×

سورة الأحقاف باللغة التركية الحديثة

ترجمات القرآنباللغة التركية الحديثة ⬅ سورة الأحقاف

ترجمة معاني سورة الأحقاف باللغة التركية الحديثة - Turkish_Modern

القرآن باللغة التركية الحديثة - سورة الأحقاف مترجمة إلى اللغة التركية الحديثة، Surah Ahqaf in Turkish_Modern. نوفر ترجمة دقيقة سورة الأحقاف باللغة التركية الحديثة - Turkish_Modern, الآيات 35 - رقم السورة 46 - الصفحة 502.

بسم الله الرحمن الرحيم

حم (1)
Ha, Mim
تَنزِيلُ الْكِتَابِ مِنَ اللَّهِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ (2)
Bu kitap; Aziz ve Hakim olan Allah tarafından indirilmistir
مَا خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ وَأَجَلٍ مُّسَمًّى ۚ وَالَّذِينَ كَفَرُوا عَمَّا أُنذِرُوا مُعْرِضُونَ (3)
Biz; gokleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları ancak hak ile ve belli bir sure icin yarattık. Buna ragmen kafirler yine de uyarıldıkları seylerden yuz cevirmektedirler
قُلْ أَرَأَيْتُم مَّا تَدْعُونَ مِن دُونِ اللَّهِ أَرُونِي مَاذَا خَلَقُوا مِنَ الْأَرْضِ أَمْ لَهُمْ شِرْكٌ فِي السَّمَاوَاتِ ۖ ائْتُونِي بِكِتَابٍ مِّن قَبْلِ هَٰذَا أَوْ أَثَارَةٍ مِّنْ عِلْمٍ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ (4)
De ki: "Allah'tan baska taptıklarınızı gordunuz mu? Onların yerden neyi yarattıklarını bana gosterin. Yoksa onların goklerde bir ortaklıkları mı var? Eger dogru sozlu iseniz bana bundan baska bir kitap veya bir ilim kalıntısı getirin
وَمَنْ أَضَلُّ مِمَّن يَدْعُو مِن دُونِ اللَّهِ مَن لَّا يَسْتَجِيبُ لَهُ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ وَهُمْ عَن دُعَائِهِمْ غَافِلُونَ (5)
Allah'ı bırakıp da kıyamet gunune kadar kendisine cevap veremeyecek seylere dua/ibadet edenden daha sapık kim olabilir? (Oysa) onlar, bunların dualarından/ibadetlerinden habersizdirler
وَإِذَا حُشِرَ النَّاسُ كَانُوا لَهُمْ أَعْدَاءً وَكَانُوا بِعِبَادَتِهِمْ كَافِرِينَ (6)
Insanlar (kıyamet gunu) toplandıgında, o taptıkları kendilerine dusman oluverir, onların ibadetlerini de inkar ederler
وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُمْ هَٰذَا سِحْرٌ مُّبِينٌ (7)
Onlara acık belgeler olarak ayetlerimiz okundugu zaman, o kufre sapanlar kendilerine gelmis olan hak icin, “Bu, apacık bir buyudur” derler
أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ ۖ قُلْ إِنِ افْتَرَيْتُهُ فَلَا تَمْلِكُونَ لِي مِنَ اللَّهِ شَيْئًا ۖ هُوَ أَعْلَمُ بِمَا تُفِيضُونَ فِيهِ ۖ كَفَىٰ بِهِ شَهِيدًا بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ ۖ وَهُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ (8)
Yoksa; “Onu uydurdu mu?” diyorlar. De ki: "Eger onu uydurmussam, Allah'tan bana (gelecek) olan hic bir seye (karsı) malik olamazsınız. O, sizin onun hakkında soylediklerinizi cok daha iyi bilir. Benimle sizin aranızda sahit olarak o yeter. O; cok bagıslayıcıdır, cok merhametlidir
قُلْ مَا كُنتُ بِدْعًا مِّنَ الرُّسُلِ وَمَا أَدْرِي مَا يُفْعَلُ بِي وَلَا بِكُمْ ۖ إِنْ أَتَّبِعُ إِلَّا مَا يُوحَىٰ إِلَيَّ وَمَا أَنَا إِلَّا نَذِيرٌ مُّبِينٌ (9)
De ki: "Ben, rasullerin ilki degilim. Bana ve size neler yapılacak bilmiyorum. Ben, ancak bana vahyedilene tabi oluyorum. Ben, apacık bir uyarıcıdan baska bir sey degilim
قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِن كَانَ مِنْ عِندِ اللَّهِ وَكَفَرْتُم بِهِ وَشَهِدَ شَاهِدٌ مِّن بَنِي إِسْرَائِيلَ عَلَىٰ مِثْلِهِ فَآمَنَ وَاسْتَكْبَرْتُمْ ۖ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ (10)
De ki: “Soyleyin bakalım; eger (bu Kur'an) Allah katından ise, siz de onu inkar etmisseniz, Israilogulları'ndan bir sahit de bunun bir benzerine sahitlik edip iman etmisse ve siz de (iman etmeyerek) buyukluk taslamıssanız (o zaman bu buyuk zulum ve kufur degil midir?) Suphesiz Allah, zalim topluma hidayet etmez
وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا لَوْ كَانَ خَيْرًا مَّا سَبَقُونَا إِلَيْهِ ۚ وَإِذْ لَمْ يَهْتَدُوا بِهِ فَسَيَقُولُونَ هَٰذَا إِفْكٌ قَدِيمٌ (11)
Kafirler, iman edenler hakkında; "Bu is bir hayır olsaydı, (bu hayra uymakta) onlar bizi gecemezlerdi. Oysa onlar, onunla hidayete eremediklerinden dolayı bu, eski bir yalandır." derler
وَمِن قَبْلِهِ كِتَابُ مُوسَىٰ إِمَامًا وَرَحْمَةً ۚ وَهَٰذَا كِتَابٌ مُّصَدِّقٌ لِّسَانًا عَرَبِيًّا لِّيُنذِرَ الَّذِينَ ظَلَمُوا وَبُشْرَىٰ لِلْمُحْسِنِينَ (12)
Ondan once, oncu/ornek ve rahmet olan Musa’nın kitabı vardı. Bu (Kur'an) da, zulmedenleri uyarmak ve iyilik yapanlara mujde olmak uzere Arap lisanıyla indirilmis, dogrulayıcı bir kitaptır
إِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ (13)
“Rabbimiz Allah’tır” deyip sonra da dosdogru istikamet uzere olanlara bir korku yoktur. Onlar uzulmeyeceklerdir
أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ خَالِدِينَ فِيهَا جَزَاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ (14)
Onlar Cennet ehlidirler. Yapmakta olduklarına karsılık orada ebedi kalacaklardır
وَوَصَّيْنَا الْإِنسَانَ بِوَالِدَيْهِ إِحْسَانًا ۖ حَمَلَتْهُ أُمُّهُ كُرْهًا وَوَضَعَتْهُ كُرْهًا ۖ وَحَمْلُهُ وَفِصَالُهُ ثَلَاثُونَ شَهْرًا ۚ حَتَّىٰ إِذَا بَلَغَ أَشُدَّهُ وَبَلَغَ أَرْبَعِينَ سَنَةً قَالَ رَبِّ أَوْزِعْنِي أَنْ أَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّتِي أَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلَىٰ وَالِدَيَّ وَأَنْ أَعْمَلَ صَالِحًا تَرْضَاهُ وَأَصْلِحْ لِي فِي ذُرِّيَّتِي ۖ إِنِّي تُبْتُ إِلَيْكَ وَإِنِّي مِنَ الْمُسْلِمِينَ (15)
Biz; insana, anne ve babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi onu gucluk icinde tasımıs ve guclukle dogurmustur. Onun tasınması ve sutten kesilmesi otuz aydır. Ta ki bulug cagına ulastıgı ve kırk yasına eristigi zaman: "Rabbim! Bana, ana-babama verdigin nimetine sukretmemi, razı olacagın salih amelleri yapmamı bana ilham et. Benim icin soyumu da ıslah et. Ben, sana tevbe ettim ve ben sana teslim olanlardanım." dedi
أُولَٰئِكَ الَّذِينَ نَتَقَبَّلُ عَنْهُمْ أَحْسَنَ مَا عَمِلُوا وَنَتَجَاوَزُ عَن سَيِّئَاتِهِمْ فِي أَصْحَابِ الْجَنَّةِ ۖ وَعْدَ الصِّدْقِ الَّذِي كَانُوا يُوعَدُونَ (16)
Iste onlar o kimselerdir ki, onlardan islediklerinin (amellerinin) en guzelini kabul ederiz, onların gunahlarını bagıslarız. Onlar Cennetlikler arasındadırlar. Kendilerine yapılan vaat, kendilerine yapılagelen dogru bir vaaddir
وَالَّذِي قَالَ لِوَالِدَيْهِ أُفٍّ لَّكُمَا أَتَعِدَانِنِي أَنْ أُخْرَجَ وَقَدْ خَلَتِ الْقُرُونُ مِن قَبْلِي وَهُمَا يَسْتَغِيثَانِ اللَّهَ وَيْلَكَ آمِنْ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ فَيَقُولُ مَا هَٰذَا إِلَّا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ (17)
Anne ve babasına; "Of be! Siz de, benden once nice nesiller gelip gecmis iken beni yeniden diriltip, (kabrimden) cıkartılmakla mı tehdit ediyorsunuz?" diyen kimseye, anne ve babası Allah'tan isteyerek; "Yazıklar olsun sana! Iman et, suphesiz Allah’ın vaadi haktır." (derler. O ise:) "Bu, oncekilerin masallarından baska bir sey degildir." diye cevap verir
أُولَٰئِكَ الَّذِينَ حَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ فِي أُمَمٍ قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِهِم مِّنَ الْجِنِّ وَالْإِنسِ ۖ إِنَّهُمْ كَانُوا خَاسِرِينَ (18)
Iste onlar; cinlerden ve insanlardan, kendilerinden once gelip gecmis toplumlar arasında haklarında (azap) sozu gerceklesmis olanlardır. Onlar, husrana ugrayanlardır
وَلِكُلٍّ دَرَجَاتٌ مِّمَّا عَمِلُوا ۖ وَلِيُوَفِّيَهُمْ أَعْمَالَهُمْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ (19)
Herkesin, yaptıklarına gore dereceleri vardır. Herkese islediklerinin karsılıgı odenir ve kendilerine zulmedilmez
وَيَوْمَ يُعْرَضُ الَّذِينَ كَفَرُوا عَلَى النَّارِ أَذْهَبْتُمْ طَيِّبَاتِكُمْ فِي حَيَاتِكُمُ الدُّنْيَا وَاسْتَمْتَعْتُم بِهَا فَالْيَوْمَ تُجْزَوْنَ عَذَابَ الْهُونِ بِمَا كُنتُمْ تَسْتَكْبِرُونَ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَبِمَا كُنتُمْ تَفْسُقُونَ (20)
Kafirler, atese sunuldugu gun: "Dunya hayatınızda butun iyiliklerinizi yitirdiniz. Onlardan isteginiz gibi faydalandınız. Bugun ise, dunyada haksız yere buyuklenmeniz ve fasıklık yapmanız sebebiyle alcaltıcı bir azap ile cezalandırılacaksınız." denir
۞ وَاذْكُرْ أَخَا عَادٍ إِذْ أَنذَرَ قَوْمَهُ بِالْأَحْقَافِ وَقَدْ خَلَتِ النُّذُرُ مِن بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا اللَّهَ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ (21)
Ad kavminin kardesini (Hud'u) an! Zira o, kendinden once ve sonra uyarıcıların da gelip gectigi Ahkaf bolgesindeki kavmine: "Allah'tan baskasına ibadet etmeyin. Ben sizin buyuk bir gunun azabına ugramanızdan korkuyorum." demisti
قَالُوا أَجِئْتَنَا لِتَأْفِكَنَا عَنْ آلِهَتِنَا فَأْتِنَا بِمَا تَعِدُنَا إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ (22)
Onlar da: "Bizi, ilahlarımızdan dondurmek icin mi geldin? Eger dogru sozlulerden isen bizi tehdit ettigin seyi haydi bize getir." demislerdi
قَالَ إِنَّمَا الْعِلْمُ عِندَ اللَّهِ وَأُبَلِّغُكُم مَّا أُرْسِلْتُ بِهِ وَلَٰكِنِّي أَرَاكُمْ قَوْمًا تَجْهَلُونَ (23)
O da: "Ilim ancak Allah’ın yanındadır. Ben size benimle gonderilenleri teblig ediyorum, fakat ben sizin cahillik eden bir topluluk oldugunuzu goruyorum." dedi
فَلَمَّا رَأَوْهُ عَارِضًا مُّسْتَقْبِلَ أَوْدِيَتِهِمْ قَالُوا هَٰذَا عَارِضٌ مُّمْطِرُنَا ۚ بَلْ هُوَ مَا اسْتَعْجَلْتُم بِهِ ۖ رِيحٌ فِيهَا عَذَابٌ أَلِيمٌ (24)
Nihayet onu, vadilerine dogru yayılan bir bulut seklinde gorunce: "Bu bize yagmur yagdıracak yaygın bir buluttur." dediler. Hayır! O, sizin acele gelmesini istediginiz seydir. Icinde acı azap bulunan bir ruzgardır
تُدَمِّرُ كُلَّ شَيْءٍ بِأَمْرِ رَبِّهَا فَأَصْبَحُوا لَا يُرَىٰ إِلَّا مَسَاكِنُهُمْ ۚ كَذَٰلِكَ نَجْزِي الْقَوْمَ الْمُجْرِمِينَ (25)
O (ruzgar), Rabbinin emriyle her seyi yıkar, mahveder. Nitekim (o kasırga gelince) onların evlerinden baska bir sey gorulmez oldu. Iste biz, suc isleyen toplumu boyle cezalandırırız
وَلَقَدْ مَكَّنَّاهُمْ فِيمَا إِن مَّكَّنَّاكُمْ فِيهِ وَجَعَلْنَا لَهُمْ سَمْعًا وَأَبْصَارًا وَأَفْئِدَةً فَمَا أَغْنَىٰ عَنْهُمْ سَمْعُهُمْ وَلَا أَبْصَارُهُمْ وَلَا أَفْئِدَتُهُم مِّن شَيْءٍ إِذْ كَانُوا يَجْحَدُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَحَاقَ بِهِم مَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ (26)
Andolsun, size vermedigimiz imkanı/gucu onlara vermistik. Kendilerine kulaklar, gozler ve kalpler vermistik. Fakat kulakları, gozleri ve kalpleri kendilerine bir yarar saglamadı. Cunku Allah’ın ayetlerini inatla inkar ediyorlardı. Alaya aldıkları sey onları kusattı
وَلَقَدْ أَهْلَكْنَا مَا حَوْلَكُم مِّنَ الْقُرَىٰ وَصَرَّفْنَا الْآيَاتِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ (27)
Andolsun, biz cevrenizdeki memleketleri de yok ettik ve onlara ayetleri tekrar tekrar acıkladık. Belki donerler diye
فَلَوْلَا نَصَرَهُمُ الَّذِينَ اتَّخَذُوا مِن دُونِ اللَّهِ قُرْبَانًا آلِهَةً ۖ بَلْ ضَلُّوا عَنْهُمْ ۚ وَذَٰلِكَ إِفْكُهُمْ وَمَا كَانُوا يَفْتَرُونَ (28)
Allah'tan baska kendilerine yakınlık saglamak icin ilah edindikleri seyler, kendilerine yardım etselerdi ya! Aksine onlardan uzaklastılar. Cunku o, onların uydurdugu kendi yalanlarıdır
وَإِذْ صَرَفْنَا إِلَيْكَ نَفَرًا مِّنَ الْجِنِّ يَسْتَمِعُونَ الْقُرْآنَ فَلَمَّا حَضَرُوهُ قَالُوا أَنصِتُوا ۖ فَلَمَّا قُضِيَ وَلَّوْا إِلَىٰ قَوْمِهِم مُّنذِرِينَ (29)
Hani cinlerden bir grubu, Kur’an'ı dinlemeleri icin sana yoneltmistik. Kur’an'ı dinlemeye hazır olunca (birbirlerine); "Susup, dinleyin!" demisler, Kur'an'ın okunması bitince uyarıcılar olarak kavimlerine donmuslerdi
قَالُوا يَا قَوْمَنَا إِنَّا سَمِعْنَا كِتَابًا أُنزِلَ مِن بَعْدِ مُوسَىٰ مُصَدِّقًا لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهِ يَهْدِي إِلَى الْحَقِّ وَإِلَىٰ طَرِيقٍ مُّسْتَقِيمٍ (30)
Onlara soyle demislerdi: "Ey kavmimiz! Biz; Musa’dan sonra indirilen, kendisinden oncekini tasdik eden, hakka ve dosdogru yola hidayet eden bir kitap dinledik
يَا قَوْمَنَا أَجِيبُوا دَاعِيَ اللَّهِ وَآمِنُوا بِهِ يَغْفِرْ لَكُم مِّن ذُنُوبِكُمْ وَيُجِرْكُم مِّنْ عَذَابٍ أَلِيمٍ (31)
Ey kavmimiz! Allah'ın davetcisine uyun. Ona iman edin ki, Allah da sizin gunahlarınızı bagıslasın ve sizi acı bir azaptan korusun
وَمَن لَّا يُجِبْ دَاعِيَ اللَّهِ فَلَيْسَ بِمُعْجِزٍ فِي الْأَرْضِ وَلَيْسَ لَهُ مِن دُونِهِ أَوْلِيَاءُ ۚ أُولَٰئِكَ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ (32)
Kim Allah'a davet edene icabet etmezse artık o, yeryuzunde (Allah'ı) aciz bırakıcı degildir ve onun O'ndan baska velileri de yoktur. Iste onlar, apacık bir sapıklık icindedirler
أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّ اللَّهَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَلَمْ يَعْيَ بِخَلْقِهِنَّ بِقَادِرٍ عَلَىٰ أَن يُحْيِيَ الْمَوْتَىٰ ۚ بَلَىٰ إِنَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ (33)
Gormediler mi ki gokleri ve yeri yaratan ve bunları yaratmakla yorulmayan Allah, oluleri diriltmeye de guc yetirir? Evet, suphesiz O her seye guc yetirendir
وَيَوْمَ يُعْرَضُ الَّذِينَ كَفَرُوا عَلَى النَّارِ أَلَيْسَ هَٰذَا بِالْحَقِّ ۖ قَالُوا بَلَىٰ وَرَبِّنَا ۚ قَالَ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنتُمْ تَكْفُرُونَ (34)
Kufre sapanlar atese sunuldukları gun; “Bu gercek degil miymis?” denir. Onlar; “Evet! Rabbimize andolsun ki gercekmis.” derler. Allah; “Oyle ise kufretmekte olduklarınızdan dolayı azabı tadın!” der
فَاصْبِرْ كَمَا صَبَرَ أُولُو الْعَزْمِ مِنَ الرُّسُلِ وَلَا تَسْتَعْجِل لَّهُمْ ۚ كَأَنَّهُمْ يَوْمَ يَرَوْنَ مَا يُوعَدُونَ لَمْ يَلْبَثُوا إِلَّا سَاعَةً مِّن نَّهَارٍ ۚ بَلَاغٌ ۚ فَهَلْ يُهْلَكُ إِلَّا الْقَوْمُ الْفَاسِقُونَ (35)
(Ey Muhammed!) Rasullerden buyuk azim sahiplerinin sabrettigi gibi sen de sabret ve hunlar icin acele etme. Onlar tehdit edildikleri azabı gordukleri gun, sanki dunyada gunduzun bir anından baska kalmadıklarını sanırlar. Bu bir bildiridir. Ancak yoldan cıkmıs olan topluluk helak edilir
❮ السورة السابقة السورة التـالية ❯

قراءة المزيد من سور القرآن الكريم :

1- الفاتحة2- البقرة3- آل عمران
4- النساء5- المائدة6- الأنعام
7- الأعراف8- الأنفال9- التوبة
10- يونس11- هود12- يوسف
13- الرعد14- إبراهيم15- الحجر
16- النحل17- الإسراء18- الكهف
19- مريم20- طه21- الأنبياء
22- الحج23- المؤمنون24- النور
25- الفرقان26- الشعراء27- النمل
28- القصص29- العنكبوت30- الروم
31- لقمان32- السجدة33- الأحزاب
34- سبأ35- فاطر36- يس
37- الصافات38- ص39- الزمر
40- غافر41- فصلت42- الشورى
43- الزخرف44- الدخان45- الجاثية
46- الأحقاف47- محمد48- الفتح
49- الحجرات50- ق51- الذاريات
52- الطور53- النجم54- القمر
55- الرحمن56- الواقعة57- الحديد
58- المجادلة59- الحشر60- الممتحنة
61- الصف62- الجمعة63- المنافقون
64- التغابن65- الطلاق66- التحريم
67- الملك68- القلم69- الحاقة
70- المعارج71- نوح72- الجن
73- المزمل74- المدثر75- القيامة
76- الإنسان77- المرسلات78- النبأ
79- النازعات80- عبس81- التكوير
82- الإنفطار83- المطففين84- الانشقاق
85- البروج86- الطارق87- الأعلى
88- الغاشية89- الفجر90- البلد
91- الشمس92- الليل93- الضحى
94- الشرح95- التين96- العلق
97- القدر98- البينة99- الزلزلة
100- العاديات101- القارعة102- التكاثر
103- العصر104- الهمزة105- الفيل
106- قريش107- الماعون108- الكوثر
109- الكافرون110- النصر111- المسد
112- الإخلاص113- الفلق114- الناس