سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَىٰ بِعَبْدِهِ لَيْلًا مِّنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الْأَقْصَى الَّذِي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ آيَاتِنَا ۚ إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ (1) Kulu Muhammed'i geceleyin, Mescidi Haram'dan kendisine bazı ayetlerimizi gostermek icin, etrafını mubarek kıldıgımız Mescidi Aksa'ya goturen Allah, her turlu noksan sıfatlardan munezzehtir. Suphesiz ki her seyi hakkıyla isiten, hakkıyla goren O'dur |
وَآتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَجَعَلْنَاهُ هُدًى لِّبَنِي إِسْرَائِيلَ أَلَّا تَتَّخِذُوا مِن دُونِي وَكِيلًا (2) Musa'ya da kitap verdik ve beni bırakıp baskasını vekil edinmeyiniz diye onu Israil ogulları icin bir hidayet rehberi kıldık |
ذُرِّيَّةَ مَنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍ ۚ إِنَّهُ كَانَ عَبْدًا شَكُورًا (3) Ey Nuh'la beraber gemiye tasıyarak kurtardıgımız kimselerin soyundan olanlar! Dogrusu o cok sukredici bir kuldu |
وَقَضَيْنَا إِلَىٰ بَنِي إِسْرَائِيلَ فِي الْكِتَابِ لَتُفْسِدُنَّ فِي الْأَرْضِ مَرَّتَيْنِ وَلَتَعْلُنَّ عُلُوًّا كَبِيرًا (4) Biz Israilogulları'na Tevrat'ta su hukmu verdik: "Muhakkak siz, yeryuzunde iki defa fesat cıkaracaksınız ve muhakkak buyuk bir yukselisle yukseleceksiniz |
فَإِذَا جَاءَ وَعْدُ أُولَاهُمَا بَعَثْنَا عَلَيْكُمْ عِبَادًا لَّنَا أُولِي بَأْسٍ شَدِيدٍ فَجَاسُوا خِلَالَ الدِّيَارِ ۚ وَكَانَ وَعْدًا مَّفْعُولًا (5) Birincisinin zamanı gelince, uzerinize guclu kuvvetli kullarımızı gonderdik. Onlar, evlerin aralarına girip arastırdılar. Bu yerine getirilmesi gereken bir vaad idi |
ثُمَّ رَدَدْنَا لَكُمُ الْكَرَّةَ عَلَيْهِمْ وَأَمْدَدْنَاكُم بِأَمْوَالٍ وَبَنِينَ وَجَعَلْنَاكُمْ أَكْثَرَ نَفِيرًا (6) Sonra sizi tekrar o istilacılar uzerine galip kıldık ve size mallarla ve ogullarla yardım ettik. Ve toplum olarak sizin sayınızı artırdık |
إِنْ أَحْسَنتُمْ أَحْسَنتُمْ لِأَنفُسِكُمْ ۖ وَإِنْ أَسَأْتُمْ فَلَهَا ۚ فَإِذَا جَاءَ وَعْدُ الْآخِرَةِ لِيَسُوءُوا وُجُوهَكُمْ وَلِيَدْخُلُوا الْمَسْجِدَ كَمَا دَخَلُوهُ أَوَّلَ مَرَّةٍ وَلِيُتَبِّرُوا مَا عَلَوْا تَتْبِيرًا (7) Eger iyilik ederseniz, kendinize iyilik etmis olursunuz ve eger kotuluk ederseniz yine kendinizedir. Artık diger fesadınızın zamanı gelince, yuzlerinizi uzuntuye sokmaları, kotuluk yapmaları ve ilk kez girdikleri gibi yine Beyti Makdis'e girmeleri, ele gecirdikleri yerleri mahvetmeleri icin onları tekrar gonderecegiz |
عَسَىٰ رَبُّكُمْ أَن يَرْحَمَكُمْ ۚ وَإِنْ عُدتُّمْ عُدْنَا ۘ وَجَعَلْنَا جَهَنَّمَ لِلْكَافِرِينَ حَصِيرًا (8) Olur ki Rabbiniz size merhamet eder. Ama siz tekrar donerseniz biz de doneriz. Cehennemi, kafirler icin kusatıcı bir zindan yaptık |
إِنَّ هَٰذَا الْقُرْآنَ يَهْدِي لِلَّتِي هِيَ أَقْوَمُ وَيُبَشِّرُ الْمُؤْمِنِينَ الَّذِينَ يَعْمَلُونَ الصَّالِحَاتِ أَنَّ لَهُمْ أَجْرًا كَبِيرًا (9) Suphesiz ki bu Kur'an, insanları en dogru ve en saglam yola iletir ve salih amel isleyen muminlere buyuk bir ecir oldugunu mujdeler |
وَأَنَّ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ أَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا (10) Ahirete inanmayanlara da can yakıcı bir azab hazırlamısızdır |
وَيَدْعُ الْإِنسَانُ بِالشَّرِّ دُعَاءَهُ بِالْخَيْرِ ۖ وَكَانَ الْإِنسَانُ عَجُولًا (11) Insan, hayrın gelmesine dua ettigi gibi kotulugun gelmesine de dua eder. Insan pek acelecidir |
وَجَعَلْنَا اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ آيَتَيْنِ ۖ فَمَحَوْنَا آيَةَ اللَّيْلِ وَجَعَلْنَا آيَةَ النَّهَارِ مُبْصِرَةً لِّتَبْتَغُوا فَضْلًا مِّن رَّبِّكُمْ وَلِتَعْلَمُوا عَدَدَ السِّنِينَ وَالْحِسَابَ ۚ وَكُلَّ شَيْءٍ فَصَّلْنَاهُ تَفْصِيلًا (12) Biz geceyi ve gunduzu varlıgımıza delalet eden birer delil kıldık. Sonra Rabbinizden bir lutuf aramanız, yılların sayısını ve hesabını bilmeniz icin gecenin karanlıgını silip (yerine) esyayı aydınlatan gunduzun aydınlıgını getirdik. Iste biz her seyi uzun uzadıya anlattık |
وَكُلَّ إِنسَانٍ أَلْزَمْنَاهُ طَائِرَهُ فِي عُنُقِهِ ۖ وَنُخْرِجُ لَهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ كِتَابًا يَلْقَاهُ مَنشُورًا (13) Her insanın amel defterini boynuna doladık, kıyamet gunu acılmıs bulacagı kitabı onune cıkarırız |
اقْرَأْ كِتَابَكَ كَفَىٰ بِنَفْسِكَ الْيَوْمَ عَلَيْكَ حَسِيبًا (14) Kitabını oku! Bugun hesap gorucu olarak sana nefsin yeter!" deriz |
مَّنِ اهْتَدَىٰ فَإِنَّمَا يَهْتَدِي لِنَفْسِهِ ۖ وَمَن ضَلَّ فَإِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَا ۚ وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَىٰ ۗ وَمَا كُنَّا مُعَذِّبِينَ حَتَّىٰ نَبْعَثَ رَسُولًا (15) Kim dogru yola gelirse sırf kendi iyiligi icin gelir. Kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapar. Hicbir gunahkar baskasının gunah yukunu cekmez. Biz bir Peygamber gondermedikce, hic kimseye azab edecek degiliz |
وَإِذَا أَرَدْنَا أَن نُّهْلِكَ قَرْيَةً أَمَرْنَا مُتْرَفِيهَا فَفَسَقُوا فِيهَا فَحَقَّ عَلَيْهَا الْقَوْلُ فَدَمَّرْنَاهَا تَدْمِيرًا (16) Biz bir ulkeyi yok etmek istedigimiz zaman, sımarık varlıklılarına emrederiz, onlar itaat etmeyip orada kotuluk islerler. Boylece, o ulke helaka mustahak olur, biz de onu yerle bir ederiz |
وَكَمْ أَهْلَكْنَا مِنَ الْقُرُونِ مِن بَعْدِ نُوحٍ ۗ وَكَفَىٰ بِرَبِّكَ بِذُنُوبِ عِبَادِهِ خَبِيرًا بَصِيرًا (17) Hem Nuh'tan sonra nice nesilleri helak ettik. Kullarının gunahlarını bilmek ve gormekte Rabbin yeter |
مَّن كَانَ يُرِيدُ الْعَاجِلَةَ عَجَّلْنَا لَهُ فِيهَا مَا نَشَاءُ لِمَن نُّرِيدُ ثُمَّ جَعَلْنَا لَهُ جَهَنَّمَ يَصْلَاهَا مَذْمُومًا مَّدْحُورًا (18) Her kim pesin isterse, dunyada ona, istedigimiz kimseye, diledigimiz kadarını pesin veririz. Sonra ona cehennemi hazırlarız; kınanmıs ve (rahmetimizden) kovulmus olarak oraya girer |
وَمَنْ أَرَادَ الْآخِرَةَ وَسَعَىٰ لَهَا سَعْيَهَا وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَأُولَٰئِكَ كَانَ سَعْيُهُم مَّشْكُورًا (19) Kim de ahireti isterse ve mumin olarak kendine yarasır bir caba ile onun icin calısırsa, oylelerinin calısmalarının karsılıgı verilir |
كُلًّا نُّمِدُّ هَٰؤُلَاءِ وَهَٰؤُلَاءِ مِنْ عَطَاءِ رَبِّكَ ۚ وَمَا كَانَ عَطَاءُ رَبِّكَ مَحْظُورًا (20) Hepsine; (dunyayı isteyenlere de, ahireti isteyenlere de) Rabbinin ihsanından veririz. Rabbinin ihsanı kısıtlanmıs degildir |
انظُرْ كَيْفَ فَضَّلْنَا بَعْضَهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ ۚ وَلَلْآخِرَةُ أَكْبَرُ دَرَجَاتٍ وَأَكْبَرُ تَفْضِيلًا (21) Bak! Onların bir kısmını digerine nasıl ustun kıldık! Elbette ahiret, hem dereceler bakımından daha buyuktur, hem de ustunluk bakımından daha buyuktur |
لَّا تَجْعَلْ مَعَ اللَّهِ إِلَٰهًا آخَرَ فَتَقْعُدَ مَذْمُومًا مَّخْذُولًا (22) Allah ile birlikte baska bir ilah edinme! Yoksa kınanmıs ve yalnız basına bırakılmıs olarak oturup kalırsın |
۞ وَقَضَىٰ رَبُّكَ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا إِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا ۚ إِمَّا يَبْلُغَنَّ عِندَكَ الْكِبَرَ أَحَدُهُمَا أَوْ كِلَاهُمَا فَلَا تَقُل لَّهُمَا أُفٍّ وَلَا تَنْهَرْهُمَا وَقُل لَّهُمَا قَوْلًا كَرِيمًا (23) Rabbin kesin olarak sunları emretti: Ancak kendisine ibadet edin, anne ve babaya iyilik edin. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaslanırsa, sakın onlara "of" bile deme ve onları azarlama. Ikisine de tatlı ve guzel soz soyle |
وَاخْفِضْ لَهُمَا جَنَاحَ الذُّلِّ مِنَ الرَّحْمَةِ وَقُل رَّبِّ ارْحَمْهُمَا كَمَا رَبَّيَانِي صَغِيرًا (24) Ikisine de acıyarak tevazu kanatlarını indir. Ve soyle de: "Ey Rabbim! Onların beni kucukten terbiye edip yetistirdikleri gibi, sen de kendilerine merhamet et |
رَّبُّكُمْ أَعْلَمُ بِمَا فِي نُفُوسِكُمْ ۚ إِن تَكُونُوا صَالِحِينَ فَإِنَّهُ كَانَ لِلْأَوَّابِينَ غَفُورًا (25) Rabbiniz icinizden gecenleri cok iyi bilir. Eger iyi kimseler olursanız elbette Allah cok tevbe edenleri bagıslayıcıdır |
وَآتِ ذَا الْقُرْبَىٰ حَقَّهُ وَالْمِسْكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ وَلَا تُبَذِّرْ تَبْذِيرًا (26) Akrabaya, yoksula ve yolda kalmısa hakkını ver. Bununla beraber malını sacıp savurma |
إِنَّ الْمُبَذِّرِينَ كَانُوا إِخْوَانَ الشَّيَاطِينِ ۖ وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِرَبِّهِ كَفُورًا (27) Cunku (malını) sacıp savuranlar, seytanların kardesleridir. Seytan ise Rabbine karsı cok nankordur |
وَإِمَّا تُعْرِضَنَّ عَنْهُمُ ابْتِغَاءَ رَحْمَةٍ مِّن رَّبِّكَ تَرْجُوهَا فَقُل لَّهُمْ قَوْلًا مَّيْسُورًا (28) Eger Rabbinden bekledigin bir rahmet (rızık) icin, onlardan yuz cevirmek mecburiyetinde kalırsan, o vakit de onlara yumusak ve tatlı bir soz soyle |
وَلَا تَجْعَلْ يَدَكَ مَغْلُولَةً إِلَىٰ عُنُقِكَ وَلَا تَبْسُطْهَا كُلَّ الْبَسْطِ فَتَقْعُدَ مَلُومًا مَّحْسُورًا (29) Elini boynuna asıp baglama (cimri olma), hem de onu busbutun acıp sacma (israf etme); aksi halde kınanmıs olursun ve eli bos acıkta kalırsın |
إِنَّ رَبَّكَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَن يَشَاءُ وَيَقْدِرُ ۚ إِنَّهُ كَانَ بِعِبَادِهِ خَبِيرًا بَصِيرًا (30) Gercekten senin Rabbin, kullarından dilediginin rızkını genisletir ve diledigini kısar. Suphesiz ki Allah, kullarının durumlarından haberdardır, her seyi gorendir |
وَلَا تَقْتُلُوا أَوْلَادَكُمْ خَشْيَةَ إِمْلَاقٍ ۖ نَّحْنُ نَرْزُقُهُمْ وَإِيَّاكُمْ ۚ إِنَّ قَتْلَهُمْ كَانَ خِطْئًا كَبِيرًا (31) Bir de gecim korkusuyla cocuklarınızı oldurmeyin, onlara da, size de rızkı biz veririz. Suphesiz ki onları oldurmek, cok buyuk bir suctur |
وَلَا تَقْرَبُوا الزِّنَا ۖ إِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةً وَسَاءَ سَبِيلًا (32) Zinaya da yaklasmayın, cunku o pek cirkindir ve kotu bir yoldur |
وَلَا تَقْتُلُوا النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللَّهُ إِلَّا بِالْحَقِّ ۗ وَمَن قُتِلَ مَظْلُومًا فَقَدْ جَعَلْنَا لِوَلِيِّهِ سُلْطَانًا فَلَا يُسْرِف فِّي الْقَتْلِ ۖ إِنَّهُ كَانَ مَنصُورًا (33) Haklı bir sebep olmadıkca, Allah'ın oldurulmesini haram kıldıgı canı oldurmeyin. Kim haksız yere oldurulurse, biz onun velisine bir yetki verdik. O da oldurmede asırı gitmesin. Cunku ona (dinin kendisine verdigi yetki ile) yardım olunmustur |
وَلَا تَقْرَبُوا مَالَ الْيَتِيمِ إِلَّا بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ حَتَّىٰ يَبْلُغَ أَشُدَّهُ ۚ وَأَوْفُوا بِالْعَهْدِ ۖ إِنَّ الْعَهْدَ كَانَ مَسْئُولًا (34) Yetimin malına da yaklasmayın. Ancak rusdune erinceye kadar en guzel bir sekilde yaklasabilirsiniz. Ahdi de yerine getirin. Cunku verilen sozde elbette sorumluluk bulunuyor |
وَأَوْفُوا الْكَيْلَ إِذَا كِلْتُمْ وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَقِيمِ ۚ ذَٰلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلًا (35) Olctugunuz zaman tam olcun ve dogru terazi ile tartın. Bu hem daha hayırlıdır ve sonuc itibariyle de daha guzeldir |
وَلَا تَقْفُ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ ۚ إِنَّ السَّمْعَ وَالْبَصَرَ وَالْفُؤَادَ كُلُّ أُولَٰئِكَ كَانَ عَنْهُ مَسْئُولًا (36) Bir de hic bilmedigin bir seyin ardına dusme! Cunku kulak, goz, gonul, bunların her biri yaptıklarından sorumludurlar |
وَلَا تَمْشِ فِي الْأَرْضِ مَرَحًا ۖ إِنَّكَ لَن تَخْرِقَ الْأَرْضَ وَلَن تَبْلُغَ الْجِبَالَ طُولًا (37) Yeryuzunde kibir ve azametle yurume! Cunku sen asla yeri yaramazsın ve boyca da daglara erisemezsin |
كُلُّ ذَٰلِكَ كَانَ سَيِّئُهُ عِندَ رَبِّكَ مَكْرُوهًا (38) Kotu olan butun bu yasaklar, Rabbinizin sevmedigi seylerdir |
ذَٰلِكَ مِمَّا أَوْحَىٰ إِلَيْكَ رَبُّكَ مِنَ الْحِكْمَةِ ۗ وَلَا تَجْعَلْ مَعَ اللَّهِ إِلَٰهًا آخَرَ فَتُلْقَىٰ فِي جَهَنَّمَ مَلُومًا مَّدْحُورًا (39) Iste bunlar, Rabbinin sana vahyettigi hikmetlerdendir. Sakın Allah'la beraber baska bir ilah uydurma. Aksi halde kotulenmis ve Allah'ın rahmetinden uzaklastırılmıs olarak cehenneme atılırsın |
أَفَأَصْفَاكُمْ رَبُّكُم بِالْبَنِينَ وَاتَّخَذَ مِنَ الْمَلَائِكَةِ إِنَاثًا ۚ إِنَّكُمْ لَتَقُولُونَ قَوْلًا عَظِيمًا (40) Rabbiniz, size ogulları tahsis etti de, kendisi meleklerden disiler mi edindi? Gercekten siz cok buyuk bir soz soyluyorsunuz |
وَلَقَدْ صَرَّفْنَا فِي هَٰذَا الْقُرْآنِ لِيَذَّكَّرُوا وَمَا يَزِيدُهُمْ إِلَّا نُفُورًا (41) Biz, bu Kur'an'da akıllarını baslarına almaları icin turlu sekillerde (ikaz ve ihtarı) acıkladık. Fakat bu acıklamalar ancak onların nefretini artırmıstır |
قُل لَّوْ كَانَ مَعَهُ آلِهَةٌ كَمَا يَقُولُونَ إِذًا لَّابْتَغَوْا إِلَىٰ ذِي الْعَرْشِ سَبِيلًا (42) (Ey Muhammed!) De ki: "Eger dedikleri gibi Allah ile birlikte ilahlar olsaydı, o zaman bu ilahlar Ars'ın sahibine bir yol ararlardı |
سُبْحَانَهُ وَتَعَالَىٰ عَمَّا يَقُولُونَ عُلُوًّا كَبِيرًا (43) Allah, onların dediklerinden cok munezzeh ve cok yuksek, hem pek buyuk bir yukseklikle yucedir |
تُسَبِّحُ لَهُ السَّمَاوَاتُ السَّبْعُ وَالْأَرْضُ وَمَن فِيهِنَّ ۚ وَإِن مِّن شَيْءٍ إِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ وَلَٰكِن لَّا تَفْقَهُونَ تَسْبِيحَهُمْ ۗ إِنَّهُ كَانَ حَلِيمًا غَفُورًا (44) Yedi gok, yer ve bunların icinde bulunanlar, Allah'ı tesbih ederler. O'nu hamd ile tesbih etmeyen hicbir varlık yoktur. Fakat siz, onların tesbihlerini iyi anlamazsınız. Suphesiz O, halimdir cok bagıslayandır |
وَإِذَا قَرَأْتَ الْقُرْآنَ جَعَلْنَا بَيْنَكَ وَبَيْنَ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ حِجَابًا مَّسْتُورًا (45) Sen Kur'an'ı okudugun zaman biz, seninle ahirete inanmayanların arasına gorunmez bir perde cekeriz |
وَجَعَلْنَا عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ أَكِنَّةً أَن يَفْقَهُوهُ وَفِي آذَانِهِمْ وَقْرًا ۚ وَإِذَا ذَكَرْتَ رَبَّكَ فِي الْقُرْآنِ وَحْدَهُ وَلَّوْا عَلَىٰ أَدْبَارِهِمْ نُفُورًا (46) Ve kalblerinin uzerine, Kur'an'ı anlamalarına engel perdeler geciririz ve kulaklarına bir agırlık veririz. Rabbini Kur'an'da bir tek olarak andıgın zaman da urkerek arkalarına doner kacarlar |
نَّحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَسْتَمِعُونَ بِهِ إِذْ يَسْتَمِعُونَ إِلَيْكَ وَإِذْ هُمْ نَجْوَىٰ إِذْ يَقُولُ الظَّالِمُونَ إِن تَتَّبِعُونَ إِلَّا رَجُلًا مَّسْحُورًا (47) Biz onların, seni dinlerken nasıl dinlediklerini cok iyi biliriz. Birbiriyle fısıldasırlarken de o zalimlerin: "Siz buyulenmis bir adamdan baskasına uymuyorsunuz!" dediklerini biz cok iyi biliriz |
انظُرْ كَيْفَ ضَرَبُوا لَكَ الْأَمْثَالَ فَضَلُّوا فَلَا يَسْتَطِيعُونَ سَبِيلًا (48) Bak senin icin nasıl misaller verdiler de bu yuzden nasıl sapıklıga dustuler! Artık hak yolu bulmaya gucleri yetmez |
وَقَالُوا أَإِذَا كُنَّا عِظَامًا وَرُفَاتًا أَإِنَّا لَمَبْعُوثُونَ خَلْقًا جَدِيدًا (49) Bir de onlar dediler ki: "Biz, bir kemik yıgını oldugumuz ve ufalanıp toz oldugumuz vakit mi, gercekten biz mi, yeni bir yaratılısla diriltilecegiz |
۞ قُلْ كُونُوا حِجَارَةً أَوْ حَدِيدًا (50) De ki: "Ister tas olun, ister demir |
أَوْ خَلْقًا مِّمَّا يَكْبُرُ فِي صُدُورِكُمْ ۚ فَسَيَقُولُونَ مَن يُعِيدُنَا ۖ قُلِ الَّذِي فَطَرَكُمْ أَوَّلَ مَرَّةٍ ۚ فَسَيُنْغِضُونَ إِلَيْكَ رُءُوسَهُمْ وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هُوَ ۖ قُلْ عَسَىٰ أَن يَكُونَ قَرِيبًا (51) Isterse gonlunuzde buyuyen baska bir yaratık olun, (Muhakkak oldurulecek ve diriltileceksiniz.) "Onlar: "Bizi kim tekrar diriltecek?" diyecekler. De ki: "Sizi ilk defa yaratmıs olan o kudret sahibi." Sana baslarını sallayarak: "Ne zamandır bu." diyecekler. De ki: "Yakın olması gerekir |
يَوْمَ يَدْعُوكُمْ فَتَسْتَجِيبُونَ بِحَمْدِهِ وَتَظُنُّونَ إِن لَّبِثْتُمْ إِلَّا قَلِيلًا (52) (Allah) sizi cagıracagı gun, tam bir hurmetle onun emrine kosacaksınız ve zannedeceksiniz ki, kabirlerinizde pek az bir muddet kaldınız |
وَقُل لِّعِبَادِي يَقُولُوا الَّتِي هِيَ أَحْسَنُ ۚ إِنَّ الشَّيْطَانَ يَنزَغُ بَيْنَهُمْ ۚ إِنَّ الشَّيْطَانَ كَانَ لِلْإِنسَانِ عَدُوًّا مُّبِينًا (53) Mumin kullarıma soyle de (kafirlere) en guzel olan sozu soylesinler. Cunku seytan aralarına fesat sokar. Suphesiz seytan, insan icin apacık bir dusmandır |
رَّبُّكُمْ أَعْلَمُ بِكُمْ ۖ إِن يَشَأْ يَرْحَمْكُمْ أَوْ إِن يَشَأْ يُعَذِّبْكُمْ ۚ وَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ وَكِيلًا (54) Rabbiniz sizi cok daha iyi bilir. Dilerse tevbeniz sebebiyle size merhamet eder, dilerse azab eder. Seni de onların uzerine vekil gondermedik |
وَرَبُّكَ أَعْلَمُ بِمَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۗ وَلَقَدْ فَضَّلْنَا بَعْضَ النَّبِيِّينَ عَلَىٰ بَعْضٍ ۖ وَآتَيْنَا دَاوُودَ زَبُورًا (55) Rabbin goklerde ve yerde olan kimselerin hepsini en iyi bilendir. Andolsun ki biz, peygamberlerin kimini kimine ustun kıldık. Davud'a da Zebur'u verdik |
قُلِ ادْعُوا الَّذِينَ زَعَمْتُم مِّن دُونِهِ فَلَا يَمْلِكُونَ كَشْفَ الضُّرِّ عَنكُمْ وَلَا تَحْوِيلًا (56) De ki: "Allah'tan baska, ilah oldugunu sandıgınız seyleri cagırın, size yardım etsinler. Onlar, ne sizden sıkıntıyı kaldırabilirler, ne de degistirebilirler |
أُولَٰئِكَ الَّذِينَ يَدْعُونَ يَبْتَغُونَ إِلَىٰ رَبِّهِمُ الْوَسِيلَةَ أَيُّهُمْ أَقْرَبُ وَيَرْجُونَ رَحْمَتَهُ وَيَخَافُونَ عَذَابَهُ ۚ إِنَّ عَذَابَ رَبِّكَ كَانَ مَحْذُورًا (57) Onların yalvardıkları da, Rablerine daha yakın olmak icin vesile ararlar. Ve O'nun merhametini umarlar, azabından korkarlar. Cunku Rabbinin azabı korkunctur |
وَإِن مِّن قَرْيَةٍ إِلَّا نَحْنُ مُهْلِكُوهَا قَبْلَ يَوْمِ الْقِيَامَةِ أَوْ مُعَذِّبُوهَا عَذَابًا شَدِيدًا ۚ كَانَ ذَٰلِكَ فِي الْكِتَابِ مَسْطُورًا (58) Hic bir sehir (halkı) yoktur ki, kıyamet gununden once biz onu helak etmeyelim, yahut siddetli bir azab ile azablandırmayalım. Bu, Kitap'ta (Levhi Mahfuzda) yazılıdır |
وَمَا مَنَعَنَا أَن نُّرْسِلَ بِالْآيَاتِ إِلَّا أَن كَذَّبَ بِهَا الْأَوَّلُونَ ۚ وَآتَيْنَا ثَمُودَ النَّاقَةَ مُبْصِرَةً فَظَلَمُوا بِهَا ۚ وَمَا نُرْسِلُ بِالْآيَاتِ إِلَّا تَخْوِيفًا (59) Bizi, ayetler (mucizeler) ve peygamber gondermekten alıkoyan sey, ancak oncekilerin onları yalanlamıs olmalarıdır. Semud'a, acık bir mucize olarak o disi deveyi vermistik de ona zulmetmislerdi (deveyi bogazlayarak kendilerine yazık etmislerdi). Oysa biz, o mucizeleri ancak korkutmak icin gondeririz |
وَإِذْ قُلْنَا لَكَ إِنَّ رَبَّكَ أَحَاطَ بِالنَّاسِ ۚ وَمَا جَعَلْنَا الرُّؤْيَا الَّتِي أَرَيْنَاكَ إِلَّا فِتْنَةً لِّلنَّاسِ وَالشَّجَرَةَ الْمَلْعُونَةَ فِي الْقُرْآنِ ۚ وَنُخَوِّفُهُمْ فَمَا يَزِيدُهُمْ إِلَّا طُغْيَانًا كَبِيرًا (60) Vaktiyle sana soyle vahyettigimizi hatırla: "Suphesiz Rabbin insanları kusatmıstır." (Isra gecesi) sana acıkca gosterdigimiz o temasayı ve Kur'an'da lanet edilen agacı da, yalnız insanlara bir imtihan icin yapmısızdır. Biz onları, korkutuyoruz, fakat bu onlara ancak buyuk bir taskınlıktan baska bir sonuc vermiyor |
وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلَائِكَةِ اسْجُدُوا لِآدَمَ فَسَجَدُوا إِلَّا إِبْلِيسَ قَالَ أَأَسْجُدُ لِمَنْ خَلَقْتَ طِينًا (61) (Yine unutma ki) Bir vakit meleklere: "Adem'e secde edin" demistik. Iblis'ten baska hepsi secde ettiler. O ise: "Ben bir camurdan yarattıgın kimseye mi secde ederim?" demisti |
قَالَ أَرَأَيْتَكَ هَٰذَا الَّذِي كَرَّمْتَ عَلَيَّ لَئِنْ أَخَّرْتَنِ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ لَأَحْتَنِكَنَّ ذُرِّيَّتَهُ إِلَّا قَلِيلًا (62) (Yine Iblis) dedi ki: "Su benden ustun kıldıgını gordun mu? Yemin ederim ki, eger beni kıyamet gunune kadar ertelersen, pek azı haric, onun zurriyetini kendi buyrugum altına alacagım |
قَالَ اذْهَبْ فَمَن تَبِعَكَ مِنْهُمْ فَإِنَّ جَهَنَّمَ جَزَاؤُكُمْ جَزَاءً مَّوْفُورًا (63) Allah buyurdu ki: "Haydi git! Onlardan kim sana uyarsa, suphesiz ki, cezanız cehennemdir, hem de mukemmel bir ceza |
وَاسْتَفْزِزْ مَنِ اسْتَطَعْتَ مِنْهُم بِصَوْتِكَ وَأَجْلِبْ عَلَيْهِم بِخَيْلِكَ وَرَجِلِكَ وَشَارِكْهُمْ فِي الْأَمْوَالِ وَالْأَوْلَادِ وَعِدْهُمْ ۚ وَمَا يَعِدُهُمُ الشَّيْطَانُ إِلَّا غُرُورًا (64) Onlardan gucunun yettigini yerinden oynat. Atlıların ve yayalarınla onların uzerine yaygarayı bas! Mallarda ve cocuklarda onlara ortak ol! Ve onlara vaadlerde bulun." Fakat seytan onlara aldatmadan baska bir sey vaad etmez |
إِنَّ عِبَادِي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌ ۚ وَكَفَىٰ بِرَبِّكَ وَكِيلًا (65) Dogrusu benim (ihlaslı) kullarım uzerinde senin hicbir hakimiyetin yoktur. Vekil olarak Rabbin yeter |
رَّبُّكُمُ الَّذِي يُزْجِي لَكُمُ الْفُلْكَ فِي الْبَحْرِ لِتَبْتَغُوا مِن فَضْلِهِ ۚ إِنَّهُ كَانَ بِكُمْ رَحِيمًا (66) Rabbiniz, lutfundan nasib arayasınız diye, sizin icin denizde gemileri yuruten kudret sahibidir. Suphesiz O, size cok merhametlidir |
وَإِذَا مَسَّكُمُ الضُّرُّ فِي الْبَحْرِ ضَلَّ مَن تَدْعُونَ إِلَّا إِيَّاهُ ۖ فَلَمَّا نَجَّاكُمْ إِلَى الْبَرِّ أَعْرَضْتُمْ ۚ وَكَانَ الْإِنسَانُ كَفُورًا (67) Denizde basınıza bir felaket geldigi zaman, Allah'tan baska yalvardıgınız butun putlar kaybolur. Allah sizi tehlikeden kurtarıp karaya cıkarınca da yuz cevirirsiniz. Zaten insan cok nankordur |
أَفَأَمِنتُمْ أَن يَخْسِفَ بِكُمْ جَانِبَ الْبَرِّ أَوْ يُرْسِلَ عَلَيْكُمْ حَاصِبًا ثُمَّ لَا تَجِدُوا لَكُمْ وَكِيلًا (68) (Denizden karaya cıktıgınızda) O'nun sizi karada yerin dibine gecirmeyeceginden, yahut uzerinize tas yagdıran bir kasırga gordermeyeceginden emin misiniz? Sonra kendinize bir vekil de bulamazsınız |
أَمْ أَمِنتُمْ أَن يُعِيدَكُمْ فِيهِ تَارَةً أُخْرَىٰ فَيُرْسِلَ عَلَيْكُمْ قَاصِفًا مِّنَ الرِّيحِ فَيُغْرِقَكُم بِمَا كَفَرْتُمْ ۙ ثُمَّ لَا تَجِدُوا لَكُمْ عَلَيْنَا بِهِ تَبِيعًا (69) Yoksa sizi tekrar denize dondurup de uzerinize kasırgalar gondermeyeceginden ve boylece ettiginiz nankorluk sebebiyle sizi bogmayacagından emin misiniz? Sonra bu yaptıgımıza karsı, bizim aleyhimize size yardım edecek bir koruyucu bulamazsınız |
۞ وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِي آدَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَرَزَقْنَاهُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَىٰ كَثِيرٍ مِّمَّنْ خَلَقْنَا تَفْضِيلًا (70) Andolsun ki biz, insanoglunu san ve seref sahibi kıldık. Karada ve denizde tasıtlara yukledik ve temiz yiyeceklerden onları rızıklandırdık. Onları yarattıklarımızın bircogundan ustun kıldık |
يَوْمَ نَدْعُو كُلَّ أُنَاسٍ بِإِمَامِهِمْ ۖ فَمَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ بِيَمِينِهِ فَأُولَٰئِكَ يَقْرَءُونَ كِتَابَهُمْ وَلَا يُظْلَمُونَ فَتِيلًا (71) Kıyamet gunu butun insanları onderleriyle cagıracagız. O gun, kimin amel defteri sag eline verilirse, iste onlar kitaplarını okuyacaklar ve en kucuk bir haksızlıga ugratılmayacaklar |
وَمَن كَانَ فِي هَٰذِهِ أَعْمَىٰ فَهُوَ فِي الْآخِرَةِ أَعْمَىٰ وَأَضَلُّ سَبِيلًا (72) Her kim bu dunyada (manen) kor ise ahirette de kordur. Ve gidisce daha saskındır |
وَإِن كَادُوا لَيَفْتِنُونَكَ عَنِ الَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ لِتَفْتَرِيَ عَلَيْنَا غَيْرَهُ ۖ وَإِذًا لَّاتَّخَذُوكَ خَلِيلًا (73) (Ey Muhammed!) Az kalsın seni bile, sana vahyettigimizden baskasını bize karsı iftira edesin diye, fitneye dusureceklerdi ve o takdirde seni dost edineceklerdi |
وَلَوْلَا أَن ثَبَّتْنَاكَ لَقَدْ كِدتَّ تَرْكَنُ إِلَيْهِمْ شَيْئًا قَلِيلًا (74) Eger biz sana sebat vermemis olsaydık, nerdeyse sen onlara birazcık meyledecektin |
إِذًا لَّأَذَقْنَاكَ ضِعْفَ الْحَيَاةِ وَضِعْفَ الْمَمَاتِ ثُمَّ لَا تَجِدُ لَكَ عَلَيْنَا نَصِيرًا (75) O takdirde, muhakkak hayatın da, olumun de azabını sana kat kat tattırırdık. Sonra bize karsı kendin icin hicbir yardımcı bulamazdın |
وَإِن كَادُوا لَيَسْتَفِزُّونَكَ مِنَ الْأَرْضِ لِيُخْرِجُوكَ مِنْهَا ۖ وَإِذًا لَّا يَلْبَثُونَ خِلَافَكَ إِلَّا قَلِيلًا (76) (Ey Muhammed!) Yakında seni yurdundan cıkarmak icin, muhakkak ki rahatsız edecekler ve o takdirde onlar da senin ardından pek az kalacaklardır |
سُنَّةَ مَن قَدْ أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِن رُّسُلِنَا ۖ وَلَا تَجِدُ لِسُنَّتِنَا تَحْوِيلًا (77) Bu, senden once gonderdigimiz butun peygamberlerimiz hakkındaki sunnetimizdir. Bizim sunnetimizde herhangi bir degisme goremezsin |
أَقِمِ الصَّلَاةَ لِدُلُوكِ الشَّمْسِ إِلَىٰ غَسَقِ اللَّيْلِ وَقُرْآنَ الْفَجْرِ ۖ إِنَّ قُرْآنَ الْفَجْرِ كَانَ مَشْهُودًا (78) Gunesin batıya kaymasından, gecenin karanlıgına kadar (belirli vakitlerde) geregi uzere namazı kıl, bir de sabah namazını kıl. Cunku sabah namazında, gece ve gunduz melekleri hazır bulunur |
وَمِنَ اللَّيْلِ فَتَهَجَّدْ بِهِ نَافِلَةً لَّكَ عَسَىٰ أَن يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَامًا مَّحْمُودًا (79) Gecenin bir kısmında da sadece sana mahsus bir nafile olmak uzere uykudan kalk, Kur'an ile teheccud namazı kıl, Rabbinin seni bir makamı mahmuda (sefaat makamına) gondermesi kesindir |
وَقُل رَّبِّ أَدْخِلْنِي مُدْخَلَ صِدْقٍ وَأَخْرِجْنِي مُخْرَجَ صِدْقٍ وَاجْعَل لِّي مِن لَّدُنكَ سُلْطَانًا نَّصِيرًا (80) (Ey Muhammed!) De ki: "Rabbim! Beni, takdir ettigin yere gonul rahatlıgı ve huzur icinde koy ve cıkacagım yerden de durustlukle ve selametle cıkmamı sagla. Bana katından yardım edici bir kuvvet ver |
وَقُلْ جَاءَ الْحَقُّ وَزَهَقَ الْبَاطِلُ ۚ إِنَّ الْبَاطِلَ كَانَ زَهُوقًا (81) (Ey Muhammed!) De ki: "Hak geldi, batıl yok oldu. Elbette batıl yok olmaya mahkumdur |
وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْآنِ مَا هُوَ شِفَاءٌ وَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَ ۙ وَلَا يَزِيدُ الظَّالِمِينَ إِلَّا خَسَارًا (82) Biz Kur'an'dan, iman edenler icin bir sifa ve rahmet kaynagı olan ayetler indiriyoruz. Zalimlerin de ancak zararını artırır |
وَإِذَا أَنْعَمْنَا عَلَى الْإِنسَانِ أَعْرَضَ وَنَأَىٰ بِجَانِبِهِ ۖ وَإِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ كَانَ يَئُوسًا (83) Biz insana nimet verdigimiz zaman, Allah'ı anmaktan yuz cevirip uzaklasır. Ona fenalık dokununca da umitsizlige kapılır |
قُلْ كُلٌّ يَعْمَلُ عَلَىٰ شَاكِلَتِهِ فَرَبُّكُمْ أَعْلَمُ بِمَنْ هُوَ أَهْدَىٰ سَبِيلًا (84) De ki: "Herkes bulundugu hal ve niyetine gore is yapar. Bu durumda kimin en dogru yolda oldugunu Rabbiniz daha iyi bilir |
وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الرُّوحِ ۖ قُلِ الرُّوحُ مِنْ أَمْرِ رَبِّي وَمَا أُوتِيتُم مِّنَ الْعِلْمِ إِلَّا قَلِيلًا (85) Ey Muhammed! Sana ruhtan soruyorlar. De ki: "Ruh Rabbimin bildigi bir istir ve size ilimden ancak az bir sey verilmistir |
وَلَئِن شِئْنَا لَنَذْهَبَنَّ بِالَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ ثُمَّ لَا تَجِدُ لَكَ بِهِ عَلَيْنَا وَكِيلًا (86) Yemin olsun ki, dilersek sana vahyettigimizi ortadan kaldırırız; sonra bize karsı kendine bir vekil (koruyucu) bulamazsın |
إِلَّا رَحْمَةً مِّن رَّبِّكَ ۚ إِنَّ فَضْلَهُ كَانَ عَلَيْكَ كَبِيرًا (87) Fakat Rabbinden bir rahmet olarak (biz bunu yapmadık). Gercekten O'nun senin uzerindeki lutfu cok buyuktur |
قُل لَّئِنِ اجْتَمَعَتِ الْإِنسُ وَالْجِنُّ عَلَىٰ أَن يَأْتُوا بِمِثْلِ هَٰذَا الْقُرْآنِ لَا يَأْتُونَ بِمِثْلِهِ وَلَوْ كَانَ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ ظَهِيرًا (88) Ey Muhammed! De ki: "Yemin olsun, eger insanlar ve cinler bu Kur'an'ın benzerini getirmek uzere toplansalar ve birbirlerine yardımcı olsalar bile, yine onun bir benzerini meydana getiremeyeceklerdir |
وَلَقَدْ صَرَّفْنَا لِلنَّاسِ فِي هَٰذَا الْقُرْآنِ مِن كُلِّ مَثَلٍ فَأَبَىٰ أَكْثَرُ النَّاسِ إِلَّا كُفُورًا (89) Yemin olsun ki biz bu Kur'an'da insanlar icin cesitli misaller vermisizdir. Yine de insanların cogu inkarlarında ısrar ederler |
وَقَالُوا لَن نُّؤْمِنَ لَكَ حَتَّىٰ تَفْجُرَ لَنَا مِنَ الْأَرْضِ يَنبُوعًا (90) Kafirler soyle dediler: "Sen, bizim icin yerden suyu kesilmeyen bir kaynak fıskırtmadıkca sana asla inanmayacagız |
أَوْ تَكُونَ لَكَ جَنَّةٌ مِّن نَّخِيلٍ وَعِنَبٍ فَتُفَجِّرَ الْأَنْهَارَ خِلَالَهَا تَفْجِيرًا (91) Veyahut hurmalıklardan ve uzumluklerden senin bir bahcen olsun da ortasından sarıl sarıl ırmaklar akıtmalısın |
أَوْ تُسْقِطَ السَّمَاءَ كَمَا زَعَمْتَ عَلَيْنَا كِسَفًا أَوْ تَأْتِيَ بِاللَّهِ وَالْمَلَائِكَةِ قَبِيلًا (92) Yahut soyleyip zannettigin gibi, gogu basımıza parca parca dusuresin veya Allah'ı ve melekleri soyledigine sahit getiresin |
أَوْ يَكُونَ لَكَ بَيْتٌ مِّن زُخْرُفٍ أَوْ تَرْقَىٰ فِي السَّمَاءِ وَلَن نُّؤْمِنَ لِرُقِيِّكَ حَتَّىٰ تُنَزِّلَ عَلَيْنَا كِتَابًا نَّقْرَؤُهُ ۗ قُلْ سُبْحَانَ رَبِّي هَلْ كُنتُ إِلَّا بَشَرًا رَّسُولًا (93) Yahut altından bir evin olsun, ya da goge cıkmalısın. Ona cıktıgına da asla inanmayız. Ta ki bize, okuyacagımız bir kitap indiresin." De ki: "Rabbimi tenzih ederim. Nihayet ben de, peygamber olan bir insandan baska bir sey degilim |
وَمَا مَنَعَ النَّاسَ أَن يُؤْمِنُوا إِذْ جَاءَهُمُ الْهُدَىٰ إِلَّا أَن قَالُوا أَبَعَثَ اللَّهُ بَشَرًا رَّسُولًا (94) Kendilerine dogru yolu gosteren peygamber gelince, insanların iman etmelerine engel olan sebep sadece: "Allah bir insanı mı Peygamber gonderdi?" demeleridir |
قُل لَّوْ كَانَ فِي الْأَرْضِ مَلَائِكَةٌ يَمْشُونَ مُطْمَئِنِّينَ لَنَزَّلْنَا عَلَيْهِم مِّنَ السَّمَاءِ مَلَكًا رَّسُولًا (95) (Ey Muhammed! Mekkelilere) soyle de: "Eger yeryuzunde huzur icinde yuruyup duran melekler olsaydı, elbette onlara gokten peygamber olarak bir melek indirirdik |
قُلْ كَفَىٰ بِاللَّهِ شَهِيدًا بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ ۚ إِنَّهُ كَانَ بِعِبَادِهِ خَبِيرًا بَصِيرًا (96) De ki: "Benimle sizin aranızda sahit olarak Allah yeter. Cunku O, kullarının yaptıgından haberdardır, yaptıklarını cok iyi gorendir |
وَمَن يَهْدِ اللَّهُ فَهُوَ الْمُهْتَدِ ۖ وَمَن يُضْلِلْ فَلَن تَجِدَ لَهُمْ أَوْلِيَاءَ مِن دُونِهِ ۖ وَنَحْشُرُهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَلَىٰ وُجُوهِهِمْ عُمْيًا وَبُكْمًا وَصُمًّا ۖ مَّأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ ۖ كُلَّمَا خَبَتْ زِدْنَاهُمْ سَعِيرًا (97) Allah kime hidayet verirse, o dogru yoldadır. Kimi de hidayetten uzak tutarsa, artık bunlar icin Allah'tan baska hicbir yardımcı bulamazsın. Ve biz, o kafirleri kıyamet gunu kor, dilsiz ve sagır oldukları halde, yuzleri ustu surunerek hasredecegiz. Varacakları yer cehennemdir; atesi dindikce onun atesini artırırız |
ذَٰلِكَ جَزَاؤُهُم بِأَنَّهُمْ كَفَرُوا بِآيَاتِنَا وَقَالُوا أَإِذَا كُنَّا عِظَامًا وَرُفَاتًا أَإِنَّا لَمَبْعُوثُونَ خَلْقًا جَدِيدًا (98) Bu onların cezasıdır! Cunku onlar, ayetlerimizi inkar etmisler ve: "Sahi bizler, bir yıgın kemik ve ufalanmıs toz oldugumuz zaman mı, yeni bir yaratılısla diriltilmis olacagız?" demislerdir |
۞ أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّ اللَّهَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ قَادِرٌ عَلَىٰ أَن يَخْلُقَ مِثْلَهُمْ وَجَعَلَ لَهُمْ أَجَلًا لَّا رَيْبَ فِيهِ فَأَبَى الظَّالِمُونَ إِلَّا كُفُورًا (99) Onlar, gokleri ve yeri yaratan Allah'ın, kendilerinin aynı olan insanları yaratmaya da kadir oldugunu gorup bilmediler mi? Allah onlar icin suphe edilmeyen bir vade takdir etmistir. Fakat zalimler, inkarlarında yine de ısrar ederler |
قُل لَّوْ أَنتُمْ تَمْلِكُونَ خَزَائِنَ رَحْمَةِ رَبِّي إِذًا لَّأَمْسَكْتُمْ خَشْيَةَ الْإِنفَاقِ ۚ وَكَانَ الْإِنسَانُ قَتُورًا (100) (Ey Muhammed!) De ki: "Eger siz Rabbimin rahmet hazinelerine sahip olsaydınız, fakirlik korkusunu yine de elden bırakmazdınız." Dogrusu insan cok cimridir |
وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَىٰ تِسْعَ آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ ۖ فَاسْأَلْ بَنِي إِسْرَائِيلَ إِذْ جَاءَهُمْ فَقَالَ لَهُ فِرْعَوْنُ إِنِّي لَأَظُنُّكَ يَا مُوسَىٰ مَسْحُورًا (101) Andolsun biz Musa'ya apacık dokuz mucize verdik. (Ey Peygamber!) Israilogullarına sor, Musa kendilerine geldiginde Firavun ona: "Ey Musa! Ben senin buyulenmis oldugunu sanıyorum" demisti |
قَالَ لَقَدْ عَلِمْتَ مَا أَنزَلَ هَٰؤُلَاءِ إِلَّا رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ بَصَائِرَ وَإِنِّي لَأَظُنُّكَ يَا فِرْعَوْنُ مَثْبُورًا (102) Musa dedi ki: "Ey Firavun! Pekala bilirsin ki, bu mucizeleri, birer ibret olmak uzere, ancak goklerin ve yerin Rabbi indirdi. Ey Firavun! Ben de seni helak olmus zannediyorum |
فَأَرَادَ أَن يَسْتَفِزَّهُم مِّنَ الْأَرْضِ فَأَغْرَقْنَاهُ وَمَن مَّعَهُ جَمِيعًا (103) Derken Firavun, Musa'yı ve Israilogullarını Mısır'dan surmek istedi. Biz de onu ve beraberindekilerin hepsini suda bogduk |
وَقُلْنَا مِن بَعْدِهِ لِبَنِي إِسْرَائِيلَ اسْكُنُوا الْأَرْضَ فَإِذَا جَاءَ وَعْدُ الْآخِرَةِ جِئْنَا بِكُمْ لَفِيفًا (104) Arkasından Israilogullarına soyle dedik: "Firavun"un sizi cıkarmak istedigi arazide siz oturun! Sonra ahiret vaadi (kıyamet) geldigi vakit, hepinizi toplayıp bir araya getirecegiz |
وَبِالْحَقِّ أَنزَلْنَاهُ وَبِالْحَقِّ نَزَلَ ۗ وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا مُبَشِّرًا وَنَذِيرًا (105) Biz bu Kur'an'ı hak olarak indirdik, O, butun hakikatleri icinde toplayarak indi. Ey Peygamber! Biz seni ancak mujdeci ve uyarıcı olarak gonderdik |
وَقُرْآنًا فَرَقْنَاهُ لِتَقْرَأَهُ عَلَى النَّاسِ عَلَىٰ مُكْثٍ وَنَزَّلْنَاهُ تَنزِيلًا (106) Sana Kur'an'ı verdik ve onu insanlara sindire sindire okuyasın diye (kısımlara) ayırdık ve biz onu yavas yavas indirdik |
قُلْ آمِنُوا بِهِ أَوْ لَا تُؤْمِنُوا ۚ إِنَّ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ مِن قَبْلِهِ إِذَا يُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ يَخِرُّونَ لِلْأَذْقَانِ سُجَّدًا (107) Ey Muhammed! De ki: Ister ona (Kur'an'a) inanın, ister inanmayın; o daha once kendilerine ilim verilenlere okundugunda onlar, yuzleri ustu secdeye kapanırlar |
وَيَقُولُونَ سُبْحَانَ رَبِّنَا إِن كَانَ وَعْدُ رَبِّنَا لَمَفْعُولًا (108) Ve derler ki: Rabbimizi tenzih ederiz. Suphesiz ki Rabbimizin vaadi gerceklesir |
وَيَخِرُّونَ لِلْأَذْقَانِ يَبْكُونَ وَيَزِيدُهُمْ خُشُوعًا ۩ (109) Ve aglayarak yuzleri ustu secdeye kapanırlar. Hem de bu Kur'an'ı isitmek onların Allah'a teslimiyetlerini daha da artırır |
قُلِ ادْعُوا اللَّهَ أَوِ ادْعُوا الرَّحْمَٰنَ ۖ أَيًّا مَّا تَدْعُوا فَلَهُ الْأَسْمَاءُ الْحُسْنَىٰ ۚ وَلَا تَجْهَرْ بِصَلَاتِكَ وَلَا تُخَافِتْ بِهَا وَابْتَغِ بَيْنَ ذَٰلِكَ سَبِيلًا (110) (Sen onlara) de ki: Ister "Allah" deyin, ister "Rahman" deyin, nasıl cagırırsanız cagırın. En guzel isimler O'nundur. Namazında sesini pek yukseltme, cok da gizli okuma, orta yolu sec |
وَقُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي لَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَمْ يَكُن لَّهُ شَرِيكٌ فِي الْمُلْكِ وَلَمْ يَكُن لَّهُ وَلِيٌّ مِّنَ الذُّلِّ ۖ وَكَبِّرْهُ تَكْبِيرًا (111) Ve soyle de: Hamd o Allah'a ki, hicbir cocuk edinmedi, mulkte ortagı yoktur, aciz olmayıp bir yardımcıya da ihtiyacı yoktur. Tekbir getirerek O'nu noksanlıklardan yucelt de yucelt |