الم (1) Elif, Lam Mim |
اللَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ (2) Allah, kendisinden baska tanrı olmayan, hayy ve kayyumdur |
نَزَّلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقًا لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهِ وَأَنزَلَ التَّوْرَاةَ وَالْإِنجِيلَ (3) O, sana kendisinden oncekileri tasdik edip dogrulayan bu kitabı hak ile indirdi. Daha once insanlara hidayet olarak Tevrat'ı ve Incil'i de yine O indirmisti.. Evet bu Furkan'ı da O indirdi. Gercek su ki, Allah'ın ayetlerini inkar edenler icin cetin bir azap vardır. Allah cok gucludur, intikamını alır |
مِن قَبْلُ هُدًى لِّلنَّاسِ وَأَنزَلَ الْفُرْقَانَ ۗ إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِ اللَّهِ لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ ۗ وَاللَّهُ عَزِيزٌ ذُو انتِقَامٍ (4) O, sana kendisinden oncekileri tasdik edip dogrulayan bu kitabı hak ile indirdi. Daha once insanlara hidayet olarak Tevrat'ı ve Incil'i de yine O indirmisti.. Evet bu Furkan'ı da O indirdi. Gercek su ki, Allah'ın ayetlerini inkar edenler icin cetin bir azap vardır. Allah cok gucludur, intikamını alır |
إِنَّ اللَّهَ لَا يَخْفَىٰ عَلَيْهِ شَيْءٌ فِي الْأَرْضِ وَلَا فِي السَّمَاءِ (5) Su da kesindir ki, ne yerde, ne de gokte hicbir sey Allah'a gizli kalmaz |
هُوَ الَّذِي يُصَوِّرُكُمْ فِي الْأَرْحَامِ كَيْفَ يَشَاءُ ۚ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ (6) Sizi, rahimlerde diledigi gibi sekillendiren O'dur. Kendisinden baska tanrı olmayan, san, seref ve hikmet sahibi olan O'dur |
هُوَ الَّذِي أَنزَلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ مِنْهُ آيَاتٌ مُّحْكَمَاتٌ هُنَّ أُمُّ الْكِتَابِ وَأُخَرُ مُتَشَابِهَاتٌ ۖ فَأَمَّا الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ زَيْغٌ فَيَتَّبِعُونَ مَا تَشَابَهَ مِنْهُ ابْتِغَاءَ الْفِتْنَةِ وَابْتِغَاءَ تَأْوِيلِهِ ۗ وَمَا يَعْلَمُ تَأْوِيلَهُ إِلَّا اللَّهُ ۗ وَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ يَقُولُونَ آمَنَّا بِهِ كُلٌّ مِّنْ عِندِ رَبِّنَا ۗ وَمَا يَذَّكَّرُ إِلَّا أُولُو الْأَلْبَابِ (7) Sana bu kitabı indiren O'dur. Bunun ayetlerinden bir kısmı muhkemdir ki, bu ayetler, kitabın anası (aslı) demektir. Diger bir kısmı da mutesabih ayetlerdir. Kalblerinde kaypaklık olanlar, sırf fitne cıkarmak icin, bir de kendi keyflerine gore te'vil yapmak icin onun mutesabih olanlarının pesine duserler. Halbuki onun te'vilini Allah'dan baska kimse bilmez. Ilimde uzman olanlar, "Biz buna inandık, hepsi Rabbimiz katındandır." derler. Ustun akıllılardan baskası da derin dusunmez |
رَبَّنَا لَا تُزِغْ قُلُوبَنَا بَعْدَ إِذْ هَدَيْتَنَا وَهَبْ لَنَا مِن لَّدُنكَ رَحْمَةً ۚ إِنَّكَ أَنتَ الْوَهَّابُ (8) Ey Rabbimiz! Bize ihsan ettigin hidayetten sonra kalblerimizi haktan saptırma, bize kendi katından rahmet ihsan eyle! Suphesiz ki, Sen bol ihsan sahibisin |
رَبَّنَا إِنَّكَ جَامِعُ النَّاسِ لِيَوْمٍ لَّا رَيْبَ فِيهِ ۚ إِنَّ اللَّهَ لَا يُخْلِفُ الْمِيعَادَ (9) Ey Rabbimiz! Muhakkak ki, Sen, geleceginde hic suphe olmayan bir gunde butun insanları bir araya toplayacaksın. Muhakkak ki Allah, hic sozunden caymaz |
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا لَن تُغْنِيَ عَنْهُمْ أَمْوَالُهُمْ وَلَا أَوْلَادُهُم مِّنَ اللَّهِ شَيْئًا ۖ وَأُولَٰئِكَ هُمْ وَقُودُ النَّارِ (10) Gercek su ki, kafirlere, Allah'tan gelecek bir zararı, ne malları, ne de evlatları engelleyemez. Iste onlar, o atesin yakıtı olacaklar |
كَدَأْبِ آلِ فِرْعَوْنَ وَالَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ ۚ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا فَأَخَذَهُمُ اللَّهُ بِذُنُوبِهِمْ ۗ وَاللَّهُ شَدِيدُ الْعِقَابِ (11) Gidisatları, Firavun soyunun ve daha oncekilerin gidisatı gibidir. Onlar, ayetlerimizi yalan saymıslardı. Bunun uzerine Allah da onları isledikleri gunahlar yuzunden yakalayıp alasagı etti. Allah, cezası cetin olandır |
قُل لِّلَّذِينَ كَفَرُوا سَتُغْلَبُونَ وَتُحْشَرُونَ إِلَىٰ جَهَنَّمَ ۚ وَبِئْسَ الْمِهَادُ (12) O inkarcı kafirlere de ki, siz mutlaka yenilgiye ugrayacak ve toplanıp cehenneme doldurulacaksınız. Orası ne fena bir dosektir |
قَدْ كَانَ لَكُمْ آيَةٌ فِي فِئَتَيْنِ الْتَقَتَا ۖ فِئَةٌ تُقَاتِلُ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَأُخْرَىٰ كَافِرَةٌ يَرَوْنَهُم مِّثْلَيْهِمْ رَأْيَ الْعَيْنِ ۚ وَاللَّهُ يُؤَيِّدُ بِنَصْرِهِ مَن يَشَاءُ ۗ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَعِبْرَةً لِّأُولِي الْأَبْصَارِ (13) Hic suphesiz karsı karsıya gelen iki toplulukta size bir ayet, bir isaret ve ibret vardır. Onlardan biri Allah yolunda savasıyordu, oburu de kafirdi ve karsılarındakini goz kararıyla kendilerinin iki katı goruyorlardı. Allah da gonderdigi yardımla diledigini destekliyordu. Goren gozleri olanlar icin elbette bunda apacık bir ibret vardır |
زُيِّنَ لِلنَّاسِ حُبُّ الشَّهَوَاتِ مِنَ النِّسَاءِ وَالْبَنِينَ وَالْقَنَاطِيرِ الْمُقَنطَرَةِ مِنَ الذَّهَبِ وَالْفِضَّةِ وَالْخَيْلِ الْمُسَوَّمَةِ وَالْأَنْعَامِ وَالْحَرْثِ ۗ ذَٰلِكَ مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ۖ وَاللَّهُ عِندَهُ حُسْنُ الْمَآبِ (14) Insanlara kadınlar, ogullar, yuklerle altın ve gumus yıgınları, salma atlar, davarlar, ekinler kabilinden asırı sevgiyle baglanılan seyler cok suslu gosterilmistir. Halbuki bunlar dunya hayatının gecici faydalarını saglayan seylerdir. Oysa varılacakyerin (ebedi hayatın) butun guzellikleri Allah katındadır |
۞ قُلْ أَؤُنَبِّئُكُم بِخَيْرٍ مِّن ذَٰلِكُمْ ۚ لِلَّذِينَ اتَّقَوْا عِندَ رَبِّهِمْ جَنَّاتٌ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَأَزْوَاجٌ مُّطَهَّرَةٌ وَرِضْوَانٌ مِّنَ اللَّهِ ۗ وَاللَّهُ بَصِيرٌ بِالْعِبَادِ (15) De ki, size, o istediklerinizden daha hayırlısını haber vereyim mi? Korunan kullar icin Rablerinin yanında cennetler var ki, altlarından ırmaklar akar, iclerinde ebedi kalmak uzere onlara, hem tertemiz esler var, hem de Allah'dan bir rıza vardır. Allah, o kulları gorur |
الَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا إِنَّنَا آمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ (16) Onlar ki, "Ey Rabbimiz! Biz inandık, iman getirdik, artık bizim suclarımızı bagısla ve bizi ates azabından koru!" derler |
الصَّابِرِينَ وَالصَّادِقِينَ وَالْقَانِتِينَ وَالْمُنفِقِينَ وَالْمُسْتَغْفِرِينَ بِالْأَسْحَارِ (17) O sabredenleri, o dogruluktan sasmayanları, o elpence divan duranları, o nafaka verenleri ve seher vakitlerinde o istigfar edip yalvaranları (gorur) |
شَهِدَ اللَّهُ أَنَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ وَالْمَلَائِكَةُ وَأُولُو الْعِلْمِ قَائِمًا بِالْقِسْطِ ۚ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ (18) Allah sehadet eyledi su gercege ki, baska tanrı yok, ancak O vardır. Butun melekler ve ilim uluları da dosdogru olarak buna sahittir ki, baska tanrı yok, ancak O aziz, O hakim vardır |
إِنَّ الدِّينَ عِندَ اللَّهِ الْإِسْلَامُ ۗ وَمَا اخْتَلَفَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ إِلَّا مِن بَعْدِ مَا جَاءَهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ ۗ وَمَن يَكْفُرْ بِآيَاتِ اللَّهِ فَإِنَّ اللَّهَ سَرِيعُ الْحِسَابِ (19) Dogrusu Allah katında din, Islam'dır; o kitap verilenlerin anlasmazlıkları ise sırf kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki taskınlık ve ihtirastan dolayıdır. Her kim Allah'ın ayetlerini inkar ederse iyi bilsin ki, Allah hesabı cabuk gorendir |
فَإِنْ حَاجُّوكَ فَقُلْ أَسْلَمْتُ وَجْهِيَ لِلَّهِ وَمَنِ اتَّبَعَنِ ۗ وَقُل لِّلَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ وَالْأُمِّيِّينَ أَأَسْلَمْتُمْ ۚ فَإِنْ أَسْلَمُوا فَقَدِ اهْتَدَوا ۖ وَّإِن تَوَلَّوْا فَإِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلَاغُ ۗ وَاللَّهُ بَصِيرٌ بِالْعِبَادِ (20) Buna karsı seninle munakayasa kalkısırlarsa de ki: "Ben, bana uyanlarla birlikte kendi ozumu Allah'a teslim etmisimdir". Kendilerine kitap verilenlere ve (kitap verilmeyen) ummilere de ki: "Siz de Islam'ı kabul ettiniz mi?" Eger Islam'a girerlerse hidayete ermis olurlar. Eger yuz cevirirlerse, sana dusen sey ancak teblig etmektir. Allah kulları gorendir |
إِنَّ الَّذِينَ يَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَيَقْتُلُونَ النَّبِيِّينَ بِغَيْرِ حَقٍّ وَيَقْتُلُونَ الَّذِينَ يَأْمُرُونَ بِالْقِسْطِ مِنَ النَّاسِ فَبَشِّرْهُم بِعَذَابٍ أَلِيمٍ (21) Allah'ın ayetlerini inkar edenler ve haksız yere peygamberleri oldurenler, insanlar icinde adaleti emredenlerin canına kıyanlar yok mu? Bunlarıacıklı bir azapla mujdele |
أُولَٰئِكَ الَّذِينَ حَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَمَا لَهُم مِّن نَّاصِرِينَ (22) Iste bunlar oyle kimselerdir ki, dunyada da ahirette de butun yaptıkları bosa gitmistir. Onların hicbir yardımcıları da olmayacaktır |
أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ أُوتُوا نَصِيبًا مِّنَ الْكِتَابِ يُدْعَوْنَ إِلَىٰ كِتَابِ اللَّهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ يَتَوَلَّىٰ فَرِيقٌ مِّنْهُمْ وَهُم مُّعْرِضُونَ (23) Gormuyor musun, o kendilerine kitaptan bir nasip verilmis olanlar, aralarında hukum vermek icin Allah'ın kitabına davet olunuyorlar da, sonra iclerinden bir kısmı yuz cevirerek donup gidiyorlar |
ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ قَالُوا لَن تَمَسَّنَا النَّارُ إِلَّا أَيَّامًا مَّعْدُودَاتٍ ۖ وَغَرَّهُمْ فِي دِينِهِم مَّا كَانُوا يَفْتَرُونَ (24) Bunun sebebi, onların "belli gunlerden baska bize asla ates azabı dokunmaz" demeleridir. Uydurageldikleri yalanlar dinlerinde kendilerini aldatmaktadır |
فَكَيْفَ إِذَا جَمَعْنَاهُمْ لِيَوْمٍ لَّا رَيْبَ فِيهِ وَوُفِّيَتْ كُلُّ نَفْسٍ مَّا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ (25) O geleceginde hic suphe olmayan gunde kendilerini bir araya topladıgımız ve hic kimseye haksızlık edilmeden herkese ne kazandıysa tamamen odendigi vakit halleri nasıl olacaktır |
قُلِ اللَّهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ تُؤْتِي الْمُلْكَ مَن تَشَاءُ وَتَنزِعُ الْمُلْكَ مِمَّن تَشَاءُ وَتُعِزُّ مَن تَشَاءُ وَتُذِلُّ مَن تَشَاءُ ۖ بِيَدِكَ الْخَيْرُ ۖ إِنَّكَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ (26) De ki: "Ey mulkun sahibi Allah'ım! Sen mulku diledigine verirsin, dilediginden de onu ceker alırsın, diledigini aziz edersin, diledigini zelil edersin. Hayır Senin elindedir. Muhakkak ki, Sen her seye kadirsin |
تُولِجُ اللَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَتُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ ۖ وَتُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَتُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَيِّ ۖ وَتَرْزُقُ مَن تَشَاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ (27) Geceyi gunduzun icine sokarsın, gunduzu gecenin icine sokarsın; oluden diri cıkarırsın, diriden olu cıkarırsın. Diledigine de hesapsız rızık verirsin |
لَّا يَتَّخِذِ الْمُؤْمِنُونَ الْكَافِرِينَ أَوْلِيَاءَ مِن دُونِ الْمُؤْمِنِينَ ۖ وَمَن يَفْعَلْ ذَٰلِكَ فَلَيْسَ مِنَ اللَّهِ فِي شَيْءٍ إِلَّا أَن تَتَّقُوا مِنْهُمْ تُقَاةً ۗ وَيُحَذِّرُكُمُ اللَّهُ نَفْسَهُ ۗ وَإِلَى اللَّهِ الْمَصِيرُ (28) Muminler, muminleri bırakıp da kafirleri dost edinmesin ve onu her kim yaparsa Allah'dan ilisigi kesilmis olur, ancak onlardan bir korunma yapmanız baskadır. Bununla beraber Allah sizi kendisinden korunmanız hususunda uyarır. Nihayet gidis Allah'adır |
قُلْ إِن تُخْفُوا مَا فِي صُدُورِكُمْ أَوْ تُبْدُوهُ يَعْلَمْهُ اللَّهُ ۗ وَيَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۗ وَاللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ (29) De ki, goguslerinizdekini gizleseniz de, acıga vursanız da Allah onu bilir. Goklerde ne var, yerde ne varsa hepsini bilir. Hic suphesiz Allah, her seye kadirdir |
يَوْمَ تَجِدُ كُلُّ نَفْسٍ مَّا عَمِلَتْ مِنْ خَيْرٍ مُّحْضَرًا وَمَا عَمِلَتْ مِن سُوءٍ تَوَدُّ لَوْ أَنَّ بَيْنَهَا وَبَيْنَهُ أَمَدًا بَعِيدًا ۗ وَيُحَذِّرُكُمُ اللَّهُ نَفْسَهُ ۗ وَاللَّهُ رَءُوفٌ بِالْعِبَادِ (30) O gun her nefis, ne hayır islemisse, ne kotuluk yapmıssa onları onunde hazır bulur. Yaptıgı kotuluklerle kendi arasında uzak bir mesafe bulunsun ister. Allah, size asıl kendisinden cekinmenizi emreder. Suphesiz ki Allah, kullarını cok esirger |
قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللَّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللَّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ ۗ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ (31) De ki, siz gercekten Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve suclarınızı bagıslasın. Cunku Allah cok esirgeyici ve bagıslayıcıdır |
قُلْ أَطِيعُوا اللَّهَ وَالرَّسُولَ ۖ فَإِن تَوَلَّوْا فَإِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْكَافِرِينَ (32) De ki, Allah'a ve Peygamber'e itaat edin! Eger aksine giderlerse, suphe yok ki Allah kafirleri sevmez |
۞ إِنَّ اللَّهَ اصْطَفَىٰ آدَمَ وَنُوحًا وَآلَ إِبْرَاهِيمَ وَآلَ عِمْرَانَ عَلَى الْعَالَمِينَ (33) Gercekten Allah, Adem'i, Nuh'u, Ibrahim soyunu ve Imran soyunu alemler uzerine seckin kıldı |
ذُرِّيَّةً بَعْضُهَا مِن بَعْضٍ ۗ وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ (34) Bir zurriyet olarak birbirinden gelmislerdir. Allah her seyi isitendir, bilendir |
إِذْ قَالَتِ امْرَأَتُ عِمْرَانَ رَبِّ إِنِّي نَذَرْتُ لَكَ مَا فِي بَطْنِي مُحَرَّرًا فَتَقَبَّلْ مِنِّي ۖ إِنَّكَ أَنتَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ (35) Imran'ın karısı: "Rabbim, karnımdakini tam hur olarak sana adadım, benden kabul buyur, suphesiz sen isitensin, bilensin." demisti |
فَلَمَّا وَضَعَتْهَا قَالَتْ رَبِّ إِنِّي وَضَعْتُهَا أُنثَىٰ وَاللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا وَضَعَتْ وَلَيْسَ الذَّكَرُ كَالْأُنثَىٰ ۖ وَإِنِّي سَمَّيْتُهَا مَرْيَمَ وَإِنِّي أُعِيذُهَا بِكَ وَذُرِّيَّتَهَا مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ (36) Onu doguruncaAllah onun ne dogurdugunu bilip dururkensoyle dedi: "Rabbim, onu kız dogurdum; erkek, kız gibi degildir. Ona Meryem adını verdim. Onu ve soyunu kogulmus seytanın serrinden sana ısmarlıyorum |
فَتَقَبَّلَهَا رَبُّهَا بِقَبُولٍ حَسَنٍ وَأَنبَتَهَا نَبَاتًا حَسَنًا وَكَفَّلَهَا زَكَرِيَّا ۖ كُلَّمَا دَخَلَ عَلَيْهَا زَكَرِيَّا الْمِحْرَابَ وَجَدَ عِندَهَا رِزْقًا ۖ قَالَ يَا مَرْيَمُ أَنَّىٰ لَكِ هَٰذَا ۖ قَالَتْ هُوَ مِنْ عِندِ اللَّهِ ۖ إِنَّ اللَّهَ يَرْزُقُ مَن يَشَاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ (37) Bunun uzerine Rabbi onu guzel bir sekilde kabul buyurdu ve onu guzel bir bitki gibi yetistirdi ve Zekeriyya'nın himayesine verdi. Zekeriyya ne zaman kızın bulundugu mihraba girse, onun yanında yeni bir yiyecek bulurdu. "Meryem! Bu sana nereden geldi?" deyince, o da: "Bu, Allah katındandır." derdi. Suphesiz Allah, diledigine hesapsız rızık verir |
هُنَالِكَ دَعَا زَكَرِيَّا رَبَّهُ ۖ قَالَ رَبِّ هَبْ لِي مِن لَّدُنكَ ذُرِّيَّةً طَيِّبَةً ۖ إِنَّكَ سَمِيعُ الدُّعَاءِ (38) Orada Zekeriyya, Rabbine dua etti: "Rabbim! Bana katından hayırlı bir nesil ver. Suphesiz sen, duayı hakkıyle isitensin" dedi |
فَنَادَتْهُ الْمَلَائِكَةُ وَهُوَ قَائِمٌ يُصَلِّي فِي الْمِحْرَابِ أَنَّ اللَّهَ يُبَشِّرُكَ بِيَحْيَىٰ مُصَدِّقًا بِكَلِمَةٍ مِّنَ اللَّهِ وَسَيِّدًا وَحَصُورًا وَنَبِيًّا مِّنَ الصَّالِحِينَ (39) Zekeriyya mabedde namaz kılarken melekler ona: "Allah sana, Allah'dan bir kelimeyi dogrulayıcı, efendi, nefsine hakim ve iyilerden bir peygamber olarak Yahya'yı mujdeler." diye unlediler |
قَالَ رَبِّ أَنَّىٰ يَكُونُ لِي غُلَامٌ وَقَدْ بَلَغَنِيَ الْكِبَرُ وَامْرَأَتِي عَاقِرٌ ۖ قَالَ كَذَٰلِكَ اللَّهُ يَفْعَلُ مَا يَشَاءُ (40) Zekeriyya: "Ey Rabbim, benim nasıl oglum olabilir? Bana ihtiyarlık gelip cattı, karım ise kısırdır." dedi. Allah: "Oyledir, fakat Allah diledigini yapar." buyurdu |
قَالَ رَبِّ اجْعَل لِّي آيَةً ۖ قَالَ آيَتُكَ أَلَّا تُكَلِّمَ النَّاسَ ثَلَاثَةَ أَيَّامٍ إِلَّا رَمْزًا ۗ وَاذْكُر رَّبَّكَ كَثِيرًا وَسَبِّحْ بِالْعَشِيِّ وَالْإِبْكَارِ (41) Zekeriyya: "Rabbim! (oglum olacagına dair) bana bir alamet ver" dedi. Allah da buyurdu ki: "Senin icin alamet, insanlara uc gun, isaretten baska soz soyleyememendir. Ayrıca Rabbini cok an, sabah aksam tesbih et |
وَإِذْ قَالَتِ الْمَلَائِكَةُ يَا مَرْيَمُ إِنَّ اللَّهَ اصْطَفَاكِ وَطَهَّرَكِ وَاصْطَفَاكِ عَلَىٰ نِسَاءِ الْعَالَمِينَ (42) Hani melekler: "Ey Meryem! Allah seni secti, seni tertemiz yarattı ve seni dunya kadınlarına ustun kıldı |
يَا مَرْيَمُ اقْنُتِي لِرَبِّكِ وَاسْجُدِي وَارْكَعِي مَعَ الرَّاكِعِينَ (43) Ey Meryem! Rabbine divan dur ve secdeye kapan ve ruku' edenlerle beraber ruku' et" demislerdi |
ذَٰلِكَ مِنْ أَنبَاءِ الْغَيْبِ نُوحِيهِ إِلَيْكَ ۚ وَمَا كُنتَ لَدَيْهِمْ إِذْ يُلْقُونَ أَقْلَامَهُمْ أَيُّهُمْ يَكْفُلُ مَرْيَمَ وَمَا كُنتَ لَدَيْهِمْ إِذْ يَخْتَصِمُونَ (44) Iste bu, sana vahyettigimiz gayb haberlerindendir. (Yoksa) "Meryem'i kim himayesine alıp koruyacak?" diye kalemlerini (kur'a icin) atarlarken sen yanlarında degildin. (Bu hususta) Tartısırlarken de yanlarında bulunmadın |
إِذْ قَالَتِ الْمَلَائِكَةُ يَا مَرْيَمُ إِنَّ اللَّهَ يُبَشِّرُكِ بِكَلِمَةٍ مِّنْهُ اسْمُهُ الْمَسِيحُ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ وَجِيهًا فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَمِنَ الْمُقَرَّبِينَ (45) Melekler soyle demisti: "Ey Meryem! Allah sana kendisinden bir kelimeyi mujdeliyor ki, adı Meryem oglu Isa Mesih'dir; dunyada da ahirette de itibarlı, aynı zamanda Allah'a cok yakınlardandır |
وَيُكَلِّمُ النَّاسَ فِي الْمَهْدِ وَكَهْلًا وَمِنَ الصَّالِحِينَ (46) Besikte de, yetiskin cagında da insanlarla konusacak ve iyilerden olacaktır |
قَالَتْ رَبِّ أَنَّىٰ يَكُونُ لِي وَلَدٌ وَلَمْ يَمْسَسْنِي بَشَرٌ ۖ قَالَ كَذَٰلِكِ اللَّهُ يَخْلُقُ مَا يَشَاءُ ۚ إِذَا قَضَىٰ أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُن فَيَكُونُ (47) (Meryem): "Ey Rabbim, bana bir beser dokunmamısken benim nasıl cocugum olur?" dedi. Allah: "Oyle ama, Allah diledigini yaratır, bir seyin olmasını dilediginde ona sadece 'ol!' der, o da hemen oluverir." dedi |
وَيُعَلِّمُهُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَالتَّوْرَاةَ وَالْإِنجِيلَ (48) Allah ona kitab (okuma ve yazmay)ı, hikmeti ve Tevrat ile Incil'i ogretir |
وَرَسُولًا إِلَىٰ بَنِي إِسْرَائِيلَ أَنِّي قَدْ جِئْتُكُم بِآيَةٍ مِّن رَّبِّكُمْ ۖ أَنِّي أَخْلُقُ لَكُم مِّنَ الطِّينِ كَهَيْئَةِ الطَّيْرِ فَأَنفُخُ فِيهِ فَيَكُونُ طَيْرًا بِإِذْنِ اللَّهِ ۖ وَأُبْرِئُ الْأَكْمَهَ وَالْأَبْرَصَ وَأُحْيِي الْمَوْتَىٰ بِإِذْنِ اللَّهِ ۖ وَأُنَبِّئُكُم بِمَا تَأْكُلُونَ وَمَا تَدَّخِرُونَ فِي بُيُوتِكُمْ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لَّكُمْ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ (49) Allah onu Israilogullarına (soyle diyecek) bir peygamber olarak gonderir: "Suphesiz ki ben size Rabbinizden bir ayet (mucize, belge) getirdim: Size, kus biciminde camurdan birsey yaparım da icine uflerim, Allah'ın izniyle o, kus olur; anadan dogma koru ve alacalıyı iyilestiririm ve Allah'ın izniyle oluleri diriltirim. Evlerinizde ne yiyor ve neleri biriktiriyorsanız size haber veririm |
وَمُصَدِّقًا لِّمَا بَيْنَ يَدَيَّ مِنَ التَّوْرَاةِ وَلِأُحِلَّ لَكُم بَعْضَ الَّذِي حُرِّمَ عَلَيْكُمْ ۚ وَجِئْتُكُم بِآيَةٍ مِّن رَّبِّكُمْ فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (50) Onumdeki Tevrat'ı dogrulayıcı olarak ve size haram kılınan bazı seyleri helal kılmak icin (geldim) ve Rabbiniz tarafından size bir mucize getirdim. Artık Allah'tan korkun da bana uyun |
إِنَّ اللَّهَ رَبِّي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُ ۗ هَٰذَا صِرَاطٌ مُّسْتَقِيمٌ (51) Suphesiz Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Onun icin hep O'na kulluk edin! Iste bu, dogru yoldur |
۞ فَلَمَّا أَحَسَّ عِيسَىٰ مِنْهُمُ الْكُفْرَ قَالَ مَنْ أَنصَارِي إِلَى اللَّهِ ۖ قَالَ الْحَوَارِيُّونَ نَحْنُ أَنصَارُ اللَّهِ آمَنَّا بِاللَّهِ وَاشْهَدْ بِأَنَّا مُسْلِمُونَ (52) Isa onların inkarlarını hissedince: "Allah yolunda yardımcılarım kim?" dedi. Havariler: "Allah yolunda yardımcılar biziz. Allah'a iman ettik. Sahit ol ki, biz muhakkak muslumanlarız." dediler |
رَبَّنَا آمَنَّا بِمَا أَنزَلْتَ وَاتَّبَعْنَا الرَّسُولَ فَاكْتُبْنَا مَعَ الشَّاهِدِينَ (53) Ey Rabbimiz, senin indirdigine iman ettik, o peygambere de uyduk. Artık bizi sahidlerle beraber yaz |
وَمَكَرُوا وَمَكَرَ اللَّهُ ۖ وَاللَّهُ خَيْرُ الْمَاكِرِينَ (54) Onlar hileye basvurdular, Allah da onların tuzagını bosa cıkardı. Allah hileleri bosa cıkaranların en hayırlısıdır |
إِذْ قَالَ اللَّهُ يَا عِيسَىٰ إِنِّي مُتَوَفِّيكَ وَرَافِعُكَ إِلَيَّ وَمُطَهِّرُكَ مِنَ الَّذِينَ كَفَرُوا وَجَاعِلُ الَّذِينَ اتَّبَعُوكَ فَوْقَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ ۖ ثُمَّ إِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ فَأَحْكُمُ بَيْنَكُمْ فِيمَا كُنتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ (55) O zaman Allah soyle dedi: "Ey Isa, suphesiz ki seni oldurecegim, seni kendime yukseltecegim ve seni inkarcılardan temizleyecegim. Hem sana uyanları, kıyamete kadar o kufredenlerin ustunde tutacagım. Sonra donusunuz banadır, ayrılıga dustugunuz hususlarda aranızda hukmedecegim |
فَأَمَّا الَّذِينَ كَفَرُوا فَأُعَذِّبُهُمْ عَذَابًا شَدِيدًا فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَمَا لَهُم مِّن نَّاصِرِينَ (56) Inkar edenlere gelince, onlara dunyada da, ahirette de siddetli bir sekilde azab edecegim, onların hicbir yardımcıları da olmayacaktır |
وَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَيُوَفِّيهِمْ أُجُورَهُمْ ۗ وَاللَّهُ لَا يُحِبُّ الظَّالِمِينَ (57) Iman edip iyi isler yapanlara gelince, Allah onların mukafatlarını tastamam verecektir. Allah zalimleri sevmez |
ذَٰلِكَ نَتْلُوهُ عَلَيْكَ مِنَ الْآيَاتِ وَالذِّكْرِ الْحَكِيمِ (58) Iste bu sana okudugumuz, ayetlerden ve hikmetli Kur'an'dandır |
إِنَّ مَثَلَ عِيسَىٰ عِندَ اللَّهِ كَمَثَلِ آدَمَ ۖ خَلَقَهُ مِن تُرَابٍ ثُمَّ قَالَ لَهُ كُن فَيَكُونُ (59) Dogrusu Allah katında Isa'nın (yaratılısındaki) durumu, Adem'in durumu gibidir; onu topraktan yarattı, sonra ona "ol!" dedi, o da oluverdi |
الْحَقُّ مِن رَّبِّكَ فَلَا تَكُن مِّنَ الْمُمْتَرِينَ (60) Bu hak (gercek) senin rabbindendir, o halde suphecilerden olma |
فَمَنْ حَاجَّكَ فِيهِ مِن بَعْدِ مَا جَاءَكَ مِنَ الْعِلْمِ فَقُلْ تَعَالَوْا نَدْعُ أَبْنَاءَنَا وَأَبْنَاءَكُمْ وَنِسَاءَنَا وَنِسَاءَكُمْ وَأَنفُسَنَا وَأَنفُسَكُمْ ثُمَّ نَبْتَهِلْ فَنَجْعَل لَّعْنَتَ اللَّهِ عَلَى الْكَاذِبِينَ (61) Sana (gerekli) bilgi geldikten sonra artık kim bu konuda seninle tartısacak olursa, de ki: "Gelin, ogullarımızı ve ogullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi cagıralım, sonra da lanetleselim; Allah'ın lanetinin yalancılara olmasını dileyelim |
إِنَّ هَٰذَا لَهُوَ الْقَصَصُ الْحَقُّ ۚ وَمَا مِنْ إِلَٰهٍ إِلَّا اللَّهُ ۚ وَإِنَّ اللَّهَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ (62) Iste (Isa hakkında soylenen) gercek kıssa budur. Allah'tan baska hicbir tanrı yoktur. Muhakkak ki Allah cok gucludur ve hikmet sahibidir |
فَإِن تَوَلَّوْا فَإِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ بِالْمُفْسِدِينَ (63) Eger (haktan) yuz cevirirlerse, suphesiz ki Allah bozguncuları cok iyi bilendir |
قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ تَعَالَوْا إِلَىٰ كَلِمَةٍ سَوَاءٍ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ أَلَّا نَعْبُدَ إِلَّا اللَّهَ وَلَا نُشْرِكَ بِهِ شَيْئًا وَلَا يَتَّخِذَ بَعْضُنَا بَعْضًا أَرْبَابًا مِّن دُونِ اللَّهِ ۚ فَإِن تَوَلَّوْا فَقُولُوا اشْهَدُوا بِأَنَّا مُسْلِمُونَ (64) De ki: Ey kitap ehli! Sizinle bizim aramızda ortak olan bir soze geliniz. Allah'tan baskasına kulluk etmeyelim, O'na hicbir seyi es tutmayalım ve Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilahlastırmasın. Eger onlar yine yuz cevirirlerse, deyin ki: "Sahit olun biz muslumanlarız |
يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تُحَاجُّونَ فِي إِبْرَاهِيمَ وَمَا أُنزِلَتِ التَّوْرَاةُ وَالْإِنجِيلُ إِلَّا مِن بَعْدِهِ ۚ أَفَلَا تَعْقِلُونَ (65) Ey Kitap ehli! Ibrahim hakkında nicin tartısıyorsunuz? Oysa Tevrat da, Incil de ondan sonra indirilmistir. Siz hic dusunmuyor musunuz |
هَا أَنتُمْ هَٰؤُلَاءِ حَاجَجْتُمْ فِيمَا لَكُم بِهِ عِلْمٌ فَلِمَ تُحَاجُّونَ فِيمَا لَيْسَ لَكُم بِهِ عِلْمٌ ۚ وَاللَّهُ يَعْلَمُ وَأَنتُمْ لَا تَعْلَمُونَ (66) Iste siz boylesiniz. Haydi biraz bilginiz olan sey hakkında tartıstınız, ya hic bilginiz olmayan sey hakkında nicin tartısıyorsunuz? Allah bilir, siz bilmezsiniz |
مَا كَانَ إِبْرَاهِيمُ يَهُودِيًّا وَلَا نَصْرَانِيًّا وَلَٰكِن كَانَ حَنِيفًا مُّسْلِمًا وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ (67) Ibrahim, ne yahudi, ne de hıristiyandı; fakat o, Allah'ı bir tanıyan dosdogru bir muslumandı, musriklerden de degildi |
إِنَّ أَوْلَى النَّاسِ بِإِبْرَاهِيمَ لَلَّذِينَ اتَّبَعُوهُ وَهَٰذَا النَّبِيُّ وَالَّذِينَ آمَنُوا ۗ وَاللَّهُ وَلِيُّ الْمُؤْمِنِينَ (68) Dogrusu onların Ibrahim'e en yakın olanı, ona uyanlar, su Peygamber ve iman edenlerdir. Allah da muminlerin dostudur |
وَدَّت طَّائِفَةٌ مِّنْ أَهْلِ الْكِتَابِ لَوْ يُضِلُّونَكُمْ وَمَا يُضِلُّونَ إِلَّا أَنفُسَهُمْ وَمَا يَشْعُرُونَ (69) Kitap ehlinden bir grup sizi saptırmak istediler, halbuki sırf kendilerini saptırıyorlar da farkına varmıyorlar |
يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَأَنتُمْ تَشْهَدُونَ (70) Ey kitap ehli! (gercegi) gordugunuz halde, nicin Allah'ın ayetlerini inkar ediyorsunuz |
يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَلْبِسُونَ الْحَقَّ بِالْبَاطِلِ وَتَكْتُمُونَ الْحَقَّ وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ (71) Ey kitap ehli! Nicin hakkı batıla karıstırıyor ve bile bile gercegi gizliyorsunuz |
وَقَالَت طَّائِفَةٌ مِّنْ أَهْلِ الْكِتَابِ آمِنُوا بِالَّذِي أُنزِلَ عَلَى الَّذِينَ آمَنُوا وَجْهَ النَّهَارِ وَاكْفُرُوا آخِرَهُ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ (72) Kitap ehlinden bir grup: "Muminlere indirilene gunun baslangıcında inanın, sonunda da inkar edin, belki onlar da donerler." dedi |
وَلَا تُؤْمِنُوا إِلَّا لِمَن تَبِعَ دِينَكُمْ قُلْ إِنَّ الْهُدَىٰ هُدَى اللَّهِ أَن يُؤْتَىٰ أَحَدٌ مِّثْلَ مَا أُوتِيتُمْ أَوْ يُحَاجُّوكُمْ عِندَ رَبِّكُمْ ۗ قُلْ إِنَّ الْفَضْلَ بِيَدِ اللَّهِ يُؤْتِيهِ مَن يَشَاءُ ۗ وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ (73) Ve kendi dininize uyanlardan baskasına inanmayın" (dediler). De ki: "Suphesiz dogru yol, Allah'ın yoludur". (Onlar kendi aralarında): "Size verilenin benzerinin hicbir kimseye verilmis olduguna, yahut Rabbinizin huzurunda sizin aleyhinize deliller getireceklerine" (de inanmayın dediler). De ki: "Lutuf Allah'ın elindedir, onu diledigine verir. Allah, rahmeti bol olan, her seyi hakkıyla bilendir |
يَخْتَصُّ بِرَحْمَتِهِ مَن يَشَاءُ ۗ وَاللَّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ (74) Rahmetini diledigine tahsis eder. Allah, buyuk lutuf ve kerem sahibidir |
۞ وَمِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ مَنْ إِن تَأْمَنْهُ بِقِنطَارٍ يُؤَدِّهِ إِلَيْكَ وَمِنْهُم مَّنْ إِن تَأْمَنْهُ بِدِينَارٍ لَّا يُؤَدِّهِ إِلَيْكَ إِلَّا مَا دُمْتَ عَلَيْهِ قَائِمًا ۗ ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ قَالُوا لَيْسَ عَلَيْنَا فِي الْأُمِّيِّينَ سَبِيلٌ وَيَقُولُونَ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ وَهُمْ يَعْلَمُونَ (75) Kitap ehlinden oylesi vardır ki, ona yuklerle mal emanet etsen, onu sana eksiksiz iade eder. Fakat oylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet etsen, tepesine dikilip durmadıkca onu sana iade etmez. Bu da onların, "Ummilere karsı yaptıklarımızdan bize vebal yoktur." demelerinden dolayıdır. Ve onlar, bile bile Allah'a karsı yalan soylerler |
بَلَىٰ مَنْ أَوْفَىٰ بِعَهْدِهِ وَاتَّقَىٰ فَإِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُتَّقِينَ (76) Hayır, kim sozunu yerine getirir ve kotuluklerden korunursa, suphesiz Allah da korunanları sever |
إِنَّ الَّذِينَ يَشْتَرُونَ بِعَهْدِ اللَّهِ وَأَيْمَانِهِمْ ثَمَنًا قَلِيلًا أُولَٰئِكَ لَا خَلَاقَ لَهُمْ فِي الْآخِرَةِ وَلَا يُكَلِّمُهُمُ اللَّهُ وَلَا يَنظُرُ إِلَيْهِمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلَا يُزَكِّيهِمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ (77) Allah'a verdikleri sozu ve yeminlerini az bir paraya satanlar var ya, iste onların ahirette bir payı yoktur; Allah kıyamet gunu onlarla hic konusmayacak, onlara bakmayacak ve onları temizlemeyecektir. Onlar icin acı bir azab vardır |
وَإِنَّ مِنْهُمْ لَفَرِيقًا يَلْوُونَ أَلْسِنَتَهُم بِالْكِتَابِ لِتَحْسَبُوهُ مِنَ الْكِتَابِ وَمَا هُوَ مِنَ الْكِتَابِ وَيَقُولُونَ هُوَ مِنْ عِندِ اللَّهِ وَمَا هُوَ مِنْ عِندِ اللَّهِ وَيَقُولُونَ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ وَهُمْ يَعْلَمُونَ (78) Kitap ehlinden oyle bir guruh da vardır ki, siz onu kitaptan sanasınız diye, dillerini kitaba dogru egip bukerler. Halbuki o, kitaptan degildir. "Bu, Allah katındandır." derler; oysa o, Allah katından degildir. Allah'a karsı, kendileri bilip dururken, yalan soylerler |
مَا كَانَ لِبَشَرٍ أَن يُؤْتِيَهُ اللَّهُ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ ثُمَّ يَقُولَ لِلنَّاسِ كُونُوا عِبَادًا لِّي مِن دُونِ اللَّهِ وَلَٰكِن كُونُوا رَبَّانِيِّينَ بِمَا كُنتُمْ تُعَلِّمُونَ الْكِتَابَ وَبِمَا كُنتُمْ تَدْرُسُونَ (79) Insanlardan hicbir kimseye, Allah kendisine kitap, hukum ve peygamberlik verdikten sonra, kalkıp insanlara: "Allah'ı bırakıp bana kul olun." demesi yakısmaz. Fakat onun: "Ogrettiginiz ve okudugunuz kitap geregince Rabb'e halis kullar olun" (demesi uygundur) |
وَلَا يَأْمُرَكُمْ أَن تَتَّخِذُوا الْمَلَائِكَةَ وَالنَّبِيِّينَ أَرْبَابًا ۗ أَيَأْمُرُكُم بِالْكُفْرِ بَعْدَ إِذْ أَنتُم مُّسْلِمُونَ (80) Ve O size: "Melekleri ve peygamberleri tanrılar edinin." diye de emretmez. Siz musluman olduktan sonra, size hic inkarı emreder mi |
وَإِذْ أَخَذَ اللَّهُ مِيثَاقَ النَّبِيِّينَ لَمَا آتَيْتُكُم مِّن كِتَابٍ وَحِكْمَةٍ ثُمَّ جَاءَكُمْ رَسُولٌ مُّصَدِّقٌ لِّمَا مَعَكُمْ لَتُؤْمِنُنَّ بِهِ وَلَتَنصُرُنَّهُ ۚ قَالَ أَأَقْرَرْتُمْ وَأَخَذْتُمْ عَلَىٰ ذَٰلِكُمْ إِصْرِي ۖ قَالُوا أَقْرَرْنَا ۚ قَالَ فَاشْهَدُوا وَأَنَا مَعَكُم مِّنَ الشَّاهِدِينَ (81) Allah peygamberlerden soyle soz almıstı: "Andolsun ki size kitab ve hikmet verdim, sonra yanınızda bulunan (kitaplar)ı dogrulayıcı bir peygamber geldiginde ona muhakkak inanacak ve ona yardım edeceksiniz! Bunu kabul ettiniz mi? Ve bu hususta agır ahdimi uzerinize aldınız mı?" demisti. Onlar: "Kabul ettik" dediler. (Allah da) dedi ki: "Oyleyse sahit olun, ben de sizinle beraber sahit olanlardanım |
فَمَن تَوَلَّىٰ بَعْدَ ذَٰلِكَ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ (82) Artık bundan sonra her kim donerse, iste onlar yoldan cıkmısların ta kendileridir |
أَفَغَيْرَ دِينِ اللَّهِ يَبْغُونَ وَلَهُ أَسْلَمَ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ طَوْعًا وَكَرْهًا وَإِلَيْهِ يُرْجَعُونَ (83) Onlar, Allah'ın dininden baskasını mı arıyorlar? Halbuki goklerde ve yerde ne varsa hepsi, ister istemez O'na boyun egmistir ve O'na dondurulup goturuleceklerdir |
قُلْ آمَنَّا بِاللَّهِ وَمَا أُنزِلَ عَلَيْنَا وَمَا أُنزِلَ عَلَىٰ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ وَالْأَسْبَاطِ وَمَا أُوتِيَ مُوسَىٰ وَعِيسَىٰ وَالنَّبِيُّونَ مِن رَّبِّهِمْ لَا نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِّنْهُمْ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ (84) De ki: "Allah'a, bize indirilen (Kur'an)e, Ibrahim'e, Ismail'e, Ishak'a, Yakub'a ve torunlarına indirilene, Musa'ya, Isa'ya ve peygamberlere Rablerinden verilenlere inandık. Onların arasında hicbir fark gozetmeyiz, biz O'na teslim olmuslarız |
وَمَن يَبْتَغِ غَيْرَ الْإِسْلَامِ دِينًا فَلَن يُقْبَلَ مِنْهُ وَهُوَ فِي الْآخِرَةِ مِنَ الْخَاسِرِينَ (85) Kim Islam'dan baska bir din ararsa ondan asla kabul edilmeyecek ve o ahirette de zarar edenlerden olacaktır |
كَيْفَ يَهْدِي اللَّهُ قَوْمًا كَفَرُوا بَعْدَ إِيمَانِهِمْ وَشَهِدُوا أَنَّ الرَّسُولَ حَقٌّ وَجَاءَهُمُ الْبَيِّنَاتُ ۚ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ (86) Inandıktan, Peygamber'in hak olduguna sehadet ettikten ve kendilerine acık deliller geldikten sonra, inkara sapan bir milleti Allah nasıl dogru yola eristirir? Allah zalimler guruhunu dogru yola iletmez |
أُولَٰئِكَ جَزَاؤُهُمْ أَنَّ عَلَيْهِمْ لَعْنَةَ اللَّهِ وَالْمَلَائِكَةِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ (87) Iste onların cezaları, Allah'ın, meleklerin, insanların hepsinin laneti onların uzerlerindedir |
خَالِدِينَ فِيهَا لَا يُخَفَّفُ عَنْهُمُ الْعَذَابُ وَلَا هُمْ يُنظَرُونَ (88) Onlar bu (lanetin) icinde ebedi kalacaklardır. Kendilerinden ne bu azab hafifletilir, ne de yuzlerine bakılır |
إِلَّا الَّذِينَ تَابُوا مِن بَعْدِ ذَٰلِكَ وَأَصْلَحُوا فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ (89) Ancak bundan sonra tevbe edip kendini duzeltenler baska. Suphesiz ki Allah, cok bagıslayan ve cok esirgeyendir |
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا بَعْدَ إِيمَانِهِمْ ثُمَّ ازْدَادُوا كُفْرًا لَّن تُقْبَلَ تَوْبَتُهُمْ وَأُولَٰئِكَ هُمُ الضَّالُّونَ (90) Suphesiz imanlarının arkasından kufreden, sonra da kufrunu artırmıs olanların tevbeleri asla kabul olunmaz. Iste onlar sapıkların ta kendileridir |
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَمَاتُوا وَهُمْ كُفَّارٌ فَلَن يُقْبَلَ مِنْ أَحَدِهِم مِّلْءُ الْأَرْضِ ذَهَبًا وَلَوِ افْتَدَىٰ بِهِ ۗ أُولَٰئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ وَمَا لَهُم مِّن نَّاصِرِينَ (91) Muhakkak ki inkar edenler ve kafir oldukları halde de olenler, yeryuzu dolusu altın fidye verseler bile hic birisinden asla kabul edilmeyecektir. Iste dayanılmaz azab onlar icindir. Onların hicbir yardımcıları da yoktur |
لَن تَنَالُوا الْبِرَّ حَتَّىٰ تُنفِقُوا مِمَّا تُحِبُّونَ ۚ وَمَا تُنفِقُوا مِن شَيْءٍ فَإِنَّ اللَّهَ بِهِ عَلِيمٌ (92) Sevdiginiz seylerden (Allah yolunda) harcamadıkca, gercek iyilige asla erisemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu hakkıyla bilir |
۞ كُلُّ الطَّعَامِ كَانَ حِلًّا لِّبَنِي إِسْرَائِيلَ إِلَّا مَا حَرَّمَ إِسْرَائِيلُ عَلَىٰ نَفْسِهِ مِن قَبْلِ أَن تُنَزَّلَ التَّوْرَاةُ ۗ قُلْ فَأْتُوا بِالتَّوْرَاةِ فَاتْلُوهَا إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ (93) Tevrat indirilmeden once, Israil (Yakub)in kendisine haram kıldıgı dısında, yiyeceklerin hepsi Israilogullarına helal idi. De ki: "Eger dogrulardan iseniz, haydi Tevrat'ı getirip okuyun |
فَمَنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ مِن بَعْدِ ذَٰلِكَ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ (94) Kim bundan sonra Allah'a karsı yalan uydurursa, iste onlar zalimlerin ta kendileridir |
قُلْ صَدَقَ اللَّهُ ۗ فَاتَّبِعُوا مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ (95) De ki: "Allah dogru soylemistir. Oyle ise dosdogru, Allah'ı birleyici olarak Ibrahim'in dinine uyun. O, musriklerden degildi |
إِنَّ أَوَّلَ بَيْتٍ وُضِعَ لِلنَّاسِ لَلَّذِي بِبَكَّةَ مُبَارَكًا وَهُدًى لِّلْعَالَمِينَ (96) Suphesiz insanlar icin kurulan ilk mabed, Mekke'deki cok mubarek ve butun alemlere hidayet kaynagı olan Beyt (Kabe)dir |
فِيهِ آيَاتٌ بَيِّنَاتٌ مَّقَامُ إِبْرَاهِيمَ ۖ وَمَن دَخَلَهُ كَانَ آمِنًا ۗ وَلِلَّهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ إِلَيْهِ سَبِيلًا ۚ وَمَن كَفَرَ فَإِنَّ اللَّهَ غَنِيٌّ عَنِ الْعَالَمِينَ (97) Onda apacık deliller, Ibrahim'in makamı vardır. Oraya giren guvene erer. Ona bir yol bulabilenlerin Beyt'i haccetmesi Allah'ın insanlar uzerinde bir hakkıdır. Kim inkar ederse, suphesiz Allah butun alemlerden mustagni (kimseye muhtac degil, her sey ona muhtac)dir |
قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَاللَّهُ شَهِيدٌ عَلَىٰ مَا تَعْمَلُونَ (98) De ki: "Ey kitap ehli! Allah yaptıklarınızı gorup dururken nicin Allah'ın ayetlerini inkar ediyorsunuz |
قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَصُدُّونَ عَن سَبِيلِ اللَّهِ مَنْ آمَنَ تَبْغُونَهَا عِوَجًا وَأَنتُمْ شُهَدَاءُ ۗ وَمَا اللَّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ (99) De ki: "Ey kitap ehli! Gercegi gorup bildiginiz halde nicin Allah'ın yolunu egri gostermeye yeltenerek muminleri Allah'ın yolundan cevirmeye kalkısıyorsunuz? Allah yaptıklarınızdan habersiz degildir |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن تُطِيعُوا فَرِيقًا مِّنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ يَرُدُّوكُم بَعْدَ إِيمَانِكُمْ كَافِرِينَ (100) Ey iman edenler! Kendilerine kitap verilenlerden herhangi bir gruba uyarsanız, imanınızdan sonra sizi dondurup kafir yaparlar |
وَكَيْفَ تَكْفُرُونَ وَأَنتُمْ تُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ آيَاتُ اللَّهِ وَفِيكُمْ رَسُولُهُ ۗ وَمَن يَعْتَصِم بِاللَّهِ فَقَدْ هُدِيَ إِلَىٰ صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ (101) Size Allah'ın ayetleri okunup dururken ve Allah'ın elcisi de aranızda iken nasıl inkara saparsınız? Kim Allah'a sımsıkı baglanırsa, kesinlikle dogru yola iletilmistir |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ حَقَّ تُقَاتِهِ وَلَا تَمُوتُنَّ إِلَّا وَأَنتُم مُّسْلِمُونَ (102) Ey iman edenler! Allah'tan, O'na yarasır sekilde korkun ve ancak muslumanlar olarak can verin |
وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللَّهِ جَمِيعًا وَلَا تَفَرَّقُوا ۚ وَاذْكُرُوا نِعْمَتَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ كُنتُمْ أَعْدَاءً فَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَأَصْبَحْتُم بِنِعْمَتِهِ إِخْوَانًا وَكُنتُمْ عَلَىٰ شَفَا حُفْرَةٍ مِّنَ النَّارِ فَأَنقَذَكُم مِّنْهَا ۗ كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ (103) Hep birlikte Allah'ın ipine (kitabına, dinine) sımsıkı sarılın. Parcalanıp ayrılmayın. Allah'ın uzerinizdeki nimetini dusunun. Hani siz birbirinize dusmanlar idiniz de, O, kalplerinizi birlestirmisti. Iste O'nun (bu) nimeti sayesinde kardesler olmustunuz. Yine siz, bir ates cukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıstı. Iste Allah size ayetlerini boyle apacık bildiriyor ki, dogru yola eresiniz |
وَلْتَكُن مِّنكُمْ أُمَّةٌ يَدْعُونَ إِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ ۚ وَأُولَٰئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ (104) Icinizden hayra cagıran, iyiligi emredip kotulukten men eden bir topluluk bulunsun. Iste kurtulusa eren onlardır |
وَلَا تَكُونُوا كَالَّذِينَ تَفَرَّقُوا وَاخْتَلَفُوا مِن بَعْدِ مَا جَاءَهُمُ الْبَيِّنَاتُ ۚ وَأُولَٰئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ (105) Kendilerine apacık deliller geldikten sonra parcalanıp ayrılıga dusenler gibi olmayın. Iste bunlar icin buyuk bir azap vardır |
يَوْمَ تَبْيَضُّ وُجُوهٌ وَتَسْوَدُّ وُجُوهٌ ۚ فَأَمَّا الَّذِينَ اسْوَدَّتْ وُجُوهُهُمْ أَكَفَرْتُم بَعْدَ إِيمَانِكُمْ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنتُمْ تَكْفُرُونَ (106) O gun bazı yuzler agarır, bazı yuzler kararır. Yuzleri kararanlara: "Imanınızdan sonra kufrettiniz ha? Oyle ise inkar etmenize karsılık azabı tadın" (denecektir) |
وَأَمَّا الَّذِينَ ابْيَضَّتْ وُجُوهُهُمْ فَفِي رَحْمَةِ اللَّهِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ (107) Yuzleri agaranlara gelince, (onlar) Allah'ın rahmeti icindedirler. Onlar orada ebedi kalacaklardır |
تِلْكَ آيَاتُ اللَّهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّ ۗ وَمَا اللَّهُ يُرِيدُ ظُلْمًا لِّلْعَالَمِينَ (108) Bunlar Allah'ın, sana gercek olarak okuyageldigimiz, ayetleridir. Allah alemlere hicbir haksızlık etmek istemez |
وَلِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۚ وَإِلَى اللَّهِ تُرْجَعُ الْأُمُورُ (109) Goklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ındır. Butun isler Allah'a dondurulur |
كُنتُمْ خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ ۗ وَلَوْ آمَنَ أَهْلُ الْكِتَابِ لَكَانَ خَيْرًا لَّهُم ۚ مِّنْهُمُ الْمُؤْمِنُونَ وَأَكْثَرُهُمُ الْفَاسِقُونَ (110) Siz insanlar icin cıkarılmıs en hayırlı ummetsiniz. Iyiligi emreder, kotulukten vazgecirmege calısır ve Allah'a inanırsınız. Kitap ehli de inansaydı kendileri icin elbette daha hayırlı olurdu. Iclerinden iman edenler de var, ama pek cogu yoldan cıkmıslardır |
لَن يَضُرُّوكُمْ إِلَّا أَذًى ۖ وَإِن يُقَاتِلُوكُمْ يُوَلُّوكُمُ الْأَدْبَارَ ثُمَّ لَا يُنصَرُونَ (111) Onlar size eziyetten baska bir zarar veremezler. Eger sizinle savasmaya kalkıssalar, size arkalarını donup kacarlar. Sonra kendilerine yardım da edilmez |
ضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ أَيْنَ مَا ثُقِفُوا إِلَّا بِحَبْلٍ مِّنَ اللَّهِ وَحَبْلٍ مِّنَ النَّاسِ وَبَاءُوا بِغَضَبٍ مِّنَ اللَّهِ وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الْمَسْكَنَةُ ۚ ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ كَانُوا يَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَيَقْتُلُونَ الْأَنبِيَاءَ بِغَيْرِ حَقٍّ ۚ ذَٰلِكَ بِمَا عَصَوا وَّكَانُوا يَعْتَدُونَ (112) Onlar nerede bulunurlarsa bulunsunlar, uzerlerine alcaklık damgası vurulmustur. Meger ki Allah'ın ipine ve insanlar (muminler)ın ahdine sıgınmıs olsunlar. Onlar Allah'ın hısmına ugradılar ve uzerlerine de miskinlik damgası vuruldu. Bunun sebebi, onların Allah'ın ayetlerini inkar etmis olmaları ve haksız yere peygamberleri oldurmeleridir. Ayrıca isyan etmis ve haddi de asmıslardı |
۞ لَيْسُوا سَوَاءً ۗ مِّنْ أَهْلِ الْكِتَابِ أُمَّةٌ قَائِمَةٌ يَتْلُونَ آيَاتِ اللَّهِ آنَاءَ اللَّيْلِ وَهُمْ يَسْجُدُونَ (113) Hepsi bir degildirler. Kitap ehli icinde dogruluk uzere bulunan bir ummet (topluluk) vardır ki, gecenin saatlerinde onlar secdeye kapanarak Allah'ın ayetlerini okurlar |
يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَيُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَأُولَٰئِكَ مِنَ الصَّالِحِينَ (114) Allah'a ve ahiret gunune inanırlar, iyiligi emrederler, kotulukten vazgecirmeye calısırlar, hayır islerinde de birbirleriyle yarısırlar. Iste onlar iyi insanlardandır |
وَمَا يَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ فَلَن يُكْفَرُوهُ ۗ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِالْمُتَّقِينَ (115) Onlar ne hayır islerlerse karsılıksız bırakılmayacaklardır. Allah kendisinden geregi gibi sakınanları bilir |
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا لَن تُغْنِيَ عَنْهُمْ أَمْوَالُهُمْ وَلَا أَوْلَادُهُم مِّنَ اللَّهِ شَيْئًا ۖ وَأُولَٰئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ ۚ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ (116) O inkar edenler (var ya), onların ne malları, ne de evlatları, onlara Allah'a karsı hicbir fayda saglamayacaktır. Onlar, ates halkıdır; orada ebedi kalacaklardır |
مَثَلُ مَا يُنفِقُونَ فِي هَٰذِهِ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا كَمَثَلِ رِيحٍ فِيهَا صِرٌّ أَصَابَتْ حَرْثَ قَوْمٍ ظَلَمُوا أَنفُسَهُمْ فَأَهْلَكَتْهُ ۚ وَمَا ظَلَمَهُمُ اللَّهُ وَلَٰكِنْ أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ (117) Onların bu dunya hayatında harcadıklarının durumu, kendilerine zulmeden bir toplulugun ekinlerini vurup da mahveden kavurucu ve soguk bir ruzgarın hali gibidir. Allah onlara zulmetmedi. Fakat kendileri, kendilerine zulmediyorlar |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا بِطَانَةً مِّن دُونِكُمْ لَا يَأْلُونَكُمْ خَبَالًا وَدُّوا مَا عَنِتُّمْ قَدْ بَدَتِ الْبَغْضَاءُ مِنْ أَفْوَاهِهِمْ وَمَا تُخْفِي صُدُورُهُمْ أَكْبَرُ ۚ قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الْآيَاتِ ۖ إِن كُنتُمْ تَعْقِلُونَ (118) Ey iman edenler! Kendi dısınızdakilerden sırdas edinmeyin. Cunku onlar size fenalık etmekten asla geri kalmazlar, hep sıkıntıya dusmenizi isterler. Kin ve dusmanlıkları agızlarından tasmaktadır. Kalplerinde gizledikleri ise daha buyuktur. Dusunurseniz, biz size ayetleri acıkladık |
هَا أَنتُمْ أُولَاءِ تُحِبُّونَهُمْ وَلَا يُحِبُّونَكُمْ وَتُؤْمِنُونَ بِالْكِتَابِ كُلِّهِ وَإِذَا لَقُوكُمْ قَالُوا آمَنَّا وَإِذَا خَلَوْا عَضُّوا عَلَيْكُمُ الْأَنَامِلَ مِنَ الْغَيْظِ ۚ قُلْ مُوتُوا بِغَيْظِكُمْ ۗ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ (119) Iste siz oyle kimselersiniz ki, onları seversiniz, halbuki onlar sizi sevmezler, siz kitap(lar)ın hepsine inanırsınız, onlarsa sizinle bulustukları zaman "inandık" derler. Basbasa kaldıkları zaman da kinlerinden dolayı parmaklarının uclarını ısırırlar. De ki: "kininizle geberin!". Suphesiz ki Allah goguslerin (gonullerin) ozunu bilir |
إِن تَمْسَسْكُمْ حَسَنَةٌ تَسُؤْهُمْ وَإِن تُصِبْكُمْ سَيِّئَةٌ يَفْرَحُوا بِهَا ۖ وَإِن تَصْبِرُوا وَتَتَّقُوا لَا يَضُرُّكُمْ كَيْدُهُمْ شَيْئًا ۗ إِنَّ اللَّهَ بِمَا يَعْمَلُونَ مُحِيطٌ (120) Size bir iyilik dokunsa fenalarına gider, basınıza bir kotuluk gelse onunla sevinirler. Eger sabreder ve Allah'dan geregince korkarsanız, onların hileleri size hicbir zarar vermez; cunku Allah onları kendi amelleriyle kusatmıstır |
وَإِذْ غَدَوْتَ مِنْ أَهْلِكَ تُبَوِّئُ الْمُؤْمِنِينَ مَقَاعِدَ لِلْقِتَالِ ۗ وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ (121) Hani sen sabah erkenden muminleri savas mevzilerine yerlestirmek icin ailenden ayrılmıstın. Allah, hakkıyla isiten ve bilendir |
إِذْ هَمَّت طَّائِفَتَانِ مِنكُمْ أَن تَفْشَلَا وَاللَّهُ وَلِيُّهُمَا ۗ وَعَلَى اللَّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ (122) O zaman icinizden iki takım bozulmaya yuz tutmustu. Halbuki Allah onların yardımcısı idi. Inananlar, yalnız Allah'a dayanıp guvensinler |
وَلَقَدْ نَصَرَكُمُ اللَّهُ بِبَدْرٍ وَأَنتُمْ أَذِلَّةٌ ۖ فَاتَّقُوا اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ (123) Andolsun, sizler gucsuz oldugunuz halde Allah size Bedir'de yardım etmisti. Allah'tan sakının ki, O'na sukretmis olasınız |
إِذْ تَقُولُ لِلْمُؤْمِنِينَ أَلَن يَكْفِيَكُمْ أَن يُمِدَّكُمْ رَبُّكُم بِثَلَاثَةِ آلَافٍ مِّنَ الْمَلَائِكَةِ مُنزَلِينَ (124) O zaman sen muminlere: "Rabbinizin size, indirilmis uc bin melek ile yardım etmesi size yetmez mi?" diyordun |
بَلَىٰ ۚ إِن تَصْبِرُوا وَتَتَّقُوا وَيَأْتُوكُم مِّن فَوْرِهِمْ هَٰذَا يُمْدِدْكُمْ رَبُّكُم بِخَمْسَةِ آلَافٍ مِّنَ الْمَلَائِكَةِ مُسَوِّمِينَ (125) Evet, sabreder ve (Allah'tan) korkarsanız, onlar ansızın uzerinize gelseler, Rabbiniz size nisanlı nisanlı bes bin melekle yardım eder |
وَمَا جَعَلَهُ اللَّهُ إِلَّا بُشْرَىٰ لَكُمْ وَلِتَطْمَئِنَّ قُلُوبُكُم بِهِ ۗ وَمَا النَّصْرُ إِلَّا مِنْ عِندِ اللَّهِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ (126) Allah, bunu size sırf bir mujde olsun ve kalpleriniz bununla yatıssın diye yaptı. Yardım, yalnız daima galip ve hikmet sahibi olan Allah katındandır |
لِيَقْطَعَ طَرَفًا مِّنَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَوْ يَكْبِتَهُمْ فَيَنقَلِبُوا خَائِبِينَ (127) (Allah bu yardımı) inkar edenlerden bir kısmını kessin veya perisan etsin de umutsuz olarak donup gitsinler (diye yaptı) |
لَيْسَ لَكَ مِنَ الْأَمْرِ شَيْءٌ أَوْ يَتُوبَ عَلَيْهِمْ أَوْ يُعَذِّبَهُمْ فَإِنَّهُمْ ظَالِمُونَ (128) Bu isten sana hicbir sey dusmez. (Allah), ya onların tevbesini kabul eder, yahut onlara, zalim olduklarından dolayı azab eder |
وَلِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۚ يَغْفِرُ لِمَن يَشَاءُ وَيُعَذِّبُ مَن يَشَاءُ ۚ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ (129) Goklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ındır. Diledigini bagıslar, diledigine azab eder. Allah, cok bagıslayan, cok esirgeyendir |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَأْكُلُوا الرِّبَا أَضْعَافًا مُّضَاعَفَةً ۖ وَاتَّقُوا اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ (130) Ey iman edenler! Kat kat artırılmıs olarak faiz yemeyin. Allah'tan sakının ki kurtulusa eresiniz |
وَاتَّقُوا النَّارَ الَّتِي أُعِدَّتْ لِلْكَافِرِينَ (131) Kafirler icin hazırlanmıs olan atesten sakının |
وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَالرَّسُولَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ (132) Allah ve Peygambere itaat edin ki, size de merhamet edilsin |
۞ وَسَارِعُوا إِلَىٰ مَغْفِرَةٍ مِّن رَّبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا السَّمَاوَاتُ وَالْأَرْضُ أُعِدَّتْ لِلْمُتَّقِينَ (133) Rabbinizin bagısına ve genisligi goklerle yer arası kadar olan, Allah'tan geregi gibi korkanlar icin hazırlanmıs bulunan cennete kosun |
الَّذِينَ يُنفِقُونَ فِي السَّرَّاءِ وَالضَّرَّاءِ وَالْكَاظِمِينَ الْغَيْظَ وَالْعَافِينَ عَنِ النَّاسِ ۗ وَاللَّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ (134) O (Allah'tan hakkıyla korka)nlar, bollukta ve darlıkta Allah icin harcarlar, ofkelerini yutarlar, insanları affederler. Allah iyilik edenleri sever |
وَالَّذِينَ إِذَا فَعَلُوا فَاحِشَةً أَوْ ظَلَمُوا أَنفُسَهُمْ ذَكَرُوا اللَّهَ فَاسْتَغْفَرُوا لِذُنُوبِهِمْ وَمَن يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلَّا اللَّهُ وَلَمْ يُصِرُّوا عَلَىٰ مَا فَعَلُوا وَهُمْ يَعْلَمُونَ (135) Ve onlar cirkin bir gunah isledikleri, yahut nefislerine zulmettikleri zaman Allah'ı hatırlayarak hemen gunahlarının bagıslanmasını dilerler. Allah'tan baska gunahları kim bagıslayabilir? Bir de onlar, bile bile, isledikleri (gunah) uzerinde ısrar etmezler |
أُولَٰئِكَ جَزَاؤُهُم مَّغْفِرَةٌ مِّن رَّبِّهِمْ وَجَنَّاتٌ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا ۚ وَنِعْمَ أَجْرُ الْعَامِلِينَ (136) Iste onların mukafatı (odulleri) Rableri tarafından bagıslanma ve altından ırmaklar akan, ebedi kalacakları cennetlerdir. Calısanların mukafatı ne guzeldir |
قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِكُمْ سُنَنٌ فَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ (137) Muhakkak ki sizden once bircok olaylar, seriatler gelip gecmistir. Yeryuzunde gezin, dolasın da yalancıların sonunun nasıl oldugunu bir gorun |
هَٰذَا بَيَانٌ لِّلنَّاسِ وَهُدًى وَمَوْعِظَةٌ لِّلْمُتَّقِينَ (138) Bu (Kur'an) insanlar icin bir acıklama, Allah'dan geregince korkanlar icin dogru yolu gosterme ve bir oguttur |
وَلَا تَهِنُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَأَنتُمُ الْأَعْلَوْنَ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ (139) Gevsemeyin, uzulmeyin, eger hakikaten inanıyorsanız, muhakkak ustun olan sizsinizdir |
إِن يَمْسَسْكُمْ قَرْحٌ فَقَدْ مَسَّ الْقَوْمَ قَرْحٌ مِّثْلُهُ ۚ وَتِلْكَ الْأَيَّامُ نُدَاوِلُهَا بَيْنَ النَّاسِ وَلِيَعْلَمَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَيَتَّخِذَ مِنكُمْ شُهَدَاءَ ۗ وَاللَّهُ لَا يُحِبُّ الظَّالِمِينَ (140) Eger size (Uhud savasında) bir yara degmisse, (Bedir harbinde) o topluma da benzeri bir yara dokunmustu. O gunler ki, biz onları insanlar arasında dondurur dururuz. (Bu da) Allah'ın sizden iman edenleri ayırt etmesi ve sizden sahitler edinmesi icindir. Allah zalimleri sevmez |
وَلِيُمَحِّصَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَيَمْحَقَ الْكَافِرِينَ (141) Bir de bu, Allah'ın iman edenleri tertemiz secip, kafirleri yok etmesi icindir |
أَمْ حَسِبْتُمْ أَن تَدْخُلُوا الْجَنَّةَ وَلَمَّا يَعْلَمِ اللَّهُ الَّذِينَ جَاهَدُوا مِنكُمْ وَيَعْلَمَ الصَّابِرِينَ (142) Yoksa siz, Allah icinizden cihad edenleri belli etmeden, sabredenleri ortaya cıkarmadan cennete girivereceginizi mi sandınız |
وَلَقَدْ كُنتُمْ تَمَنَّوْنَ الْمَوْتَ مِن قَبْلِ أَن تَلْقَوْهُ فَقَدْ رَأَيْتُمُوهُ وَأَنتُمْ تَنظُرُونَ (143) Andolsun ki siz olumle karsılasmadan once onu arzuluyordunuz. Iste onu gordunuz, ama bakıp duruyorsunuz |
وَمَا مُحَمَّدٌ إِلَّا رَسُولٌ قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِهِ الرُّسُلُ ۚ أَفَإِن مَّاتَ أَوْ قُتِلَ انقَلَبْتُمْ عَلَىٰ أَعْقَابِكُمْ ۚ وَمَن يَنقَلِبْ عَلَىٰ عَقِبَيْهِ فَلَن يَضُرَّ اللَّهَ شَيْئًا ۗ وَسَيَجْزِي اللَّهُ الشَّاكِرِينَ (144) Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan once de peygamberler gelip gecmistir. Simdi o olur veya oldurulurse gerisin geriye (eski dininize) mi doneceksiniz? Kim (boyle) geri donerse, Allah'a hicbir sekilde zarar veremez. Allah sukredenleri mukafatlandıracaktır |
وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ أَن تَمُوتَ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ كِتَابًا مُّؤَجَّلًا ۗ وَمَن يُرِدْ ثَوَابَ الدُّنْيَا نُؤْتِهِ مِنْهَا وَمَن يُرِدْ ثَوَابَ الْآخِرَةِ نُؤْتِهِ مِنْهَا ۚ وَسَنَجْزِي الشَّاكِرِينَ (145) Allah'ın izni olmadıkca hicbir kimseye olmek yoktur. (Olum) belirli bir sureye gore yazılmıstır. Kim dunya menfaatini dilerse, kendisine ondan veririz. Kim de ahiret sevabını isterse ona da ondan veririz. Biz sukredenleri mukafatlandıracagız |
وَكَأَيِّن مِّن نَّبِيٍّ قَاتَلَ مَعَهُ رِبِّيُّونَ كَثِيرٌ فَمَا وَهَنُوا لِمَا أَصَابَهُمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَمَا ضَعُفُوا وَمَا اسْتَكَانُوا ۗ وَاللَّهُ يُحِبُّ الصَّابِرِينَ (146) Nice peygamberler vardı ki, kendileriyle beraber bircok Allah dostları carpıstılar; Allah yolunda baslarına gelenlerden yılgınlık gostermediler, zaafa dusmediler, boyun egmediler. Allah sabredenleri sever |
وَمَا كَانَ قَوْلَهُمْ إِلَّا أَن قَالُوا رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَإِسْرَافَنَا فِي أَمْرِنَا وَثَبِّتْ أَقْدَامَنَا وَانصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ (147) Onların sozleri ancak: "Rabbimiz! Bizim gunahlarımızı ve islerimizdeki taskınlıklarımızı bagısla ve (yolunda) ayaklarımızı diret, Kafirler guruhuna karsı da bize yardım et!" demekten ibaretti |
فَآتَاهُمُ اللَّهُ ثَوَابَ الدُّنْيَا وَحُسْنَ ثَوَابِ الْآخِرَةِ ۗ وَاللَّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ (148) Allah da onlara hem dunya nimetini, hem de ahiret sevabının guzelligini verdi. Allah guzel davrananları sever |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن تُطِيعُوا الَّذِينَ كَفَرُوا يَرُدُّوكُمْ عَلَىٰ أَعْقَابِكُمْ فَتَنقَلِبُوا خَاسِرِينَ (149) Ey iman edenler! Siz eger kafir olanlara uyarsanız, sizi topuklarınız ustunde gerisin geriye cevirirler. O zaman busbutun kaybedersiniz |
بَلِ اللَّهُ مَوْلَاكُمْ ۖ وَهُوَ خَيْرُ النَّاصِرِينَ (150) Hayır! Sizin mevlanız Allah'tır. O, yardım edenlerin en hayırlısıdır |
سَنُلْقِي فِي قُلُوبِ الَّذِينَ كَفَرُوا الرُّعْبَ بِمَا أَشْرَكُوا بِاللَّهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِهِ سُلْطَانًا ۖ وَمَأْوَاهُمُ النَّارُ ۚ وَبِئْسَ مَثْوَى الظَّالِمِينَ (151) Allah'ın, hakkında hicbir delil indirmedigi seyleri O'na ortak kosmalarından dolayı, inkar edenlerin kalplerine korku salacagız. Onların yurtları atestir. Zalimlerin donup varacagı yer ne kotudur |
وَلَقَدْ صَدَقَكُمُ اللَّهُ وَعْدَهُ إِذْ تَحُسُّونَهُم بِإِذْنِهِ ۖ حَتَّىٰ إِذَا فَشِلْتُمْ وَتَنَازَعْتُمْ فِي الْأَمْرِ وَعَصَيْتُم مِّن بَعْدِ مَا أَرَاكُم مَّا تُحِبُّونَ ۚ مِنكُم مَّن يُرِيدُ الدُّنْيَا وَمِنكُم مَّن يُرِيدُ الْآخِرَةَ ۚ ثُمَّ صَرَفَكُمْ عَنْهُمْ لِيَبْتَلِيَكُمْ ۖ وَلَقَدْ عَفَا عَنكُمْ ۗ وَاللَّهُ ذُو فَضْلٍ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ (152) Siz Allah'ın izni ile dusmanlarınızı oldururken, Allah, size olan vaadini yerine getirmistir. Allah size sevdiginiz (galibiyeti) gosterdikten sonra zaafa dustunuz. (Peygamber'in verdigi) emir hakkında tartısmaya kalkıstınız ve isyan ettiniz. Kiminiz dunyayı istiyordu, kiminiz ahireti istiyordu. Sonra Allah sizi, denemek icin onlardan geri cevirdi ve sizi bagısladı. Allah muminlere karsı cok lutufkardır |
۞ إِذْ تُصْعِدُونَ وَلَا تَلْوُونَ عَلَىٰ أَحَدٍ وَالرَّسُولُ يَدْعُوكُمْ فِي أُخْرَاكُمْ فَأَثَابَكُمْ غَمًّا بِغَمٍّ لِّكَيْلَا تَحْزَنُوا عَلَىٰ مَا فَاتَكُمْ وَلَا مَا أَصَابَكُمْ ۗ وَاللَّهُ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ (153) Peygamber sizi arkanızdan cagırıp dururken, siz boyuna uzaklasıyor, hic kimseye donup bakmıyordunuz. Bundan dolayı Allah, size gam ustune gam verdi ki, ne elinizden gidene, ne de basınıza gelene uzulmeyesiniz. Allah yaptıklarınızdan haberdardır |
ثُمَّ أَنزَلَ عَلَيْكُم مِّن بَعْدِ الْغَمِّ أَمَنَةً نُّعَاسًا يَغْشَىٰ طَائِفَةً مِّنكُمْ ۖ وَطَائِفَةٌ قَدْ أَهَمَّتْهُمْ أَنفُسُهُمْ يَظُنُّونَ بِاللَّهِ غَيْرَ الْحَقِّ ظَنَّ الْجَاهِلِيَّةِ ۖ يَقُولُونَ هَل لَّنَا مِنَ الْأَمْرِ مِن شَيْءٍ ۗ قُلْ إِنَّ الْأَمْرَ كُلَّهُ لِلَّهِ ۗ يُخْفُونَ فِي أَنفُسِهِم مَّا لَا يُبْدُونَ لَكَ ۖ يَقُولُونَ لَوْ كَانَ لَنَا مِنَ الْأَمْرِ شَيْءٌ مَّا قُتِلْنَا هَاهُنَا ۗ قُل لَّوْ كُنتُمْ فِي بُيُوتِكُمْ لَبَرَزَ الَّذِينَ كُتِبَ عَلَيْهِمُ الْقَتْلُ إِلَىٰ مَضَاجِعِهِمْ ۖ وَلِيَبْتَلِيَ اللَّهُ مَا فِي صُدُورِكُمْ وَلِيُمَحِّصَ مَا فِي قُلُوبِكُمْ ۗ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ (154) Sonra o kederin ardından (Allah) uzerinize oyle bir eminlik, oyle bir uyku indirdi ki, o, icinizden bir zumreyi ortup buruyordu. Bir zumre de canları sevdasına dusmustu. Allah'a karsı, cahiliyet zannı gibi, hakka aykırı bir zan besliyorlar ve "Bu isten bize ne?" diyorlardı. De ki: "Butun is Allah'ındır". Onlar sana acıklamayacaklarını iclerinde saklıyorlar (ve) diyorlar ki: "Bize bu isten bir sey olsaydı burada oldurulmezdik". Onlara soyle soyle: "Eger siz evlerinizde olsaydınız bile, uzerlerine oldurulmesi yazılmıs olanlar yine muhakkak yatacakları (oldurulecekleri) yerlere cıkıp gidecekti. Allah (bunu) goguslerinizin icindekini denemek ve yureklerinizdekini temizlemek icin yaptı. Allah goguslerin icinde olanı bilir |
إِنَّ الَّذِينَ تَوَلَّوْا مِنكُمْ يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِ إِنَّمَا اسْتَزَلَّهُمُ الشَّيْطَانُ بِبَعْضِ مَا كَسَبُوا ۖ وَلَقَدْ عَفَا اللَّهُ عَنْهُمْ ۗ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ حَلِيمٌ (155) Iki toplumun karsılastıgı gun, icinizden yuz cevirip gidenler var ya, seytan onların kazandıkları bazı seylerden dolayı ayaklarını kaydırmak istedi. Ama yine de Allah onları affetti. Kuskusuz Allah cok bagıslayandır, halim(cok yumusak)dir |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَكُونُوا كَالَّذِينَ كَفَرُوا وَقَالُوا لِإِخْوَانِهِمْ إِذَا ضَرَبُوا فِي الْأَرْضِ أَوْ كَانُوا غُزًّى لَّوْ كَانُوا عِندَنَا مَا مَاتُوا وَمَا قُتِلُوا لِيَجْعَلَ اللَّهُ ذَٰلِكَ حَسْرَةً فِي قُلُوبِهِمْ ۗ وَاللَّهُ يُحْيِي وَيُمِيتُ ۗ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ (156) Ey iman edenler! Sizler inkar edenler ve yeryuzunde sefere veya savasa cıkan kardesleri icin: "Eger bizim yanımızda olsalardı olmezlerdi ve oldurulmezlerdi." diyenler gibi olmayın. Allah bunu, onların kalplerine bir hasret (yarası) olarak koydu. Allah, diriltir ve oldurur. Allah yaptıklarınızı gormektedir |
وَلَئِن قُتِلْتُمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ أَوْ مُتُّمْ لَمَغْفِرَةٌ مِّنَ اللَّهِ وَرَحْمَةٌ خَيْرٌ مِّمَّا يَجْمَعُونَ (157) Eger Allah yolunda oldurulur veya olurseniz, Allah'ın bagıslaması ve rahmeti, (sizin icin) onların topladıkları (dunyalıkları)ndan daha hayırlıdır |
وَلَئِن مُّتُّمْ أَوْ قُتِلْتُمْ لَإِلَى اللَّهِ تُحْشَرُونَ (158) Andolsun, olseniz de, oldurulseniz de Allah'ın huzurunda toplanacaksınız |
فَبِمَا رَحْمَةٍ مِّنَ اللَّهِ لِنتَ لَهُمْ ۖ وَلَوْ كُنتَ فَظًّا غَلِيظَ الْقَلْبِ لَانفَضُّوا مِنْ حَوْلِكَ ۖ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الْأَمْرِ ۖ فَإِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ ۚ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلِينَ (159) Sen (o zaman), sırf Allah'ın rahmetiyle onlara karsı yumusak davrandın. Eger kaba, katı yurekli olsaydın, onlar senin etrafından dagılıp giderlerdi. Artık onları sen bagısla, onlar icin Allah'dan magfiret dile. (Yapacagın) islerde onlara da danıs, bir kere de azmettin mi, artık Allah'a dayan. Muhakkak ki Allah kendine dayanıp guvenenleri sever |
إِن يَنصُرْكُمُ اللَّهُ فَلَا غَالِبَ لَكُمْ ۖ وَإِن يَخْذُلْكُمْ فَمَن ذَا الَّذِي يَنصُرُكُم مِّن بَعْدِهِ ۗ وَعَلَى اللَّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ (160) Allah size yardım ederse, sizi yenecek yoktur. Eger sizi yardımsız bırakırsa, artık ondan sonra size kim yardım edebilir? Muminler ancak Allah'a guvenip dayansınlar |
وَمَا كَانَ لِنَبِيٍّ أَن يَغُلَّ ۚ وَمَن يَغْلُلْ يَأْتِ بِمَا غَلَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ۚ ثُمَّ تُوَفَّىٰ كُلُّ نَفْسٍ مَّا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ (161) Hicbir peygambere ganimet malını gizlemesi (devletmillet malını asırması) yarasmaz. Kim boyle bir asırma ve ihanette bulunursa kıyamet gunu asırdıgını boynuna yuklenerek getirir. Sonra da herkese kazandıgının karsılıgı tastamam odenir, onlar haksızlıga da ugramazlar |
أَفَمَنِ اتَّبَعَ رِضْوَانَ اللَّهِ كَمَن بَاءَ بِسَخَطٍ مِّنَ اللَّهِ وَمَأْوَاهُ جَهَنَّمُ ۚ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ (162) Allah'ın rızasına uyan kimse, Allah'ın hısmına ugrayan ve varacagı yer cehennem olan kimse gibi midir? Varıs yeri olarak ne kotudur orası |
هُمْ دَرَجَاتٌ عِندَ اللَّهِ ۗ وَاللَّهُ بَصِيرٌ بِمَا يَعْمَلُونَ (163) Onlar (insanlar) Allah katında derece derecedirler. Allah, onların yaptıklarını gormektedir |
لَقَدْ مَنَّ اللَّهُ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ إِذْ بَعَثَ فِيهِمْ رَسُولًا مِّنْ أَنفُسِهِمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَإِن كَانُوا مِن قَبْلُ لَفِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ (164) Andolsun ki Allah, muminlere kendilerinden, onlara kendi ayetlerini okuyan, onları arındıran ve onlara kitab ve hikmeti ogreten bir Peygamber gondermekle buyuk bir lutufta bulunmustur. Oysa onlar, daha once apacık bir sapıklık icindeydiler |
أَوَلَمَّا أَصَابَتْكُم مُّصِيبَةٌ قَدْ أَصَبْتُم مِّثْلَيْهَا قُلْتُمْ أَنَّىٰ هَٰذَا ۖ قُلْ هُوَ مِنْ عِندِ أَنفُسِكُمْ ۗ إِنَّ اللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ (165) (Bedir'de dusmanı) iki katına ugrattıgınız bir musibet (Uhud'da) size carpınca mı: "Bu nereden" dediniz? De ki: "Bu basınıza gelen kendinizdendir". Suphesiz Allah her seye kadirdir |
وَمَا أَصَابَكُمْ يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِ فَبِإِذْنِ اللَّهِ وَلِيَعْلَمَ الْمُؤْمِنِينَ (166) Iki toplulugun karsılastıgı gunde basınıza gelen musibet de Allah'ın izniyledir. Bu da muminleri belirlemesi ve hem de munafıklık yapanları ayırt etmesi icindir. Ve onlara: "Geliniz, Allah yolunda savasınız veya (hic olmazsa) savunmaya geciniz." denilmisti. Onlar ise: "Biz savasmasını (veya savas olacagını) bilseydik arkanızdan gelirdik." demislerdi. Onlar, o gun, imandan cok kufre yakındılar. kalblerinde olmayanı agızlarıyla soyluyorlardı. Allah neyi gizlediklerini daha iyi bilendir |
وَلِيَعْلَمَ الَّذِينَ نَافَقُوا ۚ وَقِيلَ لَهُمْ تَعَالَوْا قَاتِلُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ أَوِ ادْفَعُوا ۖ قَالُوا لَوْ نَعْلَمُ قِتَالًا لَّاتَّبَعْنَاكُمْ ۗ هُمْ لِلْكُفْرِ يَوْمَئِذٍ أَقْرَبُ مِنْهُمْ لِلْإِيمَانِ ۚ يَقُولُونَ بِأَفْوَاهِهِم مَّا لَيْسَ فِي قُلُوبِهِمْ ۗ وَاللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا يَكْتُمُونَ (167) Iki toplulugun karsılastıgı gunde basınıza gelen musibet de Allah'ın izniyledir. Bu da muminleri belirlemesi ve hem de munafıklık yapanları ayırt etmesi icindir. Ve onlara: "Geliniz, Allah yolunda savasınız veya (hic olmazsa) savunmaya geciniz." denilmisti. Onlar ise: "Biz savasmasını (veya savas olacagını) bilseydik arkanızdan gelirdik." demislerdi. Onlar, o gun, imandan cok kufre yakındılar. kalblerinde olmayanı agızlarıyla soyluyorlardı. Allah neyi gizlediklerini daha iyi bilendir |
الَّذِينَ قَالُوا لِإِخْوَانِهِمْ وَقَعَدُوا لَوْ أَطَاعُونَا مَا قُتِلُوا ۗ قُلْ فَادْرَءُوا عَنْ أَنفُسِكُمُ الْمَوْتَ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ (168) Kendileri oturup kaldıkları halde kardesleri icin: "Eger bize uysalardı oldurulmezlerdi" dediler. Onlara de ki: "Eger iddianızda dogru iseniz, kendinizden olumu uzaklastırınız |
وَلَا تَحْسَبَنَّ الَّذِينَ قُتِلُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ أَمْوَاتًا ۚ بَلْ أَحْيَاءٌ عِندَ رَبِّهِمْ يُرْزَقُونَ (169) Allah yolunda oldurulenleri sakın oluler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rab'leri katında rızıklanmaktadırlar |
فَرِحِينَ بِمَا آتَاهُمُ اللَّهُ مِن فَضْلِهِ وَيَسْتَبْشِرُونَ بِالَّذِينَ لَمْ يَلْحَقُوا بِهِم مِّنْ خَلْفِهِمْ أَلَّا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ (170) Allah'ın lutfundan verdigi nimetle sevinclidirler. Arkalarından kendilerine ulasamayan kimselere de hic bir korku olmayacagını ve uzulmeyeceklerini mujdelemek isterler |
۞ يَسْتَبْشِرُونَ بِنِعْمَةٍ مِّنَ اللَّهِ وَفَضْلٍ وَأَنَّ اللَّهَ لَا يُضِيعُ أَجْرَ الْمُؤْمِنِينَ (171) Onlar, Allah'ın nimetini, keremini ve Allah'ın, muminlerin ecrini zayi etmeyecegini mujdelerler |
الَّذِينَ اسْتَجَابُوا لِلَّهِ وَالرَّسُولِ مِن بَعْدِ مَا أَصَابَهُمُ الْقَرْحُ ۚ لِلَّذِينَ أَحْسَنُوا مِنْهُمْ وَاتَّقَوْا أَجْرٌ عَظِيمٌ (172) Kendilerine yara dokunduktan sonra da Allah ve Peygamberi'nin davetine uydular. Hele onlardan iyilik edenlere ve geregince Allah'tan korkanlara buyuk bir mukafat vardır |
الَّذِينَ قَالَ لَهُمُ النَّاسُ إِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُوا لَكُمْ فَاخْشَوْهُمْ فَزَادَهُمْ إِيمَانًا وَقَالُوا حَسْبُنَا اللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ (173) Insanlar onlara: "Dusmanlarınız size karsı ordu topladı, onlardan korkun." dediklerinde, bu, onların imanını artırdı ve soyle dediler: "Allah bize yeter. O ne guzel vekildir |
فَانقَلَبُوا بِنِعْمَةٍ مِّنَ اللَّهِ وَفَضْلٍ لَّمْ يَمْسَسْهُمْ سُوءٌ وَاتَّبَعُوا رِضْوَانَ اللَّهِ ۗ وَاللَّهُ ذُو فَضْلٍ عَظِيمٍ (174) Bunun uzerine kendilerine hic bir kotuluk dokunmadan Allah'ın nimeti ve lutfuyla geri donduler ve Allah'ın rızasına uydular. Allah buyuk lutuf sahibidir |
إِنَّمَا ذَٰلِكُمُ الشَّيْطَانُ يُخَوِّفُ أَوْلِيَاءَهُ فَلَا تَخَافُوهُمْ وَخَافُونِ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ (175) (Size o haberi getiren) ancak seytandır, (sadece) kendi dostlarını korkutabilir. Onlardan korkmayın, eger mumin iseniz benden korkun |
وَلَا يَحْزُنكَ الَّذِينَ يُسَارِعُونَ فِي الْكُفْرِ ۚ إِنَّهُمْ لَن يَضُرُّوا اللَّهَ شَيْئًا ۗ يُرِيدُ اللَّهُ أَلَّا يَجْعَلَ لَهُمْ حَظًّا فِي الْآخِرَةِ ۖ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ (176) Kufurde yarısanlar seni uzmesin. Onlar, Allah'a hic bir sekilde zarar veremezler. Allah onlara ahirette bir pay vermemek istiyor. Onlar icin buyuk bir azap vardır |
إِنَّ الَّذِينَ اشْتَرَوُا الْكُفْرَ بِالْإِيمَانِ لَن يَضُرُّوا اللَّهَ شَيْئًا وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ (177) Iman karsılıgında inkarı satın alanlar Allah'a hic bir zarar veremezler. Onlar icin acı bir azap vardır |
وَلَا يَحْسَبَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا أَنَّمَا نُمْلِي لَهُمْ خَيْرٌ لِّأَنفُسِهِمْ ۚ إِنَّمَا نُمْلِي لَهُمْ لِيَزْدَادُوا إِثْمًا ۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ مُّهِينٌ (178) Kafirler, kendilerine muhlet vermemizin, sahısları icin hayırlı oldugunu sanmasınlar. Biz onlara bu muhleti, ancak gunahlarını artırsınlar diye veriyoruz. Onlar icin alcaltıcı bir azap vardır |
مَّا كَانَ اللَّهُ لِيَذَرَ الْمُؤْمِنِينَ عَلَىٰ مَا أَنتُمْ عَلَيْهِ حَتَّىٰ يَمِيزَ الْخَبِيثَ مِنَ الطَّيِّبِ ۗ وَمَا كَانَ اللَّهُ لِيُطْلِعَكُمْ عَلَى الْغَيْبِ وَلَٰكِنَّ اللَّهَ يَجْتَبِي مِن رُّسُلِهِ مَن يَشَاءُ ۖ فَآمِنُوا بِاللَّهِ وَرُسُلِهِ ۚ وَإِن تُؤْمِنُوا وَتَتَّقُوا فَلَكُمْ أَجْرٌ عَظِيمٌ (179) Allah, muminleri icinde bulundugunuz su durumda bırakacak degildir, pisi temizden ayıracaktır. Ve Allah sizi gayba vakıf kılacak da degildir. Fakat Allah, peygamberlerinden diledigini secip (gaybı bildirir). O halde Allah'a ve peygamberlerine iman edin. Eger iman eder ve gunahlardan korunursanız, sizin icin buyuk bir mukafat vardır |
وَلَا يَحْسَبَنَّ الَّذِينَ يَبْخَلُونَ بِمَا آتَاهُمُ اللَّهُ مِن فَضْلِهِ هُوَ خَيْرًا لَّهُم ۖ بَلْ هُوَ شَرٌّ لَّهُمْ ۖ سَيُطَوَّقُونَ مَا بَخِلُوا بِهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ۗ وَلِلَّهِ مِيرَاثُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۗ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ (180) Allah'ın, kendilerine lutfundan verdigi nimetlere karsı cimrilik edenler, bunun, kendileri icin hayırlı oldugunu sanmasınlar. Hayır o, kendileri icin serdir. Cimrilik ettikleri sey, kıyamet gununde boyunlarına dolanacaktır. Goklerin ve yerin mirası Allah'a aittir. Allah yaptıklarınızdan haberdardır |
لَّقَدْ سَمِعَ اللَّهُ قَوْلَ الَّذِينَ قَالُوا إِنَّ اللَّهَ فَقِيرٌ وَنَحْنُ أَغْنِيَاءُ ۘ سَنَكْتُبُ مَا قَالُوا وَقَتْلَهُمُ الْأَنبِيَاءَ بِغَيْرِ حَقٍّ وَنَقُولُ ذُوقُوا عَذَابَ الْحَرِيقِ (181) Allah, "Suphesiz Allah fakirdir, biz zenginiz." diyenlerin lafını elbette duymustur. Onların soylediklerini ve peygamberleri haksız yere oldurmelerini yazacagız ve soyle diyecegiz: "Tadın o yakıcı azabı |
ذَٰلِكَ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيكُمْ وَأَنَّ اللَّهَ لَيْسَ بِظَلَّامٍ لِّلْعَبِيدِ (182) Bu, kendi ellerinizin yapıp one surdugunun karsılıgıdır". Allah kullar(ın)a asla zulmetmez |
الَّذِينَ قَالُوا إِنَّ اللَّهَ عَهِدَ إِلَيْنَا أَلَّا نُؤْمِنَ لِرَسُولٍ حَتَّىٰ يَأْتِيَنَا بِقُرْبَانٍ تَأْكُلُهُ النَّارُ ۗ قُلْ قَدْ جَاءَكُمْ رُسُلٌ مِّن قَبْلِي بِالْبَيِّنَاتِ وَبِالَّذِي قُلْتُمْ فَلِمَ قَتَلْتُمُوهُمْ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ (183) Atesin yiyecegi bir kurban getirmedikce hic bir peygambere iman etmeyecegimize dair Allah bize ahidde bulundu." diyenlere de ki: "Benden once size bazı peygamberler acık belgelerle ve sizin dediginiz seyle geldi. Eger dogru insanlarsanız, ya onlarınicin oldurdunuz |
فَإِن كَذَّبُوكَ فَقَدْ كُذِّبَ رُسُلٌ مِّن قَبْلِكَ جَاءُوا بِالْبَيِّنَاتِ وَالزُّبُرِ وَالْكِتَابِ الْمُنِيرِ (184) Eger seni yalanladılarsa, senden once acık deliller, hikmetli sayfalar ve aydınlatıcı kitap getiren peygamberler de yalanlanmıstı |
كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ ۗ وَإِنَّمَا تُوَفَّوْنَ أُجُورَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ۖ فَمَن زُحْزِحَ عَنِ النَّارِ وَأُدْخِلَ الْجَنَّةَ فَقَدْ فَازَ ۗ وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلَّا مَتَاعُ الْغُرُورِ (185) Her canlı olumu tadacaktır. Kıyamet gunu ecirleriniz size eksiksiz olarak verilecektir. Kim cehennemden uzaklastırılıp cennete konursa o, gercekten kurtulusa ermistir. Dunya hayatı, aldatıcı zevkten baska birsey degildir |
۞ لَتُبْلَوُنَّ فِي أَمْوَالِكُمْ وَأَنفُسِكُمْ وَلَتَسْمَعُنَّ مِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِن قَبْلِكُمْ وَمِنَ الَّذِينَ أَشْرَكُوا أَذًى كَثِيرًا ۚ وَإِن تَصْبِرُوا وَتَتَّقُوا فَإِنَّ ذَٰلِكَ مِنْ عَزْمِ الْأُمُورِ (186) Muhakkak siz, mallarınız ve canlarınız hususunda imtihan olunacaksınız. Sizden once kendilerine kitap verilenlerden ve Allah'a ortak kosanlardan size eziyet verici bir cok soz isiteceksiniz. Eger sabreder ve Allah'dan geregi gibi korkarsanız, suphesiz iste bu azmi gerektiren islerdendir |
وَإِذْ أَخَذَ اللَّهُ مِيثَاقَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ لَتُبَيِّنُنَّهُ لِلنَّاسِ وَلَا تَكْتُمُونَهُ فَنَبَذُوهُ وَرَاءَ ظُهُورِهِمْ وَاشْتَرَوْا بِهِ ثَمَنًا قَلِيلًا ۖ فَبِئْسَ مَا يَشْتَرُونَ (187) Bir zaman Allah, kendilerine kitap verilenlerden, "Onu mutlaka insanlara acıklayacaksınız, onu gizlemiyeceksiniz." diye soz almıstı. Onlar ise bunu kulak ardı ettiler ve onu az bir dunyalıga degistiler. Yaptıkları bu alısveris ne kadar kotudur |
لَا تَحْسَبَنَّ الَّذِينَ يَفْرَحُونَ بِمَا أَتَوا وَّيُحِبُّونَ أَن يُحْمَدُوا بِمَا لَمْ يَفْعَلُوا فَلَا تَحْسَبَنَّهُم بِمَفَازَةٍ مِّنَ الْعَذَابِ ۖ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ (188) O yaptıklarına sevinen ve yapmadıkları seylerle de ovulmek isteyenlerin (onacaklarını) sanma! Onların azaptan kurtulacaklarını da sanma! Onlar icin can yakıcı bir azap vardır |
وَلِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۗ وَاللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ (189) Goklerin ve yerin mulku Allah'ındır. Allah her seye kadirdir |
إِنَّ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاخْتِلَافِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ لَآيَاتٍ لِّأُولِي الْأَلْبَابِ (190) Goklerin ve yerin yaratılısında, gece ile gunduzun birbiri ardınca gelip gidisinde selim akıl sahipleri icin gercekten acık, ibretli deliller vardır |
الَّذِينَ يَذْكُرُونَ اللَّهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلَىٰ جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هَٰذَا بَاطِلًا سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ (191) Onlar ayaktayken, otururken ve yanları uzerine yatarken Allah'ı anarlar; goklerin ve yerin yaratılısı uzerinde dusunurler. Ve "Rabbimiz! Sen bunu bos yere yaratmadın, Sen yucesin, bizi atesin azabından koru." derler |
رَبَّنَا إِنَّكَ مَن تُدْخِلِ النَّارَ فَقَدْ أَخْزَيْتَهُ ۖ وَمَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ أَنصَارٍ (192) Rabbimiz! Sen kimi cehennem atesine sokarsan onu rezil etmissindir. Zalimlerin hic yardımcıları yoktur |
رَّبَّنَا إِنَّنَا سَمِعْنَا مُنَادِيًا يُنَادِي لِلْإِيمَانِ أَنْ آمِنُوا بِرَبِّكُمْ فَآمَنَّا ۚ رَبَّنَا فَاغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَكَفِّرْ عَنَّا سَيِّئَاتِنَا وَتَوَفَّنَا مَعَ الْأَبْرَارِ (193) Rabbimiz! Biz, 'Rabbinize iman edin' diye imana cagıran bir davetci isittik, hemen iman ettik. Rabbimiz! Gunahlarımızı bagısla, kotuluklerimizi ort, bizleri sana ermis kullarınla beraber yanına al |
رَبَّنَا وَآتِنَا مَا وَعَدتَّنَا عَلَىٰ رُسُلِكَ وَلَا تُخْزِنَا يَوْمَ الْقِيَامَةِ ۗ إِنَّكَ لَا تُخْلِفُ الْمِيعَادَ (194) Rabbimiz! bize peygamberlerine vaad ettigini ver, kıyamet gunu bizi rezil etme. Muhakkak sen verdigin sozden donmezsin |
فَاسْتَجَابَ لَهُمْ رَبُّهُمْ أَنِّي لَا أُضِيعُ عَمَلَ عَامِلٍ مِّنكُم مِّن ذَكَرٍ أَوْ أُنثَىٰ ۖ بَعْضُكُم مِّن بَعْضٍ ۖ فَالَّذِينَ هَاجَرُوا وَأُخْرِجُوا مِن دِيَارِهِمْ وَأُوذُوا فِي سَبِيلِي وَقَاتَلُوا وَقُتِلُوا لَأُكَفِّرَنَّ عَنْهُمْ سَيِّئَاتِهِمْ وَلَأُدْخِلَنَّهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ ثَوَابًا مِّنْ عِندِ اللَّهِ ۗ وَاللَّهُ عِندَهُ حُسْنُ الثَّوَابِ (195) Rableri onlara su karsılıgı verdi: "Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden, hicbir calısanın amelini zayi etmeyecegim. Sizler birbirinizdensiniz. Goc edenler, yurtlarından cıkarılanlar, yolumda eziyet edilenler, savasanlar ve oldurulenler... Onların gunahlarını elbette ortecegim ve Allah katından bir mukafat olmak uzere, onları altından ırmaklar akan cennetlere de koyacagım. En guzel mukafat Allah katındadır |
لَا يَغُرَّنَّكَ تَقَلُّبُ الَّذِينَ كَفَرُوا فِي الْبِلَادِ (196) Kafirlerin diyar diyar dolasmaları sakın seni aldatmasın |
مَتَاعٌ قَلِيلٌ ثُمَّ مَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ ۚ وَبِئْسَ الْمِهَادُ (197) Bu, az bir gecimliktir. Sonra onların varacakları yer cehennemdir. Ne kotu bir yataktır orası |
لَٰكِنِ الَّذِينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ لَهُمْ جَنَّاتٌ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا نُزُلًا مِّنْ عِندِ اللَّهِ ۗ وَمَا عِندَ اللَّهِ خَيْرٌ لِّلْأَبْرَارِ (198) Fakat Rablerinden geregince korkanlar icin altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. Onlar orada ebedi olarak kalacaklar, Allah katından agırlanacaklardır. Iyiler icin Allah katındakiler daha hayırlıdır |
وَإِنَّ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ لَمَن يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَمَا أُنزِلَ إِلَيْكُمْ وَمَا أُنزِلَ إِلَيْهِمْ خَاشِعِينَ لِلَّهِ لَا يَشْتَرُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ ثَمَنًا قَلِيلًا ۗ أُولَٰئِكَ لَهُمْ أَجْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ ۗ إِنَّ اللَّهَ سَرِيعُ الْحِسَابِ (199) Kitap ehlinden oyleleri var ki, Allah'a inanırlar, size indirilene ve kendilerine indirileneAllah'a boyun egerek inanırlar. Allah'ın ayetlerini az bir degere degismezler. Onların mukafatı da Allah katındadır. Suphesiz Allah, hesabı cabuk gorendir |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اصْبِرُوا وَصَابِرُوا وَرَابِطُوا وَاتَّقُوا اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ (200) Ey iman edenler! Sabredin, dusmanlarınıza karsı sebat gosterin, nobet beklesin, Allah'dan geregince korkun ki, kurtulusa eresiniz |