×

سورة الزخرف باللغة التركية تفسير

ترجمات القرآنباللغة التركية تفسير ⬅ سورة الزخرف

ترجمة معاني سورة الزخرف باللغة التركية تفسير - Turkish_Fizilal_Kuran

القرآن باللغة التركية تفسير - سورة الزخرف مترجمة إلى اللغة التركية تفسير، Surah Zukhruf in Turkish_Fizilal_Kuran. نوفر ترجمة دقيقة سورة الزخرف باللغة التركية تفسير - Turkish_Fizilal_Kuran, الآيات 89 - رقم السورة 43 - الصفحة 489.

بسم الله الرحمن الرحيم

حم (1)
Ha, mim
وَالْكِتَابِ الْمُبِينِ (2)
Apacık kitaba andolsun ki biz onu iyice anlayasınız diye Arapca bir Kur'an yaptık
إِنَّا جَعَلْنَاهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لَّعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ (3)
Apacık kitaba andolsun ki biz onu iyice anlayasınız diye Arapca bir Kur'an yaptık
وَإِنَّهُ فِي أُمِّ الْكِتَابِ لَدَيْنَا لَعَلِيٌّ حَكِيمٌ (4)
Gercekten o bizim nezdimizde bulunan ana kitapta mevcut yuce ve hikmet dolu bir kitaptır
أَفَنَضْرِبُ عَنكُمُ الذِّكْرَ صَفْحًا أَن كُنتُمْ قَوْمًا مُّسْرِفِينَ (5)
Siz haddi asan bir kavim oldunuz diye Kur'an'ı size gondermekten vaz mı gecelim
وَكَمْ أَرْسَلْنَا مِن نَّبِيٍّ فِي الْأَوَّلِينَ (6)
Biz oncekilere de nice peygamberler gondermistik
وَمَا يَأْتِيهِم مِّن نَّبِيٍّ إِلَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ (7)
Onlar kendilerine gelen her peygamberle mutlaka alay ediyorlardı
فَأَهْلَكْنَا أَشَدَّ مِنْهُم بَطْشًا وَمَضَىٰ مَثَلُ الْأَوَّلِينَ (8)
Biz onlardan daha kuvvetli olanları helak ettik. Kur'an'da oncekilerin ornegi de gecmistir
وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ لَيَقُولُنَّ خَلَقَهُنَّ الْعَزِيزُ الْعَلِيمُ (9)
Eger sen onlara: "Gokleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan elbette: "Onları cok guclu ve herseyi bilen Allah yarattı." derler
الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ مَهْدًا وَجَعَلَ لَكُمْ فِيهَا سُبُلًا لَّعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ (10)
O, yeryuzunu sizin icin bir besik yaptı ve dogru gidesiniz diye orada sizin icin yollar meydana getirdi
وَالَّذِي نَزَّلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً بِقَدَرٍ فَأَنشَرْنَا بِهِ بَلْدَةً مَّيْتًا ۚ كَذَٰلِكَ تُخْرَجُونَ (11)
Allah gokten belli bir olcuye gore su indirdi. Biz onunla olu bir memlekete yeniden hayat verdik. Iste siz de kabirlerinizden boyle diriltilip cıkarılacaksınız
وَالَّذِي خَلَقَ الْأَزْوَاجَ كُلَّهَا وَجَعَلَ لَكُم مِّنَ الْفُلْكِ وَالْأَنْعَامِ مَا تَرْكَبُونَ (12)
Allah butun ciftleri yaratmıstır. Sizin icin bineceginiz gemiler ve hayvanlar var etmistir
لِتَسْتَوُوا عَلَىٰ ظُهُورِهِ ثُمَّ تَذْكُرُوا نِعْمَةَ رَبِّكُمْ إِذَا اسْتَوَيْتُمْ عَلَيْهِ وَتَقُولُوا سُبْحَانَ الَّذِي سَخَّرَ لَنَا هَٰذَا وَمَا كُنَّا لَهُ مُقْرِنِينَ (13)
Siz onların sırtına binip uzerlerine yerlestiginiz zaman, Rabbinizin nimetini anarak soyle diyesiniz: "Bunları bizim hizmetimize veren Allah'ı tenzih ve tesbih ederiz. Yoksa bizim bunlara gucumuz yetmezdi
وَإِنَّا إِلَىٰ رَبِّنَا لَمُنقَلِبُونَ (14)
Gercekten biz Rabbimize donecegiz
وَجَعَلُوا لَهُ مِنْ عِبَادِهِ جُزْءًا ۚ إِنَّ الْإِنسَانَ لَكَفُورٌ مُّبِينٌ (15)
Buna ragmen insanlar, Allah'ın kullarından bir kısmını O'nun bir parcası saydılar. Gercekten de insan apacık bir nankordur
أَمِ اتَّخَذَ مِمَّا يَخْلُقُ بَنَاتٍ وَأَصْفَاكُم بِالْبَنِينَ (16)
Yoksa O, yarattıklarından kendisine kızlar edindi de erkek cocukları size mi secti
وَإِذَا بُشِّرَ أَحَدُهُم بِمَا ضَرَبَ لِلرَّحْمَٰنِ مَثَلًا ظَلَّ وَجْهُهُ مُسْوَدًّا وَهُوَ كَظِيمٌ (17)
Onlardan biri Rahman olan Allah'a isnad ettigi kız cocugu ile mujdelendigi zaman yuzu simsiyah kesilir de ofkesinden yutkunur durur
أَوَمَن يُنَشَّأُ فِي الْحِلْيَةِ وَهُوَ فِي الْخِصَامِ غَيْرُ مُبِينٍ (18)
Yoksa onlar, sus ve zinet icerisinde yetistirilip de mucadelede erkek gibi kendisini savunmaya acık olmayan kızları mı O'na isnad ediyorlar
وَجَعَلُوا الْمَلَائِكَةَ الَّذِينَ هُمْ عِبَادُ الرَّحْمَٰنِ إِنَاثًا ۚ أَشَهِدُوا خَلْقَهُمْ ۚ سَتُكْتَبُ شَهَادَتُهُمْ وَيُسْأَلُونَ (19)
Onlar Rahman olan Allah'ın kulları olan melekleri de disi saydılar. Onlar meleklerin yaratılısını gorduler mi? Onların sahitlikleri yazılacak ve onlar sorguya cekileceklerdir
وَقَالُوا لَوْ شَاءَ الرَّحْمَٰنُ مَا عَبَدْنَاهُم ۗ مَّا لَهُم بِذَٰلِكَ مِنْ عِلْمٍ ۖ إِنْ هُمْ إِلَّا يَخْرُصُونَ (20)
Onlar: "Eger Rahman olan, Allah dileseydi, biz o meleklere tapmazdık." dediler. Onların bu hususta hicbir bilgileri yoktur. Onlar sadece yalan soyluyorlar
أَمْ آتَيْنَاهُمْ كِتَابًا مِّن قَبْلِهِ فَهُم بِهِ مُسْتَمْسِكُونَ (21)
Yoksa biz kendilerine bundan once bir kitap verdik de onlar, ona mı sarılıyorlar
بَلْ قَالُوا إِنَّا وَجَدْنَا آبَاءَنَا عَلَىٰ أُمَّةٍ وَإِنَّا عَلَىٰ آثَارِهِم مُّهْتَدُونَ (22)
Hayır, onlar sadece: "Biz babalarımızı bu din uzerinde bulduk, biz de onların izinde gidiyoruz." dediler
وَكَذَٰلِكَ مَا أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ فِي قَرْيَةٍ مِّن نَّذِيرٍ إِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَا إِنَّا وَجَدْنَا آبَاءَنَا عَلَىٰ أُمَّةٍ وَإِنَّا عَلَىٰ آثَارِهِم مُّقْتَدُونَ (23)
Ey Muhammed! Yine boyle biz senden once de hangi memlekete bir uyarıcı gondermissek, mutlaka oranın sımarık varlıklı kimseleri: "Biz babalarımızı bir din uzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız." dediler
۞ قَالَ أَوَلَوْ جِئْتُكُم بِأَهْدَىٰ مِمَّا وَجَدتُّمْ عَلَيْهِ آبَاءَكُمْ ۖ قَالُوا إِنَّا بِمَا أُرْسِلْتُم بِهِ كَافِرُونَ (24)
Gonderilen uyarıcı; "Eger size babalarınızı uzerinde buldugunuz dinden daha dogrusunu getirmissem de mi bana uymazsınız?" deyince, onlar: "Gercekten biz sizin teblig icin gonderildiginiz seyi tanımıyoruz." dediler
فَانتَقَمْنَا مِنْهُمْ ۖ فَانظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ (25)
Biz de onlardan intikam aldık. Bak peygamberleri yalanlayanların sonu nasıl oldu
وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ إِنَّنِي بَرَاءٌ مِّمَّا تَعْبُدُونَ (26)
Hani Ibrahim babasına ve kavmine: "Gercekten ben sizin taptıgınız seylerden uzagım
إِلَّا الَّذِي فَطَرَنِي فَإِنَّهُ سَيَهْدِينِ (27)
Ben ancak beni yaratana taparım. Suphesiz ki O, beni dogru yola iletecektir." dedi
وَجَعَلَهَا كَلِمَةً بَاقِيَةً فِي عَقِبِهِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ (28)
Ibrahim, bu sozu, ardından gelecek olanlara devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı ki, onlar dogru yola donsunler
بَلْ مَتَّعْتُ هَٰؤُلَاءِ وَآبَاءَهُمْ حَتَّىٰ جَاءَهُمُ الْحَقُّ وَرَسُولٌ مُّبِينٌ (29)
Dogrusu ben bunları da babalarını da kendilerine hak olan kitap ve gercegi acıklayan bir peygamber gelinceye kadar faydalandırıp gecindirdim
وَلَمَّا جَاءَهُمُ الْحَقُّ قَالُوا هَٰذَا سِحْرٌ وَإِنَّا بِهِ كَافِرُونَ (30)
Kendilerine hak geldigi zaman onlar: "Bu bir buyudur dogrusu biz onu tanımıyoruz." dediler
وَقَالُوا لَوْلَا نُزِّلَ هَٰذَا الْقُرْآنُ عَلَىٰ رَجُلٍ مِّنَ الْقَرْيَتَيْنِ عَظِيمٍ (31)
Yine Onlar: "Bu Kur'an, su iki sehirden bir buyuk adama indirilmeli degil miydi?" dediler
أَهُمْ يَقْسِمُونَ رَحْمَتَ رَبِّكَ ۚ نَحْنُ قَسَمْنَا بَيْنَهُم مَّعِيشَتَهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ۚ وَرَفَعْنَا بَعْضَهُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجَاتٍ لِّيَتَّخِذَ بَعْضُهُم بَعْضًا سُخْرِيًّا ۗ وَرَحْمَتُ رَبِّكَ خَيْرٌ مِّمَّا يَجْمَعُونَ (32)
Ey Muhammed! Rabbinin rahmetini onlar mı taksim ediyorlar? Dunya hayatında onların gecimliklerini aralarında biz taksim ettik. Birbirlerine islerini gordursunler diye biz onların bir kısmını digerlerinden derecelerle ustun kıldık. Rabbinin rahmeti onların biriktirdikleri seylerden daha hayırlıdır
وَلَوْلَا أَن يَكُونَ النَّاسُ أُمَّةً وَاحِدَةً لَّجَعَلْنَا لِمَن يَكْفُرُ بِالرَّحْمَٰنِ لِبُيُوتِهِمْ سُقُفًا مِّن فِضَّةٍ وَمَعَارِجَ عَلَيْهَا يَظْهَرُونَ (33)
Eger insanlar kufre sapan bir ummet haline gelmeyecek olsalardı, biz O Rahman olan Allah'ı inkar eden kimselerin evlerine gumusten tavanlar ve uzerine cıkacakları merdivenler yapardık
وَلِبُيُوتِهِمْ أَبْوَابًا وَسُرُرًا عَلَيْهَا يَتَّكِئُونَ (34)
Onların evleri icin gumusten kapılar, uzerine yaslanacakları koltuklar yapardık
وَزُخْرُفًا ۚ وَإِن كُلُّ ذَٰلِكَ لَمَّا مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ۚ وَالْآخِرَةُ عِندَ رَبِّكَ لِلْمُتَّقِينَ (35)
Daha nice altın ziynetler verirdik. Cunku bunların bizce hicbir kıymeti yoktur. Butun bunlar dunya hayatının gecici menfaatinden baska bir sey degildir. Ahiret ise Rabbin katında takva sahipleri icindir
وَمَن يَعْشُ عَن ذِكْرِ الرَّحْمَٰنِ نُقَيِّضْ لَهُ شَيْطَانًا فَهُوَ لَهُ قَرِينٌ (36)
Her kim Rahman olan Allah'ın zikrinden yuz cevirirse biz ona bir seytan musallat ederiz. Artık o seytan onun yakın dostudur
وَإِنَّهُمْ لَيَصُدُّونَهُمْ عَنِ السَّبِيلِ وَيَحْسَبُونَ أَنَّهُم مُّهْتَدُونَ (37)
Suphesiz ki bu seytanlar onları yoldan cıkarırlar. Onlar da kendilerinin dogru yolda olduklarını sanırlar
حَتَّىٰ إِذَا جَاءَنَا قَالَ يَا لَيْتَ بَيْنِي وَبَيْنَكَ بُعْدَ الْمَشْرِقَيْنِ فَبِئْسَ الْقَرِينُ (38)
Nihayet kıyamet gunu bize gelince, arkadasına: "Keske seninle benim aramda dogu ile batı arasındaki kadar bir uzaklık olsaydı. Sen ne kotu arkadasmıssın!" der
وَلَن يَنفَعَكُمُ الْيَوْمَ إِذ ظَّلَمْتُمْ أَنَّكُمْ فِي الْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ (39)
Onlara: "Bugun pismanlık duymanız size hicbir fayda saglamayacaktır. Cunku siz zulmettiniz. Simdi de hepiniz azapta ortaksınız." denir
أَفَأَنتَ تُسْمِعُ الصُّمَّ أَوْ تَهْدِي الْعُمْيَ وَمَن كَانَ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ (40)
Ey Muhammed! O halde sagırlara sen mi isittireceksin? Yahut korlere ve apacık bir sapıklık icinde bulunanlara sen mi dogru yolu gostereceksin
فَإِمَّا نَذْهَبَنَّ بِكَ فَإِنَّا مِنْهُم مُّنتَقِمُونَ (41)
Eger biz seni onlara azap gelmeden once alıp gotursek bile onlardan intikam alırız
أَوْ نُرِيَنَّكَ الَّذِي وَعَدْنَاهُمْ فَإِنَّا عَلَيْهِم مُّقْتَدِرُونَ (42)
Yahut da onlara vaad ettigimiz azabı sana gosteririz. Cunku bizim onlara azap etmeye gucumuz yeter
فَاسْتَمْسِكْ بِالَّذِي أُوحِيَ إِلَيْكَ ۖ إِنَّكَ عَلَىٰ صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ (43)
Oyleyse sen, sana vahyedilen Kur'an'a sarıl. Suphesiz ki sen dogru bir yol uzerindesin
وَإِنَّهُ لَذِكْرٌ لَّكَ وَلِقَوْمِكَ ۖ وَسَوْفَ تُسْأَلُونَ (44)
Dogrusu o Kur'an, senin icin de, kavmin icin de bir oguttur ve siz ondan sorguya cekileceksiniz
وَاسْأَلْ مَنْ أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ مِن رُّسُلِنَا أَجَعَلْنَا مِن دُونِ الرَّحْمَٰنِ آلِهَةً يُعْبَدُونَ (45)
Ey Muhammed! Senden once gonderdigimiz peygamberlerimize de sor, biz Rahman olan Allah'tan baska kendisine ibadet edilecek ilahlar yapmıs mıyız
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مُوسَىٰ بِآيَاتِنَا إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ فَقَالَ إِنِّي رَسُولُ رَبِّ الْعَالَمِينَ (46)
Andolsun ki, biz Musa'yı mucizelerimizle Firavun'a ve ileri gelen adamlarına gonderdik. Musa: "Ben gercekten alemlerin Rabbi olan Allah'ın peygamberiyim." dedi
فَلَمَّا جَاءَهُم بِآيَاتِنَا إِذَا هُم مِّنْهَا يَضْحَكُونَ (47)
Musa onlara mucizelerimizi getirince onlar hemen bu mucizelere guluverdiler
وَمَا نُرِيهِم مِّنْ آيَةٍ إِلَّا هِيَ أَكْبَرُ مِنْ أُخْتِهَا ۖ وَأَخَذْنَاهُم بِالْعَذَابِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ (48)
Bizim onlara gosterdigimiz her bir mucize digerinden daha buyuktu. Belki dogru yola donerler diye biz onları azapla yakaladık
وَقَالُوا يَا أَيُّهَ السَّاحِرُ ادْعُ لَنَا رَبَّكَ بِمَا عَهِدَ عِندَكَ إِنَّنَا لَمُهْتَدُونَ (49)
Onlar azabı gorunce: "Ey sihirbaz! Sende olan ahdi hurmetine bizim icin Rabbine dua et. Biz gercekten dogru yola girecegiz." dediler
فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُمُ الْعَذَابَ إِذَا هُمْ يَنكُثُونَ (50)
Fakat azabı kendilerinden kaldırdıgımız zaman hemen sozlerinden donuverdiler
وَنَادَىٰ فِرْعَوْنُ فِي قَوْمِهِ قَالَ يَا قَوْمِ أَلَيْسَ لِي مُلْكُ مِصْرَ وَهَٰذِهِ الْأَنْهَارُ تَجْرِي مِن تَحْتِي ۖ أَفَلَا تُبْصِرُونَ (51)
Firavun kavmine seslenerek dedi ki: "Ey kavmim! Mısır hukumdarlıgı ve altımdan akıp giden su ırmaklar benim degil mi? Gormuyor musunuz
أَمْ أَنَا خَيْرٌ مِّنْ هَٰذَا الَّذِي هُوَ مَهِينٌ وَلَا يَكَادُ يُبِينُ (52)
Yoksa ben, nerede ise meramını anlatamayan su zavallıdan daha hayırlı degil miyim
فَلَوْلَا أُلْقِيَ عَلَيْهِ أَسْوِرَةٌ مِّن ذَهَبٍ أَوْ جَاءَ مَعَهُ الْمَلَائِكَةُ مُقْتَرِنِينَ (53)
Eger O'nun dedigi dogru ise uzerine altın bilezikler atılmalı veya kendisiyle beraber onu tasdik eden melekler gelmeli degil miydi
فَاسْتَخَفَّ قَوْمَهُ فَأَطَاعُوهُ ۚ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ (54)
Firavun kavmini kucumsedi. Onlar da O'na itaat ettiler. Cunku onlar fasık bir kavimdi
فَلَمَّا آسَفُونَا انتَقَمْنَا مِنْهُمْ فَأَغْرَقْنَاهُمْ أَجْمَعِينَ (55)
Nihayet bizi gazaplandırdıkları zaman onlardan intikam aldık. Hepsini suda bogduk
فَجَعَلْنَاهُمْ سَلَفًا وَمَثَلًا لِّلْآخِرِينَ (56)
Onları sonradan gelecekler icin ibret ve ornek kıldık
۞ وَلَمَّا ضُرِبَ ابْنُ مَرْيَمَ مَثَلًا إِذَا قَوْمُكَ مِنْهُ يَصِدُّونَ (57)
Meryem oglu Isa bir misal olarak anlatılınca, senin kavmin hemen ondan bir delil bulduklarını sanarak bagrısmaya basladılar
وَقَالُوا أَآلِهَتُنَا خَيْرٌ أَمْ هُوَ ۚ مَا ضَرَبُوهُ لَكَ إِلَّا جَدَلًا ۚ بَلْ هُمْ قَوْمٌ خَصِمُونَ (58)
Onlar dediler ki: "Bizim ilahlarımız mı daha hayırlıdır, yoksa Isa mı?" Bu misali sırf seninle tartısmak icin ortaya attılar. Dogrusu onlar cok kavgacı bir topluluktur
إِنْ هُوَ إِلَّا عَبْدٌ أَنْعَمْنَا عَلَيْهِ وَجَعَلْنَاهُ مَثَلًا لِّبَنِي إِسْرَائِيلَ (59)
Isa, ancak kendisine nimet verdigimiz ve Israilogullarına ornek kıldıgımız bir kuldur
وَلَوْ نَشَاءُ لَجَعَلْنَا مِنكُم مَّلَائِكَةً فِي الْأَرْضِ يَخْلُفُونَ (60)
Eger biz dileseydik, sizden yeryuzunde yerinize gececek melekler yaratırdık
وَإِنَّهُ لَعِلْمٌ لِّلسَّاعَةِ فَلَا تَمْتَرُنَّ بِهَا وَاتَّبِعُونِ ۚ هَٰذَا صِرَاطٌ مُّسْتَقِيمٌ (61)
Gercekten o, (Isa'nın yere inisi) kıyametin yaklastıgını gosteren bir bilgidir. Sakın kıyamet hakkında supheye dusmeyip, bana uyun, bu dogru yoldur
وَلَا يَصُدَّنَّكُمُ الشَّيْطَانُ ۖ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ (62)
Sakın seytan sizi dogru yoldan alıkoymasın. Gercekten o sizin icin apacık bir dusmandır
وَلَمَّا جَاءَ عِيسَىٰ بِالْبَيِّنَاتِ قَالَ قَدْ جِئْتُكُم بِالْحِكْمَةِ وَلِأُبَيِّنَ لَكُم بَعْضَ الَّذِي تَخْتَلِفُونَ فِيهِ ۖ فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (63)
Isa mucizelerle indigi zaman dedi ki: "Ben size hikmeti getirdim ve hakkında ihtilafa dustugunuz seylerin bir kısmını size acıklamak icin geldim. O halde Allah'tan korkun, ve bana itaat edin
إِنَّ اللَّهَ هُوَ رَبِّي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُ ۚ هَٰذَا صِرَاطٌ مُّسْتَقِيمٌ (64)
Gercekten benim de Rabbim sizin de Rabbiniz Allah'tır. Oyle ise O'na kulluk edin. Bu dogru bir yoldur
فَاخْتَلَفَ الْأَحْزَابُ مِن بَيْنِهِمْ ۖ فَوَيْلٌ لِّلَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْ عَذَابِ يَوْمٍ أَلِيمٍ (65)
Fakat aralarından cıkan gruplar, Isa hakkında ihtilafa dustuler. Acı bir gunun azabından dolayı vay zulmedenlerin haline
هَلْ يَنظُرُونَ إِلَّا السَّاعَةَ أَن تَأْتِيَهُم بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ (66)
Onlar kendileri farkına varmadan ansızın kıyametin baslarına gelmesini mi bekliyorlar
الْأَخِلَّاءُ يَوْمَئِذٍ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ إِلَّا الْمُتَّقِينَ (67)
O gun Allah'tan korkanlar haric dost olanlar birbirlerine dusmandırlar
يَا عِبَادِ لَا خَوْفٌ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَ وَلَا أَنتُمْ تَحْزَنُونَ (68)
Allah, takva sahiplerine soyle nida eder: "Ey ayetlerimize iman edip musluman olan kullarım! Bugun size hicbir korku yoktur ve siz uzulmeyeceksiniz
الَّذِينَ آمَنُوا بِآيَاتِنَا وَكَانُوا مُسْلِمِينَ (69)
Allah, takva sahiplerine soyle nida eder: "Ey ayetlerimize iman edip musluman olan kullarım! Bugun size hicbir korku yoktur ve siz uzulmeyeceksiniz
ادْخُلُوا الْجَنَّةَ أَنتُمْ وَأَزْوَاجُكُمْ تُحْبَرُونَ (70)
Siz ve esleriniz cennete girin. Orada agırlanıp sevindirileceksiniz
يُطَافُ عَلَيْهِم بِصِحَافٍ مِّن ذَهَبٍ وَأَكْوَابٍ ۖ وَفِيهَا مَا تَشْتَهِيهِ الْأَنفُسُ وَتَلَذُّ الْأَعْيُنُ ۖ وَأَنتُمْ فِيهَا خَالِدُونَ (71)
Onların etrafında yiyecek ve icecekler altın tepsiler ve kadehlerle dolastırılır. Orada canların cektigi ve gozlerin hoslandıgı hersey vardır. Siz orada ebedi olarak kalacaksınız
وَتِلْكَ الْجَنَّةُ الَّتِي أُورِثْتُمُوهَا بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ (72)
Iste yaptıklarınıza karsılık size miras verilen cennet budur
لَكُمْ فِيهَا فَاكِهَةٌ كَثِيرَةٌ مِّنْهَا تَأْكُلُونَ (73)
Orada sizin icin bol bol meyveler vardır. Onlardan yersiniz
إِنَّ الْمُجْرِمِينَ فِي عَذَابِ جَهَنَّمَ خَالِدُونَ (74)
Suphesiz ki suclular, cehennem azabında ebedi olarak kalacaklardır
لَا يُفَتَّرُ عَنْهُمْ وَهُمْ فِيهِ مُبْلِسُونَ (75)
Onların azabı hafifletilmez ve onlar azab icersinde umitsizdirler
وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلَٰكِن كَانُوا هُمُ الظَّالِمِينَ (76)
Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendileri zalimler oldular
وَنَادَوْا يَا مَالِكُ لِيَقْضِ عَلَيْنَا رَبُّكَ ۖ قَالَ إِنَّكُم مَّاكِثُونَ (77)
Onlar cehennem bekcisine: "Ey Malik! Rabbin artık bizi oldursun." diye seslenirler. Malik de: "Siz boylece kalacaksınız." der
لَقَدْ جِئْنَاكُم بِالْحَقِّ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَكُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ (78)
Andolsun ki biz size hakkı getirdik. Fakat sizin cogunuz haktan hoslanmıyorsunuz
أَمْ أَبْرَمُوا أَمْرًا فَإِنَّا مُبْرِمُونَ (79)
Yoksa onlar hakka karsı gelmek icin bir is mi kararlastırdılar? Biz de onları cezalandırmak icin kararlıyız
أَمْ يَحْسَبُونَ أَنَّا لَا نَسْمَعُ سِرَّهُمْ وَنَجْوَاهُم ۚ بَلَىٰ وَرُسُلُنَا لَدَيْهِمْ يَكْتُبُونَ (80)
Yoksa onlar bizim sırlarını ve gizli konusmalarını isitmedigimizi mi sanıyorlar? Hayır, isitiriz ve yanlarında bulunan elci meleklerimiz de her yaptıklarını yazıyorlar
قُلْ إِن كَانَ لِلرَّحْمَٰنِ وَلَدٌ فَأَنَا أَوَّلُ الْعَابِدِينَ (81)
Ey Muhammed! de ki: "Eger Rahman olan Allah'ın bir cocugu olsaydı, ona ibadet edenlerin birincisi ben olurdum
سُبْحَانَ رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ (82)
Goklerin ve yerin Rabbi, arsın Rabbi onların nitelendirdikleri seyden munezzehtir, yucedir
فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتَّىٰ يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذِي يُوعَدُونَ (83)
Simdi sen bırak onları, tehdit edildikleri gunlerine kavusuncaya kadar batıla dalsınlar oynasınlar
وَهُوَ الَّذِي فِي السَّمَاءِ إِلَٰهٌ وَفِي الْأَرْضِ إِلَٰهٌ ۚ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْعَلِيمُ (84)
Gokteki ilah da yerdeki ilah da O'dur. O hukum ve hikmet sahibidir herseyi bilir
وَتَبَارَكَ الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَعِندَهُ عِلْمُ السَّاعَةِ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ (85)
Goklerin, yerin ve her ikisi arasındakilerin hukumranlıgı kendisine ait olan Allah'ın sanı yucedir. Kıyamet saatinin bilgisi de yalnız onun yanındadır. Siz sadece O'na donduruleceksiniz
وَلَا يَمْلِكُ الَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِهِ الشَّفَاعَةَ إِلَّا مَن شَهِدَ بِالْحَقِّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ (86)
Onların Allah'ı bırakıp da tapdıkları putlar sefaat hakkına sahip degillerdir. Ancak bilerek hakka sahitlik edenler sefaat edebilir
وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَهُمْ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ ۖ فَأَنَّىٰ يُؤْفَكُونَ (87)
Eger sen onlara kendilerini kimin yarattıgını sorsan elbette: "Allah" derler. O halde nasıl haktan cevriliyorlar
وَقِيلِهِ يَا رَبِّ إِنَّ هَٰؤُلَاءِ قَوْمٌ لَّا يُؤْمِنُونَ (88)
Peygamberin sozu su olmustur: "Ey Rabbim! Bunlar gercekten iman etmeyen bir kavimdir
فَاصْفَحْ عَنْهُمْ وَقُلْ سَلَامٌ ۚ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ (89)
Ey Muhammed! Simdilik sen onlara aldırma ve: "Size selam olsun." de. Onlar yakında bilecekler
❮ السورة السابقة السورة التـالية ❯

قراءة المزيد من سور القرآن الكريم :

1- الفاتحة2- البقرة3- آل عمران
4- النساء5- المائدة6- الأنعام
7- الأعراف8- الأنفال9- التوبة
10- يونس11- هود12- يوسف
13- الرعد14- إبراهيم15- الحجر
16- النحل17- الإسراء18- الكهف
19- مريم20- طه21- الأنبياء
22- الحج23- المؤمنون24- النور
25- الفرقان26- الشعراء27- النمل
28- القصص29- العنكبوت30- الروم
31- لقمان32- السجدة33- الأحزاب
34- سبأ35- فاطر36- يس
37- الصافات38- ص39- الزمر
40- غافر41- فصلت42- الشورى
43- الزخرف44- الدخان45- الجاثية
46- الأحقاف47- محمد48- الفتح
49- الحجرات50- ق51- الذاريات
52- الطور53- النجم54- القمر
55- الرحمن56- الواقعة57- الحديد
58- المجادلة59- الحشر60- الممتحنة
61- الصف62- الجمعة63- المنافقون
64- التغابن65- الطلاق66- التحريم
67- الملك68- القلم69- الحاقة
70- المعارج71- نوح72- الجن
73- المزمل74- المدثر75- القيامة
76- الإنسان77- المرسلات78- النبأ
79- النازعات80- عبس81- التكوير
82- الإنفطار83- المطففين84- الانشقاق
85- البروج86- الطارق87- الأعلى
88- الغاشية89- الفجر90- البلد
91- الشمس92- الليل93- الضحى
94- الشرح95- التين96- العلق
97- القدر98- البينة99- الزلزلة
100- العاديات101- القارعة102- التكاثر
103- العصر104- الهمزة105- الفيل
106- قريش107- الماعون108- الكوثر
109- الكافرون110- النصر111- المسد
112- الإخلاص113- الفلق114- الناس