يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ اتَّقِ اللَّهَ وَلَا تُطِعِ الْكَافِرِينَ وَالْمُنَافِقِينَ ۗ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا (1) Ey Nebi! Allah’tan kork, kafirlere ve munafıklara itaat etme. Muhakkak Allah Alimdir, Hakimdir |
وَاتَّبِعْ مَا يُوحَىٰ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ ۚ إِنَّ اللَّهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرًا (2) Rabbinden sana vahyolunana uy. Suphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır |
وَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ ۚ وَكَفَىٰ بِاللَّهِ وَكِيلًا (3) Allah’a tevekkul et. Vekil olarak Allah yeter |
مَّا جَعَلَ اللَّهُ لِرَجُلٍ مِّن قَلْبَيْنِ فِي جَوْفِهِ ۚ وَمَا جَعَلَ أَزْوَاجَكُمُ اللَّائِي تُظَاهِرُونَ مِنْهُنَّ أُمَّهَاتِكُمْ ۚ وَمَا جَعَلَ أَدْعِيَاءَكُمْ أَبْنَاءَكُمْ ۚ ذَٰلِكُمْ قَوْلُكُم بِأَفْوَاهِكُمْ ۖ وَاللَّهُ يَقُولُ الْحَقَّ وَهُوَ يَهْدِي السَّبِيلَ (4) Allah, hicbir adamın icine iki kalp yaratmamıstır. Zihar yaptıgınız ("Sen bana anamın sırtı gibisin" diyerek kendinize haram kıldıgınız) eslerinizi analarınız kılmamıstır. Evlat edindiginiz kimseleri de oz ogullarınız kılmamıstır. Bunlar agızlarınızla soylediginiz sozlerinizden ibarettir. Allah hak olanı soyler, dogru yola ileten de odur |
ادْعُوهُمْ لِآبَائِهِمْ هُوَ أَقْسَطُ عِندَ اللَّهِ ۚ فَإِن لَّمْ تَعْلَمُوا آبَاءَهُمْ فَإِخْوَانُكُمْ فِي الدِّينِ وَمَوَالِيكُمْ ۚ وَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ فِيمَا أَخْطَأْتُم بِهِ وَلَٰكِن مَّا تَعَمَّدَتْ قُلُوبُكُمْ ۚ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا (5) Evlatlıkları, babalarına nispet ederek cagırın. Bu, Allah katında daha adaletlidir. Eger onların babalarını bilmiyorsanız, artık onlar sizin din kardesleriniz ve dostlarınızdır. Hata ile yaptıgınız bir iste size hicbir gunah yoktur. Fakat kasten yaptıgınız seylerde size gunah vardır. Allah; cokca bagıslayandır, cokca merhamet edendir |
النَّبِيُّ أَوْلَىٰ بِالْمُؤْمِنِينَ مِنْ أَنفُسِهِمْ ۖ وَأَزْوَاجُهُ أُمَّهَاتُهُمْ ۗ وَأُولُو الْأَرْحَامِ بَعْضُهُمْ أَوْلَىٰ بِبَعْضٍ فِي كِتَابِ اللَّهِ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُهَاجِرِينَ إِلَّا أَن تَفْعَلُوا إِلَىٰ أَوْلِيَائِكُم مَّعْرُوفًا ۚ كَانَ ذَٰلِكَ فِي الْكِتَابِ مَسْطُورًا (6) Peygamber, Mu’minlere kendi canlarından daha once gelir. Onun esleri de Mu’minlerin analarıdır. Aralarında akrabalık bagı olanlar, Allah’ın kitabına gore, (miras konusunda) birbirileri icin (diger) Mu’minlerden ve muhacirlerden daha onceliklidirler. Ancak dostlarınıza bir iyilik yapmanız baska. Bu (hukum) kitapta yazılıdır |
وَإِذْ أَخَذْنَا مِنَ النَّبِيِّينَ مِيثَاقَهُمْ وَمِنكَ وَمِن نُّوحٍ وَإِبْرَاهِيمَ وَمُوسَىٰ وَعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ ۖ وَأَخَذْنَا مِنْهُم مِّيثَاقًا غَلِيظًا (7) Hani biz peygamberlerden saglam soz almıstık. Senden, Nuh’tan, Ibrahim, Musa ve Meryemoglu Isa’dan da. Evet biz, onlardan sapasaglam bir soz almıstık |
لِّيَسْأَلَ الصَّادِقِينَ عَن صِدْقِهِمْ ۚ وَأَعَدَّ لِلْكَافِرِينَ عَذَابًا أَلِيمًا (8) (Allah, bunu) dogru kimseleri dogruluklarından hesaba cekmek icin (yapmıstır.) Kafirlere de elem dolu bir azap hazırlamıstır |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اذْكُرُوا نِعْمَةَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ جَاءَتْكُمْ جُنُودٌ فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِيحًا وَجُنُودًا لَّمْ تَرَوْهَا ۚ وَكَانَ اللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرًا (9) Ey iman edenler! Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani (dusman) orduları uzerinize gelmisti de biz onların uzerine bir ruzgar ve goremediginiz ordular gondermistik. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla gormektedir |
إِذْ جَاءُوكُم مِّن فَوْقِكُمْ وَمِنْ أَسْفَلَ مِنكُمْ وَإِذْ زَاغَتِ الْأَبْصَارُ وَبَلَغَتِ الْقُلُوبُ الْحَنَاجِرَ وَتَظُنُّونَ بِاللَّهِ الظُّنُونَا (10) Hani onlar, size hem ust tarafınızdan, hem alt tarafınızdan gelmislerdi. Hani gozler kaymıs ve yurekler agızlara gelmisti. Allah hakkında bir takım zanlarda bulunuyordunuz |
هُنَالِكَ ابْتُلِيَ الْمُؤْمِنُونَ وَزُلْزِلُوا زِلْزَالًا شَدِيدًا (11) Iste orada Mu’minler denendiler ve siddetli bir sekilde sarsıldılar |
وَإِذْ يَقُولُ الْمُنَافِقُونَ وَالَّذِينَ فِي قُلُوبِهِم مَّرَضٌ مَّا وَعَدَنَا اللَّهُ وَرَسُولُهُ إِلَّا غُرُورًا (12) O zaman munafıklar ve kalplerinde hastalık bulunanlar: “Allah ve Rasulu bize bir aldatıstan baska bir sey vaat etmemistir” diyorlardı |
وَإِذْ قَالَت طَّائِفَةٌ مِّنْهُمْ يَا أَهْلَ يَثْرِبَ لَا مُقَامَ لَكُمْ فَارْجِعُوا ۚ وَيَسْتَأْذِنُ فَرِيقٌ مِّنْهُمُ النَّبِيَّ يَقُولُونَ إِنَّ بُيُوتَنَا عَوْرَةٌ وَمَا هِيَ بِعَوْرَةٍ ۖ إِن يُرِيدُونَ إِلَّا فِرَارًا (13) Hani onlardan bir grup: “Ey Yesrib (Medine) halkı! Sizin burada durma imkanınız yok. Haydi geri donun.” demisti. Onlardan bir baska grup da; “Evlerimiz acık (korumasız)” diyerek Peygamber'den izin istiyorlardı. Oysa evleri acık (korumasız) degildi. Onlar sadece kacmak istiyorlardı |
وَلَوْ دُخِلَتْ عَلَيْهِم مِّنْ أَقْطَارِهَا ثُمَّ سُئِلُوا الْفِتْنَةَ لَآتَوْهَا وَمَا تَلَبَّثُوا بِهَا إِلَّا يَسِيرًا (14) Eger Medine’nin her tarafından uzerilerine gelinse ve kendilerinden fitne (sirk kosup, dinden donmeleri) istenmis olsaydı, onu mutlaka yaparlardı ve pek fazla gecikmezlerdi |
وَلَقَدْ كَانُوا عَاهَدُوا اللَّهَ مِن قَبْلُ لَا يُوَلُّونَ الْأَدْبَارَ ۚ وَكَانَ عَهْدُ اللَّهِ مَسْئُولًا (15) Andolsun ki, onlar daha once geri donup kacmayacaklarına dair Allah’a soz vermislerdi. Allah’a verilen soz ise sorulur |
قُل لَّن يَنفَعَكُمُ الْفِرَارُ إِن فَرَرْتُم مِّنَ الْمَوْتِ أَوِ الْقَتْلِ وَإِذًا لَّا تُمَتَّعُونَ إِلَّا قَلِيلًا (16) De ki: “Eger siz olumden ya da oldurulmekten kacıyorsanız, kacmak size asla fayda vermeyecektir. O takdirde bile (hayatın zevklerinden) pek az yararlandırılırsınız.” |
قُلْ مَن ذَا الَّذِي يَعْصِمُكُم مِّنَ اللَّهِ إِنْ أَرَادَ بِكُمْ سُوءًا أَوْ أَرَادَ بِكُمْ رَحْمَةً ۚ وَلَا يَجِدُونَ لَهُم مِّن دُونِ اللَّهِ وَلِيًّا وَلَا نَصِيرًا (17) De ki: “Eger Allah size bir kotuluk dilese, sizi Allah’tan koruyacak kimdir? Yahut size bir rahmet dilese, buna engel olacak kimdir?” Onlar kendilerine Allah’tan baska hicbir dost ve hicbir yardımcı bulamazlar |
۞ قَدْ يَعْلَمُ اللَّهُ الْمُعَوِّقِينَ مِنكُمْ وَالْقَائِلِينَ لِإِخْوَانِهِمْ هَلُمَّ إِلَيْنَا ۖ وَلَا يَأْتُونَ الْبَأْسَ إِلَّا قَلِيلًا (18) Allah, aranızdan savastan alıkoymaya calısanları ve kardeslerine “Bize gelin.” diyenleri elbette bilir. Bunlar, pek azı haric zora/savasa gelemezler |
أَشِحَّةً عَلَيْكُمْ ۖ فَإِذَا جَاءَ الْخَوْفُ رَأَيْتَهُمْ يَنظُرُونَ إِلَيْكَ تَدُورُ أَعْيُنُهُمْ كَالَّذِي يُغْشَىٰ عَلَيْهِ مِنَ الْمَوْتِ ۖ فَإِذَا ذَهَبَ الْخَوْفُ سَلَقُوكُم بِأَلْسِنَةٍ حِدَادٍ أَشِحَّةً عَلَى الْخَيْرِ ۚ أُولَٰئِكَ لَمْ يُؤْمِنُوا فَأَحْبَطَ اللَّهُ أَعْمَالَهُمْ ۚ وَكَانَ ذَٰلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرًا (19) (Gelseler de) Size karsı cimri ve bencildirler. Korkuya kapılınca, olum baygınlıgı geciren kimse gibi gozleri donmus olarak sana baktıklarını gorursun. Korku gecince keskin dillerini uzatıp sizi incitirler, hayra/ganimete karsı cok cimridirler. Bunlar, iman etmemislerdir. Allah da onların amellerini bosa cıkarmıstır. Bu, Allah icin cok kolaydır |
يَحْسَبُونَ الْأَحْزَابَ لَمْ يَذْهَبُوا ۖ وَإِن يَأْتِ الْأَحْزَابُ يَوَدُّوا لَوْ أَنَّهُم بَادُونَ فِي الْأَعْرَابِ يَسْأَلُونَ عَنْ أَنبَائِكُمْ ۖ وَلَوْ كَانُوا فِيكُم مَّا قَاتَلُوا إِلَّا قَلِيلًا (20) Dusman birliklerinin gitmedigini sanıyorlar. Dusman birlikleri (bir daha) gelecek olsa, isterler ki (colde) Bedeviler'in arasında bulunsunlar da size dair haberleri (gidip gelenlerden) sorsunlar. Icinizde bulunsalardı da pek az savasırlardı |
لَّقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيرًا (21) Andolsun Allah’ın Rasulunde; Allah’a ve ahiret gunune kavusmayı uman, Allah’ı cokca zikreden kimseler icin guzel bir ornek vardır |
وَلَمَّا رَأَى الْمُؤْمِنُونَ الْأَحْزَابَ قَالُوا هَٰذَا مَا وَعَدَنَا اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَصَدَقَ اللَّهُ وَرَسُولُهُ ۚ وَمَا زَادَهُمْ إِلَّا إِيمَانًا وَتَسْلِيمًا (22) Mu’minler, dusman birliklerini gorunce; “Iste bu, Allah’ın ve Rasulunun bize vadettigi seydir. Allah ve Rasulu dogru soylemistir.” dediler. Bu, onların ancak imanlarını ve teslimiyetlerini artırmıstır |
مِّنَ الْمُؤْمِنِينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللَّهَ عَلَيْهِ ۖ فَمِنْهُم مَّن قَضَىٰ نَحْبَهُ وَمِنْهُم مَّن يَنتَظِرُ ۖ وَمَا بَدَّلُوا تَبْدِيلًا (23) Mu’minlerden oyle adamlar vardır ki, Allah’a verdikleri soze sadık kaldılar. Iclerinden bir kısmı verdikleri sozu yerine getirmistir. (Sehit olmustur.) Bir kısmı da (sehit olmayı) beklemektedir. Verdikleri sozu asla degistirmemislerdir |
لِّيَجْزِيَ اللَّهُ الصَّادِقِينَ بِصِدْقِهِمْ وَيُعَذِّبَ الْمُنَافِقِينَ إِن شَاءَ أَوْ يَتُوبَ عَلَيْهِمْ ۚ إِنَّ اللَّهَ كَانَ غَفُورًا رَّحِيمًا (24) Bunun boyle olması Allah’ın; dogruları, dogrulukları sebebiyle mukafatlandırması, dilerse munafıklara azap etmesi yahut onların tevbesini kabul etmesi icindir. Suphesiz Allah; cok bagıslayandır, cok merhamet edendir |
وَرَدَّ اللَّهُ الَّذِينَ كَفَرُوا بِغَيْظِهِمْ لَمْ يَنَالُوا خَيْرًا ۚ وَكَفَى اللَّهُ الْمُؤْمِنِينَ الْقِتَالَ ۚ وَكَانَ اللَّهُ قَوِيًّا عَزِيزًا (25) Allah kafirleri hicbir hayır elde etmeksizin ofkeleri ile geri cevirdi. Allah, savasta Mu’minlere kafi geldi. Allah; kuvvetlidir, mutlak guc sahibidir |
وَأَنزَلَ الَّذِينَ ظَاهَرُوهُم مِّنْ أَهْلِ الْكِتَابِ مِن صَيَاصِيهِمْ وَقَذَفَ فِي قُلُوبِهِمُ الرُّعْبَ فَرِيقًا تَقْتُلُونَ وَتَأْسِرُونَ فَرِيقًا (26) Allah, kitap ehlinden olup musriklere yardım edenleri kalelerinden indirdi ve kalplerine buyuk bir korku saldı. Siz onların bir kısmını olduruyor, bir kısmını da esir ediyordunuz |
وَأَوْرَثَكُمْ أَرْضَهُمْ وَدِيَارَهُمْ وَأَمْوَالَهُمْ وَأَرْضًا لَّمْ تَطَئُوهَا ۚ وَكَانَ اللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرًا (27) Allah; sizi onların topraklarına, yurtlarına, mallarına ve henuz ayak basmadıgınız topraklara varis kıldı. Allah, her seye hakkıyla gucu yetendir |
يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ قُل لِّأَزْوَاجِكَ إِن كُنتُنَّ تُرِدْنَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا وَزِينَتَهَا فَتَعَالَيْنَ أُمَتِّعْكُنَّ وَأُسَرِّحْكُنَّ سَرَاحًا جَمِيلًا (28) Ey Peygamber! Eslerine de ki: "Eger, dunya hayatını ve susunu diliyorsanız, gelin size bosanma bedellerinizi vereyim ve sizi guzellikle salıvereyim |
وَإِن كُنتُنَّ تُرِدْنَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَالدَّارَ الْآخِرَةَ فَإِنَّ اللَّهَ أَعَدَّ لِلْمُحْسِنَاتِ مِنكُنَّ أَجْرًا عَظِيمًا (29) Eger Allah’ı, Rasulunu ve ahiret yurdunu istiyorsanız; bilin ki Allah, icinizden iyilik yapanlara buyuk bir mukafat hazırlamıstır |
يَا نِسَاءَ النَّبِيِّ مَن يَأْتِ مِنكُنَّ بِفَاحِشَةٍ مُّبَيِّنَةٍ يُضَاعَفْ لَهَا الْعَذَابُ ضِعْفَيْنِ ۚ وَكَانَ ذَٰلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرًا (30) Ey Peygamber’in hanımları! Sizden kim apacık bir hayasızlık islerse, onun icin azap iki kat artırılır. Bu, Allah icin cok kolaydır |
۞ وَمَن يَقْنُتْ مِنكُنَّ لِلَّهِ وَرَسُولِهِ وَتَعْمَلْ صَالِحًا نُّؤْتِهَا أَجْرَهَا مَرَّتَيْنِ وَأَعْتَدْنَا لَهَا رِزْقًا كَرِيمًا (31) Sizden kim, Allah’a ve Rasulune itaat eder ve salih amel islerse; ona mukafatını iki kat veririz. Ona (Cennet'te) bol rızık hazırlamısızdır |
يَا نِسَاءَ النَّبِيِّ لَسْتُنَّ كَأَحَدٍ مِّنَ النِّسَاءِ ۚ إِنِ اتَّقَيْتُنَّ فَلَا تَخْضَعْنَ بِالْقَوْلِ فَيَطْمَعَ الَّذِي فِي قَلْبِهِ مَرَضٌ وَقُلْنَ قَوْلًا مَّعْرُوفًا (32) Ey Peygamber hanımları! Siz, kadınlardan herhangi biri gibi degilsiniz. Eger takvalı kimseler iseniz, (yabancı erkeklere karsı) cekici bir eda ile konusmayın; sonra kalbinde hastalık bulunan kimse umide kapılır. Siz hep uygun soz soyleyin |
وَقَرْنَ فِي بُيُوتِكُنَّ وَلَا تَبَرَّجْنَ تَبَرُّجَ الْجَاهِلِيَّةِ الْأُولَىٰ ۖ وَأَقِمْنَ الصَّلَاةَ وَآتِينَ الزَّكَاةَ وَأَطِعْنَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ ۚ إِنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ لِيُذْهِبَ عَنكُمُ الرِّجْسَ أَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْهِيرًا (33) Evlerinizde oturun, eski cahiliye adetinde oldugu gibi acılıp sacılmayın. Namazı dosdogru kılın, zekatı verin, Allah'a ve Rasulune itaat edin. Ey ehli beyt (Ev halkı)! Allah sizden, sadece gunahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor |
وَاذْكُرْنَ مَا يُتْلَىٰ فِي بُيُوتِكُنَّ مِنْ آيَاتِ اللَّهِ وَالْحِكْمَةِ ۚ إِنَّ اللَّهَ كَانَ لَطِيفًا خَبِيرًا (34) Evlerinizde okunan Allah’ın ayetlerini ve hikmeti anın. Suphesiz Allah her seyin inceliklerini bilir (Latiftir), her seyden haberdardır |
إِنَّ الْمُسْلِمِينَ وَالْمُسْلِمَاتِ وَالْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَالْقَانِتِينَ وَالْقَانِتَاتِ وَالصَّادِقِينَ وَالصَّادِقَاتِ وَالصَّابِرِينَ وَالصَّابِرَاتِ وَالْخَاشِعِينَ وَالْخَاشِعَاتِ وَالْمُتَصَدِّقِينَ وَالْمُتَصَدِّقَاتِ وَالصَّائِمِينَ وَالصَّائِمَاتِ وَالْحَافِظِينَ فُرُوجَهُمْ وَالْحَافِظَاتِ وَالذَّاكِرِينَ اللَّهَ كَثِيرًا وَالذَّاكِرَاتِ أَعَدَّ اللَّهُ لَهُم مَّغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا (35) Suphesiz Musluman erkeklerle Musluman kadınlar, Mu’min erkeklerle Mu’min kadınlar, itaatkar erkeklerle itaatkar kadınlar, sadık olan erkeklerle sadık olan kadınlar, sabreden erkeklerle sabreden kadınlar, Allah’a zilletle boyun egen erkeklerle boyun egen kadınlar, sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar, oruc tutan erkeklerle oruc tutan kadınlar, iffetlerini koruyan erkeklerle iffetlerini koruyan kadınlar, Allah’ı cok zikreden erkeklerle cok zikreden kadınlar var ya; iste Allah, onlar icin magfiret ve buyuk bir mukafat hazırlamıstır |
وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَن يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ ۗ وَمَن يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا مُّبِينًا (36) Allah ve Rasulu bir is hakkında hukum verdikleri zaman, hicbir Mu’min erkek ve hicbir Mu’min kadına o isi kendi isteklerine gore secme hakkı yoktur. Her kim, Allah'a ve Rasulune karsı gelirse apacık bir sapıklıga dusmus olur |
وَإِذْ تَقُولُ لِلَّذِي أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيْهِ وَأَنْعَمْتَ عَلَيْهِ أَمْسِكْ عَلَيْكَ زَوْجَكَ وَاتَّقِ اللَّهَ وَتُخْفِي فِي نَفْسِكَ مَا اللَّهُ مُبْدِيهِ وَتَخْشَى النَّاسَ وَاللَّهُ أَحَقُّ أَن تَخْشَاهُ ۖ فَلَمَّا قَضَىٰ زَيْدٌ مِّنْهَا وَطَرًا زَوَّجْنَاكَهَا لِكَيْ لَا يَكُونَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ حَرَجٌ فِي أَزْوَاجِ أَدْعِيَائِهِمْ إِذَا قَضَوْا مِنْهُنَّ وَطَرًا ۚ وَكَانَ أَمْرُ اللَّهِ مَفْعُولًا (37) (Rasulum!) Hani, Allah'ın nimet verdigi, senin de kendisine iyilik ettigin kimseye: "Esini yanında tut, Allah'tan sakın/kork!" diyordun. Allah'ın acıga vuracagı seyi, insanlardan cekinerek icinde gizliyordun. Oysa asıl korkmana layık olan Allah'tır. Zeyd, o kadından ilisigini kesince biz onu sana nikahladık ki evlatlıkları, karılarıyla iliskilerini kestiklerinde (o kadınlarla evlenmek isterlerse) Mu'minlere bir gucluk olmasın. Allah'ın emri yerine getirilmistir |
مَّا كَانَ عَلَى النَّبِيِّ مِنْ حَرَجٍ فِيمَا فَرَضَ اللَّهُ لَهُ ۖ سُنَّةَ اللَّهِ فِي الَّذِينَ خَلَوْا مِن قَبْلُ ۚ وَكَانَ أَمْرُ اللَّهِ قَدَرًا مَّقْدُورًا (38) Allah'ın, peygambere farz kıldıgı seylerde ona bir gucluk yoktur. Bu, Allah'ın onceden gecmisler hakkındaki sunnetidir. Allah’ın emri, kesinlesmis bir takdirdir/hukumdur |
الَّذِينَ يُبَلِّغُونَ رِسَالَاتِ اللَّهِ وَيَخْشَوْنَهُ وَلَا يَخْشَوْنَ أَحَدًا إِلَّا اللَّهَ ۗ وَكَفَىٰ بِاللَّهِ حَسِيبًا (39) Onlar (peygamberler), Allah'ın gonderdiklerini teblig ederler, O'ndan korkarlar ve O'ndan baska kimseden korkmazlar. Hesap gorucu olarak Allah yeter |
مَّا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِّن رِّجَالِكُمْ وَلَٰكِن رَّسُولَ اللَّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ ۗ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا (40) Muhammed, sizin adamlarınızdan kimsenin babası degildir fakat o Allah’ın Rasulu ve nebilerin sonuncusudur. Allah, her seyi hakkıyla bilir |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اذْكُرُوا اللَّهَ ذِكْرًا كَثِيرًا (41) Ey iman edenler! Allah’ı cok cok zikredin |
وَسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَأَصِيلًا (42) O’nu, sabah ve aksam tesbih edin |
هُوَ الَّذِي يُصَلِّي عَلَيْكُمْ وَمَلَائِكَتُهُ لِيُخْرِجَكُم مِّنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ ۚ وَكَانَ بِالْمُؤْمِنِينَ رَحِيمًا (43) Sizi karanlıklardan aydınlıga cıkarmak icin uzerinize rahmetini gonderen (ve sizi oven) O'dur. Melekleri ise sizin icin bagıslanma diler. Allah, Mu'minlere karsı cok merhametlidir |
تَحِيَّتُهُمْ يَوْمَ يَلْقَوْنَهُ سَلَامٌ ۚ وَأَعَدَّ لَهُمْ أَجْرًا كَرِيمًا (44) Ona kavusacakları gun onlara tahiyyeleri selamdır. Allah onlar icin cok serefli bir ecir hazırlamıstır |
يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذِيرًا (45) Ey peygamber! Gercekten biz seni; bir sahit, bir mujdeci ve bir uyarıcı olarak gonderdik |
وَدَاعِيًا إِلَى اللَّهِ بِإِذْنِهِ وَسِرَاجًا مُّنِيرًا (46) Allah’ın izniyle kendi yoluna cagıran bir davetci ve aydınlatıcı bir kandil olarak gonderdik |
وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ بِأَنَّ لَهُم مِّنَ اللَّهِ فَضْلًا كَبِيرًا (47) Mu'minlere, kendileri icin Allah’tan buyuk bir lutuf oldugunu mujdele |
وَلَا تُطِعِ الْكَافِرِينَ وَالْمُنَافِقِينَ وَدَعْ أَذَاهُمْ وَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ ۚ وَكَفَىٰ بِاللَّهِ وَكِيلًا (48) Kafirlere ve munafıklara itaat etme! Eziyetlerine aldırma ve Allah'a tevekkul et. Vekil olarak Allah yeter |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا نَكَحْتُمُ الْمُؤْمِنَاتِ ثُمَّ طَلَّقْتُمُوهُنَّ مِن قَبْلِ أَن تَمَسُّوهُنَّ فَمَا لَكُمْ عَلَيْهِنَّ مِنْ عِدَّةٍ تَعْتَدُّونَهَا ۖ فَمَتِّعُوهُنَّ وَسَرِّحُوهُنَّ سَرَاحًا جَمِيلًا (49) Ey iman edenler! Mu'min kadınları nikahlayıp da, henuz zifafa girmeden once onları bosarsanız, sizin icin uzerlerine sayacagınız bir iddet yoktur. Kendilerine bagısta bulunarak onları guzellikle serbest bırakın |
يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِنَّا أَحْلَلْنَا لَكَ أَزْوَاجَكَ اللَّاتِي آتَيْتَ أُجُورَهُنَّ وَمَا مَلَكَتْ يَمِينُكَ مِمَّا أَفَاءَ اللَّهُ عَلَيْكَ وَبَنَاتِ عَمِّكَ وَبَنَاتِ عَمَّاتِكَ وَبَنَاتِ خَالِكَ وَبَنَاتِ خَالَاتِكَ اللَّاتِي هَاجَرْنَ مَعَكَ وَامْرَأَةً مُّؤْمِنَةً إِن وَهَبَتْ نَفْسَهَا لِلنَّبِيِّ إِنْ أَرَادَ النَّبِيُّ أَن يَسْتَنكِحَهَا خَالِصَةً لَّكَ مِن دُونِ الْمُؤْمِنِينَ ۗ قَدْ عَلِمْنَا مَا فَرَضْنَا عَلَيْهِمْ فِي أَزْوَاجِهِمْ وَمَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ لِكَيْلَا يَكُونَ عَلَيْكَ حَرَجٌ ۗ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا (50) Ey Peygamber! Mehirlerini verdigin hanımlarını, Allah’ın sana ganimet olarak verdigi ve elinin altında bulunan cariyeleri; amcanın, halanın, dayının ve teyzenin seninle beraber hicret eden kızlarını sana helal kıldık. Bir de Peygamber kendisiyle evlenmek istedigi takdirde, kendisini Peygamber'e hibe eden Mu'mine kadını, diger Mu'minlere degil, sırf sana mahsus olmak uzere (helal kıldık). Kuskusuz biz, hanımları ve ellerinin altında bulunan cariyeleri hakkında Muminlere neyi farz kıldıgımızı biliriz. (Bu hususta ne yapmaları gerektigini onlara acıkladık) ki, sana bir zorluk olmasın. Allah; cok bagıslayıcıdır, cok merhametlidir |
۞ تُرْجِي مَن تَشَاءُ مِنْهُنَّ وَتُؤْوِي إِلَيْكَ مَن تَشَاءُ ۖ وَمَنِ ابْتَغَيْتَ مِمَّنْ عَزَلْتَ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكَ ۚ ذَٰلِكَ أَدْنَىٰ أَن تَقَرَّ أَعْيُنُهُنَّ وَلَا يَحْزَنَّ وَيَرْضَيْنَ بِمَا آتَيْتَهُنَّ كُلُّهُنَّ ۚ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا فِي قُلُوبِكُمْ ۚ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَلِيمًا (51) Ey Peygamber! Onlardan diledigini geriye bırakır, diledigini de yanına alırsın. Bıraktıgın hanımlarından arzu ettigini tekrar yanına almanda, senin uzerine bir gunah yoktur. Onların gozlerinin aydın olması, uzulmemeleri ve kendilerine verdiginle hepsinin hosnut olmaları icin bu daha uygundur. Allah, kalplerinizde olan her seyi bilir. Allah; hakkıyla bilendir, Halim'dir |
لَّا يَحِلُّ لَكَ النِّسَاءُ مِن بَعْدُ وَلَا أَن تَبَدَّلَ بِهِنَّ مِنْ أَزْوَاجٍ وَلَوْ أَعْجَبَكَ حُسْنُهُنَّ إِلَّا مَا مَلَكَتْ يَمِينُكَ ۗ وَكَانَ اللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ رَّقِيبًا (52) Bundan sonra artık baska kadınlarla evlenmen, elinin altında bulunan cariyeler haric guzellikleri hosuna gitse bile bunların yerine baska hanımlar alman sana helal degildir. Allah, her seyi gorur gozetir |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَدْخُلُوا بُيُوتَ النَّبِيِّ إِلَّا أَن يُؤْذَنَ لَكُمْ إِلَىٰ طَعَامٍ غَيْرَ نَاظِرِينَ إِنَاهُ وَلَٰكِنْ إِذَا دُعِيتُمْ فَادْخُلُوا فَإِذَا طَعِمْتُمْ فَانتَشِرُوا وَلَا مُسْتَأْنِسِينَ لِحَدِيثٍ ۚ إِنَّ ذَٰلِكُمْ كَانَ يُؤْذِي النَّبِيَّ فَيَسْتَحْيِي مِنكُمْ ۖ وَاللَّهُ لَا يَسْتَحْيِي مِنَ الْحَقِّ ۚ وَإِذَا سَأَلْتُمُوهُنَّ مَتَاعًا فَاسْأَلُوهُنَّ مِن وَرَاءِ حِجَابٍ ۚ ذَٰلِكُمْ أَطْهَرُ لِقُلُوبِكُمْ وَقُلُوبِهِنَّ ۚ وَمَا كَانَ لَكُمْ أَن تُؤْذُوا رَسُولَ اللَّهِ وَلَا أَن تَنكِحُوا أَزْوَاجَهُ مِن بَعْدِهِ أَبَدًا ۚ إِنَّ ذَٰلِكُمْ كَانَ عِندَ اللَّهِ عَظِيمًا (53) Ey iman edenler! Nebinin evlerine sizin icin yemege izin verilmeden girmeyin. Yemek vaktini de beklemeye kalkısmayın, fakat davet olundugunuzda girin. Yemek yediniz mi dagılın, soze dalmak icin beklemeyin cunku bu Nebiyi rahatsız etmekte ama o sizden utanmaktadır. Allah ise haktan utanmaz. Hanımlarından ihtiyacınız olan bir sey istediginizde onlardan hicap/perde arkasından isteyin. Bu sizin kalbiniz icin de, onların kalpleri icin de daha temizdir. Sizin Allah’ın Rasulune eziyet vermeniz de, ondan sonra zevcelerini nikahlamanız da ebediyen olacak bir sey degildir. Cunku bu Allah’ın yanında cok buyuk bir istir |
إِن تُبْدُوا شَيْئًا أَوْ تُخْفُوهُ فَإِنَّ اللَّهَ كَانَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا (54) Bir seyi acıga vursanız da gizleseniz de suphesiz Allah, her seyi hakkıyla bilendir |
لَّا جُنَاحَ عَلَيْهِنَّ فِي آبَائِهِنَّ وَلَا أَبْنَائِهِنَّ وَلَا إِخْوَانِهِنَّ وَلَا أَبْنَاءِ إِخْوَانِهِنَّ وَلَا أَبْنَاءِ أَخَوَاتِهِنَّ وَلَا نِسَائِهِنَّ وَلَا مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُنَّ ۗ وَاتَّقِينَ اللَّهَ ۚ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدًا (55) Onlara (Peygamber'in hanımlarına) babalarının, ogullarının, kardeslerinin, kardeslerinin ogullarının, kız kardeslerinin ogullarının, kadınlarının (Mu'min kadınların) ve ellerinin altında bulunan cariyelerinin yanında (ortuyu terk etmelerinde) bir gunah yoktur. (Ey Peygamber hanımları!) Allah’tan sakının. Suphesiz Allah, her seye sahittir |
إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ ۚ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا (56) Suphesiz Allah ve melekleri Nebi’ye salat ederler. Ey Mu'minler siz de ona salat ve selam edin |
إِنَّ الَّذِينَ يُؤْذُونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ لَعَنَهُمُ اللَّهُ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَأَعَدَّ لَهُمْ عَذَابًا مُّهِينًا (57) Allah ve Peygamber’ine eza verenleri Allah, dunyada ve ahirette lanetlemis ve onlara alcaltıcı bir azap hazırlamıstır |
وَالَّذِينَ يُؤْذُونَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ بِغَيْرِ مَا اكْتَسَبُوا فَقَدِ احْتَمَلُوا بُهْتَانًا وَإِثْمًا مُّبِينًا (58) Mu'min erkeklere ve Mu'min kadınlara yapmadıkları bir seyden dolayı eziyet edenler, suphesiz bir iftira ve apacık bir gunah yuklenmislerdir |
يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ قُل لِّأَزْوَاجِكَ وَبَنَاتِكَ وَنِسَاءِ الْمُؤْمِنِينَ يُدْنِينَ عَلَيْهِنَّ مِن جَلَابِيبِهِنَّ ۚ ذَٰلِكَ أَدْنَىٰ أَن يُعْرَفْنَ فَلَا يُؤْذَيْنَ ۗ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا (59) Ey Nebi zevcelerine, kızlarına ve muminlerin hanımlarına de ki: “Cilbablarını uzerlerine giysinler.” Bu onların tanınıp, incitilmemeleri icin daha uygundur. Allah; cok bagıslayandır, cok merhamet edendir |
۞ لَّئِن لَّمْ يَنتَهِ الْمُنَافِقُونَ وَالَّذِينَ فِي قُلُوبِهِم مَّرَضٌ وَالْمُرْجِفُونَ فِي الْمَدِينَةِ لَنُغْرِيَنَّكَ بِهِمْ ثُمَّ لَا يُجَاوِرُونَكَ فِيهَا إِلَّا قَلِيلًا (60) Munafıklar, kalplerinde hastalık olanlar ve Medine’de bozgunculuk yapıp asılsız haber yayanlar; eger buna son vermezlerse, seni onlara musallat ederiz de sonra cevrende az bir zamandan fazla kalamazlar |
مَّلْعُونِينَ ۖ أَيْنَمَا ثُقِفُوا أُخِذُوا وَقُتِّلُوا تَقْتِيلًا (61) Lanete ugramıs kimselerdir. Onlar nerede bulunurlarsa yakalanırlar ve oracıkta oldurulurler |
سُنَّةَ اللَّهِ فِي الَّذِينَ خَلَوْا مِن قَبْلُ ۖ وَلَن تَجِدَ لِسُنَّةِ اللَّهِ تَبْدِيلًا (62) (Bu,) Daha onceden gelip gecenler hakkında Allah'ın sunnetidir. Allah'ın sunnetinde bir degisiklik bulamazsın |
يَسْأَلُكَ النَّاسُ عَنِ السَّاعَةِ ۖ قُلْ إِنَّمَا عِلْمُهَا عِندَ اللَّهِ ۚ وَمَا يُدْرِيكَ لَعَلَّ السَّاعَةَ تَكُونُ قَرِيبًا (63) Insanlar senden kıyamet vaktini soruyorlar. De ki: "Onun ilmi Allah katındadır. Nereden bileceksin? Belki de kıyamet cok yakındır |
إِنَّ اللَّهَ لَعَنَ الْكَافِرِينَ وَأَعَدَّ لَهُمْ سَعِيرًا (64) Suphesiz ki Allah, kafirlere lanet etmis ve onlar icin alevli bir ates hazırlamıstır |
خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا ۖ لَّا يَجِدُونَ وَلِيًّا وَلَا نَصِيرًا (65) (Onlar) orada ebedi olarak kalacaklar, (kendilerini koruyacak) ne bir dost ne de bir yardımcı bulacaklardır |
يَوْمَ تُقَلَّبُ وُجُوهُهُمْ فِي النَّارِ يَقُولُونَ يَا لَيْتَنَا أَطَعْنَا اللَّهَ وَأَطَعْنَا الرَّسُولَا (66) Yuzleri ateste evrilip cevrildigi gun: "Eyvah bize! Keske Allah'a ve Rasule itaat etseydik!" derler |
وَقَالُوا رَبَّنَا إِنَّا أَطَعْنَا سَادَتَنَا وَكُبَرَاءَنَا فَأَضَلُّونَا السَّبِيلَا (67) Rabbimiz! Biz onderlerimize ve buyuklerimize itaat ettik (uyduk), onlar da bizi yoldan saptırdılar." dediler |
رَبَّنَا آتِهِمْ ضِعْفَيْنِ مِنَ الْعَذَابِ وَالْعَنْهُمْ لَعْنًا كَبِيرًا (68) Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver ve onları buyuk bir lanete ugrat.” |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَكُونُوا كَالَّذِينَ آذَوْا مُوسَىٰ فَبَرَّأَهُ اللَّهُ مِمَّا قَالُوا ۚ وَكَانَ عِندَ اللَّهِ وَجِيهًا (69) Ey iman edenler! Musa’ya eziyet edenler gibi olmayın. Nihayet Allah; onu, onların soylediklerinden temize cıkardı. O, Allah katında itibarlı ve degerli bir kimseydi |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَقُولُوا قَوْلًا سَدِيدًا (70) Ey iman edenler! Allah’tan sakının ve dogru soz soyleyin |
يُصْلِحْ لَكُمْ أَعْمَالَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ ۗ وَمَن يُطِعِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزًا عَظِيمًا (71) (Boyle davranırsanız Allah) Islerinizi duzeltir ve gunahlarınızı bagıslar. Kim Allah ve Rasulune itaat ederse buyuk bir kurtulusa ermis olur |
إِنَّا عَرَضْنَا الْأَمَانَةَ عَلَى السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبَالِ فَأَبَيْنَ أَن يَحْمِلْنَهَا وَأَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْإِنسَانُ ۖ إِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا (72) Biz emaneti goklere, yere ve daglara sunduk. Onu tasımaktan kacındılar, ondan korktular. Onu insan yuklendi. Dogrusu o cok zalim ve cok cahildir |
لِّيُعَذِّبَ اللَّهُ الْمُنَافِقِينَ وَالْمُنَافِقَاتِ وَالْمُشْرِكِينَ وَالْمُشْرِكَاتِ وَيَتُوبَ اللَّهُ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ ۗ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا (73) (Allah bu emaneti insana vermek suretiyle) munafık erkeklere ve munafık kadınlara; Allah’a ortak kosan erkeklere ve Allah’a ortak kosan kadınlara azap edecek, Mu’min erkeklerin ve Mu’min kadınların da tevbelerini kabul buyuracaktır. Allah cok bagıslayandır, cok merhamet edendir |