حم (1) Ha Mim |
تَنزِيلٌ مِّنَ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ (2) Bu Kur'an Rahman ve Rahim olan Allah tarafından indirilmistir |
كِتَابٌ فُصِّلَتْ آيَاتُهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لِّقَوْمٍ يَعْلَمُونَ (3) Bu, Arapca bir Kur'an olarak, ayetleri bilen bir kavim icin ayırt edilip acıklanmıs bir kitaptır |
بَشِيرًا وَنَذِيرًا فَأَعْرَضَ أَكْثَرُهُمْ فَهُمْ لَا يَسْمَعُونَ (4) O, mujdeleyici ve uyarıcı olarak gonderilmistir. Fakat insanların cogu yuz cevirmislerdir. Artık onlar gercegi isitmezler |
وَقَالُوا قُلُوبُنَا فِي أَكِنَّةٍ مِّمَّا تَدْعُونَا إِلَيْهِ وَفِي آذَانِنَا وَقْرٌ وَمِن بَيْنِنَا وَبَيْنِكَ حِجَابٌ فَاعْمَلْ إِنَّنَا عَامِلُونَ (5) Onlar: "Ey Muhammed! Senin bizi davet ettigin seye karsı kalplerimiz kapalıdır. Kulaklarımızda da bir agırlık vardır. Seninle bizim aramızda anlasmamıza engel bir de perde vardır. Sen istedigini yap, cunku biz yapıyoruz" dediler |
قُلْ إِنَّمَا أَنَا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ يُوحَىٰ إِلَيَّ أَنَّمَا إِلَٰهُكُمْ إِلَٰهٌ وَاحِدٌ فَاسْتَقِيمُوا إِلَيْهِ وَاسْتَغْفِرُوهُ ۗ وَوَيْلٌ لِّلْمُشْرِكِينَ (6) Ey Muhammed! De ki: "Ben sadece sizin gibi bir insanım, ancak bana ilahınızın bir tek ilah oldugu vahyediliyor. Artık hep O'na yonelin ve O'ndan bagıslanma dileyin. Vay O'na ortak kosanların haline |
الَّذِينَ لَا يُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُم بِالْآخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَ (7) Onlar, zekatı vermezler, ahireti de inkar ederler |
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ أَجْرٌ غَيْرُ مَمْنُونٍ (8) Suphesiz ki, iman edip, salih amel isleyenler icin de bitmez tukenmez bir mukafat vardır |
۞ قُلْ أَئِنَّكُمْ لَتَكْفُرُونَ بِالَّذِي خَلَقَ الْأَرْضَ فِي يَوْمَيْنِ وَتَجْعَلُونَ لَهُ أَندَادًا ۚ ذَٰلِكَ رَبُّ الْعَالَمِينَ (9) De ki: "Siz yeri iki gunde yaratanı gercekten inkar edip duracak mısınız? Bir de O'na esler kosuyorsunuz ha? O butun alemlerin Rabbidir |
وَجَعَلَ فِيهَا رَوَاسِيَ مِن فَوْقِهَا وَبَارَكَ فِيهَا وَقَدَّرَ فِيهَا أَقْوَاتَهَا فِي أَرْبَعَةِ أَيَّامٍ سَوَاءً لِّلسَّائِلِينَ (10) O, yerin ustunde sabit daglar yarattı. Orada bereketler meydana getirdi. Orada arastırıp soranlar icin rızıkları tam dort gunde belli bir seviyede takdir edip, duzene koydu |
ثُمَّ اسْتَوَىٰ إِلَى السَّمَاءِ وَهِيَ دُخَانٌ فَقَالَ لَهَا وَلِلْأَرْضِ ائْتِيَا طَوْعًا أَوْ كَرْهًا قَالَتَا أَتَيْنَا طَائِعِينَ (11) Sonra duman halinde bulunan goge yoneldi. Ona ve yerkureye: "Isteyerek veya istemeyerek buyruguma gelin." dedi. Her ikisi de: "Isteyerek geldik" dediler |
فَقَضَاهُنَّ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ فِي يَوْمَيْنِ وَأَوْحَىٰ فِي كُلِّ سَمَاءٍ أَمْرَهَا ۚ وَزَيَّنَّا السَّمَاءَ الدُّنْيَا بِمَصَابِيحَ وَحِفْظًا ۚ ذَٰلِكَ تَقْدِيرُ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ (12) Boylece Allah onları iki gunde yedi gok olmak uzere yerine koydu. Her goge kendi isini bildirdi. Biz en yakın gogu kandillerle susledik ve koruduk. Iste bu cok guclu ve her seyi bilen Allah'ın takdiridir |
فَإِنْ أَعْرَضُوا فَقُلْ أَنذَرْتُكُمْ صَاعِقَةً مِّثْلَ صَاعِقَةِ عَادٍ وَثَمُودَ (13) Eger onlar, yine yuz cevirirlerse de ki: "Ben sizi Ad ve Semud'un basına gelen yıldırıma benzer bir yıldırıma karsı uyardım |
إِذْ جَاءَتْهُمُ الرُّسُلُ مِن بَيْنِ أَيْدِيهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا اللَّهَ ۖ قَالُوا لَوْ شَاءَ رَبُّنَا لَأَنزَلَ مَلَائِكَةً فَإِنَّا بِمَا أُرْسِلْتُم بِهِ كَافِرُونَ (14) Onlara Allah'tan baskasına kulluk etmeyin diye onlerinden ve arkalarından peygamberler geldigi zaman: "Eger Rabbimiz dileseydi mutlaka melekler indirirdi. Biz sizin teblig icin gonderildiginiz seylere inanmayız." dediler |
فَأَمَّا عَادٌ فَاسْتَكْبَرُوا فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَقَالُوا مَنْ أَشَدُّ مِنَّا قُوَّةً ۖ أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّ اللَّهَ الَّذِي خَلَقَهُمْ هُوَ أَشَدُّ مِنْهُمْ قُوَّةً ۖ وَكَانُوا بِآيَاتِنَا يَجْحَدُونَ (15) Ad kavmine gelince onlar yeryuzunde buyukluk tasladılar ve: "Bizden daha kuvvetli kim vardır?" dediler. Onlar kendilerini yaratan Allah'ın kendilerinden daha kuvvetli oldugunu gormediler mi? Onlar bizim ayetlerimizi bile bile inkar ediyorlardı |
فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِيحًا صَرْصَرًا فِي أَيَّامٍ نَّحِسَاتٍ لِّنُذِيقَهُمْ عَذَابَ الْخِزْيِ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ۖ وَلَعَذَابُ الْآخِرَةِ أَخْزَىٰ ۖ وَهُمْ لَا يُنصَرُونَ (16) Bu yuzden biz de onlara dunya hayatında rezillik azabını tattırmak icin o ugursuz gunlerde dondurucu bir kasırga gonderdik. Ahiret azabı ise elbette daha cok rezil edicidir. Onlara yardım da edilmeyecektir |
وَأَمَّا ثَمُودُ فَهَدَيْنَاهُمْ فَاسْتَحَبُّوا الْعَمَىٰ عَلَى الْهُدَىٰ فَأَخَذَتْهُمْ صَاعِقَةُ الْعَذَابِ الْهُونِ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ (17) Semud kavmine gelince, biz onlara dogru yolu gosterdik. Fakat onlar korlugu dogru yola tercih ettiler. Bunun uzerine kazandıkları kotuluk yuzunden alcaltıcı azabın yıldırımı onları carpıverdi |
وَنَجَّيْنَا الَّذِينَ آمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَ (18) Biz iman edenleri ve kotulukten sakınanları ise kurtardık |
وَيَوْمَ يُحْشَرُ أَعْدَاءُ اللَّهِ إِلَى النَّارِ فَهُمْ يُوزَعُونَ (19) O gun Allah'ın dusmanları cehennem atesine surulmek uzere hep bir araya toplanırlar |
حَتَّىٰ إِذَا مَا جَاءُوهَا شَهِدَ عَلَيْهِمْ سَمْعُهُمْ وَأَبْصَارُهُمْ وَجُلُودُهُم بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ (20) Nihayet oraya vardıkları zaman kulakları, gozleri ve derileri yaptıkları seyler hakkında onların aleyhinde sahitlik ederler |
وَقَالُوا لِجُلُودِهِمْ لِمَ شَهِدتُّمْ عَلَيْنَا ۖ قَالُوا أَنطَقَنَا اللَّهُ الَّذِي أَنطَقَ كُلَّ شَيْءٍ وَهُوَ خَلَقَكُمْ أَوَّلَ مَرَّةٍ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ (21) Onlar derilerine: "Nicin aleyhimize sahitlik ettiniz?" derler. Derileri de: "Bizi her seyi konusturan Allah konusturdu, sizi ilk defa yaratan O'dur ve siz yine O'na donduruluyorsunuz" derler |
وَمَا كُنتُمْ تَسْتَتِرُونَ أَن يَشْهَدَ عَلَيْكُمْ سَمْعُكُمْ وَلَا أَبْصَارُكُمْ وَلَا جُلُودُكُمْ وَلَٰكِن ظَنَنتُمْ أَنَّ اللَّهَ لَا يَعْلَمُ كَثِيرًا مِّمَّا تَعْمَلُونَ (22) Siz kulaklarınızın, gozlerinizin ve derilerinizin aleyhinizde sahitlik edeceginden korkarak kotulukten sakınmıyordunuz. Fakat yaptıklarınızdan bircogunu Allah'ın bilmeyecegini zannediyordunuz |
وَذَٰلِكُمْ ظَنُّكُمُ الَّذِي ظَنَنتُم بِرَبِّكُمْ أَرْدَاكُمْ فَأَصْبَحْتُم مِّنَ الْخَاسِرِينَ (23) Iste Rabbiniz hakkında beslediginiz bu zannınız sizi helak etti de zarara ugrayanlardan oldunuz |
فَإِن يَصْبِرُوا فَالنَّارُ مَثْوًى لَّهُمْ ۖ وَإِن يَسْتَعْتِبُوا فَمَا هُم مِّنَ الْمُعْتَبِينَ (24) Simdi eger dayanabilirlerse onların yeri atestir. Yok eger hosnutluga donmek isterlerse bile artık onlar hosnut edileceklerden degildirler |
۞ وَقَيَّضْنَا لَهُمْ قُرَنَاءَ فَزَيَّنُوا لَهُم مَّا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَحَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ فِي أُمَمٍ قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِهِم مِّنَ الْجِنِّ وَالْإِنسِ ۖ إِنَّهُمْ كَانُوا خَاسِرِينَ (25) Biz onlara birtakım arkadaslar musallat ettik de onlar kendilerine onlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini guzel gosterdiler. Boylece kendilerinden once gelip, gecmis olan cin ve insan toplulukları hakkındaki, azab sozu onlar icin de hak oldu. Dogrusu onların hepsi de kendilerine yazık etmislerdir |
وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لَا تَسْمَعُوا لِهَٰذَا الْقُرْآنِ وَالْغَوْا فِيهِ لَعَلَّكُمْ تَغْلِبُونَ (26) Inkar edenler: "Bu Kur'anı dinlemeyin, okunurken gurultu yapın, belki ustun gelirsiniz" dediler |
فَلَنُذِيقَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا عَذَابًا شَدِيدًا وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ أَسْوَأَ الَّذِي كَانُوا يَعْمَلُونَ (27) Biz mutlaka inkar edenlere siddetli bir azab tattıracagız. Ve onlara yaptıkları amellerin en kotusunun cezasını verecegiz |
ذَٰلِكَ جَزَاءُ أَعْدَاءِ اللَّهِ النَّارُ ۖ لَهُمْ فِيهَا دَارُ الْخُلْدِ ۖ جَزَاءً بِمَا كَانُوا بِآيَاتِنَا يَجْحَدُونَ (28) Iste Allah'ın dusmanlarının cezası atestir. Ayetlerimizi bile bile inkar etmelerinin cezası olarak, onlar icin orada ebedi olarak kalacakları cehennem yurdu vardır |
وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا رَبَّنَا أَرِنَا اللَّذَيْنِ أَضَلَّانَا مِنَ الْجِنِّ وَالْإِنسِ نَجْعَلْهُمَا تَحْتَ أَقْدَامِنَا لِيَكُونَا مِنَ الْأَسْفَلِينَ (29) Inkar edenler: "Ey Rabbimiz! Cinlerden ve insanlardan bizi dogru yoldan saptıranları bize goster de onları ayaklarımızın altına alalım, boylece cehennemin en altında kalanlardan olsunlar." diyeceklerdir |
إِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا تَتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلَائِكَةُ أَلَّا تَخَافُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَأَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ الَّتِي كُنتُمْ تُوعَدُونَ (30) Rabbimiz Allah'tır" deyip, sonra da dogrulukta devam edenlere gelince, onların uzerine melekler iner ve derler ki: "Korkmayın, uzulmeyin, size vaad edilen cennetle sevinin |
نَحْنُ أَوْلِيَاؤُكُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَفِي الْآخِرَةِ ۖ وَلَكُمْ فِيهَا مَا تَشْتَهِي أَنفُسُكُمْ وَلَكُمْ فِيهَا مَا تَدَّعُونَ (31) Biz dunya hayatında da, ahirette de sizin dostlarınızız. Cennette sizin icin canınızın cektigi ve istediginiz her sey vardır |
نُزُلًا مِّنْ غَفُورٍ رَّحِيمٍ (32) Bunlar cok bagıslayıcı ve cok merhametli olan Allah tarafından bir agırlamadır |
وَمَنْ أَحْسَنُ قَوْلًا مِّمَّن دَعَا إِلَى اللَّهِ وَعَمِلَ صَالِحًا وَقَالَ إِنَّنِي مِنَ الْمُسْلِمِينَ (33) Allah'a davet eden, salih amel isleyen ve: "Ben gercekten muslumanlardanım" diyen kimseden daha guzel sozlu kim olabilir |
وَلَا تَسْتَوِي الْحَسَنَةُ وَلَا السَّيِّئَةُ ۚ ادْفَعْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ فَإِذَا الَّذِي بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَأَنَّهُ وَلِيٌّ حَمِيمٌ (34) Hem iyilik de bir degildir, kotuluk de. Kotulugu en guzel bir sekilde sav. O zaman seninle kendi arasında bir dusmanlık olan kisinin, sanki samimi bir dost gibi oldugunu gorursun |
وَمَا يُلَقَّاهَا إِلَّا الَّذِينَ صَبَرُوا وَمَا يُلَقَّاهَا إِلَّا ذُو حَظٍّ عَظِيمٍ (35) Bu olgunluga ancak sabredenler kavusturulur, buna ancak hayırdan buyuk bir pay sahibi olan kavusturulur |
وَإِمَّا يَنزَغَنَّكَ مِنَ الشَّيْطَانِ نَزْغٌ فَاسْتَعِذْ بِاللَّهِ ۖ إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ (36) Eger seytandan gelen kotu bir dusunce seni durtecek olursa hemen Allah'a sıgın. Cunku O her seyi isitir ve bilir |
وَمِنْ آيَاتِهِ اللَّيْلُ وَالنَّهَارُ وَالشَّمْسُ وَالْقَمَرُ ۚ لَا تَسْجُدُوا لِلشَّمْسِ وَلَا لِلْقَمَرِ وَاسْجُدُوا لِلَّهِ الَّذِي خَلَقَهُنَّ إِن كُنتُمْ إِيَّاهُ تَعْبُدُونَ (37) Gece ile gunduz ve gunes ile ay Allah'ın kudretinin delillerindendir. Gunese ve aya secde etmeyin. Eger sadece Allah'a kulluk yapmak istiyorsanız, onları yaratan Allah'a secde edin |
فَإِنِ اسْتَكْبَرُوا فَالَّذِينَ عِندَ رَبِّكَ يُسَبِّحُونَ لَهُ بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَهُمْ لَا يَسْأَمُونَ ۩ (38) Eger onlar buyukluk taslarlarsa bilsinler ki, Rabbinin yanındaki melekler gece gunduz O'nu tesbih ederler ve hic usanmazlar |
وَمِنْ آيَاتِهِ أَنَّكَ تَرَى الْأَرْضَ خَاشِعَةً فَإِذَا أَنزَلْنَا عَلَيْهَا الْمَاءَ اهْتَزَّتْ وَرَبَتْ ۚ إِنَّ الَّذِي أَحْيَاهَا لَمُحْيِي الْمَوْتَىٰ ۚ إِنَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ (39) Senin yeryuzunu boynu bukuk, kupkuru gormen de Allah'ın kudretinin delillerindendir. Biz onun uzerine suyu indirdigimiz zaman titresir ve kabarır. Suphesiz ki ona hayat veren Allah mutlaka oluleri de diriltir. Dogrusu O'nun her seye gucu yeter |
إِنَّ الَّذِينَ يُلْحِدُونَ فِي آيَاتِنَا لَا يَخْفَوْنَ عَلَيْنَا ۗ أَفَمَن يُلْقَىٰ فِي النَّارِ خَيْرٌ أَم مَّن يَأْتِي آمِنًا يَوْمَ الْقِيَامَةِ ۚ اعْمَلُوا مَا شِئْتُمْ ۖ إِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ (40) Ayetlerimiz hakkında dogruluktan ayrılıp inkara sapanlar bize gizli kalmazlar. O halde atese atılacak olan mı daha hayırlıdır, yoksa kıyamet gunu guven icinde gelecek olan mı? Istediginizi yapın. Suphesiz ki Allah, yaptıgınız seyleri hakkıyla gorur |
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا بِالذِّكْرِ لَمَّا جَاءَهُمْ ۖ وَإِنَّهُ لَكِتَابٌ عَزِيزٌ (41) Kur'an kendilerine geldiginde onu inkar edenler, mutlaka cezalarını cekceklerdir. O gercekten cok degerli bir kitaptır |
لَّا يَأْتِيهِ الْبَاطِلُ مِن بَيْنِ يَدَيْهِ وَلَا مِنْ خَلْفِهِ ۖ تَنزِيلٌ مِّنْ حَكِيمٍ حَمِيدٍ (42) Ona ne onunden, ne de ardından batıl gelemez. O hukum ve hikmet sahibi, ogulmeye layık olan Allah tarafından indirilmistir |
مَّا يُقَالُ لَكَ إِلَّا مَا قَدْ قِيلَ لِلرُّسُلِ مِن قَبْلِكَ ۚ إِنَّ رَبَّكَ لَذُو مَغْفِرَةٍ وَذُو عِقَابٍ أَلِيمٍ (43) Ey Muhammed! Sana senden onceki peygamberlere soylenenden baska bir sey soylenmiyor. Suphesiz ki senin Rabbin hem magfiret sahibidir hem de acı verecek bir azap sahibidir |
وَلَوْ جَعَلْنَاهُ قُرْآنًا أَعْجَمِيًّا لَّقَالُوا لَوْلَا فُصِّلَتْ آيَاتُهُ ۖ أَأَعْجَمِيٌّ وَعَرَبِيٌّ ۗ قُلْ هُوَ لِلَّذِينَ آمَنُوا هُدًى وَشِفَاءٌ ۖ وَالَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ فِي آذَانِهِمْ وَقْرٌ وَهُوَ عَلَيْهِمْ عَمًى ۚ أُولَٰئِكَ يُنَادَوْنَ مِن مَّكَانٍ بَعِيدٍ (44) Eger biz onu yabancı dilden bir Kur'an yapsaydık onlar mutlaka: "Bu kitabın ayetleri genisce acıklanmalı degil miydi? Arap bir peygambere yabancı dil, oyle mi?" derlerdi. Sen de ki: "O, iman edenler icin bir hidayet ve sifadır." Iman etmeyenlerin kulaklarında ise bir agırlık vardır. Kur'an onlara gore bir korluktur. Sanki onlar uzak bir yerden cagrılıyorlar (da duymuyorlar) |
وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ فَاخْتُلِفَ فِيهِ ۗ وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِن رَّبِّكَ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ ۚ وَإِنَّهُمْ لَفِي شَكٍّ مِّنْهُ مُرِيبٍ (45) Andolsun ki biz Musa'ya Tevrat'ı vermistik de onda ihtilafa dusmuslerdi. Eger Rabbin tarafından azabın ertelenmesine dair bir soz gecmeseydi mutlaka aralarında hukum verilirdi. Gercekten onlar Kur'an hakkında bir suphe ve tereddut icindedirler |
مَّنْ عَمِلَ صَالِحًا فَلِنَفْسِهِ ۖ وَمَنْ أَسَاءَ فَعَلَيْهَا ۗ وَمَا رَبُّكَ بِظَلَّامٍ لِّلْعَبِيدِ (46) Her kim iyi bir is yaparsa, kendi lehine yapmıs olur. Kim de bir kotuluk yaparsa, kendi aleyhine yapmıs olur. Rabbin kullara zulmedecek degildir |
۞ إِلَيْهِ يُرَدُّ عِلْمُ السَّاعَةِ ۚ وَمَا تَخْرُجُ مِن ثَمَرَاتٍ مِّنْ أَكْمَامِهَا وَمَا تَحْمِلُ مِنْ أُنثَىٰ وَلَا تَضَعُ إِلَّا بِعِلْمِهِ ۚ وَيَوْمَ يُنَادِيهِمْ أَيْنَ شُرَكَائِي قَالُوا آذَنَّاكَ مَا مِنَّا مِن شَهِيدٍ (47) Kıyamet zamanını bilmek ancak Allah'a havale edilir. Onun bilgisi dısında hicbir meyve kabugundan cıkmaz, hicbir disi gebe kalmaz ve dogurmaz. Allah onlara: "Bana kostugunuz ortaklarım nerede?" diye seslendigi gun, onlar: "Senin ortagın olduguna dair bizden hicbir sahit olmadıgını sana arz ederiz." derler |
وَضَلَّ عَنْهُم مَّا كَانُوا يَدْعُونَ مِن قَبْلُ ۖ وَظَنُّوا مَا لَهُم مِّن مَّحِيصٍ (48) Onceden tapmakta oldukları seyler, kendilerinden uzaklasıp kaybolmustur. Onlar da kendileri icin kacacak bir yer olmadıgını anlamıslardır |
لَّا يَسْأَمُ الْإِنسَانُ مِن دُعَاءِ الْخَيْرِ وَإِن مَّسَّهُ الشَّرُّ فَيَئُوسٌ قَنُوطٌ (49) Insan hayır istemekten usanmaz, fakat kendisine bir kotuluk dokununca uzulur ve umitsizlige duser |
وَلَئِنْ أَذَقْنَاهُ رَحْمَةً مِّنَّا مِن بَعْدِ ضَرَّاءَ مَسَّتْهُ لَيَقُولَنَّ هَٰذَا لِي وَمَا أَظُنُّ السَّاعَةَ قَائِمَةً وَلَئِن رُّجِعْتُ إِلَىٰ رَبِّي إِنَّ لِي عِندَهُ لَلْحُسْنَىٰ ۚ فَلَنُنَبِّئَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا بِمَا عَمِلُوا وَلَنُذِيقَنَّهُم مِّنْ عَذَابٍ غَلِيظٍ (50) Andolsun ki kendisine dokunan bir zarardan sonra, biz ona tarafımızdan bir rahmet tattırsak, O: "Bu benim hakkımdır, kıyametin kopacagını da sanmıyorum, Rabbime dondurulmus olsam bile mutlaka O'nun yanında benim icin daha guzel seyler vardır" der. Biz o inkar edenlere yaptıkları seyleri mutlaka haber verecegiz ve onlara agır bir azap tattıracagız |
وَإِذَا أَنْعَمْنَا عَلَى الْإِنسَانِ أَعْرَضَ وَنَأَىٰ بِجَانِبِهِ وَإِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ فَذُو دُعَاءٍ عَرِيضٍ (51) Biz insana bir nimet verdigimiz zaman o yuz cevirir, yan cizer. Ona bir kotuluk dokundugu zaman da uzun uzun yalvarır |
قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِن كَانَ مِنْ عِندِ اللَّهِ ثُمَّ كَفَرْتُم بِهِ مَنْ أَضَلُّ مِمَّنْ هُوَ فِي شِقَاقٍ بَعِيدٍ (52) Ey Muhammed! De ki: "Ne dersiniz? O Kur'an Allah tarafından gelmis olup da sonra siz onu inkar etmisseniz, o takdirde Hak'tan uzak bir ayrılıga dusenden daha sapık kim olabilir |
سَنُرِيهِمْ آيَاتِنَا فِي الْآفَاقِ وَفِي أَنفُسِهِمْ حَتَّىٰ يَتَبَيَّنَ لَهُمْ أَنَّهُ الْحَقُّ ۗ أَوَلَمْ يَكْفِ بِرَبِّكَ أَنَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ (53) Biz onlara hem ufuklarda ve hem kendi nefislerinde delillerimizi gosterecegiz ki, Kur'an'ın hak oldugu kendilerine acıkca belli olsun. Senin Rabbinin her seye sahit olması kafi degil mi |
أَلَا إِنَّهُمْ فِي مِرْيَةٍ مِّن لِّقَاءِ رَبِّهِمْ ۗ أَلَا إِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُّحِيطٌ (54) Iyi bilin ki onlar Rablerine kavusmaktan bir suphe icindedirler, yine iyi bilin ki, Allah her seyi ilmiyle kusatmıstır |