×

سورة الرعد باللغة التركية الحديثة

ترجمات القرآنباللغة التركية الحديثة ⬅ سورة الرعد

ترجمة معاني سورة الرعد باللغة التركية الحديثة - Turkish_Modern

القرآن باللغة التركية الحديثة - سورة الرعد مترجمة إلى اللغة التركية الحديثة، Surah Raad in Turkish_Modern. نوفر ترجمة دقيقة سورة الرعد باللغة التركية الحديثة - Turkish_Modern, الآيات 43 - رقم السورة 13 - الصفحة 249.

بسم الله الرحمن الرحيم

المر ۚ تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ ۗ وَالَّذِي أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ الْحَقُّ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يُؤْمِنُونَ (1)
Elif Lam Mim Ra. Iste bunlar kitabın ayetleridir. Sana Rabbinden indirilen (bu Kur'an) haktır, fakat insanların cogu iman etmezler
اللَّهُ الَّذِي رَفَعَ السَّمَاوَاتِ بِغَيْرِ عَمَدٍ تَرَوْنَهَا ۖ ثُمَّ اسْتَوَىٰ عَلَى الْعَرْشِ ۖ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ ۖ كُلٌّ يَجْرِي لِأَجَلٍ مُّسَمًّى ۚ يُدَبِّرُ الْأَمْرَ يُفَصِّلُ الْآيَاتِ لَعَلَّكُم بِلِقَاءِ رَبِّكُمْ تُوقِنُونَ (2)
Allah, gokleri gordugunuz gibi herhangi bir direk olmadan yukselten, sonra Ars’a istiva eden, gunese de aya da emrine boyun egdirendir. Bunların hepsi belli bir zamana kadar akıp gitmektedir. O, her isi yerli yerince duzenler, ayetleri ayrı ayrı acıklar ki, Rabbinize kavusacagınıza kesin olarak iman edesiniz
وَهُوَ الَّذِي مَدَّ الْأَرْضَ وَجَعَلَ فِيهَا رَوَاسِيَ وَأَنْهَارًا ۖ وَمِن كُلِّ الثَّمَرَاتِ جَعَلَ فِيهَا زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ ۖ يُغْشِي اللَّيْلَ النَّهَارَ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ (3)
O, yeryuzunu yayıp doseyen, orada sabit daglar, nehirler var eden, orada her turlu meyveden (erkekli-disili) iki es yaratan gunduzu geceyle buruyendir. Suphesiz bunlarda, dusunen bir kavim icin deliller vardır
وَفِي الْأَرْضِ قِطَعٌ مُّتَجَاوِرَاتٌ وَجَنَّاتٌ مِّنْ أَعْنَابٍ وَزَرْعٌ وَنَخِيلٌ صِنْوَانٌ وَغَيْرُ صِنْوَانٍ يُسْقَىٰ بِمَاءٍ وَاحِدٍ وَنُفَضِّلُ بَعْضَهَا عَلَىٰ بَعْضٍ فِي الْأُكُلِ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ (4)
Yeryuzunde birbirine komsu kara parcaları, uzum bagları, ekinler; bir kokten cıkan cok govdeli ve tek govdeli hurma agacları vardır ki hepsi aynı su ile sulanır. Ama biz urunleri konusunda bir kısmını bir kısmına ustun kılıyoruz. Suphesiz bunda aklını kullanan bir kavim icin (Allah’ın varlıgını gosteren) deliller vardır
۞ وَإِن تَعْجَبْ فَعَجَبٌ قَوْلُهُمْ أَإِذَا كُنَّا تُرَابًا أَإِنَّا لَفِي خَلْقٍ جَدِيدٍ ۗ أُولَٰئِكَ الَّذِينَ كَفَرُوا بِرَبِّهِمْ ۖ وَأُولَٰئِكَ الْأَغْلَالُ فِي أَعْنَاقِهِمْ ۖ وَأُولَٰئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ ۖ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ (5)
Eger sasacaksan, asıl sasılacak olan onların, “Biz toprak olunca yeniden mi yaratılacakmısız?” demeleridir. Iste bunlar Rablerini inkar edenlerdir. Iste onlar boyunlarına demir halkalar vurulanlardır ve iste onlar cehennemliklerdir. Onlar orada ebedi kalacaklardır
وَيَسْتَعْجِلُونَكَ بِالسَّيِّئَةِ قَبْلَ الْحَسَنَةِ وَقَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِهِمُ الْمَثُلَاتُ ۗ وَإِنَّ رَبَّكَ لَذُو مَغْفِرَةٍ لِّلنَّاسِ عَلَىٰ ظُلْمِهِمْ ۖ وَإِنَّ رَبَّكَ لَشَدِيدُ الْعِقَابِ (6)
Bir de senden, iyilikten once kotulugun acele gelmesini istiyorlar. Halbuki onlardan once nice ornekler gelip gecmistir. Suphesiz Rabbin, zulumlerine ragmen insanlara yine de magfiret edendir. Bununla beraber Rabbinin azabı pek siddetlidir
وَيَقُولُ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْلَا أُنزِلَ عَلَيْهِ آيَةٌ مِّن رَّبِّهِ ۗ إِنَّمَا أَنتَ مُنذِرٌ ۖ وَلِكُلِّ قَوْمٍ هَادٍ (7)
Kufre sapanlar, “Ona Rabbinden bir mucize indirilseydi ya!” diyorlar. Sen ancak bir uyarıcısın. Her kavim icin de bir yol gosteren vardır
اللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَحْمِلُ كُلُّ أُنثَىٰ وَمَا تَغِيضُ الْأَرْحَامُ وَمَا تَزْدَادُ ۖ وَكُلُّ شَيْءٍ عِندَهُ بِمِقْدَارٍ (8)
Allah, her disinin neye gebe oldugunu, rahimlerin arttırdıgı seyi ve eksilttigi seyi bilir. O’nun katında her sey bir olcu iledir
عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ الْكَبِيرُ الْمُتَعَالِ (9)
O, gorunmeyeni de goruneni de bilendir. O cok buyuktur, yuksektir, yuceler yucesidir
سَوَاءٌ مِّنكُم مَّنْ أَسَرَّ الْقَوْلَ وَمَن جَهَرَ بِهِ وَمَنْ هُوَ مُسْتَخْفٍ بِاللَّيْلِ وَسَارِبٌ بِالنَّهَارِ (10)
(O’na gore) icinizden sozu gizleyen ile acıga vuran, geceleyin gizlenenle gunduz ortaya cıkan birdir
لَهُ مُعَقِّبَاتٌ مِّن بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ يَحْفَظُونَهُ مِنْ أَمْرِ اللَّهِ ۗ إِنَّ اللَّهَ لَا يُغَيِّرُ مَا بِقَوْمٍ حَتَّىٰ يُغَيِّرُوا مَا بِأَنفُسِهِمْ ۗ وَإِذَا أَرَادَ اللَّهُ بِقَوْمٍ سُوءًا فَلَا مَرَدَّ لَهُ ۚ وَمَا لَهُم مِّن دُونِهِ مِن وَالٍ (11)
Insanı onunden ve ardından takip eden melekler vardır. Allah’ın emriyle onu koruyup gozetirler. Suphesiz ki, bir kavim kendi durumunu degistirmedikce Allah onların durumunu degistirmez. Allah, bir kavme kotuluk diledi mi, artık o geri cevrilemez. Onlar icin Allah’tan baska hicbir yardımcı da yoktur
هُوَ الَّذِي يُرِيكُمُ الْبَرْقَ خَوْفًا وَطَمَعًا وَيُنشِئُ السَّحَابَ الثِّقَالَ (12)
O, korku ve umit vermek icin size simsegi gosteren, yagmur yuklu bulutları meydana getirendir
وَيُسَبِّحُ الرَّعْدُ بِحَمْدِهِ وَالْمَلَائِكَةُ مِنْ خِيفَتِهِ وَيُرْسِلُ الصَّوَاعِقَ فَيُصِيبُ بِهَا مَن يَشَاءُ وَهُمْ يُجَادِلُونَ فِي اللَّهِ وَهُوَ شَدِيدُ الْمِحَالِ (13)
Gok gurultusu O’na hamd ederek tesbih eder, Melekler de O’nun korkusundan tesbih ederler. O, yıldırımlar gonderir de onlarla diledigini carpar. Onlar ise Allah hakkında mucadele ediyorlar. Halbuki O, azabı cok siddetli olandır
لَهُ دَعْوَةُ الْحَقِّ ۖ وَالَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِهِ لَا يَسْتَجِيبُونَ لَهُم بِشَيْءٍ إِلَّا كَبَاسِطِ كَفَّيْهِ إِلَى الْمَاءِ لِيَبْلُغَ فَاهُ وَمَا هُوَ بِبَالِغِهِ ۚ وَمَا دُعَاءُ الْكَافِرِينَ إِلَّا فِي ضَلَالٍ (14)
Gercek dua/ibadet yalnızca O’nadır. O’ndan baska dua ettikleri, kendilerine hicbir sekilde karsılık veremezler. Onların durumu; agzına gelsin diye suya dogru iki avucunu (uzaktan) acan kimse gibidir. Halbuki su (agzına) ulasacak degildir. Iste kafirlerin duası delalet icinde olmaktan baska birsey degildir
وَلِلَّهِ يَسْجُدُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ طَوْعًا وَكَرْهًا وَظِلَالُهُم بِالْغُدُوِّ وَالْآصَالِ ۩ (15)
Halbuki goklerde ve yerde bulunanlar da onların golgeleri de sabah aksam ister istemez sadece Allah'a secde ederler
قُلْ مَن رَّبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ قُلِ اللَّهُ ۚ قُلْ أَفَاتَّخَذْتُم مِّن دُونِهِ أَوْلِيَاءَ لَا يَمْلِكُونَ لِأَنفُسِهِمْ نَفْعًا وَلَا ضَرًّا ۚ قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الْأَعْمَىٰ وَالْبَصِيرُ أَمْ هَلْ تَسْتَوِي الظُّلُمَاتُ وَالنُّورُ ۗ أَمْ جَعَلُوا لِلَّهِ شُرَكَاءَ خَلَقُوا كَخَلْقِهِ فَتَشَابَهَ الْخَلْقُ عَلَيْهِمْ ۚ قُلِ اللَّهُ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ (16)
De ki: “Goklerin ve yerin Rabbi kimdir?” “Allah’tır” de. De ki: “O'nu bırakıp da kendilerine (bile) bir faydası ve zararı olmayan dostlar (mabutlar) mı edindiniz?” De ki: “Kor ile goren bir olur mu? Ya da karanlıklarla aydınlık bir olur mu? Yoksa Allah’a, O’nun yarattıgı gibi yaratan ortaklar buldular da bu yaratma ile Allah’ın yaratması onlara gore birbirine mi benzedi?” De ki: “Her seyin yaratıcısı Allah’tır. O, birdir, Kahhar'dır/mutlak galiptir
أَنزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَسَالَتْ أَوْدِيَةٌ بِقَدَرِهَا فَاحْتَمَلَ السَّيْلُ زَبَدًا رَّابِيًا ۚ وَمِمَّا يُوقِدُونَ عَلَيْهِ فِي النَّارِ ابْتِغَاءَ حِلْيَةٍ أَوْ مَتَاعٍ زَبَدٌ مِّثْلُهُ ۚ كَذَٰلِكَ يَضْرِبُ اللَّهُ الْحَقَّ وَالْبَاطِلَ ۚ فَأَمَّا الزَّبَدُ فَيَذْهَبُ جُفَاءً ۖ وَأَمَّا مَا يَنفَعُ النَّاسَ فَيَمْكُثُ فِي الْأَرْضِ ۚ كَذَٰلِكَ يَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ (17)
O, gokten su indirdi de dereler kendi olculerince dolup aktı ve sel, uste cıkan kopugu aldı goturdu. Sus esyası veya yararlanılacak bir sey elde etmek icin ateste erittikleri seylerden de boyle kopuk olur. Iste Allah, hak ile batıla boyle misal getirir. Kopuge gelince sonup gider. Insanlara yararlı olan ise yerde kalır. Iste Allah, boyle misaller verir
لِلَّذِينَ اسْتَجَابُوا لِرَبِّهِمُ الْحُسْنَىٰ ۚ وَالَّذِينَ لَمْ يَسْتَجِيبُوا لَهُ لَوْ أَنَّ لَهُم مَّا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا وَمِثْلَهُ مَعَهُ لَافْتَدَوْا بِهِ ۚ أُولَٰئِكَ لَهُمْ سُوءُ الْحِسَابِ وَمَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ ۖ وَبِئْسَ الْمِهَادُ (18)
Rablerinin cagrısına uyanlara mukafatın en guzeli (Cennet) vardır. O’nun cagrısına uymayanlar ise, yeryuzunde olan her sey ve onun yanında bir katı daha kendilerinin olsa, kurtulmak icin hepsini fidye olarak verirlerdi. Iste hesabın kotusu bunlar icindir. Varacakları yer de Cehennem'dir. O ne kotu yataktır
۞ أَفَمَن يَعْلَمُ أَنَّمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ الْحَقُّ كَمَنْ هُوَ أَعْمَىٰ ۚ إِنَّمَا يَتَذَكَّرُ أُولُو الْأَلْبَابِ (19)
Rabbinden sana indirilenin hak oldugunu bilen kimse, (O'na iman etmeyen) kor kimse gibi midir? (Bunu) ancak akıl sahipleri anlar
الَّذِينَ يُوفُونَ بِعَهْدِ اللَّهِ وَلَا يَنقُضُونَ الْمِيثَاقَ (20)
Onlar, Allah’a verdikleri sozu eksiksiz yerine getirir ve anlasmayı bozmazlar
وَالَّذِينَ يَصِلُونَ مَا أَمَرَ اللَّهُ بِهِ أَن يُوصَلَ وَيَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ وَيَخَافُونَ سُوءَ الْحِسَابِ (21)
Onlar Allah’ın birlestirmesini emrettigi seyi bitistirirler. Rablerinden korkarlar ve kotu hesaptan endise ederler
وَالَّذِينَ صَبَرُوا ابْتِغَاءَ وَجْهِ رَبِّهِمْ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَأَنفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً وَيَدْرَءُونَ بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ أُولَٰئِكَ لَهُمْ عُقْبَى الدَّارِ (22)
Onlar, Rablerinin rızasına ermek icin sabreder, namazı dosdogru kılar, kendilerine verdigimiz rızıklardan gizli olarak ve acıktan Allah icin harcar ve kotulugu iyilikle savarlar. Iste bunlar icin dunya yurdunun iyi sonucu vardır
جَنَّاتُ عَدْنٍ يَدْخُلُونَهَا وَمَن صَلَحَ مِنْ آبَائِهِمْ وَأَزْوَاجِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْ ۖ وَالْمَلَائِكَةُ يَدْخُلُونَ عَلَيْهِم مِّن كُلِّ بَابٍ (23)
(Bu guzel sonuc da) Adn Cennetleridir. Atalarından, eslerinden ve cocuklarından iyi olanlarla beraber oraya girerler. Melekler de her bir kapıdan yanlarına girerler (ve soyle derler)
سَلَامٌ عَلَيْكُم بِمَا صَبَرْتُمْ ۚ فَنِعْمَ عُقْبَى الدَّارِ (24)
Sabretmenize karsılık selam sizlere. Dunya yurdunun sonucu (olan Cennet) ne guzeldir
وَالَّذِينَ يَنقُضُونَ عَهْدَ اللَّهِ مِن بَعْدِ مِيثَاقِهِ وَيَقْطَعُونَ مَا أَمَرَ اللَّهُ بِهِ أَن يُوصَلَ وَيُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ ۙ أُولَٰئِكَ لَهُمُ اللَّعْنَةُ وَلَهُمْ سُوءُ الدَّارِ (25)
Allah'a verdikleri sozu kuvvetle saglamlastırdıktan sonra bozanlar, Allah'ın birlestirilmesini emrettigi seyleri ayıranlar ve yeryuzunde fesat cıkaranlar; iste lanet onlar icindir. Ve kotu yurt (Cehennem) onlarındır
اللَّهُ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَن يَشَاءُ وَيَقْدِرُ ۚ وَفَرِحُوا بِالْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا فِي الْآخِرَةِ إِلَّا مَتَاعٌ (26)
Allah, rızkı diledigine bol verir, (diledigine de) kısar. Onlar ise dunya hayatı ile sevinmektedirler. Halbuki dunya hayatı, ahiretin yanında cok az bir gecimliktir
وَيَقُولُ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْلَا أُنزِلَ عَلَيْهِ آيَةٌ مِّن رَّبِّهِ ۗ قُلْ إِنَّ اللَّهَ يُضِلُّ مَن يَشَاءُ وَيَهْدِي إِلَيْهِ مَنْ أَنَابَ (27)
Kafir olanlar: “Kendisine Rabbinden bir ayet (mucize) indirilmeli degil miydi?” derler. De ki: “Suphesiz Allah diledigini saptırır ve kendisine yonelenleri de dogru yola iletir.”
الَّذِينَ آمَنُوا وَتَطْمَئِنُّ قُلُوبُهُم بِذِكْرِ اللَّهِ ۗ أَلَا بِذِكْرِ اللَّهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُ (28)
Bunlar, iman edenler ve gonulleri Allah'ın zikriyle sukunete erenlerdir. Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah'ı zikretmekle huzur bulur
الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ طُوبَىٰ لَهُمْ وَحُسْنُ مَآبٍ (29)
Iman edip salih amellerde bulunanlar icin, guzel bir hayat vardır ve guzel donus yeri de onlarındır
كَذَٰلِكَ أَرْسَلْنَاكَ فِي أُمَّةٍ قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِهَا أُمَمٌ لِّتَتْلُوَ عَلَيْهِمُ الَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ وَهُمْ يَكْفُرُونَ بِالرَّحْمَٰنِ ۚ قُلْ هُوَ رَبِّي لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَإِلَيْهِ مَتَابِ (30)
(Ey Muhammed!) Boylece seni, kendilerinden once nice ummetlerin gelip gectigi bir ummete gonderdik ki; sana vahyettiklerimizi onlara okuyasın. Halbuki onlar Rahman’ı inkar ediyorlar. De ki: O (Rahman) benim Rabbimdir, O’ndan baska (hak) ilah yoktur. Ben yalnız O’na tevekkul ettim, donusum de yalnız O’nadır
وَلَوْ أَنَّ قُرْآنًا سُيِّرَتْ بِهِ الْجِبَالُ أَوْ قُطِّعَتْ بِهِ الْأَرْضُ أَوْ كُلِّمَ بِهِ الْمَوْتَىٰ ۗ بَل لِّلَّهِ الْأَمْرُ جَمِيعًا ۗ أَفَلَمْ يَيْأَسِ الَّذِينَ آمَنُوا أَن لَّوْ يَشَاءُ اللَّهُ لَهَدَى النَّاسَ جَمِيعًا ۗ وَلَا يَزَالُ الَّذِينَ كَفَرُوا تُصِيبُهُم بِمَا صَنَعُوا قَارِعَةٌ أَوْ تَحُلُّ قَرِيبًا مِّن دَارِهِمْ حَتَّىٰ يَأْتِيَ وَعْدُ اللَّهِ ۚ إِنَّ اللَّهَ لَا يُخْلِفُ الْمِيعَادَ (31)
Kendisiyle dagların yurutulecegi veya yeryuzunun parcalanacagı ya da olulerin konusturulacagı bir Kur’an olacak olsaydı (o yine bu kitap olurdu). Fakat butun emirler yalnız Allah’ındır. Iman edenler bilmiyorlar mı ki, Allah dileseydi butun insanlara hidayet ederdi. Allah’ın vaadi yerine gelinceye kadar devamlı olarak yaptıkları isler sebebiyle kafirlere ya ansızın buyuk bir bela gelecek veya o bela evlerinin yakınına inecektir. Suphesiz Allah, vaadinden asla donmez
وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِّن قَبْلِكَ فَأَمْلَيْتُ لِلَّذِينَ كَفَرُوا ثُمَّ أَخَذْتُهُمْ ۖ فَكَيْفَ كَانَ عِقَابِ (32)
Andolsun, senden once de nice peygamberler alaya alındı da ben inkar edenlere bir sure (muhlet) verdim, sonra da onları yakalayıverdim. Benim cezalandırmam nasılmıs
أَفَمَنْ هُوَ قَائِمٌ عَلَىٰ كُلِّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ ۗ وَجَعَلُوا لِلَّهِ شُرَكَاءَ قُلْ سَمُّوهُمْ ۚ أَمْ تُنَبِّئُونَهُ بِمَا لَا يَعْلَمُ فِي الْأَرْضِ أَم بِظَاهِرٍ مِّنَ الْقَوْلِ ۗ بَلْ زُيِّنَ لِلَّذِينَ كَفَرُوا مَكْرُهُمْ وَصُدُّوا عَنِ السَّبِيلِ ۗ وَمَن يُضْلِلِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ (33)
Herkesin kazandıgını gorup gozeten Allah'a (ortak kosulur mu?). Onlar, Allah’a ortaklar kostular. De ki: “Soyleyin bakalım onların isimlerini Yoksa siz (bununla) O’na yeryuzunde bilmedigi bir seyi mi haber veriyorsunuz, Yoksa siz ustun koru bir soz mu soyluyorsunuz?” Hayır, bilakis o kafirlere tuzakları suslu gosterildi ve onlar dogru yoldan alıkondular. Allah, kimi saptırırsa, artık ona hidayet verecek hicbir kimse yoktur
لَّهُمْ عَذَابٌ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ۖ وَلَعَذَابُ الْآخِرَةِ أَشَقُّ ۖ وَمَا لَهُم مِّنَ اللَّهِ مِن وَاقٍ (34)
Onlara dunya hayatında bir azap vardır. Ahiret azabı ise daha agırdır ve onları Allah’ın azabından koruyacak kimse de yoktur
۞ مَّثَلُ الْجَنَّةِ الَّتِي وُعِدَ الْمُتَّقُونَ ۖ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ ۖ أُكُلُهَا دَائِمٌ وَظِلُّهَا ۚ تِلْكَ عُقْبَى الَّذِينَ اتَّقَوا ۖ وَّعُقْبَى الْكَافِرِينَ النَّارُ (35)
Allah’a karsı gelmekten sakınanlara va’dolunan Cennet'in durumu sudur: Onun icinden ırmaklar akar, yemisleri ve golgeleri devamlıdır. Iste bu, Allah’a karsı gelmekten sakınanların sonudur. Kafirlerin sonu ise atestir
وَالَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَفْرَحُونَ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ ۖ وَمِنَ الْأَحْزَابِ مَن يُنكِرُ بَعْضَهُ ۚ قُلْ إِنَّمَا أُمِرْتُ أَنْ أَعْبُدَ اللَّهَ وَلَا أُشْرِكَ بِهِ ۚ إِلَيْهِ أَدْعُو وَإِلَيْهِ مَآبِ (36)
Kendilerine kitap verdiklerimiz, sana indirilene (Kur'an'a) sevinirler; fakat (Islam aleyhinde birlesen) gruplardan, onun (sana indirilenin) bazısını inkar edenler vardır. De ki: “Ben, yalnızca Allah'a ibadet etmek ve O'na ortak kosmamakla emrolundum. Ben ancak O'na davet ederim ve donusum O'nadır.”
وَكَذَٰلِكَ أَنزَلْنَاهُ حُكْمًا عَرَبِيًّا ۚ وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ أَهْوَاءَهُم بَعْدَمَا جَاءَكَ مِنَ الْعِلْمِ مَا لَكَ مِنَ اللَّهِ مِن وَلِيٍّ وَلَا وَاقٍ (37)
Boylece biz onu (Kur’an’ı) Arapca bir hukum olarak indirdik. Andolsun ki sana gelen bu ilimden sonra onların heva ve heveslerine uyarsan, Allah tarafından senin icin ne bir dost, ne de bir koruyucu vardır
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلًا مِّن قَبْلِكَ وَجَعَلْنَا لَهُمْ أَزْوَاجًا وَذُرِّيَّةً ۚ وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ أَن يَأْتِيَ بِآيَةٍ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ ۗ لِكُلِّ أَجَلٍ كِتَابٌ (38)
Andolsun, senden once de peygamberler gonderdik. Onlara da esler ve cocuklar verdik. Allah’ın izni olmadan hicbir peygamber bir mucize getiremez. Her ecelin (vadenin) bir yazısı vardır
يَمْحُو اللَّهُ مَا يَشَاءُ وَيُثْبِتُ ۖ وَعِندَهُ أُمُّ الْكِتَابِ (39)
Allah, diledigini siler, diledigini de sabit kılıp bırakır. Ana kitap (Levh-i Mahfuz) O’nun katındadır
وَإِن مَّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذِي نَعِدُهُمْ أَوْ نَتَوَفَّيَنَّكَ فَإِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلَاغُ وَعَلَيْنَا الْحِسَابُ (40)
Onlara vadettigimiz azabın bir kısmını sana gostersek de, (gostermeden) senin ruhunu alsak da senin gorevin sadece teblig etmektir. Hesap gormek ise bize aittir
أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّا نَأْتِي الْأَرْضَ نَنقُصُهَا مِنْ أَطْرَافِهَا ۚ وَاللَّهُ يَحْكُمُ لَا مُعَقِّبَ لِحُكْمِهِ ۚ وَهُوَ سَرِيعُ الْحِسَابِ (41)
Gormediler mi ki biz nasıl yeryuzune gelip onu etrafından eksiltiyoruz? Allah, hukmeder. O’nun hukmunu bozacak hicbir kimse yoktur. O, hesabı cabuk gorendir
وَقَدْ مَكَرَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ فَلِلَّهِ الْمَكْرُ جَمِيعًا ۖ يَعْلَمُ مَا تَكْسِبُ كُلُّ نَفْسٍ ۗ وَسَيَعْلَمُ الْكُفَّارُ لِمَنْ عُقْبَى الدَّارِ (42)
Onlardan oncekiler de tuzak kurmuslardı. Oysa tuzak tumuyle Allah'a aittir. O, her nefsin kazandıgını bilir. Kafirler de dunya yurdunun sonunun kime ait oldugunu bileceklerdir
وَيَقُولُ الَّذِينَ كَفَرُوا لَسْتَ مُرْسَلًا ۚ قُلْ كَفَىٰ بِاللَّهِ شَهِيدًا بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ وَمَنْ عِندَهُ عِلْمُ الْكِتَابِ (43)
O kafir olanlar: “Sen gonderilmis bir peygamber degilsin” derler. De ki: “Benimle sizin aranızda sahit olarak Allah ve yanında kitabın (Kur'an'ın) bilgisi bulunanlar yeter
❮ السورة السابقة السورة التـالية ❯

قراءة المزيد من سور القرآن الكريم :

1- الفاتحة2- البقرة3- آل عمران
4- النساء5- المائدة6- الأنعام
7- الأعراف8- الأنفال9- التوبة
10- يونس11- هود12- يوسف
13- الرعد14- إبراهيم15- الحجر
16- النحل17- الإسراء18- الكهف
19- مريم20- طه21- الأنبياء
22- الحج23- المؤمنون24- النور
25- الفرقان26- الشعراء27- النمل
28- القصص29- العنكبوت30- الروم
31- لقمان32- السجدة33- الأحزاب
34- سبأ35- فاطر36- يس
37- الصافات38- ص39- الزمر
40- غافر41- فصلت42- الشورى
43- الزخرف44- الدخان45- الجاثية
46- الأحقاف47- محمد48- الفتح
49- الحجرات50- ق51- الذاريات
52- الطور53- النجم54- القمر
55- الرحمن56- الواقعة57- الحديد
58- المجادلة59- الحشر60- الممتحنة
61- الصف62- الجمعة63- المنافقون
64- التغابن65- الطلاق66- التحريم
67- الملك68- القلم69- الحاقة
70- المعارج71- نوح72- الجن
73- المزمل74- المدثر75- القيامة
76- الإنسان77- المرسلات78- النبأ
79- النازعات80- عبس81- التكوير
82- الإنفطار83- المطففين84- الانشقاق
85- البروج86- الطارق87- الأعلى
88- الغاشية89- الفجر90- البلد
91- الشمس92- الليل93- الضحى
94- الشرح95- التين96- العلق
97- القدر98- البينة99- الزلزلة
100- العاديات101- القارعة102- التكاثر
103- العصر104- الهمزة105- الفيل
106- قريش107- الماعون108- الكوثر
109- الكافرون110- النصر111- المسد
112- الإخلاص113- الفلق114- الناس