَاتِ أَن يَسْبِقُونَا ۚ سَاءَ مَا يَحْكُمُونَ (4) Yoksa kotulukleri yapanlar bizden kacabileceklerini mi sandılar? Ne kadar kotu (ve yanlıs) hukum veriyorlar |
مَن كَانَ يَرْجُو لِقَاءَ اللَّهِ فَإِنَّ أَجَلَ اللَّهِ لَآتٍ ۚ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ (5) Her kim Allah'a kavusmayı umuyorsa bilsin ki, Allah'ın tayin ettigi o vakit elbette gelecektir. O her seyi isiten ve bilendir |
وَمَن جَاهَدَ فَإِنَّمَا يُجَاهِدُ لِنَفْسِهِ ۚ إِنَّ اللَّهَ لَغَنِيٌّ عَنِ الْعَالَمِينَ (6) Cihad eden ancak kendisi icin cihad etmis olur. Suphesiz Allah, alemlerden mustagnidir |
وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُكَفِّرَنَّ عَنْهُمْ سَيِّئَاتِهِمْ وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ أَحْسَنَ الَّذِي كَانُوا يَعْمَلُونَ (7) Iman edip iyi isler yapanların kotuluklerini elbette orteriz ve onlara, yaptıklarının daha guzeli ile karsılık veririz |
وَوَصَّيْنَا الْإِنسَانَ بِوَالِدَيْهِ حُسْنًا ۖ وَإِن جَاهَدَاكَ لِتُشْرِكَ بِي مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ فَلَا تُطِعْهُمَا ۚ إِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ فَأُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ (8) Biz insana, ana babasına iyi davranmasını tavsiye etmisizdir. Eger onlar, seni, hakkında bilgin olmayan bir seyi (koru korune) bana ortak kosman icin zorlarlarsa, onlara itaat etme. Donusunuz ancak banadır. O zaman, size yapmıs olduklarınızı haber verecegim |
وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُدْخِلَنَّهُمْ فِي الصَّالِحِينَ (9) Iman edip iyi isler yapanları, muhakkak salihler (zumresi) icine katarız |
وَمِنَ النَّاسِ مَن يَقُولُ آمَنَّا بِاللَّهِ فَإِذَا أُوذِيَ فِي اللَّهِ جَعَلَ فِتْنَةَ النَّاسِ كَعَذَابِ اللَّهِ وَلَئِن جَاءَ نَصْرٌ مِّن رَّبِّكَ لَيَقُولُنَّ إِنَّا كُنَّا مَعَكُمْ ۚ أَوَلَيْسَ اللَّهُ بِأَعْلَمَ بِمَا فِي صُدُورِ الْعَالَمِينَ (10) Insanlardan kimi vardır ki, "Allah'a inandık" der; fakat Allah ugrunda eziyete ugratıldıgı zaman, insanların iskencesini Allah'ın azabı gibi tutar. Halbuki Rabbinden bir yardım gelecek olsa, mutlaka, "Dogrusu biz de sizinle beraberdik" derler. Acaba Allah, herkesin kalbindekileri en iyi bilen degil midir |
وَلَيَعْلَمَنَّ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَلَيَعْلَمَنَّ الْمُنَافِقِينَ (11) Allah, elbette (O'na gonulden) iman edenleri de, iki yuzluleri de bilir |
وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا اتَّبِعُوا سَبِيلَنَا وَلْنَحْمِلْ خَطَايَاكُمْ وَمَا هُم بِحَامِلِينَ مِنْ خَطَايَاهُم مِّن شَيْءٍ ۖ إِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ (12) Kafirler, iman edenlere, "Bizim yolumuza uyun, sizin gunahlarınızı biz yuklenelim" derler. Halbuki onların hicbir gunahını yuklenecek degillerdir. Gercekte onlar, kesinlikle yalan soylemektedirler |
وَلَيَحْمِلُنَّ أَثْقَالَهُمْ وَأَثْقَالًا مَّعَ أَثْقَالِهِمْ ۖ وَلَيُسْأَلُنَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَمَّا كَانُوا يَفْتَرُونَ (13) (Fakat gercek su ki) elbette kendi yuklerini, kendi yukleriyle birlikte nice yukleri (baskalarını saptırmanın vebalini) tasıyacaklar ve uydurup durdukları seylerden kıyamet gunu mutlaka sorguya cekileceklerdir |
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِ فَلَبِثَ فِيهِمْ أَلْفَ سَنَةٍ إِلَّا خَمْسِينَ عَامًا فَأَخَذَهُمُ الطُّوفَانُ وَهُمْ ظَالِمُونَ (14) Andolsun ki Nuh'u kendi kavmine gonderdik de, o dokuz yuz elli yıl onların arasında kaldı. Sonunda, onlar zulumlerini surdururken tufan kendilerini yakalayıverdi |
فَأَنجَيْنَاهُ وَأَصْحَابَ السَّفِينَةِ وَجَعَلْنَاهَا آيَةً لِّلْعَالَمِينَ (15) Fakat biz onu ve gemidekileri kurtardık ve bunu alemlere bir ibret yaptık |
وَإِبْرَاهِيمَ إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ اعْبُدُوا اللَّهَ وَاتَّقُوهُ ۖ ذَٰلِكُمْ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ (16) Ibrahim'i de gonderdik. O kavmine soyle demisti: "Allah'a kulluk edin, O'na karsı gelmekten sakının. Eger bilmis olsanız bu sizin icin daha hayırlıdır |
إِنَّمَا تَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ أَوْثَانًا وَتَخْلُقُونَ إِفْكًا ۚ إِنَّ الَّذِينَ تَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ لَا يَمْلِكُونَ لَكُمْ رِزْقًا فَابْتَغُوا عِندَ اللَّهِ الرِّزْقَ وَاعْبُدُوهُ وَاشْكُرُوا لَهُ ۖ إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ (17) Siz Allah'ı bırakıp sadece birtakım putlara tapıyor, asılsız sozler uyduruyorsunuz. Bilmelisiniz ki, Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, size rızık veremezler. O halde rızkı Allah katında arayın. O'na kulluk edin. Ancak O'na donduruleceksiniz |
وَإِن تُكَذِّبُوا فَقَدْ كَذَّبَ أُمَمٌ مِّن قَبْلِكُمْ ۖ وَمَا عَلَى الرَّسُولِ إِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ (18) Eger (size teblig edileni) yalan sayarsanız, bilin ki sizden onceki bircok milletler de yalan saymıslardı. Peygambere dusen yalnız acık bir tebligdir |
أَوَلَمْ يَرَوْا كَيْفَ يُبْدِئُ اللَّهُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ ۚ إِنَّ ذَٰلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرٌ (19) Allah'ın mahlukunu ilk bastan nasıl yarattıgını, sonra bunu tekrarladıgını gormediler mi? Suphesiz bu, Allah'a gore kolaydır |
قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانظُرُوا كَيْفَ بَدَأَ الْخَلْقَ ۚ ثُمَّ اللَّهُ يُنشِئُ النَّشْأَةَ الْآخِرَةَ ۚ إِنَّ اللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ (20) De ki: "Yeryuzunde gezip dolasın da, Allah ilk bastan nasıl yaratmıs bakın. Iste Allah bundan sonra (aynı sekilde) ahiret hayatını da yaratacaktır." Gercekten Allah her seye kadirdir |
يُعَذِّبُ مَن يَشَاءُ وَيَرْحَمُ مَن يَشَاءُ ۖ وَإِلَيْهِ تُقْلَبُونَ (21) O, diledigine azab eder, diledigine rahmet eder. Ancak O'na donduruleceksiniz |
وَمَا أَنتُم بِمُعْجِزِينَ فِي الْأَرْضِ وَلَا فِي السَّمَاءِ ۖ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ اللَّهِ مِن وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍ (22) Siz ne yeryuzunde, ne de gokte (Allah'ı) aciz bırakamazsınız. Allah'tan baska bir dost ve yardımcı da bulamazsınız |
وَالَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِ اللَّهِ وَلِقَائِهِ أُولَٰئِكَ يَئِسُوا مِن رَّحْمَتِي وَأُولَٰئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ (23) Allah'ın ayetlerini ve O'na kavusmayı inkar edenler var ya, iste onlar benim rahmetimden umitlerini kesmislerdir ve onlar icin acıklı bir azab vardır |
فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِ إِلَّا أَن قَالُوا اقْتُلُوهُ أَوْ حَرِّقُوهُ فَأَنجَاهُ اللَّهُ مِنَ النَّارِ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ (24) Kavminin (Ibrahim'e) cevabı ise, "Onu oldurun, yahut yakın!" demelerinden ibaret oldu. Ama Allah onu atesten kurtardı. Dogrusu bunda, iman eden bir kavim icin ibretler vardır |
وَقَالَ إِنَّمَا اتَّخَذْتُم مِّن دُونِ اللَّهِ أَوْثَانًا مَّوَدَّةَ بَيْنِكُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ۖ ثُمَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ يَكْفُرُ بَعْضُكُم بِبَعْضٍ وَيَلْعَنُ بَعْضُكُم بَعْضًا وَمَأْوَاكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُم مِّن نَّاصِرِينَ (25) (Ibrahim onlara) dedi ki: "Siz, sırf aranızdaki dunya hayatına has muhabbet ugruna Allah'ı bırakıp birtakım putlar edindiniz. Sonra kıyamet gunu (geldiginde) ise, kiminiz kiminizi tanımayacak, kiminiz kiminizi lanetleyecektir. Varacagınız yer cehennemdir. Ve hic yardımcınız da yoktur |
۞ فَآمَنَ لَهُ لُوطٌ ۘ وَقَالَ إِنِّي مُهَاجِرٌ إِلَىٰ رَبِّي ۖ إِنَّهُ هُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ (26) Bunun uzerine ona sadece Lut iman etti. (Ibrahim) de dedi ki: "Ben Rabbime hicret edecegim. Suphe yok ki O cok gucludur, hukum ve hikmet sahibidir |
وَوَهَبْنَا لَهُ إِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ وَجَعَلْنَا فِي ذُرِّيَّتِهِ النُّبُوَّةَ وَالْكِتَابَ وَآتَيْنَاهُ أَجْرَهُ فِي الدُّنْيَا ۖ وَإِنَّهُ فِي الْآخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِحِينَ (27) O'na Ishak ve Yakub'u bagısladık. Peygamberligi ve kitapları, onun soyundan gelenlere verdik. Onu dunyada mukafatlandırdık. Suphesiz o, ahirette de salihler (zumresin)dendir |
وَلُوطًا إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ إِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ مَا سَبَقَكُم بِهَا مِنْ أَحَدٍ مِّنَ الْعَالَمِينَ (28) Lut'u da gonderdik. O kavmine demisti ki: "Gercekten siz, daha once hicbir milletin yapmadıgı bir hayasızlıgı yapıyorsunuz |
أَئِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ وَتَقْطَعُونَ السَّبِيلَ وَتَأْتُونَ فِي نَادِيكُمُ الْمُنكَرَ ۖ فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِ إِلَّا أَن قَالُوا ائْتِنَا بِعَذَابِ اللَّهِ إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ (29) (Bu ilahi ikazdan sonra) siz, ille de erkeklere yaklasacak, yol kesecek ve toplantılarınızda edepsizlik yapacak mısınız?" Kavminin cevabı ise, soyle demelerinden ibaret oldu: "Dogru soyleyenlerden isen Allah'ın azabını getir bize |
قَالَ رَبِّ انصُرْنِي عَلَى الْقَوْمِ الْمُفْسِدِينَ (30) (Lut:) "Ey Rabbim! Su fesatcılar guruhuna karsı bana yardım eyle" dedi |
وَلَمَّا جَاءَتْ رُسُلُنَا إِبْرَاهِيمَ بِالْبُشْرَىٰ قَالُوا إِنَّا مُهْلِكُو أَهْلِ هَٰذِهِ الْقَرْيَةِ ۖ إِنَّ أَهْلَهَا كَانُوا ظَالِمِينَ (31) Elcilerimiz Ibrahim'e (iki ogul verecegimize dair) mujdeyi getirdiklerinde soyle dediler: "Biz bu memleket halkını helak edecegiz. Cunku oranın halkı zalim kimselerdir |
قَالَ إِنَّ فِيهَا لُوطًا ۚ قَالُوا نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَن فِيهَا ۖ لَنُنَجِّيَنَّهُ وَأَهْلَهُ إِلَّا امْرَأَتَهُ كَانَتْ مِنَ الْغَابِرِينَ (32) (Ibrahim) dedi ki: "Ama orada Lut var!" Soyle cevap verdiler: "Biz orada kimlerin bulundugunu cok iyi biliyoruz. Onu ve ailesini elbette kurtaracagız. Yalnız karısı mustesna; o geride (azabda) kalacaklar arasındadır |
وَلَمَّا أَن جَاءَتْ رُسُلُنَا لُوطًا سِيءَ بِهِمْ وَضَاقَ بِهِمْ ذَرْعًا وَقَالُوا لَا تَخَفْ وَلَا تَحْزَنْ ۖ إِنَّا مُنَجُّوكَ وَأَهْلَكَ إِلَّا امْرَأَتَكَ كَانَتْ مِنَ الْغَابِرِينَ (33) Elcilerimiz Lut'a gelince, onlar hakkında tasalandı. Ve onlar(ı dusunmesi) sebebiyle takatten dustu. O'na: "Korkma, tasalanma! Cunku biz seni de, aileni de kurtaracagız. Yalnız (azabda) kalacaklar arasında bulunan karın mustesna" dediler |
إِنَّا مُنزِلُونَ عَلَىٰ أَهْلِ هَٰذِهِ الْقَرْيَةِ رِجْزًا مِّنَ السَّمَاءِ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ (34) Biz suphesiz bu memleket halkının uzerine, yoldan cıkmalarına karsılık (feci) bir azab indirecegiz."(dediler) |
وَلَقَد تَّرَكْنَا مِنْهَا آيَةً بَيِّنَةً لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ (35) Andolsun ki biz, aklını kullanacak bir kavim icin oradan apacık bir ibret nisanesi bırakmısızdır |
وَإِلَىٰ مَدْيَنَ أَخَاهُمْ شُعَيْبًا فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ وَارْجُوا الْيَوْمَ الْآخِرَ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ (36) Medyen'e de kardesleri Suayb'ı gonderdik ve Suayb, "Ey kavmim! Allah'a kulluk edin, ahiret gunune umit baglayın, yeryuzunde bozgunculuk yaparak karısıklık cıkarmayın!" dedi |
فَكَذَّبُوهُ فَأَخَذَتْهُمُ الرَّجْفَةُ فَأَصْبَحُوا فِي دَارِهِمْ جَاثِمِينَ (37) Fakat onu yalancılıkla itham ettiler. Derken, kendilerini bir sarsıntı yakalayıverdi ve yurtlarında diz ustu cokekaldılar |
وَعَادًا وَثَمُودَ وَقَد تَّبَيَّنَ لَكُم مِّن مَّسَاكِنِهِمْ ۖ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ أَعْمَالَهُمْ فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّبِيلِ وَكَانُوا مُسْتَبْصِرِينَ (38) Ad ve Semud'u da (helak ediverdik). Sizin icin, (onların basına nelerin geldigi) oturdukları yerlerden apacık anlasılmaktadır. Seytan onlara yaptıkları isleri guzel gosterip onları dogru yoldan cıkardı. Oysa bakıp gorebilecek durumdaydılar |
وَقَارُونَ وَفِرْعَوْنَ وَهَامَانَ ۖ وَلَقَدْ جَاءَهُم مُّوسَىٰ بِالْبَيِّنَاتِ فَاسْتَكْبَرُوا فِي الْأَرْضِ وَمَا كَانُوا سَابِقِينَ (39) Karun'u, Firavun'u ve Haman'ı da (helak ettik). Andolsun ki, Musa onlara apacık deliller getirmisti de onlar yeryuzunde buyukluk taslamıslardı. Halbuki (azabımızı asıp ) gecebilecek degillerdi |
فَكُلًّا أَخَذْنَا بِذَنبِهِ ۖ فَمِنْهُم مَّنْ أَرْسَلْنَا عَلَيْهِ حَاصِبًا وَمِنْهُم مَّنْ أَخَذَتْهُ الصَّيْحَةُ وَمِنْهُم مَّنْ خَسَفْنَا بِهِ الْأَرْضَ وَمِنْهُم مَّنْ أَغْرَقْنَا ۚ وَمَا كَانَ اللَّهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلَٰكِن كَانُوا أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ (40) Nitekim onlardan herbirini gunahları sebebiyle suc ustu yakaladık: Kiminin uzerine taslar savuran ruzgarlar gonderdik, kimini korkunc bir ses yakaladı, kimini yerin dibine gecirdik, kimini de suda bogduk. Allah onlara zulmetmiyor, asıl onlar kendilerine yazık ediyorlardı |
مَثَلُ الَّذِينَ اتَّخَذُوا مِن دُونِ اللَّهِ أَوْلِيَاءَ كَمَثَلِ الْعَنكَبُوتِ اتَّخَذَتْ بَيْتًا ۖ وَإِنَّ أَوْهَنَ الْبُيُوتِ لَبَيْتُ الْعَنكَبُوتِ ۖ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ (41) Allah'tan baska dost edinenlerin durumu, kendine yuva yapan orumcegin durumu gibidir. Halbuki, evlerin en curugu suphesiz orumcek yuvasıdır. Keske bilselerdi |
إِنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا يَدْعُونَ مِن دُونِهِ مِن شَيْءٍ ۚ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ (42) Allah, onların kendisini bırakıpta hangi seye yalvardıklarını suphesiz ki bilir. O mutlak guc ve hikmet sahibidir |
وَتِلْكَ الْأَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ ۖ وَمَا يَعْقِلُهَا إِلَّا الْعَالِمُونَ (43) Iste biz bu temsilleri insanlar icin getiriyoruz; fakat onları ancak bilenler dusunup anlayabilir |
خَلَقَ اللَّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِّلْمُؤْمِنِينَ (44) Allah gokleri ve yeri hak olarak yarattı. Suphesiz bunda, iman edenler icin bir nisane bulunmaktadır |
اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ ۖ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَىٰ عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنكَرِ ۗ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ ۗ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ (45) Sana vahyedilen Kitabı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki namaz hayasızlıktan ve kotulukten alıkoyar. Allah'ı anmak elbette en buyuk ibadettir. Allah yaptıklarınızı bilir |
۞ وَلَا تُجَادِلُوا أَهْلَ الْكِتَابِ إِلَّا بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ إِلَّا الَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْهُمْ ۖ وَقُولُوا آمَنَّا بِالَّذِي أُنزِلَ إِلَيْنَا وَأُنزِلَ إِلَيْكُمْ وَإِلَٰهُنَا وَإِلَٰهُكُمْ وَاحِدٌ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ (46) Iclerinden zulmedenleri bir yana, ehli kitapla ancak, en guzel yoldan mucadele edin ve deyin ki: "Bize indirilene de, size indirilene de iman ettik. Bizim ilahımız da, sizin ilahınız da birdir ve biz O'na teslim olmusuzdur |
وَكَذَٰلِكَ أَنزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ ۚ فَالَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يُؤْمِنُونَ بِهِ ۖ وَمِنْ هَٰؤُلَاءِ مَن يُؤْمِنُ بِهِ ۚ وَمَا يَجْحَدُ بِآيَاتِنَا إِلَّا الْكَافِرُونَ (47) (Resulum!) Iste sana (onceki kitapları tasdik eden) bu kitabı indirdik. Onun icin, kendilerine kitap verdiklerimiz ona iman ediyorlar. Sunlardan da ona iman eden nice kimseler vardır. Ayetlerimizi ancak kafirler bile bile inkar eder |
وَمَا كُنتَ تَتْلُو مِن قَبْلِهِ مِن كِتَابٍ وَلَا تَخُطُّهُ بِيَمِينِكَ ۖ إِذًا لَّارْتَابَ الْمُبْطِلُونَ (48) Sen bundan once, ne bir yazı okur, ne de elinle onu yazardın. Oyle olsaydı, batıla uyanlar kusku duyarlardı |
بَلْ هُوَ آيَاتٌ بَيِّنَاتٌ فِي صُدُورِ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ ۚ وَمَا يَجْحَدُ بِآيَاتِنَا إِلَّا الظَّالِمُونَ (49) Hayır, o (Kur'an), kendilerine ilim verilenlerin sinelerinde (yer eden) apacık ayetlerdir. Ayetlerimizi ancak ve ancak zalimler bile bile inkar eder |
وَقَالُوا لَوْلَا أُنزِلَ عَلَيْهِ آيَاتٌ مِّن رَّبِّهِ ۖ قُلْ إِنَّمَا الْآيَاتُ عِندَ اللَّهِ وَإِنَّمَا أَنَا نَذِيرٌ مُّبِينٌ (50) Ona Rabbinden (baskaca) mucize indirilmeli degil miydi?" derler. Cevaben de ki: "Mucizeler ancak Allah'ın katındadır. Ben ise sadece apacık bir uyarıcıyım |
أَوَلَمْ يَكْفِهِمْ أَنَّا أَنزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ يُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَرَحْمَةً وَذِكْرَىٰ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ (51) Sana indirdigimiz ve onlara okunmakta olan kitap, kendilerine yetmedi mi? Bunda iman edecek bir kavim icin elbette bir rahmet ve ogut vardır |
قُلْ كَفَىٰ بِاللَّهِ بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ شَهِيدًا ۖ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۗ وَالَّذِينَ آمَنُوا بِالْبَاطِلِ وَكَفَرُوا بِاللَّهِ أُولَٰئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ (52) De ki: Benimle sizin aranızda sahit olarak Allah yeter. O, goklerde ve yerde ne varsa bilir. Batıla inanıp inkar edenler var ya, iste ziyana ugrayacaklar onlardır |
وَيَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِ ۚ وَلَوْلَا أَجَلٌ مُّسَمًّى لَّجَاءَهُمُ الْعَذَابُ وَلَيَأْتِيَنَّهُم بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ (53) Senden azabı carcabuk (getirmeni) istiyorlar. Eger onceden tayin edilmis bir vade olmasaydı, azab elbette onlara gelip catmıstı. Fakat yine de, hic farkına varmadıkları bir sırada o kendilerine mutlaka gelecektir |
يَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِ وَإِنَّ جَهَنَّمَ لَمُحِيطَةٌ بِالْكَافِرِينَ (54) (Evet) senden azabı carcabuk (getirmeni) istiyorlar. Halbuki cehennem, hic supheleri olmasın, kafirleri kusatacaktır |
يَوْمَ يَغْشَاهُمُ الْعَذَابُ مِن فَوْقِهِمْ وَمِن تَحْتِ أَرْجُلِهِمْ وَيَقُولُ ذُوقُوا مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ (55) O gunde azap, onları hem ustlerinden, hem ayaklarının altından saracak ve Allah (onlara), "Yaptıklarınızın cezasını tadın!" diyecektir |
يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ آمَنُوا إِنَّ أَرْضِي وَاسِعَةٌ فَإِيَّايَ فَاعْبُدُونِ (56) Ey iman eden kullarım! Suphesiz benim yarattıgım yeryuzu genistir. O halde yalnız bana kulluk edin |
كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ ۖ ثُمَّ إِلَيْنَا تُرْجَعُونَ (57) Her can olumu tadacaktır. Sonunda bize donduruleceksiniz |
وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُبَوِّئَنَّهُم مِّنَ الْجَنَّةِ غُرَفًا تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا ۚ نِعْمَ أَجْرُ الْعَامِلِينَ (58) Iman edip guzel isler yapanları, (evet) muhakkak ki onları, altlarından ırmaklar akan ve icinde ebedi kalacakları cennet kosklerine yerlestirecegiz. (Boyle iyi) isler yapanların mukafatı ne guzeldir |
الَّذِينَ صَبَرُوا وَعَلَىٰ رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ (59) Ki onlar, sabretmis olup yalnız Rablerine guvenip dayanmaktadırlar |
وَكَأَيِّن مِّن دَابَّةٍ لَّا تَحْمِلُ رِزْقَهَا اللَّهُ يَرْزُقُهَا وَإِيَّاكُمْ ۚ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ (60) Nice hayvanlar var ki, rızkını (biriktirip yanında) tasımıyor. Cunku onların da, sizin de rızkınızı Allah veriyor. O, her seyi isitir ve bilir |
وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ ۖ فَأَنَّىٰ يُؤْفَكُونَ (61) Andolsun ki onlara, "Gokleri ve yeri yaratan, gunesi ve ayı buyrugu altında tutan kimdir?" diye sorsan "Allah" derler. O halde nasıl (haktan) cevrilip donduruluyorlar |
اللَّهُ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَن يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ وَيَقْدِرُ لَهُ ۚ إِنَّ اللَّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ (62) Allah, kullarından diledigine rızkı bol bol verir, diledigine de kısar. Suphesiz Allah, her seyi hakkıyla bilendir |
وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّن نَّزَّلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَحْيَا بِهِ الْأَرْضَ مِن بَعْدِ مَوْتِهَا لَيَقُولُنَّ اللَّهُ ۚ قُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ ۚ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ (63) Andolsun ki onlara, "Gokten su indirip, onunla olumunun ardından yeryuzunu canlandıran kimdir?" diye sorsan, mutlaka, "Allah " derler. De ki: (Oyleyse) hamd de Allah'a mahsustur. Fakat cokları akıllarını kullanmazlar |
وَمَا هَٰذِهِ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلَّا لَهْوٌ وَلَعِبٌ ۚ وَإِنَّ الدَّارَ الْآخِرَةَ لَهِيَ الْحَيَوَانُ ۚ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ (64) Bu dunya hayatı sadece bir oyun ve oyalanmadan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, iste asıl hayat odur. Keske bilmis olsalardı |
فَإِذَا رَكِبُوا فِي الْفُلْكِ دَعَوُا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ فَلَمَّا نَجَّاهُمْ إِلَى الْبَرِّ إِذَا هُمْ يُشْرِكُونَ (65) Baksana, gemiye bindikleri zaman, dini yalnız O'na has kılarak (ihlasla) Allah'a yalvarırlar. Fakat onları salimen karaya cıkarınca, bir bakarsın ki, (Allah'a) ortak kosmaktadırlar |
لِيَكْفُرُوا بِمَا آتَيْنَاهُمْ وَلِيَتَمَتَّعُوا ۖ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ (66) Kendilerine verdiklerimize nankorluk etsinler ve safa sursunler bakalım! Ama yakında bilecekler |
أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّا جَعَلْنَا حَرَمًا آمِنًا وَيُتَخَطَّفُ النَّاسُ مِنْ حَوْلِهِمْ ۚ أَفَبِالْبَاطِلِ يُؤْمِنُونَ وَبِنِعْمَةِ اللَّهِ يَكْفُرُونَ (67) Cevrelerinde insanlar kapılıp goturulurken (oldurulurken, ya da esir edilirken), bizim (Mekke'yi) guven icinde kudsi bir yer yaptıgımızı gormediler mi? Hala batıla inanıp Allah'ın nimetine nankorluk mu ediyorlar |
وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَوْ كَذَّبَ بِالْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُ ۚ أَلَيْسَ فِي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِّلْكَافِرِينَ (68) Allah'a karsı yalan uyduran, yahut kendisine hak gelmisken onu yalan sayandan daha zalim kimdir? Cehennemde kafirlere yer mi yok |
وَالَّذِينَ جَاهَدُوا فِينَا لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنَا ۚ وَإِنَّ اللَّهَ لَمَعَ الْمُحْسِنِينَ (69) Ama bizim yolumuzda cihad edenleri, elbette kendi yollarımıza eristirecegiz. Hic suphe yok ki Allah iyi davrananlarla beraberdir |