| الْقَارِعَةُ (1) Siddetle gelip catan |
| مَا الْقَارِعَةُ (2) Nedir o yurekleri hoplatan buyuk felaket |
| وَمَا أَدْرَاكَ مَا الْقَارِعَةُ (3) Yurekleri hoplatan buyuk felaketin ne oldugunu sen ne bileceksin |
| يَوْمَ يَكُونُ النَّاسُ كَالْفَرَاشِ الْمَبْثُوثِ (4) O gun insanlar, her biri bir tarafa ucusan pervaneler gibi olacaktır |
| وَتَكُونُ الْجِبَالُ كَالْعِهْنِ الْمَنفُوشِ (5) Daglar da atılmıs renkli yunler gibi olacaktır |
| فَأَمَّا مَن ثَقُلَتْ مَوَازِينُهُ (6) Iste o vakit, kimin tartıları agır gelmisse |
| فَهُوَ فِي عِيشَةٍ رَّاضِيَةٍ (7) Artık o, hosnut olacagı bir hayatın icinde olacaktır |
| وَأَمَّا مَنْ خَفَّتْ مَوَازِينُهُ (8) Ama kimin de tartıları hafif gelirse |
| فَأُمُّهُ هَاوِيَةٌ (9) Iste onun varacagı yer Haviye’dir |
| وَمَا أَدْرَاكَ مَا هِيَهْ (10) Sen Haviye’nin ne oldugunu ne bileceksin |
| نَارٌ حَامِيَةٌ (11) O, kızgın bir atestir |