كهيعص (1) Kaf, Ha, Ya, Ayn, Sad |
ذِكْرُ رَحْمَتِ رَبِّكَ عَبْدَهُ زَكَرِيَّا (2) Bu, Rabbinin, kulu Zekeriyya'ya olan rahmetini anmadır |
إِذْ نَادَىٰ رَبَّهُ نِدَاءً خَفِيًّا (3) Bir zamanlar o, Rabbine gizlice (icinden) yalvarmıstı |
قَالَ رَبِّ إِنِّي وَهَنَ الْعَظْمُ مِنِّي وَاشْتَعَلَ الرَّأْسُ شَيْبًا وَلَمْ أَكُن بِدُعَائِكَ رَبِّ شَقِيًّا (4) Soyle demisti: "Ey Rabbim! Suphesiz (artık oyle bir durumdayım ki) benim kemigim zayıflayıp gevsedi ve basım(ın sacı) bembeyaz alev gibi tutustu. Sana dua etmekle de ey Rabbim, hicbir zaman bedbaht olmadım |
وَإِنِّي خِفْتُ الْمَوَالِيَ مِن وَرَائِي وَكَانَتِ امْرَأَتِي عَاقِرًا فَهَبْ لِي مِن لَّدُنكَ وَلِيًّا (5) Gercekten ben, arkamdan yerime gececek varislerden endisedeyim. Karım da kısır bulunuyor. Onun icin katından bana bir cocuk ihsan et |
يَرِثُنِي وَيَرِثُ مِنْ آلِ يَعْقُوبَ ۖ وَاجْعَلْهُ رَبِّ رَضِيًّا (6) Ki bana da mirascı olsun, Yakub ailesine de mirascı olsun. Rabbim, onu sen rızana kavustur |
يَا زَكَرِيَّا إِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَامٍ اسْمُهُ يَحْيَىٰ لَمْ نَجْعَل لَّهُ مِن قَبْلُ سَمِيًّا (7) (Allah soyle buyurdu): "Ey Zekeriyya! Suphesiz biz sana Yahya isminde bir oglanı mujdeliyoruz. Bundan once ona hicbir adas yapmadık |
قَالَ رَبِّ أَنَّىٰ يَكُونُ لِي غُلَامٌ وَكَانَتِ امْرَأَتِي عَاقِرًا وَقَدْ بَلَغْتُ مِنَ الْكِبَرِ عِتِيًّا (8) Zekeriyya: "Rabbim! Karım kısır, ben de son derece kocamısken nasıl oglum olabilir?" dedi |
قَالَ كَذَٰلِكَ قَالَ رَبُّكَ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌ وَقَدْ خَلَقْتُكَ مِن قَبْلُ وَلَمْ تَكُ شَيْئًا (9) (Allah yahut Cebrail ona soyle) dedi: "Dedigin gibidir, (fakat) Rabbin buyurdu ki, bu isi yapmak bana kolaydır. Nitekim bundan once seni yarattım. Halbuki sen hicbir sey degildin |
قَالَ رَبِّ اجْعَل لِّي آيَةً ۚ قَالَ آيَتُكَ أَلَّا تُكَلِّمَ النَّاسَ ثَلَاثَ لَيَالٍ سَوِيًّا (10) Zekeriyya soyle dedi: "Rabbim! Bana alamet ver." Allah: "Senin alametin, sapasaglam oldugun halde, uc gun, uc gece insanlarla konusamaz hale gelmendir." buyurdu |
فَخَرَجَ عَلَىٰ قَوْمِهِ مِنَ الْمِحْرَابِ فَأَوْحَىٰ إِلَيْهِمْ أَن سَبِّحُوا بُكْرَةً وَعَشِيًّا (11) Nihayet (birgun konusamayınca) mihrabdan kavmine karsı cıktı da onlara "Sabah ve aksam (Rabbinizi) tesbih edin" diye isaret etti |
يَا يَحْيَىٰ خُذِ الْكِتَابَ بِقُوَّةٍ ۖ وَآتَيْنَاهُ الْحُكْمَ صَبِيًّا (12) Ey Yahya! Kitaba kuvvetle sarıl" (dedik) ve daha cocukken ona hikmet verdik |
وَحَنَانًا مِّن لَّدُنَّا وَزَكَاةً ۖ وَكَانَ تَقِيًّا (13) Hem de katımızdan bir merhamet ve (gunahlardan) paklık verdik, o cok takva sahibi idi |
وَبَرًّا بِوَالِدَيْهِ وَلَمْ يَكُن جَبَّارًا عَصِيًّا (14) Anne ve babasına karsı iyi davranan bir kimse idi, zorba ve isyankar degildi |
وَسَلَامٌ عَلَيْهِ يَوْمَ وُلِدَ وَيَوْمَ يَمُوتُ وَيَوْمَ يُبْعَثُ حَيًّا (15) Dogdugu gun, olecegi gun ve dirilecegi gun ona selam olsun |
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مَرْيَمَ إِذِ انتَبَذَتْ مِنْ أَهْلِهَا مَكَانًا شَرْقِيًّا (16) (Ey Muhammed!) Kur'an'daki Meryem kıssasını da an (insanlara anlat). Hani o, ailesinden ayrılarak (evinin veya mescidin) dogu tarafında bir yere cekilmisti |
فَاتَّخَذَتْ مِن دُونِهِمْ حِجَابًا فَأَرْسَلْنَا إِلَيْهَا رُوحَنَا فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَرًا سَوِيًّا (17) Sonra ailesiyle kendisi arasına bir perde koymustu. Biz ona melegimiz (Cebrail)i gonderdik de ona tam bir insan seklinde gorundu |
قَالَتْ إِنِّي أَعُوذُ بِالرَّحْمَٰنِ مِنكَ إِن كُنتَ تَقِيًّا (18) Meryem: "Ben senden Rahman (olan Allah) a sıgınırım. Eger Allah'dan korkuyorsan (dokunma bana)" dedi |
قَالَ إِنَّمَا أَنَا رَسُولُ رَبِّكِ لِأَهَبَ لَكِ غُلَامًا زَكِيًّا (19) Melek: "Ben, sana temiz bir oglan bagıslamak icin, Rabbinin gonderdigi bir elciyim" dedi |
قَالَتْ أَنَّىٰ يَكُونُ لِي غُلَامٌ وَلَمْ يَمْسَسْنِي بَشَرٌ وَلَمْ أَكُ بَغِيًّا (20) Meryem: "Benim nasıl cocugum olabilir? Bana hicbir insan dokunmamıstır. Ben iffetsiz de degilim" dedi |
قَالَ كَذَٰلِكِ قَالَ رَبُّكِ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌ ۖ وَلِنَجْعَلَهُ آيَةً لِّلنَّاسِ وَرَحْمَةً مِّنَّا ۚ وَكَانَ أَمْرًا مَّقْضِيًّا (21) Melek: "Bu, dedigin gibidir. Ancak Rabbin buyurdu ki: Bu (babasız cocuk vermek), bana pek kolaydır. Hem biz onu nezdimizden insanlara bir mucize ve rahmet kılacagız. Hem, bu onceden (ezelde) kararlastırılmıs bir istir." dedi |
۞ فَحَمَلَتْهُ فَانتَبَذَتْ بِهِ مَكَانًا قَصِيًّا (22) Nihayet (Allah'ın emri gerceklesti) Meryem Isa'ya gebe kaldı ve o haliyle uzak bir yere cekildi |
فَأَجَاءَهَا الْمَخَاضُ إِلَىٰ جِذْعِ النَّخْلَةِ قَالَتْ يَا لَيْتَنِي مِتُّ قَبْلَ هَٰذَا وَكُنتُ نَسْيًا مَّنسِيًّا (23) Sonra dogum sancısı onu bir hurma dalına tutunup dayanmaya zorladı. "Keske bundan once olseydim de unutulup gitseydim" dedi |
فَنَادَاهَا مِن تَحْتِهَا أَلَّا تَحْزَنِي قَدْ جَعَلَ رَبُّكِ تَحْتَكِ سَرِيًّا (24) Melek, Meryem'e, asagı tarafından soyle seslendi. "Sakın uzulme, Rabbin alt tarafında bir ırmak akıttı |
وَهُزِّي إِلَيْكِ بِجِذْعِ النَّخْلَةِ تُسَاقِطْ عَلَيْكِ رُطَبًا جَنِيًّا (25) Hurma dalını kendine dogru silkele, uzerine devsirilmis taze hurmalar dokulsun |
فَكُلِي وَاشْرَبِي وَقَرِّي عَيْنًا ۖ فَإِمَّا تَرَيِنَّ مِنَ الْبَشَرِ أَحَدًا فَقُولِي إِنِّي نَذَرْتُ لِلرَّحْمَٰنِ صَوْمًا فَلَنْ أُكَلِّمَ الْيَوْمَ إِنسِيًّا (26) Ye, ic, gozun aydın olsun. Eger insanlardan birini gorursen, ben Rahman (olan Allah)a bir oruc (susmak) adadım. Onun icin bugun hicbir kimseyle konusmayacagım" de |
فَأَتَتْ بِهِ قَوْمَهَا تَحْمِلُهُ ۖ قَالُوا يَا مَرْيَمُ لَقَدْ جِئْتِ شَيْئًا فَرِيًّا (27) Sonra Meryem onu (Isa'yı) yuklenerek kavmine getirdi. Onlar (hayretler icinde soyle) dediler: "Ey Meryem! dogrusu sen gorulmemis bir sey yaptın |
يَا أُخْتَ هَارُونَ مَا كَانَ أَبُوكِ امْرَأَ سَوْءٍ وَمَا كَانَتْ أُمُّكِ بَغِيًّا (28) Ey Harun'un kızkardesi! Senin baban kotu bir adam degildi, annen de iffetsiz bir kadın degildi |
فَأَشَارَتْ إِلَيْهِ ۖ قَالُوا كَيْفَ نُكَلِّمُ مَن كَانَ فِي الْمَهْدِ صَبِيًّا (29) Bunun uzerine Meryem cocugu gosterdi. Onlar; "Biz besikteki bir cocukla nasıl konusuruz?" dediler |
قَالَ إِنِّي عَبْدُ اللَّهِ آتَانِيَ الْكِتَابَ وَجَعَلَنِي نَبِيًّا (30) (Allah'ın bir mucizesi olarak Isa soyle) dedi: "Suphesiz ben Allah'ın kuluyum. O bana kitab verdi ve beni bir peygamber yaptı |
وَجَعَلَنِي مُبَارَكًا أَيْنَ مَا كُنتُ وَأَوْصَانِي بِالصَّلَاةِ وَالزَّكَاةِ مَا دُمْتُ حَيًّا (31) Beni, nerede olursam olayım mubarek kıldı. Hayatta bulundugum muddetce namaz kılmamı ve zekat vermemi emretti |
وَبَرًّا بِوَالِدَتِي وَلَمْ يَجْعَلْنِي جَبَّارًا شَقِيًّا (32) Beni anneme hurmetkar kıldı. Beni zorba ve isyankar yapmadı |
وَالسَّلَامُ عَلَيَّ يَوْمَ وُلِدتُّ وَيَوْمَ أَمُوتُ وَيَوْمَ أُبْعَثُ حَيًّا (33) Dogdugum gun, olecegim gun ve dirilecegim gun selam ve emniyet benim uzerimedir |
ذَٰلِكَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ ۚ قَوْلَ الْحَقِّ الَّذِي فِيهِ يَمْتَرُونَ (34) Iste hakkında (yahudilerle hıristiyanların) ihtilaf edip durdukları Meryemoglu Isa'ya dair Allah'ın sozu budur |
مَا كَانَ لِلَّهِ أَن يَتَّخِذَ مِن وَلَدٍ ۖ سُبْحَانَهُ ۚ إِذَا قَضَىٰ أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُن فَيَكُونُ (35) Cocuk edinmek asla Allah'ın sanına yakısmaz. O bundan munezzehtir. O, bir seyin olmasını dilerse, ona sadece "ol" der, o da oluverir |
وَإِنَّ اللَّهَ رَبِّي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُ ۚ هَٰذَا صِرَاطٌ مُّسْتَقِيمٌ (36) Suphesiz benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz Allah'tır. O halde ona ibadet edin, iste dosdogru yol budur |
فَاخْتَلَفَ الْأَحْزَابُ مِن بَيْنِهِمْ ۖ فَوَيْلٌ لِّلَّذِينَ كَفَرُوا مِن مَّشْهَدِ يَوْمٍ عَظِيمٍ (37) Ne var ki, fırkalar (yahudi ve hıristiyanlar) kendi aralarında ihtilafa dustuler. O buyuk (dehsetli) gunu gorecek kafirlerin vay haline |
أَسْمِعْ بِهِمْ وَأَبْصِرْ يَوْمَ يَأْتُونَنَا ۖ لَٰكِنِ الظَّالِمُونَ الْيَوْمَ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ (38) Bize gelecekleri gun, neler isitecekler, neler gorecekler! Fakat o zalimler bugun apacık bir sapıklık icindedirler |
وَأَنذِرْهُمْ يَوْمَ الْحَسْرَةِ إِذْ قُضِيَ الْأَمْرُ وَهُمْ فِي غَفْلَةٍ وَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ (39) (Ey Muhammed!) Insanların pismanlık duyacagı ve isin bitmis olacagı (kıyamet) gunu ile onları uyar. Onlar hala gaflet icindedirler, onlar iman etmezler |
إِنَّا نَحْنُ نَرِثُ الْأَرْضَ وَمَنْ عَلَيْهَا وَإِلَيْنَا يُرْجَعُونَ (40) Suphesiz biz butun yeryuzune ve uzerindekilere varis olacagız. Ve onlar da mutlaka bize donduruleceklerdir |
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِبْرَاهِيمَ ۚ إِنَّهُ كَانَ صِدِّيقًا نَّبِيًّا (41) Kur'an'da Ibrahim'i(n kıssasını da) an. Suphesiz ki o, sıddık (ozu, sozu dogru) bir peygamberdi |
إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ يَا أَبَتِ لِمَ تَعْبُدُ مَا لَا يَسْمَعُ وَلَا يُبْصِرُ وَلَا يُغْنِي عَنكَ شَيْئًا (42) O, bir zaman babasına soyle demisti: "Babacıgım! Isitmeyen, gormeyen ve sana hicbir faydası olmayan seylere nicin tapıyorsun |
يَا أَبَتِ إِنِّي قَدْ جَاءَنِي مِنَ الْعِلْمِ مَا لَمْ يَأْتِكَ فَاتَّبِعْنِي أَهْدِكَ صِرَاطًا سَوِيًّا (43) Babacıgım! Dogrusu sana gelmeyen bir ilim bana geldi. O halde bana uy da, seni dogru bir yola eristireyim |
يَا أَبَتِ لَا تَعْبُدِ الشَّيْطَانَ ۖ إِنَّ الشَّيْطَانَ كَانَ لِلرَّحْمَٰنِ عَصِيًّا (44) Babacıgım! Seytana tapma, cunku seytan Rahman (olan Allah)a asi oldu |
يَا أَبَتِ إِنِّي أَخَافُ أَن يَمَسَّكَ عَذَابٌ مِّنَ الرَّحْمَٰنِ فَتَكُونَ لِلشَّيْطَانِ وَلِيًّا (45) Babacıgım! Dogrusu ben korkarım ki, sana Rahman'dan bir azab dokunur da seytana (cehennemde arkadas) olursun |
قَالَ أَرَاغِبٌ أَنتَ عَنْ آلِهَتِي يَا إِبْرَاهِيمُ ۖ لَئِن لَّمْ تَنتَهِ لَأَرْجُمَنَّكَ ۖ وَاهْجُرْنِي مَلِيًّا (46) Babası "Ey Ibrahim! Sen benim ilahlarımdan yuz mu ceviriyorsun? Yemin ederim ki, eger (onları kotulemekten) vazgecmezsen, seni muhakkak taslarım. (gercektenveya soz ilesana tas atarım). Haydi uzun bir muddet benden uzak ol" dedi |
قَالَ سَلَامٌ عَلَيْكَ ۖ سَأَسْتَغْفِرُ لَكَ رَبِّي ۖ إِنَّهُ كَانَ بِي حَفِيًّا (47) Ibrahim soyle dedi: "Selam sana olsun, senin icin Rabbimden magfiret dileyecegim. Cunku o, bana cok lutufkardır |
وَأَعْتَزِلُكُمْ وَمَا تَدْعُونَ مِن دُونِ اللَّهِ وَأَدْعُو رَبِّي عَسَىٰ أَلَّا أَكُونَ بِدُعَاءِ رَبِّي شَقِيًّا (48) Ben, sizden ve Allah'tan baska taptıgınız seylerden cekilip ayrılırım da Rabbime dua (ibadet) ederim. Rabbime yalvarısımda mahrum kalmayacagımı umarım |
فَلَمَّا اعْتَزَلَهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ وَهَبْنَا لَهُ إِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ ۖ وَكُلًّا جَعَلْنَا نَبِيًّا (49) Ibrahim, kavminden ve onların Allah'tan baska ibadet ettikleri seylerden uzaklasınca, biz ona Ishak'ı ve (Ishak'ın oglu) Yakub'u ihsan ettik. Ve hepsini de peygamber yaptık |
وَوَهَبْنَا لَهُم مِّن رَّحْمَتِنَا وَجَعَلْنَا لَهُمْ لِسَانَ صِدْقٍ عَلِيًّا (50) Biz onlara rahmetimizden lutuflarda bulunduk. Hepsine de dillerde guzel ve yuksek bir ovgu verdik |
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مُوسَىٰ ۚ إِنَّهُ كَانَ مُخْلَصًا وَكَانَ رَسُولًا نَّبِيًّا (51) Kur'an'da Musa'yı da an; Suphesiz ki o, ihlaslı bir kuldu ve gonderilmis bir peygamberdi |
وَنَادَيْنَاهُ مِن جَانِبِ الطُّورِ الْأَيْمَنِ وَقَرَّبْنَاهُ نَجِيًّا (52) Biz ona Tur dagının sag yanından seslendik ve onu hususi bir konusmada bulunmak uzere kendimize yaklastırdık |
وَوَهَبْنَا لَهُ مِن رَّحْمَتِنَا أَخَاهُ هَارُونَ نَبِيًّا (53) Rahmetimizden de ona, kardesi Harun'u bir peygamber olarak ihsan eyledik. Meali Serifi |
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِسْمَاعِيلَ ۚ إِنَّهُ كَانَ صَادِقَ الْوَعْدِ وَكَانَ رَسُولًا نَّبِيًّا (54) Kur'an'da Ismail'i de an; cunku o, vaadine sadık bir kuldu ve gonderilmis bir peygamberdi |
وَكَانَ يَأْمُرُ أَهْلَهُ بِالصَّلَاةِ وَالزَّكَاةِ وَكَانَ عِندَ رَبِّهِ مَرْضِيًّا (55) Ailesine ve cevresine namaz kılmayı ve zekat vermeyi emrederdi ve Rabbinin katında hosnutluga ermisti |
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِدْرِيسَ ۚ إِنَّهُ كَانَ صِدِّيقًا نَّبِيًّا (56) Kitapta Idris'i de an; cunku o, cok sadık (ozu, sozu pek dogru) bir peygamberdi |
وَرَفَعْنَاهُ مَكَانًا عَلِيًّا (57) Biz onu yuce bir yere yukselttik |
أُولَٰئِكَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيْهِم مِّنَ النَّبِيِّينَ مِن ذُرِّيَّةِ آدَمَ وَمِمَّنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍ وَمِن ذُرِّيَّةِ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْرَائِيلَ وَمِمَّنْ هَدَيْنَا وَاجْتَبَيْنَا ۚ إِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ آيَاتُ الرَّحْمَٰنِ خَرُّوا سُجَّدًا وَبُكِيًّا ۩ (58) Iste bunlar, Allah'ın kendilerine nimetler verdigi peygamberlerden, Adem'in soyundan ve gemide Nuh ile beraber tasıdıklarımızın neslinden, Ibrahim ve Israil'in soyundan, hidayete erdirdigimiz ve sectigimiz kimselerdir. Kendilerine Rahman (olan Allah)ın ayetleri okundugu zaman aglayarak secdeye kapanırlardı |
۞ فَخَلَفَ مِن بَعْدِهِمْ خَلْفٌ أَضَاعُوا الصَّلَاةَ وَاتَّبَعُوا الشَّهَوَاتِ ۖ فَسَوْفَ يَلْقَوْنَ غَيًّا (59) Sonra bunların ardından oyle bir nesil geldi ki, namazı terkettiler, heva ve heveslerine uydular; onlar bu taskınlıklarının karsılıgını mutlaka goreceklerdir. (Cehennemdeki "Gayya" vadisini boylayacaklardır) |
إِلَّا مَن تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَأُولَٰئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلَا يُظْلَمُونَ شَيْئًا (60) Fakat tevbe edip iman eden ve salih amel isleyen bunun dısındadır. Bunlar cennete girecekler ve hicbir haksızlıga ugratılmayacaklardır |
جَنَّاتِ عَدْنٍ الَّتِي وَعَدَ الرَّحْمَٰنُ عِبَادَهُ بِالْغَيْبِ ۚ إِنَّهُ كَانَ وَعْدُهُ مَأْتِيًّا (61) O cennet, Rahman (olan Allah)ın kullarına gormedikleri halde vadettigi "Adn" cennetleridir. Suphesiz O'nun vaadi mutlaka yerini bulacaktır |
لَّا يَسْمَعُونَ فِيهَا لَغْوًا إِلَّا سَلَامًا ۖ وَلَهُمْ رِزْقُهُمْ فِيهَا بُكْرَةً وَعَشِيًّا (62) Onlar orada bos bir soz isitmezler. Ancak "Selam" isitirler. Orada sabah aksam rızıkları da hazırdır |
تِلْكَ الْجَنَّةُ الَّتِي نُورِثُ مِنْ عِبَادِنَا مَن كَانَ تَقِيًّا (63) Iste kullarımızdan takva sahibi olanlara verecegimiz cennet budur |
وَمَا نَتَنَزَّلُ إِلَّا بِأَمْرِ رَبِّكَ ۖ لَهُ مَا بَيْنَ أَيْدِينَا وَمَا خَلْفَنَا وَمَا بَيْنَ ذَٰلِكَ ۚ وَمَا كَانَ رَبُّكَ نَسِيًّا (64) (Cebrail dedi ki: Ey Muhammed!) "Biz senin Rabbinin emri olmadıkca inmeyiz. Onumuzdeki ve ardımızdaki (butun gecmis ve gelecek seyler) ve bunların arasındakiler hep O'nundur. Rabbin de (seni) unutmus degildir |
رَّبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا فَاعْبُدْهُ وَاصْطَبِرْ لِعِبَادَتِهِ ۚ هَلْ تَعْلَمُ لَهُ سَمِيًّا (65) O, goklerin, yerin ve aralarındakilerin Rabbidir. O halde, O'na ibadet et ve O'na ibadet etmekte sabırlı ol. Hic sen Allah'ın ismini tasıyan baska birini bilir misin |
وَيَقُولُ الْإِنسَانُ أَإِذَا مَا مِتُّ لَسَوْفَ أُخْرَجُ حَيًّا (66) Halbuki insan soyle der: "Ben oldugum zaman, ileride gercekten diri olarak (mezardan) cıkarılacak mıyım |
أَوَلَا يَذْكُرُ الْإِنسَانُ أَنَّا خَلَقْنَاهُ مِن قَبْلُ وَلَمْ يَكُ شَيْئًا (67) O insan, daha once hicbir sey degilken kendisini yoktan var ettigimizi hatırlamaz mı |
فَوَرَبِّكَ لَنَحْشُرَنَّهُمْ وَالشَّيَاطِينَ ثُمَّ لَنُحْضِرَنَّهُمْ حَوْلَ جَهَنَّمَ جِثِيًّا (68) Rabbine andolsun ki biz onları (oldukten sonra dirilmeyi inkar eden kafirleri) seytanları ile beraber elbette ve elbette mahserde toplayacagız. Sonra onları muhakkak cehennemin etrafında dizleri ustu hazır bulunduracagız (ki cennetlikleri gorup hasret ceksinler) |
ثُمَّ لَنَنزِعَنَّ مِن كُلِّ شِيعَةٍ أَيُّهُمْ أَشَدُّ عَلَى الرَّحْمَٰنِ عِتِيًّا (69) Sonra her zumreden Rahman'a karsı en ziyade isyankar hangileri ise, muhakkak ayırıp atacagız |
ثُمَّ لَنَحْنُ أَعْلَمُ بِالَّذِينَ هُمْ أَوْلَىٰ بِهَا صِلِيًّا (70) Sonra o cehenneme atılmaya layık olanların kimler bulundugunu elbette biz daha iyi biliriz |
وَإِن مِّنكُمْ إِلَّا وَارِدُهَا ۚ كَانَ عَلَىٰ رَبِّكَ حَتْمًا مَّقْضِيًّا (71) Icinizden hicbiri istisna edilmemek uzere mutlaka herkes cehenneme varacaktır. Bu, Rabbinin katında kesinlesmis bir hukumdur |
ثُمَّ نُنَجِّي الَّذِينَ اتَّقَوا وَّنَذَرُ الظَّالِمِينَ فِيهَا جِثِيًّا (72) Sonra Allah'dan korkup, sakınanları kurtaracagız ve zalimleri de toptan cehennemde bırakacagız |
وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا أَيُّ الْفَرِيقَيْنِ خَيْرٌ مَّقَامًا وَأَحْسَنُ نَدِيًّا (73) Ayetlerimiz kendilerine apacık okundugu zaman, o inkar edenler, iman edenlere dediler ki: "Bu iki zumreden (Mumin ve kafirlerden) hangisi mevki bakımından daha iyi, meclis ve topluluk itibariyle daha guzeldir |
وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُم مِّن قَرْنٍ هُمْ أَحْسَنُ أَثَاثًا وَرِئْيًا (74) Halbuki biz, kendilerinden evvel, mal ve gosterisce daha guzel nice asırlar halkını helak etmisizdir |
قُلْ مَن كَانَ فِي الضَّلَالَةِ فَلْيَمْدُدْ لَهُ الرَّحْمَٰنُ مَدًّا ۚ حَتَّىٰ إِذَا رَأَوْا مَا يُوعَدُونَ إِمَّا الْعَذَابَ وَإِمَّا السَّاعَةَ فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ شَرٌّ مَّكَانًا وَأَضْعَفُ جُندًا (75) Onlara de ki: "Kim sapıklık icinde ise, Rahman ona mal ve evlatca ziyadelik ve azgınlıgında muhlet verir. Nihayet kendilerine vaad edilen azabı, yahut kıyamet gunu cehennemi gordukleri vakit, artık bilecekler kimin mevkii daha fena ve yardımcıları daha zayıfmıs |
وَيَزِيدُ اللَّهُ الَّذِينَ اهْتَدَوْا هُدًى ۗ وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِندَ رَبِّكَ ثَوَابًا وَخَيْرٌ مَّرَدًّا (76) Allah, hidayeti kabul edenlere, daha cok hidayet verir. Baki kalacak olan salih ameller, Rabbinin katında sevap bakımından da daha hayırlıdır, sonuc bakımından da daha hayırlıdır |
أَفَرَأَيْتَ الَّذِي كَفَرَ بِآيَاتِنَا وَقَالَ لَأُوتَيَنَّ مَالًا وَوَلَدًا (77) Simdi ayetlerimizi inkar eden ve "Elbette bana mal ve evlat verilecektir." diyen adamı gordun mu |
أَطَّلَعَ الْغَيْبَ أَمِ اتَّخَذَ عِندَ الرَّحْمَٰنِ عَهْدًا (78) O (kafir), gaybı mı bildi? Yoksa Rahman (olan Allah) katından bir soz mu aldı |
كَلَّا ۚ سَنَكْتُبُ مَا يَقُولُ وَنَمُدُّ لَهُ مِنَ الْعَذَابِ مَدًّا (79) Hayır, asla oyle degil; biz onun soylediklerini yazacagız ve azabını cogalttıkca cogaltacagız |
وَنَرِثُهُ مَا يَقُولُ وَيَأْتِينَا فَرْدًا (80) O soyledigi (mal ve evlat gibi) seyleri de hep elinden alacagız ve o, tek basına bize gelecektir |
وَاتَّخَذُوا مِن دُونِ اللَّهِ آلِهَةً لِّيَكُونُوا لَهُمْ عِزًّا (81) Onlar, kendilerine kuvvet ve seref kazandırsın diye, Allah'dan baska ilah edindiler |
كَلَّا ۚ سَيَكْفُرُونَ بِعِبَادَتِهِمْ وَيَكُونُونَ عَلَيْهِمْ ضِدًّا (82) Hayır, (zannettikleri gibi degil) tapındıkları ilahlar onların ibadetlerini inkar edecekler ve aleyhlerine donup dusman olacaklardır |
أَلَمْ تَرَ أَنَّا أَرْسَلْنَا الشَّيَاطِينَ عَلَى الْكَافِرِينَ تَؤُزُّهُمْ أَزًّا (83) Gormedin mi? Biz seytanları o kafirler uzerine musallat ettik. Onları (gunaha) kıskırtıp duruyorlar |
فَلَا تَعْجَلْ عَلَيْهِمْ ۖ إِنَّمَا نَعُدُّ لَهُمْ عَدًّا (84) Oyleyse onların hemen azaba ugratılmalarını isteme. Biz onların (ecel) gunlerini sayıyoruz |
يَوْمَ نَحْشُرُ الْمُتَّقِينَ إِلَى الرَّحْمَٰنِ وَفْدًا (85) O gun, takva sahiplerini, heyet olarak Rahman'ın huzuruna toplayacagız |
وَنَسُوقُ الْمُجْرِمِينَ إِلَىٰ جَهَنَّمَ وِرْدًا (86) Sucluları da susuz olarak cehenneme surecegiz |
لَّا يَمْلِكُونَ الشَّفَاعَةَ إِلَّا مَنِ اتَّخَذَ عِندَ الرَّحْمَٰنِ عَهْدًا (87) (O gun) Rahman (olan Allah)'ın katında bir ahd almıs olan kimseden baskaları sefaat etme hakkına sahip olamayacaklardır |
وَقَالُوا اتَّخَذَ الرَّحْمَٰنُ وَلَدًا (88) (Yahudilerle hıristiyanlar) "Rahman, cocuk edindi" dediler |
لَّقَدْ جِئْتُمْ شَيْئًا إِدًّا (89) Yemin olsun ki, siz cok cirkin bir sey soylediniz |
تَكَادُ السَّمَاوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْهُ وَتَنشَقُّ الْأَرْضُ وَتَخِرُّ الْجِبَالُ هَدًّا (90) Az kalsın, soyledikleri sozden gokler catlayacak, yer yarılacak ve daglar parcalanıp dagılacaktı |
أَن دَعَوْا لِلرَّحْمَٰنِ وَلَدًا (91) O Rahman'a cocuk isnad ettiler diye |
وَمَا يَنبَغِي لِلرَّحْمَٰنِ أَن يَتَّخِذَ وَلَدًا (92) Halbuki Rahman'a cocuk edinmek yarasmaz |
إِن كُلُّ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ إِلَّا آتِي الرَّحْمَٰنِ عَبْدًا (93) Goklerde ve yerde bulunan hicbir kimse yoktur ki (kıyamet gunu) Rahman'ın huzuruna kul olarak cıkmasın |
لَّقَدْ أَحْصَاهُمْ وَعَدَّهُمْ عَدًّا (94) And olsun ki Allah onların hepsini kusatmıs, kendilerini ve yaptıklarını bir bir saymıstır |
وَكُلُّهُمْ آتِيهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَرْدًا (95) Kıyamet gunu onların herbiri Allah'ın huzuruna tek basına cıkacaktır |
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَيَجْعَلُ لَهُمُ الرَّحْمَٰنُ وُدًّا (96) Iman edip, salih amel isleyenler var ya, Rahman (olan Allah) onları (gonullere) sevdirecektir |
فَإِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لِتُبَشِّرَ بِهِ الْمُتَّقِينَ وَتُنذِرَ بِهِ قَوْمًا لُّدًّا (97) (Ey Muhammed!) Biz Kur'an'ı senin dilin uzere kolaylastırdık ki, onunla Allah'tan korkup sakınanları mujdeleyesin, inat edenleri de korkutasın |
وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُم مِّن قَرْنٍ هَلْ تُحِسُّ مِنْهُم مِّنْ أَحَدٍ أَوْ تَسْمَعُ لَهُمْ رِكْزًا (98) Hem onlardan once nice nesilleri helak ettik. (Simdi) onlardan hicbirini goruyor musun, yahud onların hafif bir sesini isitiyor musun |