×

سورة الصافات باللغة التركية تفسير

ترجمات القرآنباللغة التركية تفسير ⬅ سورة الصافات

ترجمة معاني سورة الصافات باللغة التركية تفسير - Turkish_Fizilal_Kuran

القرآن باللغة التركية تفسير - سورة الصافات مترجمة إلى اللغة التركية تفسير، Surah Assaaffat in Turkish_Fizilal_Kuran. نوفر ترجمة دقيقة سورة الصافات باللغة التركية تفسير - Turkish_Fizilal_Kuran, الآيات 182 - رقم السورة 37 - الصفحة 446.

بسم الله الرحمن الرحيم

وَالصَّافَّاتِ صَفًّا (1)
Andolsun o saf baglayıp duranlara
فَالزَّاجِرَاتِ زَجْرًا (2)
O haykırıp da surenlere
فَالتَّالِيَاتِ ذِكْرًا (3)
Ve o yolda zikir okuyanlara
إِنَّ إِلَٰهَكُمْ لَوَاحِدٌ (4)
Ki sizin ilahınız birdir
رَّبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَرَبُّ الْمَشَارِقِ (5)
O, goklerin, yerin ve aralarındakilerin Rabbidir, butun doguların da Rabbidir
إِنَّا زَيَّنَّا السَّمَاءَ الدُّنْيَا بِزِينَةٍ الْكَوَاكِبِ (6)
Gercekten biz dunya gogunu (o yakın gogu) bir zinetle, yıldızlarla susledik
وَحِفْظًا مِّن كُلِّ شَيْطَانٍ مَّارِدٍ (7)
Onu her inatcı seytandan koruduk
لَّا يَسَّمَّعُونَ إِلَى الْمَلَإِ الْأَعْلَىٰ وَيُقْذَفُونَ مِن كُلِّ جَانِبٍ (8)
Onlar yuksek (melekler) toplulugunu dinleyemezler. Her taraftan kovulup atılırlar
دُحُورًا ۖ وَلَهُمْ عَذَابٌ وَاصِبٌ (9)
Uzaklastırılırlar. Onlara ardı arkası kesilmez bir azab vardır
إِلَّا مَنْ خَطِفَ الْخَطْفَةَ فَأَتْبَعَهُ شِهَابٌ ثَاقِبٌ (10)
Ancak kulak hırsızlıgı yapanlar olur. Onu da yakıcı bir alev takip eder
فَاسْتَفْتِهِمْ أَهُمْ أَشَدُّ خَلْقًا أَم مَّنْ خَلَقْنَا ۚ إِنَّا خَلَقْنَاهُم مِّن طِينٍ لَّازِبٍ (11)
Simdi onlara sor: "Yaradılısca kendileri mi daha cetin, yoksa bizim yarattıklarımız mı?" Gercekten biz onları cıvık bir camurdan yarattık
بَلْ عَجِبْتَ وَيَسْخَرُونَ (12)
Fakat sen onlara sasıyorsun, ama onlar (seninle) egleniyorlar
وَإِذَا ذُكِّرُوا لَا يَذْكُرُونَ (13)
Kendilerine hatırlatıldıgında da dusunmuyorlar
وَإِذَا رَأَوْا آيَةً يَسْتَسْخِرُونَ (14)
Bir mucize gordukleri zaman da eglenceye alıyorlar
وَقَالُوا إِنْ هَٰذَا إِلَّا سِحْرٌ مُّبِينٌ (15)
Ve diyorlar ki: "Bu apacık buyuden baska bir sey degildir
أَإِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَإِنَّا لَمَبْعُوثُونَ (16)
Oldugumuz ve bir toprakla bir yıgın kemik oldugumuz zaman mı biz tekrar dirilecekmisiz
أَوَآبَاؤُنَا الْأَوَّلُونَ (17)
Onceki atalarımız da mı
قُلْ نَعَمْ وَأَنتُمْ دَاخِرُونَ (18)
De ki: "Evet, hem de sizler cok asagılanmıs olarak (dirileceksiniz)
فَإِنَّمَا هِيَ زَجْرَةٌ وَاحِدَةٌ فَإِذَا هُمْ يَنظُرُونَ (19)
Cunku O (sura ufurmek) zorlu bir kumandadan ibarettir ki, derhal onların gozleri acılıverir
وَقَالُوا يَا وَيْلَنَا هَٰذَا يَوْمُ الدِّينِ (20)
Eyvah bizlere! Iste bu hesap gunudur." derler
هَٰذَا يَوْمُ الْفَصْلِ الَّذِي كُنتُم بِهِ تُكَذِّبُونَ (21)
(Onlara): "Iste bu, sizin yalanlamakta oldugunuz (iyi ve kotuyu) ayırt etme gunudur" denir
۞ احْشُرُوا الَّذِينَ ظَلَمُوا وَأَزْوَاجَهُمْ وَمَا كَانُوا يَعْبُدُونَ (22)
Toplayın mahsere o zulmedenleri, eslerini ve Allah'tan baska taptıkları seyleri. Toplayın da goturun onları sırata (cehennem koprusune) dogru
مِن دُونِ اللَّهِ فَاهْدُوهُمْ إِلَىٰ صِرَاطِ الْجَحِيمِ (23)
Toplayın mahsere o zulmedenleri, eslerini ve Allah'tan baska taptıkları seyleri. Toplayın da goturun onları sırata (cehennem koprusune) dogru
وَقِفُوهُمْ ۖ إِنَّهُم مَّسْئُولُونَ (24)
Ve durdurun onları, cunku sorguya cekilecekler
مَا لَكُمْ لَا تَنَاصَرُونَ (25)
(Onlara): "Ne oldu sizlere de yardımlasmıyorsunuz?" (denilir)
بَلْ هُمُ الْيَوْمَ مُسْتَسْلِمُونَ (26)
Hayır, bugun onlar teslim olmuslardır
وَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ يَتَسَاءَلُونَ (27)
Onlar, birbirine donmus sorusuyorlar
قَالُوا إِنَّكُمْ كُنتُمْ تَأْتُونَنَا عَنِ الْيَمِينِ (28)
Onlar: "Siz bize (ugurlu gorunerek) sagdan gelir dururdunuz" derler
قَالُوا بَل لَّمْ تَكُونُوا مُؤْمِنِينَ (29)
(Ileri gelenler de) derler ki: "Hayır, siz inanmamıstınız
وَمَا كَانَ لَنَا عَلَيْكُم مِّن سُلْطَانٍ ۖ بَلْ كُنتُمْ قَوْمًا طَاغِينَ (30)
Bizim de size karsı bir gucumuz yoktu. Fakat siz azmıs bir kavimdiniz
فَحَقَّ عَلَيْنَا قَوْلُ رَبِّنَا ۖ إِنَّا لَذَائِقُونَ (31)
Onun icin uzerimize Rabbimizin azab sozu hak oldu. Suphesiz azabımızı tadacagız
فَأَغْوَيْنَاكُمْ إِنَّا كُنَّا غَاوِينَ (32)
Evet biz, sizi kıskırttık. Cunku biz azgındık
فَإِنَّهُمْ يَوْمَئِذٍ فِي الْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ (33)
O halde hepsi o gun azabda ortaktırlar
إِنَّا كَذَٰلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِمِينَ (34)
Iste biz gunahkarlara boyle yaparız
إِنَّهُمْ كَانُوا إِذَا قِيلَ لَهُمْ لَا إِلَٰهَ إِلَّا اللَّهُ يَسْتَكْبِرُونَ (35)
Cunku onlar, kendilerine: "Allah'tan baska ilah yoktur" denildigi zaman kafa tutuyorlardı
وَيَقُولُونَ أَئِنَّا لَتَارِكُو آلِهَتِنَا لِشَاعِرٍ مَّجْنُونٍ (36)
Ve: "Biz, hicbir mecnun (deli) sair icin ilahlarımızı bırakır mıyız?" diyorlardı
بَلْ جَاءَ بِالْحَقِّ وَصَدَّقَ الْمُرْسَلِينَ (37)
Hayır o, hak ile geldi ve butun peygamberleri tasdik etti
إِنَّكُمْ لَذَائِقُو الْعَذَابِ الْأَلِيمِ (38)
Elbette siz o acı azabı tadacaksınız
وَمَا تُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ (39)
Bununla beraber baska degil, hep yaptıgınız amellerinizle cezalandırılacaksınız
إِلَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ (40)
Sadece Allah'ın ihlaslı kulları mustesnadır
أُولَٰئِكَ لَهُمْ رِزْقٌ مَّعْلُومٌ (41)
Iste onlar icin belli bir rızık vardır
فَوَاكِهُ ۖ وَهُم مُّكْرَمُونَ (42)
Meyveler (vardır), Naim cennetlerinde onlara hep ikram edilir
فِي جَنَّاتِ النَّعِيمِ (43)
Meyveler (vardır), Naim cennetlerinde onlara hep ikram edilir
عَلَىٰ سُرُرٍ مُّتَقَابِلِينَ (44)
(Onlar) Karsılıklı tahtlar uzerindedirler
يُطَافُ عَلَيْهِم بِكَأْسٍ مِّن مَّعِينٍ (45)
Icenlere lezzet veren, pınardan doldurulmus bembeyaz bir kadehle onların etrafında dolasılır
بَيْضَاءَ لَذَّةٍ لِّلشَّارِبِينَ (46)
Icenlere lezzet veren, pınardan doldurulmus bembeyaz bir kadehle onların etrafında dolasılır
لَا فِيهَا غَوْلٌ وَلَا هُمْ عَنْهَا يُنزَفُونَ (47)
Onda ne bir zararlı sonuc vardır, ne de sarhosluk verir
وَعِندَهُمْ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ عِينٌ (48)
Yanlarında iri gozlu, bakıslarını kocalarından baskalarına cevirmeyen hanımlar vardır
كَأَنَّهُنَّ بَيْضٌ مَّكْنُونٌ (49)
Sanki onlar ortulup saklanmıs yumurta gibidirler
فَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ يَتَسَاءَلُونَ (50)
Derken birbirine donup sorarlar
قَالَ قَائِلٌ مِّنْهُمْ إِنِّي كَانَ لِي قَرِينٌ (51)
Iclerinden bir sozcu der ki: "Gercekten benim bir arkadasım vardı
يَقُولُ أَإِنَّكَ لَمِنَ الْمُصَدِّقِينَ (52)
Derdi ki: "Sen gercekten inananlardan mısın
أَإِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَإِنَّا لَمَدِينُونَ (53)
Oldugumuz ve bir toprakla bir yıgın kemik oldugumuz zaman biz hakikaten cezalanacak mıyız
قَالَ هَلْ أَنتُم مُّطَّلِعُونَ (54)
Siz onu tanır mısınız?" der
فَاطَّلَعَ فَرَآهُ فِي سَوَاءِ الْجَحِيمِ (55)
Derken bakınır ve onu cehennemin ta ortasında gorur
قَالَ تَاللَّهِ إِن كِدتَّ لَتُرْدِينِ (56)
Ona soyle der: "Allah'a yemin ederim ki, dogrusu sen az daha beni helak edecektin
وَلَوْلَا نِعْمَةُ رَبِّي لَكُنتُ مِنَ الْمُحْضَرِينَ (57)
Rabbimin nimeti olmasaydı, ben de bu tutuklananlardan olacaktım
أَفَمَا نَحْنُ بِمَيِّتِينَ (58)
Nasılmıs bak. Biz ilk olumumuzden baska bir daha olmeyecek miymisiz? Biz azaba ugratılmayacak mıymısız
إِلَّا مَوْتَتَنَا الْأُولَىٰ وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ (59)
Nasılmıs bak. Biz ilk olumumuzden baska bir daha olmeyecek miymisiz? Biz azaba ugratılmayacak mıymısız
إِنَّ هَٰذَا لَهُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ (60)
Iste bu buyuk kurtulustur
لِمِثْلِ هَٰذَا فَلْيَعْمَلِ الْعَامِلُونَ (61)
Calısanlar iste boyle bir kurtulus icin calıssınlar
أَذَٰلِكَ خَيْرٌ نُّزُلًا أَمْ شَجَرَةُ الزَّقُّومِ (62)
Nasıl, bu mu daha hayırlı konukluk icin, yoksa zakkum agacı mı
إِنَّا جَعَلْنَاهَا فِتْنَةً لِّلظَّالِمِينَ (63)
Gercekten biz onu zalimler icin bir fitne (imtihan) yaptık
إِنَّهَا شَجَرَةٌ تَخْرُجُ فِي أَصْلِ الْجَحِيمِ (64)
O bir agactır ki cehennemin dibinde cıkar
طَلْعُهَا كَأَنَّهُ رُءُوسُ الشَّيَاطِينِ (65)
Tomurcukları seytanların basları gibidir
فَإِنَّهُمْ لَآكِلُونَ مِنْهَا فَمَالِئُونَ مِنْهَا الْبُطُونَ (66)
Mutlaka onlar, ondan yiyecekler de karınlarını bundan dolduracaklardır
ثُمَّ إِنَّ لَهُمْ عَلَيْهَا لَشَوْبًا مِّنْ حَمِيمٍ (67)
Sonra uzerine onlar icin kaynar bir icecek vardır
ثُمَّ إِنَّ مَرْجِعَهُمْ لَإِلَى الْجَحِيمِ (68)
Sonra da donecekleri yer, suphesiz cehennemdir
إِنَّهُمْ أَلْفَوْا آبَاءَهُمْ ضَالِّينَ (69)
Cunku onlar, atalarını sapıklıkta buldular
فَهُمْ عَلَىٰ آثَارِهِمْ يُهْرَعُونَ (70)
Simdi de kendileri onların izlerinde kosturuyorlar
وَلَقَدْ ضَلَّ قَبْلَهُمْ أَكْثَرُ الْأَوَّلِينَ (71)
Andolsun ki, onlardan oncekilerin cogu sapıklıkta idiler
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا فِيهِم مُّنذِرِينَ (72)
Gercekten biz onlara iclerinden uyarıcı peygamberler de gonderdik
فَانظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُنذَرِينَ (73)
Sonra da bak o uyarılanların sonu nasıl oldu
إِلَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ (74)
Ancak Allah'ın ihlas ile secilen kulları baska
وَلَقَدْ نَادَانَا نُوحٌ فَلَنِعْمَ الْمُجِيبُونَ (75)
Andolsun ki Nuh bize seslenip dua etmisti de biz de ne guzel kabul etmistik
وَنَجَّيْنَاهُ وَأَهْلَهُ مِنَ الْكَرْبِ الْعَظِيمِ (76)
Biz hem onu, hem ailesini o buyuk sıkıntıdan kurtardık
وَجَعَلْنَا ذُرِّيَّتَهُ هُمُ الْبَاقِينَ (77)
Hem onun neslini baki kalanlar kıldık
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْآخِرِينَ (78)
Hem de sonradan gelenler icinde guzel bir namını bıraktık
سَلَامٌ عَلَىٰ نُوحٍ فِي الْعَالَمِينَ (79)
Butun alemler icinde Nuh'a selam olsun
إِنَّا كَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ (80)
Iste biz iyilik yapanları boyle mukafatlandırırız
إِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنِينَ (81)
Cunku o bizim mumin kullarımızdandı
ثُمَّ أَغْرَقْنَا الْآخَرِينَ (82)
Sonra digerlerini suda bogduk
۞ وَإِنَّ مِن شِيعَتِهِ لَإِبْرَاهِيمَ (83)
Suphesiz ki Ibrahim de onun kolundandı
إِذْ جَاءَ رَبَّهُ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ (84)
Cunku o, Rabbine tertemiz bir kalb ile gelmisti
إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ مَاذَا تَعْبُدُونَ (85)
O babasına ve kavmine soyle demisti: "Siz nelere tapıyorsunuz
أَئِفْكًا آلِهَةً دُونَ اللَّهِ تُرِيدُونَ (86)
Yalancılık etmek icin mi Allah'tan baska ilahlar istiyorsunuz
فَمَا ظَنُّكُم بِرَبِّ الْعَالَمِينَ (87)
Siz alemlerin Rabbini ne zannediyorsunuz
فَنَظَرَ نَظْرَةً فِي النُّجُومِ (88)
Derken yıldızlara bir baktı da: "Ben gercekten hastayım" dedi
فَقَالَ إِنِّي سَقِيمٌ (89)
Derken yıldızlara bir baktı da: "Ben gercekten hastayım" dedi
فَتَوَلَّوْا عَنْهُ مُدْبِرِينَ (90)
O zaman arkalarını donerek basından kacısıverdiler
فَرَاغَ إِلَىٰ آلِهَتِهِمْ فَقَالَ أَلَا تَأْكُلُونَ (91)
Derken bir kurnazlıkla onların ilahlarına vardı da, "Buyursanıza, yemez misiniz?" dedi
مَا لَكُمْ لَا تَنطِقُونَ (92)
(Cevap vermediklerini gorunce de): "Neyiniz var da konusmuyorsunuz?" (dedi)
فَرَاغَ عَلَيْهِمْ ضَرْبًا بِالْيَمِينِ (93)
Nihayet bir yolunu bulup onlara kuvvetli bir darbe indirdi
فَأَقْبَلُوا إِلَيْهِ يَزِفُّونَ (94)
Bunun uzerine birbirlerine girerek ona yuruduler
قَالَ أَتَعْبُدُونَ مَا تَنْحِتُونَ (95)
Ibrahim dedi ki: "A, siz kendi yonttugunuz seylere mi tapıyorsunuz
وَاللَّهُ خَلَقَكُمْ وَمَا تَعْمَلُونَ (96)
Halbuki sizi de yaptıklarınızı da Allah yaratmıstır
قَالُوا ابْنُوا لَهُ بُنْيَانًا فَأَلْقُوهُ فِي الْجَحِيمِ (97)
Onlar: "Haydin onun icin bir yapı yapın da onu atese atın." dediler
فَأَرَادُوا بِهِ كَيْدًا فَجَعَلْنَاهُمُ الْأَسْفَلِينَ (98)
Boylece ona bir tuzak kurmak istediler. Biz de kendilerini daha alcak dusurduk
وَقَالَ إِنِّي ذَاهِبٌ إِلَىٰ رَبِّي سَيَهْدِينِ (99)
Bir de dedi ki: "Ben Rabbime gidiyorum, o bana yolunu gosterir
رَبِّ هَبْ لِي مِنَ الصَّالِحِينَ (100)
Ey Rabbim! Bana salihlerden (bir ogul) ihsan et
فَبَشَّرْنَاهُ بِغُلَامٍ حَلِيمٍ (101)
Biz de kendisine yumusak huylu bir ogul mujdeledik
فَلَمَّا بَلَغَ مَعَهُ السَّعْيَ قَالَ يَا بُنَيَّ إِنِّي أَرَىٰ فِي الْمَنَامِ أَنِّي أَذْبَحُكَ فَانظُرْ مَاذَا تَرَىٰ ۚ قَالَ يَا أَبَتِ افْعَلْ مَا تُؤْمَرُ ۖ سَتَجِدُنِي إِن شَاءَ اللَّهُ مِنَ الصَّابِرِينَ (102)
Oglu, yanında kosacak caga gelince: "Ey oglum! Ben seni ruyamda bogazladıgımı goruyorum. Artık bak, ne dusunursun?" dedi. Cocuk da: "Babacıgım sana ne emrediliyorsa yap, insaallah beni sabredenlerden bulacaksın" dedi
فَلَمَّا أَسْلَمَا وَتَلَّهُ لِلْجَبِينِ (103)
Ne zaman ki ikisi de bu sekilde Allah'a teslim oldular, Ibrahim oglunu sakagı uzerine yatırdı
وَنَادَيْنَاهُ أَن يَا إِبْرَاهِيمُ (104)
Biz de ona soyle seslendik: "Ey Ibrahim
قَدْ صَدَّقْتَ الرُّؤْيَا ۚ إِنَّا كَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ (105)
Ruyana gercekten sadakat gosterdin, suphesiz ki, biz iyilik yapanları boyle mukafatlandırırız
إِنَّ هَٰذَا لَهُوَ الْبَلَاءُ الْمُبِينُ (106)
Suphesiz ki bu apacık bir imtihandı." (dedik)
وَفَدَيْنَاهُ بِذِبْحٍ عَظِيمٍ (107)
Ve ona buyuk bir kurbanlık fidye verdik
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْآخِرِينَ (108)
Kendisine sonradan gelenler icinde iyi bir nam bıraktık
سَلَامٌ عَلَىٰ إِبْرَاهِيمَ (109)
Selam olsun Ibrahim'e
كَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ (110)
Iste biz iyilik yapanları boyle mukafatlandırırız
إِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنِينَ (111)
Cunku o bizim mumin kullarımızdandı
وَبَشَّرْنَاهُ بِإِسْحَاقَ نَبِيًّا مِّنَ الصَّالِحِينَ (112)
Ona bir de salihlerden bir peygamber olmak uzere Ishak'ı mujdeledik
وَبَارَكْنَا عَلَيْهِ وَعَلَىٰ إِسْحَاقَ ۚ وَمِن ذُرِّيَّتِهِمَا مُحْسِنٌ وَظَالِمٌ لِّنَفْسِهِ مُبِينٌ (113)
Hem ona hem Ishak'a bereketler verdik. Her ikisinin neslinden de hem iyilik yapanlar var, hem de acıkca kendi nefsine zulmedenler var
وَلَقَدْ مَنَنَّا عَلَىٰ مُوسَىٰ وَهَارُونَ (114)
Andolsun ki biz Musa ile Harun'a da nimetler verdik
وَنَجَّيْنَاهُمَا وَقَوْمَهُمَا مِنَ الْكَرْبِ الْعَظِيمِ (115)
Hem kendilerini ve kavimlerini o buyuk sıkıntıdan kurtardık
وَنَصَرْنَاهُمْ فَكَانُوا هُمُ الْغَالِبِينَ (116)
Hem yardım ettik onlara da, galip gelenler onlar oldular
وَآتَيْنَاهُمَا الْكِتَابَ الْمُسْتَبِينَ (117)
Hem kendilerine o belli kitabı (Tevrat'ı) verdik
وَهَدَيْنَاهُمَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقِيمَ (118)
Kendilerini dogru yola cıkardık
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِمَا فِي الْآخِرِينَ (119)
Sonrakiler icinde onlara iyi bir nam bıraktık
سَلَامٌ عَلَىٰ مُوسَىٰ وَهَارُونَ (120)
Selam olsun, Musa ile Harun'a
إِنَّا كَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ (121)
Iste biz iyilik yapanları boyle mukafatlandırırız
إِنَّهُمَا مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنِينَ (122)
Cunku onların ikisi de bizim mumin kullarımızdandı
وَإِنَّ إِلْيَاسَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ (123)
Suphesiz Ilyas da gonderilen peygamberlerdendir
إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ أَلَا تَتَّقُونَ (124)
Hani o kavmine: "Siz Allah'tan korkmaz mısınız? Yaratanların en guzeli olan, sizin de Rabbiniz, daha onceki atalarınızın da Rabbi bulunan Allah'ı bırakıp da "Ba'l'e" (Ba'l ismindeki puta) mi yalvarıyorsunuz?" dedi
أَتَدْعُونَ بَعْلًا وَتَذَرُونَ أَحْسَنَ الْخَالِقِينَ (125)
Hani o kavmine: "Siz Allah'tan korkmaz mısınız? Yaratanların en guzeli olan, sizin de Rabbiniz, daha onceki atalarınızın da Rabbi bulunan Allah'ı bırakıp da "Ba'l'e" (Ba'l ismindeki puta) mi yalvarıyorsunuz?" dedi
اللَّهَ رَبَّكُمْ وَرَبَّ آبَائِكُمُ الْأَوَّلِينَ (126)
Hani o kavmine: "Siz Allah'tan korkmaz mısınız? Yaratanların en guzeli olan, sizin de Rabbiniz, daha onceki atalarınızın da Rabbi bulunan Allah'ı bırakıp da "Ba'l'e" (Ba'l ismindeki puta) mi yalvarıyorsunuz?" dedi
فَكَذَّبُوهُ فَإِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَ (127)
Fakat onlar, onu yalanladılar. Bu yuzden onlar mutlaka (cehennemde) hazır bulundurulacaklardır
إِلَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ (128)
Ancak Allah'ın ihlaslı kulları mustesna
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْآخِرِينَ (129)
Ona da sonrakiler icinde sunu bıraktık
سَلَامٌ عَلَىٰ إِلْ يَاسِينَ (130)
Selam olsun Ilyasin'e
إِنَّا كَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ (131)
Iste biz iyilik yapanları boyle mukafatlandırırız
إِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنِينَ (132)
Cunku o bizim mumin kullarımızdandı
وَإِنَّ لُوطًا لَّمِنَ الْمُرْسَلِينَ (133)
Suphesiz Lut da gonderilen peygamberlerdendir
إِذْ نَجَّيْنَاهُ وَأَهْلَهُ أَجْمَعِينَ (134)
Hani biz onu ve ailesinin tamamını kurtarmıstık
إِلَّا عَجُوزًا فِي الْغَابِرِينَ (135)
Ancak geride kalıp batanlar icinde kalan yaslı bir kadın haric
ثُمَّ دَمَّرْنَا الْآخَرِينَ (136)
Sonra digerlerini helak etmistik
وَإِنَّكُمْ لَتَمُرُّونَ عَلَيْهِم مُّصْبِحِينَ (137)
Ve siz elbette sabahleyin ve geceleyin onlara ugrar ve uzerlerinden gecersiniz. Hala akıl edip dusunmez misiniz
وَبِاللَّيْلِ ۗ أَفَلَا تَعْقِلُونَ (138)
Ve siz elbette sabahleyin ve geceleyin onlara ugrar ve uzerlerinden gecersiniz. Hala akıl edip dusunmez misiniz
وَإِنَّ يُونُسَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ (139)
Suphesiz Yunus da gonderilen peygamberlerdendir
إِذْ أَبَقَ إِلَى الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ (140)
Hani o bir zaman dolu bir gemiye kacmıstı
فَسَاهَمَ فَكَانَ مِنَ الْمُدْحَضِينَ (141)
(Oradakilerle) kur'a cekmis de kaydırılanlardan (yenilenlerden) olmustu
فَالْتَقَمَهُ الْحُوتُ وَهُوَ مُلِيمٌ (142)
Derken (denize atılmıs ve) kendisini balık yutmustu. (Kendi nefsini) kınıyordu
فَلَوْلَا أَنَّهُ كَانَ مِنَ الْمُسَبِّحِينَ (143)
Eger cok tesbih edenlerden olmasaydı, yeniden dirilecekleri gune kadar onun karnında kalırdı
لَلَبِثَ فِي بَطْنِهِ إِلَىٰ يَوْمِ يُبْعَثُونَ (144)
Eger cok tesbih edenlerden olmasaydı, yeniden dirilecekleri gune kadar onun karnında kalırdı
۞ فَنَبَذْنَاهُ بِالْعَرَاءِ وَهُوَ سَقِيمٌ (145)
Biz onu hasta bir halde bir alana cıkardık
وَأَنبَتْنَا عَلَيْهِ شَجَرَةً مِّن يَقْطِينٍ (146)
Uzerine kabak cinsinden bir agac bitirdik
وَأَرْسَلْنَاهُ إِلَىٰ مِائَةِ أَلْفٍ أَوْ يَزِيدُونَ (147)
Biz onu (Yunus'u) yuz bin veya daha cok insana peygamber olarak gonderdik
فَآمَنُوا فَمَتَّعْنَاهُمْ إِلَىٰ حِينٍ (148)
O zaman ona iman ettiler de biz onları bir zamana kadar yasattık
فَاسْتَفْتِهِمْ أَلِرَبِّكَ الْبَنَاتُ وَلَهُمُ الْبَنُونَ (149)
Simdi sor o seninkilere: Kızlar, Rabbinin de, oglanlar onların mı
أَمْ خَلَقْنَا الْمَلَائِكَةَ إِنَاثًا وَهُمْ شَاهِدُونَ (150)
Yoksa biz melekleri disi yaratmısız da onlar sahit mi bulunuyorlarmıs
أَلَا إِنَّهُم مِّنْ إِفْكِهِمْ لَيَقُولُونَ (151)
Ha!.. Onlar, suphesiz uydurdukları iftiralarından dolayı: "Allah dogurdu" derler. Hic suphesiz onlar, yalancıdırlar
وَلَدَ اللَّهُ وَإِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ (152)
Ha!.. Onlar, suphesiz uydurdukları iftiralarından dolayı: "Allah dogurdu" derler. Hic suphesiz onlar, yalancıdırlar
أَصْطَفَى الْبَنَاتِ عَلَى الْبَنِينَ (153)
(Allah) kızları ogullara tercih mi etmis
مَا لَكُمْ كَيْفَ تَحْكُمُونَ (154)
Size ne oldu? Nasıl hukmediyorsunuz
أَفَلَا تَذَكَّرُونَ (155)
Hic dusunmuyor musunuz
أَمْ لَكُمْ سُلْطَانٌ مُّبِينٌ (156)
Yoksa sizin icin acık bir delil mi var
فَأْتُوا بِكِتَابِكُمْ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ (157)
O halde, eger dogru soyluyorsanız getirin kitabınızı
وَجَعَلُوا بَيْنَهُ وَبَيْنَ الْجِنَّةِ نَسَبًا ۚ وَلَقَدْ عَلِمَتِ الْجِنَّةُ إِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَ (158)
Onlar, Allah ile cinler arasında bir neseb (hısımlık bagı) uydurdular. Oysa andolsun cinler bilirler ki, o yalancılar mutlaka cehenneme goturuleceklerdir
سُبْحَانَ اللَّهِ عَمَّا يَصِفُونَ (159)
Allah, onların yakıstırdıkları vasıflardan munezzeh ve yucedir
إِلَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ (160)
Fakat Allah'ın ihlas ile secilen kulları baska (onlar, Allah'ı boyle sirk ile vasıflamazlar)
فَإِنَّكُمْ وَمَا تَعْبُدُونَ (161)
Cunku siz ve taptıklarınız, kendiliginden cehenneme saldıran kimseden baskasını, Allah'a karsı kandırıp, saptıramazsınız
مَا أَنتُمْ عَلَيْهِ بِفَاتِنِينَ (162)
Cunku siz ve taptıklarınız, kendiliginden cehenneme saldıran kimseden baskasını, Allah'a karsı kandırıp, saptıramazsınız
إِلَّا مَنْ هُوَ صَالِ الْجَحِيمِ (163)
Cunku siz ve taptıklarınız, kendiliginden cehenneme saldıran kimseden baskasını, Allah'a karsı kandırıp, saptıramazsınız
وَمَا مِنَّا إِلَّا لَهُ مَقَامٌ مَّعْلُومٌ (164)
(Melekler): "Bizden her birimizin belli bir makamı vardır. Biziz o saf saf dizilenler, biziz! Biziz o tesbih edenler, biziz!" derler
وَإِنَّا لَنَحْنُ الصَّافُّونَ (165)
(Melekler): "Bizden her birimizin belli bir makamı vardır. Biziz o saf saf dizilenler, biziz! Biziz o tesbih edenler, biziz!" derler
وَإِنَّا لَنَحْنُ الْمُسَبِّحُونَ (166)
(Melekler): "Bizden her birimizin belli bir makamı vardır. Biziz o saf saf dizilenler, biziz! Biziz o tesbih edenler, biziz!" derler
وَإِن كَانُوا لَيَقُولُونَ (167)
(Musrikler) soyle diyorlardı: "Eger yanımızda onceki (ummet)lerden bir kitap olsaydı, elbette biz de Allah'ın ihlas ile secilmis kullarından olurduk
لَوْ أَنَّ عِندَنَا ذِكْرًا مِّنَ الْأَوَّلِينَ (168)
(Musrikler) soyle diyorlardı: "Eger yanımızda onceki (ummet)lerden bir kitap olsaydı, elbette biz de Allah'ın ihlas ile secilmis kullarından olurduk
لَكُنَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ (169)
(Musrikler) soyle diyorlardı: "Eger yanımızda onceki (ummet)lerden bir kitap olsaydı, elbette biz de Allah'ın ihlas ile secilmis kullarından olurduk
فَكَفَرُوا بِهِ ۖ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ (170)
Fakat simdi onu inkar ettiler. Ama ilerde bileceklerdir
وَلَقَدْ سَبَقَتْ كَلِمَتُنَا لِعِبَادِنَا الْمُرْسَلِينَ (171)
Andolsun ki peygamberlikle gonderilen kullarımız hakkında su sozumuz gecmistir: "Onlar var ya, elbette onlar muzaffer olacaklardır ve elbette bizim ordularımız mutlaka galip geleceklerdir
إِنَّهُمْ لَهُمُ الْمَنصُورُونَ (172)
Andolsun ki peygamberlikle gonderilen kullarımız hakkında su sozumuz gecmistir: "Onlar var ya, elbette onlar muzaffer olacaklardır ve elbette bizim ordularımız mutlaka galip geleceklerdir
وَإِنَّ جُندَنَا لَهُمُ الْغَالِبُونَ (173)
Andolsun ki peygamberlikle gonderilen kullarımız hakkında su sozumuz gecmistir: "Onlar var ya, elbette onlar muzaffer olacaklardır ve elbette bizim ordularımız mutlaka galip geleceklerdir
فَتَوَلَّ عَنْهُمْ حَتَّىٰ حِينٍ (174)
Onun icin sen, bir sureye kadar onlardan yuz cevir
وَأَبْصِرْهُمْ فَسَوْفَ يُبْصِرُونَ (175)
Onlara (inecek azabı) gozetle. Yakında onlar da goreceklerdir
أَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ (176)
Ya simdi onlar, bizim azabımıza ugramakta acele mi ediyorlar
فَإِذَا نَزَلَ بِسَاحَتِهِمْ فَسَاءَ صَبَاحُ الْمُنذَرِينَ (177)
Fakat (azabımız) onların sahasına indigi zaman, (o acı sonucla) uyarılanların sabahı ne kotudur
وَتَوَلَّ عَنْهُمْ حَتَّىٰ حِينٍ (178)
Yine sen, bir sureye kadar onlardan yuz cevir
وَأَبْصِرْ فَسَوْفَ يُبْصِرُونَ (179)
(Inecek azabı) gozetle! Yakında onlar da goreceklerdir
سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ (180)
Senin guc ve kuvvet sahibi Rabbin, onların yakıstırdıkları vasıflardan munezzeh ve yucedir
وَسَلَامٌ عَلَى الْمُرْسَلِينَ (181)
Gonderilen butun peygamberlere selam olsun
وَالْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ (182)
Hamd, alemlerin Rabbi Allah'a mahsustur
❮ السورة السابقة السورة التـالية ❯

قراءة المزيد من سور القرآن الكريم :

1- الفاتحة2- البقرة3- آل عمران
4- النساء5- المائدة6- الأنعام
7- الأعراف8- الأنفال9- التوبة
10- يونس11- هود12- يوسف
13- الرعد14- إبراهيم15- الحجر
16- النحل17- الإسراء18- الكهف
19- مريم20- طه21- الأنبياء
22- الحج23- المؤمنون24- النور
25- الفرقان26- الشعراء27- النمل
28- القصص29- العنكبوت30- الروم
31- لقمان32- السجدة33- الأحزاب
34- سبأ35- فاطر36- يس
37- الصافات38- ص39- الزمر
40- غافر41- فصلت42- الشورى
43- الزخرف44- الدخان45- الجاثية
46- الأحقاف47- محمد48- الفتح
49- الحجرات50- ق51- الذاريات
52- الطور53- النجم54- القمر
55- الرحمن56- الواقعة57- الحديد
58- المجادلة59- الحشر60- الممتحنة
61- الصف62- الجمعة63- المنافقون
64- التغابن65- الطلاق66- التحريم
67- الملك68- القلم69- الحاقة
70- المعارج71- نوح72- الجن
73- المزمل74- المدثر75- القيامة
76- الإنسان77- المرسلات78- النبأ
79- النازعات80- عبس81- التكوير
82- الإنفطار83- المطففين84- الانشقاق
85- البروج86- الطارق87- الأعلى
88- الغاشية89- الفجر90- البلد
91- الشمس92- الليل93- الضحى
94- الشرح95- التين96- العلق
97- القدر98- البينة99- الزلزلة
100- العاديات101- القارعة102- التكاثر
103- العصر104- الهمزة105- الفيل
106- قريش107- الماعون108- الكوثر
109- الكافرون110- النصر111- المسد
112- الإخلاص113- الفلق114- الناس