×

سورة النمل باللغة التركية الحديثة

ترجمات القرآنباللغة التركية الحديثة ⬅ سورة النمل

ترجمة معاني سورة النمل باللغة التركية الحديثة - Turkish_Modern

القرآن باللغة التركية الحديثة - سورة النمل مترجمة إلى اللغة التركية الحديثة، Surah Naml in Turkish_Modern. نوفر ترجمة دقيقة سورة النمل باللغة التركية الحديثة - Turkish_Modern, الآيات 93 - رقم السورة 27 - الصفحة 377.

بسم الله الرحمن الرحيم

طس ۚ تِلْكَ آيَاتُ الْقُرْآنِ وَكِتَابٍ مُّبِينٍ (1)
Ta, Sin. Bunlar, Kur’an’ın ve apacık kitabın ayetleridir
هُدًى وَبُشْرَىٰ لِلْمُؤْمِنِينَ (2)
Mu'minler icin bir hidayet ve bir mujdedir
الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُم بِالْآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ (3)
Onlar, namazı ikame ederler, zekatı verirler ve ahirete de kesin olarak iman ederler
إِنَّ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ زَيَّنَّا لَهُمْ أَعْمَالَهُمْ فَهُمْ يَعْمَهُونَ (4)
Suphesiz, ahirete iman etmeyenlerin amellerini kendilerine suslu gostermisizdir. Bu yuzden onlar koru korune bocalayıp dururlar
أُولَٰئِكَ الَّذِينَ لَهُمْ سُوءُ الْعَذَابِ وَهُمْ فِي الْآخِرَةِ هُمُ الْأَخْسَرُونَ (5)
Iste en kotu azap onlarındır ve onlar ahirette de en cok husrana ugrayanlardır
وَإِنَّكَ لَتُلَقَّى الْقُرْآنَ مِن لَّدُنْ حَكِيمٍ عَلِيمٍ (6)
Muhakkak sen Kur’an’ı Hakim, Alim olan (Allah katından) almaktasın
إِذْ قَالَ مُوسَىٰ لِأَهْلِهِ إِنِّي آنَسْتُ نَارًا سَآتِيكُم مِّنْهَا بِخَبَرٍ أَوْ آتِيكُم بِشِهَابٍ قَبَسٍ لَّعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ (7)
Hani Musa aile halkına demisti ki: "Ben gercekten bir ates gordum. Size ondan bir haber getirir yahut ısınmanız icin size bir kor ates getiririm
فَلَمَّا جَاءَهَا نُودِيَ أَن بُورِكَ مَن فِي النَّارِ وَمَنْ حَوْلَهَا وَسُبْحَانَ اللَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ (8)
Oraya geldiginde kendisine soyle seslenildi: "Atesin yanında bulunan ve cevresinde olanlar bereketli kılınmıslardır. Alemlerin Rabbi olan Allah munezzehtir
يَا مُوسَىٰ إِنَّهُ أَنَا اللَّهُ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ (9)
Ey Musa, suphesiz ki ben Aziz ve Hakim olan Allah’ım
وَأَلْقِ عَصَاكَ ۚ فَلَمَّا رَآهَا تَهْتَزُّ كَأَنَّهَا جَانٌّ وَلَّىٰ مُدْبِرًا وَلَمْ يُعَقِّبْ ۚ يَا مُوسَىٰ لَا تَخَفْ إِنِّي لَا يَخَافُ لَدَيَّ الْمُرْسَلُونَ (10)
“Asanı bırak.” Onun ince yılanmıs gibi hareket ettigini gorunce arkasına bakmaksızın donup gitti. “Korkma ey Musa, cunku benim katımda rasuller korkmaz
إِلَّا مَن ظَلَمَ ثُمَّ بَدَّلَ حُسْنًا بَعْدَ سُوءٍ فَإِنِّي غَفُورٌ رَّحِيمٌ (11)
“Ancak kim zulmeder de sonra (yaptıgı) kotulugun yerine iyilik yaparsa; bilsin ki suphesiz ben cok bagıslayıcıyım, cok merhamet edenim.”
وَأَدْخِلْ يَدَكَ فِي جَيْبِكَ تَخْرُجْ بَيْضَاءَ مِنْ غَيْرِ سُوءٍ ۖ فِي تِسْعِ آيَاتٍ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَقَوْمِهِ ۚ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ (12)
“Elini koynuna sok. Firavun’a ve onun kavmine gonderilen dokuz mucizeden biri olarak, kusursuz bembeyaz olarak cıksın. Suphesiz onlar fasık bir kavimdir.”
فَلَمَّا جَاءَتْهُمْ آيَاتُنَا مُبْصِرَةً قَالُوا هَٰذَا سِحْرٌ مُّبِينٌ (13)
Nitekim ayetlerimiz kendilerine gercegi gosterecek bicimde gelince; “Bu apacık bir sihirdir.” dediler
وَجَحَدُوا بِهَا وَاسْتَيْقَنَتْهَا أَنفُسُهُمْ ظُلْمًا وَعُلُوًّا ۚ فَانظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُفْسِدِينَ (14)
Kendileri de bunlara yakinen inandıkları halde, zulum ve kibirlerinden oturu onları inkar ettiler. Bozguncuların sonunun nasıl olduguna bir bak
وَلَقَدْ آتَيْنَا دَاوُودَ وَسُلَيْمَانَ عِلْمًا ۖ وَقَالَا الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي فَضَّلَنَا عَلَىٰ كَثِيرٍ مِّنْ عِبَادِهِ الْمُؤْمِنِينَ (15)
Andolsun biz Davud’a ve Suleyman’a bir ilim verdik. Ikisi de: “Bizi mumin kullarının pek coguna ustun kılan Allah’a hamdolsun” dediler
وَوَرِثَ سُلَيْمَانُ دَاوُودَ ۖ وَقَالَ يَا أَيُّهَا النَّاسُ عُلِّمْنَا مَنطِقَ الطَّيْرِ وَأُوتِينَا مِن كُلِّ شَيْءٍ ۖ إِنَّ هَٰذَا لَهُوَ الْفَضْلُ الْمُبِينُ (16)
Suleyman, Davud’a mirascı olmus; "Ey insanlar! Bize kusların dili ogretildi ve bize her sey verildi." demisti. Iste bu apacık bir lutuftur
وَحُشِرَ لِسُلَيْمَانَ جُنُودُهُ مِنَ الْجِنِّ وَالْإِنسِ وَالطَّيْرِ فَهُمْ يُوزَعُونَ (17)
Suleyman'a cinlerden, insanlardan ve kuslardan orduları toplandı. Hepsi birlikte sevkediliyorlardı
حَتَّىٰ إِذَا أَتَوْا عَلَىٰ وَادِ النَّمْلِ قَالَتْ نَمْلَةٌ يَا أَيُّهَا النَّمْلُ ادْخُلُوا مَسَاكِنَكُمْ لَا يَحْطِمَنَّكُمْ سُلَيْمَانُ وَجُنُودُهُ وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ (18)
Nihayet karınca vadisine geldikleri vakit bir karınca; “Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin. Suleyman ve ordusu farkına varmadan sizi ezmesinler.” dedi
فَتَبَسَّمَ ضَاحِكًا مِّن قَوْلِهَا وَقَالَ رَبِّ أَوْزِعْنِي أَنْ أَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّتِي أَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلَىٰ وَالِدَيَّ وَأَنْ أَعْمَلَ صَالِحًا تَرْضَاهُ وَأَدْخِلْنِي بِرَحْمَتِكَ فِي عِبَادِكَ الصَّالِحِينَ (19)
Suleyman, onun bu sozune tebessum ile gulerek dedi ki: “Ey Rabbim! Beni, bana ve ana babama verdigin nimetlere sukretmeye ve razı olacagın salih ameller islemeye sevk et ve beni rahmetinle salih kullarının arasına kat!”
وَتَفَقَّدَ الطَّيْرَ فَقَالَ مَا لِيَ لَا أَرَى الْهُدْهُدَ أَمْ كَانَ مِنَ الْغَائِبِينَ (20)
Kusları denetledi ve: "Neden Hudhud'u goremiyorum? Yoksa kayıplardan mı oldu? dedi
لَأُعَذِّبَنَّهُ عَذَابًا شَدِيدًا أَوْ لَأَذْبَحَنَّهُ أَوْ لَيَأْتِيَنِّي بِسُلْطَانٍ مُّبِينٍ (21)
“Bana (mazeretini gosteren) apacık bir delil getirmedikce kesinlikle onu agır bir sekilde cezalandıracagım ya da kesecegim.”
فَمَكَثَ غَيْرَ بَعِيدٍ فَقَالَ أَحَطتُ بِمَا لَمْ تُحِطْ بِهِ وَجِئْتُكَ مِن سَبَإٍ بِنَبَإٍ يَقِينٍ (22)
Derken Hudhud cok gecmeden geldi ve (Suleyman’a) soyle dedi: “Senin bilmedigin bir sey ogrendim. Sebe’den sana saglam bir haber getirdim.”
إِنِّي وَجَدتُّ امْرَأَةً تَمْلِكُهُمْ وَأُوتِيَتْ مِن كُلِّ شَيْءٍ وَلَهَا عَرْشٌ عَظِيمٌ (23)
Ben, onlara hukmeden, kendisine her seyden (bolca) verilmis ve buyuk bir tahtı olan bir kadın buldum
وَجَدتُّهَا وَقَوْمَهَا يَسْجُدُونَ لِلشَّمْسِ مِن دُونِ اللَّهِ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ أَعْمَالَهُمْ فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّبِيلِ فَهُمْ لَا يَهْتَدُونَ (24)
Onu ve kavmini Allah’tan baska gunese secde eder buldum. Seytan onlara amellerini suslu gostermis ve onları dogru yoldan alıkoymus. Onun icin onlar dogru yola gelemiyorlar
أَلَّا يَسْجُدُوا لِلَّهِ الَّذِي يُخْرِجُ الْخَبْءَ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَيَعْلَمُ مَا تُخْفُونَ وَمَا تُعْلِنُونَ (25)
“Goklerde ve yerde gizli olanı ortaya cıkaran, sizin gizlediginiz ve acıga vurdugunuz seyleri bilen Allah’a secde etmesinler diye (Seytan onları yoldan cıkarmıs.)”
اللَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ ۩ (26)
“Allah odur ki, ondan baska (hak) ilah yoktur. Azim olan Ars’ın Rabbidir.”
۞ قَالَ سَنَنظُرُ أَصَدَقْتَ أَمْ كُنتَ مِنَ الْكَاذِبِينَ (27)
Suleyman, Hudhud'e soyle dedi: “Dogru mu soyluyorsun, yoksa yalancılardan mısın, gorecegiz.”
اذْهَب بِّكِتَابِي هَٰذَا فَأَلْقِهْ إِلَيْهِمْ ثُمَّ تَوَلَّ عَنْهُمْ فَانظُرْ مَاذَا يَرْجِعُونَ (28)
Su mektubumu gotur, onlara at, sonra da onlardan bir tarafa cekil; boylelikle bir bakıver, neye basvuracaklar
قَالَتْ يَا أَيُّهَا الْمَلَأُ إِنِّي أُلْقِيَ إِلَيَّ كِتَابٌ كَرِيمٌ (29)
Sebe kralicesi Belkıs dedi ki: “Ey ileri gelenler! Bana cok onemli bir mektup bırakıldı.”
إِنَّهُ مِن سُلَيْمَانَ وَإِنَّهُ بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ (30)
O; Suleyman’dan, Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla (baslıyor)
أَلَّا تَعْلُوا عَلَيَّ وَأْتُونِي مُسْلِمِينَ (31)
Bana bas kaldırmayın, teslimiyet gosterip bana gelin." diye (yazmaktadır)
قَالَتْ يَا أَيُّهَا الْمَلَأُ أَفْتُونِي فِي أَمْرِي مَا كُنتُ قَاطِعَةً أَمْرًا حَتَّىٰ تَشْهَدُونِ (32)
“Ey ileri gelenler! Durumum hakkında bana gorus bildirin. Sizler yanımda bulunmadıkca hicbir ise kesin olarak karar vermem.”
قَالُوا نَحْنُ أُولُو قُوَّةٍ وَأُولُو بَأْسٍ شَدِيدٍ وَالْأَمْرُ إِلَيْكِ فَانظُرِي مَاذَا تَأْمُرِينَ (33)
Dediler ki: "Biz guclu ve cetin savascı kimseleriz. Emir ise senindir. Artık neyi emredecegine bak
قَالَتْ إِنَّ الْمُلُوكَ إِذَا دَخَلُوا قَرْيَةً أَفْسَدُوهَا وَجَعَلُوا أَعِزَّةَ أَهْلِهَا أَذِلَّةً ۖ وَكَذَٰلِكَ يَفْعَلُونَ (34)
Suphesiz hukumdarlar bir sehre girdiklerinde onu harap ederler. Ahalisinin sereflilerini zelil kılarlar. Gercekten de onlar boyle yaparlar
وَإِنِّي مُرْسِلَةٌ إِلَيْهِم بِهَدِيَّةٍ فَنَاظِرَةٌ بِمَ يَرْجِعُ الْمُرْسَلُونَ (35)
“Ben onlara bir hediye gonderip, elcilerin ne haber ile doneceklerine bakacagım.”
فَلَمَّا جَاءَ سُلَيْمَانَ قَالَ أَتُمِدُّونَنِ بِمَالٍ فَمَا آتَانِيَ اللَّهُ خَيْرٌ مِّمَّا آتَاكُم بَلْ أَنتُم بِهَدِيَّتِكُمْ تَفْرَحُونَ (36)
(Elci) Suleyman'a geldiginde (Suleyman ona) soyle dedi: "Bana mal ile yardım mı etmek istiyorsunuz? Allah'ın bana verdigi size verdiginden daha hayırlıdır. Belki kendi hediyenizle siz sevinirsiniz
ارْجِعْ إِلَيْهِمْ فَلَنَأْتِيَنَّهُم بِجُنُودٍ لَّا قِبَلَ لَهُم بِهَا وَلَنُخْرِجَنَّهُم مِّنْهَا أَذِلَّةً وَهُمْ صَاغِرُونَ (37)
“Don onlara! Andolsun uzerlerine karsı duramayacakları ordularla gelecegiz ve onları –andolsun- oradan zelil ve kucuk dusmusler olarak cıkartacagız.”
قَالَ يَا أَيُّهَا الْمَلَأُ أَيُّكُمْ يَأْتِينِي بِعَرْشِهَا قَبْلَ أَن يَأْتُونِي مُسْلِمِينَ (38)
Suleyman: “Ey ileri gelenler! Onlar bana teslim olmadan once hanginiz bana onun (kralicenin) tahtını getirebilir?”
قَالَ عِفْرِيتٌ مِّنَ الْجِنِّ أَنَا آتِيكَ بِهِ قَبْلَ أَن تَقُومَ مِن مَّقَامِكَ ۖ وَإِنِّي عَلَيْهِ لَقَوِيٌّ أَمِينٌ (39)
Cinlerden bir ifrit; ”Sen yerinden kalkmadan ben onu sana getiririm ve suphesiz ben, buna guc yetirecek guvenilir biriyim.” dedi
قَالَ الَّذِي عِندَهُ عِلْمٌ مِّنَ الْكِتَابِ أَنَا آتِيكَ بِهِ قَبْلَ أَن يَرْتَدَّ إِلَيْكَ طَرْفُكَ ۚ فَلَمَّا رَآهُ مُسْتَقِرًّا عِندَهُ قَالَ هَٰذَا مِن فَضْلِ رَبِّي لِيَبْلُوَنِي أَأَشْكُرُ أَمْ أَكْفُرُ ۖ وَمَن شَكَرَ فَإِنَّمَا يَشْكُرُ لِنَفْسِهِ ۖ وَمَن كَفَرَ فَإِنَّ رَبِّي غَنِيٌّ كَرِيمٌ (40)
Kitaptan bilgisi olan biri; “Ben onu, gozunu kapayıp acmadan once sana getiririm.” dedi. Suleyman, tahtı yanında yerlesmis halde gorunce soyle dedi: “Bu, sukur mu yoksa nankorluk mu edecegim diye beni sınamak icin, Rabbimin bana bir lutfudur. Kim sukrederse ancak kendisi icin sukretmis olur. Kim de nankorluk ederse (bilsin ki) Rabbim Ganidir, Kerimdir.”
قَالَ نَكِّرُوا لَهَا عَرْشَهَا نَنظُرْ أَتَهْتَدِي أَمْ تَكُونُ مِنَ الَّذِينَ لَا يَهْتَدُونَ (41)
Dedi ki: “Onun tahtını degisiklige ugratın, bir bakalım (kendi tahtı oldugunu) bulabilecek mi, yoksa bulamayanlardan mı olacak?”
فَلَمَّا جَاءَتْ قِيلَ أَهَٰكَذَا عَرْشُكِ ۖ قَالَتْ كَأَنَّهُ هُوَ ۚ وَأُوتِينَا الْعِلْمَ مِن قَبْلِهَا وَكُنَّا مُسْلِمِينَ (42)
Belkıs gelince; “Senin tahtın boyle mi?” denildi. “O da: “Sanki bu odur” bize bundan once ilim verilmis olup, biz teslim olanlardan olmustuk.” dedi
وَصَدَّهَا مَا كَانَت تَّعْبُدُ مِن دُونِ اللَّهِ ۖ إِنَّهَا كَانَتْ مِن قَوْمٍ كَافِرِينَ (43)
Daha once Allah’tan baska ibadet ettigi seyler ona engel olmustu. Cunku o kafir bir kavimden idi
قِيلَ لَهَا ادْخُلِي الصَّرْحَ ۖ فَلَمَّا رَأَتْهُ حَسِبَتْهُ لُجَّةً وَكَشَفَتْ عَن سَاقَيْهَا ۚ قَالَ إِنَّهُ صَرْحٌ مُّمَرَّدٌ مِّن قَوَارِيرَ ۗ قَالَتْ رَبِّ إِنِّي ظَلَمْتُ نَفْسِي وَأَسْلَمْتُ مَعَ سُلَيْمَانَ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ (44)
Ona; “Koske gir!” denildi. Kosku gorunce onu (zeminini) derin bir su sandı ve eteklerini topladı. Suleyman ona; “Bu, (zemini) billurdan dosenmis bir kosktur.” dedi. Belkıs: “Ey Rabbim! Suphesiz ben nefsime zulmetmistim. Simdi ise Suleyman ile birlikte alemlerin Rabbi olan Allah’a teslim oldum.” dedi
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا إِلَىٰ ثَمُودَ أَخَاهُمْ صَالِحًا أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ فَإِذَا هُمْ فَرِيقَانِ يَخْتَصِمُونَ (45)
Andolsun biz, “Allah’a ibadet edin!” diye (uyarması icin) Semud kavmine, kardesleri Salih’i, peygamber olarak gondermistik. Bir de ne gorsun?Onlar birbiriyle cekisen iki grup olmuslar
قَالَ يَا قَوْمِ لِمَ تَسْتَعْجِلُونَ بِالسَّيِّئَةِ قَبْلَ الْحَسَنَةِ ۖ لَوْلَا تَسْتَغْفِرُونَ اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ (46)
Dedi ki: “Kavmim, iyilikten once ne diye kotulugun cabuk gelmesini istersiniz?Allah’tan magfiret dilemelisiniz degil mi? Belki size merhamet olunur.”
قَالُوا اطَّيَّرْنَا بِكَ وَبِمَن مَّعَكَ ۚ قَالَ طَائِرُكُمْ عِندَ اللَّهِ ۖ بَلْ أَنتُمْ قَوْمٌ تُفْتَنُونَ (47)
Dediler ki: “Sen ve sana uyanlar bize ugursuzluk getirdiniz.” Dedi ki: Sizin ugursuzlugunuz Allah nezdindedir. Aslında siz imtihan edilmekte olan bir kavimsiniz.” dedi
وَكَانَ فِي الْمَدِينَةِ تِسْعَةُ رَهْطٍ يُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ (48)
O sehirde yeryuzunde bozgunculuk yapan fakat ıslah etmeyen dokuz kisi vardı
قَالُوا تَقَاسَمُوا بِاللَّهِ لَنُبَيِّتَنَّهُ وَأَهْلَهُ ثُمَّ لَنَقُولَنَّ لِوَلِيِّهِ مَا شَهِدْنَا مَهْلِكَ أَهْلِهِ وَإِنَّا لَصَادِقُونَ (49)
Onlar kendi aralarında Allah adına yemin ederek dediler ki: “Ona ve aile halkına gece baskın yapalım. Sonra da velisine: Biz aile halkının helak edildikleri yere bile tanık olmadık. Biz gercekten dogru soyleyenlerdeniz, diyelim.”
وَمَكَرُوا مَكْرًا وَمَكَرْنَا مَكْرًا وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ (50)
Onlar tuzak kurdular. Biz de –onlar fark etmeksizin- bir tuzak kurduk
فَانظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ مَكْرِهِمْ أَنَّا دَمَّرْنَاهُمْ وَقَوْمَهُمْ أَجْمَعِينَ (51)
Bak, onların tuzaklarının sonucu nasıl oldu. Biz, onları ve kavimlerini topyekun helak ettik
فَتِلْكَ بُيُوتُهُمْ خَاوِيَةً بِمَا ظَلَمُوا ۗ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِّقَوْمٍ يَعْلَمُونَ (52)
Iste zulumleri yuzunden harabeye donmus evleri! Suphesiz bunda bilen bir kavim icin ibret vardır
وَأَنجَيْنَا الَّذِينَ آمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَ (53)
Iman edip Allah’a karsı gelmekten sakınmakta olanları ise kurtardık
وَلُوطًا إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ أَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ وَأَنتُمْ تُبْصِرُونَ (54)
Lut'u da (an). Hani o kavmine soyle demisti: "Siz gore gore bu cirkin kotulugu yapıyor musunuz
أَئِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ شَهْوَةً مِّن دُونِ النِّسَاءِ ۚ بَلْ أَنتُمْ قَوْمٌ تَجْهَلُونَ (55)
“Siz kadınları bırakıp sehvetle erkeklere mi yanasıyorsunuz? Dogrusu siz cahillik eden bir kavimsiniz.”
۞ فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِ إِلَّا أَن قَالُوا أَخْرِجُوا آلَ لُوطٍ مِّن قَرْيَتِكُمْ ۖ إِنَّهُمْ أُنَاسٌ يَتَطَهَّرُونَ (56)
Kavminin cevabı, ancak soyle demek oldu: "Lut ailesini memleketinizden cıkarın. Cunku onlar pek temiz kalan insanlardır
فَأَنجَيْنَاهُ وَأَهْلَهُ إِلَّا امْرَأَتَهُ قَدَّرْنَاهَا مِنَ الْغَابِرِينَ (57)
O’nu ve ailesini kurtardık. Yalnız, geride kalanlardan olmasını takdir ettigimiz karısı haric
وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِم مَّطَرًا ۖ فَسَاءَ مَطَرُ الْمُنذَرِينَ (58)
Uzerlerine de bir yagmur yagdırdık. Uyarılanların yagmuru ne kotu
قُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ وَسَلَامٌ عَلَىٰ عِبَادِهِ الَّذِينَ اصْطَفَىٰ ۗ آللَّهُ خَيْرٌ أَمَّا يُشْرِكُونَ (59)
De ki: “Allah’a hamdolsun ve selam olsun seckin kullarına. Allah mı hayırlıdır; yoksa onların ortak kostukları mı?”
أَمَّنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَأَنزَلَ لَكُم مِّنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَنبَتْنَا بِهِ حَدَائِقَ ذَاتَ بَهْجَةٍ مَّا كَانَ لَكُمْ أَن تُنبِتُوا شَجَرَهَا ۗ أَإِلَٰهٌ مَّعَ اللَّهِ ۚ بَلْ هُمْ قَوْمٌ يَعْدِلُونَ (60)
(Ortak kostuklarınız mı hayırlı) Yoksa gokleri ve yeri yaratan, size gokten su indiren (Allah) mı? Onunla sizin bir agacını bile bitiremeyeceginiz guzel gorunuslu bahceler bitirdik. Allah ile birlikte bir ilah mı var? Hayır, onlar yoldan sapan bir topluluktur
أَمَّن جَعَلَ الْأَرْضَ قَرَارًا وَجَعَلَ خِلَالَهَا أَنْهَارًا وَجَعَلَ لَهَا رَوَاسِيَ وَجَعَلَ بَيْنَ الْبَحْرَيْنِ حَاجِزًا ۗ أَإِلَٰهٌ مَّعَ اللَّهِ ۚ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ (61)
(Ortak kostuklarınız mı hayırlı) Yoksa yeryuzunu yerlesim yeri yapan, aralarında ırmaklar akıtan, orada sabit daglar yerlestiren, iki deniz arasına engel koyan (Allah) mı? Allah ile birlikte baska bir ilah mı var? Hayır! Onların cogu bilmiyorlar
أَمَّن يُجِيبُ الْمُضْطَرَّ إِذَا دَعَاهُ وَيَكْشِفُ السُّوءَ وَيَجْعَلُكُمْ خُلَفَاءَ الْأَرْضِ ۗ أَإِلَٰهٌ مَّعَ اللَّهِ ۚ قَلِيلًا مَّا تَذَكَّرُونَ (62)
(Ortak kostuklarınız mı hayırlı) Yoksa darda kalana kendisine dua ettigi zaman icabet eden, sıkıntıyı gideren ve sizi yeryuzunun halifeleri kılan mı? Allah ile birlikte baska bir ilah mı var? Ne kadar da az dusunuyorsunuz
أَمَّن يَهْدِيكُمْ فِي ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَمَن يُرْسِلُ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِهِ ۗ أَإِلَٰهٌ مَّعَ اللَّهِ ۚ تَعَالَى اللَّهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ (63)
(Ortak kostuklarınız mı hayırlı) Yoksa karanın ve denizin karanlıkları icinde size yol gosteren, ruzgarları rahmetinin oncesinde mujdeleyici olarak gonderen mi? Allah ile birlikte baska bir ilah mı var? Ne kadar da az dusunuyorsunuz. Allah, sizin sirk kostuklarınızdan cok munezzehtir
أَمَّن يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ وَمَن يَرْزُقُكُم مِّنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ ۗ أَإِلَٰهٌ مَّعَ اللَّهِ ۚ قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ (64)
(Onlar mı hayırlı) Yoksa, yaratılısı baslatan, sonra onu yaratmayı tekrar eden ve size gokten ve yerden rızık veren mi? Allah ile birlikte baska bir ilah mı var? De ki: “Eger dogru soyleyenler iseniz haydi delilinizi getirin.”
قُل لَّا يَعْلَمُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ الْغَيْبَ إِلَّا اللَّهُ ۚ وَمَا يَشْعُرُونَ أَيَّانَ يُبْعَثُونَ (65)
Yine de ki: Goklerde ve yerde Allah’tan baska hic kimse gaybı bilemez. Ve onlar, ne zaman diriltileceklerini de bilmezler
بَلِ ادَّارَكَ عِلْمُهُمْ فِي الْآخِرَةِ ۚ بَلْ هُمْ فِي شَكٍّ مِّنْهَا ۖ بَلْ هُم مِّنْهَا عَمُونَ (66)
Oysa onlara ahiret hakkında bilgi ardarda gelmistir. Onlar, bu hususta suphe icindedirler. Hayır, bundan yana kordurler
وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَإِذَا كُنَّا تُرَابًا وَآبَاؤُنَا أَئِنَّا لَمُخْرَجُونَ (67)
Kafirler: "Biz ve atalarımız, toprak olduktan sonra (mezarlarımızdan) mı cıkarılacagız?" dediler
لَقَدْ وُعِدْنَا هَٰذَا نَحْنُ وَآبَاؤُنَا مِن قَبْلُ إِنْ هَٰذَا إِلَّا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ (68)
And olsun, bize de, daha onceki atalarımıza da bu vadedilmisti. Ama bu, oncekilerin masallarından baska birsey degildir
قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُجْرِمِينَ (69)
De ki: “Yeryuzunde gezip, gunahkarların sonunun nasıl oldugunu bir gorun.”
وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَلَا تَكُن فِي ضَيْقٍ مِّمَّا يَمْكُرُونَ (70)
Onlar icin uzulme, kurdukları tuzaklardan da sıkıntıya dusme
وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا الْوَعْدُ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ (71)
Eger, dogru soyluyorsanız bu vaat/tehdit ne zaman?" derler
قُلْ عَسَىٰ أَن يَكُونَ رَدِفَ لَكُم بَعْضُ الَّذِي تَسْتَعْجِلُونَ (72)
De ki: "(Kim bilir?) Belki de cabucak istemekte oldugunuzun (azabın) bir kısmı size pek de yakındır
وَإِنَّ رَبَّكَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَشْكُرُونَ (73)
Suphesiz Rabbin, insanlara karsı lutuf sahibidir. Fakat, onların cogu sukretmezler
وَإِنَّ رَبَّكَ لَيَعْلَمُ مَا تُكِنُّ صُدُورُهُمْ وَمَا يُعْلِنُونَ (74)
Suphesiz Rabbin, onların iclerinde gizlediklerini de, acıga vurduklarını da elbette bilir
وَمَا مِنْ غَائِبَةٍ فِي السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ إِلَّا فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ (75)
Gokte ve yerde gizli hicbir sey yoktur ki apacık bir kitapta olmasın
إِنَّ هَٰذَا الْقُرْآنَ يَقُصُّ عَلَىٰ بَنِي إِسْرَائِيلَ أَكْثَرَ الَّذِي هُمْ فِيهِ يَخْتَلِفُونَ (76)
Dogrusu bu Kur'an Israilogullarına hakkında ayrılıga dustuklerinin cogunu anlatmaktadır
وَإِنَّهُ لَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَ (77)
Ve o, Mu'minler icin bir hidayet ve rahmettir
إِنَّ رَبَّكَ يَقْضِي بَيْنَهُم بِحُكْمِهِ ۚ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْعَلِيمُ (78)
Suphesiz Rabbin, onların arasında hukmunu verecektir. O cok gucludur, her seyi bilendir
فَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ ۖ إِنَّكَ عَلَى الْحَقِّ الْمُبِينِ (79)
Sen artık Allah'a tevekkul et. Suphesiz sen apacık olan hak uzeresin
إِنَّكَ لَا تُسْمِعُ الْمَوْتَىٰ وَلَا تُسْمِعُ الصُّمَّ الدُّعَاءَ إِذَا وَلَّوْا مُدْبِرِينَ (80)
Sen, olulere duyuramazsın, arkalarını donup gitmekte olan sagırlara da daveti duyuramazsın
وَمَا أَنتَ بِهَادِي الْعُمْيِ عَن ضَلَالَتِهِمْ ۖ إِن تُسْمِعُ إِلَّا مَن يُؤْمِنُ بِآيَاتِنَا فَهُم مُّسْلِمُونَ (81)
Sen, korleri sapıklıklarından dogru yola hidayet edici de degilsin. Ancak ayetlerimize iman edenlere duyurabilirsin. Onlar teslim olan kimselerdir
۞ وَإِذَا وَقَعَ الْقَوْلُ عَلَيْهِمْ أَخْرَجْنَا لَهُمْ دَابَّةً مِّنَ الْأَرْضِ تُكَلِّمُهُمْ أَنَّ النَّاسَ كَانُوا بِآيَاتِنَا لَا يُوقِنُونَ (82)
O soz baslarına gelip cattıgı zaman, yerden bir dabbe (canlı bir yaratık) cıkarırız da onlara konusarak, insanların ayetlerimize kesin olarak iman etmediklerini soyler
وَيَوْمَ نَحْشُرُ مِن كُلِّ أُمَّةٍ فَوْجًا مِّمَّن يُكَذِّبُ بِآيَاتِنَا فَهُمْ يُوزَعُونَ (83)
O gun her ummetten, ayetlerimizi yalanlayanlardan bir grubu toplarız. Onlar toplu olarak (hesap yerine) sevkedilirler
حَتَّىٰ إِذَا جَاءُوا قَالَ أَكَذَّبْتُم بِآيَاتِي وَلَمْ تُحِيطُوا بِهَا عِلْمًا أَمَّاذَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ (84)
Nihayet geldikleri zaman: "Ayetlerimi iyice kavramadıgınız halde yalanladınız mı? Yoksa ne yapıyordunuz?" der
وَوَقَعَ الْقَوْلُ عَلَيْهِم بِمَا ظَلَمُوا فَهُمْ لَا يَنطِقُونَ (85)
Zulmetmelerinden dolayı aleyhlerinde soz (azap) gerceklesmis olur ve onlar artık konusamazlar
أَلَمْ يَرَوْا أَنَّا جَعَلْنَا اللَّيْلَ لِيَسْكُنُوا فِيهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِرًا ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ (86)
Bizim geceyi o vakitte dinlensinler diye yarattıgımızı, gunduzu de aydınlık kıldıgımızı gormediler mi? Iste bunda iman eden bir toplum icin ayetler/deliller vardır
وَيَوْمَ يُنفَخُ فِي الصُّورِ فَفَزِعَ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَمَن فِي الْأَرْضِ إِلَّا مَن شَاءَ اللَّهُ ۚ وَكُلٌّ أَتَوْهُ دَاخِرِينَ (87)
Sur'a uflendigi gun Allah'ın diledikleri dısında goklerde ve yerde kim varsa korkuya kapılır. Hepsi boyun bukmus olarak O'na gelirler
وَتَرَى الْجِبَالَ تَحْسَبُهَا جَامِدَةً وَهِيَ تَمُرُّ مَرَّ السَّحَابِ ۚ صُنْعَ اللَّهِ الَّذِي أَتْقَنَ كُلَّ شَيْءٍ ۚ إِنَّهُ خَبِيرٌ بِمَا تَفْعَلُونَ (88)
Dagları gorursun de yerlerinde durdugunu sanırsın. Oysa onlar bulutlar gibi gecip giderler. Bu, her seyi sapasaglam/noksansız yapan Allah’ın isidir. Muhakkak O, yaptıklarınızdan haberdardır
مَن جَاءَ بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ خَيْرٌ مِّنْهَا وَهُم مِّن فَزَعٍ يَوْمَئِذٍ آمِنُونَ (89)
Kim iyilik getirirse ona ondan daha hayırlısı vardır. Ve onlar o gun, korkudan guvendedirler
وَمَن جَاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَكُبَّتْ وُجُوهُهُمْ فِي النَّارِ هَلْ تُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ (90)
Kim de kotuluk getirirse onlar, yuz ustu Cehennem'e atılır. Yapmıs olduklarınızdan baska bir seyle mi karsılık goreceksiniz
إِنَّمَا أُمِرْتُ أَنْ أَعْبُدَ رَبَّ هَٰذِهِ الْبَلْدَةِ الَّذِي حَرَّمَهَا وَلَهُ كُلُّ شَيْءٍ ۖ وَأُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْمُسْلِمِينَ (91)
(De ki:) "Ben ancak, haram kıldıgı bu sehrin Rabbine ibadet etmekle emrolundum. Her sey O’nundur. Muslumanlardan olmakla emrolundum
وَأَنْ أَتْلُوَ الْقُرْآنَ ۖ فَمَنِ اهْتَدَىٰ فَإِنَّمَا يَهْتَدِي لِنَفْسِهِ ۖ وَمَن ضَلَّ فَقُلْ إِنَّمَا أَنَا مِنَ الْمُنذِرِينَ (92)
Ve Kur'an'ı okumam da (emrolundu). Kim hidayet bulursa ancak kendi lehine hidayet bulur. Kim de sapıklıga duserse De ki: “Ben ancak uyarıcılardanım
وَقُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ سَيُرِيكُمْ آيَاتِهِ فَتَعْرِفُونَهَا ۚ وَمَا رَبُّكَ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ (93)
Ve de ki: "Hamd Allah’a aittir. O, size ayetlerini gosterecek; siz de onları bilip tanıyacaksınız. Rabbin, yaptıklarınızdan gafil degildir
❮ السورة السابقة السورة التـالية ❯

قراءة المزيد من سور القرآن الكريم :

1- الفاتحة2- البقرة3- آل عمران
4- النساء5- المائدة6- الأنعام
7- الأعراف8- الأنفال9- التوبة
10- يونس11- هود12- يوسف
13- الرعد14- إبراهيم15- الحجر
16- النحل17- الإسراء18- الكهف
19- مريم20- طه21- الأنبياء
22- الحج23- المؤمنون24- النور
25- الفرقان26- الشعراء27- النمل
28- القصص29- العنكبوت30- الروم
31- لقمان32- السجدة33- الأحزاب
34- سبأ35- فاطر36- يس
37- الصافات38- ص39- الزمر
40- غافر41- فصلت42- الشورى
43- الزخرف44- الدخان45- الجاثية
46- الأحقاف47- محمد48- الفتح
49- الحجرات50- ق51- الذاريات
52- الطور53- النجم54- القمر
55- الرحمن56- الواقعة57- الحديد
58- المجادلة59- الحشر60- الممتحنة
61- الصف62- الجمعة63- المنافقون
64- التغابن65- الطلاق66- التحريم
67- الملك68- القلم69- الحاقة
70- المعارج71- نوح72- الجن
73- المزمل74- المدثر75- القيامة
76- الإنسان77- المرسلات78- النبأ
79- النازعات80- عبس81- التكوير
82- الإنفطار83- المطففين84- الانشقاق
85- البروج86- الطارق87- الأعلى
88- الغاشية89- الفجر90- البلد
91- الشمس92- الليل93- الضحى
94- الشرح95- التين96- العلق
97- القدر98- البينة99- الزلزلة
100- العاديات101- القارعة102- التكاثر
103- العصر104- الهمزة105- الفيل
106- قريش107- الماعون108- الكوثر
109- الكافرون110- النصر111- المسد
112- الإخلاص113- الفلق114- الناس