×

سورة الفرقان باللغة التركية تفسير

ترجمات القرآنباللغة التركية تفسير ⬅ سورة الفرقان

ترجمة معاني سورة الفرقان باللغة التركية تفسير - Turkish_Fizilal_Kuran

القرآن باللغة التركية تفسير - سورة الفرقان مترجمة إلى اللغة التركية تفسير، Surah Furqan in Turkish_Fizilal_Kuran. نوفر ترجمة دقيقة سورة الفرقان باللغة التركية تفسير - Turkish_Fizilal_Kuran, الآيات 77 - رقم السورة 25 - الصفحة 359.

بسم الله الرحمن الرحيم

تَبَارَكَ الَّذِي نَزَّلَ الْفُرْقَانَ عَلَىٰ عَبْدِهِ لِيَكُونَ لِلْعَالَمِينَ نَذِيرًا (1)
Tebareke" ne yuce feyyazdır o ki, dunyaları uyarmak uzere kulu Muhammed'e, hakkı batıldan ayırdeden Kur'an'ı indirdi
الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَلَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَمْ يَكُن لَّهُ شَرِيكٌ فِي الْمُلْكِ وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍ فَقَدَّرَهُ تَقْدِيرًا (2)
O oyle bir ilahtır ki, goklerin ve yerin hukumranlıgı kendisinindir. O hic cocuk edinmedi, hukumranlıkta ortagı yoktur. O, her seyi yaratıp bir olcuye gore duzenleyerek takdir etmistir
وَاتَّخَذُوا مِن دُونِهِ آلِهَةً لَّا يَخْلُقُونَ شَيْئًا وَهُمْ يُخْلَقُونَ وَلَا يَمْلِكُونَ لِأَنفُسِهِمْ ضَرًّا وَلَا نَفْعًا وَلَا يَمْلِكُونَ مَوْتًا وَلَا حَيَاةً وَلَا نُشُورًا (3)
Kafirler, O'nu bırakıp bir sey yaratamayan, bilakis kendileri yaratılmıs olan, kendilerine ne zarar ve ne de fayda verebilen; oldurmeye, diriltmeye ve olumden sonra tekrar canlandırmaya gucleri yetmeyen tanrılar edindiler
وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ هَٰذَا إِلَّا إِفْكٌ افْتَرَاهُ وَأَعَانَهُ عَلَيْهِ قَوْمٌ آخَرُونَ ۖ فَقَدْ جَاءُوا ظُلْمًا وَزُورًا (4)
Inkar edenler: "Bu Kur'an Muhammed'in uydurmasıdır, ona baska bir topluluk yardım etmistir" diyerek haksız ve asılsız bir soz uydurdular
وَقَالُوا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ اكْتَتَبَهَا فَهِيَ تُمْلَىٰ عَلَيْهِ بُكْرَةً وَأَصِيلًا (5)
Kur'an oncekilerin masallarıdır; baskalarına yazdırmıs da sabah aksam kendisine okunmaktadır" dediler
قُلْ أَنزَلَهُ الَّذِي يَعْلَمُ السِّرَّ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۚ إِنَّهُ كَانَ غَفُورًا رَّحِيمًا (6)
Ey Muhammed! De ki: "Onu, goklerin ve yerin sırrını bilen indirmistir. Suphesiz O, bagıslayandır, merhamet edendir
وَقَالُوا مَالِ هَٰذَا الرَّسُولِ يَأْكُلُ الطَّعَامَ وَيَمْشِي فِي الْأَسْوَاقِ ۙ لَوْلَا أُنزِلَ إِلَيْهِ مَلَكٌ فَيَكُونَ مَعَهُ نَذِيرًا (7)
Soyle dediler: "Bu ne bicim peygamber ki, yemek yer, sokaklarda gezer? Ona, beraberinde bulunup uyaran bir melek indirilseydi ya
أَوْ يُلْقَىٰ إِلَيْهِ كَنزٌ أَوْ تَكُونُ لَهُ جَنَّةٌ يَأْكُلُ مِنْهَا ۚ وَقَالَ الظَّالِمُونَ إِن تَتَّبِعُونَ إِلَّا رَجُلًا مَّسْحُورًا (8)
Yahut kendisine bir hazine verilseydi veya beslenecegi bir bahce olsaydı ya!" Bu zalimler, inananlara "Siz sadece buyulenmis bir adama uyuyorsunuz" dediler
انظُرْ كَيْفَ ضَرَبُوا لَكَ الْأَمْثَالَ فَضَلُّوا فَلَا يَسْتَطِيعُونَ سَبِيلًا (9)
Ey Muhammed! sana nasıl misaller getirdiklerine bir bak! Onlar sapmıslardır, yol bulamazlar
تَبَارَكَ الَّذِي إِن شَاءَ جَعَلَ لَكَ خَيْرًا مِّن ذَٰلِكَ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ وَيَجْعَل لَّكَ قُصُورًا (10)
Oyle yucedir O ki, dilerse sana ondan daha iyisini, altından ırmaklar akan cennetler verir, sana koskler de yapar
بَلْ كَذَّبُوا بِالسَّاعَةِ ۖ وَأَعْتَدْنَا لِمَن كَذَّبَ بِالسَّاعَةِ سَعِيرًا (11)
Fakat onlar o saati (kıyameti) de yalanladılar. Biz ise o saati yalanlayanlara cılgın alevli bir ates hazırladık
إِذَا رَأَتْهُم مِّن مَّكَانٍ بَعِيدٍ سَمِعُوا لَهَا تَغَيُّظًا وَزَفِيرًا (12)
Ki, cehennem atesi uzak bir mesafeden kendilerine gorununce, onun bir hısımlanmasını (kaynamasını) ve ugultusunu isitirler
وَإِذَا أُلْقُوا مِنْهَا مَكَانًا ضَيِّقًا مُّقَرَّنِينَ دَعَوْا هُنَالِكَ ثُبُورًا (13)
Elleri boyunlarına baglı olarak onun dar bir yerine atıldıkları zaman da, oracıkta yok olmayı isterler
لَّا تَدْعُوا الْيَوْمَ ثُبُورًا وَاحِدًا وَادْعُوا ثُبُورًا كَثِيرًا (14)
(Onlara soyle denilir) Bu gun bir yok olmayı degil, nice yok olmaları isteyin
قُلْ أَذَٰلِكَ خَيْرٌ أَمْ جَنَّةُ الْخُلْدِ الَّتِي وُعِدَ الْمُتَّقُونَ ۚ كَانَتْ لَهُمْ جَزَاءً وَمَصِيرًا (15)
De ki: Bu mu daha iyi, yoksa takva sahiplerine vaad olunan ebedilik cenneti mi? Cunku orası, onlar icin bir mukafattır ve bir varıs yeridir
لَّهُمْ فِيهَا مَا يَشَاءُونَ خَالِدِينَ ۚ كَانَ عَلَىٰ رَبِّكَ وَعْدًا مَّسْئُولًا (16)
Onlar icin orada ne isterlerse var, hem orada ebedi kalacaklar. Cunku bu Rabbinden yerine getirilmesi istenen bir vaaddir
وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ فَيَقُولُ أَأَنتُمْ أَضْلَلْتُمْ عِبَادِي هَٰؤُلَاءِ أَمْ هُمْ ضَلُّوا السَّبِيلَ (17)
Hele o gun Rabbin onları Allah'tan baska taptıkları seylerle toplar da, der ki: "Siz mi saptırdınız su kullarımı, yoksa kendileri mi yolu kaybettiler
قَالُوا سُبْحَانَكَ مَا كَانَ يَنبَغِي لَنَا أَن نَّتَّخِذَ مِن دُونِكَ مِنْ أَوْلِيَاءَ وَلَٰكِن مَّتَّعْتَهُمْ وَآبَاءَهُمْ حَتَّىٰ نَسُوا الذِّكْرَ وَكَانُوا قَوْمًا بُورًا (18)
Onlar: "Subhansın seni tenzih ederiz. Seni bırakıp da senden baska dostlar edinmek bize yarasmaz; fakat sen onlara ve atalarına o kadar nimet verdin ki, sonunda seni anmayı unuttular ve helaki hak eden bir kavim oldular." derler
فَقَدْ كَذَّبُوكُم بِمَا تَقُولُونَ فَمَا تَسْتَطِيعُونَ صَرْفًا وَلَا نَصْرًا ۚ وَمَن يَظْلِم مِّنكُمْ نُذِقْهُ عَذَابًا كَبِيرًا (19)
(Bunun uzerine otekilere hitaben soyle denilir.) Iste (taptıklarınız) sizi soylediklerinizde yalancı cıkardılar. Artık ne (azabınızı) geri cevirebilir, ne de bir yardıma care bulabilirsiniz ve icinizden kim zulmederse, ona buyuk bir azab tattıracagız
وَمَا أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِنَ الْمُرْسَلِينَ إِلَّا إِنَّهُمْ لَيَأْكُلُونَ الطَّعَامَ وَيَمْشُونَ فِي الْأَسْوَاقِ ۗ وَجَعَلْنَا بَعْضَكُمْ لِبَعْضٍ فِتْنَةً أَتَصْبِرُونَ ۗ وَكَانَ رَبُّكَ بَصِيرًا (20)
(Resulum!) Biz senden evvel de peygamberleri baska turlu gondermedik. Suphesiz onlar hem yemek yiyorlar, hem carsılarda geziyorlardı (sokaklarda yuruyorlardı). Sizin bir kısmınızı bir digerine fitne (imtihan sebebi) kılmısızdır ki, bakalım sabredecek misiniz? Zira Rabbin her seyi hakkıyla gormektedir
۞ وَقَالَ الَّذِينَ لَا يَرْجُونَ لِقَاءَنَا لَوْلَا أُنزِلَ عَلَيْنَا الْمَلَائِكَةُ أَوْ نَرَىٰ رَبَّنَا ۗ لَقَدِ اسْتَكْبَرُوا فِي أَنفُسِهِمْ وَعَتَوْا عُتُوًّا كَبِيرًا (21)
Bununla beraber, bize kavusmayı ummayanlar "Bize ya melekler indirilmeliydi, ya da Rabbimizi gormeliydik" dediler. Andolsun ki, dogrusu nefislerinde kendilerini buyuk gorduler ve buyuk azgınlık ettiler
يَوْمَ يَرَوْنَ الْمَلَائِكَةَ لَا بُشْرَىٰ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُجْرِمِينَ وَيَقُولُونَ حِجْرًا مَّحْجُورًا (22)
Melekleri gorecekleri gun, iste o gun, gunahkarlara hicbir sevinc haberi yoktur. Ve yasak yasak, diyeceklerdir
وَقَدِمْنَا إِلَىٰ مَا عَمِلُوا مِنْ عَمَلٍ فَجَعَلْنَاهُ هَبَاءً مَّنثُورًا (23)
Onların yaptıkları her bir iyi isi dikkate alırız, fakat onu sacılmıs zerreler haline getiririz
أَصْحَابُ الْجَنَّةِ يَوْمَئِذٍ خَيْرٌ مُّسْتَقَرًّا وَأَحْسَنُ مَقِيلًا (24)
O gun cennetliklerin kalacakları yer cok iyi, dinlenecekleri yer pek guzeldir
وَيَوْمَ تَشَقَّقُ السَّمَاءُ بِالْغَمَامِ وَنُزِّلَ الْمَلَائِكَةُ تَنزِيلًا (25)
O gun gokyuzu beyaz bulutlar halinde yarılacak ve melekler boluk boluk indirileceklerdir
الْمُلْكُ يَوْمَئِذٍ الْحَقُّ لِلرَّحْمَٰنِ ۚ وَكَانَ يَوْمًا عَلَى الْكَافِرِينَ عَسِيرًا (26)
Iste o gun gercek hukumranlık, cok merhametli olan Allah'ındır. Kafirler icin ise o, pek cetin bir gundur
وَيَوْمَ يَعَضُّ الظَّالِمُ عَلَىٰ يَدَيْهِ يَقُولُ يَا لَيْتَنِي اتَّخَذْتُ مَعَ الرَّسُولِ سَبِيلًا (27)
O gun zalim kimse ellerini ısıracak: "Eyvah!" diyecek, "keske Peygamberin yanında bir yol tutsaydım
يَا وَيْلَتَىٰ لَيْتَنِي لَمْ أَتَّخِذْ فُلَانًا خَلِيلًا (28)
Eyvah!" diyecek, "keske falancayı dost edinmeseydim
لَّقَدْ أَضَلَّنِي عَنِ الذِّكْرِ بَعْدَ إِذْ جَاءَنِي ۗ وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِلْإِنسَانِ خَذُولًا (29)
Cunku zikir (Kur'an) bana gelmisken o, hakikaten beni ondan saptırdı. Seytan insanı (ucuruma surukleyip sonra) yapayalnız ve yardımcısız bırakmaktadır
وَقَالَ الرَّسُولُ يَا رَبِّ إِنَّ قَوْمِي اتَّخَذُوا هَٰذَا الْقُرْآنَ مَهْجُورًا (30)
Peygamber dedi ki: "Ey Rabbim! Kavmim bu Kur'an'ı terkedilmis (bir sey yerinde) tuttular
وَكَذَٰلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِيٍّ عَدُوًّا مِّنَ الْمُجْرِمِينَ ۗ وَكَفَىٰ بِرَبِّكَ هَادِيًا وَنَصِيرًا (31)
(Resulum!) Ve iste biz boyle her peygamber icin gunahkarlardan bir dusman yapmısızdır. Bununla beraber hidayet verici ve yardımcı olarak Rabbin yeter
وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْلَا نُزِّلَ عَلَيْهِ الْقُرْآنُ جُمْلَةً وَاحِدَةً ۚ كَذَٰلِكَ لِنُثَبِّتَ بِهِ فُؤَادَكَ ۖ وَرَتَّلْنَاهُ تَرْتِيلًا (32)
Yine o inkar edenler dediler ki: "O Kur'an ona, hepsi birden indirilseydi ya"! Biz onu senin kalbine iyice yerlestirmek icin boyle (parca parca indirdik) ve onu tane tane (ayırarak) okuduk
وَلَا يَأْتُونَكَ بِمَثَلٍ إِلَّا جِئْنَاكَ بِالْحَقِّ وَأَحْسَنَ تَفْسِيرًا (33)
Hem onlar sana karsı herhangi bir mesel ile gelmezler ki, biz sana (onun karsılıgında) dogrusunu ve tefsirin daha guzelini getirmis olmayalım
الَّذِينَ يُحْشَرُونَ عَلَىٰ وُجُوهِهِمْ إِلَىٰ جَهَنَّمَ أُولَٰئِكَ شَرٌّ مَّكَانًا وَأَضَلُّ سَبِيلًا (34)
O yuzleri ustu cehenneme toplanacaklar var ya! iste onlar, yerleri en kotu, yolları en sapık olanlardır
وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَجَعَلْنَا مَعَهُ أَخَاهُ هَارُونَ وَزِيرًا (35)
Andolsun ki Musa'ya kitap verdik, kardesi Harun'u da ona yardımcı yaptık
فَقُلْنَا اذْهَبَا إِلَى الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا فَدَمَّرْنَاهُمْ تَدْمِيرًا (36)
Haydi ayetlerimizi yalan sayan o kavme gidin" dedik. Sonunda (yola gelmediklerinden) onları yerle bir ettik
وَقَوْمَ نُوحٍ لَّمَّا كَذَّبُوا الرُّسُلَ أَغْرَقْنَاهُمْ وَجَعَلْنَاهُمْ لِلنَّاسِ آيَةً ۖ وَأَعْتَدْنَا لِلظَّالِمِينَ عَذَابًا أَلِيمًا (37)
Nuh kavmine gelince, Peygamberleri yalancılıkla itham ettiklerinde, onları suda bogduk ve kendilerini insanlar icin bir ibret yaptık. Biz zalimler icin acıklı bir azab hazırlamısızdır
وَعَادًا وَثَمُودَ وَأَصْحَابَ الرَّسِّ وَقُرُونًا بَيْنَ ذَٰلِكَ كَثِيرًا (38)
Ad'ı, Semud'u, Ress halkını ve bunlar arasında daha bir cok nesilleri de (inkarcılıkları yuzunden helak ettik)
وَكُلًّا ضَرَبْنَا لَهُ الْأَمْثَالَ ۖ وَكُلًّا تَبَّرْنَا تَتْبِيرًا (39)
Onların herbirine misaller getirdik; (ama ogut almadıkları icin) hepsini kırdık gecirdik
وَلَقَدْ أَتَوْا عَلَى الْقَرْيَةِ الَّتِي أُمْطِرَتْ مَطَرَ السَّوْءِ ۚ أَفَلَمْ يَكُونُوا يَرَوْنَهَا ۚ بَلْ كَانُوا لَا يَرْجُونَ نُشُورًا (40)
(Resulum!) Andolsun ki, (bu Mekke'li putperestler), bela ve fenalık yagmuruna tutulmus olan beldeye ugramıslardır. Peki onu da gormuyorlar mıydı? Hayır! Onlar oldukten sonra dirilmeyi ummamaktadırlar
وَإِذَا رَأَوْكَ إِن يَتَّخِذُونَكَ إِلَّا هُزُوًا أَهَٰذَا الَّذِي بَعَثَ اللَّهُ رَسُولًا (41)
Seni gordukleri zaman "Bu mu Allah'ın Peygamber olarak gonderdigi?" diye hep seni alaya alıyorlar
إِن كَادَ لَيُضِلُّنَا عَنْ آلِهَتِنَا لَوْلَا أَن صَبَرْنَا عَلَيْهَا ۚ وَسَوْفَ يَعْلَمُونَ حِينَ يَرَوْنَ الْعَذَابَ مَنْ أَضَلُّ سَبِيلًا (42)
Sayet tanrılarımıza inanmakta sebat gostermeseydik, gercekten de bizi neredeyse tanrılarımızdan saptıracaktı" diyorlar. Azabı gordukleri zaman, kimin yolunun sapık oldugunu bilecekler
أَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَٰهَهُ هَوَاهُ أَفَأَنتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَكِيلًا (43)
Kotu duygularını kendisine tanrı edinen kimseyi gordun mu? Simdi ona sen mi vekil olacaksın
أَمْ تَحْسَبُ أَنَّ أَكْثَرَهُمْ يَسْمَعُونَ أَوْ يَعْقِلُونَ ۚ إِنْ هُمْ إِلَّا كَالْأَنْعَامِ ۖ بَلْ هُمْ أَضَلُّ سَبِيلًا (44)
Yoksa sen, onların cogunun gercekten soz dinleyecegini yahut akıllanacagını mı sanıyorsun? Gercekte onlar hayvanlar gibidir, hatta gidisce daha sapıktırlar
أَلَمْ تَرَ إِلَىٰ رَبِّكَ كَيْفَ مَدَّ الظِّلَّ وَلَوْ شَاءَ لَجَعَلَهُ سَاكِنًا ثُمَّ جَعَلْنَا الشَّمْسَ عَلَيْهِ دَلِيلًا (45)
Rabbinin golgeyi nasıl uzatmakta oldugunu gormedin mi? Dileseydi onu elbet hareketsiz de kılardı. Sonra biz gunesi, ona (golgeye) delil kılmısızdır
ثُمَّ قَبَضْنَاهُ إِلَيْنَا قَبْضًا يَسِيرًا (46)
Sonra da onu yavas yavas kendimize (baska yone) cekmekteyiz
وَهُوَ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ اللَّيْلَ لِبَاسًا وَالنَّوْمَ سُبَاتًا وَجَعَلَ النَّهَارَ نُشُورًا (47)
Sizin icin geceyi ortu, uykuyu istirahat kılan, gunduzu yayılıp calısma (zamanı) yapan O'dur
وَهُوَ الَّذِي أَرْسَلَ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِهِ ۚ وَأَنزَلْنَا مِنَ السَّمَاءِ مَاءً طَهُورًا (48)
Ruzgarları rahmetinin onunde mujdeci olarak gonderen ve gokten tertemiz bir su indiren O'dur
لِّنُحْيِيَ بِهِ بَلْدَةً مَّيْتًا وَنُسْقِيَهُ مِمَّا خَلَقْنَا أَنْعَامًا وَأَنَاسِيَّ كَثِيرًا (49)
Ki biz (o suyla) olu topraga can verelim, yarattıgımız nice hayvanlara ve insanlara su saglayalım, diye
وَلَقَدْ صَرَّفْنَاهُ بَيْنَهُمْ لِيَذَّكَّرُوا فَأَبَىٰ أَكْثَرُ النَّاسِ إِلَّا كُفُورًا (50)
Andolsun bunu, insanların ogut almaları icin, aralarında cesit cesit sekillerde anlatmısızdır; ama insanların cogu ille nankorluk edip diretmistir
وَلَوْ شِئْنَا لَبَعَثْنَا فِي كُلِّ قَرْيَةٍ نَّذِيرًا (51)
(Habibim!) Sayet dileseydik elbette her koye bir uyarıcı (peygamber) gonderirdik
فَلَا تُطِعِ الْكَافِرِينَ وَجَاهِدْهُم بِهِ جِهَادًا كَبِيرًا (52)
(Madem ki yalnız seni gonderdik) Oyleyse kafirlere boyun egme ve bununla (Kur'an ile) onlara karsı olanca gucunle buyuk bir savas ver
۞ وَهُوَ الَّذِي مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ هَٰذَا عَذْبٌ فُرَاتٌ وَهَٰذَا مِلْحٌ أُجَاجٌ وَجَعَلَ بَيْنَهُمَا بَرْزَخًا وَحِجْرًا مَّحْجُورًا (53)
Birinin suyu tatlı ve susuzlugu giderici, digerininki tuzlu ve acı iki denizi salıveren ve aralarına bir engel, asılmaz bir serhat koyan O'dur
وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ مِنَ الْمَاءِ بَشَرًا فَجَعَلَهُ نَسَبًا وَصِهْرًا ۗ وَكَانَ رَبُّكَ قَدِيرًا (54)
O (hakir) sudan, bir insan yaratıp ona bir neseb bahseden ve sıhriyet bagı ile akraba yapan O'dur. Rabbinin her seye gucu yeter
وَيَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَنفَعُهُمْ وَلَا يَضُرُّهُمْ ۗ وَكَانَ الْكَافِرُ عَلَىٰ رَبِّهِ ظَهِيرًا (55)
(Boyle iken inkarcılar) Allah'ı bırakıp kendilerine ne fayda, ne zarar veremeyen seylere kulluk ediyorlar. Inkarcı olan kimse Rabbine karsı ugrasıp durmaktadır
وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا مُبَشِّرًا وَنَذِيرًا (56)
(Halbuki) biz seni ancak mujdeci ve uyarıcı olarak gonderdik
قُلْ مَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِلَّا مَن شَاءَ أَن يَتَّخِذَ إِلَىٰ رَبِّهِ سَبِيلًا (57)
De ki: "Ben, buna karsı sizden bir ucret degil, ancak Rabbine dogru bir yol tutmayı dileyen kimseler (olmanızı) istiyorum
وَتَوَكَّلْ عَلَى الْحَيِّ الَّذِي لَا يَمُوتُ وَسَبِّحْ بِحَمْدِهِ ۚ وَكَفَىٰ بِهِ بِذُنُوبِ عِبَادِهِ خَبِيرًا (58)
Sen, olumsuz ve daima diri olan Allah'a guvenip dayan. O'nu hamd ile tesbih et. Kullarının gunahlarından haberdar olarak O yeter
الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوَىٰ عَلَى الْعَرْشِ ۚ الرَّحْمَٰنُ فَاسْأَلْ بِهِ خَبِيرًا (59)
Gokleri yeri ve ikisinin arasındakileri altı gunde yaratan, sonra Ars'a hukmeden Rahman'dır. Haydi ne dileyeceksen o her seyden haberdar olan (Rahman)dan dile
وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ اسْجُدُوا لِلرَّحْمَٰنِ قَالُوا وَمَا الرَّحْمَٰنُ أَنَسْجُدُ لِمَا تَأْمُرُنَا وَزَادَهُمْ نُفُورًا ۩ (60)
Onlara "Rahman'a secde edin" dendigi zaman, "Rahman da neymis? Senin bize emrettigine secde eder miyiz hic?" derler ve bu emir onların nefretini artırır
تَبَارَكَ الَّذِي جَعَلَ فِي السَّمَاءِ بُرُوجًا وَجَعَلَ فِيهَا سِرَاجًا وَقَمَرًا مُّنِيرًا (61)
Gokte burcları var eden, onların icinde bir kandil (gunes) ve nurlu bir ay barındıran Allah, yuceler yucesidir
وَهُوَ الَّذِي جَعَلَ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ خِلْفَةً لِّمَنْ أَرَادَ أَن يَذَّكَّرَ أَوْ أَرَادَ شُكُورًا (62)
Ibret almak veya sukretmek dileyen kimseler icin gece ile gunduzu birbiri ardınca getiren O'dur
وَعِبَادُ الرَّحْمَٰنِ الَّذِينَ يَمْشُونَ عَلَى الْأَرْضِ هَوْنًا وَإِذَا خَاطَبَهُمُ الْجَاهِلُونَ قَالُوا سَلَامًا (63)
O cok merhametli Allah'ın (has) kulları onlardır ki, yeryuzunde tevazu ile yururler ve cahil kimseler kendilerine laf attıgı zaman (incitmeksizin) "selam" derler (gecerler)
وَالَّذِينَ يَبِيتُونَ لِرَبِّهِمْ سُجَّدًا وَقِيَامًا (64)
Ve onlar ki, Rablerine secdeler ve kıyamlar ederek yatarlar
وَالَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا اصْرِفْ عَنَّا عَذَابَ جَهَنَّمَ ۖ إِنَّ عَذَابَهَا كَانَ غَرَامًا (65)
Onlar ki, soyle derler: Cehennem azabını uzerimizden sav! Dogrusu onun azabı gecici bir sey degildir
إِنَّهَا سَاءَتْ مُسْتَقَرًّا وَمُقَامًا (66)
Orası cidden ne kotu bir ugrak, ne kotu bir konaktır
وَالَّذِينَ إِذَا أَنفَقُوا لَمْ يُسْرِفُوا وَلَمْ يَقْتُرُوا وَكَانَ بَيْنَ ذَٰلِكَ قَوَامًا (67)
Ve onlar ki, harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol tutarlar
وَالَّذِينَ لَا يَدْعُونَ مَعَ اللَّهِ إِلَٰهًا آخَرَ وَلَا يَقْتُلُونَ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللَّهُ إِلَّا بِالْحَقِّ وَلَا يَزْنُونَ ۚ وَمَن يَفْعَلْ ذَٰلِكَ يَلْقَ أَثَامًا (68)
Yine onlar ki, Allah ile beraber baska bir tanrıya yalvarmazlar, Allah'ın haram kıldıgı cana haksız yere kıymazlar ve zina etmezler. Bunları yapan gunahı(nın cezasını) bulur
يُضَاعَفْ لَهُ الْعَذَابُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَيَخْلُدْ فِيهِ مُهَانًا (69)
Kıyamet gunu azabı kat kat olur ve orada alcaltılmıs olarak temelli kalır
إِلَّا مَن تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ عَمَلًا صَالِحًا فَأُولَٰئِكَ يُبَدِّلُ اللَّهُ سَيِّئَاتِهِمْ حَسَنَاتٍ ۗ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا (70)
Ancak tevbe ve iman edip iyi davranıslarda bulunanlar baska; Allah onların kotuluklerini iyiliklere cevirir. Allah cok bagıslayıcıdır, engin merhamet sahibidir
وَمَن تَابَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَإِنَّهُ يَتُوبُ إِلَى اللَّهِ مَتَابًا (71)
Ve her kim tevbe edip iyi davranıs gosterirse, suphesiz o, tevbesi kabul edilmis olarak Allah'a doner
وَالَّذِينَ لَا يَشْهَدُونَ الزُّورَ وَإِذَا مَرُّوا بِاللَّغْوِ مَرُّوا كِرَامًا (72)
Ve onlar ki, yalan sahitlik etmezler, bos bir seye rastladıkları zaman vakar ile (oradan) gecip giderler
وَالَّذِينَ إِذَا ذُكِّرُوا بِآيَاتِ رَبِّهِمْ لَمْ يَخِرُّوا عَلَيْهَا صُمًّا وَعُمْيَانًا (73)
Kendilerine Rablerinin ayetleri hatırlatıldıgında ise, onlara karsı sagır ve kor davranmazlar
وَالَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ أَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ أَعْيُنٍ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّقِينَ إِمَامًا (74)
Ve onlar ki: "Ey Rabbimiz! Bize gozumuzu aydınlatacak esler ve zurriyetler bagısla ve bizi takva sahiplerine onder kıl" derler
أُولَٰئِكَ يُجْزَوْنَ الْغُرْفَةَ بِمَا صَبَرُوا وَيُلَقَّوْنَ فِيهَا تَحِيَّةً وَسَلَامًا (75)
Iste onlar, sabretmelerine karsılık cennetin en yuksek makamları ile mukafatlandırılacaklar, orada hurmet ve selamla karsılanacaklardır
خَالِدِينَ فِيهَا ۚ حَسُنَتْ مُسْتَقَرًّا وَمُقَامًا (76)
Orada ebedi kalacaklar, orası ne guzel bir konak ve ne guzel bir makamdır
قُلْ مَا يَعْبَأُ بِكُمْ رَبِّي لَوْلَا دُعَاؤُكُمْ ۖ فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَامًا (77)
(Resulum!) De ki: "Rabbim size ne kıymet verir duanız olmasa? (Ey inkarcılar! Size bildirdiklerini) kesinkes yalan saydınız; o halde azab yakanızı bırakmayacaktır
❮ السورة السابقة السورة التـالية ❯

قراءة المزيد من سور القرآن الكريم :

1- الفاتحة2- البقرة3- آل عمران
4- النساء5- المائدة6- الأنعام
7- الأعراف8- الأنفال9- التوبة
10- يونس11- هود12- يوسف
13- الرعد14- إبراهيم15- الحجر
16- النحل17- الإسراء18- الكهف
19- مريم20- طه21- الأنبياء
22- الحج23- المؤمنون24- النور
25- الفرقان26- الشعراء27- النمل
28- القصص29- العنكبوت30- الروم
31- لقمان32- السجدة33- الأحزاب
34- سبأ35- فاطر36- يس
37- الصافات38- ص39- الزمر
40- غافر41- فصلت42- الشورى
43- الزخرف44- الدخان45- الجاثية
46- الأحقاف47- محمد48- الفتح
49- الحجرات50- ق51- الذاريات
52- الطور53- النجم54- القمر
55- الرحمن56- الواقعة57- الحديد
58- المجادلة59- الحشر60- الممتحنة
61- الصف62- الجمعة63- المنافقون
64- التغابن65- الطلاق66- التحريم
67- الملك68- القلم69- الحاقة
70- المعارج71- نوح72- الجن
73- المزمل74- المدثر75- القيامة
76- الإنسان77- المرسلات78- النبأ
79- النازعات80- عبس81- التكوير
82- الإنفطار83- المطففين84- الانشقاق
85- البروج86- الطارق87- الأعلى
88- الغاشية89- الفجر90- البلد
91- الشمس92- الليل93- الضحى
94- الشرح95- التين96- العلق
97- القدر98- البينة99- الزلزلة
100- العاديات101- القارعة102- التكاثر
103- العصر104- الهمزة105- الفيل
106- قريش107- الماعون108- الكوثر
109- الكافرون110- النصر111- المسد
112- الإخلاص113- الفلق114- الناس