×

سورة يونس باللغة التركية الحديثة

ترجمات القرآنباللغة التركية الحديثة ⬅ سورة يونس

ترجمة معاني سورة يونس باللغة التركية الحديثة - Turkish_Modern

القرآن باللغة التركية الحديثة - سورة يونس مترجمة إلى اللغة التركية الحديثة، Surah Yunus in Turkish_Modern. نوفر ترجمة دقيقة سورة يونس باللغة التركية الحديثة - Turkish_Modern, الآيات 109 - رقم السورة 10 - الصفحة 208.

بسم الله الرحمن الرحيم

الر ۚ تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْحَكِيمِ (1)
Elif Lam Ra. Iste bunlar hakim olan (hikmet dolu) kitabın ayetleridir
أَكَانَ لِلنَّاسِ عَجَبًا أَنْ أَوْحَيْنَا إِلَىٰ رَجُلٍ مِّنْهُمْ أَنْ أَنذِرِ النَّاسَ وَبَشِّرِ الَّذِينَ آمَنُوا أَنَّ لَهُمْ قَدَمَ صِدْقٍ عِندَ رَبِّهِمْ ۗ قَالَ الْكَافِرُونَ إِنَّ هَٰذَا لَسَاحِرٌ مُّبِينٌ (2)
Iclerinden bir adama insanları uyar ve iman edenlere, Rableri katında kendileri icin bir dogruluk makamı bulundugunu mujdele diye vahyetmemiz, insanlar icin sasılacak bir sey mi oldu ki o kafirler, “Bu elbette apacık bir sihirbazdır” dediler
إِنَّ رَبَّكُمُ اللَّهُ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوَىٰ عَلَى الْعَرْشِ ۖ يُدَبِّرُ الْأَمْرَ ۖ مَا مِن شَفِيعٍ إِلَّا مِن بَعْدِ إِذْنِهِ ۚ ذَٰلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُ ۚ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ (3)
Suphesiz Rabbiniz O Allah'tır ki, gokleri ve yeri altı gunde yaratan sonra Ars'a istiva eden (yukselen) ve isleri yerli yerince yonetendir. O'nun izni olmadan kimse sefaatci olamaz. Iste sizin Rabbiniz Allah budur. O halde (sadece) O’na ibadet edin! Ogut almıyor musunuz
إِلَيْهِ مَرْجِعُكُمْ جَمِيعًا ۖ وَعْدَ اللَّهِ حَقًّا ۚ إِنَّهُ يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ لِيَجْزِيَ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ بِالْقِسْطِ ۚ وَالَّذِينَ كَفَرُوا لَهُمْ شَرَابٌ مِّنْ حَمِيمٍ وَعَذَابٌ أَلِيمٌ بِمَا كَانُوا يَكْفُرُونَ (4)
Hepinizin donusu O’nadır. Allah’ın vaadi haktır. O, (mahlukatı) once (yoktan) yaratır. Sonra da iman edip salih amel isleyenleri adaletle karsılıgını vermek icin yeniden diriltir. Kafirlere gelince, kafirlik yaptıkları icin onlara kızgın bir icecek ve can yakan bir ceza vardır
هُوَ الَّذِي جَعَلَ الشَّمْسَ ضِيَاءً وَالْقَمَرَ نُورًا وَقَدَّرَهُ مَنَازِلَ لِتَعْلَمُوا عَدَدَ السِّنِينَ وَالْحِسَابَ ۚ مَا خَلَقَ اللَّهُ ذَٰلِكَ إِلَّا بِالْحَقِّ ۚ يُفَصِّلُ الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ (5)
Gunesi ısık (kaynagı), ayı da nur/aydınlık kılan, yılların sayısını ve hesabı bilmeniz icin aya menziller (konak yerleri) takdir eden O’dur. Allah bunları sadece hak olarak yaratmıstır. O, bilen bir toplum icin ayetleri apacık bir sekilde iste boyle acıklar
إِنَّ فِي اخْتِلَافِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَمَا خَلَقَ اللَّهُ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَتَّقُونَ (6)
Gece ile gunduzun birbiri ardınca gelisinde, Allah’ın goklerde ve yerde yarattıgı seylerde sakınan bir toplum icin ayetler/deliller vardır
إِنَّ الَّذِينَ لَا يَرْجُونَ لِقَاءَنَا وَرَضُوا بِالْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَاطْمَأَنُّوا بِهَا وَالَّذِينَ هُمْ عَنْ آيَاتِنَا غَافِلُونَ (7)
(Hesap icin) Bizimle karsılasmayı ummayan ve dunya hayatına razı olup onunla tatmin olanlar, iste onlar ayetlerimizden gafildirler
أُولَٰئِكَ مَأْوَاهُمُ النَّارُ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ (8)
Iste bunların kazandıklarının karsılıgı olarak varacakları yer atestir
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ يَهْدِيهِمْ رَبُّهُم بِإِيمَانِهِمْ ۖ تَجْرِي مِن تَحْتِهِمُ الْأَنْهَارُ فِي جَنَّاتِ النَّعِيمِ (9)
(Fakat) iman edip salih ameller isleyenlere gelince, Rableri onları imanları sebebiyle hidayete erdirir. Nimetlerle dolu Cennetlerde altlarından ırmaklar akar
دَعْوَاهُمْ فِيهَا سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ وَتَحِيَّتُهُمْ فِيهَا سَلَامٌ ۚ وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ (10)
Orada duaları: "Allah’ım! Sen tum noksanlıklardan munezzehsin" dir. (Aralarında ki) selamlasmaları “Selam”dır, dualarının sonu ise:”Alemlerin Rabbine hamdolsun” dur
۞ وَلَوْ يُعَجِّلُ اللَّهُ لِلنَّاسِ الشَّرَّ اسْتِعْجَالَهُم بِالْخَيْرِ لَقُضِيَ إِلَيْهِمْ أَجَلُهُمْ ۖ فَنَذَرُ الَّذِينَ لَا يَرْجُونَ لِقَاءَنَا فِي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ (11)
Eger Allah, insanlara hayrı carcabuk istedikleri gibi serri de acilen verseydi, hemen ecellerine hukmedilirdi. (Helak edilirlerdi.) Bizimle bulusmayı umit etmeyenleri azgınlıkları icinde bocalar bir halde bırakırız
وَإِذَا مَسَّ الْإِنسَانَ الضُّرُّ دَعَانَا لِجَنبِهِ أَوْ قَاعِدًا أَوْ قَائِمًا فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُ ضُرَّهُ مَرَّ كَأَن لَّمْ يَدْعُنَا إِلَىٰ ضُرٍّ مَّسَّهُ ۚ كَذَٰلِكَ زُيِّنَ لِلْمُسْرِفِينَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ (12)
Insana bir darlık dokundugu zaman, yatarken otururken veya ayakta iken bize dua edip yalvarır. Biz onun darlıgını giderdigimizde sanki basına gelen darlık sebebiyle bize hic yalvarmamıs gibi gecip gider. Iste boyle musriflere (haddi asanlara) yapmakta oldukları suslu gosterilir
وَلَقَدْ أَهْلَكْنَا الْقُرُونَ مِن قَبْلِكُمْ لَمَّا ظَلَمُوا ۙ وَجَاءَتْهُمْ رُسُلُهُم بِالْبَيِّنَاتِ وَمَا كَانُوا لِيُؤْمِنُوا ۚ كَذَٰلِكَ نَجْزِي الْقَوْمَ الْمُجْرِمِينَ (13)
Andolsun, sizden onceki nice nesilleri peygamberleri kendilerine apacık deliller getirdikleri halde (yalanlayıp) zulmettikleri vakit helak ettik. Onlar zaten iman edecek degillerdi. Iste biz gunahkarlar toplulugunu boyle cezalandırırız
ثُمَّ جَعَلْنَاكُمْ خَلَائِفَ فِي الْأَرْضِ مِن بَعْدِهِمْ لِنَنظُرَ كَيْفَ تَعْمَلُونَ (14)
Sonra, onların ardından nasıl amel isleyeceginizi gormek icin sizi yeryuzunun halifeleri yaptık
وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ ۙ قَالَ الَّذِينَ لَا يَرْجُونَ لِقَاءَنَا ائْتِ بِقُرْآنٍ غَيْرِ هَٰذَا أَوْ بَدِّلْهُ ۚ قُلْ مَا يَكُونُ لِي أَنْ أُبَدِّلَهُ مِن تِلْقَاءِ نَفْسِي ۖ إِنْ أَتَّبِعُ إِلَّا مَا يُوحَىٰ إِلَيَّ ۖ إِنِّي أَخَافُ إِنْ عَصَيْتُ رَبِّي عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ (15)
Kendilerine ayetlerimiz acık acık okununca, bizimle karsılasmayı ummayanlar: "Bundan baska bir Kur’an getir ya da bunu degistir" dediler. De ki: "O’nu kendime gore degistirmem mumkun degildir. Ben, sadece bana vahyedilene uyarım. Ben eger Rabbime isyan edersem buyuk bir gunun azabından korkarım
قُل لَّوْ شَاءَ اللَّهُ مَا تَلَوْتُهُ عَلَيْكُمْ وَلَا أَدْرَاكُم بِهِ ۖ فَقَدْ لَبِثْتُ فِيكُمْ عُمُرًا مِّن قَبْلِهِ ۚ أَفَلَا تَعْقِلُونَ (16)
De ki: Eger Allah dileseydi onu size hic okumazdım ve onu size hic bildirmezdi. Daha once sizin aranızda bir omur yasadım, hic akletmiyor musunuz
فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَوْ كَذَّبَ بِآيَاتِهِ ۚ إِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْمُجْرِمُونَ (17)
Allah adına yalan uydurandan veya Allah'ın ayetlerini yalan sayandan daha zalim kim olabilir? Suclular kesinlikle kurtulusa eremezler
وَيَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَضُرُّهُمْ وَلَا يَنفَعُهُمْ وَيَقُولُونَ هَٰؤُلَاءِ شُفَعَاؤُنَا عِندَ اللَّهِ ۚ قُلْ أَتُنَبِّئُونَ اللَّهَ بِمَا لَا يَعْلَمُ فِي السَّمَاوَاتِ وَلَا فِي الْأَرْضِ ۚ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَىٰ عَمَّا يُشْرِكُونَ (18)
Onlar Allah ile birlikte kendilerine ne bir zarar ne de bir fayda vermeyecek olan seylere ibadet ederler. Bir de: “Bunlar Allah katında bizim sefaatcilerimizdir” derler. De ki: Allah’a, goklerde ve yerde bilmedigi bir seyi mi haber veriyorsunuz? Allah, onların sirk kosmalarından munezzehtir ve cok yucedir
وَمَا كَانَ النَّاسُ إِلَّا أُمَّةً وَاحِدَةً فَاخْتَلَفُوا ۚ وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِن رَّبِّكَ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ فِيمَا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ (19)
Insanlar, aslında, tek bir ummet idiler. Fakat sonradan ayrılıga dustuler. Eger Rabbin tarafından onceden verilmis bir soz olmasaydı, aralarında ayrılıga dustukleri seyde hukum verilirdi
وَيَقُولُونَ لَوْلَا أُنزِلَ عَلَيْهِ آيَةٌ مِّن رَّبِّهِ ۖ فَقُلْ إِنَّمَا الْغَيْبُ لِلَّهِ فَانتَظِرُوا إِنِّي مَعَكُم مِّنَ الْمُنتَظِرِينَ (20)
Rabbinden ona bir mucize indirilseydi ya! derler. De ki: Gayb ancak Allah’ındır. Bekleyiniz ben de sizinle birlikte bekleyenlerdenim
وَإِذَا أَذَقْنَا النَّاسَ رَحْمَةً مِّن بَعْدِ ضَرَّاءَ مَسَّتْهُمْ إِذَا لَهُم مَّكْرٌ فِي آيَاتِنَا ۚ قُلِ اللَّهُ أَسْرَعُ مَكْرًا ۚ إِنَّ رُسُلَنَا يَكْتُبُونَ مَا تَمْكُرُونَ (21)
Kendilerine dokunan bir sıkıntıdan sonra, insanlara bir rahmet (ferahlık ve mutluluk) tattırdıgımız zaman bir de bakarsın ki, ayetlerimiz hakkında onların bir tuzakları vardır. De ki: “Allah, daha cabuk tuzak kurar.” Suphesiz elcilerimiz (melekler) kurmakta oldugunuz tuzakları yazıyorlar
هُوَ الَّذِي يُسَيِّرُكُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ ۖ حَتَّىٰ إِذَا كُنتُمْ فِي الْفُلْكِ وَجَرَيْنَ بِهِم بِرِيحٍ طَيِّبَةٍ وَفَرِحُوا بِهَا جَاءَتْهَا رِيحٌ عَاصِفٌ وَجَاءَهُمُ الْمَوْجُ مِن كُلِّ مَكَانٍ وَظَنُّوا أَنَّهُمْ أُحِيطَ بِهِمْ ۙ دَعَوُا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ لَئِنْ أَنجَيْتَنَا مِنْ هَٰذِهِ لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِرِينَ (22)
Sizi karada ve denizde yuruten O’dur. Oyle ki, siz bir gemide iken ve guzel bir ruzgar ile akıp gotururken bu yuzden (yolcular) neselenirlerken, o gemiye siddetli bir fırtına gelip catar, her yerden onlara dalgalar hucum eder ve onlar cepecevre kusatıldıklarını anlarlar da dini yalnız Allah'a halis kılarak: "Eger bizi bundan kurtarırsan mutlaka sukredenlerden olacagız" diye Allah'a dua ederek yalvarırlar
فَلَمَّا أَنجَاهُمْ إِذَا هُمْ يَبْغُونَ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ ۗ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّمَا بَغْيُكُمْ عَلَىٰ أَنفُسِكُم ۖ مَّتَاعَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ۖ ثُمَّ إِلَيْنَا مَرْجِعُكُمْ فَنُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ (23)
Fakat Allah onları kurtarınca, bir de bakarsın ki yeryuzunde (sirk kosarak) haksız yere taskınlıkta bulunurlar. Ey Insanlar! Sizin taskınlıgınız, sırf kendi aleyhinizedir. (Bununla) sadece dunya hayatının yararını elde edersiniz. Sonunda donusunuz bizedir. (Biz de) butun yaptıklarınızı size haber verecegiz
إِنَّمَا مَثَلُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا كَمَاءٍ أَنزَلْنَاهُ مِنَ السَّمَاءِ فَاخْتَلَطَ بِهِ نَبَاتُ الْأَرْضِ مِمَّا يَأْكُلُ النَّاسُ وَالْأَنْعَامُ حَتَّىٰ إِذَا أَخَذَتِ الْأَرْضُ زُخْرُفَهَا وَازَّيَّنَتْ وَظَنَّ أَهْلُهَا أَنَّهُمْ قَادِرُونَ عَلَيْهَا أَتَاهَا أَمْرُنَا لَيْلًا أَوْ نَهَارًا فَجَعَلْنَاهَا حَصِيدًا كَأَن لَّمْ تَغْنَ بِالْأَمْسِ ۚ كَذَٰلِكَ نُفَصِّلُ الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ (24)
Dunya hayatının ornegi, gokten indirdigimiz su gibidir. Onunla insanların ve hayvanların yiyecegi bitkiler, o su sayesinde gurlesip birbirine girer. Yeryuzu tum guzelliklerini takınıp suslenip bezenir. Sahipleride artık bunları toplayabileceklerini sandıkları sırada, geceleyin veya gunduzun emrimiz gelir de onu sanki dun yerinde yokmus gibi kokunden bicilmis bir hale getiririz. Iste dusunen bir topluma ayetleri boyle acıklıyoruz
وَاللَّهُ يَدْعُو إِلَىٰ دَارِ السَّلَامِ وَيَهْدِي مَن يَشَاءُ إِلَىٰ صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ (25)
Allah, selam yurduna (Cennet'e) cagırır, dileyeni de dosdogru yola hidayet eder
۞ لِّلَّذِينَ أَحْسَنُوا الْحُسْنَىٰ وَزِيَادَةٌ ۖ وَلَا يَرْهَقُ وُجُوهَهُمْ قَتَرٌ وَلَا ذِلَّةٌ ۚ أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ ۖ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ (26)
Iyi amellerde bulunanlara, guzellik (Cennet) ve fazlası (Allah -Azze ve Celle-'nin yuzune bakmak) vardır. Onların yuzlerini karartı ve zillet burumez. Onlar Cennet ehlidir, onlar orada ebedidirler
وَالَّذِينَ كَسَبُوا السَّيِّئَاتِ جَزَاءُ سَيِّئَةٍ بِمِثْلِهَا وَتَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌ ۖ مَّا لَهُم مِّنَ اللَّهِ مِنْ عَاصِمٍ ۖ كَأَنَّمَا أُغْشِيَتْ وُجُوهُهُمْ قِطَعًا مِّنَ اللَّيْلِ مُظْلِمًا ۚ أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ ۖ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ (27)
Kotu amel isleyenlere, kotulukleri kadar ceza vardır. Onları zillet burumustur. Onları Allah’a karsı koruyacak kimse yoktur. Sanki onların yuzleri gecenin karanlık parcalarıyla kaplanmıs gibidir. Iste onlar ates ehlidir. Onlar, orada ebedidirler
وَيَوْمَ نَحْشُرُهُمْ جَمِيعًا ثُمَّ نَقُولُ لِلَّذِينَ أَشْرَكُوا مَكَانَكُمْ أَنتُمْ وَشُرَكَاؤُكُمْ ۚ فَزَيَّلْنَا بَيْنَهُمْ ۖ وَقَالَ شُرَكَاؤُهُم مَّا كُنتُمْ إِيَّانَا تَعْبُدُونَ (28)
O gun onların hepsini bir araya toplarız. Sonra sirk kosanlara: "Siz ve ortaklarınız (sirk kostuklarınız) yerlerinize!" deriz ve aralarını ayırırız. Ortak kostukları onlara: "Siz bize ibadet etmiyordunuz ki." derler
فَكَفَىٰ بِاللَّهِ شَهِيدًا بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ إِن كُنَّا عَنْ عِبَادَتِكُمْ لَغَافِلِينَ (29)
Allah, sizinle bizim aramızda sahit olarak yeter. Gercekten sizin bize ibadet ettiginizden haberimiz yoktu, derler
هُنَالِكَ تَبْلُو كُلُّ نَفْسٍ مَّا أَسْلَفَتْ ۚ وَرُدُّوا إِلَى اللَّهِ مَوْلَاهُمُ الْحَقِّ ۖ وَضَلَّ عَنْهُم مَّا كَانُوا يَفْتَرُونَ (30)
Iste orada (o gun) herkes onceden yaptıklarını gorup, kavrar ve gercek mevlaları olan Allah’a dondurulurler ve uydurdukları seyler (sirk kostukları seyler) de onları terkedip gider
قُلْ مَن يَرْزُقُكُم مِّنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ أَمَّن يَمْلِكُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَمَن يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَيُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَيِّ وَمَن يُدَبِّرُ الْأَمْرَ ۚ فَسَيَقُولُونَ اللَّهُ ۚ فَقُلْ أَفَلَا تَتَّقُونَ (31)
De ki: “Gokten ve yerden size rızık veren kimdir? Kulak ve gozlerin sahibi kimdir? Diriyi oluden cıkaran, oluyu de diriden cıkaran kimdir? Her isi duzenleyen kimdir?” Onlar, “Allah'tır!” diyecekler. O halde “O'na karsı gelmekten sakınmaz mısınız?” de
فَذَٰلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمُ الْحَقُّ ۖ فَمَاذَا بَعْدَ الْحَقِّ إِلَّا الضَّلَالُ ۖ فَأَنَّىٰ تُصْرَفُونَ (32)
Iste hak olan Rabbiniz Allah budur. Haktan sonra da sapıklıktan baska ne vardır? O halde nasıl (haktan) cevriliyorsunuz
كَذَٰلِكَ حَقَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ عَلَى الَّذِينَ فَسَقُوا أَنَّهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ (33)
Iste Rabbinin: “Gercekten onlar iman etmezler” sozu o fasıklar icin boylece sabit olmustur
قُلْ هَلْ مِن شُرَكَائِكُم مَّن يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ ۚ قُلِ اللَّهُ يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ ۖ فَأَنَّىٰ تُؤْفَكُونَ (34)
De ki: Ortak kostuklarınızdan ilk defa (yoktan) yaratan ve sonra bunu tekrar eden var mıdır? De ki: Ilk olarak (yoktan) yaratan ve onu tekrarlayan Allah’tır. O halde nasıl (haktan batıla) cevriliyorsunuz
قُلْ هَلْ مِن شُرَكَائِكُم مَّن يَهْدِي إِلَى الْحَقِّ ۚ قُلِ اللَّهُ يَهْدِي لِلْحَقِّ ۗ أَفَمَن يَهْدِي إِلَى الْحَقِّ أَحَقُّ أَن يُتَّبَعَ أَمَّن لَّا يَهِدِّي إِلَّا أَن يُهْدَىٰ ۖ فَمَا لَكُمْ كَيْفَ تَحْكُمُونَ (35)
De ki: Ortak kostuklarınızdan hakka hidayet edebilecek olan var mıdır? De ki: Allah, hakka hidayet eder. Hakka hidayet eden mi uyulmaya daha layıktır; yoksa hidayet verilmedikce kendi kendine dogru yolu bulamayan mı? Nasıl boyle (batıl) hukum veriyorsunuz
وَمَا يَتَّبِعُ أَكْثَرُهُمْ إِلَّا ظَنًّا ۚ إِنَّ الظَّنَّ لَا يُغْنِي مِنَ الْحَقِّ شَيْئًا ۚ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ بِمَا يَفْعَلُونَ (36)
Onların cogu sadece zanna uyarlar. Gercekte zan, hakikat karsısında bir sey ifade etmez. Suphesiz ki Allah, onların her yaptıklarını bilendir
وَمَا كَانَ هَٰذَا الْقُرْآنُ أَن يُفْتَرَىٰ مِن دُونِ اللَّهِ وَلَٰكِن تَصْدِيقَ الَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ وَتَفْصِيلَ الْكِتَابِ لَا رَيْبَ فِيهِ مِن رَّبِّ الْعَالَمِينَ (37)
Bu Kur'an Allah'tandır. Baskası tarafından uydurulmus bir (kitap) degildir. Ancak kendinden oncekini dogrulayan ve o kitabı acıklayandır. Onda suphe yoktur, o alemlerin Rabbindendir
أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ ۖ قُلْ فَأْتُوا بِسُورَةٍ مِّثْلِهِ وَادْعُوا مَنِ اسْتَطَعْتُم مِّن دُونِ اللَّهِ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ (38)
Yoksa onu (Muhammed kendisi) uydurdu mu diyorlar? De ki: “Eger dogru soyleyenler iseniz, haydi siz de onun benzeri bir sure getirin ve Allah’tan baska, cagırabileceginiz kim varsa onları da yardıma cagırın
بَلْ كَذَّبُوا بِمَا لَمْ يُحِيطُوا بِعِلْمِهِ وَلَمَّا يَأْتِهِمْ تَأْوِيلُهُ ۚ كَذَٰلِكَ كَذَّبَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ ۖ فَانظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الظَّالِمِينَ (39)
Onlar, ilmini kavrayamadıkları ve henuz (onlara vadolunup da) gerceklesmemis olan seyi yalanladılar. Onlardan oncekiler de boyle yalanlamıslardı. Zalimlerin sonunun nasıl olduguna bir bak
وَمِنْهُم مَّن يُؤْمِنُ بِهِ وَمِنْهُم مَّن لَّا يُؤْمِنُ بِهِ ۚ وَرَبُّكَ أَعْلَمُ بِالْمُفْسِدِينَ (40)
Aralarında ona (Kur'an'a) iman edenler de vardır, iman etmeyenler de. Rabbin ise fesat cıkaranları cok iyi bilir
وَإِن كَذَّبُوكَ فَقُل لِّي عَمَلِي وَلَكُمْ عَمَلُكُمْ ۖ أَنتُم بَرِيئُونَ مِمَّا أَعْمَلُ وَأَنَا بَرِيءٌ مِّمَّا تَعْمَلُونَ (41)
Seni yalanlarlarsa; de ki: "Benim amellerim bana, sizin amelleriniz de size aittir. Siz benim yaptıgım amellerden uzaksınız, ben de sizin yaptıgınız amellerden uzagım
وَمِنْهُم مَّن يَسْتَمِعُونَ إِلَيْكَ ۚ أَفَأَنتَ تُسْمِعُ الصُّمَّ وَلَوْ كَانُوا لَا يَعْقِلُونَ (42)
Onlardan sana kulak verenler de vardır. Fakat sagırlara, hele akılları da ermiyorsa, sen mi isittireceksin
وَمِنْهُم مَّن يَنظُرُ إِلَيْكَ ۚ أَفَأَنتَ تَهْدِي الْعُمْيَ وَلَوْ كَانُوا لَا يُبْصِرُونَ (43)
Onlardan sana bakanlar vardır. Basiretlerini kaybetmislerse, korlere sen mi yol gostereceksin
إِنَّ اللَّهَ لَا يَظْلِمُ النَّاسَ شَيْئًا وَلَٰكِنَّ النَّاسَ أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ (44)
Suphesiz ki Allah insanlara hicbir sekilde zulmetmez, fakat insanlar kendilerine zulmederler
وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ كَأَن لَّمْ يَلْبَثُوا إِلَّا سَاعَةً مِّنَ النَّهَارِ يَتَعَارَفُونَ بَيْنَهُمْ ۚ قَدْ خَسِرَ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِلِقَاءِ اللَّهِ وَمَا كَانُوا مُهْتَدِينَ (45)
Onları yeniden diriltip hepsini bir araya toplayacagı gun, sanki gunduzun bir saatinden baska kalmamıslar (yeni ayrılmıslar) gibi, aralarında tanısırlar. Allah’a kavusmayı yalan sayanlar, ziyana ugramıs ve dogru yolu bulamamıslardır
وَإِمَّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذِي نَعِدُهُمْ أَوْ نَتَوَفَّيَنَّكَ فَإِلَيْنَا مَرْجِعُهُمْ ثُمَّ اللَّهُ شَهِيدٌ عَلَىٰ مَا يَفْعَلُونَ (46)
Onlara vadettigimizin bir kısmını sana (sen hayattayken) gosteririz, ya da seni vefat ettiririz. Onların donusu bizedir. Sonra Allah, onların yaptıklarına da sahittir
وَلِكُلِّ أُمَّةٍ رَّسُولٌ ۖ فَإِذَا جَاءَ رَسُولُهُمْ قُضِيَ بَيْنَهُم بِالْقِسْطِ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ (47)
Her ummet icin bir rasul vardır. (Ahirette) onlara Rasulleri geldiginde aralarında adaletle hukmedilir ve onlara zulmedilmez
وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا الْوَعْدُ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ (48)
Ve eger dogru soyluyorsanız, bu vaad ne zaman gerceklesecektir?" derler
قُل لَّا أَمْلِكُ لِنَفْسِي ضَرًّا وَلَا نَفْعًا إِلَّا مَا شَاءَ اللَّهُ ۗ لِكُلِّ أُمَّةٍ أَجَلٌ ۚ إِذَا جَاءَ أَجَلُهُمْ فَلَا يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً ۖ وَلَا يَسْتَقْدِمُونَ (49)
(Ey Muhammed) De ki: Allah’ın dilediginden baska kendim icin bir zarar da faydaya da sahip degilim. Her ummetin bir eceli vardır. Eceli geldigi zaman bir saat bile geri de bırakılmaz, ileri de alınmaz
قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ أَتَاكُمْ عَذَابُهُ بَيَاتًا أَوْ نَهَارًا مَّاذَا يَسْتَعْجِلُ مِنْهُ الْمُجْرِمُونَ (50)
De ki: (Ey musrikler!) Ne dersiniz? Allah’ın azabı size gece veya gunduz gelirse ne yaparsınız? Suclular niye bunda acele ediyorlar
أَثُمَّ إِذَا مَا وَقَعَ آمَنتُم بِهِ ۚ آلْآنَ وَقَدْ كُنتُم بِهِ تَسْتَعْجِلُونَ (51)
O (azap), gerceklestikten sonra mı ona iman edeceksiniz? (Size o vakit denilecek ki:) Simdi mi (Iman ediyorsunuz)? Siz onu acele istiyordunuz
ثُمَّ قِيلَ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا ذُوقُوا عَذَابَ الْخُلْدِ هَلْ تُجْزَوْنَ إِلَّا بِمَا كُنتُمْ تَكْسِبُونَ (52)
Sonra zalimlere soyle denir: "Sonsuz azabı tadın, kazanmakta oldugunuzdan baskasının karsılıgını mı bulacaksınız
۞ وَيَسْتَنبِئُونَكَ أَحَقٌّ هُوَ ۖ قُلْ إِي وَرَبِّي إِنَّهُ لَحَقٌّ ۖ وَمَا أَنتُم بِمُعْجِزِينَ (53)
O (azap) gercek midir?” diye senden haber soruyorlar. De ki: “Evet! Rabbime andolsun ki o elbette gercektir. Siz ondan kacamayacaksınız
وَلَوْ أَنَّ لِكُلِّ نَفْسٍ ظَلَمَتْ مَا فِي الْأَرْضِ لَافْتَدَتْ بِهِ ۗ وَأَسَرُّوا النَّدَامَةَ لَمَّا رَأَوُا الْعَذَابَ ۖ وَقُضِيَ بَيْنَهُم بِالْقِسْطِ ۚ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ (54)
(O zaman) zulmeden herkes yeryuzundeki butun servete sahip olsa (azaptan kurtulmak icin) elbette onu feda eder. Ve azabı gordukleri zaman icin icin yanarlar. Aralarında adaletle hukmolunur ve onlara zulmedilmez
أَلَا إِنَّ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۗ أَلَا إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ (55)
Bilesiniz ki, goklerdeki her sey, yerdeki her sey Allah’ındır. Yine bilesiniz ki, Allah’ın vaadi haktır. Fakat onların cogu bunu bilmez
هُوَ يُحْيِي وَيُمِيتُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ (56)
Dirilten ve olduren O’dur. O’na donduruleceksiniz
يَا أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءَتْكُم مَّوْعِظَةٌ مِّن رَّبِّكُمْ وَشِفَاءٌ لِّمَا فِي الصُّدُورِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَ (57)
Ey insanlar! Rabbinizden size bir ogut, goguslerdeki (suphe ve sıkıntılar) icin bir sifa ve Mu'minler icin bir hidayet ve rahmet gelmisir
قُلْ بِفَضْلِ اللَّهِ وَبِرَحْمَتِهِ فَبِذَٰلِكَ فَلْيَفْرَحُوا هُوَ خَيْرٌ مِّمَّا يَجْمَعُونَ (58)
De ki: Ancak Allah’ın lutfu ve rahmetiyle, iste bunlarla sevinsinler. Bu, onların (dunya malı olarak) topladıklarından daha hayırlıdır
قُلْ أَرَأَيْتُم مَّا أَنزَلَ اللَّهُ لَكُم مِّن رِّزْقٍ فَجَعَلْتُم مِّنْهُ حَرَامًا وَحَلَالًا قُلْ آللَّهُ أَذِنَ لَكُمْ ۖ أَمْ عَلَى اللَّهِ تَفْتَرُونَ (59)
(Ey Muhammed!) De ki: "Biliyor musunuz, Allah'ın size indirdigi rızıktan bir kısmını helal, bir kısmını da haram kıldınız?" De ki: "Allah mı size izin verdi, yoksa Allah'a iftira mı ediyorsunuz
وَمَا ظَنُّ الَّذِينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ۗ إِنَّ اللَّهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَشْكُرُونَ (60)
Allah’a karsı yalan uyduranların, kıyamet gunu hakkındaki zanları nedir? Suphesiz Allah insanlara karsı cok lutufkardır, fakat onların cogu (O’nun nimetlerine) sukretmezler
وَمَا تَكُونُ فِي شَأْنٍ وَمَا تَتْلُو مِنْهُ مِن قُرْآنٍ وَلَا تَعْمَلُونَ مِنْ عَمَلٍ إِلَّا كُنَّا عَلَيْكُمْ شُهُودًا إِذْ تُفِيضُونَ فِيهِ ۚ وَمَا يَعْزُبُ عَن رَّبِّكَ مِن مِّثْقَالِ ذَرَّةٍ فِي الْأَرْضِ وَلَا فِي السَّمَاءِ وَلَا أَصْغَرَ مِن ذَٰلِكَ وَلَا أَكْبَرَ إِلَّا فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ (61)
(Ey Muhammed!) Sen hangi iste bulunursan bulun, ona dair Kur’an’dan ne okursan oku ve (ey insanlar, sizler de) hangi seyi yaparsanız yapın, siz ona daldıgınızda biz sizi mutlaka goruruz. Ne yerde, ne de gokte zerre agırlıgınca, (hatta) bu zerreden daha kucuk veya daha buyuk olsun, hicbir sey Rabbinden uzak (ve gizli) olmaz. Hepsi muhakkak apacık bir kitapta (Levh-i Mahfuz'da yazılı)dır
أَلَا إِنَّ أَوْلِيَاءَ اللَّهِ لَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ (62)
Bilesiniz ki, Allah'ın dostlarına korku yoktur, onlar uzulmeyeceklerdir
الَّذِينَ آمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَ (63)
Onlar Allah’a iman etmis ve takva sahibi olan kimselerdir
لَهُمُ الْبُشْرَىٰ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَفِي الْآخِرَةِ ۚ لَا تَبْدِيلَ لِكَلِمَاتِ اللَّهِ ۚ ذَٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ (64)
Dunya hayatında da ahirette de mujde onlaradır. Allah’ın sozlerinde hicbir degisme yoktur. Bu buyuk kurtulustur
وَلَا يَحْزُنكَ قَوْلُهُمْ ۘ إِنَّ الْعِزَّةَ لِلَّهِ جَمِيعًا ۚ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ (65)
(Ey Muhammed!) Musriklerin sozleri seni uzmesin; cunku butun izzet (ve ustunluk) Allah'ındır. O, her seyi hakkıyla isiten, hakkıyla bilendir
أَلَا إِنَّ لِلَّهِ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَمَن فِي الْأَرْضِ ۗ وَمَا يَتَّبِعُ الَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِ اللَّهِ شُرَكَاءَ ۚ إِن يَتَّبِعُونَ إِلَّا الظَّنَّ وَإِنْ هُمْ إِلَّا يَخْرُصُونَ (66)
Iyi bilin ki, goklerde ve yerde kim varsa hepsi Allah’ındır. Allah’ı bırakıp da ortak kostuklarına dua edenler yalnızca zanna uyanlardır. Onlar, zandan baska bir seyin ardına dusmuyorlar ve onlar sadece yalan soyluyorlar
هُوَ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ اللَّيْلَ لِتَسْكُنُوا فِيهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِرًا ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَسْمَعُونَ (67)
Size geceyi dinlenesiniz diye karanlık ve gunduzu de (calısasınız diye) aydınlık olarak yaratan Allah’tır. Kulak veren toplum icin bunlarda ayetler (ibretler) vardır
قَالُوا اتَّخَذَ اللَّهُ وَلَدًا ۗ سُبْحَانَهُ ۖ هُوَ الْغَنِيُّ ۖ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۚ إِنْ عِندَكُم مِّن سُلْطَانٍ بِهَٰذَا ۚ أَتَقُولُونَ عَلَى اللَّهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ (68)
(Musrikler) “Allah bir cocuk edindi.” dediler. Subhanallah! O, bundan munezzehtir, mustagnidir. Goklerde ve yerde olan her sey O’nundur. Bu hususta bir deliliniz de yoktur. O halde Allah hakkında bilmediginiz bir seyi mi soyluyorsunuz
قُلْ إِنَّ الَّذِينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ لَا يُفْلِحُونَ (69)
De ki: Allah hakkında yalan uyduranlar asla kurtulusa eremezler
مَتَاعٌ فِي الدُّنْيَا ثُمَّ إِلَيْنَا مَرْجِعُهُمْ ثُمَّ نُذِيقُهُمُ الْعَذَابَ الشَّدِيدَ بِمَا كَانُوا يَكْفُرُونَ (70)
Dunyada biraz gecimlik, sonra donusleri yine bize olacaktır. Biz de onlara kafir olmaları sebebiyle siddetli azabı tattıracagız
۞ وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ نُوحٍ إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ يَا قَوْمِ إِن كَانَ كَبُرَ عَلَيْكُم مَّقَامِي وَتَذْكِيرِي بِآيَاتِ اللَّهِ فَعَلَى اللَّهِ تَوَكَّلْتُ فَأَجْمِعُوا أَمْرَكُمْ وَشُرَكَاءَكُمْ ثُمَّ لَا يَكُنْ أَمْرُكُمْ عَلَيْكُمْ غُمَّةً ثُمَّ اقْضُوا إِلَيَّ وَلَا تُنظِرُونِ (71)
Onlara Nuh’un haberini oku! Hani kavmine demisti ki: "Ey Kavmim! Icinizde bulunmam ve Allah’ın ayetlerini hatırlatmam eger size agır geliyorsa, ben yalnız Allah’a tevekkul ettim. Haydi! Ortak kostuklarınızla gucunuzu birlestirin. Sonrada yapacagınızı gizli kılmayın. Ardından hukmunuzu uygulayın ve bana muhlet de vermeyin
فَإِن تَوَلَّيْتُمْ فَمَا سَأَلْتُكُم مِّنْ أَجْرٍ ۖ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى اللَّهِ ۖ وَأُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْمُسْلِمِينَ (72)
Eger yuz cevirirseniz bilin ki, ben sizden bir karsılık istememistim. Benim ecrim sadece Allah’a aittir. Ben muslumanlardan olmakla emrolundum
فَكَذَّبُوهُ فَنَجَّيْنَاهُ وَمَن مَّعَهُ فِي الْفُلْكِ وَجَعَلْنَاهُمْ خَلَائِفَ وَأَغْرَقْنَا الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا ۖ فَانظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُنذَرِينَ (73)
Onu yalanlamıslardı. Biz de onu ve onunla birlikte gemide olanları kurtarmıs, ayetlerimizi yalanlayanları ise suda bogmustuk. Uyarılanların sonunun nasıl olduguna bak
ثُمَّ بَعَثْنَا مِن بَعْدِهِ رُسُلًا إِلَىٰ قَوْمِهِمْ فَجَاءُوهُم بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا كَانُوا لِيُؤْمِنُوا بِمَا كَذَّبُوا بِهِ مِن قَبْلُ ۚ كَذَٰلِكَ نَطْبَعُ عَلَىٰ قُلُوبِ الْمُعْتَدِينَ (74)
Sonra onun arkasından kendi kavimlerine rasuller gondermistik. (O toplumlara) Rasuller apacık delillerle gelmislerdi. Daha once yalanladıkları seye iman edecek degillerdi. Iste, haddi asanların kalplerini boyle muhurleriz
ثُمَّ بَعَثْنَا مِن بَعْدِهِم مُّوسَىٰ وَهَارُونَ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ بِآيَاتِنَا فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْمًا مُّجْرِمِينَ (75)
Sonra onların ardından Musa ve Harun’u ayetlerimizle Firavun ve kavmine gonderdik. Fakat buyukluk taslamıslardı. Onlar gunahkar bir kavim idi
فَلَمَّا جَاءَهُمُ الْحَقُّ مِنْ عِندِنَا قَالُوا إِنَّ هَٰذَا لَسِحْرٌ مُّبِينٌ (76)
Katımızdan onlara hak geldigi zaman, onlar: "Bu, apacık bir sihirdir!" demislerdi
قَالَ مُوسَىٰ أَتَقُولُونَ لِلْحَقِّ لَمَّا جَاءَكُمْ ۖ أَسِحْرٌ هَٰذَا وَلَا يُفْلِحُ السَّاحِرُونَ (77)
Musa: "Size gelen hak icin mi boyle soyluyorsunuz? Bu sihir midir? Sihirbazlar asla kurtulusa eremezler." demisti
قَالُوا أَجِئْتَنَا لِتَلْفِتَنَا عَمَّا وَجَدْنَا عَلَيْهِ آبَاءَنَا وَتَكُونَ لَكُمَا الْكِبْرِيَاءُ فِي الْأَرْضِ وَمَا نَحْنُ لَكُمَا بِمُؤْمِنِينَ (78)
Onlar ise: "Sen bize, babalarımızı buldugumuz yoldan bizi cevirmek icin ve yeryuzunde buyukluk/hukum sadece ikinizin olsun diye mi geldin? Biz ikinize de iman etmiyoruz." dediler
وَقَالَ فِرْعَوْنُ ائْتُونِي بِكُلِّ سَاحِرٍ عَلِيمٍ (79)
Firavun ise: "Butun bilgin sihirbazları bana getirin!" dedi
فَلَمَّا جَاءَ السَّحَرَةُ قَالَ لَهُم مُّوسَىٰ أَلْقُوا مَا أَنتُم مُّلْقُونَ (80)
Sihirbazlar gelince Musa onlara: "Atacagınızı atın!" dedi
فَلَمَّا أَلْقَوْا قَالَ مُوسَىٰ مَا جِئْتُم بِهِ السِّحْرُ ۖ إِنَّ اللَّهَ سَيُبْطِلُهُ ۖ إِنَّ اللَّهَ لَا يُصْلِحُ عَمَلَ الْمُفْسِدِينَ (81)
Onlar, atınca Musa: "Yaptıgınız seyler sihirdir. Suphesiz Allah onları bosa cıkaracaktır. Allah fesad cıkaranların islerini duzeltmez." dedi
وَيُحِقُّ اللَّهُ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُجْرِمُونَ (82)
Gunahkarlar hoslanmasa da Allah sozleriyle hakkı ortaya cıkaracaktır
فَمَا آمَنَ لِمُوسَىٰ إِلَّا ذُرِّيَّةٌ مِّن قَوْمِهِ عَلَىٰ خَوْفٍ مِّن فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِمْ أَن يَفْتِنَهُمْ ۚ وَإِنَّ فِرْعَوْنَ لَعَالٍ فِي الْأَرْضِ وَإِنَّهُ لَمِنَ الْمُسْرِفِينَ (83)
Kavminden Musa’ya cok az bir toplulugun dısında iman eden olmadı. Onlar Firavun ve kavminin kendilerini (dinlerinden) cevirmesinden korkuyorlardı. Cunku Firavun, o yerde ustundu ve o asırı gidenlerdendi
وَقَالَ مُوسَىٰ يَا قَوْمِ إِن كُنتُمْ آمَنتُم بِاللَّهِ فَعَلَيْهِ تَوَكَّلُوا إِن كُنتُم مُّسْلِمِينَ (84)
Musa: "Ey Kavmim! Allah’a iman ettiyseniz ve Muslumanlar iseniz sadece O’na tevekkul edin!" dedi
فَقَالُوا عَلَى اللَّهِ تَوَكَّلْنَا رَبَّنَا لَا تَجْعَلْنَا فِتْنَةً لِّلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ (85)
Onlar da soyle dediler: “Biz yalnız Allah’a tevekkul ettik. Ey Rabbimiz! Bizi zalimler toplulugunun baskı ve siddetine maruz bırakma!”
وَنَجِّنَا بِرَحْمَتِكَ مِنَ الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ (86)
Rahmetinle bizi kafirlerden kurtar, dediler
وَأَوْحَيْنَا إِلَىٰ مُوسَىٰ وَأَخِيهِ أَن تَبَوَّآ لِقَوْمِكُمَا بِمِصْرَ بُيُوتًا وَاجْعَلُوا بُيُوتَكُمْ قِبْلَةً وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ ۗ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ (87)
Musa ve kardesine: "Mısır’da kavminize evler hazırlayın, evlerinizi namazgah edinin, namazı ikame edin ve iman edenlere mujde verin!"diye vahyettik
وَقَالَ مُوسَىٰ رَبَّنَا إِنَّكَ آتَيْتَ فِرْعَوْنَ وَمَلَأَهُ زِينَةً وَأَمْوَالًا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا رَبَّنَا لِيُضِلُّوا عَن سَبِيلِكَ ۖ رَبَّنَا اطْمِسْ عَلَىٰ أَمْوَالِهِمْ وَاشْدُدْ عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ فَلَا يُؤْمِنُوا حَتَّىٰ يَرَوُا الْعَذَابَ الْأَلِيمَ (88)
Musa: "Rabbimiz! Dogrusu sen Firavun’a ve (ileri gelen) kavmine ziynetler ve dunya hayatında mallar verdin. Rabbimiz! Onlar (bununla) senin yolundan saptırıyorlar. Rabbimiz! Onların mallarını yok et, kalplerini katılastır. Cunku onlar, can yakıcı azabı gormedikce iman etmezler." dedi
قَالَ قَدْ أُجِيبَت دَّعْوَتُكُمَا فَاسْتَقِيمَا وَلَا تَتَّبِعَانِّ سَبِيلَ الَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ (89)
Allah: "Ikinizin duası da kabul olundu, (dininiz uzere) istikamet edin; bilmeyenlerin yoluna asla uymayın!" dedi
۞ وَجَاوَزْنَا بِبَنِي إِسْرَائِيلَ الْبَحْرَ فَأَتْبَعَهُمْ فِرْعَوْنُ وَجُنُودُهُ بَغْيًا وَعَدْوًا ۖ حَتَّىٰ إِذَا أَدْرَكَهُ الْغَرَقُ قَالَ آمَنتُ أَنَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا الَّذِي آمَنَتْ بِهِ بَنُو إِسْرَائِيلَ وَأَنَا مِنَ الْمُسْلِمِينَ (90)
Israilogulları'nı denizden gecirdik. Firavun ve askerleri, haksızlık ve dusmanlıkla arkalarına dustuler. Firavun bogulacagı anda: "Israilogulları’nın iman ettigi ilahtan baska (hak) ilah olmadıgına iman ettim. Artık ben de muslumanlardanım." dedi
آلْآنَ وَقَدْ عَصَيْتَ قَبْلُ وَكُنتَ مِنَ الْمُفْسِدِينَ (91)
Simdi mi? Sen, onceden isyan etmis ve bozgunculardan olmustun
فَالْيَوْمَ نُنَجِّيكَ بِبَدَنِكَ لِتَكُونَ لِمَنْ خَلْفَكَ آيَةً ۚ وَإِنَّ كَثِيرًا مِّنَ النَّاسِ عَنْ آيَاتِنَا لَغَافِلُونَ (92)
(Ey Firavun!) Bugun senin cesedini arkandan gelenlere ibret olması icin kurtaracagız. Suphesiz, insanların cogu bizim ayetlerimizden gafildir
وَلَقَدْ بَوَّأْنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ مُبَوَّأَ صِدْقٍ وَرَزَقْنَاهُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ فَمَا اخْتَلَفُوا حَتَّىٰ جَاءَهُمُ الْعِلْمُ ۚ إِنَّ رَبَّكَ يَقْضِي بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ (93)
Israilogulları'nı hoslanacakları evlere yerlestirmis, temiz yiyeceklerle onları rızıklandırmıstık. Kendilerine ilim gelene kadar da anlasmazlıga dusmemislerdi. Suphesiz Rabbin, anlasamadıkları konu hakkında kıyamet gunu aralarında hukum verecektir
فَإِن كُنتَ فِي شَكٍّ مِّمَّا أَنزَلْنَا إِلَيْكَ فَاسْأَلِ الَّذِينَ يَقْرَءُونَ الْكِتَابَ مِن قَبْلِكَ ۚ لَقَدْ جَاءَكَ الْحَقُّ مِن رَّبِّكَ فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَرِينَ (94)
(Rasulum!) Eger sana indirdigimizden (bu anlattıgımız olaylardan) kuskuda isen, senden once kitabı (Tevrat'ı) okuyanlara sor. Andolsun ki, Rabbinden sana hak gelmistir. Sakın suphecilerden olma
وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِ اللَّهِ فَتَكُونَ مِنَ الْخَاسِرِينَ (95)
Ve sakın Allah’ın ayetlerini yalanlayanlardan da olma; yoksa husrana ugrayanlardan olursun
إِنَّ الَّذِينَ حَقَّتْ عَلَيْهِمْ كَلِمَتُ رَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَ (96)
Suphesiz Rabbinin sozu (azaba ugrayacakları hukmu) gerceklesmis olanlar, iman etmezler
وَلَوْ جَاءَتْهُمْ كُلُّ آيَةٍ حَتَّىٰ يَرَوُا الْعَذَابَ الْأَلِيمَ (97)
Butun mucizeler gelmis olsa bile, elem verici azabı gorunceye kadar inanmayacaklardır
فَلَوْلَا كَانَتْ قَرْيَةٌ آمَنَتْ فَنَفَعَهَا إِيمَانُهَا إِلَّا قَوْمَ يُونُسَ لَمَّا آمَنُوا كَشَفْنَا عَنْهُمْ عَذَابَ الْخِزْيِ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَمَتَّعْنَاهُمْ إِلَىٰ حِينٍ (98)
Yunus’un kavminden baska, keske (azabı gormeden) iman edip, imanı kendisine fayda veren bir tek memleket halkı olsaydı ya! Onlar iman edince, dunya hayatında onlardan zillet azabını gidermis ve belirli bir sure daha gecindirmistik
وَلَوْ شَاءَ رَبُّكَ لَآمَنَ مَن فِي الْأَرْضِ كُلُّهُمْ جَمِيعًا ۚ أَفَأَنتَ تُكْرِهُ النَّاسَ حَتَّىٰ يَكُونُوا مُؤْمِنِينَ (99)
Eger Rabbin dileseydi, yeryuzunde bulunanların tumu iman ederdi. Oyleyken insanları iman etmeye sen mi zorlayacaksın
وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ أَن تُؤْمِنَ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ ۚ وَيَجْعَلُ الرِّجْسَ عَلَى الَّذِينَ لَا يَعْقِلُونَ (100)
Allah’ın izni olmadıkca hicbir nefis iman etmez ve azabını akıllarını kullanmayanların uzerine verir
قُلِ انظُرُوا مَاذَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۚ وَمَا تُغْنِي الْآيَاتُ وَالنُّذُرُ عَن قَوْمٍ لَّا يُؤْمِنُونَ (101)
De ki: “Goklerde ve yerde neler var; bir bakın.” O ayetler ve korkutmalar, iman etmeyecek bir topluluga fayda vermez
فَهَلْ يَنتَظِرُونَ إِلَّا مِثْلَ أَيَّامِ الَّذِينَ خَلَوْا مِن قَبْلِهِمْ ۚ قُلْ فَانتَظِرُوا إِنِّي مَعَكُم مِّنَ الْمُنتَظِرِينَ (102)
Kendilerinden once gelip gecmislerin (baslarından gecen azap) gunlerinin bir benzerini mi bekliyorlar? (Oyle mi?) Bekleyin, ben de sizinle beraber beklemekteyim, de
ثُمَّ نُنَجِّي رُسُلَنَا وَالَّذِينَ آمَنُوا ۚ كَذَٰلِكَ حَقًّا عَلَيْنَا نُنجِ الْمُؤْمِنِينَ (103)
Sonra biz rasullerimizi ve iman edenleri kurtarırız. Iman edenleri kurtarmak uzerimize bir haktır
قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِن كُنتُمْ فِي شَكٍّ مِّن دِينِي فَلَا أَعْبُدُ الَّذِينَ تَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ وَلَٰكِنْ أَعْبُدُ اللَّهَ الَّذِي يَتَوَفَّاكُمْ ۖ وَأُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ (104)
De ki: Ey Insanlar! Benim dinimden suphede iseniz; bilin ki ben Allah’tan baska ibadet ettiklerinize ibadet etmem, ancak sizi oldurecek olan Allah’a ibadet ederim. Ben, Mu'minlerden olmakla emrolundum
وَأَنْ أَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ حَنِيفًا وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِكِينَ (105)
Yuzunu dine hanif olarak dondur, sakın musriklerden olma
وَلَا تَدْعُ مِن دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَنفَعُكَ وَلَا يَضُرُّكَ ۖ فَإِن فَعَلْتَ فَإِنَّكَ إِذًا مِّنَ الظَّالِمِينَ (106)
Allah’ı bırakıp, sana fayda da zarar da veremeyecek olan seylere dua edip yalvarma! Eger boyle yaparsan kesinlikle zalimlerden olursun
وَإِن يَمْسَسْكَ اللَّهُ بِضُرٍّ فَلَا كَاشِفَ لَهُ إِلَّا هُوَ ۖ وَإِن يُرِدْكَ بِخَيْرٍ فَلَا رَادَّ لِفَضْلِهِ ۚ يُصِيبُ بِهِ مَن يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ ۚ وَهُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ (107)
Allah sana bir zarar dokundurursa onu O’ndan baska giderecek yoktur. Sana bir iyilik dilerse; O’nun lutfunu geri cevirecek de yoktur. O, lutfunu kullarından diledigine eristirir. O, cok bagıslayandır, cok merhamet edendir
قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءَكُمُ الْحَقُّ مِن رَّبِّكُمْ ۖ فَمَنِ اهْتَدَىٰ فَإِنَّمَا يَهْتَدِي لِنَفْسِهِ ۖ وَمَن ضَلَّ فَإِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَا ۖ وَمَا أَنَا عَلَيْكُم بِوَكِيلٍ (108)
De ki: "Ey insanlar, size Rabbinizden gercek (Kur’an) gelmistir. Artık kim dogru yola girerse, ancak kendisi icin girer. Kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapar. Ben sizden sorumlu degilim
وَاتَّبِعْ مَا يُوحَىٰ إِلَيْكَ وَاصْبِرْ حَتَّىٰ يَحْكُمَ اللَّهُ ۚ وَهُوَ خَيْرُ الْحَاكِمِينَ (109)
(Ey Muhammed!) Sana vahyolunana uy ve Allah hukmunu verinceye kadar sabret. O, hukum verenlerin en hayırlısıdır
❮ السورة السابقة السورة التـالية ❯

قراءة المزيد من سور القرآن الكريم :

1- الفاتحة2- البقرة3- آل عمران
4- النساء5- المائدة6- الأنعام
7- الأعراف8- الأنفال9- التوبة
10- يونس11- هود12- يوسف
13- الرعد14- إبراهيم15- الحجر
16- النحل17- الإسراء18- الكهف
19- مريم20- طه21- الأنبياء
22- الحج23- المؤمنون24- النور
25- الفرقان26- الشعراء27- النمل
28- القصص29- العنكبوت30- الروم
31- لقمان32- السجدة33- الأحزاب
34- سبأ35- فاطر36- يس
37- الصافات38- ص39- الزمر
40- غافر41- فصلت42- الشورى
43- الزخرف44- الدخان45- الجاثية
46- الأحقاف47- محمد48- الفتح
49- الحجرات50- ق51- الذاريات
52- الطور53- النجم54- القمر
55- الرحمن56- الواقعة57- الحديد
58- المجادلة59- الحشر60- الممتحنة
61- الصف62- الجمعة63- المنافقون
64- التغابن65- الطلاق66- التحريم
67- الملك68- القلم69- الحاقة
70- المعارج71- نوح72- الجن
73- المزمل74- المدثر75- القيامة
76- الإنسان77- المرسلات78- النبأ
79- النازعات80- عبس81- التكوير
82- الإنفطار83- المطففين84- الانشقاق
85- البروج86- الطارق87- الأعلى
88- الغاشية89- الفجر90- البلد
91- الشمس92- الليل93- الضحى
94- الشرح95- التين96- العلق
97- القدر98- البينة99- الزلزلة
100- العاديات101- القارعة102- التكاثر
103- العصر104- الهمزة105- الفيل
106- قريش107- الماعون108- الكوثر
109- الكافرون110- النصر111- المسد
112- الإخلاص113- الفلق114- الناس