×

Surah Ar-Rum in Turkish_Modern

Quran Turkish_Modern ⮕ Surah Rum

Translation of the Meanings of Surah Rum in Turkish_Modern - التركية الحديثة

The Quran in Turkish_Modern - Surah Rum translated into Turkish_Modern, Surah Ar-Rum in Turkish_Modern. We provide accurate translation of Surah Rum in Turkish_Modern - التركية الحديثة, Verses 60 - Surah Number 30 - Page 404.

بسم الله الرحمن الرحيم

الم (1)
Elif, Lam, Mim
غُلِبَتِ الرُّومُ (2)
Rumlar yenilgiye ugradılar
فِي أَدْنَى الْأَرْضِ وَهُم مِّن بَعْدِ غَلَبِهِمْ سَيَغْلِبُونَ (3)
En yakın yerde. Ancak onlar bu yenilgilerinden sonra yeneceklerdir
فِي بِضْعِ سِنِينَ ۗ لِلَّهِ الْأَمْرُ مِن قَبْلُ وَمِن بَعْدُ ۚ وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ (4)
Birkac yıl (uc ila dokuz sene) icinde. Oncesinde de, sonrasında da emir Allah’ındır. O gunde Mu'minler sevineceklerdir
بِنَصْرِ اللَّهِ ۚ يَنصُرُ مَن يَشَاءُ ۖ وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (5)
Allah’ın yardımıyla, Allah diledigine yardım eder. O; Aziz'dir, Rahim'dir
وَعْدَ اللَّهِ ۖ لَا يُخْلِفُ اللَّهُ وَعْدَهُ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ (6)
(Bu) Allah'ın vaadidir. Allah vaadinden donmez. Fakat insanların cogu bilmezler
يَعْلَمُونَ ظَاهِرًا مِّنَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَهُمْ عَنِ الْآخِرَةِ هُمْ غَافِلُونَ (7)
Onlar dunya hayatından sadece dıs gorunusu bilirler. Ahiretten ise gaflettedirler
أَوَلَمْ يَتَفَكَّرُوا فِي أَنفُسِهِم ۗ مَّا خَلَقَ اللَّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ وَأَجَلٍ مُّسَمًّى ۗ وَإِنَّ كَثِيرًا مِّنَ النَّاسِ بِلِقَاءِ رَبِّهِمْ لَكَافِرُونَ (8)
Kendi nefisleri konusunda dusunmuyorlar mı? Allah gokleri, yeri ve aralarındaki seyleri ancak hak ile ve belirli bir sure icin yaratmıstır. Insanların cogu Rablerine kavusmayı inkar ederler
أَوَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ ۚ كَانُوا أَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَأَثَارُوا الْأَرْضَ وَعَمَرُوهَا أَكْثَرَ مِمَّا عَمَرُوهَا وَجَاءَتْهُمْ رُسُلُهُم بِالْبَيِّنَاتِ ۖ فَمَا كَانَ اللَّهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلَٰكِن كَانُوا أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ (9)
Yeryuzunde dolasmıyorlar mı ki, kendilerinden onceki kimselerin akibetinin nasıl olduguna bir baksınlar? Onlardan daha guclu idiler, topragı yeri surup alt ust etmisler ve bunların (Mekke halkının) imar ettiginden daha cok imar etmislerdi. Onlara peygamberleri apacık delillerle gelmislerdi. Allah, onlara zulmetmis degildir. Fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı
ثُمَّ كَانَ عَاقِبَةَ الَّذِينَ أَسَاءُوا السُّوأَىٰ أَن كَذَّبُوا بِآيَاتِ اللَّهِ وَكَانُوا بِهَا يَسْتَهْزِئُونَ (10)
Sonra, Allah’ın ayetlerini yalanladıkları ve onlarla alay etmekte oldukları icin, kotuluk isleyenin sonu daha da kotu oldu
اللَّهُ يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ ثُمَّ إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ (11)
Allah yaratmayı ilk olarak baslatır, sonra onu yeniden gerceklestirir. Sonra O'na dondurulursunuz
وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُبْلِسُ الْمُجْرِمُونَ (12)
Kıyametin kopacagı gun, gunahkarlar umutsuz kesilirler
وَلَمْ يَكُن لَّهُم مِّن شُرَكَائِهِمْ شُفَعَاءُ وَكَانُوا بِشُرَكَائِهِمْ كَافِرِينَ (13)
Onların, Allah’a kostukları ortaklardan kendileri icin sefaatcılar da olmayacaktır. Artık onlar, ortak kostuklarını da inkar edeceklerdir
وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يَوْمَئِذٍ يَتَفَرَّقُونَ (14)
Kıyametin kopacagı gun, iste o gun Mu’minler ve kafirler birbirinden ayrılacaklardır
فَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَهُمْ فِي رَوْضَةٍ يُحْبَرُونَ (15)
Iman edip salih ameller isleyenler; iste onlar bir bahcede sevinc icinde agırlanırlar
وَأَمَّا الَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا وَلِقَاءِ الْآخِرَةِ فَأُولَٰئِكَ فِي الْعَذَابِ مُحْضَرُونَ (16)
Kafir olup, ayetlerimizi ve ahirete kavusmayı yalanlayanlara gelince, iste onlar daima azapta tutulurlar
فَسُبْحَانَ اللَّهِ حِينَ تُمْسُونَ وَحِينَ تُصْبِحُونَ (17)
O halde aksama girerken ve sabaha ererken Allah'ı tesbih edin
وَلَهُ الْحَمْدُ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَعَشِيًّا وَحِينَ تُظْهِرُونَ (18)
Goklerde ve yerde hamd O’na mahsustur. Gunduzun sonunda ve ogle vaktine girdiginizde Allah’ı tesbih edin
يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَيُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَيِّ وَيُحْيِي الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا ۚ وَكَذَٰلِكَ تُخْرَجُونَ (19)
Allah, diriyi oluden cıkarır, oluyu de diriden cıkarır. Olumunden sonra yeryuzunu diriltir. Siz de (mezarlarınızdan) iste boyle cıkarılacaksınız
وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَكُم مِّن تُرَابٍ ثُمَّ إِذَا أَنتُم بَشَرٌ تَنتَشِرُونَ (20)
Sizi topraktan yaratması, O’nun (varlıgının ve kudretinin) delillerindendir. Sonra bir de gordunuz ki, siz beser olmus (cogalıp) yayılıyorsunuz
وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَ لَكُم مِّنْ أَنفُسِكُمْ أَزْوَاجًا لِّتَسْكُنُوا إِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُم مَّوَدَّةً وَرَحْمَةً ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ (21)
Sizin icin nefislerinizden kendileri ile sukun/huzur bulacagınız ve aranızda muhabbet ve merhamet kıldıgı esler yaratmıs olması da onun ayetlerindendir. Muhakkak bunlarda dusunen bir topluluk icin ayetler vardır
وَمِنْ آيَاتِهِ خَلْقُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاخْتِلَافُ أَلْسِنَتِكُمْ وَأَلْوَانِكُمْ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِّلْعَالِمِينَ (22)
Goklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da O’nun ayetlerindendir. Suphesiz bunda bilenler icin elbette ibretler vardır
وَمِنْ آيَاتِهِ مَنَامُكُم بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَابْتِغَاؤُكُم مِّن فَضْلِهِ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَسْمَعُونَ (23)
Geceleyin ve gunduzun uyumanız ve O'nun lutfundan (nasip) aramanız da O'nun ayetlerindendir. Suphesiz bunda isiten bir toplum icin ibretler vardır
وَمِنْ آيَاتِهِ يُرِيكُمُ الْبَرْقَ خَوْفًا وَطَمَعًا وَيُنَزِّلُ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَيُحْيِي بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ (24)
Korku ve umit vermek uzere size simsegi gostermesi, gokten yagmur indirip onunla yeryuzunu olumunden sonra diriltmesi, O’nun ayetlerindendir. Suphesiz bunda aklını kullanan bir toplum icin elbette ibretler vardır
وَمِنْ آيَاتِهِ أَن تَقُومَ السَّمَاءُ وَالْأَرْضُ بِأَمْرِهِ ۚ ثُمَّ إِذَا دَعَاكُمْ دَعْوَةً مِّنَ الْأَرْضِ إِذَا أَنتُمْ تَخْرُجُونَ (25)
Emriyle gogun ve yerin (kendi duzenlerinde) durması da O’nun ayetlerindendir. Sonra sizi yerden (kalkmaya) bir cagırdı mı, bir de bakarsınız ki (dirilmis olarak) cıkıyorsunuz
وَلَهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۖ كُلٌّ لَّهُ قَانِتُونَ (26)
Goklerde ve yerde ne varsa O'nundur. Hepsi O'na boyun egmislerdir
وَهُوَ الَّذِي يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ وَهُوَ أَهْوَنُ عَلَيْهِ ۚ وَلَهُ الْمَثَلُ الْأَعْلَىٰ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۚ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ (27)
Yaratmayı ilk baslatan, sonra onu yeniden gerceklestirecek olan O'dur. Bu, O’na gore (ilk yaratmadan) daha kolaydır. Goklerde ve yerde en yuce ve essiz sıfatlar O’nundur. O; Azizdir, Hakimdir
ضَرَبَ لَكُم مَّثَلًا مِّنْ أَنفُسِكُمْ ۖ هَل لَّكُم مِّن مَّا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُم مِّن شُرَكَاءَ فِي مَا رَزَقْنَاكُمْ فَأَنتُمْ فِيهِ سَوَاءٌ تَخَافُونَهُمْ كَخِيفَتِكُمْ أَنفُسَكُمْ ۚ كَذَٰلِكَ نُفَصِّلُ الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ (28)
(Allah) size kendi nefislerinizden bir misal getirdi. Size rızık olarak verdiklerimizde elinizin altındaki kolelerinizin size ortak olup o rızıkta hep birlikte esit olmayı ve kendiniz (gibi) hur olan diger ortaklarınızdan cekindiginiz gibi onlardan da cekinmeyi kabul eder misiniz? Iste akıllarını kullanan bir topluluk icin ayetleri boyle acıklarız
بَلِ اتَّبَعَ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَهْوَاءَهُم بِغَيْرِ عِلْمٍ ۖ فَمَن يَهْدِي مَنْ أَضَلَّ اللَّهُ ۖ وَمَا لَهُم مِّن نَّاصِرِينَ (29)
Fakat, zulmedenler bilgisizce nefislerinin arzularına uydular. Allah’ın (bu sekilde) saptırdıgı kimseleri kim dogru yola iletir? Onların hicbir yardımcıları yoktur
فَأَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ حَنِيفًا ۚ فِطْرَتَ اللَّهِ الَّتِي فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَا ۚ لَا تَبْدِيلَ لِخَلْقِ اللَّهِ ۚ ذَٰلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ (30)
Sen yuzunu hanif olarak dine, Allah’ın insanları uzerinde yarattıgı fıtratına dosdogru cevir. Allah’ın yaratmasında hicbir degistirme yoktur. Iste bu dosdogru dindir. Fakat insanların cogu bilmezler
۞ مُنِيبِينَ إِلَيْهِ وَاتَّقُوهُ وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُشْرِكِينَ (31)
O’na ihlasla yonelin. O’ndan sakının ve namazı ikame edin ve asla musriklerden olmayın
مِنَ الَّذِينَ فَرَّقُوا دِينَهُمْ وَكَانُوا شِيَعًا ۖ كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ (32)
O dinlerini parca parca eden ve fırkalara/cemaatlere ayrılanlardan (olmayın). Her grup/cemaat kendi yanında olanla sevinmektedir
وَإِذَا مَسَّ النَّاسَ ضُرٌّ دَعَوْا رَبَّهُم مُّنِيبِينَ إِلَيْهِ ثُمَّ إِذَا أَذَاقَهُم مِّنْهُ رَحْمَةً إِذَا فَرِيقٌ مِّنْهُم بِرَبِّهِمْ يُشْرِكُونَ (33)
Insanlara bir zarar dokundugu zaman, Rablerine yonelerek O’na dua ederler. Sonra Allah, onlara kendinden bir rahmet tattırınca da, bir bakarsın ki iclerinden bir grup, Rablerine ortak kosuyorlar
لِيَكْفُرُوا بِمَا آتَيْنَاهُمْ ۚ فَتَمَتَّعُوا فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ (34)
Kendilerine verdigimiz nimetleri inkar etsinler bakalım! Haydi (simdilik) yararlanın, ama yakında bileceksiniz
أَمْ أَنزَلْنَا عَلَيْهِمْ سُلْطَانًا فَهُوَ يَتَكَلَّمُ بِمَا كَانُوا بِهِ يُشْرِكُونَ (35)
Yoksa onlara kesin bir delil indirdik de o mu onlara ortak kosmalarını soyluyor
وَإِذَا أَذَقْنَا النَّاسَ رَحْمَةً فَرِحُوا بِهَا ۖ وَإِن تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ إِذَا هُمْ يَقْنَطُونَ (36)
Insanlara bir rahmet tattırdıgımız zaman ona sevinirler. Eger kendi isledikleri seyler sebebiyle baslarına bir kotuluk gelirse, bir de bakarsın ki umitsizlige duserler
أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّ اللَّهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَن يَشَاءُ وَيَقْدِرُ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ (37)
Onlar, Allah'ın, diledigine rızkı yayıp genislettigini ve kıstıgını gormuyorlar mı? Suphesiz bunda, iman etmekte olan bir kavim icin gercekten ayetler vardır
فَآتِ ذَا الْقُرْبَىٰ حَقَّهُ وَالْمِسْكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ ۚ ذَٰلِكَ خَيْرٌ لِّلَّذِينَ يُرِيدُونَ وَجْهَ اللَّهِ ۖ وَأُولَٰئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ (38)
Akrabaya, yoksula ve yolculara haklarını ver. Bu Allah’ın rızasını isteyenler icin daha hayırlıdır. Iste onlar kurtulusa erenlerdir
وَمَا آتَيْتُم مِّن رِّبًا لِّيَرْبُوَ فِي أَمْوَالِ النَّاسِ فَلَا يَرْبُو عِندَ اللَّهِ ۖ وَمَا آتَيْتُم مِّن زَكَاةٍ تُرِيدُونَ وَجْهَ اللَّهِ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْمُضْعِفُونَ (39)
Insanların mallarında artıs olsun diye verdiginiz herhangi bir faiz, Allah katında artmaz. Ama Allah'ın yuzunu isteyerek vermekte oldugunuz zekata gelince, iste (bu amel sahipleri, sevaplarını) kat kat arttıranlardır
اللَّهُ الَّذِي خَلَقَكُمْ ثُمَّ رَزَقَكُمْ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يُحْيِيكُمْ ۖ هَلْ مِن شُرَكَائِكُم مَّن يَفْعَلُ مِن ذَٰلِكُم مِّن شَيْءٍ ۚ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَىٰ عَمَّا يُشْرِكُونَ (40)
Allah sizi yaratan sonra size rızık veren sonra sizi olduren sonra da sizi diriltecek olandır. Sizin ortaklarınızdan bu islerden birisini olsun yapabilen var mıdır? O kostukları ortaklardan yuce ve munezzehtir
ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ أَيْدِي النَّاسِ لِيُذِيقَهُم بَعْضَ الَّذِي عَمِلُوا لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ (41)
Insanların ellerinin kazandıklarından dolayı karada ve denizde fesat cıktı. Umulur ki donerler diye, (Allah) yaptıklarının bazılarını boylece onlara tattırmaktadır
قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِن قَبْلُ ۚ كَانَ أَكْثَرُهُم مُّشْرِكِينَ (42)
De ki: "Yeryuzunde dolasın da daha oncekilerin sonları nasıl olmus bir bakın!" Onların cogu musriklerdi
فَأَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ الْقَيِّمِ مِن قَبْلِ أَن يَأْتِيَ يَوْمٌ لَّا مَرَدَّ لَهُ مِنَ اللَّهِ ۖ يَوْمَئِذٍ يَصَّدَّعُونَ (43)
Allah tarafından (gelecek ve) geri cevirilmesi mumkun olmayan bir gun gelmeden yuzunu o dosdogru dine cevir. O gun onlar boluk boluk ayrılacaklardır
مَن كَفَرَ فَعَلَيْهِ كُفْرُهُ ۖ وَمَنْ عَمِلَ صَالِحًا فَلِأَنفُسِهِمْ يَمْهَدُونَ (44)
Kim kufre saparsa, artık onun kufru kendi aleyhinedir; kim de salih bir amelde bulunursa, ancak kendileri icin (Cennet'te yer) hazırlarlar
لِيَجْزِيَ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِن فَضْلِهِ ۚ إِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْكَافِرِينَ (45)
Bu, (Allah'ın) iman edip salih amel isleyenleri kendi lutfundan mukafatlandırması icindir. Suphesiz O, kafirleri sevmez
وَمِنْ آيَاتِهِ أَن يُرْسِلَ الرِّيَاحَ مُبَشِّرَاتٍ وَلِيُذِيقَكُم مِّن رَّحْمَتِهِ وَلِتَجْرِيَ الْفُلْكُ بِأَمْرِهِ وَلِتَبْتَغُوا مِن فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ (46)
Ruzgarları mujdeciler olarak gondermesi, size rahmetini tattırması, buyrugu ile gemilerin yurumesi, lutfundan rızık istemeniz, O'nun ayetlerindendir. Belki sukredersiniz
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ رُسُلًا إِلَىٰ قَوْمِهِمْ فَجَاءُوهُم بِالْبَيِّنَاتِ فَانتَقَمْنَا مِنَ الَّذِينَ أَجْرَمُوا ۖ وَكَانَ حَقًّا عَلَيْنَا نَصْرُ الْمُؤْمِنِينَ (47)
Andolsun ki biz senden once nice rasulleri kavimlerine gonderdik. Onlar da kendilerine acık acık delillerle geldiler. Biz de gunahkarlardan intikam aldık. Muminlere yardım etmek ise zaten uzerimize bir haktır
اللَّهُ الَّذِي يُرْسِلُ الرِّيَاحَ فَتُثِيرُ سَحَابًا فَيَبْسُطُهُ فِي السَّمَاءِ كَيْفَ يَشَاءُ وَيَجْعَلُهُ كِسَفًا فَتَرَى الْوَدْقَ يَخْرُجُ مِنْ خِلَالِهِ ۖ فَإِذَا أَصَابَ بِهِ مَن يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ إِذَا هُمْ يَسْتَبْشِرُونَ (48)
Allah, ruzgarları gonderendir. Onlar da bulutları harekete gecirir. Allah, onları diledigi gibi, (bazen) yayar ve (bazen) yogunlastırır. Nihayet yagmurun onların arasından cıktıgını gorursun. Onu kullarından dilediklerine ugrattıgı zaman bir de bakarsın sevinirler
وَإِن كَانُوا مِن قَبْلِ أَن يُنَزَّلَ عَلَيْهِم مِّن قَبْلِهِ لَمُبْلِسِينَ (49)
Halbuki onlar daha once kendilerine yagmur yagdırılmadan evvel kesin bir umitsizlige kapılmıslardı
فَانظُرْ إِلَىٰ آثَارِ رَحْمَتِ اللَّهِ كَيْفَ يُحْيِي الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا ۚ إِنَّ ذَٰلِكَ لَمُحْيِي الْمَوْتَىٰ ۖ وَهُوَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ (50)
Allah’ın rahmetinin eserlerine bak! Yeryuzunu olumunden sonra nasıl diriltiyor. Suphe yok ki O, oluleri de elbette diriltecektir. O, her seye hakkıyla gucu yetendir
وَلَئِنْ أَرْسَلْنَا رِيحًا فَرَأَوْهُ مُصْفَرًّا لَّظَلُّوا مِن بَعْدِهِ يَكْفُرُونَ (51)
Andolsun, eger biz bir ruzgar gondersek, onlar da ardından onu sararmıs gorurlerse bundan sonra onlar muhakkak inkara saparlar
فَإِنَّكَ لَا تُسْمِعُ الْمَوْتَىٰ وَلَا تُسْمِعُ الصُّمَّ الدُّعَاءَ إِذَا وَلَّوْا مُدْبِرِينَ (52)
Suphesiz, sen olulere isittiremezsin. Donup gittikleri zaman cagrıyı sagırlara da isittiremezsin
وَمَا أَنتَ بِهَادِ الْعُمْيِ عَن ضَلَالَتِهِمْ ۖ إِن تُسْمِعُ إِلَّا مَن يُؤْمِنُ بِآيَاتِنَا فَهُم مُّسْلِمُونَ (53)
Sen kor olanları sapıklıktan hidayete iletecek de degilsin. Sen ancak ayetlerimize iman edip, teslim olanlara isittirirsin
۞ اللَّهُ الَّذِي خَلَقَكُم مِّن ضَعْفٍ ثُمَّ جَعَلَ مِن بَعْدِ ضَعْفٍ قُوَّةً ثُمَّ جَعَلَ مِن بَعْدِ قُوَّةٍ ضَعْفًا وَشَيْبَةً ۚ يَخْلُقُ مَا يَشَاءُ ۖ وَهُوَ الْعَلِيمُ الْقَدِيرُ (54)
Allah; sizi gucsuz olarak yaratan, sonra gucsuzlugun ardından bir guc veren, sonra gucun ardından bir gucsuzluk ve yaslılık verendir. O, diledigini yaratır. O; hakkıyla bilendir, hakkıyla kudret sahibidir
وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُقْسِمُ الْمُجْرِمُونَ مَا لَبِثُوا غَيْرَ سَاعَةٍ ۚ كَذَٰلِكَ كَانُوا يُؤْفَكُونَ (55)
Kıyametin kopacagı gun gunahkarlar, bir saatten fazla kalmadıklarına yemin ederler. Onlar (dunyada haktan) iste boyle donduruluyorlardı
وَقَالَ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ وَالْإِيمَانَ لَقَدْ لَبِثْتُمْ فِي كِتَابِ اللَّهِ إِلَىٰ يَوْمِ الْبَعْثِ ۖ فَهَٰذَا يَوْمُ الْبَعْثِ وَلَٰكِنَّكُمْ كُنتُمْ لَا تَعْلَمُونَ (56)
Kendilerine ilim ve iman verilmis olanlar ise onlara soyle diyeceklerdir: “Andolsun ki Allah'ın kitabında (yazılı) olana gore siz yeniden dirilis gunune kadar kaldınız. Iste bu yeniden dirilme gunudur. Fakat siz bilmiyordunuz.”
فَيَوْمَئِذٍ لَّا يَنفَعُ الَّذِينَ ظَلَمُوا مَعْذِرَتُهُمْ وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ (57)
O gun zulmedenlere ozurleri bir yarar saglamaz, onlardan artık (Allah'ı) razı edecek bir sey yapmaları da istenmez
وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ فِي هَٰذَا الْقُرْآنِ مِن كُلِّ مَثَلٍ ۚ وَلَئِن جِئْتَهُم بِآيَةٍ لَّيَقُولَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ أَنتُمْ إِلَّا مُبْطِلُونَ (58)
Andolsun, biz bu Kur’an’da insanlara her turlu misali verdik. Andolsun, eger sen onlara bir ayet getirsen, o kafirler elbette; “Siz ancak batıl seyler uyduranlarsınız” derler
كَذَٰلِكَ يَطْبَعُ اللَّهُ عَلَىٰ قُلُوبِ الَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ (59)
Iste bilmeyenlerin kalpleri uzerine Allah boyle muhur vurur
فَاصْبِرْ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ ۖ وَلَا يَسْتَخِفَّنَّكَ الَّذِينَ لَا يُوقِنُونَ (60)
O halde sabret muhakkak ki Allah’ın vaadi haktır. Kesin imana sahip olmayanlar sakın seni hafiflige (ve tedirginlige) suruklemesinler
❮ Previous Next ❯

Surahs from Quran :

1- Fatiha2- Baqarah
3- Al Imran4- Nisa
5- Maidah6- Anam
7- Araf8- Anfal
9- Tawbah10- Yunus
11- Hud12- Yusuf
13- Raad14- Ibrahim
15- Hijr16- Nahl
17- Al Isra18- Kahf
19- Maryam20- TaHa
21- Anbiya22- Hajj
23- Muminun24- An Nur
25- Furqan26- Shuara
27- Naml28- Qasas
29- Ankabut30- Rum
31- Luqman32- Sajdah
33- Ahzab34- Saba
35- Fatir36- Yasin
37- Assaaffat38- Sad
39- Zumar40- Ghafir
41- Fussilat42- shura
43- Zukhruf44- Ad Dukhaan
45- Jathiyah46- Ahqaf
47- Muhammad48- Al Fath
49- Hujurat50- Qaf
51- zariyat52- Tur
53- Najm54- Al Qamar
55- Rahman56- Waqiah
57- Hadid58- Mujadilah
59- Al Hashr60- Mumtahina
61- Saff62- Jumuah
63- Munafiqun64- Taghabun
65- Talaq66- Tahrim
67- Mulk68- Qalam
69- Al-Haqqah70- Maarij
71- Nuh72- Jinn
73- Muzammil74- Muddathir
75- Qiyamah76- Insan
77- Mursalat78- An Naba
79- Naziat80- Abasa
81- Takwir82- Infitar
83- Mutaffifin84- Inshiqaq
85- Buruj86- Tariq
87- Al Ala88- Ghashiya
89- Fajr90- Al Balad
91- Shams92- Lail
93- Duha94- Sharh
95- Tin96- Al Alaq
97- Qadr98- Bayyinah
99- Zalzalah100- Adiyat
101- Qariah102- Takathur
103- Al Asr104- Humazah
105- Al Fil106- Quraysh
107- Maun108- Kawthar
109- Kafirun110- Nasr
111- Masad112- Ikhlas
113- Falaq114- An Nas