يَا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُم مِّن نَّفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالًا كَثِيرًا وَنِسَاءً ۚ وَاتَّقُوا اللَّهَ الَّذِي تَسَاءَلُونَ بِهِ وَالْأَرْحَامَ ۚ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلَيْكُمْ رَقِيبًا (1) Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan esini yaratıp ikisinden bir cok erkekler ve kadınlar ureten Rabbinizden korkun; kendi adına birbirinizden dilekte bulundugunuz Allah'dan ve akrabalık (baglarını kırmak)tan sakının. Suphesiz Allah sizin uzerinizde gozeticidir |
وَآتُوا الْيَتَامَىٰ أَمْوَالَهُمْ ۖ وَلَا تَتَبَدَّلُوا الْخَبِيثَ بِالطَّيِّبِ ۖ وَلَا تَأْكُلُوا أَمْوَالَهُمْ إِلَىٰ أَمْوَالِكُمْ ۚ إِنَّهُ كَانَ حُوبًا كَبِيرًا (2) Oksuzlere mallarını verin ve kotusunu (onlara vererek) iyisiyle degistirmeyin. Onların mallarını, kendi mallarınıza karıstırıp yemeyin. Zira bu, buyuk bir gunahtır |
وَإِنْ خِفْتُمْ أَلَّا تُقْسِطُوا فِي الْيَتَامَىٰ فَانكِحُوا مَا طَابَ لَكُم مِّنَ النِّسَاءِ مَثْنَىٰ وَثُلَاثَ وَرُبَاعَ ۖ فَإِنْ خِفْتُمْ أَلَّا تَعْدِلُوا فَوَاحِدَةً أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ ۚ ذَٰلِكَ أَدْنَىٰ أَلَّا تَعُولُوا (3) Eger oksuz kızlarla evlendiginizde onlara karsı adaletli davranamamaktan korkarsanız, hosunuza giden diger kadınlardan iki, uc ve dorde kadar evlenebilirsiniz. Eger adaleti gozetmemekten korkarsanız, o zaman bir tane ile veya elinizin altındakiyle (sahip oldugunuz cariye ile) yetinin. Dogruluktan ayrılmamak icin bu daha elverislidir |
وَآتُوا النِّسَاءَ صَدُقَاتِهِنَّ نِحْلَةً ۚ فَإِن طِبْنَ لَكُمْ عَن شَيْءٍ مِّنْهُ نَفْسًا فَكُلُوهُ هَنِيئًا مَّرِيئًا (4) Kadınlara mehirlerini gonul hosluguyla verin. Eger onlar gonul rızasıyla size bir sey bagıslarlarsa onu afiyetle yiyin |
وَلَا تُؤْتُوا السُّفَهَاءَ أَمْوَالَكُمُ الَّتِي جَعَلَ اللَّهُ لَكُمْ قِيَامًا وَارْزُقُوهُمْ فِيهَا وَاكْسُوهُمْ وَقُولُوا لَهُمْ قَوْلًا مَّعْرُوفًا (5) Allah'ın, sizi basına diktigi mallarınızı aklı ermezlere vermeyin; o mallarla onları besleyin, giydirin ve onlara guzel soz soyleyin |
وَابْتَلُوا الْيَتَامَىٰ حَتَّىٰ إِذَا بَلَغُوا النِّكَاحَ فَإِنْ آنَسْتُم مِّنْهُمْ رُشْدًا فَادْفَعُوا إِلَيْهِمْ أَمْوَالَهُمْ ۖ وَلَا تَأْكُلُوهَا إِسْرَافًا وَبِدَارًا أَن يَكْبَرُوا ۚ وَمَن كَانَ غَنِيًّا فَلْيَسْتَعْفِفْ ۖ وَمَن كَانَ فَقِيرًا فَلْيَأْكُلْ بِالْمَعْرُوفِ ۚ فَإِذَا دَفَعْتُمْ إِلَيْهِمْ أَمْوَالَهُمْ فَأَشْهِدُوا عَلَيْهِمْ ۚ وَكَفَىٰ بِاللَّهِ حَسِيبًا (6) Evlenme cagına gelinceye kadar yetimleri gozetip deneyin. Onların akılca olgunlastıklarını gorurseniz, mallarını kendilerine teslim edin. "Buyuyecekler de mallarına sahip olacaklar" endisesiyle onları israf ederek, tez elden yemeyin. Zengin olan, onların malını yemekten cekinsin. Fakir olan ise, mesru surette yesin. Mallarını kendilerine verdiginiz zaman, bunu sahitler karsısında yapın. Hesap gorucu olarak Allah yeter |
لِّلرِّجَالِ نَصِيبٌ مِّمَّا تَرَكَ الْوَالِدَانِ وَالْأَقْرَبُونَ وَلِلنِّسَاءِ نَصِيبٌ مِّمَّا تَرَكَ الْوَالِدَانِ وَالْأَقْرَبُونَ مِمَّا قَلَّ مِنْهُ أَوْ كَثُرَ ۚ نَصِيبًا مَّفْرُوضًا (7) Ana, baba ve akrabaların miras olarak bıraktıklarında erkeklerin hissesi vardır. Kadınların da ana, baba ve akrabaların bıraktıklarında hisseleri vardır. Bunlar, az olsun cok olsun, farz kılınmıs bir hissedir |
وَإِذَا حَضَرَ الْقِسْمَةَ أُولُو الْقُرْبَىٰ وَالْيَتَامَىٰ وَالْمَسَاكِينُ فَارْزُقُوهُم مِّنْهُ وَقُولُوا لَهُمْ قَوْلًا مَّعْرُوفًا (8) Paylasma sırasında akrabalar, oksuzler, yoksullar hazır bulunurlarsa, onlara da bir sey verin ve onlara guzelce sozler soyleyerek gonullerini alın |
وَلْيَخْشَ الَّذِينَ لَوْ تَرَكُوا مِنْ خَلْفِهِمْ ذُرِّيَّةً ضِعَافًا خَافُوا عَلَيْهِمْ فَلْيَتَّقُوا اللَّهَ وَلْيَقُولُوا قَوْلًا سَدِيدًا (9) Kendileri, geriye zayıf cocuklar bıraktıkları takdirde, onların geleceginden endise duyacak olanlar, (yetimler hakkında da aynı) endiseyi duysunlar, Allah'dan sakınsınlar ve dogru soz soylesinler |
إِنَّ الَّذِينَ يَأْكُلُونَ أَمْوَالَ الْيَتَامَىٰ ظُلْمًا إِنَّمَا يَأْكُلُونَ فِي بُطُونِهِمْ نَارًا ۖ وَسَيَصْلَوْنَ سَعِيرًا (10) Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, muhakkak ki karınlarını atesle doldurmus olurlar ve cehennemi boylarlar |
يُوصِيكُمُ اللَّهُ فِي أَوْلَادِكُمْ ۖ لِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الْأُنثَيَيْنِ ۚ فَإِن كُنَّ نِسَاءً فَوْقَ اثْنَتَيْنِ فَلَهُنَّ ثُلُثَا مَا تَرَكَ ۖ وَإِن كَانَتْ وَاحِدَةً فَلَهَا النِّصْفُ ۚ وَلِأَبَوَيْهِ لِكُلِّ وَاحِدٍ مِّنْهُمَا السُّدُسُ مِمَّا تَرَكَ إِن كَانَ لَهُ وَلَدٌ ۚ فَإِن لَّمْ يَكُن لَّهُ وَلَدٌ وَوَرِثَهُ أَبَوَاهُ فَلِأُمِّهِ الثُّلُثُ ۚ فَإِن كَانَ لَهُ إِخْوَةٌ فَلِأُمِّهِ السُّدُسُ ۚ مِن بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصِي بِهَا أَوْ دَيْنٍ ۗ آبَاؤُكُمْ وَأَبْنَاؤُكُمْ لَا تَدْرُونَ أَيُّهُمْ أَقْرَبُ لَكُمْ نَفْعًا ۚ فَرِيضَةً مِّنَ اللَّهِ ۗ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا (11) Allah size evlatlarınızın miras taksimini soyle emrediyor: Cocuklarınızda, erkege iki kadın payı kadar, eger hepsi kadın olmak uzere ikiden de fazla iseler, bunlara mirasın ucte ikisi ve eger bir tek kadın ise o zaman ona malın yarısı vardır. Eger olen, ana ve baba ile birlikte cocuklar da bırakmıssa ana babanın her birine olenin terekesinden altıda bir; sayet olenin cocugu yok da, mirascı olarak ana ve babası kalmıssa, ananın payı ucte birdir. Eger olenin kardesleri varsa terekenin altıda biriananındır. Bu paylar, olenin borcları odenip, vasiyeti de yerine getirildikten sonra hak sahiplerine verilir. Baba ve cocuklardan, hangisinin size fayda bakımından daha yakın oldugunu, siz bilmezsiniz. Butun bunlar Allah tarafından farz kılınmıstır. Suphesiz Allah alimdir, hakimdir |
۞ وَلَكُمْ نِصْفُ مَا تَرَكَ أَزْوَاجُكُمْ إِن لَّمْ يَكُن لَّهُنَّ وَلَدٌ ۚ فَإِن كَانَ لَهُنَّ وَلَدٌ فَلَكُمُ الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْنَ ۚ مِن بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصِينَ بِهَا أَوْ دَيْنٍ ۚ وَلَهُنَّ الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْتُمْ إِن لَّمْ يَكُن لَّكُمْ وَلَدٌ ۚ فَإِن كَانَ لَكُمْ وَلَدٌ فَلَهُنَّ الثُّمُنُ مِمَّا تَرَكْتُم ۚ مِّن بَعْدِ وَصِيَّةٍ تُوصُونَ بِهَا أَوْ دَيْنٍ ۗ وَإِن كَانَ رَجُلٌ يُورَثُ كَلَالَةً أَوِ امْرَأَةٌ وَلَهُ أَخٌ أَوْ أُخْتٌ فَلِكُلِّ وَاحِدٍ مِّنْهُمَا السُّدُسُ ۚ فَإِن كَانُوا أَكْثَرَ مِن ذَٰلِكَ فَهُمْ شُرَكَاءُ فِي الثُّلُثِ ۚ مِن بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصَىٰ بِهَا أَوْ دَيْنٍ غَيْرَ مُضَارٍّ ۚ وَصِيَّةً مِّنَ اللَّهِ ۗ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَلِيمٌ (12) Eger hanımlarınızın cocukları yoksa, bıraktıkları mirasın yarısı sizindir. Sayet bir cocukları varsa o zaman mirasın dortte biri sizindir. Bu paylar, olenin vasiyeti yerine getirildikten ve varsa, borcu odendikten sonra verilir. Eger siz cocuk bırakmadan olurseniz, geriye bıraktıgınız mirasın dortte biri hanımlarınızındır. Sayet cocuklarınız varsa o zaman bıraktıgınız mirasın sekizde biri hanımlarınızındır. Bu paylar, yaptıgınız vasiyetler yerine getirilip ve varsa borcunuz odendikten sonra verilir. Eger olen bir erkek veya kadının cocugu ve babası bulunmadıgı halde kelale olarak (yan koldan) mirasına konuluyor ve kendisinin bir erkek veya kızkardesi bulunuyorsa, bunlardan herbirinin miras payı terekenin altıda biridir. Eger mevcut olan kardesler bundan daha cok iseler, bu takdirde kardesler mirasın ucte birini zarara ugratılmaksızın aralarında esit olarak taksim ederler. Bu paylar olenin vasiyeti yerine getirilip ve varsa borcu odendikten sonra verilir. Bunlar, Allah tarafından bir emirdir. Allah her seyi bilen ve yarattıklarına cok yumusak davranandır |
تِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ ۚ وَمَن يُطِعِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا ۚ وَذَٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ (13) Iste butun bu hukumler, Allah'ın koydugu hukumler ve cizdigi sınırlardır. Kim Allah'a ve Peygamberine itaat ederse Allah onu altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar. Onlar, orada ebedi olarak kalacaklardır. Iste buyuk kurtulus budur |
وَمَن يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَيَتَعَدَّ حُدُودَهُ يُدْخِلْهُ نَارًا خَالِدًا فِيهَا وَلَهُ عَذَابٌ مُّهِينٌ (14) Kim de Allah'a ve Peygamberine isyan eder ve Allah'ın koydugu sınırları asarsa Allah onu da ebedi kalacagı cehennem atesine koyar. Onun icin alcaltıcı bir azab vardır |
وَاللَّاتِي يَأْتِينَ الْفَاحِشَةَ مِن نِّسَائِكُمْ فَاسْتَشْهِدُوا عَلَيْهِنَّ أَرْبَعَةً مِّنكُمْ ۖ فَإِن شَهِدُوا فَأَمْسِكُوهُنَّ فِي الْبُيُوتِ حَتَّىٰ يَتَوَفَّاهُنَّ الْمَوْتُ أَوْ يَجْعَلَ اللَّهُ لَهُنَّ سَبِيلًا (15) Kadınlarınızdan zina edenlere karsı, icinizden dort sahit getirin. Eger onlar, sahitlik yaparlarsa, bu kadınları, olum alıp goturunceye kadar veya Allah onlara bir cıkıs yolu acıncaya kadar evlerde hapsedin |
وَاللَّذَانِ يَأْتِيَانِهَا مِنكُمْ فَآذُوهُمَا ۖ فَإِن تَابَا وَأَصْلَحَا فَأَعْرِضُوا عَنْهُمَا ۗ إِنَّ اللَّهَ كَانَ تَوَّابًا رَّحِيمًا (16) Sizlerden zina edenlerin her ikisine de eziyet edin. Eger onlar tevbe edip kendilerini ıslah ederlerse onlardan vazgecin. Cunku Allah tevbeleri kabul eden ve cok merhamet edendir |
إِنَّمَا التَّوْبَةُ عَلَى اللَّهِ لِلَّذِينَ يَعْمَلُونَ السُّوءَ بِجَهَالَةٍ ثُمَّ يَتُوبُونَ مِن قَرِيبٍ فَأُولَٰئِكَ يَتُوبُ اللَّهُ عَلَيْهِمْ ۗ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا (17) Ancak Allah'ın kabul etmesini vaad buyurdugu tevbe, o kimseler icindir ki, bilmeyerek gunah isleyip hemen tevbe edenlerin tevbesidir. Iste Allah bunların tevbelerini kabul eder. Allah alimdir hakimdir. (Her seyi bilendir, hikmet sahibidir) |
وَلَيْسَتِ التَّوْبَةُ لِلَّذِينَ يَعْمَلُونَ السَّيِّئَاتِ حَتَّىٰ إِذَا حَضَرَ أَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ إِنِّي تُبْتُ الْآنَ وَلَا الَّذِينَ يَمُوتُونَ وَهُمْ كُفَّارٌ ۚ أُولَٰئِكَ أَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا (18) Yoksa gunah isleyip de kendisine olum gelince: "Iste ben simdi tevbe ettim." diyen kimselerin tevbesi kabul edilmez. Kafir olarak olenlerin de tevbeleri kabul edilmez. Iste bunlara ahirette can yakıcı bir azap hazırlamısızdır |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا يَحِلُّ لَكُمْ أَن تَرِثُوا النِّسَاءَ كَرْهًا ۖ وَلَا تَعْضُلُوهُنَّ لِتَذْهَبُوا بِبَعْضِ مَا آتَيْتُمُوهُنَّ إِلَّا أَن يَأْتِينَ بِفَاحِشَةٍ مُّبَيِّنَةٍ ۚ وَعَاشِرُوهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ ۚ فَإِن كَرِهْتُمُوهُنَّ فَعَسَىٰ أَن تَكْرَهُوا شَيْئًا وَيَجْعَلَ اللَّهُ فِيهِ خَيْرًا كَثِيرًا (19) Ey iman edenler! Kadınlara zorla varis olmanız size helal degildir. Verdiginiz mehrin bir kısmını kurtaracaksınız diye, onları sıkıstırmanız da helal degildir. Ancak acık bir hayasızlık yapmıs olurlarsa baska. Onlarla iyi gecinin. Eger kendilerinden hoslanmadınızsa, olabilir ki, siz bir seyden hoslanmasanız da Allah onda bir cok hayır takdir etmis bulunur |
وَإِنْ أَرَدتُّمُ اسْتِبْدَالَ زَوْجٍ مَّكَانَ زَوْجٍ وَآتَيْتُمْ إِحْدَاهُنَّ قِنطَارًا فَلَا تَأْخُذُوا مِنْهُ شَيْئًا ۚ أَتَأْخُذُونَهُ بُهْتَانًا وَإِثْمًا مُّبِينًا (20) Eger bir esi bırakıp da yerine diger bir es almak isterseniz, oncekine yuklerle mehir vermis de bulunsanız, ondan bir sey geri almayın. O malı bir iftira ve acık bir gunah isnadı yaparak geri alır mısınız |
وَكَيْفَ تَأْخُذُونَهُ وَقَدْ أَفْضَىٰ بَعْضُكُمْ إِلَىٰ بَعْضٍ وَأَخَذْنَ مِنكُم مِّيثَاقًا غَلِيظًا (21) Birbirinizle kaynasıp basbasa kalmısken ve onlar sizden kuvvetli bir teminat almısken verdiginizi nasıl geri alabilirsiniz |
وَلَا تَنكِحُوا مَا نَكَحَ آبَاؤُكُم مِّنَ النِّسَاءِ إِلَّا مَا قَدْ سَلَفَ ۚ إِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةً وَمَقْتًا وَسَاءَ سَبِيلًا (22) Cahiliye devrinde gecenler mustesna, babalarınızın nikahladıgı kadınlarla evlenmeyiniz. Suphe yok ki o, pek cirkindi, igrenc idi, o ne fena bir adetti |
حُرِّمَتْ عَلَيْكُمْ أُمَّهَاتُكُمْ وَبَنَاتُكُمْ وَأَخَوَاتُكُمْ وَعَمَّاتُكُمْ وَخَالَاتُكُمْ وَبَنَاتُ الْأَخِ وَبَنَاتُ الْأُخْتِ وَأُمَّهَاتُكُمُ اللَّاتِي أَرْضَعْنَكُمْ وَأَخَوَاتُكُم مِّنَ الرَّضَاعَةِ وَأُمَّهَاتُ نِسَائِكُمْ وَرَبَائِبُكُمُ اللَّاتِي فِي حُجُورِكُم مِّن نِّسَائِكُمُ اللَّاتِي دَخَلْتُم بِهِنَّ فَإِن لَّمْ تَكُونُوا دَخَلْتُم بِهِنَّ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ وَحَلَائِلُ أَبْنَائِكُمُ الَّذِينَ مِنْ أَصْلَابِكُمْ وَأَن تَجْمَعُوا بَيْنَ الْأُخْتَيْنِ إِلَّا مَا قَدْ سَلَفَ ۗ إِنَّ اللَّهَ كَانَ غَفُورًا رَّحِيمًا (23) Size sunları nikahlamak haram kılındı: Anneleriniz, kızlarınız, kız kardesleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek ve kız kardeslerinizin kızları, sizi emziren sut anneleriniz, sut kızkardesleriniz ve karılarınızın anneleri, ve kendileri ile zifafa girdiginiz kadınlarınızdan olan ve evlerinizde bulunan uvey kızlarınız. Eger uvey kızlarınızın anneleri ile zifafa girmemisseniz onlarla evlenmenizde size bir gunah yoktur. Sulbunuzden gelen (oz) ogullarınızın hanımları ile evlenmeniz ve iki kız kardesi birlikte nikahlamanız da haramdır. Ancak cahiliyyet devrinde gecen gecmistir. Suphesiz ki Allah gafur (cok bagıslayıcı) ve cok merhamet edicidir |
۞ وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ النِّسَاءِ إِلَّا مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ ۖ كِتَابَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ ۚ وَأُحِلَّ لَكُم مَّا وَرَاءَ ذَٰلِكُمْ أَن تَبْتَغُوا بِأَمْوَالِكُم مُّحْصِنِينَ غَيْرَ مُسَافِحِينَ ۚ فَمَا اسْتَمْتَعْتُم بِهِ مِنْهُنَّ فَآتُوهُنَّ أُجُورَهُنَّ فَرِيضَةً ۚ وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ فِيمَا تَرَاضَيْتُم بِهِ مِن بَعْدِ الْفَرِيضَةِ ۚ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا (24) Bir de harb esiri olarak sahibi bulundugunuz cariyeler mustesna, evli kadınlarla evlenmeniz de size haram kılındı. Butun bunlar Allah'ın uzerinize farz kıldıgı hukumlerdir. Bunların dısında kalanlar ise iffetli olarak zina etmeksizin mallarınızla mehir vermek suretiyle evlenmek istemeniz size helal kılındı. O halde onlardan nikah ile faydalanmanıza karsılık mehirlerini kendilerine verin ki, bu farzdır. O mehri takdir edip kesinlestirdikten sonra birbirinizi razı etmenizde bir mahzur yoktur. Suphesiz ki Allah her seyi cok iyi bilendir, hukum ve hikmet sahibidir |
وَمَن لَّمْ يَسْتَطِعْ مِنكُمْ طَوْلًا أَن يَنكِحَ الْمُحْصَنَاتِ الْمُؤْمِنَاتِ فَمِن مَّا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُم مِّن فَتَيَاتِكُمُ الْمُؤْمِنَاتِ ۚ وَاللَّهُ أَعْلَمُ بِإِيمَانِكُم ۚ بَعْضُكُم مِّن بَعْضٍ ۚ فَانكِحُوهُنَّ بِإِذْنِ أَهْلِهِنَّ وَآتُوهُنَّ أُجُورَهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ مُحْصَنَاتٍ غَيْرَ مُسَافِحَاتٍ وَلَا مُتَّخِذَاتِ أَخْدَانٍ ۚ فَإِذَا أُحْصِنَّ فَإِنْ أَتَيْنَ بِفَاحِشَةٍ فَعَلَيْهِنَّ نِصْفُ مَا عَلَى الْمُحْصَنَاتِ مِنَ الْعَذَابِ ۚ ذَٰلِكَ لِمَنْ خَشِيَ الْعَنَتَ مِنكُمْ ۚ وَأَن تَصْبِرُوا خَيْرٌ لَّكُمْ ۗ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ (25) Sizden her kim hur mumin kadınları nikah edecek bir zenginlige gucu yetmiyorsa, ona da ellerinizin altındaki mumin cariyelerinizden efendilerinin rızası ile nikahlamak var. Allah sizin imanınızı daha iyi bilir. Siz birbirinizdensiniz. O halde sahiplerinin izni ile ve mehirlerini orfe gore vermek suretiyle cariyelerden iffetli olan, zina etmeyen, dost da edinmeyenlerle evlenin. Evlendikten sonra bir fuhus yaparlarsa, o vakit hur kadınlar hakkında gerekli bulunan cezanın yarısı kendilerine lazım gelir. Bu hukumler, icinizden gunah islemekten korkanlaradır. Sabretmeniz ise, sizin icin daha hayırlıdır. Allah Gafurdur, Rahimdir (cok bagıslayıcıdır, cok merhamet edicidir) |
يُرِيدُ اللَّهُ لِيُبَيِّنَ لَكُمْ وَيَهْدِيَكُمْ سُنَنَ الَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ وَيَتُوبَ عَلَيْكُمْ ۗ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ (26) Allah, sizlere bilmediklerinizi bildirmek, sizden oncekilerin yollarını size gostermek ve tevbenizi kabul etmek istiyor. Allah, her seyi cok iyi bilendir, hukum ve hikmet sahibidir |
وَاللَّهُ يُرِيدُ أَن يَتُوبَ عَلَيْكُمْ وَيُرِيدُ الَّذِينَ يَتَّبِعُونَ الشَّهَوَاتِ أَن تَمِيلُوا مَيْلًا عَظِيمًا (27) Allah sizin tevbenizi kabul etmek istiyor. Halbuki sehvetlerine uyanlar ise, sizin dogru yoldan buyuk bir meyl ile sapmanızı istiyorlar |
يُرِيدُ اللَّهُ أَن يُخَفِّفَ عَنكُمْ ۚ وَخُلِقَ الْإِنسَانُ ضَعِيفًا (28) Allah, din hususundaki agır teklifleri sizden hafifletmek istiyor. Cunku insan sabır ve tahammul bakımından zayıf yaratılmıstır |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَأْكُلُوا أَمْوَالَكُم بَيْنَكُم بِالْبَاطِلِ إِلَّا أَن تَكُونَ تِجَارَةً عَن تَرَاضٍ مِّنكُمْ ۚ وَلَا تَقْتُلُوا أَنفُسَكُمْ ۚ إِنَّ اللَّهَ كَانَ بِكُمْ رَحِيمًا (29) Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin. Ancak kendi rızanızla yaptıgınız ticaretle yemeniz helaldir. Birbirinizin canına kıymayın. Suphesiz Allah, size karsı cok merhametlidir |
وَمَن يَفْعَلْ ذَٰلِكَ عُدْوَانًا وَظُلْمًا فَسَوْفَ نُصْلِيهِ نَارًا ۚ وَكَانَ ذَٰلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرًا (30) Kim, zulum ve tecavuz yolu ile bu yasakları islerse, yakında onu cehennem atesine atacagız. Onu atese atmak da Allah'a pek kolaydır |
إِن تَجْتَنِبُوا كَبَائِرَ مَا تُنْهَوْنَ عَنْهُ نُكَفِّرْ عَنكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَنُدْخِلْكُم مُّدْخَلًا كَرِيمًا (31) Eger siz, yasaklandıgınız buyuk gunahlardan sakınırsanız, diger kusurlarınızı orter, sizi guzel bir makama koyarız |
وَلَا تَتَمَنَّوْا مَا فَضَّلَ اللَّهُ بِهِ بَعْضَكُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ ۚ لِّلرِّجَالِ نَصِيبٌ مِّمَّا اكْتَسَبُوا ۖ وَلِلنِّسَاءِ نَصِيبٌ مِّمَّا اكْتَسَبْنَ ۚ وَاسْأَلُوا اللَّهَ مِن فَضْلِهِ ۗ إِنَّ اللَّهَ كَانَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا (32) Bir de Allah'ın bazınıza, digerinden fazla verdigi seyleri temenni etmeyin. Erkeklere hak ettiklerinden bir pay vardır. Kadınlara da kendi kazandıklarından bir pay vardır. Isteklerinizi Allah'ın fazlından ve kereminden isteyin. Gercekten Allah her seyi hakkıyla bilendir |
وَلِكُلٍّ جَعَلْنَا مَوَالِيَ مِمَّا تَرَكَ الْوَالِدَانِ وَالْأَقْرَبُونَ ۚ وَالَّذِينَ عَقَدَتْ أَيْمَانُكُمْ فَآتُوهُمْ نَصِيبَهُمْ ۚ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدًا (33) Anne, baba ve akrabaların bıraktıkları her sey icin bir mirascı tayin ettik. Yemin akdiyle mirascı kıldıklarınızın paylarını da verin. Suphesiz Allah, her seye sahittir |
الرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَاءِ بِمَا فَضَّلَ اللَّهُ بَعْضَهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ وَبِمَا أَنفَقُوا مِنْ أَمْوَالِهِمْ ۚ فَالصَّالِحَاتُ قَانِتَاتٌ حَافِظَاتٌ لِّلْغَيْبِ بِمَا حَفِظَ اللَّهُ ۚ وَاللَّاتِي تَخَافُونَ نُشُوزَهُنَّ فَعِظُوهُنَّ وَاهْجُرُوهُنَّ فِي الْمَضَاجِعِ وَاضْرِبُوهُنَّ ۖ فَإِنْ أَطَعْنَكُمْ فَلَا تَبْغُوا عَلَيْهِنَّ سَبِيلًا ۗ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيًّا كَبِيرًا (34) Erkekler, kadın uzerine idareci ve hakimdirler. Cunku Allah birini (cihad, imamet, miras gibi islerde) digerinden ustun yaratmıstır. Bir de erkekler mallarından (aile fertlerine) harcamaktadırlar. Iyi kadınlar, itaatkar olanlar ve Allah'ın korunmasını emrettigi seyleri kocalarının bulunmadıgı zamanlarda da koruyanlardır. Fenalık ve gecimsizliklerinden korktugunuz kadınlara gelince: Once kendilerine ogut verin, yataklarından ayrılın. Bunlar da fayda vermezse dovun. Eger size itaat ederlerse kendilerini incitmeye baska bir bahane aramayın. Cunku Allah cok yucedir, cok buyuktur |
وَإِنْ خِفْتُمْ شِقَاقَ بَيْنِهِمَا فَابْعَثُوا حَكَمًا مِّنْ أَهْلِهِ وَحَكَمًا مِّنْ أَهْلِهَا إِن يُرِيدَا إِصْلَاحًا يُوَفِّقِ اللَّهُ بَيْنَهُمَا ۗ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا خَبِيرًا (35) Eger karıkoca arasının acılmasından endiseye duserseniz bir hakem erkegin tarafından, bir hakem de kadının ailesinden kendilerine gonderin. Bu arabulucu hakemler gercekten barıstırmak isterlerse, Allah karıkoca arasındaki dargınlık yerine gecim verir. Suphesiz ki Allah hakkıyla bilendir, her seyin aslından haberdardır |
۞ وَاعْبُدُوا اللَّهَ وَلَا تُشْرِكُوا بِهِ شَيْئًا ۖ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا وَبِذِي الْقُرْبَىٰ وَالْيَتَامَىٰ وَالْمَسَاكِينِ وَالْجَارِ ذِي الْقُرْبَىٰ وَالْجَارِ الْجُنُبِ وَالصَّاحِبِ بِالْجَنبِ وَابْنِ السَّبِيلِ وَمَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ ۗ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ مَن كَانَ مُخْتَالًا فَخُورًا (36) Allah'a ibadet edin ve O'na hicbir seyi ortak kosmayın. Sonra anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, akraba olan komsulara, yakın komsulara, yanında bulunan arkadasa, yolda kalanlara, sahip oldugunuz kolelere iyilik edin. Suphesiz Allah, kibirlenen ve ovunen kimseyi sevmez |
الَّذِينَ يَبْخَلُونَ وَيَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبُخْلِ وَيَكْتُمُونَ مَا آتَاهُمُ اللَّهُ مِن فَضْلِهِ ۗ وَأَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ عَذَابًا مُّهِينًا (37) Onlar ki hem kıskanır, cimrilik ederler, hem de herkese cimrilik tavsiye ederler ve Allah'ın kendilerine lutfundan verdigi nimeti gizlerler. Biz kafirlere alcaltıcı bir azap hazırladık |
وَالَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ رِئَاءَ النَّاسِ وَلَا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَلَا بِالْيَوْمِ الْآخِرِ ۗ وَمَن يَكُنِ الشَّيْطَانُ لَهُ قَرِينًا فَسَاءَ قَرِينًا (38) Bunlar, Allah'a ve ahiret gunune iman etmedikleri halde mallarını, insanlara gosteris yapmak icin harcarlar. Seytan kimin arkadası olursa, o ne kotu arkadastır |
وَمَاذَا عَلَيْهِمْ لَوْ آمَنُوا بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَأَنفَقُوا مِمَّا رَزَقَهُمُ اللَّهُ ۚ وَكَانَ اللَّهُ بِهِمْ عَلِيمًا (39) Bunlar, Allah'a ve ahiret gunune iman etselerdi ve Allah'ın verdigi rızıktan gosterissiz harcasalardı kendilerine ne zarar gelirdi? Allah onların soz ve islerini cok iyi bilendir |
إِنَّ اللَّهَ لَا يَظْلِمُ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ ۖ وَإِن تَكُ حَسَنَةً يُضَاعِفْهَا وَيُؤْتِ مِن لَّدُنْهُ أَجْرًا عَظِيمًا (40) Suphesiz ki Allah, hic kimseye zerre kadar zulum etmez. Eger yapılan iyilik zerre kadar da olsa, onun sevabını kat kat artırır. Ve kendi katından buyuk bir mukafat verir |
فَكَيْفَ إِذَا جِئْنَا مِن كُلِّ أُمَّةٍ بِشَهِيدٍ وَجِئْنَا بِكَ عَلَىٰ هَٰؤُلَاءِ شَهِيدًا (41) Her ummetten bir sahit getirdigimiz ve seni de onların uzerine bir sahit yaptıgımız zaman bakalım kafirlerin hali ne olacak |
يَوْمَئِذٍ يَوَدُّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَعَصَوُا الرَّسُولَ لَوْ تُسَوَّىٰ بِهِمُ الْأَرْضُ وَلَا يَكْتُمُونَ اللَّهَ حَدِيثًا (42) Allah'ı, inkar edip peygambere isyan edenler, o kıyamet gunu yerle bir olmayı isterler. Allah'tan hicbir sozu gizleyemezler |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَقْرَبُوا الصَّلَاةَ وَأَنتُمْ سُكَارَىٰ حَتَّىٰ تَعْلَمُوا مَا تَقُولُونَ وَلَا جُنُبًا إِلَّا عَابِرِي سَبِيلٍ حَتَّىٰ تَغْتَسِلُوا ۚ وَإِن كُنتُم مَّرْضَىٰ أَوْ عَلَىٰ سَفَرٍ أَوْ جَاءَ أَحَدٌ مِّنكُم مِّنَ الْغَائِطِ أَوْ لَامَسْتُمُ النِّسَاءَ فَلَمْ تَجِدُوا مَاءً فَتَيَمَّمُوا صَعِيدًا طَيِّبًا فَامْسَحُوا بِوُجُوهِكُمْ وَأَيْدِيكُمْ ۗ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَفُوًّا غَفُورًا (43) Ey iman edenler! Sarhos iken ne soylediginizi bilinceye kadar namaza yaklasmayın. Cunub iken de yolcu olanlar mustesna gusul edinceye kadar namaza yaklasmayın. Eger hasta olur, veya yolculukta bulunursanız veyahut biriniz abdest bozmaktan gelince veya cinsi munasebette bulunup, su da bulamazsanız o zaman tertemiz bir toprak ile teyemmum edin. Niyetle yuzlerinize ve ellerinize surun. Suphesiz ki Allah cok affedicidir, cok bagıslayıcıdır |
أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ أُوتُوا نَصِيبًا مِّنَ الْكِتَابِ يَشْتَرُونَ الضَّلَالَةَ وَيُرِيدُونَ أَن تَضِلُّوا السَّبِيلَ (44) Kendilerine kitaptan bir nasib verilmis olanları gormuyor musun? Onlar, sapıklıgı satın alıyorlar ve sizin de yoldan sapmanızı istiyorlar |
وَاللَّهُ أَعْلَمُ بِأَعْدَائِكُمْ ۚ وَكَفَىٰ بِاللَّهِ وَلِيًّا وَكَفَىٰ بِاللَّهِ نَصِيرًا (45) Allah sizin dusmanlarınızı cok iyi bilir. Gercek bir dost olarak Allah yeter. Ve yardımcı olarak da Allah yeter |
مِّنَ الَّذِينَ هَادُوا يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ عَن مَّوَاضِعِهِ وَيَقُولُونَ سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا وَاسْمَعْ غَيْرَ مُسْمَعٍ وَرَاعِنَا لَيًّا بِأَلْسِنَتِهِمْ وَطَعْنًا فِي الدِّينِ ۚ وَلَوْ أَنَّهُمْ قَالُوا سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا وَاسْمَعْ وَانظُرْنَا لَكَانَ خَيْرًا لَّهُمْ وَأَقْوَمَ وَلَٰكِن لَّعَنَهُمُ اللَّهُ بِكُفْرِهِمْ فَلَا يُؤْمِنُونَ إِلَّا قَلِيلًا (46) Yahudilerden bir kısmı, (Allah'ın kitabındaki) kelimeleri esas manasından kaydırıp; dillerini egerek ve dine saldırarak, "Sozunu isittik, emirlerine isyan ettik, dinle, dinlemez olası ve raina (bizi gozet)" diyorlar. Halbuki onlar, "Isittik ve itaatettik; dinle ve bize de bak" deselerdi bu, kendileri icin daha hayırlı ve daha dogru olurdu. Fakat Allah, kufurleri yuzunden kendilerini lanetlemistir. Artık onlar, pek azı mustesna, iman etmezler |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ آمِنُوا بِمَا نَزَّلْنَا مُصَدِّقًا لِّمَا مَعَكُم مِّن قَبْلِ أَن نَّطْمِسَ وُجُوهًا فَنَرُدَّهَا عَلَىٰ أَدْبَارِهَا أَوْ نَلْعَنَهُمْ كَمَا لَعَنَّا أَصْحَابَ السَّبْتِ ۚ وَكَانَ أَمْرُ اللَّهِ مَفْعُولًا (47) Ey kendilerine kitap verilenler! Gelin yanınızda bulunan (Tevrat)ı tasdik etmek uzere indirdigimiz bu kitaba iman edin. Biz birtakım yuzleri silip de enselerine cevirmeden yahut cumartesi halkını (yahudileri) lanetledigimiz gibi onları lanetlemeden once iman edin. Yoksa Allah'ın emri mutlaka yerine gelecektir |
إِنَّ اللَّهَ لَا يَغْفِرُ أَن يُشْرَكَ بِهِ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذَٰلِكَ لِمَن يَشَاءُ ۚ وَمَن يُشْرِكْ بِاللَّهِ فَقَدِ افْتَرَىٰ إِثْمًا عَظِيمًا (48) Dogrusu Allah, kendisine ortak kosulmasını asla affetmez. Ondan baskasını (diger gunahları) ise, diledigi kimseler icin bagıslar ve magfiret buyurur. Her kim Allah'a sirk kosarsa gercekten pek buyuk bir gunah ile iftira etmis olur |
أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يُزَكُّونَ أَنفُسَهُم ۚ بَلِ اللَّهُ يُزَكِّي مَن يَشَاءُ وَلَا يُظْلَمُونَ فَتِيلًا (49) Kendi nefislerini temize cıkaranları gormuyor musun? Hayır! Ancak Allah, diledigini temize cıkarır. Onlara kıl kadar zulmedilmez |
انظُرْ كَيْفَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ ۖ وَكَفَىٰ بِهِ إِثْمًا مُّبِينًا (50) Bak nasıl da Allah'a yalan uyduruyorlar. Apacık bir gunah olarak bu yeter |
أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ أُوتُوا نَصِيبًا مِّنَ الْكِتَابِ يُؤْمِنُونَ بِالْجِبْتِ وَالطَّاغُوتِ وَيَقُولُونَ لِلَّذِينَ كَفَرُوا هَٰؤُلَاءِ أَهْدَىٰ مِنَ الَّذِينَ آمَنُوا سَبِيلًا (51) Su kendilerine kitaptan (okuma yazmadan) bir nasib verilmis olanları gormuyor musun! Onlar puta ve seytana inanıyorlar. Ve Allah'ı tanımayanlara, "Bunlar, muminlerden daha dogru yoldadır." diyorlar |
أُولَٰئِكَ الَّذِينَ لَعَنَهُمُ اللَّهُ ۖ وَمَن يَلْعَنِ اللَّهُ فَلَن تَجِدَ لَهُ نَصِيرًا (52) Onlar, Allah'ın lanet ettigi kimselerdir. Allah kime lanet ederse artık ona asla bir yardımcı bulamazsın |
أَمْ لَهُمْ نَصِيبٌ مِّنَ الْمُلْكِ فَإِذًا لَّا يُؤْتُونَ النَّاسَ نَقِيرًا (53) Yoksa onların mulkten bir payı mı vardır. Eger oyle olsaydı, insanlara bir cekirdegin zerresini bile vermezlerdi |
أَمْ يَحْسُدُونَ النَّاسَ عَلَىٰ مَا آتَاهُمُ اللَّهُ مِن فَضْلِهِ ۖ فَقَدْ آتَيْنَا آلَ إِبْرَاهِيمَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَآتَيْنَاهُم مُّلْكًا عَظِيمًا (54) Yoksa onlar, Allah'ın lutuf ve kereminden insanlara verdigi nimetleri kıskanıyorlar mı? Suphesiz biz, Ibrahim ailesine de kitap ve hikmeti vermistik. Hem de onlara buyuk bir mulk ve saltanat ihsan ettik |
فَمِنْهُم مَّنْ آمَنَ بِهِ وَمِنْهُم مَّن صَدَّ عَنْهُ ۚ وَكَفَىٰ بِجَهَنَّمَ سَعِيرًا (55) Iste o yahudilerden bir kısmı ona iman etti. Bir kısmı da ondan yuz cevirdi. O iman etmeyenlere cehennem alevi yeter |
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِنَا سَوْفَ نُصْلِيهِمْ نَارًا كُلَّمَا نَضِجَتْ جُلُودُهُم بَدَّلْنَاهُمْ جُلُودًا غَيْرَهَا لِيَذُوقُوا الْعَذَابَ ۗ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَزِيزًا حَكِيمًا (56) Suphesiz ki ayetlerimizi inkar eden kafirleri biz yarın bir atese atacagız. Derileri pistikce azabı duysunlar diye, kendilerine baska deriler verecegiz. Cunku, Allah gercekten cok gucludur, hukum ve hikmet sahibidir |
وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَنُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا ۖ لَّهُمْ فِيهَا أَزْوَاجٌ مُّطَهَّرَةٌ ۖ وَنُدْخِلُهُمْ ظِلًّا ظَلِيلًا (57) Iman edip salih ameller isliyenleri ise, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacagız. Orada ebedi olarak kalacaklar. Onlara orada tertemiz esler vardır. Onları, koyu golgeler altında bulunduracagız |
۞ إِنَّ اللَّهَ يَأْمُرُكُمْ أَن تُؤَدُّوا الْأَمَانَاتِ إِلَىٰ أَهْلِهَا وَإِذَا حَكَمْتُم بَيْنَ النَّاسِ أَن تَحْكُمُوا بِالْعَدْلِ ۚ إِنَّ اللَّهَ نِعِمَّا يَعِظُكُم بِهِ ۗ إِنَّ اللَّهَ كَانَ سَمِيعًا بَصِيرًا (58) Allah size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hukmettiginiz zaman adaletle hukmetmenizi emrediyor. Allah, bununla size ne guzel ogut veriyor. Suphesiz ki Allah her seyi hakkıyla isiten, hakkıyla gorendir |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ وَأُولِي الْأَمْرِ مِنكُمْ ۖ فَإِن تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى اللَّهِ وَالرَّسُولِ إِن كُنتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ ۚ ذَٰلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلًا (59) Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Peygambere de itaat edin ve sizden olan emir sahibine de itaat edin. Eger herhangi bir seyde anlasmazlıga duserseniz; Allah'a ve ahiret gunune gercekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resulune arz edin. Bu, daha iyidir ve sonuc bakımından da daha guzeldir |
أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يَزْعُمُونَ أَنَّهُمْ آمَنُوا بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ يُرِيدُونَ أَن يَتَحَاكَمُوا إِلَى الطَّاغُوتِ وَقَدْ أُمِرُوا أَن يَكْفُرُوا بِهِ وَيُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَن يُضِلَّهُمْ ضَلَالًا بَعِيدًا (60) Sunları gormuyor musun? Kendilerinin sana indirilene ve senden once indirilene inandıklarını ileri suruyorlar da taguta inanmamaları kendilerine emrolundugu halde, tagut onunde muhakemelesmek istiyorlar. Seytan da onları bir daha donemeyecekleri kadar iyice sapıklıga dusurmek istiyor |
وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ تَعَالَوْا إِلَىٰ مَا أَنزَلَ اللَّهُ وَإِلَى الرَّسُولِ رَأَيْتَ الْمُنَافِقِينَ يَصُدُّونَ عَنكَ صُدُودًا (61) Onlara: "Allah'ın indirdigine ve Peygambere gelin!" denince, munafıkların senden busbutun uzaklastıklarını gorursun |
فَكَيْفَ إِذَا أَصَابَتْهُم مُّصِيبَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ ثُمَّ جَاءُوكَ يَحْلِفُونَ بِاللَّهِ إِنْ أَرَدْنَا إِلَّا إِحْسَانًا وَتَوْفِيقًا (62) Ya nasıl, elleriyle yaptıkları yuzunden baslarına bir felaket gelince, hemen sana geldiler de: "Biz sadece iyilik etmek ve arayı bulmak istedik." diye Allah'a yemin ediyorlar |
أُولَٰئِكَ الَّذِينَ يَعْلَمُ اللَّهُ مَا فِي قُلُوبِهِمْ فَأَعْرِضْ عَنْهُمْ وَعِظْهُمْ وَقُل لَّهُمْ فِي أَنفُسِهِمْ قَوْلًا بَلِيغًا (63) Onlar, Allah'ın kalblerindekini bildigi kimselerdir; Onlara aldırma, onlara ogut ver ve onların iclerine tesir edecek guzel soz soyle |
وَمَا أَرْسَلْنَا مِن رَّسُولٍ إِلَّا لِيُطَاعَ بِإِذْنِ اللَّهِ ۚ وَلَوْ أَنَّهُمْ إِذ ظَّلَمُوا أَنفُسَهُمْ جَاءُوكَ فَاسْتَغْفَرُوا اللَّهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَّسُولُ لَوَجَدُوا اللَّهَ تَوَّابًا رَّحِيمًا (64) Biz hangi peygamberi gonderdikse, sırf Allah'ın izni ile itaat edilmek uzere gonderdik. Eger onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah'tan gunahlarının bagıslanmasını dileselerdi ve Resul de onların bagıslanmasını dileseydi, elbette Allah'ı affedici, merhametli bulurlardı |
فَلَا وَرَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَ حَتَّىٰ يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لَا يَجِدُوا فِي أَنفُسِهِمْ حَرَجًا مِّمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْلِيمًا (65) Hayır! Rabbine andolsun ki is bildikleri gibi degil, onlar aralarında cıkan cekismeli islerde seni hakem yapıp sonra da senin verdigin hukme karsı iclerinde hicbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun egmedikce iman etmis olamazlar |
وَلَوْ أَنَّا كَتَبْنَا عَلَيْهِمْ أَنِ اقْتُلُوا أَنفُسَكُمْ أَوِ اخْرُجُوا مِن دِيَارِكُم مَّا فَعَلُوهُ إِلَّا قَلِيلٌ مِّنْهُمْ ۖ وَلَوْ أَنَّهُمْ فَعَلُوا مَا يُوعَظُونَ بِهِ لَكَانَ خَيْرًا لَّهُمْ وَأَشَدَّ تَثْبِيتًا (66) Eger biz onlara: "Kendinizi oldurun, veya yurtlarınızdan cıkın." diye yazmıs olsaydık, iclerinden pek azı haric, bunu yapamazlardı. Fakat kendilerine verilen ogutleri tutsalardı, elbette haklarında hem daha hayırlı, hem de daha saglam olurdu |
وَإِذًا لَّآتَيْنَاهُم مِّن لَّدُنَّا أَجْرًا عَظِيمًا (67) Ve o zaman elbette kendilerine katımızdan buyuk mukafat verirdik |
وَلَهَدَيْنَاهُمْ صِرَاطًا مُّسْتَقِيمًا (68) Ve onları elbette dogru yola iletirdik |
وَمَن يُطِعِ اللَّهَ وَالرَّسُولَ فَأُولَٰئِكَ مَعَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيْهِم مِّنَ النَّبِيِّينَ وَالصِّدِّيقِينَ وَالشُّهَدَاءِ وَالصَّالِحِينَ ۚ وَحَسُنَ أُولَٰئِكَ رَفِيقًا (69) Kim Allah'a ve Peygambere itaat ederse iste onlar, Allah'ın kendilerine nimet verdigi peygamberlerle, sıddıklarla, sehidlerle, iyilerle birliktedir. Bunlar ne guzel arkadastır |
ذَٰلِكَ الْفَضْلُ مِنَ اللَّهِ ۚ وَكَفَىٰ بِاللَّهِ عَلِيمًا (70) Bu lutuf Allah'tandır. Bilen olarak Allah yeter |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا خُذُوا حِذْرَكُمْ فَانفِرُوا ثُبَاتٍ أَوِ انفِرُوا جَمِيعًا (71) Ey iman edenler! Dusmana karsı her turlu savunma tedbirinizi alınız. Onlara karsı ya kucuk birlikler halinde hareket ediniz veya topyekun seferber olunuz |
وَإِنَّ مِنكُمْ لَمَن لَّيُبَطِّئَنَّ فَإِنْ أَصَابَتْكُم مُّصِيبَةٌ قَالَ قَدْ أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيَّ إِذْ لَمْ أَكُن مَّعَهُمْ شَهِيدًا (72) Suphesiz icinizden bir kısmı vardır ki, pek agır davranır. Eger basınıza bir musibet gelirse: "Allah bana lutfetti de onlarla beraber bulunmadım." der |
وَلَئِنْ أَصَابَكُمْ فَضْلٌ مِّنَ اللَّهِ لَيَقُولَنَّ كَأَن لَّمْ تَكُن بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُ مَوَدَّةٌ يَا لَيْتَنِي كُنتُ مَعَهُمْ فَأَفُوزَ فَوْزًا عَظِيمًا (73) Ve eger Allah'tan size bir lutuf ve zafer erisecek olsa, sizinle kendisi arasında hic sevgi yokmus gibi, bu sefer de hic suphesiz soyle diyecek: "Ah ne olurdu, onlarla beraber olaydım da buyuk murada ereydim |
۞ فَلْيُقَاتِلْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ الَّذِينَ يَشْرُونَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا بِالْآخِرَةِ ۚ وَمَن يُقَاتِلْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَيُقْتَلْ أَوْ يَغْلِبْ فَسَوْفَ نُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا (74) O halde gecici dunya hayatını, ebedi ahiret hayatı karsılıgında satacak olanlar, Allah yolunda savassınlar. Her kim Allah yolunda savasır da oldurulur veya galip gelirse, her iki durumda da biz ona yarın pek buyuk bir mukafat verecegiz |
وَمَا لَكُمْ لَا تُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَالْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاءِ وَالْوِلْدَانِ الَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا أَخْرِجْنَا مِنْ هَٰذِهِ الْقَرْيَةِ الظَّالِمِ أَهْلُهَا وَاجْعَل لَّنَا مِن لَّدُنكَ وَلِيًّا وَاجْعَل لَّنَا مِن لَّدُنكَ نَصِيرًا (75) Hem size ne oluyor ki, Allah yolunda: "Ey Rabbimiz! bizleri bu halkı zalim olan memleketten cıkar, tarafından bizi iyi idare edecek bir sahip ve bize katından bir kurtarıcı gonder" diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve cocukların kurtarılması ugrunda savasa cıkmıyorsunuz |
الَّذِينَ آمَنُوا يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ ۖ وَالَّذِينَ كَفَرُوا يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ الطَّاغُوتِ فَقَاتِلُوا أَوْلِيَاءَ الشَّيْطَانِ ۖ إِنَّ كَيْدَ الشَّيْطَانِ كَانَ ضَعِيفًا (76) Iman edenler, Allah yolunda savasırlar. Inkar edenler de tagut yolunda savasırlar. O halde siz seytanın taraftarlarına karsı savasın. Cunku seytanın hilesi zayıftır |
أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ قِيلَ لَهُمْ كُفُّوا أَيْدِيَكُمْ وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ فَلَمَّا كُتِبَ عَلَيْهِمُ الْقِتَالُ إِذَا فَرِيقٌ مِّنْهُمْ يَخْشَوْنَ النَّاسَ كَخَشْيَةِ اللَّهِ أَوْ أَشَدَّ خَشْيَةً ۚ وَقَالُوا رَبَّنَا لِمَ كَتَبْتَ عَلَيْنَا الْقِتَالَ لَوْلَا أَخَّرْتَنَا إِلَىٰ أَجَلٍ قَرِيبٍ ۗ قُلْ مَتَاعُ الدُّنْيَا قَلِيلٌ وَالْآخِرَةُ خَيْرٌ لِّمَنِ اتَّقَىٰ وَلَا تُظْلَمُونَ فَتِيلًا (77) Kendilerine, "Ellerinizi savastan cekin, namazı kılın, zekatı verin" denilenleri gormedin mi? Uzerlerine savas yazılınca hemen iclerinden bir kısmı insanlardan, Allah'tan korkar gibi, hatta daha cok korkarlar ve "Rabbimiz! Nicin bize savas yazdın? Ne olurdu bize azıcık bir muddet daha tanımıs olsaydın da biraz daha yasasaydık?" derler. Onlara de ki: "Dunya zevki ne de olsa azdır, ahiret, Allah'a karsı gelmekten sakınan icin daha hayırlıdır ve size kıl kadar haksızlık edilmez |
أَيْنَمَا تَكُونُوا يُدْرِككُّمُ الْمَوْتُ وَلَوْ كُنتُمْ فِي بُرُوجٍ مُّشَيَّدَةٍ ۗ وَإِن تُصِبْهُمْ حَسَنَةٌ يَقُولُوا هَٰذِهِ مِنْ عِندِ اللَّهِ ۖ وَإِن تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ يَقُولُوا هَٰذِهِ مِنْ عِندِكَ ۚ قُلْ كُلٌّ مِّنْ عِندِ اللَّهِ ۖ فَمَالِ هَٰؤُلَاءِ الْقَوْمِ لَا يَكَادُونَ يَفْقَهُونَ حَدِيثًا (78) Her nerede olursanız olun olum size yetisir, son derece saglam kaleler icinde de bulunsanız yine kurtulamazsınız. Onlara bir iyilik erisirse "Bu, Allahtandır" derler, bir kotuluge ugrarlarsa, "Bu, senin yuzundendir." derler. Ey Muhammed! De ki: "Hepsi Allah'tandır." Bu topluma ne oluyor ki, hic soz anlamaya yanasmıyorlar |
مَّا أَصَابَكَ مِنْ حَسَنَةٍ فَمِنَ اللَّهِ ۖ وَمَا أَصَابَكَ مِن سَيِّئَةٍ فَمِن نَّفْسِكَ ۚ وَأَرْسَلْنَاكَ لِلنَّاسِ رَسُولًا ۚ وَكَفَىٰ بِاللَّهِ شَهِيدًا (79) (Ey insanoglu!) sana gelen her iyilik Allah'tandır, sana ne kotuluk dokunursa kendindendir. Ey Muhammed! Biz seni butun insanlara bir elci olarak gonderdik. Buna sahit olarak da Allah yeter |
مَّن يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ أَطَاعَ اللَّهَ ۖ وَمَن تَوَلَّىٰ فَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظًا (80) Kim peygambere itaat ederse Allah'a itaat etmis olur. Kim de yuz cevirirse, biz seni onlara bekci olarak gondermedik |
وَيَقُولُونَ طَاعَةٌ فَإِذَا بَرَزُوا مِنْ عِندِكَ بَيَّتَ طَائِفَةٌ مِّنْهُمْ غَيْرَ الَّذِي تَقُولُ ۖ وَاللَّهُ يَكْتُبُ مَا يُبَيِّتُونَ ۖ فَأَعْرِضْ عَنْهُمْ وَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ ۚ وَكَفَىٰ بِاللَّهِ وَكِيلًا (81) Sana "Peki" derler, fakat senin yanından cıktıklarında, iclerinden birtakımı, geceleyin (gunduz) soylemis olduklarının tersini kurarlar. Allah onların geceleyin tasarladıklarını yazıyor. Sen onlara aldırma. Allah'a guven. Vekil olarak Allah yeter |
أَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ الْقُرْآنَ ۚ وَلَوْ كَانَ مِنْ عِندِ غَيْرِ اللَّهِ لَوَجَدُوا فِيهِ اخْتِلَافًا كَثِيرًا (82) Onlar hala Kur'an'ı geregi gibi dusunup anlamaya calısmazlar mı? Eger o Allah'tan baskası tarafından indirilmis olsaydı mutlaka onda bircok celiskiler bulurlardı |
وَإِذَا جَاءَهُمْ أَمْرٌ مِّنَ الْأَمْنِ أَوِ الْخَوْفِ أَذَاعُوا بِهِ ۖ وَلَوْ رَدُّوهُ إِلَى الرَّسُولِ وَإِلَىٰ أُولِي الْأَمْرِ مِنْهُمْ لَعَلِمَهُ الَّذِينَ يَسْتَنبِطُونَهُ مِنْهُمْ ۗ وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ لَاتَّبَعْتُمُ الشَّيْطَانَ إِلَّا قَلِيلًا (83) Kendilerine guven veya korku hususunda bir haber geldiginde onu hemen yayıverirler. Halbuki onu peygambere ve aralarında yetkili kimselere goturselerdi, onlardan sonuc cıkarmaya gucu yetenler, onu anlarlardı. Allah'ın uzerinizdeki lutfu ve rahmeti olmasaydı, pek azınız haric, seytana uyardınız |
فَقَاتِلْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ لَا تُكَلَّفُ إِلَّا نَفْسَكَ ۚ وَحَرِّضِ الْمُؤْمِنِينَ ۖ عَسَى اللَّهُ أَن يَكُفَّ بَأْسَ الَّذِينَ كَفَرُوا ۚ وَاللَّهُ أَشَدُّ بَأْسًا وَأَشَدُّ تَنكِيلًا (84) (Ey Muhammed) Allah yolunda savas! Sen ancak kendi yaptıgından sorumlusun. Muminleri de savasa tesvik et. Umulur ki, Allah kafirlerin gucunu kırar. Hic suphesiz ki Allah kuvvet ve kudretce cok daha guclu, ve cezası daha cetindir |
مَّن يَشْفَعْ شَفَاعَةً حَسَنَةً يَكُن لَّهُ نَصِيبٌ مِّنْهَا ۖ وَمَن يَشْفَعْ شَفَاعَةً سَيِّئَةً يَكُن لَّهُ كِفْلٌ مِّنْهَا ۗ وَكَانَ اللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ مُّقِيتًا (85) Kim guzel bir iste aracılık ederse, ona o isin sevabından bir pay vardır. Kim de kotu bir seyde aracılık yaparsa, ona da o kotulukten bir pay vardır. Allah her seyi gozetip karsılıgını verir |
وَإِذَا حُيِّيتُم بِتَحِيَّةٍ فَحَيُّوا بِأَحْسَنَ مِنْهَا أَوْ رُدُّوهَا ۗ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ حَسِيبًا (86) Siz bir selam ile selamlandıgınız zaman, siz de ondan daha guzeliyle karsılık verin veya verilen selamı aynen iade edin. Suphesiz Allah, her seyin hesabını geregi gibi yapandır |
اللَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ۚ لَيَجْمَعَنَّكُمْ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ لَا رَيْبَ فِيهِ ۗ وَمَنْ أَصْدَقُ مِنَ اللَّهِ حَدِيثًا (87) Kendinden baska ilah olmayan Allah, sizi kıyamet gununde mutlaka biraraya toplayacaktır. Bunda asla suphe yoktur. Allah'tan daha dogru sozlu kim olabilir |
۞ فَمَا لَكُمْ فِي الْمُنَافِقِينَ فِئَتَيْنِ وَاللَّهُ أَرْكَسَهُم بِمَا كَسَبُوا ۚ أَتُرِيدُونَ أَن تَهْدُوا مَنْ أَضَلَّ اللَّهُ ۖ وَمَن يُضْلِلِ اللَّهُ فَلَن تَجِدَ لَهُ سَبِيلًا (88) O halde, siz nicin munafıklar hakkında iki gruba ayrılıyorsunuz? Allah onları kazandıkları gunah yuzunden terslerine dondurdugu halde Allah'ın saptırdıgını yola getirmek mi istiyorsunuz? Allah kimi saptırırsa, sen onun icin bir cıkıs yolu bulamazsın |
وَدُّوا لَوْ تَكْفُرُونَ كَمَا كَفَرُوا فَتَكُونُونَ سَوَاءً ۖ فَلَا تَتَّخِذُوا مِنْهُمْ أَوْلِيَاءَ حَتَّىٰ يُهَاجِرُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ ۚ فَإِن تَوَلَّوْا فَخُذُوهُمْ وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ وَجَدتُّمُوهُمْ ۖ وَلَا تَتَّخِذُوا مِنْهُمْ وَلِيًّا وَلَا نَصِيرًا (89) Onlar, kufur isledikleri gibi, sizin de kufur isleyip kendileriyle bir olmanızı arzu ettiler. Onun icin, onlar Allah yolunda hicret edinceye kadar iclerinden dost edinmeyin. Eger bundan yuz cevirirlerse onları yakalayın ve buldugunuz yerde oldurun; Onlardan ne bir dost, ne de bir yardımcı edinmeyin |
إِلَّا الَّذِينَ يَصِلُونَ إِلَىٰ قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُم مِّيثَاقٌ أَوْ جَاءُوكُمْ حَصِرَتْ صُدُورُهُمْ أَن يُقَاتِلُوكُمْ أَوْ يُقَاتِلُوا قَوْمَهُمْ ۚ وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَسَلَّطَهُمْ عَلَيْكُمْ فَلَقَاتَلُوكُمْ ۚ فَإِنِ اعْتَزَلُوكُمْ فَلَمْ يُقَاتِلُوكُمْ وَأَلْقَوْا إِلَيْكُمُ السَّلَمَ فَمَا جَعَلَ اللَّهُ لَكُمْ عَلَيْهِمْ سَبِيلًا (90) Ancak o kimselere dokunmayın ki, sizinle aralarında anlasma olan bir kavme sıgınmıs bulunurlar. Yahut ne sizinle, ne de kendi kavimleriyle savasmayı gonullerine sıgdıramayıp tarafsız olarak size gelmislerdir. Eger Allah dileseydi, onları size musallat kılardı, onlar da sizinle savasırlardı. Eger onlar sizden uzak dururlar, sizinle savasmayıp size barıs teklif ederlerse, Allah, sizin icin onlar aleyhine bir yol vermemistir |
سَتَجِدُونَ آخَرِينَ يُرِيدُونَ أَن يَأْمَنُوكُمْ وَيَأْمَنُوا قَوْمَهُمْ كُلَّ مَا رُدُّوا إِلَى الْفِتْنَةِ أُرْكِسُوا فِيهَا ۚ فَإِن لَّمْ يَعْتَزِلُوكُمْ وَيُلْقُوا إِلَيْكُمُ السَّلَمَ وَيَكُفُّوا أَيْدِيَهُمْ فَخُذُوهُمْ وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ ثَقِفْتُمُوهُمْ ۚ وَأُولَٰئِكُمْ جَعَلْنَا لَكُمْ عَلَيْهِمْ سُلْطَانًا مُّبِينًا (91) Diger birtakım kimseleri de bulacaksınız ki; hem sizden emin olmak, hem de kavimlerinden emin olmak isterler. Fitne icin her davet olunuslarında onun icine basasagı dalarlar. Eger bunlar sizden cekinmezlerse, kendilerini buldugunuz yerde yakalayın ve oldurun. Iste bunlar aleyhinde size acık bir ferman verdik |
وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ أَن يَقْتُلَ مُؤْمِنًا إِلَّا خَطَأً ۚ وَمَن قَتَلَ مُؤْمِنًا خَطَأً فَتَحْرِيرُ رَقَبَةٍ مُّؤْمِنَةٍ وَدِيَةٌ مُّسَلَّمَةٌ إِلَىٰ أَهْلِهِ إِلَّا أَن يَصَّدَّقُوا ۚ فَإِن كَانَ مِن قَوْمٍ عَدُوٍّ لَّكُمْ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَتَحْرِيرُ رَقَبَةٍ مُّؤْمِنَةٍ ۖ وَإِن كَانَ مِن قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُم مِّيثَاقٌ فَدِيَةٌ مُّسَلَّمَةٌ إِلَىٰ أَهْلِهِ وَتَحْرِيرُ رَقَبَةٍ مُّؤْمِنَةٍ ۖ فَمَن لَّمْ يَجِدْ فَصِيَامُ شَهْرَيْنِ مُتَتَابِعَيْنِ تَوْبَةً مِّنَ اللَّهِ ۗ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا (92) Hata dısında bir mumin, diger bir mumini olduremez. Ve kim bir mumini yanlıslıkla oldururse, mumin bir kole azad etmesi ve olenin ailesine (varislerine) teslim edilecek bir diyet vermesi gerekir. Ancak olunun ailesinin bagıslaması mustesnadır. Eger oldurulen, mumin olmakla beraber size dusman bir kavimden ise, o zaman, oldurenin bir kole azad etmesi gerekir. Eger oldurulen sizinle aralarında antlasma olan bir kavimden ise, oldurenin, olenin ailesine diyet vermesi ve mumin bir kole azad etmesi gerekir. Bunlara gucu yetmeyenin de Allah tarafından tevbesinin kabulu icin arka arkaya iki ay oruc tutması gerekir. Allah, Alimdir (her seyi bilendir), Hakimdir (hukum ve hikmet sahibidir) |
وَمَن يَقْتُلْ مُؤْمِنًا مُّتَعَمِّدًا فَجَزَاؤُهُ جَهَنَّمُ خَالِدًا فِيهَا وَغَضِبَ اللَّهُ عَلَيْهِ وَلَعَنَهُ وَأَعَدَّ لَهُ عَذَابًا عَظِيمًا (93) Kim bir mumini kasten oldururse, cezası, icinde ebedi olarak kalacagı cehennemdir. Allah ona gazab ve lanet etmis ve onun icin buyuk bir azab hazırlamıstır |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا ضَرَبْتُمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَتَبَيَّنُوا وَلَا تَقُولُوا لِمَنْ أَلْقَىٰ إِلَيْكُمُ السَّلَامَ لَسْتَ مُؤْمِنًا تَبْتَغُونَ عَرَضَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا فَعِندَ اللَّهِ مَغَانِمُ كَثِيرَةٌ ۚ كَذَٰلِكَ كُنتُم مِّن قَبْلُ فَمَنَّ اللَّهُ عَلَيْكُمْ فَتَبَيَّنُوا ۚ إِنَّ اللَّهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرًا (94) Ey Iman edenler! Allah yolunda cihada cıktıgınız zaman, mumini kafirden ayırmak icin iyice arastırın. Size selam veren kimseye, dunya hayatının menfaatini gozeterek, "Sen mumin degilsin" demeyin. Allah katında cok ganimetler var. Islam'a ilk once girdiginiz zaman siz de oyle idiniz. Sonra Allah size lutufta bulundu. Onun icin iyice arastırın. Suphesiz ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır |
لَّا يَسْتَوِي الْقَاعِدُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ غَيْرُ أُولِي الضَّرَرِ وَالْمُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ ۚ فَضَّلَ اللَّهُ الْمُجَاهِدِينَ بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ عَلَى الْقَاعِدِينَ دَرَجَةً ۚ وَكُلًّا وَعَدَ اللَّهُ الْحُسْنَىٰ ۚ وَفَضَّلَ اللَّهُ الْمُجَاهِدِينَ عَلَى الْقَاعِدِينَ أَجْرًا عَظِيمًا (95) Muminlerden ozur sahibi olmaksızın oturanlarla Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler esit olamazlar. Allah, mallarıyla, canlarıyla cihad edenleri, derece itibariyle, oturanlardan ustun kıldı. Allah onların hepsine de cenneti vaad etmistir. Bununla beraber Allah mucahitlere, oturanların uzerinde buyuk bir ecir vermistir |
دَرَجَاتٍ مِّنْهُ وَمَغْفِرَةً وَرَحْمَةً ۚ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا (96) Kendi katından derece derece rutbeler, bir magfiret ve rahmet vermistir. Oyle ya, O cok bagıslayıcı, cok merhamet edicidir |
إِنَّ الَّذِينَ تَوَفَّاهُمُ الْمَلَائِكَةُ ظَالِمِي أَنفُسِهِمْ قَالُوا فِيمَ كُنتُمْ ۖ قَالُوا كُنَّا مُسْتَضْعَفِينَ فِي الْأَرْضِ ۚ قَالُوا أَلَمْ تَكُنْ أَرْضُ اللَّهِ وَاسِعَةً فَتُهَاجِرُوا فِيهَا ۚ فَأُولَٰئِكَ مَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ ۖ وَسَاءَتْ مَصِيرًا (97) Melekler, kendilerine zulmeden kisilerin canlarını aldıklarında, onlara, "Ne iste idiniz?" derler. Onlar da: "Biz yer yuzunde zayıf kimselerdik." derler. Melekler: "Allah'ın yeryuzu genis degil miydi, siz de orada hicret etseydiniz ya?" derler. Iste bunların varacakları yer cehennemdir. O ne kotu gidis yeridir |
إِلَّا الْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاءِ وَالْوِلْدَانِ لَا يَسْتَطِيعُونَ حِيلَةً وَلَا يَهْتَدُونَ سَبِيلًا (98) Ancak gercekten aciz ve zayıf olan, caresiz kalan ve hicret etmeye yol bulamayan erkekler, kadınlar ve cocuklar haric |
فَأُولَٰئِكَ عَسَى اللَّهُ أَن يَعْفُوَ عَنْهُمْ ۚ وَكَانَ اللَّهُ عَفُوًّا غَفُورًا (99) Umulur ki, Allah bu kimseleri affeder. Allah cok affedici, cok bagıslayıcıdır |
۞ وَمَن يُهَاجِرْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ يَجِدْ فِي الْأَرْضِ مُرَاغَمًا كَثِيرًا وَسَعَةً ۚ وَمَن يَخْرُجْ مِن بَيْتِهِ مُهَاجِرًا إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ ثُمَّ يُدْرِكْهُ الْمَوْتُ فَقَدْ وَقَعَ أَجْرُهُ عَلَى اللَّهِ ۗ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا (100) Her kim Allah yolunda hicret ederse, yeryuzunde gidecek cok yer de bulur, genislik de bulur. Her kim Allah'a ve Peygamberine hicret etmek maksadıyla evinden cıkar da sonra kendisine olum yetisirse, kuskusuz onun mukafatı Allah'a duser. Allah cok bagıslayıcıdır, cok merhamet edicidir |
وَإِذَا ضَرَبْتُمْ فِي الْأَرْضِ فَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَن تَقْصُرُوا مِنَ الصَّلَاةِ إِنْ خِفْتُمْ أَن يَفْتِنَكُمُ الَّذِينَ كَفَرُوا ۚ إِنَّ الْكَافِرِينَ كَانُوا لَكُمْ عَدُوًّا مُّبِينًا (101) Yeryuzunde sefere cıktıgınızda kafirlerin size bir kotuluk yapacagından korkarsanız namazı kısaltmanızda size bir vebal yoktur. Kuskusuz kafirler sizin apacık dusmanınızdır |
وَإِذَا كُنتَ فِيهِمْ فَأَقَمْتَ لَهُمُ الصَّلَاةَ فَلْتَقُمْ طَائِفَةٌ مِّنْهُم مَّعَكَ وَلْيَأْخُذُوا أَسْلِحَتَهُمْ فَإِذَا سَجَدُوا فَلْيَكُونُوا مِن وَرَائِكُمْ وَلْتَأْتِ طَائِفَةٌ أُخْرَىٰ لَمْ يُصَلُّوا فَلْيُصَلُّوا مَعَكَ وَلْيَأْخُذُوا حِذْرَهُمْ وَأَسْلِحَتَهُمْ ۗ وَدَّ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْ تَغْفُلُونَ عَنْ أَسْلِحَتِكُمْ وَأَمْتِعَتِكُمْ فَيَمِيلُونَ عَلَيْكُم مَّيْلَةً وَاحِدَةً ۚ وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ إِن كَانَ بِكُمْ أَذًى مِّن مَّطَرٍ أَوْ كُنتُم مَّرْضَىٰ أَن تَضَعُوا أَسْلِحَتَكُمْ ۖ وَخُذُوا حِذْرَكُمْ ۗ إِنَّ اللَّهَ أَعَدَّ لِلْكَافِرِينَ عَذَابًا مُّهِينًا (102) Sen onların aralarında bulunup da onlara namaz kıldırdıgında iclerinden bir kısmı seninle beraber namaza dursun. Silahlarını da yanlarına alsınlar. Bunlar secdeye vardıklarında diger bir kısmı arkanızda beklesin. Sonra o namaz kılmamıs olan diger kısım gelsin seninle beraber kılsınlar ve ihtiyatlı bulunsunlar, silahlarını yanlarına alsınlar. Kafirler arzu ederler ki, silahlarınızdan ve esyanızdan bir gafil olsanız da size ani bir baskın yapsalar. Eger size yagmur gibi bir eziyet erisir veya hasta olursanız silahlarınızı bırakmanızda bir vebal yoktur. Bununla beraber ihtiyatı elden bırakmayın. Kuskusuz Allah kafirlere alcaltıcı bir azap hazırlamıstır |
فَإِذَا قَضَيْتُمُ الصَّلَاةَ فَاذْكُرُوا اللَّهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلَىٰ جُنُوبِكُمْ ۚ فَإِذَا اطْمَأْنَنتُمْ فَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ ۚ إِنَّ الصَّلَاةَ كَانَتْ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ كِتَابًا مَّوْقُوتًا (103) O korkulu zamanda namazı kıldınız mı gerek ayakta, gerek otururken ve gerek yanlarınız uzerinde hep Allah'ı zikredin. Korkudan kurtuldugunuzda namazı tam erkanı ile kılın. Cunku namaz muminlere belirli vakitlerde yazılı bir farzdır |
وَلَا تَهِنُوا فِي ابْتِغَاءِ الْقَوْمِ ۖ إِن تَكُونُوا تَأْلَمُونَ فَإِنَّهُمْ يَأْلَمُونَ كَمَا تَأْلَمُونَ ۖ وَتَرْجُونَ مِنَ اللَّهِ مَا لَا يَرْجُونَ ۗ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا (104) Dusman toplulugunu takip etmede gevseklik gostermeyin. Eger siz acı duyuyorsanız, kuskusuz onlar da sizin acı duydugunuz gibi acı cekiyorlar. Oysa siz Allah'tan onların umit edemeyecekleri seyleri umuyorsunuz. Kuskusuz Allah her seyi bilendir, hikmet sahibidir |
إِنَّا أَنزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِتَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ بِمَا أَرَاكَ اللَّهُ ۚ وَلَا تَكُن لِّلْخَائِنِينَ خَصِيمًا (105) Biz sana Kitab (Kur'an)ı hak olarak indirdik ki, insanlar arasında Allah'ın sana gosterdigi sekilde hukum veresin. Sakın hainlerin savunucusu olma |
وَاسْتَغْفِرِ اللَّهَ ۖ إِنَّ اللَّهَ كَانَ غَفُورًا رَّحِيمًا (106) Allah'tan bagıslanmanı dile. Suphesiz, Allah bagıslayıcıdır, esirgeyicidir |
وَلَا تُجَادِلْ عَنِ الَّذِينَ يَخْتَانُونَ أَنفُسَهُمْ ۚ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ مَن كَانَ خَوَّانًا أَثِيمًا (107) Kendilerine hainlik edenleri savunma. Muhakkak Allah hain gunahkarları sevmez |
يَسْتَخْفُونَ مِنَ النَّاسِ وَلَا يَسْتَخْفُونَ مِنَ اللَّهِ وَهُوَ مَعَهُمْ إِذْ يُبَيِّتُونَ مَا لَا يَرْضَىٰ مِنَ الْقَوْلِ ۚ وَكَانَ اللَّهُ بِمَا يَعْمَلُونَ مُحِيطًا (108) Bunlar, insanlardan (hainliklerini) gizlerler de, Allah'tan gizlemezler. Oysa O, geceleyin istemedigi seyi kurarlarken onların yanı baslarındadır. Allah, onların yaptıklarını (ilmiyle) kusatmıstır |
هَا أَنتُمْ هَٰؤُلَاءِ جَادَلْتُمْ عَنْهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا فَمَن يُجَادِلُ اللَّهَ عَنْهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَم مَّن يَكُونُ عَلَيْهِمْ وَكِيلًا (109) Haydi siz dunya hayatında onları savunuverdiniz (diyelim). Peki kıyamet gununde Allah'ın huzurunda onları kim savunacaktır? Yahut onlara kim vekil olacaktır |
وَمَن يَعْمَلْ سُوءًا أَوْ يَظْلِمْ نَفْسَهُ ثُمَّ يَسْتَغْفِرِ اللَّهَ يَجِدِ اللَّهَ غَفُورًا رَّحِيمًا (110) Kim bir kotuluk isler, yahut nefsine zulmeder, sonra da Allah'tan bagıslanmasını dilerse, Allah'ı bagıslayıcı ve esirgeyici bulur |
وَمَن يَكْسِبْ إِثْمًا فَإِنَّمَا يَكْسِبُهُ عَلَىٰ نَفْسِهِ ۚ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا (111) Kim bir kotuluk islerse, kendi nefsine kotuluk etmis olur. Allah her seyi hakkıyle bilendir, hikmet sahibidir |
وَمَن يَكْسِبْ خَطِيئَةً أَوْ إِثْمًا ثُمَّ يَرْمِ بِهِ بَرِيئًا فَقَدِ احْتَمَلَ بُهْتَانًا وَإِثْمًا مُّبِينًا (112) Kim bir hata veya bir gunah isler de sonra onu bir sucsuzun uzerine atarsa, muhakkak iftira etmis ve apacık bir gunah yuklenmis olur |
وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكَ وَرَحْمَتُهُ لَهَمَّت طَّائِفَةٌ مِّنْهُمْ أَن يُضِلُّوكَ وَمَا يُضِلُّونَ إِلَّا أَنفُسَهُمْ ۖ وَمَا يَضُرُّونَكَ مِن شَيْءٍ ۚ وَأَنزَلَ اللَّهُ عَلَيْكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَعَلَّمَكَ مَا لَمْ تَكُن تَعْلَمُ ۚ وَكَانَ فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكَ عَظِيمًا (113) Eger Allah'ın sana lutuf ve merhameti olmasaydı, onlardan bir guruh seni sapıtmaya calısırdı. Halbuki onlar, ancak kendi nefislerini saptırırlar, sana hicbir zarar veremezler. Allah, sana Kitab (Kur'an)ı ve hikmeti indirmis ve sana bilmedigin seyleri ogretmistir. Allah'ın sana olan lutfu buyuktur |
۞ لَّا خَيْرَ فِي كَثِيرٍ مِّن نَّجْوَاهُمْ إِلَّا مَنْ أَمَرَ بِصَدَقَةٍ أَوْ مَعْرُوفٍ أَوْ إِصْلَاحٍ بَيْنَ النَّاسِ ۚ وَمَن يَفْعَلْ ذَٰلِكَ ابْتِغَاءَ مَرْضَاتِ اللَّهِ فَسَوْفَ نُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا (114) Bir sadaka vermeyi yahut iyilik yapmayı veyahut da insanlar arasını duzeltmeyi emreden(ler)inki haric, onların aralarındaki gizli gizli konusmalarının cogunda hicbir hayır yoktur. Kim bunları sırf Allah'ın rızasını kazanmak icin yaparsa, yakında ona buyuk bir mukafat verecegiz |
وَمَن يُشَاقِقِ الرَّسُولَ مِن بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُ الْهُدَىٰ وَيَتَّبِعْ غَيْرَ سَبِيلِ الْمُؤْمِنِينَ نُوَلِّهِ مَا تَوَلَّىٰ وَنُصْلِهِ جَهَنَّمَ ۖ وَسَاءَتْ مَصِيرًا (115) Kim kendisine dogru yol besbelli olduktan sonra Peygamber'e karsı cıkar, muminlerin yolundan baskasına uyup giderse onu dondugu yolda bırakırız ve cehenneme sokarız. Orası ne kotu bir gidis yeridir |
إِنَّ اللَّهَ لَا يَغْفِرُ أَن يُشْرَكَ بِهِ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذَٰلِكَ لِمَن يَشَاءُ ۚ وَمَن يُشْرِكْ بِاللَّهِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا بَعِيدًا (116) Suphesiz Allah kendisine ortak kosulmasını bagıslamaz. Bunun dısında diledigini bagıslar. Allah'a ortak kosan, muhakkak ki, derin bir sapıklıga dusmustur |
إِن يَدْعُونَ مِن دُونِهِ إِلَّا إِنَاثًا وَإِن يَدْعُونَ إِلَّا شَيْطَانًا مَّرِيدًا (117) Onlar, Allah'ı bırakırlar da, yalnız disilere taparlar. Boylece ancak inatcı seytana tapmıs olurlar |
لَّعَنَهُ اللَّهُ ۘ وَقَالَ لَأَتَّخِذَنَّ مِنْ عِبَادِكَ نَصِيبًا مَّفْرُوضًا (118) Allah o seytana lanet etti. Ve o da: "Elbette senin kullarından belirli bir pay alacagım, onları mutlaka saptıracagım, onları bos kuruntulara sokacagım, ve onlara emredecegim de hayvanların kulaklarını yaracaklar, onlara emredecegim de Allah'ın yaratısını degistirecekler" dedi. Kim Allah'ı bırakıp da seytanı dost edinirse, suphesiz o, apacık bir ziyana ugramıs olur |
وَلَأُضِلَّنَّهُمْ وَلَأُمَنِّيَنَّهُمْ وَلَآمُرَنَّهُمْ فَلَيُبَتِّكُنَّ آذَانَ الْأَنْعَامِ وَلَآمُرَنَّهُمْ فَلَيُغَيِّرُنَّ خَلْقَ اللَّهِ ۚ وَمَن يَتَّخِذِ الشَّيْطَانَ وَلِيًّا مِّن دُونِ اللَّهِ فَقَدْ خَسِرَ خُسْرَانًا مُّبِينًا (119) Allah o seytana lanet etti. Ve o da: "Elbette senin kullarından belirli bir pay alacagım, onları mutlaka saptıracagım, onları bos kuruntulara sokacagım, ve onlara emredecegim de hayvanların kulaklarını yaracaklar, onlara emredecegim de Allah'ın yaratısını degistirecekler" dedi. Kim Allah'ı bırakıp da seytanı dost edinirse, suphesiz o, apacık bir ziyana ugramıs olur |
يَعِدُهُمْ وَيُمَنِّيهِمْ ۖ وَمَا يَعِدُهُمُ الشَّيْطَانُ إِلَّا غُرُورًا (120) Seytan onlara vaad eder ve onları bos umutlarla oyalar. Oysa seytanın onlara vaadi, aldatmadan baska bir sey degildir |
أُولَٰئِكَ مَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ وَلَا يَجِدُونَ عَنْهَا مَحِيصًا (121) Bunların varacakları yer cehennemdir. Ondan kurtulmak icin care bulamazlar |
وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَنُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا ۖ وَعْدَ اللَّهِ حَقًّا ۚ وَمَنْ أَصْدَقُ مِنَ اللَّهِ قِيلًا (122) Iman edip iyi isler yapanları da altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacagız, orada ebedi olarak kalacaklardır. Bu, Allah'ın gercek vaadidir. Allah'dan daha dogru sozlu kim olabilir |
لَّيْسَ بِأَمَانِيِّكُمْ وَلَا أَمَانِيِّ أَهْلِ الْكِتَابِ ۗ مَن يَعْمَلْ سُوءًا يُجْزَ بِهِ وَلَا يَجِدْ لَهُ مِن دُونِ اللَّهِ وَلِيًّا وَلَا نَصِيرًا (123) (Is), ne sizin kuruntunuza, ne de kitap ehlinin kuruntusuna goredir. Kotuluk yapan, o yuzden cezalandırılır. O, kendisine Allah'tan baska ne bir dost, ne de bir yardımcı bulabilir |
وَمَن يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ مِن ذَكَرٍ أَوْ أُنثَىٰ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَأُولَٰئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلَا يُظْلَمُونَ نَقِيرًا (124) Erkek veya kadın, kim mumin olur da guzel amellerden islerse, iste onlar cennete girerler. Zerre kadar da haksızlıga ugratılmazlar |
وَمَنْ أَحْسَنُ دِينًا مِّمَّنْ أَسْلَمَ وَجْهَهُ لِلَّهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ وَاتَّبَعَ مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا ۗ وَاتَّخَذَ اللَّهُ إِبْرَاهِيمَ خَلِيلًا (125) Iyilik yaparak kendisini Allah'a teslim eden ve Ibrahim'in dinine dosdogru olarak tabi olan kimseden, din bakımından daha iyi kim olabilir? Allah, Ibrahim'i dost edinmisti |
وَلِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۚ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُّحِيطًا (126) Goklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ındır. Allah, her seyi kusatıcıdır |
وَيَسْتَفْتُونَكَ فِي النِّسَاءِ ۖ قُلِ اللَّهُ يُفْتِيكُمْ فِيهِنَّ وَمَا يُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ فِي الْكِتَابِ فِي يَتَامَى النِّسَاءِ اللَّاتِي لَا تُؤْتُونَهُنَّ مَا كُتِبَ لَهُنَّ وَتَرْغَبُونَ أَن تَنكِحُوهُنَّ وَالْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الْوِلْدَانِ وَأَن تَقُومُوا لِلْيَتَامَىٰ بِالْقِسْطِ ۚ وَمَا تَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ فَإِنَّ اللَّهَ كَانَ بِهِ عَلِيمًا (127) Kadınlar hakkında senden fetva isterler. De ki: Onlar hakkındaki fetvayı size Allah veriyor: Yazılmıs hakları olan mirası kendilerine vermediginiz ve nikahlanmayı istemediginiz oksuz kızlar ve zavallı cocuklara ve bir de yetimlere adaletle davranmanız hakkında Kitap'ta size okunan ayetler vardır. Sizin her yaptıgınız iyiligi, muhakkak Allah bilir |
وَإِنِ امْرَأَةٌ خَافَتْ مِن بَعْلِهَا نُشُوزًا أَوْ إِعْرَاضًا فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَا أَن يُصْلِحَا بَيْنَهُمَا صُلْحًا ۚ وَالصُّلْحُ خَيْرٌ ۗ وَأُحْضِرَتِ الْأَنفُسُ الشُّحَّ ۚ وَإِن تُحْسِنُوا وَتَتَّقُوا فَإِنَّ اللَّهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرًا (128) Eger bir kadın kocasının gecimsizliginden, yahut kendisinden yuz cevirmesinden endise ederse, aralarında bir sulh yapmalarında, onlara bir gunah yoktur. Sulh hep hayırlıdır. Zaten nefisler kıskanclıga hazırdır. Eger iyi gecinir ve gecimsizlikten sakınırsanız, suphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır |
وَلَن تَسْتَطِيعُوا أَن تَعْدِلُوا بَيْنَ النِّسَاءِ وَلَوْ حَرَصْتُمْ ۖ فَلَا تَمِيلُوا كُلَّ الْمَيْلِ فَتَذَرُوهَا كَالْمُعَلَّقَةِ ۚ وَإِن تُصْلِحُوا وَتَتَّقُوا فَإِنَّ اللَّهَ كَانَ غَفُورًا رَّحِيمًا (129) Kadınlarınız arasında her yonden adaletli davranmaya ne kadar ugrassanız buna guc yetiremezsiniz. Bari birisine tamamen kapılıp da digerini askıya alınmıs gibi bırakmayın. Eger arayı duzeltir ve haksızlıktan korunursanız, suphesiz Allah cok bagıslayıcı ve esirgeyicidir |
وَإِن يَتَفَرَّقَا يُغْنِ اللَّهُ كُلًّا مِّن سَعَتِهِ ۚ وَكَانَ اللَّهُ وَاسِعًا حَكِيمًا (130) Eger karıkoca birbirlerinden ayrılacak olurlarsa, Allah, onların her birini genis lutfuyla muhtac bırakmaz. Allah'ın lutfu genistir, hikmeti buyuktur |
وَلِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۗ وَلَقَدْ وَصَّيْنَا الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِن قَبْلِكُمْ وَإِيَّاكُمْ أَنِ اتَّقُوا اللَّهَ ۚ وَإِن تَكْفُرُوا فَإِنَّ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۚ وَكَانَ اللَّهُ غَنِيًّا حَمِيدًا (131) Goklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Sizden once kendilerine kitap verilenlere ve size Allah'tan korkmanızı emrettik. Eger inkar ederseniz, biliniz ki, goklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Allah hicbir seye muhtac degildir, hamd vesena O'na yakısır |
وَلِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۚ وَكَفَىٰ بِاللَّهِ وَكِيلًا (132) Goklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Vekil olarak Allah yeter |
إِن يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ أَيُّهَا النَّاسُ وَيَأْتِ بِآخَرِينَ ۚ وَكَانَ اللَّهُ عَلَىٰ ذَٰلِكَ قَدِيرًا (133) Ey insanlar! Eger Allah dilerse sizi giderir de baskalarını getirir. Ve Allah, buna kadirdir |
مَّن كَانَ يُرِيدُ ثَوَابَ الدُّنْيَا فَعِندَ اللَّهِ ثَوَابُ الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ ۚ وَكَانَ اللَّهُ سَمِيعًا بَصِيرًا (134) Kim dunya nimetini isterse, bilsin ki dunya ve ahiret nimeti Allah katındadır. Allah her seyi cok iyi isiten ve cok iyi gorendir |
۞ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُونُوا قَوَّامِينَ بِالْقِسْطِ شُهَدَاءَ لِلَّهِ وَلَوْ عَلَىٰ أَنفُسِكُمْ أَوِ الْوَالِدَيْنِ وَالْأَقْرَبِينَ ۚ إِن يَكُنْ غَنِيًّا أَوْ فَقِيرًا فَاللَّهُ أَوْلَىٰ بِهِمَا ۖ فَلَا تَتَّبِعُوا الْهَوَىٰ أَن تَعْدِلُوا ۚ وَإِن تَلْوُوا أَوْ تُعْرِضُوا فَإِنَّ اللَّهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرًا (135) Ey iman edenler! Adaleti ayakta tutan ve kendiniz, anababanız ve yakın akrabanız aleyhine de olsa, yalnız Allah icin sahitlik eden kimseler olunuz. Zira zengin de olsa, fakir de olsa, Allah ikisine de (sizden) daha yakındır. Nefsinizin arzusuna uyarak adaletten uzaklasmayın. Eger (sahitlik ederken) dilinizi eger, bukerseniz veya cekinirseniz, suphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا آمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَالْكِتَابِ الَّذِي نَزَّلَ عَلَىٰ رَسُولِهِ وَالْكِتَابِ الَّذِي أَنزَلَ مِن قَبْلُ ۚ وَمَن يَكْفُرْ بِاللَّهِ وَمَلَائِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا بَعِيدًا (136) Ey iman edenler! Allah'a, Peygamberine, Peygamberine indirdigi Kitab'a, ve daha once indirdigi kitaba iman edin. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gununu inkar ederse sapıklıgın en koyusuna dusmus olur |
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا ثُمَّ كَفَرُوا ثُمَّ آمَنُوا ثُمَّ كَفَرُوا ثُمَّ ازْدَادُوا كُفْرًا لَّمْ يَكُنِ اللَّهُ لِيَغْفِرَ لَهُمْ وَلَا لِيَهْدِيَهُمْ سَبِيلًا (137) Iman edip sonra inkar eden, sonra iman edip tekrar inkar eden, sonra da inkarlarında ileri gidenleri Allah ne bagıslayacak, ne de dogru yola eristirecektir |
بَشِّرِ الْمُنَافِقِينَ بِأَنَّ لَهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا (138) Munafıklara da haber ver ki, kendileri icin cok acı bir azab vardır |
الَّذِينَ يَتَّخِذُونَ الْكَافِرِينَ أَوْلِيَاءَ مِن دُونِ الْمُؤْمِنِينَ ۚ أَيَبْتَغُونَ عِندَهُمُ الْعِزَّةَ فَإِنَّ الْعِزَّةَ لِلَّهِ جَمِيعًا (139) Onlar, muminleri bırakıp kafirleri dost ediniyorlar. Onların yanında izzet ve seref mi arıyorlar? Halbuki butun izzet ve seref Allah'a aittir |
وَقَدْ نَزَّلَ عَلَيْكُمْ فِي الْكِتَابِ أَنْ إِذَا سَمِعْتُمْ آيَاتِ اللَّهِ يُكْفَرُ بِهَا وَيُسْتَهْزَأُ بِهَا فَلَا تَقْعُدُوا مَعَهُمْ حَتَّىٰ يَخُوضُوا فِي حَدِيثٍ غَيْرِهِ ۚ إِنَّكُمْ إِذًا مِّثْلُهُمْ ۗ إِنَّ اللَّهَ جَامِعُ الْمُنَافِقِينَ وَالْكَافِرِينَ فِي جَهَنَّمَ جَمِيعًا (140) Allah size Kitab (Kur'an)da: "Allah'ın ayetlerinin inkar edildigini ve onlarla alay edildigini isittiginiz zaman, baska bir soze gecmedikleri muddetce, o kafirlerle oturmayın. Aksi halde siz de onlar gibi olursunuz" diye hukum indirdi. Muhakkak ki Allah, munafıkların ve kafirlerin hepsini cehennemde toplayacaktır |
الَّذِينَ يَتَرَبَّصُونَ بِكُمْ فَإِن كَانَ لَكُمْ فَتْحٌ مِّنَ اللَّهِ قَالُوا أَلَمْ نَكُن مَّعَكُمْ وَإِن كَانَ لِلْكَافِرِينَ نَصِيبٌ قَالُوا أَلَمْ نَسْتَحْوِذْ عَلَيْكُمْ وَنَمْنَعْكُم مِّنَ الْمُؤْمِنِينَ ۚ فَاللَّهُ يَحْكُمُ بَيْنَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ۗ وَلَن يَجْعَلَ اللَّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلًا (141) Onlar sizi gozetleyip dururlar. Eger Allah tarafından size bir zafer nasip olursa: "Biz sizinle beraber degil miydik?" derler. Sayet kafirlerin zaferden bir payı olursa: (Bu defa da onlara): "Size ustunluk saglayarak sizi muminlerden korumadık mı?" derler. Allah, kıyamet gununde aranızda hukmunu verecektir. Allah, muminlerin aleyhine kafirlere hicbir yol vermeyecektir |
إِنَّ الْمُنَافِقِينَ يُخَادِعُونَ اللَّهَ وَهُوَ خَادِعُهُمْ وَإِذَا قَامُوا إِلَى الصَّلَاةِ قَامُوا كُسَالَىٰ يُرَاءُونَ النَّاسَ وَلَا يَذْكُرُونَ اللَّهَ إِلَّا قَلِيلًا (142) Munafıklar, Allah'ı aldatmaya calısırlar. Halbuki Allah, onların oyunlarını baslarına gecirecektir. Onlar, namaza kalktıkları zaman tembel tembel kalkarlar. Insanlara gosteris yaparlar. Allah'ı pek az anarlar |
مُّذَبْذَبِينَ بَيْنَ ذَٰلِكَ لَا إِلَىٰ هَٰؤُلَاءِ وَلَا إِلَىٰ هَٰؤُلَاءِ ۚ وَمَن يُضْلِلِ اللَّهُ فَلَن تَجِدَ لَهُ سَبِيلًا (143) Munafıklar, kufur ile iman arasında bocalamaktadırlar. Ne bu muminlere baglanırlar, ne de su kafirlere. Allah kimi dogru yoldan saptırırsa, sen artık ona kurtulus yolu bulamazsın |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الْكَافِرِينَ أَوْلِيَاءَ مِن دُونِ الْمُؤْمِنِينَ ۚ أَتُرِيدُونَ أَن تَجْعَلُوا لِلَّهِ عَلَيْكُمْ سُلْطَانًا مُّبِينًا (144) Ey iman edenler! Muminleri bırakıp da kafirleri dost edinmeyin. Kendi aleyhinizde Allah'a apacık bir delil mi vermek istiyorsunuz |
إِنَّ الْمُنَافِقِينَ فِي الدَّرْكِ الْأَسْفَلِ مِنَ النَّارِ وَلَن تَجِدَ لَهُمْ نَصِيرًا (145) Suphesiz ki munafıklar, cehennem atesinin en asagı tabakasındadırlar. Onlara bir yardım edici de bulamazsın |
إِلَّا الَّذِينَ تَابُوا وَأَصْلَحُوا وَاعْتَصَمُوا بِاللَّهِ وَأَخْلَصُوا دِينَهُمْ لِلَّهِ فَأُولَٰئِكَ مَعَ الْمُؤْمِنِينَ ۖ وَسَوْفَ يُؤْتِ اللَّهُ الْمُؤْمِنِينَ أَجْرًا عَظِيمًا (146) Ancak tevbe edenler, durumlarını duzeltenler, Allah'a sarılanlar ve Allah icin dinlerine samimi olarak baglananlar mustesna. Iste bunlar muminlerle beraberdirler. Allah, muminlere buyuk bir mukafat verecektir |
مَّا يَفْعَلُ اللَّهُ بِعَذَابِكُمْ إِن شَكَرْتُمْ وَآمَنتُمْ ۚ وَكَانَ اللَّهُ شَاكِرًا عَلِيمًا (147) Eger sukreder ve iman ederseniz Allah size azabı ne yapar? Allah, sukredenlerin mukafatını veren ve her seyi bilendir |
۞ لَّا يُحِبُّ اللَّهُ الْجَهْرَ بِالسُّوءِ مِنَ الْقَوْلِ إِلَّا مَن ظُلِمَ ۚ وَكَانَ اللَّهُ سَمِيعًا عَلِيمًا (148) Allah, zulme ugrayanların dısında, cirkin sozun acıkca soylenmesinden hoslanmaz. Allah her seyi hakkıyla isiten, hakkıyla bilendir |
إِن تُبْدُوا خَيْرًا أَوْ تُخْفُوهُ أَوْ تَعْفُوا عَن سُوءٍ فَإِنَّ اللَّهَ كَانَ عَفُوًّا قَدِيرًا (149) Bir hayrı acıklar yahut gizlerseniz, yahut da bir kotulugu bagıslarsanız, biliniz ki, Allah da cok bagıslayıcıdır, her seye hakkıyla kadirdir |
إِنَّ الَّذِينَ يَكْفُرُونَ بِاللَّهِ وَرُسُلِهِ وَيُرِيدُونَ أَن يُفَرِّقُوا بَيْنَ اللَّهِ وَرُسُلِهِ وَيَقُولُونَ نُؤْمِنُ بِبَعْضٍ وَنَكْفُرُ بِبَعْضٍ وَيُرِيدُونَ أَن يَتَّخِذُوا بَيْنَ ذَٰلِكَ سَبِيلًا (150) Onlar, Allah'ı ve peygamberlerini inkar ederler, Allah ile peygamberlerinin arasını ayırmak isterler. "Kimine inanırız, kimini inkar ederiz" derler. Bu ikisinin (imanla kufrun) arasında bir yol tutmak isterler |
أُولَٰئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ حَقًّا ۚ وَأَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ عَذَابًا مُّهِينًا (151) Iste onlar gercek kafirlerdir. Biz de kafirlere alcaltıcı bir azab hazırlamısızdır |
وَالَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرُسُلِهِ وَلَمْ يُفَرِّقُوا بَيْنَ أَحَدٍ مِّنْهُمْ أُولَٰئِكَ سَوْفَ يُؤْتِيهِمْ أُجُورَهُمْ ۗ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا (152) Allah'a ve peygamberlerine iman edenler ve onlar arasında ayırım yapmayanlara (Allah) pek yakında mukafatlarını verecektir. Allah cok bagıslayıcıdır, cok merhametlidir |
يَسْأَلُكَ أَهْلُ الْكِتَابِ أَن تُنَزِّلَ عَلَيْهِمْ كِتَابًا مِّنَ السَّمَاءِ ۚ فَقَدْ سَأَلُوا مُوسَىٰ أَكْبَرَ مِن ذَٰلِكَ فَقَالُوا أَرِنَا اللَّهَ جَهْرَةً فَأَخَذَتْهُمُ الصَّاعِقَةُ بِظُلْمِهِمْ ۚ ثُمَّ اتَّخَذُوا الْعِجْلَ مِن بَعْدِ مَا جَاءَتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ فَعَفَوْنَا عَن ذَٰلِكَ ۚ وَآتَيْنَا مُوسَىٰ سُلْطَانًا مُّبِينًا (153) Kitap ehli, senden, kendilerine gokten bir kitap indirmeni istiyorlar. Musa'dan bundan daha buyugunu istemisler ve: "Allah'ı bize acıkca goster" demislerdi. Haksızlıkları sebebiyle onları yıldırım carptı. Sonra kendilerine acık deliller geldigi halde buzagıyı (tanrı) edinmislerdi. Onları bundan dolayı da affettik. Ve Musa'ya acık bir delil (yetki) verdik |
وَرَفَعْنَا فَوْقَهُمُ الطُّورَ بِمِيثَاقِهِمْ وَقُلْنَا لَهُمُ ادْخُلُوا الْبَابَ سُجَّدًا وَقُلْنَا لَهُمْ لَا تَعْدُوا فِي السَّبْتِ وَأَخَذْنَا مِنْهُم مِّيثَاقًا غَلِيظًا (154) Soz vermeleri icin Tur dagını uzerlerine kaldırdık. Onlara: "O kapıdan secde ederek girin" dedik. Yine onlara: "Cumartesi yasagını cignemeyin" dedik ve onlardan saglam bir soz aldık |
فَبِمَا نَقْضِهِم مِّيثَاقَهُمْ وَكُفْرِهِم بِآيَاتِ اللَّهِ وَقَتْلِهِمُ الْأَنبِيَاءَ بِغَيْرِ حَقٍّ وَقَوْلِهِمْ قُلُوبُنَا غُلْفٌ ۚ بَلْ طَبَعَ اللَّهُ عَلَيْهَا بِكُفْرِهِمْ فَلَا يُؤْمِنُونَ إِلَّا قَلِيلًا (155) Verdikleri sozden donmeleri, Allah'ın ayetlerini inkar etmeleri, haksız yere peygamberlerini oldurmeleri ve "kalblerimiz kılıflıdır" demelerinden dolayı (baslarına turlu belalar verdik). Dogrusu Allah, inkarları sebebiyle onların kalplerini muhurlemistir. Pek azı haric onlar inanmazlar |
وَبِكُفْرِهِمْ وَقَوْلِهِمْ عَلَىٰ مَرْيَمَ بُهْتَانًا عَظِيمًا (156) (Kalblerinin muhurlenmesinin diger bir sebebi de Isa'yı) inkar etmeleri ve Meryem'e buyuk bir iftirada bulunmalarıdır |
وَقَوْلِهِمْ إِنَّا قَتَلْنَا الْمَسِيحَ عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ رَسُولَ اللَّهِ وَمَا قَتَلُوهُ وَمَا صَلَبُوهُ وَلَٰكِن شُبِّهَ لَهُمْ ۚ وَإِنَّ الَّذِينَ اخْتَلَفُوا فِيهِ لَفِي شَكٍّ مِّنْهُ ۚ مَا لَهُم بِهِ مِنْ عِلْمٍ إِلَّا اتِّبَاعَ الظَّنِّ ۚ وَمَا قَتَلُوهُ يَقِينًا (157) Bir de "Biz Allah'ın peygamberi Meryem oglu Isa Mesih'i oldurduk" demeleridir. Oysa onu ne oldurduler, ne de astılar. Fakat oldurdukleri kimse, onlara Isa gibi gosterildi. Onun hakkında anlasmazlıga dusenler, ondan yana tam bir kusku icindedirler. O hususta bir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Onu kesinlikle oldurmediler |
بَل رَّفَعَهُ اللَّهُ إِلَيْهِ ۚ وَكَانَ اللَّهُ عَزِيزًا حَكِيمًا (158) Fakat Allah onu kendisine yukseltmistir. Allah, aziz (daima ustun)dir, hikmet sahibidir |
وَإِن مِّنْ أَهْلِ الْكِتَابِ إِلَّا لَيُؤْمِنَنَّ بِهِ قَبْلَ مَوْتِهِ ۖ وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يَكُونُ عَلَيْهِمْ شَهِيدًا (159) Kitap ehlinden hicbir kimse yoktur ki, olmeden once ona (Isa'ya) iman etmis olmasın. Kıyamet gununde o, onlara sahitlik edecektir |
فَبِظُلْمٍ مِّنَ الَّذِينَ هَادُوا حَرَّمْنَا عَلَيْهِمْ طَيِّبَاتٍ أُحِلَّتْ لَهُمْ وَبِصَدِّهِمْ عَن سَبِيلِ اللَّهِ كَثِيرًا (160) Yahudilerin zulmetmeleri ve bircok kimseleri Allah yolundan alıkoymaları, yasaklandıkları halde faiz almaları ve insanların mallarını haksız yere yemeleri sebebiyle daha once kendilerine helal kılınan temiz seyleri haram kıldık. Onlardan kafir olanlara can yakıcı bir azap hazırladık |
وَأَخْذِهِمُ الرِّبَا وَقَدْ نُهُوا عَنْهُ وَأَكْلِهِمْ أَمْوَالَ النَّاسِ بِالْبَاطِلِ ۚ وَأَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ مِنْهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا (161) Yahudilerin zulmetmeleri ve bircok kimseleri Allah yolundan alıkoymaları, yasaklandıkları halde faiz almaları ve insanların mallarını haksız yere yemeleri sebebiyle daha once kendilerine helal kılınan temiz seyleri haram kıldık. Onlardan kafir olanlara can yakıcı bir azap hazırladık |
لَّٰكِنِ الرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ مِنْهُمْ وَالْمُؤْمِنُونَ يُؤْمِنُونَ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ ۚ وَالْمُقِيمِينَ الصَّلَاةَ ۚ وَالْمُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَالْمُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ أُولَٰئِكَ سَنُؤْتِيهِمْ أَجْرًا عَظِيمًا (162) Fakat onlardan ilimde derinlesmis olanlar ve iman edenler, sana indirilene ve senden once indirilenlere iman ederler. Onlar, namazı kılan, zekatı veren, Allah'a ve ahiret gunune iman edenlerdir. Iste onlara buyuk bir mukafat verecegiz |
۞ إِنَّا أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ كَمَا أَوْحَيْنَا إِلَىٰ نُوحٍ وَالنَّبِيِّينَ مِن بَعْدِهِ ۚ وَأَوْحَيْنَا إِلَىٰ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ وَالْأَسْبَاطِ وَعِيسَىٰ وَأَيُّوبَ وَيُونُسَ وَهَارُونَ وَسُلَيْمَانَ ۚ وَآتَيْنَا دَاوُودَ زَبُورًا (163) Muhakkak biz, Nuh'a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettigimiz gibi, sana da vahyettik. Ibrahim'e, Ismail'e, Ishak'a, Yakub'a, torunlarına, Isa'ya, Eyyub'a, Yunus'a, Harun'a ve Suleyman'a da vahyettik. Davud'a da Zebur'u verdik |
وَرُسُلًا قَدْ قَصَصْنَاهُمْ عَلَيْكَ مِن قَبْلُ وَرُسُلًا لَّمْ نَقْصُصْهُمْ عَلَيْكَ ۚ وَكَلَّمَ اللَّهُ مُوسَىٰ تَكْلِيمًا (164) Daha once sana anlattıgımız peygamberlerle, anlatmadıgımız baska peygamberlere de (vahyettik). Ve Allah Musa ile de konustu |
رُّسُلًا مُّبَشِّرِينَ وَمُنذِرِينَ لِئَلَّا يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَى اللَّهِ حُجَّةٌ بَعْدَ الرُّسُلِ ۚ وَكَانَ اللَّهُ عَزِيزًا حَكِيمًا (165) Peygamberleri mujdeciler ve azab habercileri olarak gonderdik ki, peygamberlerden sonra insanların Allah'a karsı bir bahaneleri olmasın. Allah mutlak ustundur, yegane hikmet sahibidir |
لَّٰكِنِ اللَّهُ يَشْهَدُ بِمَا أَنزَلَ إِلَيْكَ ۖ أَنزَلَهُ بِعِلْمِهِ ۖ وَالْمَلَائِكَةُ يَشْهَدُونَ ۚ وَكَفَىٰ بِاللَّهِ شَهِيدًا (166) Fakat Allah, sana indirdigini kendi ilmiyle indirmis olduguna sahitlik eder. Melekler de buna sahitlik ederler. Allah'ın sahitligi de kafidir |
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَن سَبِيلِ اللَّهِ قَدْ ضَلُّوا ضَلَالًا بَعِيدًا (167) Suphesiz inkar edip, insanları Allah yolundan alıkoyanlar, derin bir sapıklıga dusmuslerdir |
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَظَلَمُوا لَمْ يَكُنِ اللَّهُ لِيَغْفِرَ لَهُمْ وَلَا لِيَهْدِيَهُمْ طَرِيقًا (168) Muhakkak Allah, inkar edenleri ve zulmedenleri ne bagıslar, ne de dogru bir yola eristirir |
إِلَّا طَرِيقَ جَهَنَّمَ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا ۚ وَكَانَ ذَٰلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرًا (169) Onları ancak cehennemin yoluna (iletecek ve) onlar orada ebedi olarak kalacaklardır. Bu ise Allah'a cok kolaydır |
يَا أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءَكُمُ الرَّسُولُ بِالْحَقِّ مِن رَّبِّكُمْ فَآمِنُوا خَيْرًا لَّكُمْ ۚ وَإِن تَكْفُرُوا فَإِنَّ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۚ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا (170) Ey insanlar, Resul size, Rabbi'nizden hakkı (gercegi) getirdi. Kendi yararınıza olarak ona inanın. Eger inkar ederseniz, bilin ki goklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ındır. Allah bilendir, hikmet sahibidir |
يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لَا تَغْلُوا فِي دِينِكُمْ وَلَا تَقُولُوا عَلَى اللَّهِ إِلَّا الْحَقَّ ۚ إِنَّمَا الْمَسِيحُ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ رَسُولُ اللَّهِ وَكَلِمَتُهُ أَلْقَاهَا إِلَىٰ مَرْيَمَ وَرُوحٌ مِّنْهُ ۖ فَآمِنُوا بِاللَّهِ وَرُسُلِهِ ۖ وَلَا تَقُولُوا ثَلَاثَةٌ ۚ انتَهُوا خَيْرًا لَّكُمْ ۚ إِنَّمَا اللَّهُ إِلَٰهٌ وَاحِدٌ ۖ سُبْحَانَهُ أَن يَكُونَ لَهُ وَلَدٌ ۘ لَّهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۗ وَكَفَىٰ بِاللَّهِ وَكِيلًا (171) Ey kitab ehli! Dininizde taskınlık etmeyin ve Allah hakkında ancak dogru olanı soyleyin! Meryem oglu Isa Mesih, sadece Allah'ın elcisi, Meryem'e atmıs oldugu kelimesi ve O'ndan bir ruhtur. Allah'a ve peygamberlerine inanın (Allah) uctur demeyin. Kendi yararınız icin buna son verin. Muhakkak ki Allah tek bir ilahtır. O, cocuk sahibi olmaktan yuce (munezzeh)dir. Goklerdeki ve yerdekilerin hepsi O'nundur. Vekil olarak Allah yeter |
لَّن يَسْتَنكِفَ الْمَسِيحُ أَن يَكُونَ عَبْدًا لِّلَّهِ وَلَا الْمَلَائِكَةُ الْمُقَرَّبُونَ ۚ وَمَن يَسْتَنكِفْ عَنْ عِبَادَتِهِ وَيَسْتَكْبِرْ فَسَيَحْشُرُهُمْ إِلَيْهِ جَمِيعًا (172) Hicbir zaman Mesih de Allah'ın bir kulu olmaktan cekinmez, Allah'a yakın melekler de. Kim O'na kulluk etmekten cekinir ve buyukluk taslarsa bilsin ki O, onların hepsini huzuruna toplayacaktır |
فَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَيُوَفِّيهِمْ أُجُورَهُمْ وَيَزِيدُهُم مِّن فَضْلِهِ ۖ وَأَمَّا الَّذِينَ اسْتَنكَفُوا وَاسْتَكْبَرُوا فَيُعَذِّبُهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا وَلَا يَجِدُونَ لَهُم مِّن دُونِ اللَّهِ وَلِيًّا وَلَا نَصِيرًا (173) Inanıp guzel isler yapanlara gelince, onların mukafatlarını eksiksiz odeyecek ve lutfundan onlara daha fazlasını da verecektir. Allah'a kulluktan cekinip buyukluk taslayanlara da siddetli bir sekilde azab edecek ve onlar Allah'dan baska kendilerine ne bir dost, ne de bir yardımcı bulamayacaklardır |
يَا أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءَكُم بُرْهَانٌ مِّن رَّبِّكُمْ وَأَنزَلْنَا إِلَيْكُمْ نُورًا مُّبِينًا (174) Ey insanlar! Size Rabbinizden bir delil (Muhammed) geldi ve size apacık bir nur indirdik |
فَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَاعْتَصَمُوا بِهِ فَسَيُدْخِلُهُمْ فِي رَحْمَةٍ مِّنْهُ وَفَضْلٍ وَيَهْدِيهِمْ إِلَيْهِ صِرَاطًا مُّسْتَقِيمًا (175) Allah'a inanıp O'na sımsıkı sarılanları (Allah), kendisinden bir rahmet ve lutfa sokacak ve kendisine varan dosdogru yola iletecektir |
يَسْتَفْتُونَكَ قُلِ اللَّهُ يُفْتِيكُمْ فِي الْكَلَالَةِ ۚ إِنِ امْرُؤٌ هَلَكَ لَيْسَ لَهُ وَلَدٌ وَلَهُ أُخْتٌ فَلَهَا نِصْفُ مَا تَرَكَ ۚ وَهُوَ يَرِثُهَا إِن لَّمْ يَكُن لَّهَا وَلَدٌ ۚ فَإِن كَانَتَا اثْنَتَيْنِ فَلَهُمَا الثُّلُثَانِ مِمَّا تَرَكَ ۚ وَإِن كَانُوا إِخْوَةً رِّجَالًا وَنِسَاءً فَلِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الْأُنثَيَيْنِ ۗ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمْ أَن تَضِلُّوا ۗ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ (176) Senden fetva istiyorlar. Deki: "Allah size kelale (babasız ve cocuksuz kimse) nin mirası hakkında hukmunu acıklıyor: Cocugu olmayan, fakat kız kardesi bulunan bir kisi olurse, bıraktıgı malın yarısı o (kız kardesi)nundur. Cocugu olmayan kız kardes olurse, erkek kardes ona varis olur. Eger (olenin) iki kız kardesi varsa, bıraktıgının ucte ikisi onlarındır. Eger kardesler erkek ve kız olurlarsa, erkegin hissesi, iki kızın hissesi kadardır. Sasırmamanız icin Allah size (hukumlerini) acıklıyor. Allah, her seyi hakkıyla bilendir |