×

سورة الأنبياء باللغة التركية تفسير

ترجمات القرآنباللغة التركية تفسير ⬅ سورة الأنبياء

ترجمة معاني سورة الأنبياء باللغة التركية تفسير - Turkish_Fizilal_Kuran

القرآن باللغة التركية تفسير - سورة الأنبياء مترجمة إلى اللغة التركية تفسير، Surah Anbiya in Turkish_Fizilal_Kuran. نوفر ترجمة دقيقة سورة الأنبياء باللغة التركية تفسير - Turkish_Fizilal_Kuran, الآيات 112 - رقم السورة 21 - الصفحة 322.

بسم الله الرحمن الرحيم

اقْتَرَبَ لِلنَّاسِ حِسَابُهُمْ وَهُمْ فِي غَفْلَةٍ مُّعْرِضُونَ (1)
Insanların hesab (gorme) zamanı yaklastı. Onlar ise hala gaflet icinde, yan cizip aldırmıyorlar
مَا يَأْتِيهِم مِّن ذِكْرٍ مِّن رَّبِّهِم مُّحْدَثٍ إِلَّا اسْتَمَعُوهُ وَهُمْ يَلْعَبُونَ (2)
Rablerinden kendilerine gelen her yeni hatırlatmayı hep eglenerek dinliyorlar
لَاهِيَةً قُلُوبُهُمْ ۗ وَأَسَرُّوا النَّجْوَى الَّذِينَ ظَلَمُوا هَلْ هَٰذَا إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ ۖ أَفَتَأْتُونَ السِّحْرَ وَأَنتُمْ تُبْصِرُونَ (3)
Kalbleri hep eglencede (gaflette), hem o zalimler aralarında su gizli fısıltıyı yaptılar: "Bu, ancak sizin gibi bir insan. Artık goz gore gore sihre mi gidip uyarsınız
قَالَ رَبِّي يَعْلَمُ الْقَوْلَ فِي السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ ۖ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ (4)
Peygamber: "Benim Rabbim gokte ve yerde (soylenen) her sozu bilir. O, her seyi isitir, her seyi bilir" dedi
بَلْ قَالُوا أَضْغَاثُ أَحْلَامٍ بَلِ افْتَرَاهُ بَلْ هُوَ شَاعِرٌ فَلْيَأْتِنَا بِآيَةٍ كَمَا أُرْسِلَ الْأَوَّلُونَ (5)
Onlar: "Hayır, bunlar karısık ruyalardır; yok, onu kendisi uydurdu, yok o bir sairdir. Boyle degilse onceki peygamberler gibi, o da bize bir mucize getirsin" dediler
مَا آمَنَتْ قَبْلَهُم مِّن قَرْيَةٍ أَهْلَكْنَاهَا ۖ أَفَهُمْ يُؤْمِنُونَ (6)
Onlardan once yok ettigimiz hicbir memleket halkı iman etmedi. Simdi bunlar mı iman edecekler
وَمَا أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ إِلَّا رِجَالًا نُّوحِي إِلَيْهِمْ ۖ فَاسْأَلُوا أَهْلَ الذِّكْرِ إِن كُنتُمْ لَا تَعْلَمُونَ (7)
(Ey Muhammed!) Biz, senden once de ancak kendilerine vahyettigimiz birtakım erkek(peygamber)ler gonderdik. Bilmiyorsanız kitap ehli olanlara sorun
وَمَا جَعَلْنَاهُمْ جَسَدًا لَّا يَأْكُلُونَ الطَّعَامَ وَمَا كَانُوا خَالِدِينَ (8)
Biz onları yemek yemez birer cesed kılmadık ve onlar olumsuz de degillerdi
ثُمَّ صَدَقْنَاهُمُ الْوَعْدَ فَأَنجَيْنَاهُمْ وَمَن نَّشَاءُ وَأَهْلَكْنَا الْمُسْرِفِينَ (9)
Sonra biz onlara verdigimiz sozu yerine getirdik; hem onları, hem de diledigimiz kimseleri kurtardık, asırı gidenleri yok ettik
لَقَدْ أَنزَلْنَا إِلَيْكُمْ كِتَابًا فِيهِ ذِكْرُكُمْ ۖ أَفَلَا تَعْقِلُونَ (10)
(Ey Kureys toplulugu!) And olsun, size oyle bir kitab indirdik ki, butun san ve serefiniz ondadır. Hala akıllanmayacak mısınız
وَكَمْ قَصَمْنَا مِن قَرْيَةٍ كَانَتْ ظَالِمَةً وَأَنشَأْنَا بَعْدَهَا قَوْمًا آخَرِينَ (11)
Biz halkı zalim olan nice memleketleri kırıp gecirdik ve onlardan sonra baska milletler var ettik
فَلَمَّا أَحَسُّوا بَأْسَنَا إِذَا هُم مِّنْهَا يَرْكُضُونَ (12)
Onlar azabımızın siddetini hissettikleri zaman oradan kacmaya koyuluyorlardı
لَا تَرْكُضُوا وَارْجِعُوا إِلَىٰ مَا أُتْرِفْتُمْ فِيهِ وَمَسَاكِنِكُمْ لَعَلَّكُمْ تُسْأَلُونَ (13)
Kosup kacmayın; size nimet verilen yere, yurtlarınıza donun ki, sorguya cekileceksiniz" dedik
قَالُوا يَا وَيْلَنَا إِنَّا كُنَّا ظَالِمِينَ (14)
Onlar da: "Vay bizlere! Biz gercekten zalimler idik" dediler
فَمَا زَالَت تِّلْكَ دَعْوَاهُمْ حَتَّىٰ جَعَلْنَاهُمْ حَصِيدًا خَامِدِينَ (15)
Biz, onları bicilmis bir ekin ve bir yıgın kul haline getirinceye kadar hep sozleri bu feryad olmustur
وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاءَ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَاعِبِينَ (16)
Biz gok ile yeri ve aralarındaki seyleri, bos bir eglence icin yaratmadık
لَوْ أَرَدْنَا أَن نَّتَّخِذَ لَهْوًا لَّاتَّخَذْنَاهُ مِن لَّدُنَّا إِن كُنَّا فَاعِلِينَ (17)
Eger bir eglence edinmek isteseydik, elbette onu katımızdan edinirdik. Yapacak olsaydık oyle yapardık
بَلْ نَقْذِفُ بِالْحَقِّ عَلَى الْبَاطِلِ فَيَدْمَغُهُ فَإِذَا هُوَ زَاهِقٌ ۚ وَلَكُمُ الْوَيْلُ مِمَّا تَصِفُونَ (18)
Hayır, biz hakkı batılın basına carparız da onun beynini parcalar. Bir de bakarsın (batıl) o anda yok olup gitmistir. Allah'a yakıstırdıgınız vasıflardan oturu size yazıklar olsun
وَلَهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۚ وَمَنْ عِندَهُ لَا يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِهِ وَلَا يَسْتَحْسِرُونَ (19)
Goklerde ve yerde olan butun varlıklar O'nundur. Katında olanlar O'na kulluk etmekten ne cekinirler, ne de yorulurlar
يُسَبِّحُونَ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ لَا يَفْتُرُونَ (20)
Gece gunduz (hep Allah'ı) tesbih ederler, usanmazlar
أَمِ اتَّخَذُوا آلِهَةً مِّنَ الْأَرْضِ هُمْ يُنشِرُونَ (21)
Yoksa (Mekke musrikleri) birtakım ilahlar edindiler de yerden oluleri onlar mı diriltecekler
لَوْ كَانَ فِيهِمَا آلِهَةٌ إِلَّا اللَّهُ لَفَسَدَتَا ۚ فَسُبْحَانَ اللَّهِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ (22)
Eger yer ile gokte Allah'tan baska ilahlar olsaydı, bunların ikisi de muhakkak fesada ugrar yok olurdu. O halde Ars'ın Rabbi olan Allah, onların vasfetmekte oldukları seylerden (butun noksanlıklardan) beridir, munezzehtir
لَا يُسْأَلُ عَمَّا يَفْعَلُ وَهُمْ يُسْأَلُونَ (23)
O, yaptıgından sorumlu olmaz, onlar ise sorumlu tutulacaklardır
أَمِ اتَّخَذُوا مِن دُونِهِ آلِهَةً ۖ قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ ۖ هَٰذَا ذِكْرُ مَن مَّعِيَ وَذِكْرُ مَن قَبْلِي ۗ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ الْحَقَّ ۖ فَهُم مُّعْرِضُونَ (24)
Yoksa O'ndan baska ilahlar mı edindiler? De ki: "Kesin delilinizi getirin. Iste benimle beraber olanların kitabı ve benden oncekilerin kitabı." Hayır, onların cogu gercegi bilmezler de onun icin yuz cevirirler
وَمَا أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ مِن رَّسُولٍ إِلَّا نُوحِي إِلَيْهِ أَنَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدُونِ (25)
Senden once hicbir peygamber gondermedik ki, ona soyle vahyetmis olmayalım: "Gercek su ki benden baska ilah yoktur. Onun icin bana ibadet edin
وَقَالُوا اتَّخَذَ الرَّحْمَٰنُ وَلَدًا ۗ سُبْحَانَهُ ۚ بَلْ عِبَادٌ مُّكْرَمُونَ (26)
Boyle iken dediler ki: "Rahman cocuk edindi." Allah bundan munezzehtir. Dogrusu melekler (Allah'ın cocukları degil.) ikram olunmus kullardır
لَا يَسْبِقُونَهُ بِالْقَوْلِ وَهُم بِأَمْرِهِ يَعْمَلُونَ (27)
Onlar Allah'ın sozunun onune gecmezler, hep O'nun emriyle hareket ederler
يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يَشْفَعُونَ إِلَّا لِمَنِ ارْتَضَىٰ وَهُم مِّنْ خَشْيَتِهِ مُشْفِقُونَ (28)
Allah, onların onlerindekini de, arkalarındakini de (yaptıklarını ve yapacaklarını) bilir. Onlar, Allah'ın hosnud oldugu kimseden baskasına sefaat etmezler. Hepsi de O'nun korkusundan titrerler
۞ وَمَن يَقُلْ مِنْهُمْ إِنِّي إِلَٰهٌ مِّن دُونِهِ فَذَٰلِكَ نَجْزِيهِ جَهَنَّمَ ۚ كَذَٰلِكَ نَجْزِي الظَّالِمِينَ (29)
Iclerinden kim: "Ben, O'ndan baska bir ilahım" derse, biz ona cehennemi ceza olarak veririz. Zalimleri biz boyle cezalandırırız
أَوَلَمْ يَرَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَنَّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ كَانَتَا رَتْقًا فَفَتَقْنَاهُمَا ۖ وَجَعَلْنَا مِنَ الْمَاءِ كُلَّ شَيْءٍ حَيٍّ ۖ أَفَلَا يُؤْمِنُونَ (30)
O kafir olanlar, gormediler mi ki, goklerle yer bitisik bir halde iken biz onları ayırdık. Hayatı olan her seyi sudan yarattık. Hala inanmıyorlar mı
وَجَعَلْنَا فِي الْأَرْضِ رَوَاسِيَ أَن تَمِيدَ بِهِمْ وَجَعَلْنَا فِيهَا فِجَاجًا سُبُلًا لَّعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ (31)
Yeryuzunde, insanlar sarsılmasın diye sabit daglar yarattık, rahat gidebilsinler diye dagların aralarında genis yollar var ettik
وَجَعَلْنَا السَّمَاءَ سَقْفًا مَّحْفُوظًا ۖ وَهُمْ عَنْ آيَاتِهَا مُعْرِضُونَ (32)
Gokyuzunu de korunmus bir tavan yaptık. Kafirler ise, gokyuzunun alametlerinden (Allah'ın kudret ve azametine delalet eden delillerinden) yuz ceviriyorlar
وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ ۖ كُلٌّ فِي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ (33)
Geceyi, gunduzu, gunesi ve ayı yaratan O'dur. Bunların her biri kendi dairesinde dolasmaktadır
وَمَا جَعَلْنَا لِبَشَرٍ مِّن قَبْلِكَ الْخُلْدَ ۖ أَفَإِن مِّتَّ فَهُمُ الْخَالِدُونَ (34)
Ey Muhammed! Senden once de hicbir insanı olumsuz kılmadık, sen olursun de onlar baki kalır mı? Senin olmenle rahata kavusacaklarını mı sanıyorlar
كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ ۗ وَنَبْلُوكُم بِالشَّرِّ وَالْخَيْرِ فِتْنَةً ۖ وَإِلَيْنَا تُرْجَعُونَ (35)
Her nefis olumu tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak kotuluk ve iyilikle deneyecegiz. Hepiniz de sonunda bize donduruleceksiniz
وَإِذَا رَآكَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِن يَتَّخِذُونَكَ إِلَّا هُزُوًا أَهَٰذَا الَّذِي يَذْكُرُ آلِهَتَكُمْ وَهُم بِذِكْرِ الرَّحْمَٰنِ هُمْ كَافِرُونَ (36)
O inkarcılar seni gordukleri zaman, seni alaya alıyorlar ve "Ilahlarınızı diline dolayan bu mudur?" diyorlar. Halbuki onlar Rahman'ın kitabını inkar ediyorlar
خُلِقَ الْإِنسَانُ مِنْ عَجَلٍ ۚ سَأُرِيكُمْ آيَاتِي فَلَا تَسْتَعْجِلُونِ (37)
Insan aceleci olarak yaratılmıstır. Size yakında (azaba dair) alametlerimi gosterecegim. Simdi siz acele etmeyin
وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا الْوَعْدُ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ (38)
Dogru sozlu iseniz (bildirin) bu vaad ne zamandır?" derler
لَوْ يَعْلَمُ الَّذِينَ كَفَرُوا حِينَ لَا يَكُفُّونَ عَن وُجُوهِهِمُ النَّارَ وَلَا عَن ظُهُورِهِمْ وَلَا هُمْ يُنصَرُونَ (39)
Bu kafirler atesi yuzlerinden ve sırtlarından men edemeyecekleri ve yardım da goremeyecekleri zamanı, bir bilseler
بَلْ تَأْتِيهِم بَغْتَةً فَتَبْهَتُهُمْ فَلَا يَسْتَطِيعُونَ رَدَّهَا وَلَا هُمْ يُنظَرُونَ (40)
Dogrusu bu azap onlara ansızın gelecek de kendilerini sasırtacaktır. Artık ne geri cevrilmesine gucleri yetecek, ne de kendilerine muhlet verilecektir
وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِّن قَبْلِكَ فَحَاقَ بِالَّذِينَ سَخِرُوا مِنْهُم مَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ (41)
Yemin olsun ki, senden once bircok peygamberle alay edildi de iclerinden alay edenleri, o alay ettikleri sey (azap) kusatıverdi
قُلْ مَن يَكْلَؤُكُم بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ مِنَ الرَّحْمَٰنِ ۗ بَلْ هُمْ عَن ذِكْرِ رَبِّهِم مُّعْرِضُونَ (42)
De ki: "Geceleyin ve gunduzun sizi Rahman'dan kim koruyabilir?" Ama onlar Rablerinin kitabından yuz cevirmektedirler
أَمْ لَهُمْ آلِهَةٌ تَمْنَعُهُم مِّن دُونِنَا ۚ لَا يَسْتَطِيعُونَ نَصْرَ أَنفُسِهِمْ وَلَا هُم مِّنَّا يُصْحَبُونَ (43)
Yoksa kendilerini bize karsı savunacak tanrıları mı var? O tanrılar kendilerine bile yardım edemezler, katımızdan da dostluk gormezler
بَلْ مَتَّعْنَا هَٰؤُلَاءِ وَآبَاءَهُمْ حَتَّىٰ طَالَ عَلَيْهِمُ الْعُمُرُ ۗ أَفَلَا يَرَوْنَ أَنَّا نَأْتِي الْأَرْضَ نَنقُصُهَا مِنْ أَطْرَافِهَا ۚ أَفَهُمُ الْغَالِبُونَ (44)
Dogrusu biz o kafirleri ve atalarını yasattık, hatta o omur onlara uzun geldi. Fakat simdi memleketlerini her yandan eksilttigimizi gormuyorlar mı? O halde ustun gelen onlar mıdır
قُلْ إِنَّمَا أُنذِرُكُم بِالْوَحْيِ ۚ وَلَا يَسْمَعُ الصُّمُّ الدُّعَاءَ إِذَا مَا يُنذَرُونَ (45)
De ki: "Ben sizi ancak vahiyle korkutup uyarıyorum," uyarıldıkları zaman sagırlar cagrıyı duymazlar
وَلَئِن مَّسَّتْهُمْ نَفْحَةٌ مِّنْ عَذَابِ رَبِّكَ لَيَقُولُنَّ يَا وَيْلَنَا إِنَّا كُنَّا ظَالِمِينَ (46)
Yemin olsun ki, Rabbinin azabından az bir sey onlara dokunursa, muhakkak "Vay bizlere, biz gercekten zalimlerdik" diyeceklerdir
وَنَضَعُ الْمَوَازِينَ الْقِسْطَ لِيَوْمِ الْقِيَامَةِ فَلَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْئًا ۖ وَإِن كَانَ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِّنْ خَرْدَلٍ أَتَيْنَا بِهَا ۗ وَكَفَىٰ بِنَا حَاسِبِينَ (47)
Biz kıyamet gunu icin dogru teraziler kurarız; hicbir kimse hicbir haksızlıga ugratılmaz. Yapılan amel, bir hardal tanesi agırlıgınca da olsa, onu getirir (tartıya koyarız.). Hesap gorenler olarak da biz kafiyiz
وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَىٰ وَهَارُونَ الْفُرْقَانَ وَضِيَاءً وَذِكْرًا لِّلْمُتَّقِينَ (48)
Yemin olsun ki, Musa ve Harun'a egriyi dogrudan ayıran kitabı, takva sahibleri icin bir ısık ve ogut olarak verdik
الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُم بِالْغَيْبِ وَهُم مِّنَ السَّاعَةِ مُشْفِقُونَ (49)
Onlar gormedikleri halde Rablerinden korkarlar, kıyamet saatinden de titrerler
وَهَٰذَا ذِكْرٌ مُّبَارَكٌ أَنزَلْنَاهُ ۚ أَفَأَنتُمْ لَهُ مُنكِرُونَ (50)
Iste bu (Kwr'an) da indirdigimiz kutsal bir kitaptır. Simdi siz bunu mu inkar ediyorsunuz
۞ وَلَقَدْ آتَيْنَا إِبْرَاهِيمَ رُشْدَهُ مِن قَبْلُ وَكُنَّا بِهِ عَالِمِينَ (51)
And olsun ki biz daha once Ibrahim'e de rusdunu vermistik (akla uygun olanı gostermistik). Biz onu biliyorduk
إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ مَا هَٰذِهِ التَّمَاثِيلُ الَّتِي أَنتُمْ لَهَا عَاكِفُونَ (52)
O zaman o, babasına ve kavmine: "Bu tapınıp durdugunuz heykeller nedir?" demisti
قَالُوا وَجَدْنَا آبَاءَنَا لَهَا عَابِدِينَ (53)
Onlar: "Biz atalarımızı bunlara tapar bulduk" dediler
قَالَ لَقَدْ كُنتُمْ أَنتُمْ وَآبَاؤُكُمْ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ (54)
Ibrahim: "And olsun ki sizler de, atalarınız da apacık bir sapıklık icindesiniz" dedi
قَالُوا أَجِئْتَنَا بِالْحَقِّ أَمْ أَنتَ مِنَ اللَّاعِبِينَ (55)
Onlar: "Sen bize gercegi mi getirdin (Sen ciddi mi soyluyorsun), yoksa saka mı ediyorsun?" dediler
قَالَ بَل رَّبُّكُمْ رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ الَّذِي فَطَرَهُنَّ وَأَنَا عَلَىٰ ذَٰلِكُم مِّنَ الشَّاهِدِينَ (56)
O soyle dedi: "Hayır Rabbiniz goklerin ve yerin Rabbidir ki onları O yaratmıstır. Ben de buna sahidlik edenlerdenim
وَتَاللَّهِ لَأَكِيدَنَّ أَصْنَامَكُم بَعْدَ أَن تُوَلُّوا مُدْبِرِينَ (57)
Allah'a yemin ederim ki, siz arkanızı donup gittikten sonra, ben putlarınıza elbette bir tuzak kuracagım
فَجَعَلَهُمْ جُذَاذًا إِلَّا كَبِيرًا لَّهُمْ لَعَلَّهُمْ إِلَيْهِ يَرْجِعُونَ (58)
Derken o, bunları parca parca etti. Yalnız kendisine basvursunlar diye onların buyugunu saglam bıraktı
قَالُوا مَن فَعَلَ هَٰذَا بِآلِهَتِنَا إِنَّهُ لَمِنَ الظَّالِمِينَ (59)
(Kavmi) "Tanrılarımıza bunu kim yaptı? Dogrusu o zalimlerden biridir." dediler
قَالُوا سَمِعْنَا فَتًى يَذْكُرُهُمْ يُقَالُ لَهُ إِبْرَاهِيمُ (60)
(Bazıları) "Ibrahim denen bir gencin, onları diline doladıgını duymustuk" dediler
قَالُوا فَأْتُوا بِهِ عَلَىٰ أَعْيُنِ النَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَشْهَدُونَ (61)
O halde onu insanların gozleri onune getirin, olur ki (aleyhinde) sahidlik ederler" dediler
قَالُوا أَأَنتَ فَعَلْتَ هَٰذَا بِآلِهَتِنَا يَا إِبْرَاهِيمُ (62)
(Ibrahim gelince ona) "Ey Ibrahim! bunu tanrılarımıza sen mi yaptın?" dediler
قَالَ بَلْ فَعَلَهُ كَبِيرُهُمْ هَٰذَا فَاسْأَلُوهُمْ إِن كَانُوا يَنطِقُونَ (63)
Ibrahim: "Belki onu su buyukleri yapmıstır, konusabiliyorlarsa onlara sorun" dedi
فَرَجَعُوا إِلَىٰ أَنفُسِهِمْ فَقَالُوا إِنَّكُمْ أَنتُمُ الظَّالِمُونَ (64)
Bunun uzerine vicdanlarına donup (kendi kendilerine) dediler ki: "Dogrusu siz haksızsınız
ثُمَّ نُكِسُوا عَلَىٰ رُءُوسِهِمْ لَقَدْ عَلِمْتَ مَا هَٰؤُلَاءِ يَنطِقُونَ (65)
Sonra yine (eski) kafalarına donduler: "And olsun ki (ey Ibrahim!) bunların konusmayacagını (sen de) bilirsin." dediler
قَالَ أَفَتَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَنفَعُكُمْ شَيْئًا وَلَا يَضُرُّكُمْ (66)
(Ibrahim) dedi: "O halde, Allah'ı bırakıp da size hicbir fayda ve zarar veremeyecek olan putlara mı tapıyorsunuz
أُفٍّ لَّكُمْ وَلِمَا تَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ ۖ أَفَلَا تَعْقِلُونَ (67)
Size de, Allah'ı bırakıp taptıklarınıza da yazıklar olsun, siz hala akıllanmayacak mısınız
قَالُوا حَرِّقُوهُ وَانصُرُوا آلِهَتَكُمْ إِن كُنتُمْ فَاعِلِينَ (68)
Onlar: "Bir sey yapacaksanız, sunu yakın da tanrılarınıza yardım edin" dediler
قُلْنَا يَا نَارُ كُونِي بَرْدًا وَسَلَامًا عَلَىٰ إِبْرَاهِيمَ (69)
Biz: "Ey ates! Ibrahim'e karsı serin ve zararsız ol" dedik
وَأَرَادُوا بِهِ كَيْدًا فَجَعَلْنَاهُمُ الْأَخْسَرِينَ (70)
Ona duzen kurmak istediler, fakat biz kendilerini daha fazla husrana ugrattık
وَنَجَّيْنَاهُ وَلُوطًا إِلَى الْأَرْضِ الَّتِي بَارَكْنَا فِيهَا لِلْعَالَمِينَ (71)
Onu da, Lut'u da, alemler icin bereketli ve kutsal kıldıgımız yere ulastırıp kurtardık
وَوَهَبْنَا لَهُ إِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ نَافِلَةً ۖ وَكُلًّا جَعَلْنَا صَالِحِينَ (72)
Ona (Ibrahim'e) Ishak'ı, ustelik bir de Yakub'u ihsan ettik ve herbirini salih kimseler kıldık
وَجَعَلْنَاهُمْ أَئِمَّةً يَهْدُونَ بِأَمْرِنَا وَأَوْحَيْنَا إِلَيْهِمْ فِعْلَ الْخَيْرَاتِ وَإِقَامَ الصَّلَاةِ وَإِيتَاءَ الزَّكَاةِ ۖ وَكَانُوا لَنَا عَابِدِينَ (73)
Onları buyrugumuz altında (insanlara) dogru yolu gosterecek onderler kıldık. Kendilerine hayırlı isler yapmayı, namaz kılmayı, zekat vermeyi vahyettik. Onlar bize kulluk eden kimselerdir
وَلُوطًا آتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًا وَنَجَّيْنَاهُ مِنَ الْقَرْيَةِ الَّتِي كَانَت تَّعْمَلُ الْخَبَائِثَ ۗ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَاسِقِينَ (74)
Biz Lut'a da bir hukum, bir ilim verdik. Onu cirkin isler isleyen kasabadan kurtardık. Dogrusu onlar kotu, fasık bir kavimdi
وَأَدْخَلْنَاهُ فِي رَحْمَتِنَا ۖ إِنَّهُ مِنَ الصَّالِحِينَ (75)
Onu ise rahmetimizin icine aldık. Cunku o salihlerdendi
وَنُوحًا إِذْ نَادَىٰ مِن قَبْلُ فَاسْتَجَبْنَا لَهُ فَنَجَّيْنَاهُ وَأَهْلَهُ مِنَ الْكَرْبِ الْعَظِيمِ (76)
Nuh da daha onceleri bize yalvarmıstı; biz de onun duasını kabul ettik, kendisini ve ailesini buyuk sıkıntıdan kurtardık
وَنَصَرْنَاهُ مِنَ الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا ۚ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَأَغْرَقْنَاهُمْ أَجْمَعِينَ (77)
Ayetlerimizi yalanlayan kavminden onun ocunu aldık. Suphesiz onlar kotu bir kavimdiler. Biz de hepsini (suda) bogduk
وَدَاوُودَ وَسُلَيْمَانَ إِذْ يَحْكُمَانِ فِي الْحَرْثِ إِذْ نَفَشَتْ فِيهِ غَنَمُ الْقَوْمِ وَكُنَّا لِحُكْمِهِمْ شَاهِدِينَ (78)
Davud ve Suleyman'ı da (hatırla). Hani onlar ekin hakkında hukum veriyorlardı. Hani milletin koyunları (geceleyin) icinde yayılmıstı, biz onların hukmune sahittik
فَفَهَّمْنَاهَا سُلَيْمَانَ ۚ وَكُلًّا آتَيْنَا حُكْمًا وَعِلْمًا ۚ وَسَخَّرْنَا مَعَ دَاوُودَ الْجِبَالَ يُسَبِّحْنَ وَالطَّيْرَ ۚ وَكُنَّا فَاعِلِينَ (79)
Biz onu(n hukmunu) hemen Suleyman'a bildirmistik; (zaten) herbirine hukum ve ilim vermistik. Davud'la beraber tesbih etsinler diye, dagları ve kusları buyruk altına aldık. (Butun bunları) yapan bizdik
وَعَلَّمْنَاهُ صَنْعَةَ لَبُوسٍ لَّكُمْ لِتُحْصِنَكُم مِّن بَأْسِكُمْ ۖ فَهَلْ أَنتُمْ شَاكِرُونَ (80)
Ona, sizi savasta korumak icin zırh yapma sanatını ogrettik, artık sukreder misiniz
وَلِسُلَيْمَانَ الرِّيحَ عَاصِفَةً تَجْرِي بِأَمْرِهِ إِلَى الْأَرْضِ الَّتِي بَارَكْنَا فِيهَا ۚ وَكُنَّا بِكُلِّ شَيْءٍ عَالِمِينَ (81)
Bereketli kıldıgımız yere dogru, Suleyman'ın emriyle yuruyen siddetli ruzgarı, onun buyruguna verdik. Biz her seyi biliyorduk
وَمِنَ الشَّيَاطِينِ مَن يَغُوصُونَ لَهُ وَيَعْمَلُونَ عَمَلًا دُونَ ذَٰلِكَ ۖ وَكُنَّا لَهُمْ حَافِظِينَ (82)
Onun icin dalgıclık yapan ve bundan baska isler de goren seytanlardan da onun buyrugu altına verdik. Onların hepsini biz gozetiyorduk
۞ وَأَيُّوبَ إِذْ نَادَىٰ رَبَّهُ أَنِّي مَسَّنِيَ الضُّرُّ وَأَنتَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ (83)
Eyyub da: "Basıma bir bela geldi, (sana sıgındım), sen merhametlilerin en merhametlisisin" diye Rabbine nida etti
فَاسْتَجَبْنَا لَهُ فَكَشَفْنَا مَا بِهِ مِن ضُرٍّ ۖ وَآتَيْنَاهُ أَهْلَهُ وَمِثْلَهُم مَّعَهُمْ رَحْمَةً مِّنْ عِندِنَا وَذِكْرَىٰ لِلْعَابِدِينَ (84)
Biz de onun duasını kabul ettik de basına gelenleri kaldırdık. Katımızdan bir rahmet ve kulluk edenlere bir hatıra olmak uzere, ona tekrar ailesini ve kaybettikleriyle bir mislini daha verdik
وَإِسْمَاعِيلَ وَإِدْرِيسَ وَذَا الْكِفْلِ ۖ كُلٌّ مِّنَ الصَّابِرِينَ (85)
Ismail, Idris ve Zulkifl'i de (hatırla). Onların hepsi de sabredenlerdendi
وَأَدْخَلْنَاهُمْ فِي رَحْمَتِنَا ۖ إِنَّهُم مِّنَ الصَّالِحِينَ (86)
Onları da rahmetimizin icine aldık. Onlar gercekten salih olanlardandı
وَذَا النُّونِ إِذ ذَّهَبَ مُغَاضِبًا فَظَنَّ أَن لَّن نَّقْدِرَ عَلَيْهِ فَنَادَىٰ فِي الظُّلُمَاتِ أَن لَّا إِلَٰهَ إِلَّا أَنتَ سُبْحَانَكَ إِنِّي كُنتُ مِنَ الظَّالِمِينَ (87)
Zunnun'u (balık sahibi Yunus'u) da hatırla. Hani o, ofkelenerek gitmisti de, bizim kendisini hicbir zaman sıkıstırmayacagımızı sanmıstı. Fakat sonunda karanlıklar icinde: "Senden baska ilah yoktur, sen munezzehsin, Suphesiz ben haksızlık edenlerden oldum" diye seslenmisti
فَاسْتَجَبْنَا لَهُ وَنَجَّيْنَاهُ مِنَ الْغَمِّ ۚ وَكَذَٰلِكَ نُنجِي الْمُؤْمِنِينَ (88)
Biz de duasını kabul ile icabet ettik, kendisini uzuntuden kurtardık. Iste biz iman edenleri boyle kurtarırız
وَزَكَرِيَّا إِذْ نَادَىٰ رَبَّهُ رَبِّ لَا تَذَرْنِي فَرْدًا وَأَنتَ خَيْرُ الْوَارِثِينَ (89)
Zekeriya da hani Rabbine: "Rabbim! Beni tek basıma bırakma, sen varislerin en hayırlısısın" diye nida etmisti
فَاسْتَجَبْنَا لَهُ وَوَهَبْنَا لَهُ يَحْيَىٰ وَأَصْلَحْنَا لَهُ زَوْجَهُ ۚ إِنَّهُمْ كَانُوا يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَيَدْعُونَنَا رَغَبًا وَرَهَبًا ۖ وَكَانُوا لَنَا خَاشِعِينَ (90)
Biz de duasını kabul ile icabet ettik de kendisine Yahya'yı ihsan ettik. Ve esini (dogum yapmaya) elverisli hale getirdik. Dogrusu onlar iyiliklerde yarısıyorlar, umarak ve korkarak bize yalvarıyorlardı. Bize karsı derin saygı duyuyorlardı
وَالَّتِي أَحْصَنَتْ فَرْجَهَا فَنَفَخْنَا فِيهَا مِن رُّوحِنَا وَجَعَلْنَاهَا وَابْنَهَا آيَةً لِّلْعَالَمِينَ (91)
Irzını koruyan Meryem'e ruhumuzdan uflemis, onu ve oglunu, alemler icin bir mucize kılmıstık
إِنَّ هَٰذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاعْبُدُونِ (92)
Dogrusu bu sizin ummetiniz (tevhid dini olan muslumanlık), bir tek ummettir (bir tek din olarak sizin dininizdir). Ben de sizin Rabbinizim. O halde bana kulluk edin
وَتَقَطَّعُوا أَمْرَهُم بَيْنَهُمْ ۖ كُلٌّ إِلَيْنَا رَاجِعُونَ (93)
Ama insanlar din konusunda aralarında boluklere ayrıldılar ama, hepsi bize doneceklerdir
فَمَن يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَا كُفْرَانَ لِسَعْيِهِ وَإِنَّا لَهُ كَاتِبُونَ (94)
Inanmıs olarak yararlı is isleyenin emegi inkar edilmeyecektir. Biz suphesiz onu yazmaktayız
وَحَرَامٌ عَلَىٰ قَرْيَةٍ أَهْلَكْنَاهَا أَنَّهُمْ لَا يَرْجِعُونَ (95)
Yok ettigimiz bir memleket (ahalisinin ahiretteki cezasını da cekmek uzere) bize donmemesi gercekten imkansızdır
حَتَّىٰ إِذَا فُتِحَتْ يَأْجُوجُ وَمَأْجُوجُ وَهُم مِّن كُلِّ حَدَبٍ يَنسِلُونَ (96)
Nihayet Ye'cuc ve Me'cuc(un seddi) acıldıgı zaman, ki onlar her dere ve tepeden akın edip cıkarlar
وَاقْتَرَبَ الْوَعْدُ الْحَقُّ فَإِذَا هِيَ شَاخِصَةٌ أَبْصَارُ الَّذِينَ كَفَرُوا يَا وَيْلَنَا قَدْ كُنَّا فِي غَفْلَةٍ مِّنْ هَٰذَا بَلْ كُنَّا ظَالِمِينَ (97)
Ve gercek vaad yaklastıgında, iste o zaman kafir olanların gozleri beleriverir. "Eyvah bizlere! Dogrusu biz bundan gaflet icindeydik, hayır biz zalim kimselerdik." derler
إِنَّكُمْ وَمَا تَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ حَصَبُ جَهَنَّمَ أَنتُمْ لَهَا وَارِدُونَ (98)
Siz ve Allah'dan baska taptıklarınız, cehennemin yakıtısınız; oraya gireceksiniz
لَوْ كَانَ هَٰؤُلَاءِ آلِهَةً مَّا وَرَدُوهَا ۖ وَكُلٌّ فِيهَا خَالِدُونَ (99)
Eger onlar ilah olsalardı, oraya girmeyeceklerdi. Hepsi orada temelli kalacaktır
لَهُمْ فِيهَا زَفِيرٌ وَهُمْ فِيهَا لَا يَسْمَعُونَ (100)
Orada onların bir inlemeleri vardır. Bunlar orada (sagır olup) bir sey de isitemezler
إِنَّ الَّذِينَ سَبَقَتْ لَهُم مِّنَّا الْحُسْنَىٰ أُولَٰئِكَ عَنْهَا مُبْعَدُونَ (101)
Suphesiz katımızdan kendileri icin guzel seyler takdir edilmis olanlar, iste oradan (cehennemden) uzak tutulanlardır
لَا يَسْمَعُونَ حَسِيسَهَا ۖ وَهُمْ فِي مَا اشْتَهَتْ أَنفُسُهُمْ خَالِدُونَ (102)
Bunlar onun (cehennemin) ugultusunu bile duymazlar. Canlarının istedigi seyler icinde temelli kalırlar
لَا يَحْزُنُهُمُ الْفَزَعُ الْأَكْبَرُ وَتَتَلَقَّاهُمُ الْمَلَائِكَةُ هَٰذَا يَوْمُكُمُ الَّذِي كُنتُمْ تُوعَدُونَ (103)
O en buyuk korku bunları uzmez; kendilerini melekler: "Size soz verilen gun iste bugundur" diye karsılarlar
يَوْمَ نَطْوِي السَّمَاءَ كَطَيِّ السِّجِلِّ لِلْكُتُبِ ۚ كَمَا بَدَأْنَا أَوَّلَ خَلْقٍ نُّعِيدُهُ ۚ وَعْدًا عَلَيْنَا ۚ إِنَّا كُنَّا فَاعِلِينَ (104)
Gogu, kitab durer gibi durdugumuz zaman, yaratmaya ilk basladıgımız gibi, katımızdan verilmis bir soz olarak onu tekrar var edecegiz. Dogrusu biz bunları yaparız
وَلَقَدْ كَتَبْنَا فِي الزَّبُورِ مِن بَعْدِ الذِّكْرِ أَنَّ الْأَرْضَ يَرِثُهَا عِبَادِيَ الصَّالِحُونَ (105)
And olsun ki, Tevrat'tan sonra Zebur'da da yeryuzune ancak iyi kullarımın mirascı oldugunu yazmıstık
إِنَّ فِي هَٰذَا لَبَلَاغًا لِّقَوْمٍ عَابِدِينَ (106)
Suphesiz bu Kur'an'da kulluk eden kimseler icin kafi bir ogut vardır
وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ (107)
(Ey Muhammed!) biz seni ancak alemlere rahmet olarak gonderdik
قُلْ إِنَّمَا يُوحَىٰ إِلَيَّ أَنَّمَا إِلَٰهُكُمْ إِلَٰهٌ وَاحِدٌ ۖ فَهَلْ أَنتُم مُّسْلِمُونَ (108)
De ki, bana ancak soyle vahyolunuyor: "Ilahınız ancak tek bir ilahtır. Simdi siz artık musluman oluyor musunuz
فَإِن تَوَلَّوْا فَقُلْ آذَنتُكُمْ عَلَىٰ سَوَاءٍ ۖ وَإِنْ أَدْرِي أَقَرِيبٌ أَم بَعِيدٌ مَّا تُوعَدُونَ (109)
Eger (yine de) yuz cevirirlerse, de ki: "Size dupeduz acıkladım; tehdit olundugunuz seyin yakın mı, uzak mı oldugunu bilmem
إِنَّهُ يَعْلَمُ الْجَهْرَ مِنَ الْقَوْلِ وَيَعْلَمُ مَا تَكْتُمُونَ (110)
Suphesiz Allah acıga vurulan sozu de bilir, gizlediklerinizi de bilir
وَإِنْ أَدْرِي لَعَلَّهُ فِتْنَةٌ لَّكُمْ وَمَتَاعٌ إِلَىٰ حِينٍ (111)
Bilmem belki bu gecikme sizi denemek ve bir sureye kadar gecindirmek icindir
قَالَ رَبِّ احْكُم بِالْحَقِّ ۗ وَرَبُّنَا الرَّحْمَٰنُ الْمُسْتَعَانُ عَلَىٰ مَا تَصِفُونَ (112)
(Hz. Peygamber soyle) dedi: "Ey Rabbim! Aramızda gercekle hukmet ve Rabbimiz O Rahman'dır ki, isnad ettiginiz (yalan) vasıflarınıza karsı yardımına sıgınılacak olan ancak O'dur
❮ السورة السابقة السورة التـالية ❯

قراءة المزيد من سور القرآن الكريم :

1- الفاتحة2- البقرة3- آل عمران
4- النساء5- المائدة6- الأنعام
7- الأعراف8- الأنفال9- التوبة
10- يونس11- هود12- يوسف
13- الرعد14- إبراهيم15- الحجر
16- النحل17- الإسراء18- الكهف
19- مريم20- طه21- الأنبياء
22- الحج23- المؤمنون24- النور
25- الفرقان26- الشعراء27- النمل
28- القصص29- العنكبوت30- الروم
31- لقمان32- السجدة33- الأحزاب
34- سبأ35- فاطر36- يس
37- الصافات38- ص39- الزمر
40- غافر41- فصلت42- الشورى
43- الزخرف44- الدخان45- الجاثية
46- الأحقاف47- محمد48- الفتح
49- الحجرات50- ق51- الذاريات
52- الطور53- النجم54- القمر
55- الرحمن56- الواقعة57- الحديد
58- المجادلة59- الحشر60- الممتحنة
61- الصف62- الجمعة63- المنافقون
64- التغابن65- الطلاق66- التحريم
67- الملك68- القلم69- الحاقة
70- المعارج71- نوح72- الجن
73- المزمل74- المدثر75- القيامة
76- الإنسان77- المرسلات78- النبأ
79- النازعات80- عبس81- التكوير
82- الإنفطار83- المطففين84- الانشقاق
85- البروج86- الطارق87- الأعلى
88- الغاشية89- الفجر90- البلد
91- الشمس92- الليل93- الضحى
94- الشرح95- التين96- العلق
97- القدر98- البينة99- الزلزلة
100- العاديات101- القارعة102- التكاثر
103- العصر104- الهمزة105- الفيل
106- قريش107- الماعون108- الكوثر
109- الكافرون110- النصر111- المسد
112- الإخلاص113- الفلق114- الناس