الم (1) Elif, Lam, Mim |
ذَٰلِكَ الْكِتَابُ لَا رَيْبَ ۛ فِيهِ ۛ هُدًى لِّلْمُتَّقِينَ (2) Hic kuskusuz bu kitap, takva sahipleri icin yol gostericidir |
الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ (3) Onlar gaybe inanırlar, namazı dosdogru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdigimizden de Allah yolunda harcarlar |
وَالَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ وَبِالْآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ (4) Onlar, sana indirilene, senden once indirilenlere ve ahirete de kesin olarak iman ederler |
أُولَٰئِكَ عَلَىٰ هُدًى مِّن رَّبِّهِمْ ۖ وَأُولَٰئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ (5) Iste onlar Rableri katından bir hidayet uzeredir ve kurtulusa erecek olanlar onlardır |
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا سَوَاءٌ عَلَيْهِمْ أَأَنذَرْتَهُمْ أَمْ لَمْ تُنذِرْهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ (6) Kafirlere gelince, onları uyarsan da uyarmasan da birdir, iman etmezler |
خَتَمَ اللَّهُ عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ وَعَلَىٰ سَمْعِهِمْ ۖ وَعَلَىٰ أَبْصَارِهِمْ غِشَاوَةٌ ۖ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ (7) Allah, onların kalplerini ve kulaklarını muhurlemistir, gozlerinde de perde vardır. Onlar icin buyuk bir azap vardır |
وَمِنَ النَّاسِ مَن يَقُولُ آمَنَّا بِاللَّهِ وَبِالْيَوْمِ الْآخِرِ وَمَا هُم بِمُؤْمِنِينَ (8) Insanlardan bir kısmı da iman etmedigi halde; "Allah’a ve ahiret gunune iman ettik" derler |
يُخَادِعُونَ اللَّهَ وَالَّذِينَ آمَنُوا وَمَا يَخْدَعُونَ إِلَّا أَنفُسَهُمْ وَمَا يَشْعُرُونَ (9) Allah’ı ve mu’minleri aldatmaya calısırlar. Oysa sadece kendilerini aldatırlar da bunun farkında degillerdir |
فِي قُلُوبِهِم مَّرَضٌ فَزَادَهُمُ اللَّهُ مَرَضًا ۖ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ بِمَا كَانُوا يَكْذِبُونَ (10) Onların kalplerinde hastalık vardır. Allah da onların hastalıgını artırmıstır. Soyledikleri yalana karsılık da onlara elem dolu bir azap vardır |
وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ لَا تُفْسِدُوا فِي الْأَرْضِ قَالُوا إِنَّمَا نَحْنُ مُصْلِحُونَ (11) Onlara: "Yeryuzunde bozgunculuk yapmayın!" dendigi zaman; "Bizler sadece ıslah edicileriz." derler |
أَلَا إِنَّهُمْ هُمُ الْمُفْسِدُونَ وَلَٰكِن لَّا يَشْعُرُونَ (12) Iyi bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir. Fakat farkında degillerdir |
وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ آمِنُوا كَمَا آمَنَ النَّاسُ قَالُوا أَنُؤْمِنُ كَمَا آمَنَ السُّفَهَاءُ ۗ أَلَا إِنَّهُمْ هُمُ السُّفَهَاءُ وَلَٰكِن لَّا يَعْلَمُونَ (13) Onlara: "Siz de insanların iman ettigi gibi iman edin!" denilince; "Akılsızların iman ettigi gibi mi iman edelim?" derler. Dikkat edin! Asıl akılsızlar kendileridir, fakat bilmezler |
وَإِذَا لَقُوا الَّذِينَ آمَنُوا قَالُوا آمَنَّا وَإِذَا خَلَوْا إِلَىٰ شَيَاطِينِهِمْ قَالُوا إِنَّا مَعَكُمْ إِنَّمَا نَحْنُ مُسْتَهْزِئُونَ (14) Iman edenlere rastladıkları zaman; "Biz de iman ettik", derler. Seytanları ile basbasa kalınca da: "Biz, sizin yanınızdayız. Onlarla sadece alay ediyoruz." derler |
اللَّهُ يَسْتَهْزِئُ بِهِمْ وَيَمُدُّهُمْ فِي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ (15) Allah da onlarla alay eder ve onları taskınlıkları icinde saskın bir halde bırakır |
أُولَٰئِكَ الَّذِينَ اشْتَرَوُا الضَّلَالَةَ بِالْهُدَىٰ فَمَا رَبِحَت تِّجَارَتُهُمْ وَمَا كَانُوا مُهْتَدِينَ (16) Iste onlar, hidayete karsılık sapıklıgı satın almıs kimselerdir. Bu yuzden alısverisleri onlara kar getirmemis ve (sonucta) dogru yolu bulamamıslardır |
مَثَلُهُمْ كَمَثَلِ الَّذِي اسْتَوْقَدَ نَارًا فَلَمَّا أَضَاءَتْ مَا حَوْلَهُ ذَهَبَ اللَّهُ بِنُورِهِمْ وَتَرَكَهُمْ فِي ظُلُمَاتٍ لَّا يُبْصِرُونَ (17) Onların hali, (geceleyin) ates yakan kimsenin haline benzer. Ates etrafını aydınlattıgı sırada Allah, onun ısıgını giderir ve onları karanlıklar icerisinde gormez bir halde bırakır |
صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لَا يَرْجِعُونَ (18) Onlar sagır, dilsiz ve korlerdir. Onlar asla donmezler |
أَوْ كَصَيِّبٍ مِّنَ السَّمَاءِ فِيهِ ظُلُمَاتٌ وَرَعْدٌ وَبَرْقٌ يَجْعَلُونَ أَصَابِعَهُمْ فِي آذَانِهِم مِّنَ الصَّوَاعِقِ حَذَرَ الْمَوْتِ ۚ وَاللَّهُ مُحِيطٌ بِالْكَافِرِينَ (19) Yahut onlar gokten bosalan bir yagmura tutulmus kimselere benzerler. O yagmurda karanlıklar, gok gurultusu ve simsek vardır. Onlar yıldırımın siddetinden ve olum korkusundan dolayı parmaklarıyla kulaklarını tıkayıp, kapatırlar. Suphesiz Allah, kafirleri cepecevre kusatmıstır |
يَكَادُ الْبَرْقُ يَخْطَفُ أَبْصَارَهُمْ ۖ كُلَّمَا أَضَاءَ لَهُم مَّشَوْا فِيهِ وَإِذَا أَظْلَمَ عَلَيْهِمْ قَامُوا ۚ وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَذَهَبَ بِسَمْعِهِمْ وَأَبْصَارِهِمْ ۚ إِنَّ اللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ (20) Simsek onların gozlerini aniden alacakmıs gibi olur. Simsek parıldadıgında yururler, ortalık birden kararınca da orada dikilip kalıverirler. Eger Allah isteseydi onları sagır ve kor ederdi. Allah’ın her seye gucu yeter |
يَا أَيُّهَا النَّاسُ اعْبُدُوا رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُمْ وَالَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ (21) Ey insanlar! Sizi ve sizden oncekileri yaratan Rabbinize ibadet ediniz ki, boylece takva sahibi olur, sakınırsınız |
الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ فِرَاشًا وَالسَّمَاءَ بِنَاءً وَأَنزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَخْرَجَ بِهِ مِنَ الثَّمَرَاتِ رِزْقًا لَّكُمْ ۖ فَلَا تَجْعَلُوا لِلَّهِ أَندَادًا وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ (22) O, sizin icin yeryuzunu dosedi ve gokyuzunu bina etti. Gokten su indirip onunla size rızık olsun diye urunler yetistirdi. Oyleyse, bunları bile bile Allah’a ortak kosmayın |
وَإِن كُنتُمْ فِي رَيْبٍ مِّمَّا نَزَّلْنَا عَلَىٰ عَبْدِنَا فَأْتُوا بِسُورَةٍ مِّن مِّثْلِهِ وَادْعُوا شُهَدَاءَكُم مِّن دُونِ اللَّهِ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ (23) Kulumuza indirdigimiz (Kur’an) dan bir supheniz varsa; haydi siz de ona benzer bir sure getirin. Eger dogru sozluler iseniz, Allah’tan baska guvendiklerinizi de yardıma cagırın |
فَإِن لَّمْ تَفْعَلُوا وَلَن تَفْعَلُوا فَاتَّقُوا النَّارَ الَّتِي وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ ۖ أُعِدَّتْ لِلْكَافِرِينَ (24) Eger bu isi yapamazsanız ki, elbette yapamayacaksınız. O zaman, kafirler icin hazırlanan (ve) yakıtı insanlar ve taslar olan atesten kendinizi koruyun |
وَبَشِّرِ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ أَنَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ ۖ كُلَّمَا رُزِقُوا مِنْهَا مِن ثَمَرَةٍ رِّزْقًا ۙ قَالُوا هَٰذَا الَّذِي رُزِقْنَا مِن قَبْلُ ۖ وَأُتُوا بِهِ مُتَشَابِهًا ۖ وَلَهُمْ فِيهَا أَزْوَاجٌ مُّطَهَّرَةٌ ۖ وَهُمْ فِيهَا خَالِدُونَ (25) Iman eden ve salih amel isleyen kimselere, icinden ırmaklar akan cennetler oldugunu mujdele! Ne zaman oradaki meyvelerden rızıklandırılsalar: "Bu, daha once de rızıklandıgımız sey" diyecekler. O meyveler kendilerine (dunyadakilerin) bir benzeri olarak verilecektir ve orada onlar icin tertemiz esler de vardır ve onlar orada ebedi kalacaklardır |
۞ إِنَّ اللَّهَ لَا يَسْتَحْيِي أَن يَضْرِبَ مَثَلًا مَّا بَعُوضَةً فَمَا فَوْقَهَا ۚ فَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُوا فَيَعْلَمُونَ أَنَّهُ الْحَقُّ مِن رَّبِّهِمْ ۖ وَأَمَّا الَّذِينَ كَفَرُوا فَيَقُولُونَ مَاذَا أَرَادَ اللَّهُ بِهَٰذَا مَثَلًا ۘ يُضِلُّ بِهِ كَثِيرًا وَيَهْدِي بِهِ كَثِيرًا ۚ وَمَا يُضِلُّ بِهِ إِلَّا الْفَاسِقِينَ (26) Allah, bir sivrisinegi ve onun uzerinde bir seyi ornek vermekten haya etmez. Iman edenler, onun Rablerinden gelen bir gercek oldugunu bilirler, ama kafirler; "Allah bu misalle ne demek istiyor?" derler. Allah, bu misalle bircoklarını dalalette bırakır, bircoklarını da hidayete erdirir. Onunla ancak fasıkları saptırır |
الَّذِينَ يَنقُضُونَ عَهْدَ اللَّهِ مِن بَعْدِ مِيثَاقِهِ وَيَقْطَعُونَ مَا أَمَرَ اللَّهُ بِهِ أَن يُوصَلَ وَيُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ ۚ أُولَٰئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ (27) Onlar, Allah ile yapılan sozlesmeyi kabul ettikten sonra bozan, Allah’ın, birlestirilmesini emrettigi seyi koparan ve yeryuzunde bozgunculuk yapanlardır. Iste kaybedecek olanlar onlardır |
كَيْفَ تَكْفُرُونَ بِاللَّهِ وَكُنتُمْ أَمْوَاتًا فَأَحْيَاكُمْ ۖ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يُحْيِيكُمْ ثُمَّ إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ (28) Allah'ı nasıl inkar edersiniz? Halbuki olu idiniz de sizleri diriltti, sonra oldurecek, sonra tekrar diriltecek ve sonunda O'na donduruleceksiniz |
هُوَ الَّذِي خَلَقَ لَكُم مَّا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا ثُمَّ اسْتَوَىٰ إِلَى السَّمَاءِ فَسَوَّاهُنَّ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ ۚ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ (29) O, yeryuzundeki her seyi sizin icin yaratan, sonra gokyuzune yonelip yedi kat gok olarak duzenleyendir. O, her seyi hakkıyla bilendir |
وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلَائِكَةِ إِنِّي جَاعِلٌ فِي الْأَرْضِ خَلِيفَةً ۖ قَالُوا أَتَجْعَلُ فِيهَا مَن يُفْسِدُ فِيهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَاءَ وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَ ۖ قَالَ إِنِّي أَعْلَمُ مَا لَا تَعْلَمُونَ (30) Hani Rabbin meleklere: "Ben yeryuzunde bir halife yaratacagım." demisti. Melekler de: "Yeryuzunde bozgunculuk edecek, kanlar dokecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz seni (durmadan) hamd ile tesbih ve takdis ediyoruz." dediler. Allah da "Sizin bilmediginiz seyleri ben bilirim." buyurmustu |
وَعَلَّمَ آدَمَ الْأَسْمَاءَ كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلَائِكَةِ فَقَالَ أَنبِئُونِي بِأَسْمَاءِ هَٰؤُلَاءِ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ (31) Allah, Adem’e butun varlıkların isimlerini ogretti. Sonra onları meleklere gostererek: “Eger dogru soyleyenler iseniz, haydi bana bunların isimlerini bildirin.” dedi |
قَالُوا سُبْحَانَكَ لَا عِلْمَ لَنَا إِلَّا مَا عَلَّمْتَنَا ۖ إِنَّكَ أَنتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ (32) (Melekler) "Sen yucesin! Seni eksiklikten tenzih ederiz. Senin bize ogrettiginden baska hicbir ilmimiz yoktur. Suphesiz her seyi hakkıyla bilen, her seyi hikmetle yapan sensin.” dediler |
قَالَ يَا آدَمُ أَنبِئْهُم بِأَسْمَائِهِمْ ۖ فَلَمَّا أَنبَأَهُم بِأَسْمَائِهِمْ قَالَ أَلَمْ أَقُل لَّكُمْ إِنِّي أَعْلَمُ غَيْبَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَأَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا كُنتُمْ تَكْتُمُونَ (33) Allah soyle dedi: “Ey Adem! Onlara bunların isimlerini soyle.” Adem, meleklere onların isimlerini bildirince Allah: “Size, goklerin ve yerin gaybını suphesiz ki ben bilirim, yine acıga vurduklarınızı da, gizli tuttuklarınızı da ben bilirim demedim mi?” buyurdu |
وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلَائِكَةِ اسْجُدُوا لِآدَمَ فَسَجَدُوا إِلَّا إِبْلِيسَ أَبَىٰ وَاسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِرِينَ (34) Hani Meleklere: "Adem'e secde edin!" demistik de Iblis haric butun melekler hemen secde edivermislerdi. Iblis bundan kacınmıs, buyuklenmis ve kafirlerden olmustu |
وَقُلْنَا يَا آدَمُ اسْكُنْ أَنتَ وَزَوْجُكَ الْجَنَّةَ وَكُلَا مِنْهَا رَغَدًا حَيْثُ شِئْتُمَا وَلَا تَقْرَبَا هَٰذِهِ الشَّجَرَةَ فَتَكُونَا مِنَ الظَّالِمِينَ (35) Ve demistik ki: "Ey Adem! Sen ve esin Cennet'e yerlesin, dilediginiz yerden bol bol yiyin. Yalnız su agaca yaklasmayın, yoksa zalimlerden olursunuz |
فَأَزَلَّهُمَا الشَّيْطَانُ عَنْهَا فَأَخْرَجَهُمَا مِمَّا كَانَا فِيهِ ۖ وَقُلْنَا اهْبِطُوا بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ ۖ وَلَكُمْ فِي الْأَرْضِ مُسْتَقَرٌّ وَمَتَاعٌ إِلَىٰ حِينٍ (36) Derken seytan oradan ikisinin de ayagını kaydırdı, onları bulundukları yerden cıkardı. Biz de onlara: "Birbirinize dusman olarak inin, yeryuzunde sizin icin bir barınak ve belli bir sureye kadar orada yasamak vardır." dedik |
فَتَلَقَّىٰ آدَمُ مِن رَّبِّهِ كَلِمَاتٍ فَتَابَ عَلَيْهِ ۚ إِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ (37) Derken, Adem (vahy yoluyla) Rabbinden birtakım kelimeler aldı, (onlarla amel edip Rabbine yalvardı). O da bunun uzerine tovbesini kabul etti. Suphesiz O, tovbeleri cok kabul edendir, cok bagıslayandır |
قُلْنَا اهْبِطُوا مِنْهَا جَمِيعًا ۖ فَإِمَّا يَأْتِيَنَّكُم مِّنِّي هُدًى فَمَن تَبِعَ هُدَايَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ (38) Dedik ki: "Hepiniz oradan (Cennet'ten) inin.Tarafımdan size bir yol gosterici gelir de kim ona uyarsa, onlar icin hicbir korku yoktur ve onlar uzulmeyeceklerdir |
وَالَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ ۖ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ (39) Ayetlerimizi yalanlayıp, inkar edenler cehennemliktirler. Onlar, orada ebedi kalacaklardır |
يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ اذْكُرُوا نِعْمَتِيَ الَّتِي أَنْعَمْتُ عَلَيْكُمْ وَأَوْفُوا بِعَهْدِي أُوفِ بِعَهْدِكُمْ وَإِيَّايَ فَارْهَبُونِ (40) Ey Israilogulları! Size verdigim nimeti hatırlayın. Bana verdiginiz sozu yerine getirin ki ben de size verdigim vaadi yerine getireyim. Yalnızca benden korkun |
وَآمِنُوا بِمَا أَنزَلْتُ مُصَدِّقًا لِّمَا مَعَكُمْ وَلَا تَكُونُوا أَوَّلَ كَافِرٍ بِهِ ۖ وَلَا تَشْتَرُوا بِآيَاتِي ثَمَنًا قَلِيلًا وَإِيَّايَ فَاتَّقُونِ (41) Elinizde bulunan Tevrat’ı tasdik edici olarak indirdigim Kur’an’a iman edin ve onu inkar edenlerin ilki siz olmayın. Ayetlerimi az bir paha karsılıgında satmayın; yalnızca benden sakının |
وَلَا تَلْبِسُوا الْحَقَّ بِالْبَاطِلِ وَتَكْتُمُوا الْحَقَّ وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ (42) Hakka batılı karıstırmayın, bile bile hakkı gizlemeyin |
وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَارْكَعُوا مَعَ الرَّاكِعِينَ (43) Namazı kılın, zekatı verin, ruku edenlerle birlikte ruku edin |
۞ أَتَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبِرِّ وَتَنسَوْنَ أَنفُسَكُمْ وَأَنتُمْ تَتْلُونَ الْكِتَابَ ۚ أَفَلَا تَعْقِلُونَ (44) Insanlara iyiligi emredersiniz de, kendinizi unutur musunuz? Kitabı (Tevrat'ı) okuyup durdugunuz halde dusunmez misiniz |
وَاسْتَعِينُوا بِالصَّبْرِ وَالصَّلَاةِ ۚ وَإِنَّهَا لَكَبِيرَةٌ إِلَّا عَلَى الْخَاشِعِينَ (45) Sabır ve namazla Allah’tan yardım isteyin ve suphesiz bu (namaz), husu duyanlardan baskasına agır gelir |
الَّذِينَ يَظُنُّونَ أَنَّهُم مُّلَاقُو رَبِّهِمْ وَأَنَّهُمْ إِلَيْهِ رَاجِعُونَ (46) Onlar, Rablerine kavusacaklarını ve gercekten O’na doneceklerini bilirler |
يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ اذْكُرُوا نِعْمَتِيَ الَّتِي أَنْعَمْتُ عَلَيْكُمْ وَأَنِّي فَضَّلْتُكُمْ عَلَى الْعَالَمِينَ (47) Ey Israilogulları! Size verdigim nimetimi ve sizi diger toplumlara ustun kıldıgımı hatırlayıp, anın |
وَاتَّقُوا يَوْمًا لَّا تَجْزِي نَفْسٌ عَن نَّفْسٍ شَيْئًا وَلَا يُقْبَلُ مِنْهَا شَفَاعَةٌ وَلَا يُؤْخَذُ مِنْهَا عَدْلٌ وَلَا هُمْ يُنصَرُونَ (48) Kimsenin kimseden faydalanamayacagı, kimseden bir sefaatin kabul edilmeyecegi, kimseden bir fidyenin alınmayacagı ve yardım da gorulmeyecegi bir gunden kendinizi koruyun |
وَإِذْ نَجَّيْنَاكُم مِّنْ آلِ فِرْعَوْنَ يَسُومُونَكُمْ سُوءَ الْعَذَابِ يُذَبِّحُونَ أَبْنَاءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَاءَكُمْ ۚ وَفِي ذَٰلِكُم بَلَاءٌ مِّن رَّبِّكُمْ عَظِيمٌ (49) Hani size azabın en kotusunu tattıran, yeni dogan ogullarınızı bogazlayan ve kızlarınızı hayatta bırakan Firavun ailesinden sizi kurtarmıstık ve bunda sizin icin Rabbiniz tarafından buyuk bir imtihan vardı |
وَإِذْ فَرَقْنَا بِكُمُ الْبَحْرَ فَأَنجَيْنَاكُمْ وَأَغْرَقْنَا آلَ فِرْعَوْنَ وَأَنتُمْ تَنظُرُونَ (50) Hani, sizin icin denizi yarmıs, sizi kurtarmıs, gozlerinizin onunde Firavun hanedanını suda bogmustuk |
وَإِذْ وَاعَدْنَا مُوسَىٰ أَرْبَعِينَ لَيْلَةً ثُمَّ اتَّخَذْتُمُ الْعِجْلَ مِن بَعْدِهِ وَأَنتُمْ ظَالِمُونَ (51) Hani, biz Musa ile kırk gece icin sozlesmistik. Ama siz zalimlik ederek onun ardından buzagıya tapınmıstınız |
ثُمَّ عَفَوْنَا عَنكُم مِّن بَعْدِ ذَٰلِكَ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ (52) Bundan sonra da yine belki sukredersiniz diye sizi affetmistik |
وَإِذْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَالْفُرْقَانَ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ (53) Hani, hidayete eresiniz diye Musa’ya kitabı ve Furkan’ı vermistik |
وَإِذْ قَالَ مُوسَىٰ لِقَوْمِهِ يَا قَوْمِ إِنَّكُمْ ظَلَمْتُمْ أَنفُسَكُم بِاتِّخَاذِكُمُ الْعِجْلَ فَتُوبُوا إِلَىٰ بَارِئِكُمْ فَاقْتُلُوا أَنفُسَكُمْ ذَٰلِكُمْ خَيْرٌ لَّكُمْ عِندَ بَارِئِكُمْ فَتَابَ عَلَيْكُمْ ۚ إِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ (54) Musa, kavmine dedi ki: “Ey kavmim! Sizler, buzagıyı ilah edinmekle kendinize yazık ettiniz. Gelin yaratıcınıza tovbe edin ve birbirinizi oldurun. Bu, yaratıcınız katında sizin icin daha iyidir." Boylece Allah da onların tovbesini kabul etti. Cunku O, tovbeleri cok kabul edendir, cok merhametlidir |
وَإِذْ قُلْتُمْ يَا مُوسَىٰ لَن نُّؤْمِنَ لَكَ حَتَّىٰ نَرَى اللَّهَ جَهْرَةً فَأَخَذَتْكُمُ الصَّاعِقَةُ وَأَنتُمْ تَنظُرُونَ (55) Ey Musa! Allah’ı apacık gormedikce sana inanmayacagız." demistiniz de, bunun uzerine bakıp dururken sizi yıldırım carpmıstı |
ثُمَّ بَعَثْنَاكُم مِّن بَعْدِ مَوْتِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ (56) Sonra, sukredesiniz diye olumunuzun ardından sizi tekrar dirilttik |
وَظَلَّلْنَا عَلَيْكُمُ الْغَمَامَ وَأَنزَلْنَا عَلَيْكُمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوَىٰ ۖ كُلُوا مِن طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ ۖ وَمَا ظَلَمُونَا وَلَٰكِن كَانُوا أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ (57) Bulutlarla sizi golgelendirdik, kudret helvası ve bıldırcın gonderdik. Size rızık olarak verdigimiz guzel seylerden yiyin, dedik. Fakat onlar bize degil ancak kendilerine zulmediyorlardı |
وَإِذْ قُلْنَا ادْخُلُوا هَٰذِهِ الْقَرْيَةَ فَكُلُوا مِنْهَا حَيْثُ شِئْتُمْ رَغَدًا وَادْخُلُوا الْبَابَ سُجَّدًا وَقُولُوا حِطَّةٌ نَّغْفِرْ لَكُمْ خَطَايَاكُمْ ۚ وَسَنَزِيدُ الْمُحْسِنِينَ (58) Hani: "Su kasabaya girip, dilediginiz yerden istediginizi bol bol yiyin. Kapısından secde ederek/boynu bukuk, zelil olarak girin ve “Bagısla” deyin de sizi bagıslayalım. Guzel davrananların mukafatını da artıracagız." demistik |
فَبَدَّلَ الَّذِينَ ظَلَمُوا قَوْلًا غَيْرَ الَّذِي قِيلَ لَهُمْ فَأَنزَلْنَا عَلَى الَّذِينَ ظَلَمُوا رِجْزًا مِّنَ السَّمَاءِ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ (59) Fakat, zulmedenler kendilerine soylenmis olan sozu baska bir sozle degistirdiler. Biz de, zalimlere, gunah isleyerek yoldan cıktıkları icin gokten kahredici bir azap indirmistik |
۞ وَإِذِ اسْتَسْقَىٰ مُوسَىٰ لِقَوْمِهِ فَقُلْنَا اضْرِب بِّعَصَاكَ الْحَجَرَ ۖ فَانفَجَرَتْ مِنْهُ اثْنَتَا عَشْرَةَ عَيْنًا ۖ قَدْ عَلِمَ كُلُّ أُنَاسٍ مَّشْرَبَهُمْ ۖ كُلُوا وَاشْرَبُوا مِن رِّزْقِ اللَّهِ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ (60) Musa, halkı icin su aradıgında: "Degneginle tasa vur!" dedik. Ondan on iki pınar fıskırdı ve her grup su icecegi pınarı ogrenmisti. Allah’ın rızkından yiyin, icin; fakat yeryuzunde bozguncular olarak taskınlık yapmayın |
وَإِذْ قُلْتُمْ يَا مُوسَىٰ لَن نَّصْبِرَ عَلَىٰ طَعَامٍ وَاحِدٍ فَادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُخْرِجْ لَنَا مِمَّا تُنبِتُ الْأَرْضُ مِن بَقْلِهَا وَقِثَّائِهَا وَفُومِهَا وَعَدَسِهَا وَبَصَلِهَا ۖ قَالَ أَتَسْتَبْدِلُونَ الَّذِي هُوَ أَدْنَىٰ بِالَّذِي هُوَ خَيْرٌ ۚ اهْبِطُوا مِصْرًا فَإِنَّ لَكُم مَّا سَأَلْتُمْ ۗ وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ وَالْمَسْكَنَةُ وَبَاءُوا بِغَضَبٍ مِّنَ اللَّهِ ۗ ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ كَانُوا يَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَيَقْتُلُونَ النَّبِيِّينَ بِغَيْرِ الْحَقِّ ۗ ذَٰلِكَ بِمَا عَصَوا وَّكَانُوا يَعْتَدُونَ (61) Hani, “Ey Musa! Biz bir cesit yemege asla katlanamayız. O halde bizim icin Rabbine yalvar da, o bize yerden biten sebze, salatalık, sarımsak, mercimek, sogan versin” demistiniz. O da size: “Iyi olanı dusuk olanla degistirmek mi istiyorsunuz? Oyle ise inin sehre! Istedikleriniz orada var." demisti. Boylece zillet ve yoksulluk onları kapladı. Onlar, Allah’ın gazabına ugradılar. Bunun sebebi; onların, Allah’ın ayetlerini inkar ediyor, peygamberleri de haksız yere olduruyor olmaları idi. Bunların hepsi isyanları ve taskınlıkları sebebiyledir |
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَالَّذِينَ هَادُوا وَالنَّصَارَىٰ وَالصَّابِئِينَ مَنْ آمَنَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَعَمِلَ صَالِحًا فَلَهُمْ أَجْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ (62) Suphesiz iman edenler, Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sabiilerden kim Allah’a ve ahiret gunune iman eder ve salih amel islerse; onlara Rableri katında mukafatlar vardır. Onlara bir korku yoktur, uzulmeyeceklerdir |
وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَاقَكُمْ وَرَفَعْنَا فَوْقَكُمُ الطُّورَ خُذُوا مَا آتَيْنَاكُم بِقُوَّةٍ وَاذْكُرُوا مَا فِيهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ (63) Hani, sizden saglam bir soz almıs, Tur dagını da uzerinize kaldırmıs ve “Sakınasınız diye, size verdigimiz kitabı sıkı tutun, onun icindekileri dusunun” demistik |
ثُمَّ تَوَلَّيْتُم مِّن بَعْدِ ذَٰلِكَ ۖ فَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ لَكُنتُم مِّنَ الْخَاسِرِينَ (64) Bundan sonra yine yuz cevirmistiniz. Eger Allah’ın size bol lutfu ve merhameti olmasaydı, elbette husrana ugrayanlardan olurdunuz |
وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ الَّذِينَ اعْتَدَوْا مِنكُمْ فِي السَّبْتِ فَقُلْنَا لَهُمْ كُونُوا قِرَدَةً خَاسِئِينَ (65) Suphesiz siz, icinizden cumartesi yasagını cigneyenleri biliyorsunuz. Iste biz onlara, “Asagılık maymunlar olun!” demistik |
فَجَعَلْنَاهَا نَكَالًا لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهَا وَمَا خَلْفَهَا وَمَوْعِظَةً لِّلْمُتَّقِينَ (66) Boylece onların akıbetini hem onu gorenlere, hem de kendilerinden sonra geleceklere bir ibret ve Allah’tan korkanlar icin de bir ogut vesilesi kıldık |
وَإِذْ قَالَ مُوسَىٰ لِقَوْمِهِ إِنَّ اللَّهَ يَأْمُرُكُمْ أَن تَذْبَحُوا بَقَرَةً ۖ قَالُوا أَتَتَّخِذُنَا هُزُوًا ۖ قَالَ أَعُوذُ بِاللَّهِ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْجَاهِلِينَ (67) Hani Musa kavmine: "Allah, size bir inek kesmenizi emrediyor" demisti. Onlar: "Bizimle alay mı ediyorsun?" demislerdi. Musa da: "Ben cahillerden olmaktan Allah’a sıgınırım" demisti |
قَالُوا ادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّن لَّنَا مَا هِيَ ۚ قَالَ إِنَّهُ يَقُولُ إِنَّهَا بَقَرَةٌ لَّا فَارِضٌ وَلَا بِكْرٌ عَوَانٌ بَيْنَ ذَٰلِكَ ۖ فَافْعَلُوا مَا تُؤْمَرُونَ (68) Bizim icin Rabbine dua et de bize onun nasıl bir sey oldugunu acıklasın, dediler. Musa soyle dedi: “(Rabbim) diyor ki: O, ne yaslı, ne korpe, ikisi arası bir inektir. Haydi, emrolundugunuz isi yapın.” |
قَالُوا ادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّن لَّنَا مَا لَوْنُهَا ۚ قَالَ إِنَّهُ يَقُولُ إِنَّهَا بَقَرَةٌ صَفْرَاءُ فَاقِعٌ لَّوْنُهَا تَسُرُّ النَّاظِرِينَ (69) Onlar: “Bizim icin Rabbine dua et de, rengi neymis, acıklasın.” dediler. Musa: "Allah, onun, bakanların icini acan, parlak sarı bir inek oldugunu soyluyor." dedi |
قَالُوا ادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّن لَّنَا مَا هِيَ إِنَّ الْبَقَرَ تَشَابَهَ عَلَيْنَا وَإِنَّا إِن شَاءَ اللَّهُ لَمُهْتَدُونَ (70) Onlar: Rabbine dua et, bize acıkca bildirsin. Nasıl bir inek oldugunu anlayamadık. Allah dilerse elbette biz hidayete erenlerden oluruz, dediler |
قَالَ إِنَّهُ يَقُولُ إِنَّهَا بَقَرَةٌ لَّا ذَلُولٌ تُثِيرُ الْأَرْضَ وَلَا تَسْقِي الْحَرْثَ مُسَلَّمَةٌ لَّا شِيَةَ فِيهَا ۚ قَالُوا الْآنَ جِئْتَ بِالْحَقِّ ۚ فَذَبَحُوهَا وَمَا كَادُوا يَفْعَلُونَ (71) Musa soyle dedi: “Rabbim diyor ki; o, cift surmek, ekin sulamak icin boyunduruga vurulmamıs, kusursuz, hic alacası olmayan bir inektir.” Onlar: “Iste, simdi tam dogrusunu bildirdin” dediler. Nihayet o inegi kestiler. Neredeyse bunu yapmayacaklardı |
وَإِذْ قَتَلْتُمْ نَفْسًا فَادَّارَأْتُمْ فِيهَا ۖ وَاللَّهُ مُخْرِجٌ مَّا كُنتُمْ تَكْتُمُونَ (72) Hani, bir kimseyi oldurmustunuz de sucu birbirinizin ustune atmıstınız. Halbuki Allah, gizlemekte oldugunuzu ortaya cıkaracaktı |
فَقُلْنَا اضْرِبُوهُ بِبَعْضِهَا ۚ كَذَٰلِكَ يُحْيِي اللَّهُ الْمَوْتَىٰ وَيُرِيكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ (73) “Inegin bir parcası ile oldurulene vurun” dedik. Iste, Allah oluleri boyle diriltir, dusunesiniz diye mucizelerini de size boyle gosterir |
ثُمَّ قَسَتْ قُلُوبُكُم مِّن بَعْدِ ذَٰلِكَ فَهِيَ كَالْحِجَارَةِ أَوْ أَشَدُّ قَسْوَةً ۚ وَإِنَّ مِنَ الْحِجَارَةِ لَمَا يَتَفَجَّرُ مِنْهُ الْأَنْهَارُ ۚ وَإِنَّ مِنْهَا لَمَا يَشَّقَّقُ فَيَخْرُجُ مِنْهُ الْمَاءُ ۚ وَإِنَّ مِنْهَا لَمَا يَهْبِطُ مِنْ خَشْيَةِ اللَّهِ ۗ وَمَا اللَّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ (74) (Ne var ki) bunlardan sonra yine kalpleriniz tas gibi yahut daha sert bir sekilde katılasmıstı. Halbuki icinden nehirler kaynayan, yarılıp (iclerinden) sular cıkan ve Allah korkusundan yuvarlanan nice taslar vardır! Allah yapmakta olduklarınızdan gafil degildir |
۞ أَفَتَطْمَعُونَ أَن يُؤْمِنُوا لَكُمْ وَقَدْ كَانَ فَرِيقٌ مِّنْهُمْ يَسْمَعُونَ كَلَامَ اللَّهِ ثُمَّ يُحَرِّفُونَهُ مِن بَعْدِ مَا عَقَلُوهُ وَهُمْ يَعْلَمُونَ (75) Size onların iman edeceklerini mi umuyorsunuz? Oysa onlardan bir grup vardı ki, Allah’ın sozunu isitirlerdi de dusunup akıl erdirdikten sonra, bile bile onu tahrif ederlerdi |
وَإِذَا لَقُوا الَّذِينَ آمَنُوا قَالُوا آمَنَّا وَإِذَا خَلَا بَعْضُهُمْ إِلَىٰ بَعْضٍ قَالُوا أَتُحَدِّثُونَهُم بِمَا فَتَحَ اللَّهُ عَلَيْكُمْ لِيُحَاجُّوكُم بِهِ عِندَ رَبِّكُمْ ۚ أَفَلَا تَعْقِلُونَ (76) Iman edenlerle karsılastıkları zaman “Iman ettik” derler, birbirleriyle yalnız kaldıklarında; "Rabbinizin yanında size karsı delil getirsinler diye mi, Allah’ın size acıkladıgını onlara anlatıp duruyorsunuz?" derlerdi. Bunu akıl etmiyor musunuz |
أَوَلَا يَعْلَمُونَ أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ (77) Onlar bilmiyorlar mı ki, Allah onların gizli tuttuklarını da, acıga vurduklarını da bilir |
وَمِنْهُمْ أُمِّيُّونَ لَا يَعْلَمُونَ الْكِتَابَ إِلَّا أَمَانِيَّ وَإِنْ هُمْ إِلَّا يَظُنُّونَ (78) Onların bir kısmının okuyup yazması yoktur. Kitabı (Tevrat'ı) bilmezler, bildikleri sadece bir takım yalan ve kuruntulardır. Onlar yalnızca zanneder dururlar |
فَوَيْلٌ لِّلَّذِينَ يَكْتُبُونَ الْكِتَابَ بِأَيْدِيهِمْ ثُمَّ يَقُولُونَ هَٰذَا مِنْ عِندِ اللَّهِ لِيَشْتَرُوا بِهِ ثَمَنًا قَلِيلًا ۖ فَوَيْلٌ لَّهُم مِّمَّا كَتَبَتْ أَيْدِيهِمْ وَوَيْلٌ لَّهُم مِّمَّا يَكْسِبُونَ (79) Kitabı kendi elleriyle yazıp sonra onu az bir bedel karsılıgında satabilmek icin: «Bu, Allah katındandır» diyenlerin vay haline! Vay ellerinin yazmıs oldugundan dolayı baslarına geleceklere! Kazandıklarından dolayı vay onların haline |
وَقَالُوا لَن تَمَسَّنَا النَّارُ إِلَّا أَيَّامًا مَّعْدُودَةً ۚ قُلْ أَتَّخَذْتُمْ عِندَ اللَّهِ عَهْدًا فَلَن يُخْلِفَ اللَّهُ عَهْدَهُ ۖ أَمْ تَقُولُونَ عَلَى اللَّهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ (80) Ates bize sayılı bir kac gunden baska dokunmayacaktır" derler. Onlara: "Allah katından bir soz mu aldınız? Eger, oyle ise Allah sozunden donmez; yoksa Allah hakkında bilmediginiz bir sey mi soyluyorsunuz?" de |
بَلَىٰ مَن كَسَبَ سَيِّئَةً وَأَحَاطَتْ بِهِ خَطِيئَتُهُ فَأُولَٰئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ ۖ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ (81) Gercek su ki, gunah isleyip gunahı kendisini kusatmıs olan kimseler, cehennemlikler iste onlardır. Onlar orada ebedi kalacaklardır |
وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ ۖ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ (82) Iman edip salih ameller isleyenler ise cennetliklerdir. Onlar orada ebedi kalacaklardır |
وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَاقَ بَنِي إِسْرَائِيلَ لَا تَعْبُدُونَ إِلَّا اللَّهَ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا وَذِي الْقُرْبَىٰ وَالْيَتَامَىٰ وَالْمَسَاكِينِ وَقُولُوا لِلنَّاسِ حُسْنًا وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ ثُمَّ تَوَلَّيْتُمْ إِلَّا قَلِيلًا مِّنكُمْ وَأَنتُم مُّعْرِضُونَ (83) Israilogulları'ndan: "Allah’tan baskasına ibadet etmeyin, anaya, babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik edin, insanlara guzel soz soyleyin, namazı kılın, zekatı verin!" diye soz almıstık. Sonra siz pek azınız dısında sozunuzden dondunuz ve hala da donmeye devam ediyorsunuz |
وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَاقَكُمْ لَا تَسْفِكُونَ دِمَاءَكُمْ وَلَا تُخْرِجُونَ أَنفُسَكُم مِّن دِيَارِكُمْ ثُمَّ أَقْرَرْتُمْ وَأَنتُمْ تَشْهَدُونَ (84) Hani, “Birbirinizin kanını dokmeyeceksiniz, birbirinizi yurtlarınızdan cıkarmayacaksınız” diye de sizden kesin soz almıstık. Sonra bunu boylece kabul etmistiniz. Kendiniz de buna hala sahitlik etmektesiniz |
ثُمَّ أَنتُمْ هَٰؤُلَاءِ تَقْتُلُونَ أَنفُسَكُمْ وَتُخْرِجُونَ فَرِيقًا مِّنكُم مِّن دِيَارِهِمْ تَظَاهَرُونَ عَلَيْهِم بِالْإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَإِن يَأْتُوكُمْ أُسَارَىٰ تُفَادُوهُمْ وَهُوَ مُحَرَّمٌ عَلَيْكُمْ إِخْرَاجُهُمْ ۚ أَفَتُؤْمِنُونَ بِبَعْضِ الْكِتَابِ وَتَكْفُرُونَ بِبَعْضٍ ۚ فَمَا جَزَاءُ مَن يَفْعَلُ ذَٰلِكَ مِنكُمْ إِلَّا خِزْيٌ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ۖ وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يُرَدُّونَ إِلَىٰ أَشَدِّ الْعَذَابِ ۗ وَمَا اللَّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ (85) Ama siz, birbirinizi olduren, icinizden bir kesime karsı kotuluk ve zulumde yardımlasarak size haram oldugu halde onları yurtlarından cıkaran, size esir olarak geldiklerinde ise fidye verip kendilerini kurtaran kimselersiniz. Yoksa siz kitabın (Tevrat’ın) bir kısmına inanıp, bir kısmını inkar mı ediyorsunuz? Su halde icinizden boyle yapanın cezası dunya hayatında rezil olmak ve kıyamet gununde azabın en siddetlisine ugratılmaktan baska birsey degildir. Cunku Allah, yaptıklarınızdan habersiz degildir |
أُولَٰئِكَ الَّذِينَ اشْتَرَوُا الْحَيَاةَ الدُّنْيَا بِالْآخِرَةِ ۖ فَلَا يُخَفَّفُ عَنْهُمُ الْعَذَابُ وَلَا هُمْ يُنصَرُونَ (86) Iste onlar, ahirete karsılık dunya hayatını satın alan kimselerdir. Onlardan azap hic hafifletilmeyecektir. Ve onlar, hicbir yardım da goremeyeceklerdir |
وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَقَفَّيْنَا مِن بَعْدِهِ بِالرُّسُلِ ۖ وَآتَيْنَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ الْبَيِّنَاتِ وَأَيَّدْنَاهُ بِرُوحِ الْقُدُسِ ۗ أَفَكُلَّمَا جَاءَكُمْ رَسُولٌ بِمَا لَا تَهْوَىٰ أَنفُسُكُمُ اسْتَكْبَرْتُمْ فَفَرِيقًا كَذَّبْتُمْ وَفَرِيقًا تَقْتُلُونَ (87) Andolsun biz Musa'ya kitabı (Tevrat'ı) verdik. Ondan sonra art arda peygamberler gonderdik. Meryemoglu Isa'ya da deliller verdik. Ve onu, Ruhu'l-Kudus (Cebrail) ile destekledik. Ama ne zaman size bir peygamber nefislerinizin hoslanmadıgı bir sey getirdiyse buyukluk taslayarak kimini yalanladıgınız, kimini de oldurdugunuz dogru degil mi |
وَقَالُوا قُلُوبُنَا غُلْفٌ ۚ بَل لَّعَنَهُمُ اللَّهُ بِكُفْرِهِمْ فَقَلِيلًا مَّا يُؤْمِنُونَ (88) Kalplerimiz perdelidir! dediler. Hayır! Allah, kufurleri yuzunden onları lanetlemistir. Ancak onların cok az bir kısmı iman eder |
وَلَمَّا جَاءَهُمْ كِتَابٌ مِّنْ عِندِ اللَّهِ مُصَدِّقٌ لِّمَا مَعَهُمْ وَكَانُوا مِن قَبْلُ يَسْتَفْتِحُونَ عَلَى الَّذِينَ كَفَرُوا فَلَمَّا جَاءَهُم مَّا عَرَفُوا كَفَرُوا بِهِ ۚ فَلَعْنَةُ اللَّهِ عَلَى الْكَافِرِينَ (89) Allah katından kendilerine ellerindekini (Tevrat’ı) tasdik eden bir kitap (Kur’an) gelince onu inkar ettiler. Oysa, daha once (bu kitabı getirecek peygamber ile) inkarcılara karsı yardım istiyorlardı. (Tevrat’tan) tanıyıp bildikleri (bu peygamber) kendilerine gelince onu inkar ettiler. Allah’ın laneti inkarcıların uzerine olsun |
بِئْسَمَا اشْتَرَوْا بِهِ أَنفُسَهُمْ أَن يَكْفُرُوا بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ بَغْيًا أَن يُنَزِّلَ اللَّهُ مِن فَضْلِهِ عَلَىٰ مَن يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ ۖ فَبَاءُوا بِغَضَبٍ عَلَىٰ غَضَبٍ ۚ وَلِلْكَافِرِينَ عَذَابٌ مُّهِينٌ (90) Allah'ın kullarından diledigine, (Kitap) indirmesini cekemeyerek, Allah'ın indirdigini (Kur'an'ı) inkar etmekle, kendilerini ne kotu bir sey karsılıgında sattılar. Bu yuzden gazab ustune gazaba ugradılar. Kafirlere alcaltıcı bir azap vardır |
وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ آمِنُوا بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ قَالُوا نُؤْمِنُ بِمَا أُنزِلَ عَلَيْنَا وَيَكْفُرُونَ بِمَا وَرَاءَهُ وَهُوَ الْحَقُّ مُصَدِّقًا لِّمَا مَعَهُمْ ۗ قُلْ فَلِمَ تَقْتُلُونَ أَنبِيَاءَ اللَّهِ مِن قَبْلُ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ (91) Onlara: “Allah’ın indirdigine (Kur’an’a) iman edin” denilince, “Biz sadece bize indirilene (Tevrat’a) iman ederiz” deyip, ondan sonra geleni (Kur’an’ı) inkar ederler. Halbuki o, ellerinde bulunanı (Tevrat’ı) tasdik eden hak bir kitaptır. De ki: “Eger iman eden kimseler idiyseniz, daha once nicin Allah’ın peygamberlerini olduruyordunuz?” |
۞ وَلَقَدْ جَاءَكُم مُّوسَىٰ بِالْبَيِّنَاتِ ثُمَّ اتَّخَذْتُمُ الْعِجْلَ مِن بَعْدِهِ وَأَنتُمْ ظَالِمُونَ (92) Andolsun, Musa size acık mucizeler getirmisti de, sonra onun ardından buzagıyı ilah edinmistiniz. Siz iste o zalimlersiniz |
وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَاقَكُمْ وَرَفَعْنَا فَوْقَكُمُ الطُّورَ خُذُوا مَا آتَيْنَاكُم بِقُوَّةٍ وَاسْمَعُوا ۖ قَالُوا سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا وَأُشْرِبُوا فِي قُلُوبِهِمُ الْعِجْلَ بِكُفْرِهِمْ ۚ قُلْ بِئْسَمَا يَأْمُرُكُم بِهِ إِيمَانُكُمْ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ (93) Hani, Tur dagını tepenize dikerek sizden soz almıstık, “Size verdigimize (Kitab’a) sımsıkı sarılın; ona kulak verin” demistik. Onlar: “Isittik, karsı geldik” demislerdi. Kufurleri yuzunden buzagı sevgisi onların kalplerine icirilip, sindirilmisti. Onlara de ki: "(Tevrat’a beslediginizi iddia ettiginiz) imanınızın size emrettigi sey ne kotudur, eger inanan kimselerseniz |
قُلْ إِن كَانَتْ لَكُمُ الدَّارُ الْآخِرَةُ عِندَ اللَّهِ خَالِصَةً مِّن دُونِ النَّاسِ فَتَمَنَّوُا الْمَوْتَ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ (94) De ki: “Eger (iddia ettiginiz gibi) Allah katındaki ahiret yurdu (Cennet) diger insanlar icin degil de yalnız sizinse ve dogru soyleyenler iseniz haydi olumu temenni edin!” |
وَلَن يَتَمَنَّوْهُ أَبَدًا بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ ۗ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِالظَّالِمِينَ (95) Fakat kendi elleriyle onceden yaptıkları isler yuzunden olumu hicbir zaman temenni edemezler. Allah, o zalimleri en iyi bilendir |
وَلَتَجِدَنَّهُمْ أَحْرَصَ النَّاسِ عَلَىٰ حَيَاةٍ وَمِنَ الَّذِينَ أَشْرَكُوا ۚ يَوَدُّ أَحَدُهُمْ لَوْ يُعَمَّرُ أَلْفَ سَنَةٍ وَمَا هُوَ بِمُزَحْزِحِهِ مِنَ الْعَذَابِ أَن يُعَمَّرَ ۗ وَاللَّهُ بَصِيرٌ بِمَا يَعْمَلُونَ (96) Sen onları diger insanların hayata en duskunlerinden; hatta, Allah’a ortak kosanlardan bile yasamaya daha duskun olduklarını gorursun. Onların her biri bin yıl yasamak ister. Halbuki uzun yasamak, onları azaptan kurtaracak degildir. Zira Allah, onların butun yaptıklarını gorendir |
قُلْ مَن كَانَ عَدُوًّا لِّجِبْرِيلَ فَإِنَّهُ نَزَّلَهُ عَلَىٰ قَلْبِكَ بِإِذْنِ اللَّهِ مُصَدِّقًا لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهِ وَهُدًى وَبُشْرَىٰ لِلْمُؤْمِنِينَ (97) De ki: “Her kim Cebrail’e dusman ise, bilsin ki o, Allah’ın izni ile Kur’an’ı; onceki kitapları dogrulayıcı, Mu’minler icin de bir hidayet rehberi ve mujde verici olarak senin kalbine indirmistir.” |
مَن كَانَ عَدُوًّا لِّلَّهِ وَمَلَائِكَتِهِ وَرُسُلِهِ وَجِبْرِيلَ وَمِيكَالَ فَإِنَّ اللَّهَ عَدُوٌّ لِّلْكَافِرِينَ (98) Her kim Allah’a, meleklerine, rasullerine, Cebrail’e ve Mikail’e dusman olursa, suphesiz Allah da o kafirlerin dusmanıdır |
وَلَقَدْ أَنزَلْنَا إِلَيْكَ آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ ۖ وَمَا يَكْفُرُ بِهَا إِلَّا الْفَاسِقُونَ (99) Andolsun biz, sana apacık ayetler indirdik. Onları fasıklardan baskası inkar etmez |
أَوَكُلَّمَا عَاهَدُوا عَهْدًا نَّبَذَهُ فَرِيقٌ مِّنْهُم ۚ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ (100) Onlar ne zaman bir soz vermislerse, iclerinden bir grup bu sozu bozup atmadı mı? Zaten onların cogu iman etmezler |
وَلَمَّا جَاءَهُمْ رَسُولٌ مِّنْ عِندِ اللَّهِ مُصَدِّقٌ لِّمَا مَعَهُمْ نَبَذَ فَرِيقٌ مِّنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ كِتَابَ اللَّهِ وَرَاءَ ظُهُورِهِمْ كَأَنَّهُمْ لَا يَعْلَمُونَ (101) Onlara ne zaman ellerinde bulunanı (Tevrat'ı) tasdik eden bir rasul gelse kendilerine kitap verilenlerden bir grup, sanki Allah’ın kitabını bilmiyorlarmıs gibi arkalarına attılar |
وَاتَّبَعُوا مَا تَتْلُو الشَّيَاطِينُ عَلَىٰ مُلْكِ سُلَيْمَانَ ۖ وَمَا كَفَرَ سُلَيْمَانُ وَلَٰكِنَّ الشَّيَاطِينَ كَفَرُوا يُعَلِّمُونَ النَّاسَ السِّحْرَ وَمَا أُنزِلَ عَلَى الْمَلَكَيْنِ بِبَابِلَ هَارُوتَ وَمَارُوتَ ۚ وَمَا يُعَلِّمَانِ مِنْ أَحَدٍ حَتَّىٰ يَقُولَا إِنَّمَا نَحْنُ فِتْنَةٌ فَلَا تَكْفُرْ ۖ فَيَتَعَلَّمُونَ مِنْهُمَا مَا يُفَرِّقُونَ بِهِ بَيْنَ الْمَرْءِ وَزَوْجِهِ ۚ وَمَا هُم بِضَارِّينَ بِهِ مِنْ أَحَدٍ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ ۚ وَيَتَعَلَّمُونَ مَا يَضُرُّهُمْ وَلَا يَنفَعُهُمْ ۚ وَلَقَدْ عَلِمُوا لَمَنِ اشْتَرَاهُ مَا لَهُ فِي الْآخِرَةِ مِنْ خَلَاقٍ ۚ وَلَبِئْسَ مَا شَرَوْا بِهِ أَنفُسَهُمْ ۚ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ (102) Onlar seytanların, Suleyman’ın saltanatı hakkında uydurdukları seylere tabi oldular. Oysa Suleyman kafir degildi. (Fakat insanlara sihri ogreten) seytanlar kafir idi. Onlar insanlara buyuyu Babil'deki iki melege, Harut ile Marut’a indirileni ogretiyorlardı. O ikisi: Biz bir imtihan vesilesiyiz, sakın kafir olma! demedikce, hic kimseye bir sey ogretmiyorlardı. O ikisinden karı ile kocanın arasını ayıracak seyler ogreniyorlardı. Halbuki onlar, Allah'ın izni olmadıkca o sihirle hic kimseye zarar veremezlerdi. Onlar kendilerine faydalı olanı degil zararlı olanı ogreniyorlardı. Andolsun onlar, o buyuyu satın alanın ahirette bir nasibi olmadıgını gayet iyi biliyorlardı. Kendilerini sattıkları seyin ne kadar kotu oldugunu keske anlasalardı |
وَلَوْ أَنَّهُمْ آمَنُوا وَاتَّقَوْا لَمَثُوبَةٌ مِّنْ عِندِ اللَّهِ خَيْرٌ ۖ لَّوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ (103) Eger onlar iman edip takva sahibi olsalardı, elbette Allah katında verilecek sevap daha hayırlı olurdu. Keske bilselerdi |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَقُولُوا رَاعِنَا وَقُولُوا انظُرْنَا وَاسْمَعُوا ۗ وَلِلْكَافِرِينَ عَذَابٌ أَلِيمٌ (104) Ey iman edenler! “Raina” (bizi gozet) demeyin! “Unzurna” (bize bak) deyin ve sozu dinleyin. Kafirler icin cok acı bir azap vardır |
مَّا يَوَدُّ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ وَلَا الْمُشْرِكِينَ أَن يُنَزَّلَ عَلَيْكُم مِّنْ خَيْرٍ مِّن رَّبِّكُمْ ۗ وَاللَّهُ يَخْتَصُّ بِرَحْمَتِهِ مَن يَشَاءُ ۚ وَاللَّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ (105) Kitap ehli olan kafirler de, musrikler de size Rabbinizden hicbir hayır indirilmesini istemezler. Allah ise rahmetiyle diledigi kimseyi secerek ihsanda bulunur. Suphesiz Allah en buyuk lutuf ve ihsan sahibidir |
۞ مَا نَنسَخْ مِنْ آيَةٍ أَوْ نُنسِهَا نَأْتِ بِخَيْرٍ مِّنْهَا أَوْ مِثْلِهَا ۗ أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ (106) Biz neshettigimiz veya unutturdugumuz bir ayetin yerine ya ondan daha hayırlısını veya onun benzerini getiririz. Allah’ın her seye gucunun yettigini bilmez misin |
أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۗ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ اللَّهِ مِن وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍ (107) Bilmez misin ki, goklerin ve yerin hukumranlıgı Allah’ındır. Sizin icin Allah’tan baska ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır |
أَمْ تُرِيدُونَ أَن تَسْأَلُوا رَسُولَكُمْ كَمَا سُئِلَ مُوسَىٰ مِن قَبْلُ ۗ وَمَن يَتَبَدَّلِ الْكُفْرَ بِالْإِيمَانِ فَقَدْ ضَلَّ سَوَاءَ السَّبِيلِ (108) Yoksa siz de daha once Musa’nın sorguya cekildigi gibi peygamberinizi sorguya cekmek mi istiyorsunuz? Kim imanı, kufur ile degistirirse dogru yoldan sapmıs olur |
وَدَّ كَثِيرٌ مِّنْ أَهْلِ الْكِتَابِ لَوْ يَرُدُّونَكُم مِّن بَعْدِ إِيمَانِكُمْ كُفَّارًا حَسَدًا مِّنْ عِندِ أَنفُسِهِم مِّن بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْحَقُّ ۖ فَاعْفُوا وَاصْفَحُوا حَتَّىٰ يَأْتِيَ اللَّهُ بِأَمْرِهِ ۗ إِنَّ اللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ (109) Kitap ehlinden bir cogu, hak kendilerine apacık belli olduktan sonra, iclerindeki haset yuzunden, sizi imanınızdan sonra tekrar kufre dondurmeyi arzu ederler. Oyleyse onlara Allah’ın emri gelinceye kadar bırakıp, terk edin. Kendi hallerine bırakınız. Suphesiz Allah’ın gucu her seye yeter |
وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ ۚ وَمَا تُقَدِّمُوا لِأَنفُسِكُم مِّنْ خَيْرٍ تَجِدُوهُ عِندَ اللَّهِ ۗ إِنَّ اللَّهَ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ (110) Namazı kılın, zekatı verin, kendiniz icin onden ne hayır yollarsanız Allah katında onu bulursunuz. Suphesiz Allah, yaptıklarınızı en iyi gorendir |
وَقَالُوا لَن يَدْخُلَ الْجَنَّةَ إِلَّا مَن كَانَ هُودًا أَوْ نَصَارَىٰ ۗ تِلْكَ أَمَانِيُّهُمْ ۗ قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ (111) Bir de; “Yahudi ve Hıristiyanlardan baskası Cennet’e giremeyecek” dediler. Bu, onların kuruntusudur. De ki: “Eger dogru soyluyorsanız (iddianızı ispat edecek) delilinizi getirin.” |
بَلَىٰ مَنْ أَسْلَمَ وَجْهَهُ لِلَّهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ فَلَهُ أَجْرُهُ عِندَ رَبِّهِ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ (112) Bilakis, kim muhsin olarak yuzunu Allah'a teslim ederse ecri Rabbi katındadır. Onlar icin ne bir korku vardır, ne de uzulurler |
وَقَالَتِ الْيَهُودُ لَيْسَتِ النَّصَارَىٰ عَلَىٰ شَيْءٍ وَقَالَتِ النَّصَارَىٰ لَيْسَتِ الْيَهُودُ عَلَىٰ شَيْءٍ وَهُمْ يَتْلُونَ الْكِتَابَ ۗ كَذَٰلِكَ قَالَ الَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ مِثْلَ قَوْلِهِمْ ۚ فَاللَّهُ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ (113) Yahudiler: “Hıristiyanlar hicbir sey uzere degildir” dediler. Hıristiyanlar da, “Yahudiler hicbir sey uzere degildir” dediler. Oysa hepsi kitabı okuyorlar. (Kitabı) bilmeyenler de birbirleri hakkında tıpkı onların soylediklerini soylediler. Allah, ihtilafa dustukleri hususlarda kıyamet gunu onlar hakkında hukmunu verecektir |
وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّن مَّنَعَ مَسَاجِدَ اللَّهِ أَن يُذْكَرَ فِيهَا اسْمُهُ وَسَعَىٰ فِي خَرَابِهَا ۚ أُولَٰئِكَ مَا كَانَ لَهُمْ أَن يَدْخُلُوهَا إِلَّا خَائِفِينَ ۚ لَهُمْ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ وَلَهُمْ فِي الْآخِرَةِ عَذَابٌ عَظِيمٌ (114) Allah’ın mescidlerinde, Allah’ın isminin anılmasını yasaklayanlardan ve onların harab olmalarına calısanlardan daha zalim kim olabilir? Boyleleri oralara (eger girerlerse) ancak korka korka girebilmelidirler. Bunlar icin dunyada rezillik, ahirette de buyuk bir azap vardır |
وَلِلَّهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ ۚ فَأَيْنَمَا تُوَلُّوا فَثَمَّ وَجْهُ اللَّهِ ۚ إِنَّ اللَّهَ وَاسِعٌ عَلِيمٌ (115) Dogu da Allah’ındır batı da. Ne tarafa yonelirseniz yonelin Allah’ın yuzu oradadır. Suphesiz Allah, her seyi kusatandır, bilendir |
وَقَالُوا اتَّخَذَ اللَّهُ وَلَدًا ۗ سُبْحَانَهُ ۖ بَل لَّهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۖ كُلٌّ لَّهُ قَانِتُونَ (116) Allah cocuk edindi" diyorlar. Hasa! O bundan munezzehtir. Bilakis, goklerde ve yerde olanların hepsi O’nundur. Hepsi O’na boyun egmistir |
بَدِيعُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۖ وَإِذَا قَضَىٰ أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُن فَيَكُونُ (117) O, goklerin ve yerin yaratıcısıdır. Bir seyin olmasını istedigi zaman ona sadece “Ol!” der, o da hemen oluverir |
وَقَالَ الَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ لَوْلَا يُكَلِّمُنَا اللَّهُ أَوْ تَأْتِينَا آيَةٌ ۗ كَذَٰلِكَ قَالَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِم مِّثْلَ قَوْلِهِمْ ۘ تَشَابَهَتْ قُلُوبُهُمْ ۗ قَدْ بَيَّنَّا الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ (118) Bilmeyenler: "Ne olur Allah bizimle konussa veya bize bir ayet gelse?" demektedirler. Onlardan oncekiler de tıpkı onların soyledikleri gibi soylemislerdi. Kalpleri (nasıl da) birbirine benzemis. Oysa biz, iyice bilmek isteyen bir toplum icin ayetlerimizi apacık gostermisizdir |
إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَشِيرًا وَنَذِيرًا ۖ وَلَا تُسْأَلُ عَنْ أَصْحَابِ الْجَحِيمِ (119) Suphesiz biz seni hak ile mujdeleyici ve uyarıcı olarak gonderdik. Cehennem halkından sen sorumlu degilsin |
وَلَن تَرْضَىٰ عَنكَ الْيَهُودُ وَلَا النَّصَارَىٰ حَتَّىٰ تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْ ۗ قُلْ إِنَّ هُدَى اللَّهِ هُوَ الْهُدَىٰ ۗ وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ أَهْوَاءَهُم بَعْدَ الَّذِي جَاءَكَ مِنَ الْعِلْمِ ۙ مَا لَكَ مِنَ اللَّهِ مِن وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍ (120) Yahudiler de Hristiyanlar da, sen onların dinine uymadıkca, asla senden hosnut olmazlar. De ki: Asıl dogru yol Allah’ın gosterdigi yoldur. Sana gelen ilimden sonra eger onların arzularına uyacak olursan, Allah’tan seni koruyacak bir veli de bir yardımcı da yoktur |
الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَتْلُونَهُ حَقَّ تِلَاوَتِهِ أُولَٰئِكَ يُؤْمِنُونَ بِهِ ۗ وَمَن يَكْفُرْ بِهِ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ (121) Kendilerine kitap verdigimiz kimseler, onu hakkıyla okurlar. Iste bunlar ona iman eden kimselerdir. Onu inkar edenlere gelince, iste onlar husrana ugrayanların ta kendileridir |
يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ اذْكُرُوا نِعْمَتِيَ الَّتِي أَنْعَمْتُ عَلَيْكُمْ وَأَنِّي فَضَّلْتُكُمْ عَلَى الْعَالَمِينَ (122) Ey Israilogulları! Size verdigim nimeti ve sizi diger toplumlara ustun kıldıgımı hatırlayın |
وَاتَّقُوا يَوْمًا لَّا تَجْزِي نَفْسٌ عَن نَّفْسٍ شَيْئًا وَلَا يُقْبَلُ مِنْهَا عَدْلٌ وَلَا تَنفَعُهَا شَفَاعَةٌ وَلَا هُمْ يُنصَرُونَ (123) Kimsenin kimse adına bir sey odemeyecegi, kimseden fidye kabul edilmeyecegi, kimseye sefaatin fayda vermeyecegi ve kendilerine yardım da edilmeyecegi bir gunden kendinizi koruyun |
۞ وَإِذِ ابْتَلَىٰ إِبْرَاهِيمَ رَبُّهُ بِكَلِمَاتٍ فَأَتَمَّهُنَّ ۖ قَالَ إِنِّي جَاعِلُكَ لِلنَّاسِ إِمَامًا ۖ قَالَ وَمِن ذُرِّيَّتِي ۖ قَالَ لَا يَنَالُ عَهْدِي الظَّالِمِينَ (124) Hani Rabbi, Ibrahim’i birtakım emirlerle imtihan etmis, Ibrahim onların hepsini yerine getirmis de Rabbi soyle buyurmustu: “Ben seni insanlara onder yapacagım.” Ibrahim de, “Soyumdan gelenlerden de (onderler yap, ya Rabbi!)” demisti. Bunun uzerine Rabbi: "Benim ahdime (verdigim soze) zalimler nail olamaz." diye buyurdu |
وَإِذْ جَعَلْنَا الْبَيْتَ مَثَابَةً لِّلنَّاسِ وَأَمْنًا وَاتَّخِذُوا مِن مَّقَامِ إِبْرَاهِيمَ مُصَلًّى ۖ وَعَهِدْنَا إِلَىٰ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ أَن طَهِّرَا بَيْتِيَ لِلطَّائِفِينَ وَالْعَاكِفِينَ وَالرُّكَّعِ السُّجُودِ (125) Hani, biz Kabe’yi insanlara donus/toplantı ve guven yeri kılmıstık. Siz de Makam-ı Ibrahim’den kendinize bir namaz yeri edinin. Ibrahim ve Ismail’e: “Tavaf edenler, kendini ibadete verenler, ruku ve secde edenler icin evimi (Kabe’yi) tertemiz tutun!" diye emrettik |
وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ رَبِّ اجْعَلْ هَٰذَا بَلَدًا آمِنًا وَارْزُقْ أَهْلَهُ مِنَ الثَّمَرَاتِ مَنْ آمَنَ مِنْهُم بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ ۖ قَالَ وَمَن كَفَرَ فَأُمَتِّعُهُ قَلِيلًا ثُمَّ أَضْطَرُّهُ إِلَىٰ عَذَابِ النَّارِ ۖ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ (126) Hani Ibrahim: "Rabbim! Bu sehri guvenli bir sehir kıl! Halkından Allah’a ve ahiret gunune iman edenleri cesitli urunlerle rızıklandır" demisti. Allah da: “Inkar edeni az bir sure (bu gecici kısa hayatta) rızıklandırır, sonra onu Cehennem azabına girmek zorunda bırakırım. Ne kotu varılacak yerdir orası!” demisti |
وَإِذْ يَرْفَعُ إِبْرَاهِيمُ الْقَوَاعِدَ مِنَ الْبَيْتِ وَإِسْمَاعِيلُ رَبَّنَا تَقَبَّلْ مِنَّا ۖ إِنَّكَ أَنتَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ (127) Hani Ibrahim, Ismail’le birlikte Kabe’nin temellerini yukseltiyor (ve soyle dua ediyorlardı): "Rabbimiz! Bizden bu (amelimizi) kabul buyur. Suphesiz sen hakkıyla isitensin, hakkıyla bilensin |
رَبَّنَا وَاجْعَلْنَا مُسْلِمَيْنِ لَكَ وَمِن ذُرِّيَّتِنَا أُمَّةً مُّسْلِمَةً لَّكَ وَأَرِنَا مَنَاسِكَنَا وَتُبْ عَلَيْنَا ۖ إِنَّكَ أَنتَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ (128) Rabbimiz! Bizi sana teslim olan iki kul eyle ve soyumuzdan da sana teslim olan bir ummet cıkar. Bize ibadet yollarımızı goster ve tevbelerimizi kabul et! Zira tevbeleri kabul edip, cokca rahmet eden ancak sensin |
رَبَّنَا وَابْعَثْ فِيهِمْ رَسُولًا مِّنْهُمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِكَ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُزَكِّيهِمْ ۚ إِنَّكَ أَنتَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ (129) Rabbimiz! Iclerinden senin ayetlerini onlara okuyan, kitap ve hikmeti ogreten ve onları (sirkten) arındıran bir rasul gonder. Suphesiz Aziz ve Hakim olan ancak sensin |
وَمَن يَرْغَبُ عَن مِّلَّةِ إِبْرَاهِيمَ إِلَّا مَن سَفِهَ نَفْسَهُ ۚ وَلَقَدِ اصْطَفَيْنَاهُ فِي الدُّنْيَا ۖ وَإِنَّهُ فِي الْآخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِحِينَ (130) Kendini bilmezden baska Ibrahim’in dininden kim yuz cevirir? Andolsun, biz Ibrahim’i bu dunyada seckin kıldık. Suphesiz o ahirette de salih kimselerdendir |
إِذْ قَالَ لَهُ رَبُّهُ أَسْلِمْ ۖ قَالَ أَسْلَمْتُ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ (131) Rabbi ona: “Teslim ol”! dediginde, "Alemlerin Rabbine teslim oldum" demisti |
وَوَصَّىٰ بِهَا إِبْرَاهِيمُ بَنِيهِ وَيَعْقُوبُ يَا بَنِيَّ إِنَّ اللَّهَ اصْطَفَىٰ لَكُمُ الدِّينَ فَلَا تَمُوتُنَّ إِلَّا وَأَنتُم مُّسْلِمُونَ (132) Ibrahim, bunu kendi ogullarına da vasiyet etti. Yakub da oyle yaptı ve: “Ogullarım! Allah, sizin icin bu dini (Islam’ı) secti. Siz de ancak Muslumanlar olarak can verin!” dedi |
أَمْ كُنتُمْ شُهَدَاءَ إِذْ حَضَرَ يَعْقُوبَ الْمَوْتُ إِذْ قَالَ لِبَنِيهِ مَا تَعْبُدُونَ مِن بَعْدِي قَالُوا نَعْبُدُ إِلَٰهَكَ وَإِلَٰهَ آبَائِكَ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ إِلَٰهًا وَاحِدًا وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ (133) Yoksa siz Yakub’un, olum doseginde iken cocuklarına: “Benden sonra kime ibadet edeceksiniz?” dedigi, onların da: “Senin ilahına ve ataların Ibrahim, Ismail ve Ishak’ın ilahı olan tek bir ilaha ibadet edecegiz. Bizler O’na boyun egmis muslumanlarız.” dedikleri zaman orada hazır mı bulunuyordunuz |
تِلْكَ أُمَّةٌ قَدْ خَلَتْ ۖ لَهَا مَا كَسَبَتْ وَلَكُم مَّا كَسَبْتُمْ ۖ وَلَا تُسْأَلُونَ عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ (134) Onlar bir ummetti gelip, gecti. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz onların yaptıklarından sorumlu tutulacak degilsiniz |
وَقَالُوا كُونُوا هُودًا أَوْ نَصَارَىٰ تَهْتَدُوا ۗ قُلْ بَلْ مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا ۖ وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ (135) Yahudi ve Hıristiyan olun ki, dogru yolu bulasınız, demektedirler. Sen de ki: "Hayır! Hanif olarak, Ibrahim’in dinine (tabi oluruz). O, musriklerden degildi |
قُولُوا آمَنَّا بِاللَّهِ وَمَا أُنزِلَ إِلَيْنَا وَمَا أُنزِلَ إِلَىٰ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ وَالْأَسْبَاطِ وَمَا أُوتِيَ مُوسَىٰ وَعِيسَىٰ وَمَا أُوتِيَ النَّبِيُّونَ مِن رَّبِّهِمْ لَا نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِّنْهُمْ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ (136) Deyin ki: ''Biz Allah’a, bize indirilene (Kur’an’a), Ibrahim, Ismail, Ishak, Yakub ve torunlarına indirilene, Musa ve Isa’ya verilen (Tevrat ve Incil) ile butun diger peygamberlere Rablerinden verilene iman ettik. Onlardan hicbirini digerinden ayırt etmeyiz ve biz ona teslim olmus kimseleriz |
فَإِنْ آمَنُوا بِمِثْلِ مَا آمَنتُم بِهِ فَقَدِ اهْتَدَوا ۖ وَّإِن تَوَلَّوْا فَإِنَّمَا هُمْ فِي شِقَاقٍ ۖ فَسَيَكْفِيكَهُمُ اللَّهُ ۚ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ (137) Eger onlar (Yahudi ve Hıristiyanlar) boyle sizin iman ettiginiz gibi iman ederlerse, gercekten dogru yolu bulmus olurlar; yuz cevirirlerse onlar elbette derin bir ayrılıga dusmus olurlar. Allah, onlara karsı sana yeter. O, hakkıyla isitendir, hakkıyla bilendir |
صِبْغَةَ اللَّهِ ۖ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللَّهِ صِبْغَةً ۖ وَنَحْنُ لَهُ عَابِدُونَ (138) Allah’ın boyası (dini ile boyanmaya bakın) Kimin boyası/dini Allah’ınkinden daha guzel olabilir? Biz yalnız ona ibadet edenleriz |
قُلْ أَتُحَاجُّونَنَا فِي اللَّهِ وَهُوَ رَبُّنَا وَرَبُّكُمْ وَلَنَا أَعْمَالُنَا وَلَكُمْ أَعْمَالُكُمْ وَنَحْنُ لَهُ مُخْلِصُونَ (139) Onlara (Ehl-i kitaba) de ki: ''Allah hakkında mı bizimle tartısıp duruyorsunuz? Halbuki O, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız da size aittir. Biz O’na gonulden baglanmıs kimseleriz |
أَمْ تَقُولُونَ إِنَّ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ وَالْأَسْبَاطَ كَانُوا هُودًا أَوْ نَصَارَىٰ ۗ قُلْ أَأَنتُمْ أَعْلَمُ أَمِ اللَّهُ ۗ وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّن كَتَمَ شَهَادَةً عِندَهُ مِنَ اللَّهِ ۗ وَمَا اللَّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ (140) Yoksa siz, Ibrahim’in, Ismail’in, Ishak’ın, Yakub’un ve torunlarının, Yahudi yahut Hristiyan olduklarını mı soyluyorsunuz? (Onlara) De ki: Siz mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı? Allah tarafından kendisine bildirilen gercegi gizleyenden daha zalim kim vardır? Allah yaptıklarınızdan gafil degildir |
تِلْكَ أُمَّةٌ قَدْ خَلَتْ ۖ لَهَا مَا كَسَبَتْ وَلَكُم مَّا كَسَبْتُمْ ۖ وَلَا تُسْأَلُونَ عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ (141) Onlar bir ummetti gelip, gecti. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz onların yaptıklarından sorumlu tutulacak degilsiniz |
۞ سَيَقُولُ السُّفَهَاءُ مِنَ النَّاسِ مَا وَلَّاهُمْ عَن قِبْلَتِهِمُ الَّتِي كَانُوا عَلَيْهَا ۚ قُل لِّلَّهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ ۚ يَهْدِي مَن يَشَاءُ إِلَىٰ صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ (142) Insanlardan bazı akılsızlar soyle diyeceklerdir: "Onları simdiye kadar yoneldikleri kıblelerinden ceviren nedir?" De ki: "Dogu da, batı da Allah'ındır. O, diledigini dogru yola iletir |
وَكَذَٰلِكَ جَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطًا لِّتَكُونُوا شُهَدَاءَ عَلَى النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَهِيدًا ۗ وَمَا جَعَلْنَا الْقِبْلَةَ الَّتِي كُنتَ عَلَيْهَا إِلَّا لِنَعْلَمَ مَن يَتَّبِعُ الرَّسُولَ مِمَّن يَنقَلِبُ عَلَىٰ عَقِبَيْهِ ۚ وَإِن كَانَتْ لَكَبِيرَةً إِلَّا عَلَى الَّذِينَ هَدَى اللَّهُ ۗ وَمَا كَانَ اللَّهُ لِيُضِيعَ إِيمَانَكُمْ ۚ إِنَّ اللَّهَ بِالنَّاسِ لَرَءُوفٌ رَّحِيمٌ (143) Boylece, sizler insanlara birer sahit olasınız ve Peygamber de size sahit olsun diye, sizi orta yollu bir ummet kıldık. Her ne kadar Allah’ın dogru yolu gosterdigi kimselerden baskasına bu agır gelse de biz, yonelmekte oldugun kıbleyi ancak; Peygamber’e uyanlarla, yuz cevirip geri donenleri ayırt edelim diye kıble yaptık. Allah, imanınızı (namazınızı) bosa cıkaracak degildir. Suphesiz Allah, insanlara karsı cok sefkatli ve cok merhametlidir |
قَدْ نَرَىٰ تَقَلُّبَ وَجْهِكَ فِي السَّمَاءِ ۖ فَلَنُوَلِّيَنَّكَ قِبْلَةً تَرْضَاهَا ۚ فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ ۚ وَحَيْثُ مَا كُنتُمْ فَوَلُّوا وُجُوهَكُمْ شَطْرَهُ ۗ وَإِنَّ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ لَيَعْلَمُونَ أَنَّهُ الْحَقُّ مِن رَّبِّهِمْ ۗ وَمَا اللَّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا يَعْمَلُونَ (144) Biz, senin yuzunu cok defa semaya dogru cevirip durdugunu goruyoruz. Elbette seni razı olacagın bir kıbleye dondurecegiz. Artık yuzunu Mescid-i Haram tarafına cevir. Sizler nerede olursanız olun, yuzunuzu ona dogru cevirin. Suphesiz kendilerine kitap verilenler de, bunun Rableri katından gelmis bir gercek oldugunu bilmektedirler. Allah onların yaptıklarından habersiz degildir |
وَلَئِنْ أَتَيْتَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ بِكُلِّ آيَةٍ مَّا تَبِعُوا قِبْلَتَكَ ۚ وَمَا أَنتَ بِتَابِعٍ قِبْلَتَهُمْ ۚ وَمَا بَعْضُهُم بِتَابِعٍ قِبْلَةَ بَعْضٍ ۚ وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ أَهْوَاءَهُم مِّن بَعْدِ مَا جَاءَكَ مِنَ الْعِلْمِ ۙ إِنَّكَ إِذًا لَّمِنَ الظَّالِمِينَ (145) Andolsun ki sen, kendilerine kitap verilmis olanlara her turlu delili de getirsen, onlar yine de senin kıblene uymazlar. Sen de onların kıblesine uyacak degilsin. Zaten onlar da birbirlerinin kıblesine uymazlar. Andolsun ki, eger sana gelen bunca ilimden sonra onların arzularına uyarsan, suphesiz o zaman zalimlerden olursun |
الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْرِفُونَهُ كَمَا يَعْرِفُونَ أَبْنَاءَهُمْ ۖ وَإِنَّ فَرِيقًا مِّنْهُمْ لَيَكْتُمُونَ الْحَقَّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ (146) Kendilerine kitap verdiklerimiz, peygamberi, kendi cocuklarını tanıdıkları gibi tanırlar. Buna ragmen onların bir kısmı, gercegi bile bile gizlerler |
الْحَقُّ مِن رَّبِّكَ ۖ فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَرِينَ (147) Gercek, senin Rabbinden gelendir. Oyleyse sakın supheye dusenlerden olma |
وَلِكُلٍّ وِجْهَةٌ هُوَ مُوَلِّيهَا ۖ فَاسْتَبِقُوا الْخَيْرَاتِ ۚ أَيْنَ مَا تَكُونُوا يَأْتِ بِكُمُ اللَّهُ جَمِيعًا ۚ إِنَّ اللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ (148) Her bir ummetin yoneldigi bir yon vardır. Oyleyse sizler, hayır islerinde yarısın. Nerede olursanız olun, sonunda Allah sizi huzurunda toplayacaktır. Suphesiz Allah’ın her seye gucu yeter |
وَمِنْ حَيْثُ خَرَجْتَ فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ ۖ وَإِنَّهُ لَلْحَقُّ مِن رَّبِّكَ ۗ وَمَا اللَّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ (149) Nereden yola cıkarsan cık, namazda yuzunu Mescid-i Haram'a dogru cevir. Suphesiz bu, Rabbinden gelen bir gercektir. Allah, sizin yaptıklarınızdan asla habersiz degildir |
وَمِنْ حَيْثُ خَرَجْتَ فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ ۚ وَحَيْثُ مَا كُنتُمْ فَوَلُّوا وُجُوهَكُمْ شَطْرَهُ لِئَلَّا يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَيْكُمْ حُجَّةٌ إِلَّا الَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْهُمْ فَلَا تَخْشَوْهُمْ وَاخْشَوْنِي وَلِأُتِمَّ نِعْمَتِي عَلَيْكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ (150) Nereden yola cıkarsan cık, yuzunu Mescid-i Haram yonune cevir. Siz de nerede olursanız olun, yuzunuzu o yone dogru ceviriniz ki; zalim olanları mustesna, insanların aleyhinizde bir delili bulunmasın. Onlardan korkmayın, sadece benden korkun. Boylece size olan nimetimi tamamlayayım da belki dogru yolu bulursunuz |
كَمَا أَرْسَلْنَا فِيكُمْ رَسُولًا مِّنكُمْ يَتْلُو عَلَيْكُمْ آيَاتِنَا وَيُزَكِّيكُمْ وَيُعَلِّمُكُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُعَلِّمُكُم مَّا لَمْ تَكُونُوا تَعْلَمُونَ (151) Nitekim icinizden size ayetlerimizi okuyan, sizi tertemiz yapan, size kitabı, hikmeti ve bilmediginiz seyleri ogreten, sizden bir elci gonderdik |
فَاذْكُرُونِي أَذْكُرْكُمْ وَاشْكُرُوا لِي وَلَا تَكْفُرُونِ (152) O halde yalnız beni anın ki, ben de sizi anayım. Bana sukredin ve sakın bana nankorluk etmeyin |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَعِينُوا بِالصَّبْرِ وَالصَّلَاةِ ۚ إِنَّ اللَّهَ مَعَ الصَّابِرِينَ (153) Ey iman edenler! Sabrederek ve namaz kılarak Allah'tan yardım dileyin! Suphesiz ki Allah, sabredenlerle beraberdir |
وَلَا تَقُولُوا لِمَن يُقْتَلُ فِي سَبِيلِ اللَّهِ أَمْوَاتٌ ۚ بَلْ أَحْيَاءٌ وَلَٰكِن لَّا تَشْعُرُونَ (154) Allah yolunda oldurulenlere “oluler” demeyin. Bilakis onlar diridirler, fakat siz anlayamazsınız |
وَلَنَبْلُوَنَّكُم بِشَيْءٍ مِّنَ الْخَوْفِ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِّنَ الْأَمْوَالِ وَالْأَنفُسِ وَالثَّمَرَاتِ ۗ وَبَشِّرِ الصَّابِرِينَ (155) Andolsun ki sizi, biraz korku, biraz aclık, biraz da mallardan, canlardan ve mahsullerden yana eksiklikle imtihan edecegiz. Sabredenleri mujdele |
الَّذِينَ إِذَا أَصَابَتْهُم مُّصِيبَةٌ قَالُوا إِنَّا لِلَّهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعُونَ (156) Onlar ki, baslarına bir musibet geldigi zaman "Muhakkak biz Allah'a aitiz ve suphesiz O'na geri donecegiz" derler |
أُولَٰئِكَ عَلَيْهِمْ صَلَوَاتٌ مِّن رَّبِّهِمْ وَرَحْمَةٌ ۖ وَأُولَٰئِكَ هُمُ الْمُهْتَدُونَ (157) Onlar, Rablerinden ovgu ve rahmete mazhar olanlardır. Iste onlar, dogru yolu bulanlardır |
۞ إِنَّ الصَّفَا وَالْمَرْوَةَ مِن شَعَائِرِ اللَّهِ ۖ فَمَنْ حَجَّ الْبَيْتَ أَوِ اعْتَمَرَ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِ أَن يَطَّوَّفَ بِهِمَا ۚ وَمَن تَطَوَّعَ خَيْرًا فَإِنَّ اللَّهَ شَاكِرٌ عَلِيمٌ (158) Suphesiz Safa ve Merve Allah'ın nisanelerindendir. Her kim Kabe’de hac veya umre yaparsa, o ikisini tavaf etmesinde de bir sakınca yoktur. Kim gonulden bir iyilik yaparsa, muhakkak ki Allah sukrun karsılıgını veren ve her seyi bilendir |
إِنَّ الَّذِينَ يَكْتُمُونَ مَا أَنزَلْنَا مِنَ الْبَيِّنَاتِ وَالْهُدَىٰ مِن بَعْدِ مَا بَيَّنَّاهُ لِلنَّاسِ فِي الْكِتَابِ ۙ أُولَٰئِكَ يَلْعَنُهُمُ اللَّهُ وَيَلْعَنُهُمُ اللَّاعِنُونَ (159) Indirdigimiz apacık delilleri ve dosdogru yolu, kitapta insanlara acıkladıktan sonra gizleyenlere gelince, onlara Allah da lanet eder, butun lanet ediciler de lanet ederler |
إِلَّا الَّذِينَ تَابُوا وَأَصْلَحُوا وَبَيَّنُوا فَأُولَٰئِكَ أَتُوبُ عَلَيْهِمْ ۚ وَأَنَا التَّوَّابُ الرَّحِيمُ (160) Ancak tovbe edip ıslah edenler ve gizlediklerini beyan edenler bundan mustesnadır. Cunku ben onların tovbelerini kabul ederim. Zira ben tovbeleri cokca kabul edip pek cok merhamet edenim |
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَمَاتُوا وَهُمْ كُفَّارٌ أُولَٰئِكَ عَلَيْهِمْ لَعْنَةُ اللَّهِ وَالْمَلَائِكَةِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ (161) Inkar etmis ve kafir olarak can vermis olanlara gelince, iste Allah'ın, meleklerin ve butun insanların laneti onların uzerinedir |
خَالِدِينَ فِيهَا ۖ لَا يُخَفَّفُ عَنْهُمُ الْعَذَابُ وَلَا هُمْ يُنظَرُونَ (162) Onlar ebedi olarak Cehennem'de kalırlar. Artık onların ne azapları hafifletilir, ne de bir muhlet verilir |
وَإِلَٰهُكُمْ إِلَٰهٌ وَاحِدٌ ۖ لَّا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ الرَّحْمَٰنُ الرَّحِيمُ (163) Sizin ilahınız tek bir ilahtır. Ondan bir baska hak ilah yoktur. O, Rahman ve Rahim olandır |
إِنَّ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاخْتِلَافِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَالْفُلْكِ الَّتِي تَجْرِي فِي الْبَحْرِ بِمَا يَنفَعُ النَّاسَ وَمَا أَنزَلَ اللَّهُ مِنَ السَّمَاءِ مِن مَّاءٍ فَأَحْيَا بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَبَثَّ فِيهَا مِن كُلِّ دَابَّةٍ وَتَصْرِيفِ الرِّيَاحِ وَالسَّحَابِ الْمُسَخَّرِ بَيْنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ (164) Suphesiz goklerin ve yerin yaratılısında, gece ve gunduzun birbirinin ardınca gelisinde, insanların faydalanacagı seyleri denizde tasıyıp giden gemilerde, Allah'ın gokten indirdirerek olmus olan yeryuzunu dirilttigi suda, ardından orada butun hayvanları yaymasında, gok ile yer arasında Allah'ın emrine boyun egmis ruzgarları ve bulutlar yonlendirmesinde, aklını kullanan bir topluluk icin nice deliller vardır |
وَمِنَ النَّاسِ مَن يَتَّخِذُ مِن دُونِ اللَّهِ أَندَادًا يُحِبُّونَهُمْ كَحُبِّ اللَّهِ ۖ وَالَّذِينَ آمَنُوا أَشَدُّ حُبًّا لِّلَّهِ ۗ وَلَوْ يَرَى الَّذِينَ ظَلَمُوا إِذْ يَرَوْنَ الْعَذَابَ أَنَّ الْقُوَّةَ لِلَّهِ جَمِيعًا وَأَنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعَذَابِ (165) Insanların bir kısmı da, Allah'tan baskalarını O'na denk tutarak, onları, Allah'ı sever gibi severler. Iman edenlerin Allah'a olan sevgileri ise daha gucludur. Keske o zalimler, azap gorecekleri zaman butun gucun yalnızca Allah'ın oldugunu ve Allah'ın azabının cok cetin oldugunu bir bilselerdi |
إِذْ تَبَرَّأَ الَّذِينَ اتُّبِعُوا مِنَ الَّذِينَ اتَّبَعُوا وَرَأَوُا الْعَذَابَ وَتَقَطَّعَتْ بِهِمُ الْأَسْبَابُ (166) O zaman kendilerine uyulanlar, kendilerine uyanlardan uzaklasacak, azabı gorecekler ve aralarındaki baglar da kopmus olacaktır |
وَقَالَ الَّذِينَ اتَّبَعُوا لَوْ أَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَتَبَرَّأَ مِنْهُمْ كَمَا تَبَرَّءُوا مِنَّا ۗ كَذَٰلِكَ يُرِيهِمُ اللَّهُ أَعْمَالَهُمْ حَسَرَاتٍ عَلَيْهِمْ ۖ وَمَا هُم بِخَارِجِينَ مِنَ النَّارِ (167) Uyanlar soyle derler: “Keske dunyaya bir donusumuz olsaydı da onların simdi bizden uzaklastıkları gibi, biz de onlardan uzaklassaydık.” Boylece Allah, onlara isledikleri fiilleri pismanlık kaynagı olarak gosterir. Onlar atesten cıkacak da degillerdir |
يَا أَيُّهَا النَّاسُ كُلُوا مِمَّا فِي الْأَرْضِ حَلَالًا طَيِّبًا وَلَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ ۚ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ (168) Ey insanlar! Yeryuzundeki temiz ve helal seylerden yiyin. Seytan'ın adımlarına uymayın! Zira o sizin icin apacık bir dusmandır |
إِنَّمَا يَأْمُرُكُم بِالسُّوءِ وَالْفَحْشَاءِ وَأَن تَقُولُوا عَلَى اللَّهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ (169) Muhakkak ki o size, kotulugu, hayasızlıgı ve Allah hakkında bilmediginiz seyleri soylemenizi emreder |
وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ اتَّبِعُوا مَا أَنزَلَ اللَّهُ قَالُوا بَلْ نَتَّبِعُ مَا أَلْفَيْنَا عَلَيْهِ آبَاءَنَا ۗ أَوَلَوْ كَانَ آبَاؤُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ شَيْئًا وَلَا يَهْتَدُونَ (170) Onlara, “Allah'ın indirdigi kitaba uyunuz!” dendigi zaman, “Hayır, biz atalarımızın yoluna uyarız” derler. Ya ataları akıl erdiremeyen ve dogru yolda olmayan kimseler idiyseler |
وَمَثَلُ الَّذِينَ كَفَرُوا كَمَثَلِ الَّذِي يَنْعِقُ بِمَا لَا يَسْمَعُ إِلَّا دُعَاءً وَنِدَاءً ۚ صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لَا يَعْقِلُونَ (171) Allah’a kufredenlerin hali, cobanların cagırdıgı fakat, onun bagırıp cagırısından baska bir sey isitmeyen (bir sey anlamayan) hayvanların durumu gibidir. Onlar oyle sagır, dilsiz ve korlerdir ki akıllarını kullanmazlar |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُلُوا مِن طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ وَاشْكُرُوا لِلَّهِ إِن كُنتُمْ إِيَّاهُ تَعْبُدُونَ (172) Ey iman edenler! Size verdigimiz rızıkların temiz olanlarından yiyin ve eger sadece Allah'a ibadet ediyorsanız, O'na sukredin |
إِنَّمَا حَرَّمَ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةَ وَالدَّمَ وَلَحْمَ الْخِنزِيرِ وَمَا أُهِلَّ بِهِ لِغَيْرِ اللَّهِ ۖ فَمَنِ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ وَلَا عَادٍ فَلَا إِثْمَ عَلَيْهِ ۚ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ (173) Allah size, oluyu, kanı, domuz etini ve Allah'tan baskası adına kesilen hayvanları haram kıldı. Kim bunları yemeye mecbur kalırsa, taskınlık etmemek, asırı gitmemek sartıyla bunlardan yemesinde bir gunah yoktur. Suphesiz Allah cok bagıslayıcı ve merhametlidir |
إِنَّ الَّذِينَ يَكْتُمُونَ مَا أَنزَلَ اللَّهُ مِنَ الْكِتَابِ وَيَشْتَرُونَ بِهِ ثَمَنًا قَلِيلًا ۙ أُولَٰئِكَ مَا يَأْكُلُونَ فِي بُطُونِهِمْ إِلَّا النَّارَ وَلَا يُكَلِّمُهُمُ اللَّهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلَا يُزَكِّيهِمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ (174) Allah'ın indirdigi kitaptan bir sey gizleyip de, onu az bir kazanc karsılıgı degistirenlere gelince, onlar karınlarını Cehennem atesinden baska bir seyle doldurmuyorlar. Kıyamet gunu Allah onlarla konusmayacak ve onları temize cıkarmayacaktır. Onlar icin elem verici bir azap vardır |
أُولَٰئِكَ الَّذِينَ اشْتَرَوُا الضَّلَالَةَ بِالْهُدَىٰ وَالْعَذَابَ بِالْمَغْفِرَةِ ۚ فَمَا أَصْبَرَهُمْ عَلَى النَّارِ (175) Onlar dogru yolu bırakıp sapıklıgı; magfireti bırakıp azabı satın alan kimselerdir. Atese karsı ne de sabırlıdırlar |
ذَٰلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ نَزَّلَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ ۗ وَإِنَّ الَّذِينَ اخْتَلَفُوا فِي الْكِتَابِ لَفِي شِقَاقٍ بَعِيدٍ (176) Bu azabın sebebi sudur: Suphesiz Allah, bu kitabı hak olarak indirmistir. O kitap hakkında ihtilafa dusenler elbette haktan uzak bir ayrılık icindedirler |
۞ لَّيْسَ الْبِرَّ أَن تُوَلُّوا وُجُوهَكُمْ قِبَلَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَلَٰكِنَّ الْبِرَّ مَنْ آمَنَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَالْمَلَائِكَةِ وَالْكِتَابِ وَالنَّبِيِّينَ وَآتَى الْمَالَ عَلَىٰ حُبِّهِ ذَوِي الْقُرْبَىٰ وَالْيَتَامَىٰ وَالْمَسَاكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ وَالسَّائِلِينَ وَفِي الرِّقَابِ وَأَقَامَ الصَّلَاةَ وَآتَى الزَّكَاةَ وَالْمُوفُونَ بِعَهْدِهِمْ إِذَا عَاهَدُوا ۖ وَالصَّابِرِينَ فِي الْبَأْسَاءِ وَالضَّرَّاءِ وَحِينَ الْبَأْسِ ۗ أُولَٰئِكَ الَّذِينَ صَدَقُوا ۖ وَأُولَٰئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ (177) Yuzlerinizi dogu ve batı yonune dondurmeniz iyilik degildir. Fakat iyilik Allah’a, ahiret gunune, meleklere, kitaba ve peygamberlere iman eden, malına olan sevgisine ragmen; akrabaya, yetimlere, yoksullara, yolda kalmıslara, isteyenlere, kolelere ve esirlere veren, namazı dosdogru kılan, zekatı veren, sozlestikleri zaman sozlerini yerine getiren, sıkıntıda, hastalıkta ve savasta sabredenlerin yaptıklarıdır. Iste dogru ve takvalı olanlar onlardır |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِصَاصُ فِي الْقَتْلَى ۖ الْحُرُّ بِالْحُرِّ وَالْعَبْدُ بِالْعَبْدِ وَالْأُنثَىٰ بِالْأُنثَىٰ ۚ فَمَنْ عُفِيَ لَهُ مِنْ أَخِيهِ شَيْءٌ فَاتِّبَاعٌ بِالْمَعْرُوفِ وَأَدَاءٌ إِلَيْهِ بِإِحْسَانٍ ۗ ذَٰلِكَ تَخْفِيفٌ مِّن رَّبِّكُمْ وَرَحْمَةٌ ۗ فَمَنِ اعْتَدَىٰ بَعْدَ ذَٰلِكَ فَلَهُ عَذَابٌ أَلِيمٌ (178) Ey Iman edenler! Oldurulenler hakkında size kısas farz kılındı. Hur olan ile hur, kole ile kole, kadın ile kadın. Olduren kisi, kardesi (maktulun velisi) tarafından bagıslanmıssa artık ona orfe uymak ve bagıslayana guzellikle diyet odemek gerekir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Bundan sonra da haddi asan kimseye elem verici azap vardır |
وَلَكُمْ فِي الْقِصَاصِ حَيَاةٌ يَا أُولِي الْأَلْبَابِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ (179) Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin icin hayat vardır. Umulur ki sakınırsınız |
كُتِبَ عَلَيْكُمْ إِذَا حَضَرَ أَحَدَكُمُ الْمَوْتُ إِن تَرَكَ خَيْرًا الْوَصِيَّةُ لِلْوَالِدَيْنِ وَالْأَقْرَبِينَ بِالْمَعْرُوفِ ۖ حَقًّا عَلَى الْمُتَّقِينَ (180) Sizden birinize olum geldigi zaman, eger geriye bir mal bırakacaksa; anaya, babaya, yakınlara uygun bir bicimde vasiyet etmek, muttakiler uzerine farz kılındı |
فَمَن بَدَّلَهُ بَعْدَمَا سَمِعَهُ فَإِنَّمَا إِثْمُهُ عَلَى الَّذِينَ يُبَدِّلُونَهُ ۚ إِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ (181) Vasiyeti isittikten sonra onu degistiren olursa da, bunun gunahı degistirenlerin uzerinedir. Allah, suphesiz isiten ve bilendir |
فَمَنْ خَافَ مِن مُّوصٍ جَنَفًا أَوْ إِثْمًا فَأَصْلَحَ بَيْنَهُمْ فَلَا إِثْمَ عَلَيْهِ ۚ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ (182) Vasiyet edenin yanlıs yada haksız bir paylasım yapmasından endise duyan kimse (tarafların) aralarını duzeltmesinde bir gunah yoktur. Suphesiz Allah, cok bagıslayıcı ve cok merhametlidir |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ (183) Ey Iman edenler! Oruc, sizden oncekilere farz kılındıgı gibi, Allah’a karsı takva sahibi olursunuz diye size de farz kılındı |
أَيَّامًا مَّعْدُودَاتٍ ۚ فَمَن كَانَ مِنكُم مَّرِيضًا أَوْ عَلَىٰ سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِّنْ أَيَّامٍ أُخَرَ ۚ وَعَلَى الَّذِينَ يُطِيقُونَهُ فِدْيَةٌ طَعَامُ مِسْكِينٍ ۖ فَمَن تَطَوَّعَ خَيْرًا فَهُوَ خَيْرٌ لَّهُ ۚ وَأَن تَصُومُوا خَيْرٌ لَّكُمْ ۖ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ (184) Oruc, sayılı gunlerdir. Icinizden hasta veya yolcu olanlar, tutamadıgı gunlerin sayısınca diger gunlerde tutsun. Oruca dayanamayanlar ise, bir yoksul doyuracak kadar fidye versin. Kim gonulden bir iyilik yaparsa, o iyiligi kendine yapmıstır. Sunu bilin ki; oruc tutmanız sizin icin daha hayırlıdır |
شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذِي أُنزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ هُدًى لِّلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِّنَ الْهُدَىٰ وَالْفُرْقَانِ ۚ فَمَن شَهِدَ مِنكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُ ۖ وَمَن كَانَ مَرِيضًا أَوْ عَلَىٰ سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِّنْ أَيَّامٍ أُخَرَ ۗ يُرِيدُ اللَّهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلَا يُرِيدُ بِكُمُ الْعُسْرَ وَلِتُكْمِلُوا الْعِدَّةَ وَلِتُكَبِّرُوا اللَّهَ عَلَىٰ مَا هَدَاكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ (185) Ramazan ayı, insanlara yol gosterici, dogrunun ve dogruyu egriden ayırmanın acık delilleri olarak Kur'an'ın indirildigi aydır. Oyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruc tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadıgı gunler sayısınca) baska gunlerde kaza etsin. Allah sizin icin kolaylık ister, zorluk istemez. Butun bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size dogru yolu gostermesine karsılık, Allah'ı tekbir/tazim etmeniz, sukretmeniz icindir |
وَإِذَا سَأَلَكَ عِبَادِي عَنِّي فَإِنِّي قَرِيبٌ ۖ أُجِيبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ إِذَا دَعَانِ ۖ فَلْيَسْتَجِيبُوا لِي وَلْيُؤْمِنُوا بِي لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ (186) Kullarım sana beni sorarlarsa; suphe yok ki ben cok yakınım. Bana dua ettigi zaman, dua edenin duasına karsılık veririm. O halde onlar da benim davetime icabet etsinler ve bana iman etsinler ki, dogru yolda olsunlar |
أُحِلَّ لَكُمْ لَيْلَةَ الصِّيَامِ الرَّفَثُ إِلَىٰ نِسَائِكُمْ ۚ هُنَّ لِبَاسٌ لَّكُمْ وَأَنتُمْ لِبَاسٌ لَّهُنَّ ۗ عَلِمَ اللَّهُ أَنَّكُمْ كُنتُمْ تَخْتَانُونَ أَنفُسَكُمْ فَتَابَ عَلَيْكُمْ وَعَفَا عَنكُمْ ۖ فَالْآنَ بَاشِرُوهُنَّ وَابْتَغُوا مَا كَتَبَ اللَّهُ لَكُمْ ۚ وَكُلُوا وَاشْرَبُوا حَتَّىٰ يَتَبَيَّنَ لَكُمُ الْخَيْطُ الْأَبْيَضُ مِنَ الْخَيْطِ الْأَسْوَدِ مِنَ الْفَجْرِ ۖ ثُمَّ أَتِمُّوا الصِّيَامَ إِلَى اللَّيْلِ ۚ وَلَا تُبَاشِرُوهُنَّ وَأَنتُمْ عَاكِفُونَ فِي الْمَسَاجِدِ ۗ تِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ فَلَا تَقْرَبُوهَا ۗ كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ آيَاتِهِ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ (187) Oruc gecesi kadınlarınıza yaklasmanız size helal kılındı. Onlar sizin ortunuzdur, siz de onların ortususunuz. Allah, nefsinize ihanet etmekte oldugunuzu biliyordu. Bu sebeple, tevbenizi kabul edip sizi bagısladı. Artık onlara yaklasın ve Allah’ın sizin icin takdir ettigini dileyin. Fecir vakti geldiginde beyaz iplik, siyah iplikten ayırt edilinceye kadar yiyin icin, sonra geceye kadar orucu tamamlayın! Sizler, mescitlerde itikafa cekilmis oldugunuz halde kadınlarınıza yaklasmayın! Bunlar, Allah'ın koydugu sınırlardır. Bu sınırlara yaklasmayın! Iste Allah, kotuluklerden korunmaları icin insanlara ayetlerini boylece acıklar |
وَلَا تَأْكُلُوا أَمْوَالَكُم بَيْنَكُم بِالْبَاطِلِ وَتُدْلُوا بِهَا إِلَى الْحُكَّامِ لِتَأْكُلُوا فَرِيقًا مِّنْ أَمْوَالِ النَّاسِ بِالْإِثْمِ وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ (188) Aranızda birbirinizin mallarını haksız yere yemeyin. Insanların mallarından bir kısmını bile bile gunaha girerek yemek icin onları hakimlere/yoneticilere (rusvet olarak) vermeyin |
۞ يَسْأَلُونَكَ عَنِ الْأَهِلَّةِ ۖ قُلْ هِيَ مَوَاقِيتُ لِلنَّاسِ وَالْحَجِّ ۗ وَلَيْسَ الْبِرُّ بِأَن تَأْتُوا الْبُيُوتَ مِن ظُهُورِهَا وَلَٰكِنَّ الْبِرَّ مَنِ اتَّقَىٰ ۗ وَأْتُوا الْبُيُوتَ مِنْ أَبْوَابِهَا ۚ وَاتَّقُوا اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ (189) Sana hilaller hakkında soru sorarlar. De ki: Onlar, insanlar ve hac icin vakit olculeridir. Iyilik, evlere arkasından girmeniz degildir. Fakat iyilik, kotulukten sakınan kimsenin yaptıgıdır. Evlere kapılarından girin. Allah’tan da sakının ki, kurtulusa eresiniz |
وَقَاتِلُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ الَّذِينَ يُقَاتِلُونَكُمْ وَلَا تَعْتَدُوا ۚ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْمُعْتَدِينَ (190) Allah yolunda sizinle savasanlarla siz de savasın, fakat asırı gitmeyin. Dogrusu Allah asırı gidenleri sevmez |
وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ ثَقِفْتُمُوهُمْ وَأَخْرِجُوهُم مِّنْ حَيْثُ أَخْرَجُوكُمْ ۚ وَالْفِتْنَةُ أَشَدُّ مِنَ الْقَتْلِ ۚ وَلَا تُقَاتِلُوهُمْ عِندَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ حَتَّىٰ يُقَاتِلُوكُمْ فِيهِ ۖ فَإِن قَاتَلُوكُمْ فَاقْتُلُوهُمْ ۗ كَذَٰلِكَ جَزَاءُ الْكَافِرِينَ (191) Sizinle savasanları nerede yakalarsanız oldurun. Onları, sizi cıkardıkları yerden cıkarın. Fitne, oldurmekten daha kotudur. Onlar, Mescid-i Haram’ın yanında sizinle savasmadıkca, siz de onlarla orada savasmayın. Fakat, onlar sizinle orada savasırlarsa onlarla savasın. Iste kafirlerin cezası budur |
فَإِنِ انتَهَوْا فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ (192) Eger savasmaktan vazgecerlerse; suphesiz ki Allah, cok bagıslayıcı ve cok merhametlidir |
وَقَاتِلُوهُمْ حَتَّىٰ لَا تَكُونَ فِتْنَةٌ وَيَكُونَ الدِّينُ لِلَّهِ ۖ فَإِنِ انتَهَوْا فَلَا عُدْوَانَ إِلَّا عَلَى الظَّالِمِينَ (193) Fitne kalmayıncaya, din/ibadet yalnız Allah'a yapılıncaya kadar, onlarla savasın. Eger savasa son verirlerse zalimlerden baskasına dusmanlık yoktur |
الشَّهْرُ الْحَرَامُ بِالشَّهْرِ الْحَرَامِ وَالْحُرُمَاتُ قِصَاصٌ ۚ فَمَنِ اعْتَدَىٰ عَلَيْكُمْ فَاعْتَدُوا عَلَيْهِ بِمِثْلِ مَا اعْتَدَىٰ عَلَيْكُمْ ۚ وَاتَّقُوا اللَّهَ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ مَعَ الْمُتَّقِينَ (194) Haram ay, haram aya karsılıktır ve hurmetli olan seylere karsılık kısas vardır. O halde size saldırana, onun size saldırdıgı gibi siz de saldırın. Allah’tan sakının ve Allah’ın takva sahipleriyle beraber oldugunu bilin |
وَأَنفِقُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَلَا تُلْقُوا بِأَيْدِيكُمْ إِلَى التَّهْلُكَةِ ۛ وَأَحْسِنُوا ۛ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ (195) Allah yolunda infak edin. Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Islerinizi iyi yapın. Suphesiz Allah ihsan sahiplerini sever |
وَأَتِمُّوا الْحَجَّ وَالْعُمْرَةَ لِلَّهِ ۚ فَإِنْ أُحْصِرْتُمْ فَمَا اسْتَيْسَرَ مِنَ الْهَدْيِ ۖ وَلَا تَحْلِقُوا رُءُوسَكُمْ حَتَّىٰ يَبْلُغَ الْهَدْيُ مَحِلَّهُ ۚ فَمَن كَانَ مِنكُم مَّرِيضًا أَوْ بِهِ أَذًى مِّن رَّأْسِهِ فَفِدْيَةٌ مِّن صِيَامٍ أَوْ صَدَقَةٍ أَوْ نُسُكٍ ۚ فَإِذَا أَمِنتُمْ فَمَن تَمَتَّعَ بِالْعُمْرَةِ إِلَى الْحَجِّ فَمَا اسْتَيْسَرَ مِنَ الْهَدْيِ ۚ فَمَن لَّمْ يَجِدْ فَصِيَامُ ثَلَاثَةِ أَيَّامٍ فِي الْحَجِّ وَسَبْعَةٍ إِذَا رَجَعْتُمْ ۗ تِلْكَ عَشَرَةٌ كَامِلَةٌ ۗ ذَٰلِكَ لِمَن لَّمْ يَكُنْ أَهْلُهُ حَاضِرِي الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ ۚ وَاتَّقُوا اللَّهَ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ (196) Haccı da, umreyi de Allah icin tamamlayın. Eger haccı tamamlamaktan alıkonursanız, oraya kolayınıza gelen bir kurban gonderin. Kurban yerine ulasıncaya kadar da baslarınızı tıras etmeyin. Icinizden hasta olan ya da basından bir rahatsızlıgı bulunan kimse, oruc, sadaka veya kurban olarak fidye odesin. Guven icinde oldugunuzda hacca kadar umre ile faydalanmak isteyen kimse, kolayına gelen bir kurban kessin. Bunu bulamayan hac esnasında uc gun, dondugu vakit de yedi gun -ki bu tam on gun eder- oruc tutsun. Bu, ailesi Mecsid-i Haram’da oturmayan kimseler icindir. Allah’tan sakının ve Allah’ın cezasının siddetli olacagını bilin |
الْحَجُّ أَشْهُرٌ مَّعْلُومَاتٌ ۚ فَمَن فَرَضَ فِيهِنَّ الْحَجَّ فَلَا رَفَثَ وَلَا فُسُوقَ وَلَا جِدَالَ فِي الْحَجِّ ۗ وَمَا تَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ يَعْلَمْهُ اللَّهُ ۗ وَتَزَوَّدُوا فَإِنَّ خَيْرَ الزَّادِ التَّقْوَىٰ ۚ وَاتَّقُونِ يَا أُولِي الْأَلْبَابِ (197) Hac bilinen aylardadır. Kim bu aylarda niyet ederek hacca baslarsa bilmelidir ki, hacda hanımlarınıza yaklasmak, gunah islemek ve tartısmak yasaktır. Allah yaptıgınız butun iyilikleri bilir. Sizler yol azıgınızı hazırlayın. Suphesiz azıgın en hayırlısı takvadır. Ey akıl sahipleri! Benden korkun |
لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَن تَبْتَغُوا فَضْلًا مِّن رَّبِّكُمْ ۚ فَإِذَا أَفَضْتُم مِّنْ عَرَفَاتٍ فَاذْكُرُوا اللَّهَ عِندَ الْمَشْعَرِ الْحَرَامِ ۖ وَاذْكُرُوهُ كَمَا هَدَاكُمْ وَإِن كُنتُم مِّن قَبْلِهِ لَمِنَ الضَّالِّينَ (198) Rabbinizden (hac ibadeti sırasında ticaret yaparak) rızık istemenizde herhangi bir gunah yoktur. Arafat’tan ayrılınca Mes’ar-i Haram’da/Muzdelife'de Allah’ı zikredin. Nitekim O, size hidayet etmeden once gercekten dalalette olanlardan idiniz |
ثُمَّ أَفِيضُوا مِنْ حَيْثُ أَفَاضَ النَّاسُ وَاسْتَغْفِرُوا اللَّهَ ۚ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ (199) Sonra insanların akıp geldigi yerden siz de akıp gelin. Allah'tan bagıslanmanızı isteyin. Cunku Allah cok bagıslayıcıdır, cok merhamet edicidir |
فَإِذَا قَضَيْتُم مَّنَاسِكَكُمْ فَاذْكُرُوا اللَّهَ كَذِكْرِكُمْ آبَاءَكُمْ أَوْ أَشَدَّ ذِكْرًا ۗ فَمِنَ النَّاسِ مَن يَقُولُ رَبَّنَا آتِنَا فِي الدُّنْيَا وَمَا لَهُ فِي الْآخِرَةِ مِنْ خَلَاقٍ (200) Hac ibadetinizi bitirince atalarınızı andıgınız gibi, hatta daha da kuvvetli bir anısla Allah’ı zikredin. Insanlardan: "Rabbimiz! Bize bu dunyada ver." diyen vardır. Onun ahirette hicbir nasibi yoktur |
وَمِنْهُم مَّن يَقُولُ رَبَّنَا آتِنَا فِي الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الْآخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ (201) Insanlardan: “Rabbimiz! Bize bu dunyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi atesin azabından koru!” diyen kimseler de vardır |
أُولَٰئِكَ لَهُمْ نَصِيبٌ مِّمَّا كَسَبُوا ۚ وَاللَّهُ سَرِيعُ الْحِسَابِ (202) Iste onlara, kazanclarından oturu bir pay/karsılık vardır. Nitekim Allah, hesabı cok cabuk gorur |
۞ وَاذْكُرُوا اللَّهَ فِي أَيَّامٍ مَّعْدُودَاتٍ ۚ فَمَن تَعَجَّلَ فِي يَوْمَيْنِ فَلَا إِثْمَ عَلَيْهِ وَمَن تَأَخَّرَ فَلَا إِثْمَ عَلَيْهِ ۚ لِمَنِ اتَّقَىٰ ۗ وَاتَّقُوا اللَّهَ وَاعْلَمُوا أَنَّكُمْ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ (203) Allah’ı sayılı gunlerde de anın. Gunahtan sakınan kimseye, acele edip (Mina’daki ibadeti) iki gunde bitirse de gunah yoktur, geri kalsa da gunah yoktur. Allah’tan sakının, O'nun huzurunda toplanacagınızı bilin |
وَمِنَ النَّاسِ مَن يُعْجِبُكَ قَوْلُهُ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيُشْهِدُ اللَّهَ عَلَىٰ مَا فِي قَلْبِهِ وَهُوَ أَلَدُّ الْخِصَامِ (204) Insanlardan oyleleri vardır ki, dunya hayatı hakkında konustuklarında bu senin hosuna gider. Hatta boylesi kalbindekilerine (dogru diye) Allah'ı sahit tutar. Halbuki o, hasımların en yamanıdır |
وَإِذَا تَوَلَّىٰ سَعَىٰ فِي الْأَرْضِ لِيُفْسِدَ فِيهَا وَيُهْلِكَ الْحَرْثَ وَالنَّسْلَ ۗ وَاللَّهُ لَا يُحِبُّ الْفَسَادَ (205) Senin yanından ayrılınca yeryuzunde bozgunculuk yapmaya, ekini ve nesli yok etmeye calısır. Allah bozgunculugu sevmez |
وَإِذَا قِيلَ لَهُ اتَّقِ اللَّهَ أَخَذَتْهُ الْعِزَّةُ بِالْإِثْمِ ۚ فَحَسْبُهُ جَهَنَّمُ ۚ وَلَبِئْسَ الْمِهَادُ (206) Ona, Allah’tan kork, denince gururu kendisine gunah isletir. Ona Cehennem yeter. Gercekten (orası, varılacak) yerin en kotusudur |
وَمِنَ النَّاسِ مَن يَشْرِي نَفْسَهُ ابْتِغَاءَ مَرْضَاتِ اللَّهِ ۗ وَاللَّهُ رَءُوفٌ بِالْعِبَادِ (207) Insanlar arasında, Allah’ın rızasını kazanmak icin canını feda edenler vardır. Allah kullarına karsı cok merhametlidir |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا ادْخُلُوا فِي السِّلْمِ كَافَّةً وَلَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ ۚ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ (208) Ey iman edenler! Hep birden Islam dinine tumuyle eksiksiz girin, Seytan'ın adımlarına uymayın! O sizin apacık dusmanınızdır |
فَإِن زَلَلْتُم مِّن بَعْدِ مَا جَاءَتْكُمُ الْبَيِّنَاتُ فَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ (209) Eger size apacık deliller geldigi halde yine de hata ederseniz, bilin ki Allah Aziz'dir, Hakim'dir |
هَلْ يَنظُرُونَ إِلَّا أَن يَأْتِيَهُمُ اللَّهُ فِي ظُلَلٍ مِّنَ الْغَمَامِ وَالْمَلَائِكَةُ وَقُضِيَ الْأَمْرُ ۚ وَإِلَى اللَّهِ تُرْجَعُ الْأُمُورُ (210) Bulut golgeleri ile birlikte Allah’ın ve meleklerin gelmesini ve isin bitirilmesini mi bekliyorlar? Butun isler Allah’a dondurulup goturulecektir |
سَلْ بَنِي إِسْرَائِيلَ كَمْ آتَيْنَاهُم مِّنْ آيَةٍ بَيِّنَةٍ ۗ وَمَن يُبَدِّلْ نِعْمَةَ اللَّهِ مِن بَعْدِ مَا جَاءَتْهُ فَإِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ (211) Israilogulları'na bir sor, onlara apacık nice ayetler verdik. Kim, Allah’ın nimeti kendisine ulastıktan sonra onu degistirirse, suphesiz Allah’ın cezası cok siddetlidir |
زُيِّنَ لِلَّذِينَ كَفَرُوا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَيَسْخَرُونَ مِنَ الَّذِينَ آمَنُوا ۘ وَالَّذِينَ اتَّقَوْا فَوْقَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ۗ وَاللَّهُ يَرْزُقُ مَن يَشَاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ (212) Dunya hayatı kafirlere suslu gosterildi. Bu yuzden iman edenlerle alay ederler. Oysa takva sahipleri, kıyamet gunu onların cok ustundedirler. Allah diledigine hesapsız rızık verir |
كَانَ النَّاسُ أُمَّةً وَاحِدَةً فَبَعَثَ اللَّهُ النَّبِيِّينَ مُبَشِّرِينَ وَمُنذِرِينَ وَأَنزَلَ مَعَهُمُ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِيَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ فِيمَا اخْتَلَفُوا فِيهِ ۚ وَمَا اخْتَلَفَ فِيهِ إِلَّا الَّذِينَ أُوتُوهُ مِن بَعْدِ مَا جَاءَتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ ۖ فَهَدَى اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا لِمَا اخْتَلَفُوا فِيهِ مِنَ الْحَقِّ بِإِذْنِهِ ۗ وَاللَّهُ يَهْدِي مَن يَشَاءُ إِلَىٰ صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ (213) Insanlar tek bir ummetti. Sonra Allah, mujdeleyici ve uyarıcı olarak peygamberleri gonderdi ve insanların ayrılıga dustukleri hususlarda aralarında hukmetmesi icin onlarla birlikte hak olan kitaplar indirdi. Ancak kitap gonderilenler, kendilerine apacık deliller geldikten sonra aralarındaki hırs ve kıskanclık yuzunden onda ayrılıga dustuler. Allah ise iman edenleri, onların hakkında ayrılıga dustukleri dogruya kendi izniyle ulastırdı. Allah, diledigini dogru yola iletir |
أَمْ حَسِبْتُمْ أَن تَدْخُلُوا الْجَنَّةَ وَلَمَّا يَأْتِكُم مَّثَلُ الَّذِينَ خَلَوْا مِن قَبْلِكُم ۖ مَّسَّتْهُمُ الْبَأْسَاءُ وَالضَّرَّاءُ وَزُلْزِلُوا حَتَّىٰ يَقُولَ الرَّسُولُ وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ مَتَىٰ نَصْرُ اللَّهِ ۗ أَلَا إِنَّ نَصْرَ اللَّهِ قَرِيبٌ (214) Sizden once gelenlerin durumu, sizin basınıza gelmeden Cennet'e gireceginizi mi zannettiniz? Onlara oyle yoksulluk ve sıkıntı geldi ve oyle sarsıldılar ki, hatta Peygamber ve beraberindeki muminler; "Allah'ın yardımı ne zaman?" dediler. Iyi bilin ki Allah’ın yardımı yakındır |
يَسْأَلُونَكَ مَاذَا يُنفِقُونَ ۖ قُلْ مَا أَنفَقْتُم مِّنْ خَيْرٍ فَلِلْوَالِدَيْنِ وَالْأَقْرَبِينَ وَالْيَتَامَىٰ وَالْمَسَاكِينِ وَابْنِ السَّبِيلِ ۗ وَمَا تَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ فَإِنَّ اللَّهَ بِهِ عَلِيمٌ (215) Sana sadaka olarak ne vereceklerini soruyorlar. De ki: Hayırdan infak edeceginiz sey; anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmıslaradır. Hayır olarak yaptıgınız seyleri, Allah suphesiz en iyi bilendir |
كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِتَالُ وَهُوَ كُرْهٌ لَّكُمْ ۖ وَعَسَىٰ أَن تَكْرَهُوا شَيْئًا وَهُوَ خَيْرٌ لَّكُمْ ۖ وَعَسَىٰ أَن تُحِبُّوا شَيْئًا وَهُوَ شَرٌّ لَّكُمْ ۗ وَاللَّهُ يَعْلَمُ وَأَنتُمْ لَا تَعْلَمُونَ (216) Sizin icin hos olmasa da savas size farz kılındı. Olabilir ki sizin hoslanmadıgınız bir sey, sizin icin iyidir ve ihtimal ki sizin hoslandıgınız bir sey sizin icin kotudur. Siz bilmezsiniz Allah bilir |
يَسْأَلُونَكَ عَنِ الشَّهْرِ الْحَرَامِ قِتَالٍ فِيهِ ۖ قُلْ قِتَالٌ فِيهِ كَبِيرٌ ۖ وَصَدٌّ عَن سَبِيلِ اللَّهِ وَكُفْرٌ بِهِ وَالْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَإِخْرَاجُ أَهْلِهِ مِنْهُ أَكْبَرُ عِندَ اللَّهِ ۚ وَالْفِتْنَةُ أَكْبَرُ مِنَ الْقَتْلِ ۗ وَلَا يَزَالُونَ يُقَاتِلُونَكُمْ حَتَّىٰ يَرُدُّوكُمْ عَن دِينِكُمْ إِنِ اسْتَطَاعُوا ۚ وَمَن يَرْتَدِدْ مِنكُمْ عَن دِينِهِ فَيَمُتْ وَهُوَ كَافِرٌ فَأُولَٰئِكَ حَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ ۖ وَأُولَٰئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ ۖ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ (217) Sana haram ayı onda savasmayı soruyorlar. De ki: O ayda savasmak buyuk suctur, Allah yolundan alıkoymak, onu inkar etmek, Mescid-i Haram’a (girmeye) engel olmak ve halkını oradan cıkarmak Allah katında daha buyuk suctur. Fitne (cıkarmak)/sirk ise, oldurmekten daha buyuktur. Gucleri yeterse sizi dininizden dondurunceye kadar sizinle savasmaya devam ederler. Sizden kim dininden donup, kafir olarak olurse, iste onlar, amelleri dunyada ve ahirette bosa gidenlerdir. Iste onlar ates ehlidir. Orada ebedi kalacaklardır |
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَالَّذِينَ هَاجَرُوا وَجَاهَدُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ أُولَٰئِكَ يَرْجُونَ رَحْمَتَ اللَّهِ ۚ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ (218) Suphesiz iman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda cihat edenler, iste onlar Allah’ın rahmetini umarlar. Allah gunahları bagıslayandır, cokca merhamet edendir |
۞ يَسْأَلُونَكَ عَنِ الْخَمْرِ وَالْمَيْسِرِ ۖ قُلْ فِيهِمَا إِثْمٌ كَبِيرٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِ وَإِثْمُهُمَا أَكْبَرُ مِن نَّفْعِهِمَا ۗ وَيَسْأَلُونَكَ مَاذَا يُنفِقُونَ قُلِ الْعَفْوَ ۗ كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَتَفَكَّرُونَ (219) Sana icki ve kumarı soruyorlar. De ki: Onlarda buyuk gunah ve insanlara bazı faydalar vardır. Gunahları faydasından daha buyuktur. Ne sarf edeceklerini sana soruyorlar. De ki: Ihtiyactan fazlasını! Iste Allah, size dusunesiniz diye ayetleri (boyle) acıklıyor |
فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ ۗ وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الْيَتَامَىٰ ۖ قُلْ إِصْلَاحٌ لَّهُمْ خَيْرٌ ۖ وَإِن تُخَالِطُوهُمْ فَإِخْوَانُكُمْ ۚ وَاللَّهُ يَعْلَمُ الْمُفْسِدَ مِنَ الْمُصْلِحِ ۚ وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَأَعْنَتَكُمْ ۚ إِنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ (220) Hem dunya ve hem de ahiret konusunda sana yetimleri soruyorlar. De ki: Onların islerini duzeltmek hayırlıdır. Eger onları aranıza katarsanız artık onlar sizin kardeslerinizdir. Allah, bozanla duzelteni bilir. Allah dileseydi (yetimlerle bir arada yasama isiyle) sizi zora sokardı. Suphesiz Allah gucludur, Hakim'dir |
وَلَا تَنكِحُوا الْمُشْرِكَاتِ حَتَّىٰ يُؤْمِنَّ ۚ وَلَأَمَةٌ مُّؤْمِنَةٌ خَيْرٌ مِّن مُّشْرِكَةٍ وَلَوْ أَعْجَبَتْكُمْ ۗ وَلَا تُنكِحُوا الْمُشْرِكِينَ حَتَّىٰ يُؤْمِنُوا ۚ وَلَعَبْدٌ مُّؤْمِنٌ خَيْرٌ مِّن مُّشْرِكٍ وَلَوْ أَعْجَبَكُمْ ۗ أُولَٰئِكَ يَدْعُونَ إِلَى النَّارِ ۖ وَاللَّهُ يَدْعُو إِلَى الْجَنَّةِ وَالْمَغْفِرَةِ بِإِذْنِهِ ۖ وَيُبَيِّنُ آيَاتِهِ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ (221) Iman edinceye kadar musrik kadınlarla evlenmeyin. Mumin bir cariye, hosunuza giden musrik bir kadından daha hayırlıdır. Iman etmedikce, musrik erkeklerle mumin kadınları evlendirmeyin. Mumin bir kole, hosunuza gitse bile musrik bir erkekten daha hayırlıdır. Onlar, atese cagırırlar, Allah ise, izniyle Cennet'e ve magfirete cagırır ve insanlara dusunup ibret alsınlar diye ayetlerini acıklar |
وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الْمَحِيضِ ۖ قُلْ هُوَ أَذًى فَاعْتَزِلُوا النِّسَاءَ فِي الْمَحِيضِ ۖ وَلَا تَقْرَبُوهُنَّ حَتَّىٰ يَطْهُرْنَ ۖ فَإِذَا تَطَهَّرْنَ فَأْتُوهُنَّ مِنْ حَيْثُ أَمَرَكُمُ اللَّهُ ۚ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ التَّوَّابِينَ وَيُحِبُّ الْمُتَطَهِّرِينَ (222) Sana, kadınların aybası halinden soruyorlar. De ki: “O bir rahatsızlıktır. Bu sebeple adet halindeyken kadınlardan uzak durun ve temizlenene kadar onlara yaklasmayın. Temizlendikleri zaman da Allah’ın size buyurdugu yoldan yaklasın.” Suphesiz Allah, daima tovbe edenleri sever ve temizlenenleri de sever |
نِسَاؤُكُمْ حَرْثٌ لَّكُمْ فَأْتُوا حَرْثَكُمْ أَنَّىٰ شِئْتُمْ ۖ وَقَدِّمُوا لِأَنفُسِكُمْ ۚ وَاتَّقُوا اللَّهَ وَاعْلَمُوا أَنَّكُم مُّلَاقُوهُ ۗ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ (223) Kadınlar sizin tarlanızdır, o halde tarlanıza dilediginiz gibi varın. Kendiniz icin ileriye yonelik hazırlık yapın. Allah’tan korkun ve O’na kavusacagınızı bilin. Muminlere mujde ver |
وَلَا تَجْعَلُوا اللَّهَ عُرْضَةً لِّأَيْمَانِكُمْ أَن تَبَرُّوا وَتَتَّقُوا وَتُصْلِحُوا بَيْنَ النَّاسِ ۗ وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ (224) Allah adına yaptıgınız yeminlerinizi iyilik etmeye, gunahlardan uzak durmaya ve insanların arasını duzeltmeye engel yapmayın. Allah, her seyi hakkıyla isitendir, bilendir |
لَّا يُؤَاخِذُكُمُ اللَّهُ بِاللَّغْوِ فِي أَيْمَانِكُمْ وَلَٰكِن يُؤَاخِذُكُم بِمَا كَسَبَتْ قُلُوبُكُمْ ۗ وَاللَّهُ غَفُورٌ حَلِيمٌ (225) Allah sizi, kasıtsız olarak yaptıgınız yeminlerden dolayı sorumlu tutmaz. Lakin kalplerinizin kasıtlı yaptıgı yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutar. Allah cok bagıslayandır, cok sefkat ve merhamet edendir |
لِّلَّذِينَ يُؤْلُونَ مِن نِّسَائِهِمْ تَرَبُّصُ أَرْبَعَةِ أَشْهُرٍ ۖ فَإِن فَاءُوا فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ (226) Kadınlarına yaklasmamaya yemin edenlerin dort ay bekleme sureleri vardır. Eger yeminlerinden donerlerse, suphesiz Allah, cokca bagıslayandır, cokca merhamet edendir |
وَإِنْ عَزَمُوا الطَّلَاقَ فَإِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ (227) Eger bosanmaya karar verirlerse suphesiz Allah hakkıyla isitendir, bilendir |
وَالْمُطَلَّقَاتُ يَتَرَبَّصْنَ بِأَنفُسِهِنَّ ثَلَاثَةَ قُرُوءٍ ۚ وَلَا يَحِلُّ لَهُنَّ أَن يَكْتُمْنَ مَا خَلَقَ اللَّهُ فِي أَرْحَامِهِنَّ إِن كُنَّ يُؤْمِنَّ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ ۚ وَبُعُولَتُهُنَّ أَحَقُّ بِرَدِّهِنَّ فِي ذَٰلِكَ إِنْ أَرَادُوا إِصْلَاحًا ۚ وَلَهُنَّ مِثْلُ الَّذِي عَلَيْهِنَّ بِالْمَعْرُوفِ ۚ وَلِلرِّجَالِ عَلَيْهِنَّ دَرَجَةٌ ۗ وَاللَّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ (228) Bosanmıs kadınlar, kendi baslarına uc (adet) donemi beklerler. Eger onlar Allah’a ve ahiret gunune iman etmislerse, Allah’ın kendi rahimlerinde yarattıgını gizlemeleri helal degildir. Eger, bu sure icinde barısmak isterlerse kocaları onları almaya daha cok hak sahibidirler. Erkeklerin hanımları uzerinde bulunan hakları gibi, hanımların da kocaları uzerinde mesru cercevede hakları vardır. Erkekler, kadınlardan bir derece daha ustundurler. Allah, mutlak galiptir, Hakim'dir |
الطَّلَاقُ مَرَّتَانِ ۖ فَإِمْسَاكٌ بِمَعْرُوفٍ أَوْ تَسْرِيحٌ بِإِحْسَانٍ ۗ وَلَا يَحِلُّ لَكُمْ أَن تَأْخُذُوا مِمَّا آتَيْتُمُوهُنَّ شَيْئًا إِلَّا أَن يَخَافَا أَلَّا يُقِيمَا حُدُودَ اللَّهِ ۖ فَإِنْ خِفْتُمْ أَلَّا يُقِيمَا حُدُودَ اللَّهِ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَا فِيمَا افْتَدَتْ بِهِ ۗ تِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ فَلَا تَعْتَدُوهَا ۚ وَمَن يَتَعَدَّ حُدُودَ اللَّهِ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ (229) (Donus yapılabilecek) bosama iki defadır. Sonrası ya iyilikle gecinmek, ya da guzellikle bırakmaktır. (Evlilikte) tarafların Allah’ın belirledigi olculeri koruyamama endiseleri dısında kadınlara verdiklerinizden (bosanma esnasında) bir seyi geri almanız sizin icin helal olmaz. Eger onlar Allah’ın belirledigi olculeri gozetmeyecekler diye endise ederseniz, o zaman kadının (bosanmak icin) bedel vermesinde ikisine de gunah yoktur. Bunlar Allah’ın koydugu sınırlardır. Sakın bunları asmayın. Allah’ın koydugu sınırları kim asarsa, onlar zalimlerin ta kendileridir |
فَإِن طَلَّقَهَا فَلَا تَحِلُّ لَهُ مِن بَعْدُ حَتَّىٰ تَنكِحَ زَوْجًا غَيْرَهُ ۗ فَإِن طَلَّقَهَا فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَا أَن يَتَرَاجَعَا إِن ظَنَّا أَن يُقِيمَا حُدُودَ اللَّهِ ۗ وَتِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ يُبَيِّنُهَا لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ (230) Eger erkek karısını (ucuncu defa) bosarsa; kadın, onun dısında bir baska kocayla nikahlanmadıkca ona helal olmaz. (Bu koca da) onu bosadıgı takdirde, onlar (kadın ile ilk kocası) Allah’ın koydugu olculeri gozetebileceklerine inanıyorlarsa tekrar birbirlerine donup evlenmelerinde bir gunah yoktur. Iste bunlar Allah’ın, anlayan bir toplum icin acıkladıgı olculeridir |
وَإِذَا طَلَّقْتُمُ النِّسَاءَ فَبَلَغْنَ أَجَلَهُنَّ فَأَمْسِكُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ أَوْ سَرِّحُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ ۚ وَلَا تُمْسِكُوهُنَّ ضِرَارًا لِّتَعْتَدُوا ۚ وَمَن يَفْعَلْ ذَٰلِكَ فَقَدْ ظَلَمَ نَفْسَهُ ۚ وَلَا تَتَّخِذُوا آيَاتِ اللَّهِ هُزُوًا ۚ وَاذْكُرُوا نِعْمَتَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَمَا أَنزَلَ عَلَيْكُم مِّنَ الْكِتَابِ وَالْحِكْمَةِ يَعِظُكُم بِهِ ۚ وَاتَّقُوا اللَّهَ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ (231) Kadınları bosadıgınızda bekleme sureleri sona ererken ya onları guzellikle tutun, ya da guzellikle bırakın, fakat haklarına tecavuz etmek icin onlara zararlı olacak sekilde tutmayın. Boyle yapan suphesiz kendisine zulmetmis olur. Allah’ın ayetlerini eglence edinmeyin. Allah’ın uzerinizdeki nimetini ve size ogut vermek icin indirdigi kitabı, hikmeti dusunun. Allah’tan korkun ve bilin ki Allah, suphesiz her seyi bilendir |
وَإِذَا طَلَّقْتُمُ النِّسَاءَ فَبَلَغْنَ أَجَلَهُنَّ فَلَا تَعْضُلُوهُنَّ أَن يَنكِحْنَ أَزْوَاجَهُنَّ إِذَا تَرَاضَوْا بَيْنَهُم بِالْمَعْرُوفِ ۗ ذَٰلِكَ يُوعَظُ بِهِ مَن كَانَ مِنكُمْ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ ۗ ذَٰلِكُمْ أَزْكَىٰ لَكُمْ وَأَطْهَرُ ۗ وَاللَّهُ يَعْلَمُ وَأَنتُمْ لَا تَعْلَمُونَ (232) Kadınları bosadıgınız vakit, onlar da bekleme surelerini bitirince aralarında mesru bir sekilde anlastıkları takdirde, kocalarıyla birlikte (tekrardan) evlenmelerine engel olmayın. Iste, sizden Allah’a ve ahiret gunune iman edenlere, bununla ogut veriliyor. Bu, sizin icin daha faydalı ve daha temizdir. Allah bilir, siz bilmezsiniz |
۞ وَالْوَالِدَاتُ يُرْضِعْنَ أَوْلَادَهُنَّ حَوْلَيْنِ كَامِلَيْنِ ۖ لِمَنْ أَرَادَ أَن يُتِمَّ الرَّضَاعَةَ ۚ وَعَلَى الْمَوْلُودِ لَهُ رِزْقُهُنَّ وَكِسْوَتُهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ ۚ لَا تُكَلَّفُ نَفْسٌ إِلَّا وُسْعَهَا ۚ لَا تُضَارَّ وَالِدَةٌ بِوَلَدِهَا وَلَا مَوْلُودٌ لَّهُ بِوَلَدِهِ ۚ وَعَلَى الْوَارِثِ مِثْلُ ذَٰلِكَ ۗ فَإِنْ أَرَادَا فِصَالًا عَن تَرَاضٍ مِّنْهُمَا وَتَشَاوُرٍ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَا ۗ وَإِنْ أَرَدتُّمْ أَن تَسْتَرْضِعُوا أَوْلَادَكُمْ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ إِذَا سَلَّمْتُم مَّا آتَيْتُم بِالْمَعْرُوفِ ۗ وَاتَّقُوا اللَّهَ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ (233) Emzirmeyi tamamlamak isteyenler icin anneler cocuklarını iki tam yıl emzirirler. Onların (annelerin) yiyecegi, giyecegi, orfe uygun olarak babaya aittir. Hicbir kimseye gucunun ustunde bir yuk ve sorumluluk teklif edilmez. -Hicbir anne ve hicbir baba cocugu sebebiyle zarara ugratılmasın- (Baba olmusse) mirascı da aynı seyle sorumludur. Eger (anne ve baba) kendi aralarında danısıp anlasarak (iki yıl dolmadan) cocugu sutten kesmek isterlerse, onlara gunah yoktur. Eger cocuklarınızı (bir sutanneye) emzirtmek isterseniz orfe uygun olarak vereceginiz ucreti guzelce odediginiz takdirde size bir gunah yoktur. Allah’a karsı gelmekten sakının ve bilin ki Allah, yapmakta olduklarınızı hakkıyla gorendir |
وَالَّذِينَ يُتَوَفَّوْنَ مِنكُمْ وَيَذَرُونَ أَزْوَاجًا يَتَرَبَّصْنَ بِأَنفُسِهِنَّ أَرْبَعَةَ أَشْهُرٍ وَعَشْرًا ۖ فَإِذَا بَلَغْنَ أَجَلَهُنَّ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ فِيمَا فَعَلْنَ فِي أَنفُسِهِنَّ بِالْمَعْرُوفِ ۗ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ (234) Icinizden olenlerin (geride) bırakmıs oldugu hanımlar, kendi kendilerine dort ay on gun beklerler. Bekleme muddetlerini bitirdikleri vakit, kendileri hakkında yaptıkları mesru islerde size bir gunah yoktur. Allah yapmakta olduklarınızı bilir |
وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ فِيمَا عَرَّضْتُم بِهِ مِنْ خِطْبَةِ النِّسَاءِ أَوْ أَكْنَنتُمْ فِي أَنفُسِكُمْ ۚ عَلِمَ اللَّهُ أَنَّكُمْ سَتَذْكُرُونَهُنَّ وَلَٰكِن لَّا تُوَاعِدُوهُنَّ سِرًّا إِلَّا أَن تَقُولُوا قَوْلًا مَّعْرُوفًا ۚ وَلَا تَعْزِمُوا عُقْدَةَ النِّكَاحِ حَتَّىٰ يَبْلُغَ الْكِتَابُ أَجَلَهُ ۚ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا فِي أَنفُسِكُمْ فَاحْذَرُوهُ ۚ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ غَفُورٌ حَلِيمٌ (235) Boyle (bekleme suresi icindeki) kadınlara kapalı bir sekilde evlenme teklif etmenizde veya icinizden onlarla evlenmeyi gecirmenizde size bir gunah yoktur. Allah, sizin onları anacagınızı bilmektedir. Fakat mesru sozler dısında onlarla gizlice sozlesmeyin, muddet sona erene kadar nikah akdine kalkısmayın. Icinizde olanı Allah’ın bildigini bilin de, O’ndan cekinin. Allah’ın cokca bagıslayan ve Halim (Kullarına azabı gondermede acele etmez) oldugunu bilin |
لَّا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ إِن طَلَّقْتُمُ النِّسَاءَ مَا لَمْ تَمَسُّوهُنَّ أَوْ تَفْرِضُوا لَهُنَّ فَرِيضَةً ۚ وَمَتِّعُوهُنَّ عَلَى الْمُوسِعِ قَدَرُهُ وَعَلَى الْمُقْتِرِ قَدَرُهُ مَتَاعًا بِالْمَعْرُوفِ ۖ حَقًّا عَلَى الْمُحْسِنِينَ (236) Kadınlara temas edip, dokunmadan ve mehirlerini bicmeden, onları bosarsanız sizin uzerinize bir gunah yoktur. Zengin olanlar kendi halince, fakir olanlar da yine kendi halince uygun bir sekilde onları (bir seyler vererek) faydalandırın. Bu, iyilik sahiplerinin uzerine bir yukumluluktur |
وَإِن طَلَّقْتُمُوهُنَّ مِن قَبْلِ أَن تَمَسُّوهُنَّ وَقَدْ فَرَضْتُمْ لَهُنَّ فَرِيضَةً فَنِصْفُ مَا فَرَضْتُمْ إِلَّا أَن يَعْفُونَ أَوْ يَعْفُوَ الَّذِي بِيَدِهِ عُقْدَةُ النِّكَاحِ ۚ وَأَن تَعْفُوا أَقْرَبُ لِلتَّقْوَىٰ ۚ وَلَا تَنسَوُا الْفَضْلَ بَيْنَكُمْ ۚ إِنَّ اللَّهَ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ (237) Eger onlara mehir bicer de, temas etmeden onları bosarsanız mehrin yarısı onların hakkıdır. Ancak kadınlar bundan vazgecer ya da nikah bagı elinde bulunan erkek, mehrin yarısını ve daha fazlasını bagıslarsa o baska. Mehrin hepsini bagıslamanız takvaya daha uygundur. Aranızdaki iyiligi unutmayın. Allah, suphesiz yaptıklarınızı hakkıyla gorendir |
حَافِظُوا عَلَى الصَّلَوَاتِ وَالصَّلَاةِ الْوُسْطَىٰ وَقُومُوا لِلَّهِ قَانِتِينَ (238) Namazlara ve orta namaza devam edin. Gonulden baglılık ve saygı ile Allah’ın huzuruna durun |
فَإِنْ خِفْتُمْ فَرِجَالًا أَوْ رُكْبَانًا ۖ فَإِذَا أَمِنتُمْ فَاذْكُرُوا اللَّهَ كَمَا عَلَّمَكُم مَّا لَمْ تَكُونُوا تَعْلَمُونَ (239) Eger herhangi bir tehlikeden korkarsanız yaya yahut binek uzerinde namaz kılın. Guvene kavustugunuz zaman ise, daha once bilmediginiz seyleri size ogrettigi gibi Allah’ı zikredin |
وَالَّذِينَ يُتَوَفَّوْنَ مِنكُمْ وَيَذَرُونَ أَزْوَاجًا وَصِيَّةً لِّأَزْوَاجِهِم مَّتَاعًا إِلَى الْحَوْلِ غَيْرَ إِخْرَاجٍ ۚ فَإِنْ خَرَجْنَ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ فِي مَا فَعَلْنَ فِي أَنفُسِهِنَّ مِن مَّعْرُوفٍ ۗ وَاللَّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ (240) Icinizden olup geriye esler bırakan erkekler, bir seneye kadar esleri evlerinden (mirascılar tarafından) cıkarılmayacak bir gecimlik vasiyet etmis olmalıdırlar. Sayet kadınlar kendileri cıkarlarsa, kendi haklarında uygun olanı yapmalarından dolayı size bir mesuliyet (gunah) yoktur. Allah mutlak galiptir, hukum ve hikmet sahibidir |
وَلِلْمُطَلَّقَاتِ مَتَاعٌ بِالْمَعْرُوفِ ۖ حَقًّا عَلَى الْمُتَّقِينَ (241) Bosanmıs kadınlara orfe uygun sekilde bir gecimlik saglanmalıdır. Bu muttakiler uzerine bir gorevdir. Bu, iyilik sahiplerinin uzerine bir yukumluluktur |
كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ (242) Dusunesiniz diye Allah, size ayetlerini iste boyle acıklıyor |
۞ أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ خَرَجُوا مِن دِيَارِهِمْ وَهُمْ أُلُوفٌ حَذَرَ الْمَوْتِ فَقَالَ لَهُمُ اللَّهُ مُوتُوا ثُمَّ أَحْيَاهُمْ ۚ إِنَّ اللَّهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَشْكُرُونَ (243) Binlerce kisi iken olum korkusuyla yurtlarından cıkanları gormedin mi? Allah onlara: “Olun!” dedi, sonra da onları tekrar diriltti. Suphesiz Allah, insanlara karsı lutuf sahibidir. Ama insanların cogu sukretmezler |
وَقَاتِلُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ (244) Allah yolunda savasın ve bilin ki; Allah her seyi isiten ve bilendir |
مَّن ذَا الَّذِي يُقْرِضُ اللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا فَيُضَاعِفَهُ لَهُ أَضْعَافًا كَثِيرَةً ۚ وَاللَّهُ يَقْبِضُ وَيَبْسُطُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ (245) Kimdir Allah’a guzel bir borc verecek o kimse ki, Allah da o borcu kendisine kat kat odesin. (Rızkı) Allah daraltır ve genisletir. Ancak O’na donduruleceksiniz |
أَلَمْ تَرَ إِلَى الْمَلَإِ مِن بَنِي إِسْرَائِيلَ مِن بَعْدِ مُوسَىٰ إِذْ قَالُوا لِنَبِيٍّ لَّهُمُ ابْعَثْ لَنَا مَلِكًا نُّقَاتِلْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ ۖ قَالَ هَلْ عَسَيْتُمْ إِن كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِتَالُ أَلَّا تُقَاتِلُوا ۖ قَالُوا وَمَا لَنَا أَلَّا نُقَاتِلَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَقَدْ أُخْرِجْنَا مِن دِيَارِنَا وَأَبْنَائِنَا ۖ فَلَمَّا كُتِبَ عَلَيْهِمُ الْقِتَالُ تَوَلَّوْا إِلَّا قَلِيلًا مِّنْهُمْ ۗ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِالظَّالِمِينَ (246) Musa’dan sonra Israilogulları'nın ileri gelenlerini gormedin mi? Peygamberlerinden birine: "Bize bir hukumdar gonder de Allah yolunda savasalım" demislerdi. Peygamberleri:" Ya, savas size farz olunca savasmazsanız?" demisti. "Bizler neden Allah yolunda savasmayalım ki, biz yurtlarımızdan ve ogullarımızdan uzaklastırıldık" demislerdi. Fakat uzerlerine savas farz kılınınca iclerinden pek azı haric yuz cevirdiler. Allah, zalimleri suphesiz bilir |
وَقَالَ لَهُمْ نَبِيُّهُمْ إِنَّ اللَّهَ قَدْ بَعَثَ لَكُمْ طَالُوتَ مَلِكًا ۚ قَالُوا أَنَّىٰ يَكُونُ لَهُ الْمُلْكُ عَلَيْنَا وَنَحْنُ أَحَقُّ بِالْمُلْكِ مِنْهُ وَلَمْ يُؤْتَ سَعَةً مِّنَ الْمَالِ ۚ قَالَ إِنَّ اللَّهَ اصْطَفَاهُ عَلَيْكُمْ وَزَادَهُ بَسْطَةً فِي الْعِلْمِ وَالْجِسْمِ ۖ وَاللَّهُ يُؤْتِي مُلْكَهُ مَن يَشَاءُ ۚ وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ (247) Peygamberleri onlara, dedi ki: Allah, Talut’u size hukumdar gonderdi. O bizim uzerimize nasıl hukumdar olabilir? Biz hukumdarlıga ondan daha layıgız. Ona, malca da bir bolluk verilmemistir, dediler. Peygamber de: Allah, onu sizin uzerinize secti, onun bilgisini ve gucunu artırdı. Allah, mulkunu diledigine verir. Allah’ın lutfu genistir. O, her seyi bilendir, dedi |
وَقَالَ لَهُمْ نَبِيُّهُمْ إِنَّ آيَةَ مُلْكِهِ أَن يَأْتِيَكُمُ التَّابُوتُ فِيهِ سَكِينَةٌ مِّن رَّبِّكُمْ وَبَقِيَّةٌ مِّمَّا تَرَكَ آلُ مُوسَىٰ وَآلُ هَارُونَ تَحْمِلُهُ الْمَلَائِكَةُ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لَّكُمْ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ (248) Peygamberleri onlara, “Onun hukumdarlıgının alameti, size sandıgın gelmesidir. Onda Rabbinizden gelen bir huzur, Musa ailesinin ve Harun ailesinin bıraktıklarından kalanlar vardır ve onu melekler tasır. Eger iman etmisseniz, bunda sizin icin apacık delil vardır” dedi |
فَلَمَّا فَصَلَ طَالُوتُ بِالْجُنُودِ قَالَ إِنَّ اللَّهَ مُبْتَلِيكُم بِنَهَرٍ فَمَن شَرِبَ مِنْهُ فَلَيْسَ مِنِّي وَمَن لَّمْ يَطْعَمْهُ فَإِنَّهُ مِنِّي إِلَّا مَنِ اغْتَرَفَ غُرْفَةً بِيَدِهِ ۚ فَشَرِبُوا مِنْهُ إِلَّا قَلِيلًا مِّنْهُمْ ۚ فَلَمَّا جَاوَزَهُ هُوَ وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ قَالُوا لَا طَاقَةَ لَنَا الْيَوْمَ بِجَالُوتَ وَجُنُودِهِ ۚ قَالَ الَّذِينَ يَظُنُّونَ أَنَّهُم مُّلَاقُو اللَّهِ كَم مِّن فِئَةٍ قَلِيلَةٍ غَلَبَتْ فِئَةً كَثِيرَةً بِإِذْنِ اللَّهِ ۗ وَاللَّهُ مَعَ الصَّابِرِينَ (249) Talut, ordusuyla birlikte ayrıldıgında: "Allah, sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim sudan icerse benden degildir, sadece eliyle bir avuc almasından baska ondan tatmayan bendendir." dedi. Onlardan pek azı haric o sudan ictiler. Nihayet Talut ve kendisiyle beraber iman edenler ırmagı gecince, otekiler: "Bugun Calut’a ve onun ordusuna karsı koyacak gucumuz yok." dediler. Rablerine kavusacaklarını dusunenler ise: "Nice sayıca az topluluklar, Allah’ın izni ile sayıca cok olan toplulukları yenmislerdir. Allah sabredenlerle beraberdir." dediler |
وَلَمَّا بَرَزُوا لِجَالُوتَ وَجُنُودِهِ قَالُوا رَبَّنَا أَفْرِغْ عَلَيْنَا صَبْرًا وَثَبِّتْ أَقْدَامَنَا وَانصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ (250) Calut ve ordusuna karsı cıktıklarında: "Rabbimiz! uzerimize sabır yagdır. Ayaklarımıza sebat ver, bu kafir topluma karsı bize yardım et, zafer ver!" dediler |
فَهَزَمُوهُم بِإِذْنِ اللَّهِ وَقَتَلَ دَاوُودُ جَالُوتَ وَآتَاهُ اللَّهُ الْمُلْكَ وَالْحِكْمَةَ وَعَلَّمَهُ مِمَّا يَشَاءُ ۗ وَلَوْلَا دَفْعُ اللَّهِ النَّاسَ بَعْضَهُم بِبَعْضٍ لَّفَسَدَتِ الْأَرْضُ وَلَٰكِنَّ اللَّهَ ذُو فَضْلٍ عَلَى الْعَالَمِينَ (251) Neticede Allah’ın izniyle onları bozguna ugrattılar. Davut da, Calut’u oldurdu. Allah, Davud’a hukumdarlık ve hikmet verdi, ona dilediginden ogretti. Allah’ın insanları birbirleriyle savması olmasaydı, yeryuzunun duzeni bozulurdu. Fakat Allah, alemlere karsı lutuf sahibidir |
تِلْكَ آيَاتُ اللَّهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّ ۚ وَإِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ (252) Iste bunlar Allah’ın ayetleridir. Biz onları sana hakkıyla okuyoruz. Suphesiz sen de gonderilmis peygamberlerdensin |
۞ تِلْكَ الرُّسُلُ فَضَّلْنَا بَعْضَهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ ۘ مِّنْهُم مَّن كَلَّمَ اللَّهُ ۖ وَرَفَعَ بَعْضَهُمْ دَرَجَاتٍ ۚ وَآتَيْنَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ الْبَيِّنَاتِ وَأَيَّدْنَاهُ بِرُوحِ الْقُدُسِ ۗ وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ مَا اقْتَتَلَ الَّذِينَ مِن بَعْدِهِم مِّن بَعْدِ مَا جَاءَتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ وَلَٰكِنِ اخْتَلَفُوا فَمِنْهُم مَّنْ آمَنَ وَمِنْهُم مَّن كَفَرَ ۚ وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ مَا اقْتَتَلُوا وَلَٰكِنَّ اللَّهَ يَفْعَلُ مَا يُرِيدُ (253) Iste bu rasuller yok mu, biz onların bazısını bazısından ustun kıldık. Allah'ın konustugu ve bazılarının da derecelerini yukselttigi kimseler onlardandır. Meryemoglu Isa'ya apacık deliller vermis ve onu Ruhu'l-Kudus (Cebrail) ile desteklemisizdir. Eger Allah dileseydi, bu peygamberlerden sonra gelen milletler, kendilerine gelen apacık delillerden sonra birbirlerini oldurmezlerdi. Fakat onlar ihtilafa dustuler. Onlardan bir kısmı iman etti; bir kısmı da kufre girdi. Eger Allah dileseydi, birbirlerini oldurmezlerdi. Fakat Allah, diledigini yapar |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا أَنفِقُوا مِمَّا رَزَقْنَاكُم مِّن قَبْلِ أَن يَأْتِيَ يَوْمٌ لَّا بَيْعٌ فِيهِ وَلَا خُلَّةٌ وَلَا شَفَاعَةٌ ۗ وَالْكَافِرُونَ هُمُ الظَّالِمُونَ (254) Ey iman edenler! Icinde hicbir alısverisin, hicbir dostlugun ve sefaatin olmadıgı gun gelmeden once, size rızık olarak verdigimiz seylerden Allah yolunda harcayın. Kafirler ise, onlar zalimlerdir |
اللَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ ۚ لَا تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلَا نَوْمٌ ۚ لَّهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۗ مَن ذَا الَّذِي يَشْفَعُ عِندَهُ إِلَّا بِإِذْنِهِ ۚ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ ۖ وَلَا يُحِيطُونَ بِشَيْءٍ مِّنْ عِلْمِهِ إِلَّا بِمَا شَاءَ ۚ وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ ۖ وَلَا يَئُودُهُ حِفْظُهُمَا ۚ وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ (255) Allah; O'ndan baska hakkıyla ibadete layık hicbir hak ilah olmayandır; Hayy'dır (diridir); Kayyum'dur. (kendi zatiyle kaimdir.) O'nu ne bir uyuklama, ne de bir uyku tutar. Goklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. Izni olmadan, O'nun yanında kim sefaat edebilir? Onların onunde ve arkasında olan her seyi bilir. Onlar ise, O'nun diledigi kadarından baska ilminden hicbir sey kavrayamazlar. O'nun Kursu'su gokleri ve yeri kaplamıstır. Onların her ikisini de gorup gozetmek O'na agır gelmez. O, cok yucedir, cok buyuktur |
لَا إِكْرَاهَ فِي الدِّينِ ۖ قَد تَّبَيَّنَ الرُّشْدُ مِنَ الْغَيِّ ۚ فَمَن يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِن بِاللَّهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَىٰ لَا انفِصَامَ لَهَا ۗ وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ (256) Dinde zorlama yoktur. Hak yol, batıl yoldan ayrılmıstır. Kim tagutu inkar eder, Allah'a iman ederse, kopması mumkun olmayan en saglam kulpa tutunmus olur. Allah, hakkıyla isiten ve hakkıyla bilendir |
اللَّهُ وَلِيُّ الَّذِينَ آمَنُوا يُخْرِجُهُم مِّنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ ۖ وَالَّذِينَ كَفَرُوا أَوْلِيَاؤُهُمُ الطَّاغُوتُ يُخْرِجُونَهُم مِّنَ النُّورِ إِلَى الظُّلُمَاتِ ۗ أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ ۖ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ (257) Allah, iman edenlerin dostudur; onları karanlıklardan aydınlıga cıkarır. Kafirlerin dostları ise taguttur, onları aydınlıktan karanlıklara cıkarırlar. Iste onlar cehennemliklerdir. Orada ebedi olarak kalırlar |
أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِي حَاجَّ إِبْرَاهِيمَ فِي رَبِّهِ أَنْ آتَاهُ اللَّهُ الْمُلْكَ إِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ رَبِّيَ الَّذِي يُحْيِي وَيُمِيتُ قَالَ أَنَا أُحْيِي وَأُمِيتُ ۖ قَالَ إِبْرَاهِيمُ فَإِنَّ اللَّهَ يَأْتِي بِالشَّمْسِ مِنَ الْمَشْرِقِ فَأْتِ بِهَا مِنَ الْمَغْرِبِ فَبُهِتَ الَّذِي كَفَرَ ۗ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ (258) Allah'ın kendisine hukumranlık vermesinden dolayı, rabbi hakkında Ibrahim'le tartısanı gormedin mi? Ibrahim (ona): "Rabbim hem diriltir, hemde oldurur" deyince; o, "Ben de diriltir ve oldururum" demisti. Fakat Ibrahim: "Allah, gunesi dogudan getirir; sen de onu batıdan getir." deyince, o inkar eden sasırıp kalmıstı. Allah, zalimler toplulugunu dogru yola iletmez |
أَوْ كَالَّذِي مَرَّ عَلَىٰ قَرْيَةٍ وَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلَىٰ عُرُوشِهَا قَالَ أَنَّىٰ يُحْيِي هَٰذِهِ اللَّهُ بَعْدَ مَوْتِهَا ۖ فَأَمَاتَهُ اللَّهُ مِائَةَ عَامٍ ثُمَّ بَعَثَهُ ۖ قَالَ كَمْ لَبِثْتَ ۖ قَالَ لَبِثْتُ يَوْمًا أَوْ بَعْضَ يَوْمٍ ۖ قَالَ بَل لَّبِثْتَ مِائَةَ عَامٍ فَانظُرْ إِلَىٰ طَعَامِكَ وَشَرَابِكَ لَمْ يَتَسَنَّهْ ۖ وَانظُرْ إِلَىٰ حِمَارِكَ وَلِنَجْعَلَكَ آيَةً لِّلنَّاسِ ۖ وَانظُرْ إِلَى الْعِظَامِ كَيْفَ نُنشِزُهَا ثُمَّ نَكْسُوهَا لَحْمًا ۚ فَلَمَّا تَبَيَّنَ لَهُ قَالَ أَعْلَمُ أَنَّ اللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ (259) Yahut altı ustune gelmis bir kasabaya ugrayan kimse gibisini gormedin mi? Allah, bunu olumunden sonra nasıl diriltecek? dedi. Bunun uzerine Allah onu oldurup yuz sene bıraktı; sonra tekrar diriltti. "Ne kadar kaldın?" dedi. "Bir gun yahut daha az" dedi. Allah ona: "Hayır, yuz sene kaldın. Yiyecegine ve icecegine bir bak, henuz bozulmamıstır. Esegine de bak. Seni insanlara ibret kılacagız. Kemiklere bak, onları nasıl birlestirip yerli yerine koyuyor ve sonra onlara nasıl et giydiriyoruz?" dedi. Durum kendisince anlasılınca: "Simdi iyice biliyorum ki, Allah her seye kadirdir," dedi |
وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ رَبِّ أَرِنِي كَيْفَ تُحْيِي الْمَوْتَىٰ ۖ قَالَ أَوَلَمْ تُؤْمِن ۖ قَالَ بَلَىٰ وَلَٰكِن لِّيَطْمَئِنَّ قَلْبِي ۖ قَالَ فَخُذْ أَرْبَعَةً مِّنَ الطَّيْرِ فَصُرْهُنَّ إِلَيْكَ ثُمَّ اجْعَلْ عَلَىٰ كُلِّ جَبَلٍ مِّنْهُنَّ جُزْءًا ثُمَّ ادْعُهُنَّ يَأْتِينَكَ سَعْيًا ۚ وَاعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ (260) Hani Ibrahim Rabbine: "Ey Rabbim! Oluyu nasıl dirilttigini bana goster." demisti. Rabbi ona: "Yoksa inanmıyor musun?" dedi. Ibrahim: "Hayır! Inandım, fakat kalbimin mutmain olması icin." demisti. "Oyleyse dort kus tut, onları yanına al. Sonra (kesip parcala), her dagın basına onlardan bir parca koy. Ardından onları kendine cagır; kosarak sana gelirler. Bil ki suphesiz Allah Aziz'dir, Hakim'dir |
مَّثَلُ الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ كَمَثَلِ حَبَّةٍ أَنبَتَتْ سَبْعَ سَنَابِلَ فِي كُلِّ سُنبُلَةٍ مِّائَةُ حَبَّةٍ ۗ وَاللَّهُ يُضَاعِفُ لِمَن يَشَاءُ ۗ وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ (261) Allah yolunda mallarını harcayanların ornegi, yedi basak bitiren bir tane gibidir ki, her basakta yuz tane vardır. Allah diledigine kat kat verir. Allah, ihsanı bol olandır, her seyi bilendir |
الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ ثُمَّ لَا يُتْبِعُونَ مَا أَنفَقُوا مَنًّا وَلَا أَذًى ۙ لَّهُمْ أَجْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ (262) Mallarını Allah yolunda infak edip sonra infak ettikleri seyin ardından basa kakmayan ve eza etmeyenlerin ecirleri Rablerinin katındadır. Onlara korku yoktur ve onlar uzulmeyeceklerdir |
۞ قَوْلٌ مَّعْرُوفٌ وَمَغْفِرَةٌ خَيْرٌ مِّن صَدَقَةٍ يَتْبَعُهَا أَذًى ۗ وَاللَّهُ غَنِيٌّ حَلِيمٌ (263) Guzel soz ve bagıslama, arkasından incitme gelen sadakadan daha iyidir. Allah cok zengindir, Halim'dir |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تُبْطِلُوا صَدَقَاتِكُم بِالْمَنِّ وَالْأَذَىٰ كَالَّذِي يُنفِقُ مَالَهُ رِئَاءَ النَّاسِ وَلَا يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ ۖ فَمَثَلُهُ كَمَثَلِ صَفْوَانٍ عَلَيْهِ تُرَابٌ فَأَصَابَهُ وَابِلٌ فَتَرَكَهُ صَلْدًا ۖ لَّا يَقْدِرُونَ عَلَىٰ شَيْءٍ مِّمَّا كَسَبُوا ۗ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ (264) Ey iman edenler! Allah'a ve ahiret gunune iman etmedigi halde malını gosteris icin harcayan kimse gibi, basa kakmak ve incitmek suretiyle yaptıgınız hayırlarınızı bosa cıkarmayın. Artık onun durumu, uzerinde biraz toprak bulunan duz kayaya benzer ki, saganak bir yagmur isabet etmis de onu cıplak puruzsuz kaya haline getirivermistir. Bunlar kazandıklarından hicbir seye sahip olamazlar. Allah, kafirleri dogru yola iletmez |
وَمَثَلُ الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمُ ابْتِغَاءَ مَرْضَاتِ اللَّهِ وَتَثْبِيتًا مِّنْ أَنفُسِهِمْ كَمَثَلِ جَنَّةٍ بِرَبْوَةٍ أَصَابَهَا وَابِلٌ فَآتَتْ أُكُلَهَا ضِعْفَيْنِ فَإِن لَّمْ يُصِبْهَا وَابِلٌ فَطَلٌّ ۗ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ (265) Mallarını Allah'ın rızasını kazanmak ve iclerindeki imanı saglamlastırmak icin sarf edenlerin durumu ise bir tepe uzerindeki bahcenin haline benzer. Kuvvetli bir saganak dusunce meyvelerini iki kat verir. Bol yagmur isabet etmezse de cisinti vardır. Allah, yaptıklarınızı gormektedir |
أَيَوَدُّ أَحَدُكُمْ أَن تَكُونَ لَهُ جَنَّةٌ مِّن نَّخِيلٍ وَأَعْنَابٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ لَهُ فِيهَا مِن كُلِّ الثَّمَرَاتِ وَأَصَابَهُ الْكِبَرُ وَلَهُ ذُرِّيَّةٌ ضُعَفَاءُ فَأَصَابَهَا إِعْصَارٌ فِيهِ نَارٌ فَاحْتَرَقَتْ ۗ كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَتَفَكَّرُونَ (266) Sizden biriniz arzu eder mi ki, hurma ve uzum agaclarıyla dolu, altından ırmaklar akan ve icinde her cesit meyveden bulunan bir bahcesi olsun da, kendisi ihtiyarlamıs, cocukları da gucsuz kalmısken, bahcesi atesli bir kasırga ile yanıversin. Dusunesiniz diye Allah, size ayetlerini boyle acıklar |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا أَنفِقُوا مِن طَيِّبَاتِ مَا كَسَبْتُمْ وَمِمَّا أَخْرَجْنَا لَكُم مِّنَ الْأَرْضِ ۖ وَلَا تَيَمَّمُوا الْخَبِيثَ مِنْهُ تُنفِقُونَ وَلَسْتُم بِآخِذِيهِ إِلَّا أَن تُغْمِضُوا فِيهِ ۚ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ غَنِيٌّ حَمِيدٌ (267) Ey iman edenler! Gerek kazandıklarınızın ve gerekse yerden sizin icin cıkardıklarımızın iyilerinden bagısta bulunun. Goz yummadan alıcısı olmayacagınız kotu seyleri vermeye kalkısmayın. Bilin ki Allah, hicbir seye ihtiyacı olmayan ve hamd edilmeye layık olandır |
الشَّيْطَانُ يَعِدُكُمُ الْفَقْرَ وَيَأْمُرُكُم بِالْفَحْشَاءِ ۖ وَاللَّهُ يَعِدُكُم مَّغْفِرَةً مِّنْهُ وَفَضْلًا ۗ وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ (268) Seytan sizi fakirlikle korkutur ve size cimriligi telkin eder. Allah ise, size magfiretini ve bolluk vadediyor. Allah her seyi kusatandır ve her seyi bilendir |
يُؤْتِي الْحِكْمَةَ مَن يَشَاءُ ۚ وَمَن يُؤْتَ الْحِكْمَةَ فَقَدْ أُوتِيَ خَيْرًا كَثِيرًا ۗ وَمَا يَذَّكَّرُ إِلَّا أُولُو الْأَلْبَابِ (269) O, hikmeti diledigi kimseye verir. Hikmet verilen kimseye pek cok hayır da verilmistir. Akıl sahiplerinden baskası ogut alıp dusunmez |
وَمَا أَنفَقْتُم مِّن نَّفَقَةٍ أَوْ نَذَرْتُم مِّن نَّذْرٍ فَإِنَّ اللَّهَ يَعْلَمُهُ ۗ وَمَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ أَنصَارٍ (270) Yaptıgınız her harcamayı ve adadıgınız her adagı muhakkak Allah bilir. O gun zalimler icin hic bir yardımcı yoktur |
إِن تُبْدُوا الصَّدَقَاتِ فَنِعِمَّا هِيَ ۖ وَإِن تُخْفُوهَا وَتُؤْتُوهَا الْفُقَرَاءَ فَهُوَ خَيْرٌ لَّكُمْ ۚ وَيُكَفِّرُ عَنكُم مِّن سَيِّئَاتِكُمْ ۗ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ (271) Eger sadakaları acık olarak verirseniz o, ne guzeldir. Sayet onu gizleyip de fakirlere verirseniz, o da sizin icin (daha) hayırlıdır. (Allah bununla) gunahlarınızı ortup, bagıslar. Allah, yaptıklarınızdan tamamıyla haberdardır |
۞ لَّيْسَ عَلَيْكَ هُدَاهُمْ وَلَٰكِنَّ اللَّهَ يَهْدِي مَن يَشَاءُ ۗ وَمَا تُنفِقُوا مِنْ خَيْرٍ فَلِأَنفُسِكُمْ ۚ وَمَا تُنفِقُونَ إِلَّا ابْتِغَاءَ وَجْهِ اللَّهِ ۚ وَمَا تُنفِقُوا مِنْ خَيْرٍ يُوَفَّ إِلَيْكُمْ وَأَنتُمْ لَا تُظْلَمُونَ (272) (Ey Muhammed!) Onları hidayete erdirmek senin uzerine (bir sorumluluk) degildir. Fakat Allah, diledigi kimseyi hidayete erdirir. Iyilik olarak her ne verirseniz, o kendiniz icindir. Zaten siz, yalnız Allah’ın rızasını/vechini kazanmak icin verirsiniz. Iyilik olarak ne verirseniz (bunun karsılıgı) size eksiksizce odenecektir. Ve siz, haksızlıga ugratılmazsınız |
لِلْفُقَرَاءِ الَّذِينَ أُحْصِرُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ لَا يَسْتَطِيعُونَ ضَرْبًا فِي الْأَرْضِ يَحْسَبُهُمُ الْجَاهِلُ أَغْنِيَاءَ مِنَ التَّعَفُّفِ تَعْرِفُهُم بِسِيمَاهُمْ لَا يَسْأَلُونَ النَّاسَ إِلْحَافًا ۗ وَمَا تُنفِقُوا مِنْ خَيْرٍ فَإِنَّ اللَّهَ بِهِ عَلِيمٌ (273) (Sadakalar) Allah yolunda mahsur kalmıs, kazanc icin yeryuzunde dolasamayan, cekingenliklerinden dolayı bilmeyenlerin onları zengin zannettikleri, senin de simalarından tanıdıgın ısrarlı bir sekilde insanlardan istemeyen fakirler icindir. Hayır olarak ne harcarsanız, suphesiz Allah onu hakkıyla bilir |
الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُم بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ سِرًّا وَعَلَانِيَةً فَلَهُمْ أَجْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ (274) Gece ve gunduz, gizli ve acık olarak mallarından verenler, iste onlar icin Rableri katında mukafatlar vardır! Onlara korku yoktur, mahzun da olmayacaklardır |
الَّذِينَ يَأْكُلُونَ الرِّبَا لَا يَقُومُونَ إِلَّا كَمَا يَقُومُ الَّذِي يَتَخَبَّطُهُ الشَّيْطَانُ مِنَ الْمَسِّ ۚ ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ قَالُوا إِنَّمَا الْبَيْعُ مِثْلُ الرِّبَا ۗ وَأَحَلَّ اللَّهُ الْبَيْعَ وَحَرَّمَ الرِّبَا ۚ فَمَن جَاءَهُ مَوْعِظَةٌ مِّن رَّبِّهِ فَانتَهَىٰ فَلَهُ مَا سَلَفَ وَأَمْرُهُ إِلَى اللَّهِ ۖ وَمَنْ عَادَ فَأُولَٰئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ ۖ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ (275) Faiz yiyenler, ancak seytanın carptıgı kimsenin kalktıgı gibi kalkarlar. Bu, onların, “Alısveris de faiz gibidir” demelerinden dolayıdır. Oysa Allah, alısverisi helal, faizi haram kılmıstır. Bundan boyle kime Rabbinden bir ogut gelir de (o ogute uyarak) faizden vazgecerse, artık onceden aldıgı onun olur. Durumu da Allah’a kalmıstır. (Allah, onu affeder.) Kim tekrar (faize) donerse, iste onlar cehennemliklerdir. Orada ebedi kalacaklardır |
يَمْحَقُ اللَّهُ الرِّبَا وَيُرْبِي الصَّدَقَاتِ ۗ وَاللَّهُ لَا يُحِبُّ كُلَّ كَفَّارٍ أَثِيمٍ (276) Allah, faizi yok eder, sadakaları ise bereketlendirir. Allah, hicbir gunahkar kafiri sevmez |
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَآتَوُا الزَّكَاةَ لَهُمْ أَجْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ (277) Suphesiz iman edenler, salih amel isleyenler, namazı dosdogru kılanlar ve zekatı verenler icin Rableri katında mukafatları vardır. Onlara korku yoktur. Onlar, mahzun da olmayacaklardır |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَذَرُوا مَا بَقِيَ مِنَ الرِّبَا إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ (278) Ey iman edenler! Eger gercekten mumin iseniz, Allah’tan korkun ve faizden geri kalanı bırakın |
فَإِن لَّمْ تَفْعَلُوا فَأْذَنُوا بِحَرْبٍ مِّنَ اللَّهِ وَرَسُولِهِ ۖ وَإِن تُبْتُمْ فَلَكُمْ رُءُوسُ أَمْوَالِكُمْ لَا تَظْلِمُونَ وَلَا تُظْلَمُونَ (279) Eger boyle yapmazsanız, bunun Allah’a ve elcisine karsı acılmıs bir savas oldugunu bilin. Sayet tevbe ederseniz, ana paranız sizindir. (Boylece) zulmetmemis ve de zulme ugramamıs olursunuz |
وَإِن كَانَ ذُو عُسْرَةٍ فَنَظِرَةٌ إِلَىٰ مَيْسَرَةٍ ۚ وَأَن تَصَدَّقُوا خَيْرٌ لَّكُمْ ۖ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ (280) Eger (borclu) darda ise eli genisleyinceye kadar ona muhlet verin. Sadaka olarak bagıslamanız, bilirseniz sizin icin daha hayırlıdır |
وَاتَّقُوا يَوْمًا تُرْجَعُونَ فِيهِ إِلَى اللَّهِ ۖ ثُمَّ تُوَفَّىٰ كُلُّ نَفْسٍ مَّا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ (281) Allah'a donduruleceginiz ve sonra zulme ugramadan herkesin kazancının kendisine eksiksiz verilecegi gunden korkunuz |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا تَدَايَنتُم بِدَيْنٍ إِلَىٰ أَجَلٍ مُّسَمًّى فَاكْتُبُوهُ ۚ وَلْيَكْتُب بَّيْنَكُمْ كَاتِبٌ بِالْعَدْلِ ۚ وَلَا يَأْبَ كَاتِبٌ أَن يَكْتُبَ كَمَا عَلَّمَهُ اللَّهُ ۚ فَلْيَكْتُبْ وَلْيُمْلِلِ الَّذِي عَلَيْهِ الْحَقُّ وَلْيَتَّقِ اللَّهَ رَبَّهُ وَلَا يَبْخَسْ مِنْهُ شَيْئًا ۚ فَإِن كَانَ الَّذِي عَلَيْهِ الْحَقُّ سَفِيهًا أَوْ ضَعِيفًا أَوْ لَا يَسْتَطِيعُ أَن يُمِلَّ هُوَ فَلْيُمْلِلْ وَلِيُّهُ بِالْعَدْلِ ۚ وَاسْتَشْهِدُوا شَهِيدَيْنِ مِن رِّجَالِكُمْ ۖ فَإِن لَّمْ يَكُونَا رَجُلَيْنِ فَرَجُلٌ وَامْرَأَتَانِ مِمَّن تَرْضَوْنَ مِنَ الشُّهَدَاءِ أَن تَضِلَّ إِحْدَاهُمَا فَتُذَكِّرَ إِحْدَاهُمَا الْأُخْرَىٰ ۚ وَلَا يَأْبَ الشُّهَدَاءُ إِذَا مَا دُعُوا ۚ وَلَا تَسْأَمُوا أَن تَكْتُبُوهُ صَغِيرًا أَوْ كَبِيرًا إِلَىٰ أَجَلِهِ ۚ ذَٰلِكُمْ أَقْسَطُ عِندَ اللَّهِ وَأَقْوَمُ لِلشَّهَادَةِ وَأَدْنَىٰ أَلَّا تَرْتَابُوا ۖ إِلَّا أَن تَكُونَ تِجَارَةً حَاضِرَةً تُدِيرُونَهَا بَيْنَكُمْ فَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَلَّا تَكْتُبُوهَا ۗ وَأَشْهِدُوا إِذَا تَبَايَعْتُمْ ۚ وَلَا يُضَارَّ كَاتِبٌ وَلَا شَهِيدٌ ۚ وَإِن تَفْعَلُوا فَإِنَّهُ فُسُوقٌ بِكُمْ ۗ وَاتَّقُوا اللَّهَ ۖ وَيُعَلِّمُكُمُ اللَّهُ ۗ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ (282) Ey iman edenler! Belirli bir sureye kadar borclandıgınız zaman onu yazın. Aranızda bir katip dogru olarak yazsın. Katip, Allah’ın kendisine ogrettigi gibi yazmaktan kacınmasın, yazsın. (Katibe) borclu olan yazdırsın. Rabbi olan Allah’tan korksun da ondan hicbir seyi eksiltmesin. Eger borclu cahil/sefih veya zayıf ya da bizzat kendisi yazdırmaya gucu yetmezse, velisi (onu) dosdogru yazdırsın. Erkeklerinizden iki de sahit bulundurun. Eger iki erkek yoksa, razı olacagınız sahitlerden, bir erkek ve biri unuttugu zaman digerinin ona hatırlatması icin iki kadın sahitler cagrıldıklarında (sahitlik etmekten) kacınmasınlar. Kucuk olsun, buyuk olsun borcu suresiyle birlikte yazmaya usenmeyin. Bu, Allah katında daha adaletli, sahitlik icin daha saglam, supheye dusmemeniz icin de en isabetli olandır. Ancak aranızda yaptıgınız alısverisin pesin bir ticaret olması halinde onu yazmamanızın bir gunahı yoktur. Alısveris yaptıgınız zaman da sahit tutun. Yazana da sahide de zarar verilmesin. Eger bir zarar verirseniz bu suphesiz, sizin hak yoldan cıkmanız demektir. Allah’tan korkun. Allah (bunları) size ogretmektedir. Allah her seyi bilendir |
۞ وَإِن كُنتُمْ عَلَىٰ سَفَرٍ وَلَمْ تَجِدُوا كَاتِبًا فَرِهَانٌ مَّقْبُوضَةٌ ۖ فَإِنْ أَمِنَ بَعْضُكُم بَعْضًا فَلْيُؤَدِّ الَّذِي اؤْتُمِنَ أَمَانَتَهُ وَلْيَتَّقِ اللَّهَ رَبَّهُ ۗ وَلَا تَكْتُمُوا الشَّهَادَةَ ۚ وَمَن يَكْتُمْهَا فَإِنَّهُ آثِمٌ قَلْبُهُ ۗ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌ (283) Eger yolculukta iseniz bir katip de bulamazsanız, (borca karsılık) alınmıs rehinler yeterlidir. Eger birbirinize guvenirseniz, kendisine guvenilen kimse emanetini odesin. Sahitligi gizlemeyin; kim onu gizlerse, o mutlaka kalben gunahkardır. Allah, yapmakta olduklarınızı bilendir |
لِّلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۗ وَإِن تُبْدُوا مَا فِي أَنفُسِكُمْ أَوْ تُخْفُوهُ يُحَاسِبْكُم بِهِ اللَّهُ ۖ فَيَغْفِرُ لِمَن يَشَاءُ وَيُعَذِّبُ مَن يَشَاءُ ۗ وَاللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ (284) Goklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. Icinizdekini acıklasanız da gizleseniz de Allah, onunla sizi hesaba ceker. Sonra da diledigi kimseyi bagıslar, diledigi kimseyi de azaba ugratır. Allah’ın her seye gucu yeter |
آمَنَ الرَّسُولُ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْهِ مِن رَّبِّهِ وَالْمُؤْمِنُونَ ۚ كُلٌّ آمَنَ بِاللَّهِ وَمَلَائِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ لَا نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِّن رُّسُلِهِ ۚ وَقَالُوا سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا ۖ غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ (285) Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene iman etmistir, mu’minler de! Hepsi de Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman etmis ve Allah’ın peygamberlerinden hicbirini (digerinden) ayırmayız. Isittik ve itaat ettik, demislerdir. Rabbimiz! Bagıslamanı dileriz, donus sanadır |
لَا يُكَلِّفُ اللَّهُ نَفْسًا إِلَّا وُسْعَهَا ۚ لَهَا مَا كَسَبَتْ وَعَلَيْهَا مَا اكْتَسَبَتْ ۗ رَبَّنَا لَا تُؤَاخِذْنَا إِن نَّسِينَا أَوْ أَخْطَأْنَا ۚ رَبَّنَا وَلَا تَحْمِلْ عَلَيْنَا إِصْرًا كَمَا حَمَلْتَهُ عَلَى الَّذِينَ مِن قَبْلِنَا ۚ رَبَّنَا وَلَا تُحَمِّلْنَا مَا لَا طَاقَةَ لَنَا بِهِ ۖ وَاعْفُ عَنَّا وَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا ۚ أَنتَ مَوْلَانَا فَانصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ (286) Allah, hic kimseye gucunun ustunde bir sey (sorumluluk) yuklemez. (Herkesin) kazandıgı (iyilik) lehine ve isledigi (kotuluk) ise aleyhinedir! Rabbimiz, eger unuttuk veya hata yaptıysak bizi hesaba cekme. Rabbimiz! Bizden oncekilere yukledigin gibi bize de agır bir gorev yukleme. Rabbimiz! Gucumuzun yetmeyecegini bize tasıtma. Bizi affet, bizi bagısla ve bize merhamet et. Sen bizim mevlamızsın. Kafir topluma karsı bize yardım et |