×

سورة طه باللغة التركية تفسير

ترجمات القرآنباللغة التركية تفسير ⬅ سورة طه

ترجمة معاني سورة طه باللغة التركية تفسير - Turkish_Fizilal_Kuran

القرآن باللغة التركية تفسير - سورة طه مترجمة إلى اللغة التركية تفسير، Surah TaHa in Turkish_Fizilal_Kuran. نوفر ترجمة دقيقة سورة طه باللغة التركية تفسير - Turkish_Fizilal_Kuran, الآيات 135 - رقم السورة 20 - الصفحة 312.

بسم الله الرحمن الرحيم

طه (1)
Ta, Ha
مَا أَنزَلْنَا عَلَيْكَ الْقُرْآنَ لِتَشْقَىٰ (2)
Ey Muhammed! Kur'an'ı sana sıkıntıya dusesin diye indirmedik
إِلَّا تَذْكِرَةً لِّمَن يَخْشَىٰ (3)
Ancak Allah'tan korkan kimse icin bir ogut olarak (indirdik)
تَنزِيلًا مِّمَّنْ خَلَقَ الْأَرْضَ وَالسَّمَاوَاتِ الْعُلَى (4)
Yeri ve yuce gokleri yaratanın katından yavas yavas bir indirilisle (onu) indirdik
الرَّحْمَٰنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوَىٰ (5)
O Rahman (kudret ve hakimiyyetiyle) Ars'a hakim oldu
لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَمَا تَحْتَ الثَّرَىٰ (6)
Butun goklerde olanlar, butun yerdekiler, bu ikisinin arasında ve topragın altıda bulunanlar O'nundur
وَإِن تَجْهَرْ بِالْقَوْلِ فَإِنَّهُ يَعْلَمُ السِّرَّ وَأَخْفَى (7)
Sen (Allah'a ettigin dua ve zikirle) sesini yukseltirsen (bilki Allah bundan mustagnidir.). Cunku O suphesiz gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilir
اللَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ۖ لَهُ الْأَسْمَاءُ الْحُسْنَىٰ (8)
Allah O'dur ki, kendisinden baska hicbir ilah yoktur. En guzel isimler O'nundur
وَهَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ مُوسَىٰ (9)
(Habibim!) Musa'nın (basından gecen hayat) hikayesi sana geldi mi
إِذْ رَأَىٰ نَارًا فَقَالَ لِأَهْلِهِ امْكُثُوا إِنِّي آنَسْتُ نَارًا لَّعَلِّي آتِيكُم مِّنْهَا بِقَبَسٍ أَوْ أَجِدُ عَلَى النَّارِ هُدًى (10)
Hani o bir ates gormustu de, ailesine: "Yerinizde durun, benim gozume bir ates ilisti, belki size bir kor getiririm, yahut atesin yanında bir yol gosterici bulurum" demisti
فَلَمَّا أَتَاهَا نُودِيَ يَا مُوسَىٰ (11)
Atese vardıgı zaman soyle cagrıldı: "Ey Musa
إِنِّي أَنَا رَبُّكَ فَاخْلَعْ نَعْلَيْكَ ۖ إِنَّكَ بِالْوَادِ الْمُقَدَّسِ طُوًى (12)
Ben suphesiz senin Rabbinim. Hemen ayakkabılarını cıkar, cunku sen kutsal bir vadi olan Tuva'dasın
وَأَنَا اخْتَرْتُكَ فَاسْتَمِعْ لِمَا يُوحَىٰ (13)
Ben seni sectim, simdi (sana) vahyolunacak seyleri dinle
إِنَّنِي أَنَا اللَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدْنِي وَأَقِمِ الصَّلَاةَ لِذِكْرِي (14)
Suphesiz ben Allah'ım, benden baska hicbir ilah yoktur. Onun icin bana kulluk et ve beni anmak icin namaz kıl
إِنَّ السَّاعَةَ آتِيَةٌ أَكَادُ أُخْفِيهَا لِتُجْزَىٰ كُلُّ نَفْسٍ بِمَا تَسْعَىٰ (15)
Cunku kıyamet muhakkak gelecektir. Onun vaktini gizli tutuyorum ki, herkes yaptıgının karsılıgını gorsun
فَلَا يَصُدَّنَّكَ عَنْهَا مَن لَّا يُؤْمِنُ بِهَا وَاتَّبَعَ هَوَاهُ فَتَرْدَىٰ (16)
Sakın kıyamete inanmayıp, kendi heva ve hevesine uyan kimse seni, ona iman etmekten alıkoymasın; sonra helak olursun
وَمَا تِلْكَ بِيَمِينِكَ يَا مُوسَىٰ (17)
Ey Musa! Sag elindeki nedir
قَالَ هِيَ عَصَايَ أَتَوَكَّأُ عَلَيْهَا وَأَهُشُّ بِهَا عَلَىٰ غَنَمِي وَلِيَ فِيهَا مَآرِبُ أُخْرَىٰ (18)
Musa dedi: "O benim asam (degnegim) dır, ona dayanırım, onunla davarlarıma yaprak silkerim ve onda baska hacetlerim (faydalanacagım seyler) de var
قَالَ أَلْقِهَا يَا مُوسَىٰ (19)
Allah: "Ey Musa! onu (yere) bırak"dedi
فَأَلْقَاهَا فَإِذَا هِيَ حَيَّةٌ تَسْعَىٰ (20)
Musa da onu bıraktı, bir de ne gorsun! o bir yılan olmus kosuyor
قَالَ خُذْهَا وَلَا تَخَفْ ۖ سَنُعِيدُهَا سِيرَتَهَا الْأُولَىٰ (21)
Allah buyurdu ki: "Tut onu, korkma; biz onu yine eski durumuna cevirecegiz
وَاضْمُمْ يَدَكَ إِلَىٰ جَنَاحِكَ تَخْرُجْ بَيْضَاءَ مِنْ غَيْرِ سُوءٍ آيَةً أُخْرَىٰ (22)
Bir de diger bir mucize olmak uzere elini koynuna koy ki, kusursuz olarak bembeyaz cıksın
لِنُرِيَكَ مِنْ آيَاتِنَا الْكُبْرَى (23)
Bunları sana en buyuk mucizelerimizden (bir kısmını) gosterelim diye yaptık
اذْهَبْ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ إِنَّهُ طَغَىٰ (24)
Firavun'a git, cunku o hakikaten azdı
قَالَ رَبِّ اشْرَحْ لِي صَدْرِي (25)
Musa dedi ki: "Ey Rabbim! Benim gogsume genislik ver
وَيَسِّرْ لِي أَمْرِي (26)
Isimi kolaylastır
وَاحْلُلْ عُقْدَةً مِّن لِّسَانِي (27)
Dilimden dugumu coz
يَفْقَهُوا قَوْلِي (28)
Ki, sozumu iyi anlasınlar
وَاجْعَل لِّي وَزِيرًا مِّنْ أَهْلِي (29)
Bir de bana ailemden bir vezir ver
هَارُونَ أَخِي (30)
Kardesim Harun'u (ver)
اشْدُدْ بِهِ أَزْرِي (31)
Onunla arkamı kuvvetlendir
وَأَشْرِكْهُ فِي أَمْرِي (32)
(Elcilik) isimde onu bana ortak et
كَيْ نُسَبِّحَكَ كَثِيرًا (33)
Ki seni cok tesbih edelim
وَنَذْكُرَكَ كَثِيرًا (34)
Seni cok analım
إِنَّكَ كُنتَ بِنَا بَصِيرًا (35)
Suphe yok ki sen bizi gorup duruyorsun
قَالَ قَدْ أُوتِيتَ سُؤْلَكَ يَا مُوسَىٰ (36)
Allah buyurdu: "Ey Musa! Diledigin (seyler) sana verildi
وَلَقَدْ مَنَنَّا عَلَيْكَ مَرَّةً أُخْرَىٰ (37)
And olsun biz, sana diger bir defa daha ihsan etmistik
إِذْ أَوْحَيْنَا إِلَىٰ أُمِّكَ مَا يُوحَىٰ (38)
Hani bir vakit ilham edilmesi gereken (ancak ilham ile bilinebilen) su ilhamı annene verdik
أَنِ اقْذِفِيهِ فِي التَّابُوتِ فَاقْذِفِيهِ فِي الْيَمِّ فَلْيُلْقِهِ الْيَمُّ بِالسَّاحِلِ يَأْخُذْهُ عَدُوٌّ لِّي وَعَدُوٌّ لَّهُ ۚ وَأَلْقَيْتُ عَلَيْكَ مَحَبَّةً مِّنِّي وَلِتُصْنَعَ عَلَىٰ عَيْنِي (39)
Onu (Musa'yı) tabut icine koy da denize bırak. Deniz de onu sahile atsın. Onu hem bana dusman, hem ona dusman olan biri alsın." Bir de benim gozetimim altında yetistirilmen icin, uzerine katımdan bir sevgi bırakmıstım. (Ey Musa)
إِذْ تَمْشِي أُخْتُكَ فَتَقُولُ هَلْ أَدُلُّكُمْ عَلَىٰ مَن يَكْفُلُهُ ۖ فَرَجَعْنَاكَ إِلَىٰ أُمِّكَ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَ ۚ وَقَتَلْتَ نَفْسًا فَنَجَّيْنَاكَ مِنَ الْغَمِّ وَفَتَنَّاكَ فُتُونًا ۚ فَلَبِثْتَ سِنِينَ فِي أَهْلِ مَدْيَنَ ثُمَّ جِئْتَ عَلَىٰ قَدَرٍ يَا مُوسَىٰ (40)
Hani kız kardesin (Firavun'un sarayına) giderek: "Ona bakacak birini size buluvereyim mi? diyordu. Boylece seni tekrar annene verdik ki, gozu aydın olsun da kederlenmesin. Hem sen, bir adam oldurdun de seni gamdan kurtardık. Seni cesitli musibetlerle imtihan ettik. Bu sebeple yıllarca Medyen halkı icinde kaldın. Sonra ey Musa! Belli bir caga (peygamberlik gorevini yuklenecek bir yasa) geldin
وَاصْطَنَعْتُكَ لِنَفْسِي (41)
Ben, seni kendime (peygamber) sectim
اذْهَبْ أَنتَ وَأَخُوكَ بِآيَاتِي وَلَا تَنِيَا فِي ذِكْرِي (42)
Sen kardesinle birlikte mucizelerimle git. Ikiniz de beni anmakta gevseklik etmeyin
اذْهَبَا إِلَىٰ فِرْعَوْنَ إِنَّهُ طَغَىٰ (43)
Firavun'a gidin, cunku o gercekten azdı
فَقُولَا لَهُ قَوْلًا لَّيِّنًا لَّعَلَّهُ يَتَذَكَّرُ أَوْ يَخْشَىٰ (44)
Varın da ona yumusak soz soyleyin; olur ki, ogut dinler, yahut korkar
قَالَا رَبَّنَا إِنَّنَا نَخَافُ أَن يَفْرُطَ عَلَيْنَا أَوْ أَن يَطْغَىٰ (45)
(Musa ile Harun) "Rabbimiz! Onun bize kotuluk yapmasından veya azgınlıgını artırmasından korkarız" dediler
قَالَ لَا تَخَافَا ۖ إِنَّنِي مَعَكُمَا أَسْمَعُ وَأَرَىٰ (46)
Allah buyurdu ki: "Korkmayın, zira ben sizinle beraberim, isitir ve gorurum
فَأْتِيَاهُ فَقُولَا إِنَّا رَسُولَا رَبِّكَ فَأَرْسِلْ مَعَنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ وَلَا تُعَذِّبْهُمْ ۖ قَدْ جِئْنَاكَ بِآيَةٍ مِّن رَّبِّكَ ۖ وَالسَّلَامُ عَلَىٰ مَنِ اتَّبَعَ الْهُدَىٰ (47)
Hemen gidin de Firavun'a deyin ki: "Biz Rabbinin (sana gonderilen) elcileriyiz. Artık Israilogulları'nı bizimle gonder, onlara azab etme; biz sana Rabbinden bir mucize ile geldik. Selam dogru yolda gidenleredir
إِنَّا قَدْ أُوحِيَ إِلَيْنَا أَنَّ الْعَذَابَ عَلَىٰ مَن كَذَّبَ وَتَوَلَّىٰ (48)
Bize kesin olarak vahyolundu ki, azab suphesiz (gercegi) inkar edip ona sırt cevirenleredir
قَالَ فَمَن رَّبُّكُمَا يَا مُوسَىٰ (49)
Firavun: "Ey Musa! Sizin Rabbiniz kimdir?" dedi
قَالَ رَبُّنَا الَّذِي أَعْطَىٰ كُلَّ شَيْءٍ خَلْقَهُ ثُمَّ هَدَىٰ (50)
Musa: "Bizim Rabbimiz her seye seklini veren, sonra da yolunu gosterendir." dedi
قَالَ فَمَا بَالُ الْقُرُونِ الْأُولَىٰ (51)
Firavun: "Oyleyse gecmis asırlar (daki insanlar)ın durumu nedir?" dedi
قَالَ عِلْمُهَا عِندَ رَبِّي فِي كِتَابٍ ۖ لَّا يَضِلُّ رَبِّي وَلَا يَنسَى (52)
Musa dedi ki: "Onların bilgisi Rabbimin katında bir kitapta (yazılı)dır. Rabbim yanlıs yapmaz ve unutmaz
الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ مَهْدًا وَسَلَكَ لَكُمْ فِيهَا سُبُلًا وَأَنزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَخْرَجْنَا بِهِ أَزْوَاجًا مِّن نَّبَاتٍ شَتَّىٰ (53)
Yeryuzunu sizin icin bir dosek yapan, oradan sizin icin yollar acan ve gokten bir su indiren O'dur." Iste biz o su ile turlu turlu bitkilerden ciftler cıkardık
كُلُوا وَارْعَوْا أَنْعَامَكُمْ ۗ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِّأُولِي النُّهَىٰ (54)
Hem siz yiyin, hem de hayvanlarınızı otlatın. Akıl sahibleri icin bunda nice ibretler vardır
۞ مِنْهَا خَلَقْنَاكُمْ وَفِيهَا نُعِيدُكُمْ وَمِنْهَا نُخْرِجُكُمْ تَارَةً أُخْرَىٰ (55)
Sizi yerden (topraktan) yarattık, yine (olumunuzden sonra) ona dondurecegiz. Hem de ondan sizi bir kere daha cıkaracagız
وَلَقَدْ أَرَيْنَاهُ آيَاتِنَا كُلَّهَا فَكَذَّبَ وَأَبَىٰ (56)
And olsun ki, biz, Firavun'a mucizelerimizin hepsini gosterdik. Boyle iken o yine onları yalan sayıp kabulden cekindi
قَالَ أَجِئْتَنَا لِتُخْرِجَنَا مِنْ أَرْضِنَا بِسِحْرِكَ يَا مُوسَىٰ (57)
(Firavun Musa'ya soyle) dedi: "Ey Musa! Sen sihrinle bizi yerimizden cıkarmak icin mi geldin bize
فَلَنَأْتِيَنَّكَ بِسِحْرٍ مِّثْلِهِ فَاجْعَلْ بَيْنَنَا وَبَيْنَكَ مَوْعِدًا لَّا نُخْلِفُهُ نَحْنُ وَلَا أَنتَ مَكَانًا سُوًى (58)
O halde biz de senin sihrin gibi bir sihirle sana gelecegiz (karsına cıkacagız); simdi bizimle senin aranda bir vakit ve bir bulusma yeri tayin et ki; ne senin, ne bizim caymayacagımız uygun bir yer olsun
قَالَ مَوْعِدُكُمْ يَوْمُ الزِّينَةِ وَأَن يُحْشَرَ النَّاسُ ضُحًى (59)
Musa: "Sizinle bulusma zamanı, sus (bayramı) gunu ve insanların toplanacagı kusluk vaktidir." dedi
فَتَوَلَّىٰ فِرْعَوْنُ فَجَمَعَ كَيْدَهُ ثُمَّ أَتَىٰ (60)
Bunun uzerine Firavun dondu gitti ve butun hile vasıtalarını topladıktan sonra geldi
قَالَ لَهُم مُّوسَىٰ وَيْلَكُمْ لَا تَفْتَرُوا عَلَى اللَّهِ كَذِبًا فَيُسْحِتَكُم بِعَذَابٍ ۖ وَقَدْ خَابَ مَنِ افْتَرَىٰ (61)
Musa onlara dedi ki: "Yazıklar olsun size! Allah'a yalan uydur mayın. Sonra bir azab ile kokunuzu keser. Gercekten (Allah'a) iftira eden husrana ugramıstır
فَتَنَازَعُوا أَمْرَهُم بَيْنَهُمْ وَأَسَرُّوا النَّجْوَىٰ (62)
Sihirbazlar aralarında islerini tartıstılar ve konusmalarını gizli tuttular
قَالُوا إِنْ هَٰذَانِ لَسَاحِرَانِ يُرِيدَانِ أَن يُخْرِجَاكُم مِّنْ أَرْضِكُم بِسِحْرِهِمَا وَيَذْهَبَا بِطَرِيقَتِكُمُ الْمُثْلَىٰ (63)
(Sihirbazlar daha sonra Musa ve Harun'u gostererek soyle) dediler: "Bu ikisi muhakkak sihirbazdır; buyuleriyle sizi yurdunuzdan cıkarmak ve de ornek dininizi yok etmek istiyorlar
فَأَجْمِعُوا كَيْدَكُمْ ثُمَّ ائْتُوا صَفًّا ۚ وَقَدْ أَفْلَحَ الْيَوْمَ مَنِ اسْتَعْلَىٰ (64)
Onun icin butun tuzaklarınızı bir araya getirin, sonra hep bir sıra halinde gelin. Bugun ustun gelen muhakkak zafer kazanmıstır
قَالُوا يَا مُوسَىٰ إِمَّا أَن تُلْقِيَ وَإِمَّا أَن نَّكُونَ أَوَّلَ مَنْ أَلْقَىٰ (65)
Sihirbazlar: "Ey Musa! Ya sen at, yahud ilk atan biz olalım" dediler
قَالَ بَلْ أَلْقُوا ۖ فَإِذَا حِبَالُهُمْ وَعِصِيُّهُمْ يُخَيَّلُ إِلَيْهِ مِن سِحْرِهِمْ أَنَّهَا تَسْعَىٰ (66)
Musa dedi ki: "Hayır, siz atın." Bir de ne gorsun! Onların ipleri ve degnekleri, yaptıkları sihirden oturu kendisine sanki yuruyorlarmıs gibi geldi
فَأَوْجَسَ فِي نَفْسِهِ خِيفَةً مُّوسَىٰ (67)
Bu yuzden Musa icinde bir korku hissetti
قُلْنَا لَا تَخَفْ إِنَّكَ أَنتَ الْأَعْلَىٰ (68)
Biz dedik ki: "Korkma, cunku sen muhakkak ustunsun (galib geleceksin)
وَأَلْقِ مَا فِي يَمِينِكَ تَلْقَفْ مَا صَنَعُوا ۖ إِنَّمَا صَنَعُوا كَيْدُ سَاحِرٍ ۖ وَلَا يُفْلِحُ السَّاحِرُ حَيْثُ أَتَىٰ (69)
Sag elindekini atıver, o, onların yaptıklarını yutar. Cunku onların yaptıkları ancak bir buyucu tuzagıdır. Buyucu ise, her nerede olursa olsun basarıya ulasamaz
فَأُلْقِيَ السَّحَرَةُ سُجَّدًا قَالُوا آمَنَّا بِرَبِّ هَارُونَ وَمُوسَىٰ (70)
Sonunda butun sihirbazlar secdeye kapandılar, "Musa ile Harun'un Rabbine iman ettik" dediler
قَالَ آمَنتُمْ لَهُ قَبْلَ أَنْ آذَنَ لَكُمْ ۖ إِنَّهُ لَكَبِيرُكُمُ الَّذِي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَ ۖ فَلَأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُم مِّنْ خِلَافٍ وَلَأُصَلِّبَنَّكُمْ فِي جُذُوعِ النَّخْلِ وَلَتَعْلَمُنَّ أَيُّنَا أَشَدُّ عَذَابًا وَأَبْقَىٰ (71)
Firavun: "Ben size izin vermeden mi ona iman ettiniz? O, muhakkak size sihir ogreten buyugunuzdur. And olsun ki, ellerinizi ve ayaklarınızı caprazlama kesecegim ve muhakkak sizi hurma dallarına asacagım. Boylece hangimizin azabının daha siddetli ve devamlı oldugunu bileceksiniz" dedi
قَالُوا لَن نُّؤْثِرَكَ عَلَىٰ مَا جَاءَنَا مِنَ الْبَيِّنَاتِ وَالَّذِي فَطَرَنَا ۖ فَاقْضِ مَا أَنتَ قَاضٍ ۖ إِنَّمَا تَقْضِي هَٰذِهِ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا (72)
(Iman eden sihirbazlar soyle) dediler: "Bize gelen bu acık mucizeler ve bizi yaratana karsı, asla seni tercih edemeyiz. Ne hukum vereceksen ver. Sen, ancak bu dunya hayatına hukmedebilirsin
إِنَّا آمَنَّا بِرَبِّنَا لِيَغْفِرَ لَنَا خَطَايَانَا وَمَا أَكْرَهْتَنَا عَلَيْهِ مِنَ السِّحْرِ ۗ وَاللَّهُ خَيْرٌ وَأَبْقَىٰ (73)
Dogrusu biz hem gunahlarımıza, hem bizi zorladıgın sihre karsı, bizi bagıslasın diye, Rabbimize iman ettik. Allah (sevabca senden) daha hayırlı ve (azab verme bakımından da) daha devamlıdır
إِنَّهُ مَن يَأْتِ رَبَّهُ مُجْرِمًا فَإِنَّ لَهُ جَهَنَّمَ لَا يَمُوتُ فِيهَا وَلَا يَحْيَىٰ (74)
Her kim Rabbine suclu olarak varırsa, suphesiz ki ona cehennem vardır. Orada ne olur, ne de dirilir
وَمَن يَأْتِهِ مُؤْمِنًا قَدْ عَمِلَ الصَّالِحَاتِ فَأُولَٰئِكَ لَهُمُ الدَّرَجَاتُ الْعُلَىٰ (75)
Kim de ona bir mumin olarak salih ameller islemis oldugu halde varırsa, iste onlara en yuksek dereceler vardır
جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا ۚ وَذَٰلِكَ جَزَاءُ مَن تَزَكَّىٰ (76)
Adn cennetleri vardır ki, altlarından ırmaklar akar, onlar, orada ebedi olarak kalacaklardır. Ve iste bu, (kufur ve isyandan) arınanların mukafatıdır. Meali Serifi
وَلَقَدْ أَوْحَيْنَا إِلَىٰ مُوسَىٰ أَنْ أَسْرِ بِعِبَادِي فَاضْرِبْ لَهُمْ طَرِيقًا فِي الْبَحْرِ يَبَسًا لَّا تَخَافُ دَرَكًا وَلَا تَخْشَىٰ (77)
Gercekten Musa'ya soyle vahyettik: "Kullarımla geceleyin yuru (Mısır'dan cık) de (asanı vurarak) onlara denizde kuru bir yol ac; (artık firavun tarafından) yetisilmekten korkmazsın ve (bogulmaktan) endise de etmezsin
فَأَتْبَعَهُمْ فِرْعَوْنُ بِجُنُودِهِ فَغَشِيَهُم مِّنَ الْيَمِّ مَا غَشِيَهُمْ (78)
Firavun ordularıyla hemen onları takip etti, denizden kendilerini sarıveren (korkunc bogulma) sarıverdi
وَأَضَلَّ فِرْعَوْنُ قَوْمَهُ وَمَا هَدَىٰ (79)
Boylece Firavun kavmini yanlıs yola surukledi ve dogru yola goturmedi
يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ قَدْ أَنجَيْنَاكُم مِّنْ عَدُوِّكُمْ وَوَاعَدْنَاكُمْ جَانِبَ الطُّورِ الْأَيْمَنَ وَنَزَّلْنَا عَلَيْكُمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوَىٰ (80)
Ey Israilogulları! Sizleri dusmanınızdan kurtardık ve Tur dagının sag yanında size soz verdik, uzerinize de kudret helvası ve bıldırcın indirdik
كُلُوا مِن طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ وَلَا تَطْغَوْا فِيهِ فَيَحِلَّ عَلَيْكُمْ غَضَبِي ۖ وَمَن يَحْلِلْ عَلَيْهِ غَضَبِي فَقَدْ هَوَىٰ (81)
Size verdigimiz rızıkların en temizlerinden yiyin ve bunda taskınlık etmeyin, sonra uzerinize gazabım iner. Kimin uzerine de gazabım inerse, muhakkak o mahvolur
وَإِنِّي لَغَفَّارٌ لِّمَن تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا ثُمَّ اهْتَدَىٰ (82)
Bununla beraber, suphe yok ki ben, tevbe eden, iman edip salih amel isleyen, sonra da hak yolda sebat gosteren kimse icin cok bagıslayıcıyım
۞ وَمَا أَعْجَلَكَ عَن قَوْمِكَ يَا مُوسَىٰ (83)
Ey Musa! Seni kavminden (ayırıp) daha cabuk (gelmeye) sevkeden nedir?" (dedik)
قَالَ هُمْ أُولَاءِ عَلَىٰ أَثَرِي وَعَجِلْتُ إِلَيْكَ رَبِّ لِتَرْضَىٰ (84)
Musa: "Onlar benim izimdeler (arkamdan beni takip edip geliyorlar). Ben sana acele ettim (geldim) ki, hosnud olasın" dedi
قَالَ فَإِنَّا قَدْ فَتَنَّا قَوْمَكَ مِن بَعْدِكَ وَأَضَلَّهُمُ السَّامِرِيُّ (85)
Allah: "Dogrusu biz senden sonra kavmini imtihan ettik. Samiri onları saptırdı" dedi
فَرَجَعَ مُوسَىٰ إِلَىٰ قَوْمِهِ غَضْبَانَ أَسِفًا ۚ قَالَ يَا قَوْمِ أَلَمْ يَعِدْكُمْ رَبُّكُمْ وَعْدًا حَسَنًا ۚ أَفَطَالَ عَلَيْكُمُ الْعَهْدُ أَمْ أَرَدتُّمْ أَن يَحِلَّ عَلَيْكُمْ غَضَبٌ مِّن رَّبِّكُمْ فَأَخْلَفْتُم مَّوْعِدِي (86)
Hemen Musa ofkeli ve uzgun olarak kavmine dondu (onlara soyle) dedi: "Ey kavmim! Rabbiniz size guzel bir vaad ile soz vermedi mi? Size bu sure mi cok uzun geldi, yoksa Rabbinizden size bir gazab inmesini arzu ettiniz de mi, bana olan vaadinizden caydınız
قَالُوا مَا أَخْلَفْنَا مَوْعِدَكَ بِمَلْكِنَا وَلَٰكِنَّا حُمِّلْنَا أَوْزَارًا مِّن زِينَةِ الْقَوْمِ فَقَذَفْنَاهَا فَكَذَٰلِكَ أَلْقَى السَّامِرِيُّ (87)
Onlar dediler ki: "Biz sana verdigimiz sozden, kendiligimizden caymadık. Fakat biz o (Kıbti) kavminin sus esyasından bir takım agırlıklar yuklenmistik. Onları (atese) attık. Samiri de (kendi mucevheratını) boylece atmıstı
فَأَخْرَجَ لَهُمْ عِجْلًا جَسَدًا لَّهُ خُوَارٌ فَقَالُوا هَٰذَا إِلَٰهُكُمْ وَإِلَٰهُ مُوسَىٰ فَنَسِيَ (88)
Nihayet Samiri onlara boguren bir buzagı heykeli ortaya cıkardı. Bunun uzerine Samiri ve adamları: "Iste sizin de, Musa'nın da ilahı budur, ama o unuttu" dediler
أَفَلَا يَرَوْنَ أَلَّا يَرْجِعُ إِلَيْهِمْ قَوْلًا وَلَا يَمْلِكُ لَهُمْ ضَرًّا وَلَا نَفْعًا (89)
Onlar gormuyorlar mıydı ki, o buzagı, kendilerine hicbir sozle karsılık veremiyor; onlara ne bir zarar, ne de bir yarar vermeye sahip bulunamıyordu
وَلَقَدْ قَالَ لَهُمْ هَارُونُ مِن قَبْلُ يَا قَوْمِ إِنَّمَا فُتِنتُم بِهِ ۖ وَإِنَّ رَبَّكُمُ الرَّحْمَٰنُ فَاتَّبِعُونِي وَأَطِيعُوا أَمْرِي (90)
And olsun ki Harun daha once onlara: "Ey kavmim! Siz bununla (buzagı ile) imtihana cekildiniz. Sizin gercek Rabbiniz Rahman'dır. Gelin bana uyun ve emrime itaat edin" demisti
قَالُوا لَن نَّبْرَحَ عَلَيْهِ عَاكِفِينَ حَتَّىٰ يَرْجِعَ إِلَيْنَا مُوسَىٰ (91)
Onlar (cevap olarak soyle) demislerdi: "Musa bize donup gelinceye kadar, biz ona tapmaya elbette devam edecegiz
قَالَ يَا هَارُونُ مَا مَنَعَكَ إِذْ رَأَيْتَهُمْ ضَلُّوا (92)
(Musa gelince kardesine soyle) dedi: "Ey Harun! bunların sapıklıga dustugunu gordugun vakit, seni engelleyen ne oldu
أَلَّا تَتَّبِعَنِ ۖ أَفَعَصَيْتَ أَمْرِي (93)
(Neden) benim yolumu takip etmedin, benim emrime karsı mı geldin
قَالَ يَا ابْنَ أُمَّ لَا تَأْخُذْ بِلِحْيَتِي وَلَا بِرَأْسِي ۖ إِنِّي خَشِيتُ أَن تَقُولَ فَرَّقْتَ بَيْنَ بَنِي إِسْرَائِيلَ وَلَمْ تَرْقُبْ قَوْلِي (94)
Harun: "Ey anamın oglu! Sakalımı ve basımı (sacımı) tutma. Ben senin 'Israilogulları arasında ayrılık cıkardın, sozume bakmadın' diyeceginden korktum." dedi
قَالَ فَمَا خَطْبُكَ يَا سَامِرِيُّ (95)
(Hz. Musa bu defa Samiri'ye donerek) "Ey Samiri! Senin bu yaptıgın nedir?" dedi
قَالَ بَصُرْتُ بِمَا لَمْ يَبْصُرُوا بِهِ فَقَبَضْتُ قَبْضَةً مِّنْ أَثَرِ الرَّسُولِ فَنَبَذْتُهَا وَكَذَٰلِكَ سَوَّلَتْ لِي نَفْسِي (96)
Samiri: "Onların gormedikleri bir sey gordum: (Sana gelen) ilahi elcinin (Cebrail'in) izinden bir avuc (toprak) aldım ve onu (erimis mucevheratın icine) attım. Bunu, bana boylece nefsim hos gosterdi" dedi
قَالَ فَاذْهَبْ فَإِنَّ لَكَ فِي الْحَيَاةِ أَن تَقُولَ لَا مِسَاسَ ۖ وَإِنَّ لَكَ مَوْعِدًا لَّن تُخْلَفَهُ ۖ وَانظُرْ إِلَىٰ إِلَٰهِكَ الَّذِي ظَلْتَ عَلَيْهِ عَاكِفًا ۖ لَّنُحَرِّقَنَّهُ ثُمَّ لَنَنسِفَنَّهُ فِي الْيَمِّ نَسْفًا (97)
(Musa ona soyle) dedi: "Haydi cekil git. Artık senin icin hayat boyunca, 'benimle temas yok' diye soylemen var (bir vahsi gibi yapayalnız yasamaga mahkum olacaksın). Hem senin icin asla kacamayacagın bir ceza daha vardır. Bir de ibadet edip durdugun ilahına bak; elbette biz onu yakacagız, sonra da kul edip muhakkak onu denize savuracagız
إِنَّمَا إِلَٰهُكُمُ اللَّهُ الَّذِي لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ۚ وَسِعَ كُلَّ شَيْءٍ عِلْمًا (98)
Sizin ilahınız, ancak kendisinden baska hicbir ilah bulunmayan Allah'dır. Onun ilmi her seyi kusatmıstır
كَذَٰلِكَ نَقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ أَنبَاءِ مَا قَدْ سَبَقَ ۚ وَقَدْ آتَيْنَاكَ مِن لَّدُنَّا ذِكْرًا (99)
(Ey Muhammed!) Sana gecmisin haberlerinden bir kısmını boylece anlatıyoruz. Suphe yok ki, sana katımızdan bir zikir (dusunup kendisinden ibret alınacak bir kitab) verdik
مَّنْ أَعْرَضَ عَنْهُ فَإِنَّهُ يَحْمِلُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وِزْرًا (100)
Kim ondan yuz cevirirse, suphesiz o, kıyamet gunu bir gunah yuklenecektir
خَالِدِينَ فِيهِ ۖ وَسَاءَ لَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ حِمْلًا (101)
Devamlı o azabın altında kalacaklar. Kıyamet gunu onlar icin, bu ne fena bir yuktur
يَوْمَ يُنفَخُ فِي الصُّورِ ۚ وَنَحْشُرُ الْمُجْرِمِينَ يَوْمَئِذٍ زُرْقًا (102)
Sur'a ufurulecegi gun ki biz sucluları o gun, (gozleri korkudan) gogermis olarak mahserde toplayacagız
يَتَخَافَتُونَ بَيْنَهُمْ إِن لَّبِثْتُمْ إِلَّا عَشْرًا (103)
Siz dunyada sadece on(gun) kaldınız" diye kendi aralarında gizli gizli konusurlar
نَّحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ إِذْ يَقُولُ أَمْثَلُهُمْ طَرِيقَةً إِن لَّبِثْتُمْ إِلَّا يَوْمًا (104)
Aralarında ne konusacaklarını biz cok iyi biliriz. Gorusu en ustun olan: "Ancak bir gun kaldınız" diyecektir
وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الْجِبَالِ فَقُلْ يَنسِفُهَا رَبِّي نَسْفًا (105)
(Ey Muhammed!) Sana daglar(ın kıyametteki durumunu) sorarlar, de ki: "Rabbim onları ufalayıp savuracak
فَيَذَرُهَا قَاعًا صَفْصَفًا (106)
Boylece yerlerini dumduz bos bir halde bırakacak
لَّا تَرَىٰ فِيهَا عِوَجًا وَلَا أَمْتًا (107)
Orada ne bir cukur, ne de bir tumsek goreceksin
يَوْمَئِذٍ يَتَّبِعُونَ الدَّاعِيَ لَا عِوَجَ لَهُ ۖ وَخَشَعَتِ الْأَصْوَاتُ لِلرَّحْمَٰنِ فَلَا تَسْمَعُ إِلَّا هَمْسًا (108)
O gun, hicbir tarafa sapmadan o davetciye (Sur'a ufleyenin cagrısına) uyarlar. Oyleki, Rahman'ın heybetinden sesler kısılmıstır. Artık bir fısıltıdan baska hicbir sey isitemezsin
يَوْمَئِذٍ لَّا تَنفَعُ الشَّفَاعَةُ إِلَّا مَنْ أَذِنَ لَهُ الرَّحْمَٰنُ وَرَضِيَ لَهُ قَوْلًا (109)
O gun, Rahman'ın kendisine izin verdigi ve sozunden hosnud oldugu kimselerden baskasının sefaatı fayda vermez
يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يُحِيطُونَ بِهِ عِلْمًا (110)
Allah, onların geleceklerini de, gecmislerini de bilir. Onlar ise O'nu ilmen kavrayamazlar
۞ وَعَنَتِ الْوُجُوهُ لِلْحَيِّ الْقَيُّومِ ۖ وَقَدْ خَابَ مَنْ حَمَلَ ظُلْمًا (111)
Butun yuzler, diri ve butun yarattıklarını gozetip duran Allah'a bas egmistir. Bir zulum yuklenen gercekten husrana ugramıstır
وَمَن يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَا يَخَافُ ظُلْمًا وَلَا هَضْمًا (112)
Her kim de mumin olarak salih amelleri islerse, artık o, ne bir haksızlıktan ve ne de cignenmekden korkar
وَكَذَٰلِكَ أَنزَلْنَاهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا وَصَرَّفْنَا فِيهِ مِنَ الْوَعِيدِ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ أَوْ يُحْدِثُ لَهُمْ ذِكْرًا (113)
Iste boylece biz onu Arapca bir Kur'an olarak indirdik. Onda tehditlerden nice turlusunu tekrar tekrar acıkladık ki belki sakınırlar, yahut onlara bir ibret ve uyanıs verir
فَتَعَالَى اللَّهُ الْمَلِكُ الْحَقُّ ۗ وَلَا تَعْجَلْ بِالْقُرْآنِ مِن قَبْلِ أَن يُقْضَىٰ إِلَيْكَ وَحْيُهُ ۖ وَقُل رَّبِّ زِدْنِي عِلْمًا (114)
Hukmu her yerde gecerli gercek hukumdar olan Allah yucedir. (Ey Muhammed!) Kur'an sana vahyedilirken, vahiy bitmeden once (unutma korkusu ile) Kur'an'ı okumada acele etme; "Rabbim! benim ilmimi artır" de
وَلَقَدْ عَهِدْنَا إِلَىٰ آدَمَ مِن قَبْلُ فَنَسِيَ وَلَمْ نَجِدْ لَهُ عَزْمًا (115)
Dogrusu bundan once Adem'e (bu agactan yeme diye) emrettik, fakat unuttu ve biz onda bir azim (bir kararlılık) bulmadık
وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلَائِكَةِ اسْجُدُوا لِآدَمَ فَسَجَدُوا إِلَّا إِبْلِيسَ أَبَىٰ (116)
Bir vakit meleklere: "Adem(e hurmet) icin secde edin" demistik; Iblis'ten baska hepsi secde etmis, o cekinmisti
فَقُلْنَا يَا آدَمُ إِنَّ هَٰذَا عَدُوٌّ لَّكَ وَلِزَوْجِكَ فَلَا يُخْرِجَنَّكُمَا مِنَ الْجَنَّةِ فَتَشْقَىٰ (117)
Biz de (Adem'e) soyle demistik: "Ey Adem! Suphesiz bu (Iblis) sana ve esine dusmandır. Sakın sizi cennetten cıkarmasın, sonra bedbaht olursun (sıkıntı ceker, perisan olursun)
إِنَّ لَكَ أَلَّا تَجُوعَ فِيهَا وَلَا تَعْرَىٰ (118)
Dogrusu senin acıkmaman ve cıplak kalmaman (ancak) cennettedir
وَأَنَّكَ لَا تَظْمَأُ فِيهَا وَلَا تَضْحَىٰ (119)
Ve sen orada ne susarsın, ne de gunesin sıcagında kalırsın
فَوَسْوَسَ إِلَيْهِ الشَّيْطَانُ قَالَ يَا آدَمُ هَلْ أَدُلُّكَ عَلَىٰ شَجَرَةِ الْخُلْدِ وَمُلْكٍ لَّا يَبْلَىٰ (120)
Nihayet seytan ona vesvese verdi. Soyle dedi: "Ey Adem! Sana sonsuzluk agacını ve cokmesi olmayan bir saltanatı gostereyim mi
فَأَكَلَا مِنْهَا فَبَدَتْ لَهُمَا سَوْآتُهُمَا وَطَفِقَا يَخْصِفَانِ عَلَيْهِمَا مِن وَرَقِ الْجَنَّةِ ۚ وَعَصَىٰ آدَمُ رَبَّهُ فَغَوَىٰ (121)
Bunun uzerine ikisi de o agactan yediler. Hemen ayıp yerleri kendilerine acılıp gorunuverdi. Ve uzerlerine cennet yapragından ortup yamamaya basladılar. Adem Rabbinin emrinden cıktı da sasırdı
ثُمَّ اجْتَبَاهُ رَبُّهُ فَتَابَ عَلَيْهِ وَهَدَىٰ (122)
Sonra Rabbi, onu secti de tevbesini kabul buyurdu ve ona dogru yolu gosterdi
قَالَ اهْبِطَا مِنْهَا جَمِيعًا ۖ بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ ۖ فَإِمَّا يَأْتِيَنَّكُم مِّنِّي هُدًى فَمَنِ اتَّبَعَ هُدَايَ فَلَا يَضِلُّ وَلَا يَشْقَىٰ (123)
Allah (onlara) soyle dedi: "Birbirinize dusman olmak uzere hepiniz oradan (cennetten) inin. Artık benden size bir hidayet (kitab) geldigi zaman, kim benim hidayetime uyarsa iste o, sapıklıga dusmez ve (ahirette) zahmet cekmez
وَمَنْ أَعْرَضَ عَن ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَىٰ (124)
Her kim de benim zikrimden (Kur'an'dan) yuz cevirirse, (bilsin ki) ona dar bir gecim vardır ve onu kıyamet gunu kor olarak hasrederiz
قَالَ رَبِّ لِمَ حَشَرْتَنِي أَعْمَىٰ وَقَدْ كُنتُ بَصِيرًا (125)
(O zaman Kur'andan yuz ceviren kimse) "Rabbim! beni nicin kor olarak hasrettin, oysa ben goren bir kimseydim" der
قَالَ كَذَٰلِكَ أَتَتْكَ آيَاتُنَا فَنَسِيتَهَا ۖ وَكَذَٰلِكَ الْيَوْمَ تُنسَىٰ (126)
Allah: "Boyledir, sana ayetlerimiz gelmisti de onları sen unutmustun, bugun de oylece unutulursun" der
وَكَذَٰلِكَ نَجْزِي مَنْ أَسْرَفَ وَلَمْ يُؤْمِن بِآيَاتِ رَبِّهِ ۚ وَلَعَذَابُ الْآخِرَةِ أَشَدُّ وَأَبْقَىٰ (127)
Iste haddi asanları, Rabbinin ayetlerine inanmayanları biz boyle cezalandırırız. Ve muhakkak ki ahiret azabı (dunya azabından) daha siddetli ve daha devamlıdır
أَفَلَمْ يَهْدِ لَهُمْ كَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُم مِّنَ الْقُرُونِ يَمْشُونَ فِي مَسَاكِنِهِمْ ۗ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِّأُولِي النُّهَىٰ (128)
Onları, yerlerinde gezip durdukları su kendilerinden once yok ettigimiz bunca nesiller(in o korkunc akibeti) dogru yola sevk etmedi mi? Dogrusu bunda ibret alacak aklı olanlar icin nice deliller vardır
وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِن رَّبِّكَ لَكَانَ لِزَامًا وَأَجَلٌ مُّسَمًّى (129)
Eger Rabbinin verdigi bir hukum ve tayin ettigi bir sure olmasaydı, hemen azaba ugrarlardı
فَاصْبِرْ عَلَىٰ مَا يَقُولُونَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ غُرُوبِهَا ۖ وَمِنْ آنَاءِ اللَّيْلِ فَسَبِّحْ وَأَطْرَافَ النَّهَارِ لَعَلَّكَ تَرْضَىٰ (130)
O halde, dediklerine sabret; gunesin dogmasından once ve batmasından once Rabbini hamd ile tesbih et. Gecenin bir kısım vakitlerinde ve gunduzun etrafında da tesbih et ki hosnudluga eresin
وَلَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ إِلَىٰ مَا مَتَّعْنَا بِهِ أَزْوَاجًا مِّنْهُمْ زَهْرَةَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا لِنَفْتِنَهُمْ فِيهِ ۚ وَرِزْقُ رَبِّكَ خَيْرٌ وَأَبْقَىٰ (131)
Kafirlerden bir kısmına, onları sınamak icin dunya hayatının zineti olarak verdigimiz ve onunla kendilerini gecindirdigimiz seye (mal ve saltanata) sakın ragbetle bakma. Rabbinin (ahiretteki) rızkı daha hayırlı ve daha devamlıdır
وَأْمُرْ أَهْلَكَ بِالصَّلَاةِ وَاصْطَبِرْ عَلَيْهَا ۖ لَا نَسْأَلُكَ رِزْقًا ۖ نَّحْنُ نَرْزُقُكَ ۗ وَالْعَاقِبَةُ لِلتَّقْوَىٰ (132)
(Ey Muhammed!) Ehline namaz kılmalarını emret, kendin de ona sabırla devam et. Biz senden bir rızık istemiyoruz. Seni biz rızıklandırırız. Guzel akibet takva sahiplerinindir
وَقَالُوا لَوْلَا يَأْتِينَا بِآيَةٍ مِّن رَّبِّهِ ۚ أَوَلَمْ تَأْتِهِم بَيِّنَةُ مَا فِي الصُّحُفِ الْأُولَىٰ (133)
(Inkar edenler): "Rabbinden bize bir mucize getirse ya" dediler. Onlara onceki kitablarda olan apacık deliller gelmedi mi
وَلَوْ أَنَّا أَهْلَكْنَاهُم بِعَذَابٍ مِّن قَبْلِهِ لَقَالُوا رَبَّنَا لَوْلَا أَرْسَلْتَ إِلَيْنَا رَسُولًا فَنَتَّبِعَ آيَاتِكَ مِن قَبْلِ أَن نَّذِلَّ وَنَخْزَىٰ (134)
Eger biz, onları bundan (peygamber veya Kur'an'dan) once bir azab ile yok etseydik, muhakkak "Ey Rabbimiz! bize bir peygamber gonderseydin de, alcak ve rezil olmadan once ayetlerine uysaydık, olmaz mıydı?" diyeceklerdi
قُلْ كُلٌّ مُّتَرَبِّصٌ فَتَرَبَّصُوا ۖ فَسَتَعْلَمُونَ مَنْ أَصْحَابُ الصِّرَاطِ السَّوِيِّ وَمَنِ اهْتَدَىٰ (135)
De ki: "Hepimiz beklemekteyiz, siz de bekleyedurun. Suphesiz duz yolun sahiplerinin kimler oldugunu ve kimlerin dogru yolda bulundugunu yakında bileceksiniz
❮ السورة السابقة السورة التـالية ❯

قراءة المزيد من سور القرآن الكريم :

1- الفاتحة2- البقرة3- آل عمران
4- النساء5- المائدة6- الأنعام
7- الأعراف8- الأنفال9- التوبة
10- يونس11- هود12- يوسف
13- الرعد14- إبراهيم15- الحجر
16- النحل17- الإسراء18- الكهف
19- مريم20- طه21- الأنبياء
22- الحج23- المؤمنون24- النور
25- الفرقان26- الشعراء27- النمل
28- القصص29- العنكبوت30- الروم
31- لقمان32- السجدة33- الأحزاب
34- سبأ35- فاطر36- يس
37- الصافات38- ص39- الزمر
40- غافر41- فصلت42- الشورى
43- الزخرف44- الدخان45- الجاثية
46- الأحقاف47- محمد48- الفتح
49- الحجرات50- ق51- الذاريات
52- الطور53- النجم54- القمر
55- الرحمن56- الواقعة57- الحديد
58- المجادلة59- الحشر60- الممتحنة
61- الصف62- الجمعة63- المنافقون
64- التغابن65- الطلاق66- التحريم
67- الملك68- القلم69- الحاقة
70- المعارج71- نوح72- الجن
73- المزمل74- المدثر75- القيامة
76- الإنسان77- المرسلات78- النبأ
79- النازعات80- عبس81- التكوير
82- الإنفطار83- المطففين84- الانشقاق
85- البروج86- الطارق87- الأعلى
88- الغاشية89- الفجر90- البلد
91- الشمس92- الليل93- الضحى
94- الشرح95- التين96- العلق
97- القدر98- البينة99- الزلزلة
100- العاديات101- القارعة102- التكاثر
103- العصر104- الهمزة105- الفيل
106- قريش107- الماعون108- الكوثر
109- الكافرون110- النصر111- المسد
112- الإخلاص113- الفلق114- الناس