حم (1) Ha Mim |
تَنزِيلُ الْكِتَابِ مِنَ اللَّهِ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ (2) Bu kitabın indirilisi, cok guclu ve her seyi bilen Allah tarafındandır |
غَافِرِ الذَّنبِ وَقَابِلِ التَّوْبِ شَدِيدِ الْعِقَابِ ذِي الطَّوْلِ ۖ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ۖ إِلَيْهِ الْمَصِيرُ (3) O, gunah bagıslayıcı, tevbe kabul edici, azabı siddetli, kerem sahibi Allah'tandır ki O'ndan baska ilah yoktur. Hem donus O'nadır |
مَا يُجَادِلُ فِي آيَاتِ اللَّهِ إِلَّا الَّذِينَ كَفَرُوا فَلَا يَغْرُرْكَ تَقَلُّبُهُمْ فِي الْبِلَادِ (4) Allah'ın ayetleri hakkında ancak kafirler mucadele ederler. Simdi onların beldeler icinde donup dolasmaları seni aldatmasın |
كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَالْأَحْزَابُ مِن بَعْدِهِمْ ۖ وَهَمَّتْ كُلُّ أُمَّةٍ بِرَسُولِهِمْ لِيَأْخُذُوهُ ۖ وَجَادَلُوا بِالْبَاطِلِ لِيُدْحِضُوا بِهِ الْحَقَّ فَأَخَذْتُهُمْ ۖ فَكَيْفَ كَانَ عِقَابِ (5) Onlardan once Nuh kavmi, arkalarından da cesitli topluluklar yalanlamıslardı. Her ummet, kendi peygamberlerini yakalamak kastında bulundu. Hakkı batılla gidermek icin bosuna mucadele ettiler. Ben de onları tuttum, alıverdim. (Bak o zaman) azabım nasıl oldu |
وَكَذَٰلِكَ حَقَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ عَلَى الَّذِينَ كَفَرُوا أَنَّهُمْ أَصْحَابُ النَّارِ (6) Iste o nankorluk eden kafirlere Rabbinin (azab) sozu oyle hak oldu. Onlar, mutlaka cehennemliktirler |
الَّذِينَ يَحْمِلُونَ الْعَرْشَ وَمَنْ حَوْلَهُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيُؤْمِنُونَ بِهِ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِلَّذِينَ آمَنُوا رَبَّنَا وَسِعْتَ كُلَّ شَيْءٍ رَّحْمَةً وَعِلْمًا فَاغْفِرْ لِلَّذِينَ تَابُوا وَاتَّبَعُوا سَبِيلَكَ وَقِهِمْ عَذَابَ الْجَحِيمِ (7) Arsı tasıyanlar ve onun etrafındakiler, Rablerinin hamdiyle tesbih ederler ve O'na inanırlar. Iman etmisler icin de soyle bagıslanma dilerler: "Ey Rabbimiz! Rahmetin ve ilmin her seyi kusatmıstır. O, tevbe edip senin yoluna uyanları bagısla, onları cehennem azabından koru |
رَبَّنَا وَأَدْخِلْهُمْ جَنَّاتِ عَدْنٍ الَّتِي وَعَدتَّهُمْ وَمَن صَلَحَ مِنْ آبَائِهِمْ وَأَزْوَاجِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْ ۚ إِنَّكَ أَنتَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ (8) Ey Rabbimiz! Hem onları, hem onların atalarından, zevcelerinden ve zurriyetlerinden iyi olanları kendilerine vaad buyurdugun Adn cennetlerine koy. Suphesiz cok guclu, hukum ve hikmet sahibi olan sensin |
وَقِهِمُ السَّيِّئَاتِ ۚ وَمَن تَقِ السَّيِّئَاتِ يَوْمَئِذٍ فَقَدْ رَحِمْتَهُ ۚ وَذَٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ (9) Onları fenalıklardan koru. Sen her kimi fenalıklardan korursan, o gun muhakkak onu rahmetinle yarlıgamıssındır. Iste asıl buyuk kurtulus da budur |
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا يُنَادَوْنَ لَمَقْتُ اللَّهِ أَكْبَرُ مِن مَّقْتِكُمْ أَنفُسَكُمْ إِذْ تُدْعَوْنَ إِلَى الْإِيمَانِ فَتَكْفُرُونَ (10) O kafirlere mutlaka soyle bagırılacaktır: "Elbette Allah'ın bugzu, sizin nefislerinize bugzunuzdan daha buyuktur. Cunku siz imana davet ediliyordunuz da inkar ediyordunuz |
قَالُوا رَبَّنَا أَمَتَّنَا اثْنَتَيْنِ وَأَحْيَيْتَنَا اثْنَتَيْنِ فَاعْتَرَفْنَا بِذُنُوبِنَا فَهَلْ إِلَىٰ خُرُوجٍ مِّن سَبِيلٍ (11) Kafirler diyecekler ki: "Ey Rabbimiz! Sen bizi iki defa oldurdun, iki defa dirilttin. Simdi gunahlarımızı anladık. Fakat cıkmaya bir yol var mı |
ذَٰلِكُم بِأَنَّهُ إِذَا دُعِيَ اللَّهُ وَحْدَهُ كَفَرْتُمْ ۖ وَإِن يُشْرَكْ بِهِ تُؤْمِنُوا ۚ فَالْحُكْمُ لِلَّهِ الْعَلِيِّ الْكَبِيرِ (12) (Onlara soyle cevap verilir): "Bu azab size su sebeptendir: Siz tek Allah'a davet edildiginiz zaman inkar ettiniz. Ama O'na ortak kosulunca inandınız. Artık hukum, o yuce ve buyuk Allah'ındır |
هُوَ الَّذِي يُرِيكُمْ آيَاتِهِ وَيُنَزِّلُ لَكُم مِّنَ السَّمَاءِ رِزْقًا ۚ وَمَا يَتَذَكَّرُ إِلَّا مَن يُنِيبُ (13) Size ayetlerini gosteren, sizin icin gokten bir rızık indiren O'dur. Fakat onları ancak gonul verip dusunenler anlar |
فَادْعُوا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ (14) O halde siz, dini Allah icin halis kılarak hep O'na yalvarın. Isterse kafirler hoslanmasınlar |
رَفِيعُ الدَّرَجَاتِ ذُو الْعَرْشِ يُلْقِي الرُّوحَ مِنْ أَمْرِهِ عَلَىٰ مَن يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ لِيُنذِرَ يَوْمَ التَّلَاقِ (15) O dereceleri yukselten Ars'ın sahibi Allah, o bulusma gununun (kıyametin) dehsetini haber vermek icin kullarından diledigi kimseye emrinden ruh (melek) indiriyor |
يَوْمَ هُم بَارِزُونَ ۖ لَا يَخْفَىٰ عَلَى اللَّهِ مِنْهُمْ شَيْءٌ ۚ لِّمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَ ۖ لِلَّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ (16) O gun onlar kabirlerinden meydana fırlarlar. Kendilerinin hicbir seyi Allah'a karsı gizli kalmaz. "Bugun mulk kimindir?" (diye sorulur. Cevaben): "Tek ve kahhar olan Allah'ındır." (denir) |
الْيَوْمَ تُجْزَىٰ كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ ۚ لَا ظُلْمَ الْيَوْمَ ۚ إِنَّ اللَّهَ سَرِيعُ الْحِسَابِ (17) Bugun her nefis kazandıgı ile cezalanacaktır. Bugun zulum yoktur. Suphesiz Allah, hesabı cabuk gorendir |
وَأَنذِرْهُمْ يَوْمَ الْآزِفَةِ إِذِ الْقُلُوبُ لَدَى الْحَنَاجِرِ كَاظِمِينَ ۚ مَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ حَمِيمٍ وَلَا شَفِيعٍ يُطَاعُ (18) Yaklasmakta olan o felaket (kıyamet) gununu de onlara haber ver. O dem ki yurekler gırtlaklara dayanmıstır, yutkunup dururlar. Zalimler icin ne ısınacak bir dost vardır, ne de sozu dinlenecek bir sefaatci |
يَعْلَمُ خَائِنَةَ الْأَعْيُنِ وَمَا تُخْفِي الصُّدُورُ (19) Allah, gozlerin hain bakısını da bilir, gonullerin gizledigini de |
وَاللَّهُ يَقْضِي بِالْحَقِّ ۖ وَالَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِهِ لَا يَقْضُونَ بِشَيْءٍ ۗ إِنَّ اللَّهَ هُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ (20) Allah hakkı yerine getirir. Onların O'ndan baska yalvardıkları ise hicbir seyi yerine getiremezler. Cunku hakkıyla isiten ve goren ancak Allah'tır |
۞ أَوَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ كَانُوا مِن قَبْلِهِمْ ۚ كَانُوا هُمْ أَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَآثَارًا فِي الْأَرْضِ فَأَخَذَهُمُ اللَّهُ بِذُنُوبِهِمْ وَمَا كَانَ لَهُم مِّنَ اللَّهِ مِن وَاقٍ (21) Yeryuzunde bir gezmediler mi? Baksalar ya kendilerinden oncekilerin sonları nasıl olmus? Onlar yeryuzunde gerek kuvvetce ve gerek eserce kendilerinden daha ustunduler. Oyle iken Allah onları gunahları sebebiyle tutup alıverdi. Kendilerini Allah'ın azabından koruyacak biri bulunmadı |
ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ كَانَت تَّأْتِيهِمْ رُسُلُهُم بِالْبَيِّنَاتِ فَكَفَرُوا فَأَخَذَهُمُ اللَّهُ ۚ إِنَّهُ قَوِيٌّ شَدِيدُ الْعِقَابِ (22) O, sundandı: Onlara peygamberleri apacık delillerle geliyorlardı. Ama onlar inkar ettiler. Allah da tuttu kendilerini alıverdi. Cunku O'nun kuvveti cok, azabı siddetlidir |
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مُوسَىٰ بِآيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُّبِينٍ (23) Andolsun Musa'yı ayetlerimizle ve acık bir delil ile gonderdik |
إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَقَارُونَ فَقَالُوا سَاحِرٌ كَذَّابٌ (24) Firavun'a, Haman'a ve Karun'a da onlar: "Bu bir sihirbaz, bir yalancıdır" dediler |
فَلَمَّا جَاءَهُم بِالْحَقِّ مِنْ عِندِنَا قَالُوا اقْتُلُوا أَبْنَاءَ الَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ وَاسْتَحْيُوا نِسَاءَهُمْ ۚ وَمَا كَيْدُ الْكَافِرِينَ إِلَّا فِي ضَلَالٍ (25) Bunun uzerine Musa, kendilerine tarafımızdan hakkı getirince de: "Onunla beraber iman etmis olanların ogullarını oldurun, kadınlarını diri tutun." dediler. Fakat o kafirlerin tuzagı da hep bosa cıkmaktadır |
وَقَالَ فِرْعَوْنُ ذَرُونِي أَقْتُلْ مُوسَىٰ وَلْيَدْعُ رَبَّهُ ۖ إِنِّي أَخَافُ أَن يُبَدِّلَ دِينَكُمْ أَوْ أَن يُظْهِرَ فِي الْأَرْضِ الْفَسَادَ (26) Bir de Firavun: "Bırakın beni, oldureyim Musa'yı da o Rabbine dua etsin. Cunku ben onun, dininizi degistirmesinden veya yeryuzunde bir bozgunculuk cıkarmasından korkuyorum" dedi |
وَقَالَ مُوسَىٰ إِنِّي عُذْتُ بِرَبِّي وَرَبِّكُم مِّن كُلِّ مُتَكَبِّرٍ لَّا يُؤْمِنُ بِيَوْمِ الْحِسَابِ (27) Musa da: "Ben hesap gunune inanmayan her kibirliden, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a sıgınırım" dedi |
وَقَالَ رَجُلٌ مُّؤْمِنٌ مِّنْ آلِ فِرْعَوْنَ يَكْتُمُ إِيمَانَهُ أَتَقْتُلُونَ رَجُلًا أَن يَقُولَ رَبِّيَ اللَّهُ وَقَدْ جَاءَكُم بِالْبَيِّنَاتِ مِن رَّبِّكُمْ ۖ وَإِن يَكُ كَاذِبًا فَعَلَيْهِ كَذِبُهُ ۖ وَإِن يَكُ صَادِقًا يُصِبْكُم بَعْضُ الَّذِي يَعِدُكُمْ ۖ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي مَنْ هُوَ مُسْرِفٌ كَذَّابٌ (28) Firavun ailesinden imanını saklayan bir adam da soyle dedi: "Bir adamı, Rabbim Allah dedigi icin oldurecek misiniz? Halbuki o size Rabbinizden delillerle gelmistir. Hem o bir yalancı ise cok surmez, yalanı boynuna gecer. Fakat dogru ise size yaptıgı tehditlerin birkısmı olsun basınıza gelir. Suphe yok ki Allah asırı giden bir yalancıyı dogru yola cıkarmaz |
يَا قَوْمِ لَكُمُ الْمُلْكُ الْيَوْمَ ظَاهِرِينَ فِي الْأَرْضِ فَمَن يَنصُرُنَا مِن بَأْسِ اللَّهِ إِن جَاءَنَا ۚ قَالَ فِرْعَوْنُ مَا أُرِيكُمْ إِلَّا مَا أَرَىٰ وَمَا أَهْدِيكُمْ إِلَّا سَبِيلَ الرَّشَادِ (29) Ey kavmim! Bugun mulk sizindir. Dunyada yuze cıkmıs bulunuyorsunuz. Eger gelecek olursa Allah'ın hısmından bizi kim kurtarır?" Firavun: "Ben size gorusumden baskasını gostermiyorum ve herhalde ben size dogru yolu gosteriyorum" dedi |
وَقَالَ الَّذِي آمَنَ يَا قَوْمِ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُم مِّثْلَ يَوْمِ الْأَحْزَابِ (30) O iman etmis olan kimse de: "Ey kavmim! Dogrusu ben sizin hakkınızda Ahzab (onceki cesitli toplumlar)ın gunleri gibi bir gunden korkuyorum |
مِثْلَ دَأْبِ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَ وَالَّذِينَ مِن بَعْدِهِمْ ۚ وَمَا اللَّهُ يُرِيدُ ظُلْمًا لِّلْعِبَادِ (31) Nuh Kavmi'nin, Ad'ın, Semud'un ve daha sonrakilerin maceraları gibi (bir gunun geleceginden korkuyorum). Allah, kulları icin bir zulum istemez |
وَيَا قَوْمِ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ يَوْمَ التَّنَادِ (32) Ey kavmim! Ben size gelecek o cagrısma gununden (kıyamet gununden) korkuyorum |
يَوْمَ تُوَلُّونَ مُدْبِرِينَ مَا لَكُم مِّنَ اللَّهِ مِنْ عَاصِمٍ ۗ وَمَن يُضْلِلِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ (33) O gun arkanıza donup kacacaksınız. Fakat sizi Allah'tan koruyacak olan yoktur. Her kimi Allah sasırtırsa, artık ona bir yol gosterici bulunmaz |
وَلَقَدْ جَاءَكُمْ يُوسُفُ مِن قَبْلُ بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا زِلْتُمْ فِي شَكٍّ مِّمَّا جَاءَكُم بِهِ ۖ حَتَّىٰ إِذَا هَلَكَ قُلْتُمْ لَن يَبْعَثَ اللَّهُ مِن بَعْدِهِ رَسُولًا ۚ كَذَٰلِكَ يُضِلُّ اللَّهُ مَنْ هُوَ مُسْرِفٌ مُّرْتَابٌ (34) Bundan once size delillerle Yusuf gelmisti. O zaman da onun size getirdigi hakikatte suphe edip durmustunuz. Nihayet vefat ettiginde de "Bundan sonra Allah asla peygamber gondermez" dediniz. Iste asırı supheci olanları Allah boyle sasırtır |
الَّذِينَ يُجَادِلُونَ فِي آيَاتِ اللَّهِ بِغَيْرِ سُلْطَانٍ أَتَاهُمْ ۖ كَبُرَ مَقْتًا عِندَ اللَّهِ وَعِندَ الَّذِينَ آمَنُوا ۚ كَذَٰلِكَ يَطْبَعُ اللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ قَلْبِ مُتَكَبِّرٍ جَبَّارٍ (35) Onlar, kendilerine gelmis bir delil olmaksızın, Allah'ın ayetleri hakkında mucadele ederler. Bu durum, Allah katında ve iman edenler yanında buyuk bir bugzu gerektirir. Iste Allah, her boburlenen zorbanın kalbini oyle bir tabiat ile muhurler |
وَقَالَ فِرْعَوْنُ يَا هَامَانُ ابْنِ لِي صَرْحًا لَّعَلِّي أَبْلُغُ الْأَسْبَابَ (36) Firavun dedi ki: "Ey Haman! Bana bir kule yap, belki ben o yollara ulasabilirim |
أَسْبَابَ السَّمَاوَاتِ فَأَطَّلِعَ إِلَىٰ إِلَٰهِ مُوسَىٰ وَإِنِّي لَأَظُنُّهُ كَاذِبًا ۚ وَكَذَٰلِكَ زُيِّنَ لِفِرْعَوْنَ سُوءُ عَمَلِهِ وَصُدَّ عَنِ السَّبِيلِ ۚ وَمَا كَيْدُ فِرْعَوْنَ إِلَّا فِي تَبَابٍ (37) Goklerin yollarına ulasabilirim de, Musa'nın ilahının ne oldugunu anlarım. Ben onu mutlaka yalancı sanıyorum." Iste boylece Firavun'a kotu ameli suslu gosterildi de yoldan cıkarıldı. Cunku Firavun duzeni hep bosa cıkar |
وَقَالَ الَّذِي آمَنَ يَا قَوْمِ اتَّبِعُونِ أَهْدِكُمْ سَبِيلَ الرَّشَادِ (38) O iman etmis olan kimse dedi ki: "Ey kavmim! Bana uyun ki size dogru yolu gostereyim |
يَا قَوْمِ إِنَّمَا هَٰذِهِ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا مَتَاعٌ وَإِنَّ الْآخِرَةَ هِيَ دَارُ الْقَرَارِ (39) Ey kavmim! Bu dunya hayatı ancak gecici bir menfaatten ibarettir. Ahiret ise durulacak karar yurdudur |
مَنْ عَمِلَ سَيِّئَةً فَلَا يُجْزَىٰ إِلَّا مِثْلَهَا ۖ وَمَنْ عَمِلَ صَالِحًا مِّن ذَكَرٍ أَوْ أُنثَىٰ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَأُولَٰئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ يُرْزَقُونَ فِيهَا بِغَيْرِ حِسَابٍ (40) Her kim bir kotuluk yaparsa, ona ancak yaptıgının bir misli ile ceza verilir. Erkek veya kadın, her kim de mumin olarak iyi bir amel islerse, iste onlar cennete girerler. Orada kendilerine hesapsız rızık verilir |
۞ وَيَا قَوْمِ مَا لِي أَدْعُوكُمْ إِلَى النَّجَاةِ وَتَدْعُونَنِي إِلَى النَّارِ (41) Hem ey kavmim! Nicin ben sizi kurtulusa davet ederken, siz beni atese davet ediyorsunuz |
تَدْعُونَنِي لِأَكْفُرَ بِاللَّهِ وَأُشْرِكَ بِهِ مَا لَيْسَ لِي بِهِ عِلْمٌ وَأَنَا أَدْعُوكُمْ إِلَى الْعَزِيزِ الْغَفَّارِ (42) Siz beni Allah'ı inkar etmeye ve bence hic ilimde yeri olmayan seyleri O'na ortak kosmaya davet ediyorsunuz. Ben ise sizi o cok guclu ve cok bagıslayıcı olan Allah'a davet ediyorum |
لَا جَرَمَ أَنَّمَا تَدْعُونَنِي إِلَيْهِ لَيْسَ لَهُ دَعْوَةٌ فِي الدُّنْيَا وَلَا فِي الْآخِرَةِ وَأَنَّ مَرَدَّنَا إِلَى اللَّهِ وَأَنَّ الْمُسْرِفِينَ هُمْ أَصْحَابُ النَّارِ (43) Hic inkar edilemez ki, gercekten sizin beni davet ettiginiz seyin dunyada da, ahirette de bir davet hakkı yoktur. Hepimizin donusu Allah'adır. Suphesiz haddi asanların hepsi cehennemliktir |
فَسَتَذْكُرُونَ مَا أَقُولُ لَكُمْ ۚ وَأُفَوِّضُ أَمْرِي إِلَى اللَّهِ ۚ إِنَّ اللَّهَ بَصِيرٌ بِالْعِبَادِ (44) Siz benim soylediklerimi sonra anlayacaksınız. Ben isimi Allah'a havale ediyorum. Suphesiz Allah, kullarını gorur, gozetir |
فَوَقَاهُ اللَّهُ سَيِّئَاتِ مَا مَكَرُوا ۖ وَحَاقَ بِآلِ فِرْعَوْنَ سُوءُ الْعَذَابِ (45) Allah o mumini, onların kurdukları tuzakların kotuluklerinden korudu. Firavun'un adamlarını ise, o kotu azab kusattı |
النَّارُ يُعْرَضُونَ عَلَيْهَا غُدُوًّا وَعَشِيًّا ۖ وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ أَدْخِلُوا آلَ فِرْعَوْنَ أَشَدَّ الْعَذَابِ (46) Onlar, sabah aksam atese arzolunurlar. Kıyamet kopacagı gun de: "Firavun hanedanını azabın en siddetlisine tıkın!" (denilecektir) |
وَإِذْ يَتَحَاجُّونَ فِي النَّارِ فَيَقُولُ الضُّعَفَاءُ لِلَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا إِنَّا كُنَّا لَكُمْ تَبَعًا فَهَلْ أَنتُم مُّغْنُونَ عَنَّا نَصِيبًا مِّنَ النَّارِ (47) Hele ates icinde birbirlerini protesto ederlerken, zayıf olanlar, buyukluk taslayanlara: "Hani bizler size tabi idik. Simdi siz bizden bir ates nobetini savabiliyor musunuz?" derler |
قَالَ الَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا إِنَّا كُلٌّ فِيهَا إِنَّ اللَّهَ قَدْ حَكَمَ بَيْنَ الْعِبَادِ (48) Buyukluk taslayanlar da soyle derler: "Evet, hepimiz onun icindeyiz. Allah kulları arasında hukmunu vermistir |
وَقَالَ الَّذِينَ فِي النَّارِ لِخَزَنَةِ جَهَنَّمَ ادْعُوا رَبَّكُمْ يُخَفِّفْ عَنَّا يَوْمًا مِّنَ الْعَذَابِ (49) Atestekiler, cehennem bekcilerine derler ki: "Rabbinize dua edin de bir gun olsun bizden azabı biraz hafifletsin |
قَالُوا أَوَلَمْ تَكُ تَأْتِيكُمْ رُسُلُكُم بِالْبَيِّنَاتِ ۖ قَالُوا بَلَىٰ ۚ قَالُوا فَادْعُوا ۗ وَمَا دُعَاءُ الْكَافِرِينَ إِلَّا فِي ضَلَالٍ (50) Bekciler de: "Size peygamberleriniz mucizelerle gelmiyorlar mıydı?" diye sorarlar. Onlar: "Evet" derler. Bekciler: "Oyle ise kendiniz dua edin" derler. Kafirlerin duası ise hep cıkmazdadır |
إِنَّا لَنَنصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذِينَ آمَنُوا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ يَقُومُ الْأَشْهَادُ (51) Biz peygamberimize ve inananlara hem dunya hayatında hem de sahitlerin sahitlik edecekleri gunde (kıyamette) elbette yardım ederiz |
يَوْمَ لَا يَنفَعُ الظَّالِمِينَ مَعْذِرَتُهُمْ ۖ وَلَهُمُ اللَّعْنَةُ وَلَهُمْ سُوءُ الدَّارِ (52) O gun zalimlere ozur dilemeleri fayda vermez. Onlara lanet vardır, onlara yurdun kotusu (cehennem) vardır |
وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْهُدَىٰ وَأَوْرَثْنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ الْكِتَابَ (53) Andolsun ki biz Musa'ya o hidayeti verdik ve Israilogullarına o kitabı miras kıldık |
هُدًى وَذِكْرَىٰ لِأُولِي الْأَلْبَابِ (54) (Bunu) Aklı basında olanlara bir yol gosterici ve bir hatırlatma olsun diye (boyle yaptık) |
فَاصْبِرْ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنبِكَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ بِالْعَشِيِّ وَالْإِبْكَارِ (55) O halde sabret. Cunku Allah'ın vaadi haktır. Hem gunahından dolayı istigfar et ve aksam sabah Rabbini hamdiyle tesbih et |
إِنَّ الَّذِينَ يُجَادِلُونَ فِي آيَاتِ اللَّهِ بِغَيْرِ سُلْطَانٍ أَتَاهُمْ ۙ إِن فِي صُدُورِهِمْ إِلَّا كِبْرٌ مَّا هُم بِبَالِغِيهِ ۚ فَاسْتَعِذْ بِاللَّهِ ۖ إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ (56) Kendilerine gelmis kesin bir delil olmaksızın, Allah'ın ayetleri hakkında mucadele edenlerin goguslerinde ancak yetisemeyecekleri bir kibir vardır. Sen hemen Allah'a sıgın. Cunku her seyi isiten ve goren O'dur |
لَخَلْقُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ أَكْبَرُ مِنْ خَلْقِ النَّاسِ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ (57) Elbette goklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha buyuktur. Fakat insanların cogu bilmezler |
وَمَا يَسْتَوِي الْأَعْمَىٰ وَالْبَصِيرُ وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَلَا الْمُسِيءُ ۚ قَلِيلًا مَّا تَتَذَكَّرُونَ (58) Kor ile goren bir olmaz, iman edip salih ameller isleyen kimseler ile kotuluk yapan da bir degildir. Ne kadar da az dusunuyorsunuz |
إِنَّ السَّاعَةَ لَآتِيَةٌ لَّا رَيْبَ فِيهَا وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يُؤْمِنُونَ (59) Herhalde o saat (kıyamet) muhakkak gelecektir. Onda suphe yok. Fakat insanların cogu inanmazlar |
وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُونِي أَسْتَجِبْ لَكُمْ ۚ إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِي سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِرِينَ (60) Halbuki Rabbiniz: "Bana yalvarın, dua edin ki size karsılık vereyim. Cunku bana ibadet etmekten kibirlenip yuz cevirenler yarın horlanmıs olarak cehenneme gireceklerdir." buyurdu |
اللَّهُ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ اللَّيْلَ لِتَسْكُنُوا فِيهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِرًا ۚ إِنَّ اللَّهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَشْكُرُونَ (61) Icinde dinlenesiniz diye geceyi, goz acıcı bir aydınlık olarak da gunduzu sizin icin yaratan Allah'tır. Gercekten Allah insanlara karsı bir lutuf sahibidir. Fakat insanların cogu sukretmezler |
ذَٰلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ لَّا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ۖ فَأَنَّىٰ تُؤْفَكُونَ (62) Iste Rabbiniz, her seyin yaratıcısı olan o Allah'tır. O'ndan baska ilah yoktur. O halde (haktan) nasıl cevrilirsiniz |
كَذَٰلِكَ يُؤْفَكُ الَّذِينَ كَانُوا بِآيَاتِ اللَّهِ يَجْحَدُونَ (63) Iste Allah'ın ayetlerini inkar edenler boyle cevriliyorlar |
اللَّهُ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ قَرَارًا وَالسَّمَاءَ بِنَاءً وَصَوَّرَكُمْ فَأَحْسَنَ صُوَرَكُمْ وَرَزَقَكُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ ۚ ذَٰلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ ۖ فَتَبَارَكَ اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ (64) Allah, O'dur ki sizin icin yeri bir karargah, gogu de bir bina yapmıstır. Size sekil vermis, sonra sekillerinizi guzellestirmistir. Hos nimetlerden size rızık vermistir. Iste Rabbiniz o Allah'tır. Alemlerin Rabbi olan Allah ne yucedir |
هُوَ الْحَيُّ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ فَادْعُوهُ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ ۗ الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ (65) Daimi bir hayat sahibi ancak O'dur. O'ndan baska ilah yoktur. Onun icin dini halis kılarak O'na, hep O'na yalvarın. Hamd, alemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur |
۞ قُلْ إِنِّي نُهِيتُ أَنْ أَعْبُدَ الَّذِينَ تَدْعُونَ مِن دُونِ اللَّهِ لَمَّا جَاءَنِيَ الْبَيِّنَاتُ مِن رَّبِّي وَأُمِرْتُ أَنْ أُسْلِمَ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ (66) De ki: "Bana Rabbimden apacık deliller geldigi zaman, ben o sizin Allah'ı bırakıp taptıklarınıza ibadet etmekten kesinlikle men edildim ve bana alemlerin Rabbine teslim olmam emredildi |
هُوَ الَّذِي خَلَقَكُم مِّن تُرَابٍ ثُمَّ مِن نُّطْفَةٍ ثُمَّ مِنْ عَلَقَةٍ ثُمَّ يُخْرِجُكُمْ طِفْلًا ثُمَّ لِتَبْلُغُوا أَشُدَّكُمْ ثُمَّ لِتَكُونُوا شُيُوخًا ۚ وَمِنكُم مَّن يُتَوَفَّىٰ مِن قَبْلُ ۖ وَلِتَبْلُغُوا أَجَلًا مُّسَمًّى وَلَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ (67) Sizi (once) bir topraktan, sonra bir damla sudan, sonra bir aleka (embriyo)dan yaratan, sonra sizi bir bebek olarak cıkaran, sonra guclu kuvvetli bir caga erismeniz, sonra da ihtiyarlar olmanız icin yasatıp buyuten O'dur. Icinizden kimi de daha once vefat ettiriliyor. (Bunları Allah) belirli bir sureye ulasasınız ve aklınızı kullanasınız diye (boyle yapıyor) |
هُوَ الَّذِي يُحْيِي وَيُمِيتُ ۖ فَإِذَا قَضَىٰ أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُن فَيَكُونُ (68) O, hem yasatır, hem oldurur. O, bir sey yapmak isteyince ona sadece "ol!" der, o sey de hemen oluverir |
أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يُجَادِلُونَ فِي آيَاتِ اللَّهِ أَنَّىٰ يُصْرَفُونَ (69) Bakmaz mısın simdi Allah'ın ayetleri hakkında mucadeleye kalkanlara! (Haktan) nasıl donduruluyorlar |
الَّذِينَ كَذَّبُوا بِالْكِتَابِ وَبِمَا أَرْسَلْنَا بِهِ رُسُلَنَا ۖ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ (70) Kitaba ve Resullerimizi gonderdigimiz seylere yalan diyenler, artık ilerde bilecekler |
إِذِ الْأَغْلَالُ فِي أَعْنَاقِهِمْ وَالسَّلَاسِلُ يُسْحَبُونَ (71) O zaman boyunlarında halkalar ve zincirler oldugu halde surukleneceklerdir |
فِي الْحَمِيمِ ثُمَّ فِي النَّارِ يُسْجَرُونَ (72) Kaynar suda, sonra da ateste kaynatılacaklardır |
ثُمَّ قِيلَ لَهُمْ أَيْنَ مَا كُنتُمْ تُشْرِكُونَ (73) Sonra da onlara: "Nerede o ortak kostuklarınız?" denilecek |
مِن دُونِ اللَّهِ ۖ قَالُوا ضَلُّوا عَنَّا بَل لَّمْ نَكُن نَّدْعُو مِن قَبْلُ شَيْئًا ۚ كَذَٰلِكَ يُضِلُّ اللَّهُ الْكَافِرِينَ (74) O Allah'tan baskaları (nerede denilecek). Onlar da diyecekler ki: "Hepsi bizden uzaklasıp gittiler. Daha dogrusu biz bundan once hicbir seye ibadet etmiyormusuz." Iste Allah, o kafirleri boyle sasırtır |
ذَٰلِكُم بِمَا كُنتُمْ تَفْرَحُونَ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَبِمَا كُنتُمْ تَمْرَحُونَ (75) Bunun sebebi sudur: Cunku siz yeryuzunde haksız yere seviniyor ve guveniyordunuz |
ادْخُلُوا أَبْوَابَ جَهَنَّمَ خَالِدِينَ فِيهَا ۖ فَبِئْسَ مَثْوَى الْمُتَكَبِّرِينَ (76) Iclerinde ebedi olarak kalmak uzere cehennemin kapılarından girin. Bak ne kotu o kibirlenenlerin yeri |
فَاصْبِرْ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ ۚ فَإِمَّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذِي نَعِدُهُمْ أَوْ نَتَوَفَّيَنَّكَ فَإِلَيْنَا يُرْجَعُونَ (77) Ey Muhammed! Sen sabret, suphesiz Allah'ın vaadi haktır, mutlaka gerceklesecektir. Onlara yaptıgımız tehdidin bir kısmını sana gostersek de veya seni vefat ettirsek de onlar mutlaka dondurulup bize getirileceklerdir |
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلًا مِّن قَبْلِكَ مِنْهُم مَّن قَصَصْنَا عَلَيْكَ وَمِنْهُم مَّن لَّمْ نَقْصُصْ عَلَيْكَ ۗ وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ أَن يَأْتِيَ بِآيَةٍ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ ۚ فَإِذَا جَاءَ أَمْرُ اللَّهِ قُضِيَ بِالْحَقِّ وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْمُبْطِلُونَ (78) Andolsun ki biz senin onunden nice peygamberler gondermisizdir. Onlardan kimini sana anlatmısız, kimini de anlatmamısızdır. Hicbir peygamber, Allah'ın izni olmaksızın bir mucize getiremez. Allah'ın emri gelince de hak yerine getirilir. Batıl bir dava pesinde kosanlar, iste bu noktada husrana ugrarlar |
اللَّهُ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَنْعَامَ لِتَرْكَبُوا مِنْهَا وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ (79) Kimine binesiniz, kimini de yiyesiniz diye sizin icin o yumusak baslı hayvanları yaratan Allah'tır |
وَلَكُمْ فِيهَا مَنَافِعُ وَلِتَبْلُغُوا عَلَيْهَا حَاجَةً فِي صُدُورِكُمْ وَعَلَيْهَا وَعَلَى الْفُلْكِ تُحْمَلُونَ (80) Sizin icin onlarda daha nice menfaatler vardır. Onların uzerinde gonullerinizdeki bir arzuya erersiniz. Hem onlar uzerinde, hem de gemiler uzerinde tasınırsınız |
وَيُرِيكُمْ آيَاتِهِ فَأَيَّ آيَاتِ اللَّهِ تُنكِرُونَ (81) Allah size ayetlerini gosteriyor. Simdi Allah'ın ayetlerinin hangisini inkar edersiniz |
أَفَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ ۚ كَانُوا أَكْثَرَ مِنْهُمْ وَأَشَدَّ قُوَّةً وَآثَارًا فِي الْأَرْضِ فَمَا أَغْنَىٰ عَنْهُم مَّا كَانُوا يَكْسِبُونَ (82) Daha yeryuzunde gezip de bir bakmazlar mı? Kendilerinden oncekilerin sonu nasıl olmus? Onlar kendilerinden hem daha cok, hem de kuvvetce ve yeryuzundeki eserlerinin saglamlıgı bakımından daha cetindiler. Oyle iken o kazandıkları seyler, kendilerini kurtaramadı |
فَلَمَّا جَاءَتْهُمْ رُسُلُهُم بِالْبَيِّنَاتِ فَرِحُوا بِمَا عِندَهُم مِّنَ الْعِلْمِ وَحَاقَ بِهِم مَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ (83) Cunku onlara peygamberleri, delillerle geldikleri zaman, kendilerinde bulunan ilme guvendiler de o alay ettikleri sey onları kusatıverdi |
فَلَمَّا رَأَوْا بَأْسَنَا قَالُوا آمَنَّا بِاللَّهِ وَحْدَهُ وَكَفَرْنَا بِمَا كُنَّا بِهِ مُشْرِكِينَ (84) O zaman hısmımızı gorduklerinde: "Allah'ın birligine inandık ve O'na sirk kostugumuz seyleri inkar ettik" dediler |
فَلَمْ يَكُ يَنفَعُهُمْ إِيمَانُهُمْ لَمَّا رَأَوْا بَأْسَنَا ۖ سُنَّتَ اللَّهِ الَّتِي قَدْ خَلَتْ فِي عِبَادِهِ ۖ وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْكَافِرُونَ (85) Ama hısmımızı gordukleri zamanki imanları kendilerine fayda verecek degildi. Allah'ın, kulları hakkındaki gece gelen kanunu budur. Iste kafirler bu noktada husrana dustuler |