الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَجَعَلَ الظُّلُمَاتِ وَالنُّورَ ۖ ثُمَّ الَّذِينَ كَفَرُوا بِرَبِّهِمْ يَعْدِلُونَ (1) Hamd, gokleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlıgı var eden Allah'a mahsustur. Boyleyken kafirler hala Rablerine baskalarını esit sayıyorlar |
هُوَ الَّذِي خَلَقَكُم مِّن طِينٍ ثُمَّ قَضَىٰ أَجَلًا ۖ وَأَجَلٌ مُّسَمًّى عِندَهُ ۖ ثُمَّ أَنتُمْ تَمْتَرُونَ (2) Sizi camurdan yaratan, sonra size bir ecel takdir eden O'dur. Tayin edilen bir ecel de (kıyamet zamanı) O'nun katındadır. Sonra bir de suphe ediyorsunuz |
وَهُوَ اللَّهُ فِي السَّمَاوَاتِ وَفِي الْأَرْضِ ۖ يَعْلَمُ سِرَّكُمْ وَجَهْرَكُمْ وَيَعْلَمُ مَا تَكْسِبُونَ (3) O, goklerde de, yerde de (tek) Allah'tır. Sizin gizlinizi, acıgınızı ve ne kazandıgınızı bilir |
وَمَا تَأْتِيهِم مِّنْ آيَةٍ مِّنْ آيَاتِ رَبِّهِمْ إِلَّا كَانُوا عَنْهَا مُعْرِضِينَ (4) Onlara Rab'lerinin ayetlerinden hicbir ayet gelmez ki, ondan yuz cevirmesinler |
فَقَدْ كَذَّبُوا بِالْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُمْ ۖ فَسَوْفَ يَأْتِيهِمْ أَنبَاءُ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ (5) Hak, kendilerine gelince onu yalanladılar. Alaya aldıkları seyin haberi yakında kendilerine gelecektir |
أَلَمْ يَرَوْا كَمْ أَهْلَكْنَا مِن قَبْلِهِم مِّن قَرْنٍ مَّكَّنَّاهُمْ فِي الْأَرْضِ مَا لَمْ نُمَكِّن لَّكُمْ وَأَرْسَلْنَا السَّمَاءَ عَلَيْهِم مِّدْرَارًا وَجَعَلْنَا الْأَنْهَارَ تَجْرِي مِن تَحْتِهِمْ فَأَهْلَكْنَاهُم بِذُنُوبِهِمْ وَأَنشَأْنَا مِن بَعْدِهِمْ قَرْنًا آخَرِينَ (6) Kendilerinden once nice nesilleri helak ettigimizi gormediler mi? Yeryuzunde size vermedigimiz imkanları onlara vermistik. Onlara gokten bol bol yagmur indirmis, altlarından ırmaklar akıtmıstık. Fakat onları gunahlarından dolayı helak ettik. Ve kendilerinden sonra baska bir nesil yarattık |
وَلَوْ نَزَّلْنَا عَلَيْكَ كِتَابًا فِي قِرْطَاسٍ فَلَمَسُوهُ بِأَيْدِيهِمْ لَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ هَٰذَا إِلَّا سِحْرٌ مُّبِينٌ (7) Eger sana kagıtta yazılı bir kitap indirmis olsak da onu elleriyle tutsalardı, yine de o kafirler: "Muhakkak ki bu, apacık bir sihirdir" derlerdi |
وَقَالُوا لَوْلَا أُنزِلَ عَلَيْهِ مَلَكٌ ۖ وَلَوْ أَنزَلْنَا مَلَكًا لَّقُضِيَ الْأَمْرُ ثُمَّ لَا يُنظَرُونَ (8) O'na bir melek indirilmeli degil miydi?" dediler. Eger bir melek indirseydik, is bitirilmis olurdu, sonra kendilerine hic goz actırılmazdı |
وَلَوْ جَعَلْنَاهُ مَلَكًا لَّجَعَلْنَاهُ رَجُلًا وَلَلَبَسْنَا عَلَيْهِم مَّا يَلْبِسُونَ (9) Eger Peygamberi, biz bir melek yapsaydık, yine de onu bir adam seklinde yapardık ve onları yine dustukleri kuskuya dusururduk |
وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِّن قَبْلِكَ فَحَاقَ بِالَّذِينَ سَخِرُوا مِنْهُم مَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ (10) Senden once de peygamberlerle alay edilmisti. Fakat onlardan alay edenleri, alay ettikleri sey kusatıverdi |
قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ ثُمَّ انظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ (11) De ki: "Yeryuzunde dolasın da yalanlayanların sonu nasıl olmus, gorun |
قُل لِّمَن مَّا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۖ قُل لِّلَّهِ ۚ كَتَبَ عَلَىٰ نَفْسِهِ الرَّحْمَةَ ۚ لَيَجْمَعَنَّكُمْ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ لَا رَيْبَ فِيهِ ۚ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنفُسَهُمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ (12) De ki: "Goklerde ve yerde olanlar kimindir?" "Allah'ındır" de. O, rahmet etmeyi kendi nefsine yazmıstır. Sizi, varlıgında asla suphe olmayan kıyamet gununde toplayacaktır. Ama kendilerini zarara sokanlar inanmazlar |
۞ وَلَهُ مَا سَكَنَ فِي اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ ۚ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ (13) Gecede, gunduzde barınan her sey O'nundur. O, isitendir, bilendir |
قُلْ أَغَيْرَ اللَّهِ أَتَّخِذُ وَلِيًّا فَاطِرِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ يُطْعِمُ وَلَا يُطْعَمُ ۗ قُلْ إِنِّي أُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ أَوَّلَ مَنْ أَسْلَمَ ۖ وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِكِينَ (14) De ki: "Gokleri ve yeri yoktan var eden, besleyen, fakat kendisi beslenmeyen Allah'tan baska dost mu tutayım?" "Ben Islam olanların ilki olmakla emrolundum" de ve sakın Allah'a ortak kosanlardan olma |
قُلْ إِنِّي أَخَافُ إِنْ عَصَيْتُ رَبِّي عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ (15) De ki: "Eger Rabbime isyan edersem, buyuk bir gunun azabından korkarım |
مَّن يُصْرَفْ عَنْهُ يَوْمَئِذٍ فَقَدْ رَحِمَهُ ۚ وَذَٰلِكَ الْفَوْزُ الْمُبِينُ (16) O gun kimden azab giderilirse, kuskusuz Allah ona rahmet etmistir. Iste apacık kurtulus budur |
وَإِن يَمْسَسْكَ اللَّهُ بِضُرٍّ فَلَا كَاشِفَ لَهُ إِلَّا هُوَ ۖ وَإِن يَمْسَسْكَ بِخَيْرٍ فَهُوَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ (17) Allah sana bir zarar dokundurursa, onu yine kendisinden baska acacak yoktur. Ve eger sana bir hayır dokundursa, kuskusuz O, herseyi yapabilendir |
وَهُوَ الْقَاهِرُ فَوْقَ عِبَادِهِ ۚ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْخَبِيرُ (18) O, kullarının ustunde tam hakimdir. O, hukum ve hikmet sahibidir, herseyden haberdardır |
قُلْ أَيُّ شَيْءٍ أَكْبَرُ شَهَادَةً ۖ قُلِ اللَّهُ ۖ شَهِيدٌ بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ ۚ وَأُوحِيَ إِلَيَّ هَٰذَا الْقُرْآنُ لِأُنذِرَكُم بِهِ وَمَن بَلَغَ ۚ أَئِنَّكُمْ لَتَشْهَدُونَ أَنَّ مَعَ اللَّهِ آلِهَةً أُخْرَىٰ ۚ قُل لَّا أَشْهَدُ ۚ قُلْ إِنَّمَا هُوَ إِلَٰهٌ وَاحِدٌ وَإِنَّنِي بَرِيءٌ مِّمَّا تُشْرِكُونَ (19) De ki: "Sahitlik yonunden hangi sey daha buyuktur?". De ki: "Allah, benimle sizin aranızda sahittir ve bana bu Kur'an vahyolundu ki, onunla hem sizi, hem de sizden sonra kendisine ulasan herkesi uyarayım. Allah'la beraber baska ilahlar olduguna siz gercekten sahitlik eder misiniz?" De ki: "Ben buna sahitlik etmem". "O, ancak ve ancak bir tek ilahtır ve gercekten ben, sizin ortak tuttugunuz seylerden uzagım"de |
الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْرِفُونَهُ كَمَا يَعْرِفُونَ أَبْنَاءَهُمُ ۘ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنفُسَهُمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ (20) Kendilerine Kitap verdigimiz kimseler, Peygamber'i, kendi ogullarını bildikleri gibi, bilirler. Kendilerine yazık edenler var ya! Iste onlar iman etmezler |
وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَوْ كَذَّبَ بِآيَاتِهِ ۗ إِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ (21) Allah'a iftira ederek yalan uydurandan veya ayetlerini yalanlayandan daha zalim kim olabilir? Hic suphe yok ki zalimler kurtulusa eremezler |
وَيَوْمَ نَحْشُرُهُمْ جَمِيعًا ثُمَّ نَقُولُ لِلَّذِينَ أَشْرَكُوا أَيْنَ شُرَكَاؤُكُمُ الَّذِينَ كُنتُمْ تَزْعُمُونَ (22) O gun hepsini mahsere toplayacagız. Sonra Allah'a ortak kosanlara: " Hani nerede o Allah'a ortak saydıgınız ortaklarınız?" diyecegiz |
ثُمَّ لَمْ تَكُن فِتْنَتُهُمْ إِلَّا أَن قَالُوا وَاللَّهِ رَبِّنَا مَا كُنَّا مُشْرِكِينَ (23) Sonra, (Onlar): "Rabbimiz, Allah'a yemin ederiz ki, biz musriklerden degildik" demekten baska bir ozur bulamayacaklar |
انظُرْ كَيْفَ كَذَبُوا عَلَىٰ أَنفُسِهِمْ ۚ وَضَلَّ عَنْهُم مَّا كَانُوا يَفْتَرُونَ (24) Bak, vicdanlarına karsı nasıl yalan soylediler! O uydurdukları putlar da kendilerinden kaybolup gitti |
وَمِنْهُم مَّن يَسْتَمِعُ إِلَيْكَ ۖ وَجَعَلْنَا عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ أَكِنَّةً أَن يَفْقَهُوهُ وَفِي آذَانِهِمْ وَقْرًا ۚ وَإِن يَرَوْا كُلَّ آيَةٍ لَّا يُؤْمِنُوا بِهَا ۚ حَتَّىٰ إِذَا جَاءُوكَ يُجَادِلُونَكَ يَقُولُ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ هَٰذَا إِلَّا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ (25) Iclerinden seni dinleyenler de vardır, fakat biz, onu anlamalarına engel olmak icin kalblerinin ustune ortuler, kulaklarının icine de agırlık koyduk. Onlar, butun delilleri gorseler bile yine ona inanmazlar. Hatta sana geldiklerinde seninle tartısırlar. Ve o kafirler: "Bu, oncekilerin masallarından baska bir sey degildir" derler |
وَهُمْ يَنْهَوْنَ عَنْهُ وَيَنْأَوْنَ عَنْهُ ۖ وَإِن يُهْلِكُونَ إِلَّا أَنفُسَهُمْ وَمَا يَشْعُرُونَ (26) Onlar, insanları Kur'an'a iman etmekten menederler, hem de kendileri ondan uzak dururlar. Boylece yalnız kendilerini mahvediyorlar ama farkında degiller |
وَلَوْ تَرَىٰ إِذْ وُقِفُوا عَلَى النَّارِ فَقَالُوا يَا لَيْتَنَا نُرَدُّ وَلَا نُكَذِّبَ بِآيَاتِ رَبِّنَا وَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ (27) Onların, atesin uzerinde durduruldukları zaman: "Ne olurdu dunyaya dondurulseydik, Rabb'imizin ayetlerini yalanlamasaydık da muminlerden olsaydık" dediklerini bir gorsen |
بَلْ بَدَا لَهُم مَّا كَانُوا يُخْفُونَ مِن قَبْلُ ۖ وَلَوْ رُدُّوا لَعَادُوا لِمَا نُهُوا عَنْهُ وَإِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ (28) Hayır, daha once gizleyip durdukları karsılarına cıktı da ondan, yoksa geri cevrilselerdi yine menedildikleri seyi yapmaya donerlerdi. Cunku onlar yalancıdırlar |
وَقَالُوا إِنْ هِيَ إِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوثِينَ (29) Dediler ki: " Dunya hayatımızdan baska bir hayat yoktur, biz diriltilecek degiliz |
وَلَوْ تَرَىٰ إِذْ وُقِفُوا عَلَىٰ رَبِّهِمْ ۚ قَالَ أَلَيْسَ هَٰذَا بِالْحَقِّ ۚ قَالُوا بَلَىٰ وَرَبِّنَا ۚ قَالَ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنتُمْ تَكْفُرُونَ (30) Rablerinin huzurunda durduruldukları zaman onları bir gorsen! Rableri onlara soyle der: "Bu, bir gercek degil midir?". Onlar da: "Rabbimize yemin ederiz ki gercektir" derler. Rableri de onlara: "Oyleyse inkarınız sebebiyle azabı tadın!" der |
قَدْ خَسِرَ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِلِقَاءِ اللَّهِ ۖ حَتَّىٰ إِذَا جَاءَتْهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً قَالُوا يَا حَسْرَتَنَا عَلَىٰ مَا فَرَّطْنَا فِيهَا وَهُمْ يَحْمِلُونَ أَوْزَارَهُمْ عَلَىٰ ظُهُورِهِمْ ۚ أَلَا سَاءَ مَا يَزِرُونَ (31) Allah'ın huzuruna cıkmayı yalanlayanlar, gercekten husrana ugramıslardır. Kıyamet gunu ansızın gelince onlar, gunahlarını sırtlarına yuklenmis olarak soyle derler: "Dunyada yaptıgımız kusurlardan dolayı yazıklar olsun bize!" Bakın yuklendikleri gunah ne kotudur |
وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلَّا لَعِبٌ وَلَهْوٌ ۖ وَلَلدَّارُ الْآخِرَةُ خَيْرٌ لِّلَّذِينَ يَتَّقُونَ ۗ أَفَلَا تَعْقِلُونَ (32) Dunya hayatı, eglence ve oyundan baska bir sey degildir. Ahiret yurdu ise, Allah'tan korkanlar icin daha hayırlıdır. Aklınızı kullanmaz mısınız |
قَدْ نَعْلَمُ إِنَّهُ لَيَحْزُنُكَ الَّذِي يَقُولُونَ ۖ فَإِنَّهُمْ لَا يُكَذِّبُونَكَ وَلَٰكِنَّ الظَّالِمِينَ بِآيَاتِ اللَّهِ يَجْحَدُونَ (33) Onların soylediklerinin seni uzdugunu elbette biliyoruz. Onlar aslında seni yalanlamıyorlar, fakat, o zalimler Allah'ın ayetlerini inkar ediyorlar |
وَلَقَدْ كُذِّبَتْ رُسُلٌ مِّن قَبْلِكَ فَصَبَرُوا عَلَىٰ مَا كُذِّبُوا وَأُوذُوا حَتَّىٰ أَتَاهُمْ نَصْرُنَا ۚ وَلَا مُبَدِّلَ لِكَلِمَاتِ اللَّهِ ۚ وَلَقَدْ جَاءَكَ مِن نَّبَإِ الْمُرْسَلِينَ (34) Senden once de peygamberler yalanlanmıstı. Kendilerine yardımımız gelinceye kadar yalanlanmaya ve eziyet olunmaya sabrettiler. Allah'ın sozlerini degistirecek hicbir kimse yoktur. Suphesiz ki sana, peygamberlerin haberlerinden bir kısmı gelmistir |
وَإِن كَانَ كَبُرَ عَلَيْكَ إِعْرَاضُهُمْ فَإِنِ اسْتَطَعْتَ أَن تَبْتَغِيَ نَفَقًا فِي الْأَرْضِ أَوْ سُلَّمًا فِي السَّمَاءِ فَتَأْتِيَهُم بِآيَةٍ ۚ وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَجَمَعَهُمْ عَلَى الْهُدَىٰ ۚ فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْجَاهِلِينَ (35) Eger onların yuz cevirmesi sana agır geldiyse, haydi gucun yetiyorsa yerin icine (inebilecegin) bir delik, ya da goge (cıkabilecegin) bir merdiven ara ki onlara bir mucize getiresin! Allah dileseydi, elbette onları hidayet uzerinde toplardı. O halde cahillerden olma |
۞ إِنَّمَا يَسْتَجِيبُ الَّذِينَ يَسْمَعُونَ ۘ وَالْمَوْتَىٰ يَبْعَثُهُمُ اللَّهُ ثُمَّ إِلَيْهِ يُرْجَعُونَ (36) Daveti ancak dinleyenler kabul ederler. Olulere gelince, Allah onları diriltir, sonra O'na dondurulurler |
وَقَالُوا لَوْلَا نُزِّلَ عَلَيْهِ آيَةٌ مِّن رَّبِّهِ ۚ قُلْ إِنَّ اللَّهَ قَادِرٌ عَلَىٰ أَن يُنَزِّلَ آيَةً وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ (37) Dediler ki: "Ona Rabbinden bir mucize indirilmeli degil miydi?" De ki: "Suphesiz ki Allah, bir mucize indirmeye kadirdir, fakat cokları bilmezler |
وَمَا مِن دَابَّةٍ فِي الْأَرْضِ وَلَا طَائِرٍ يَطِيرُ بِجَنَاحَيْهِ إِلَّا أُمَمٌ أَمْثَالُكُم ۚ مَّا فَرَّطْنَا فِي الْكِتَابِ مِن شَيْءٍ ۚ ثُمَّ إِلَىٰ رَبِّهِمْ يُحْشَرُونَ (38) Yeryuzunde yuruyen hicbir hayvan ve iki kanadıyla ucan hicbir kus yoktur ki, sizin gibi birer ummet olmasınlar. Biz kitapta hicbir seyi eksik bırakmamısızdır, sonra hepsi Rablerinin huzurunda toplanırlar |
وَالَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا صُمٌّ وَبُكْمٌ فِي الظُّلُمَاتِ ۗ مَن يَشَإِ اللَّهُ يُضْلِلْهُ وَمَن يَشَأْ يَجْعَلْهُ عَلَىٰ صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ (39) Ayetlerimizi yalanlayanlar, karanlıklar icinde kalmıs sagır ve dilsizlerdir. Allah diledigi kimseyi sasırtır, diledigi kimseyi de dogru yola koyar |
قُلْ أَرَأَيْتَكُمْ إِنْ أَتَاكُمْ عَذَابُ اللَّهِ أَوْ أَتَتْكُمُ السَّاعَةُ أَغَيْرَ اللَّهِ تَدْعُونَ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ (40) De ki: "Kendinizi hic dusundunuz mu, Allah'ın azabı size gelse veya kıyamet vakti gelse, Allah'tan baskasına mı yalvarırsınız? Eger sozunde dogru kimselerseniz cevap verin |
بَلْ إِيَّاهُ تَدْعُونَ فَيَكْشِفُ مَا تَدْعُونَ إِلَيْهِ إِن شَاءَ وَتَنسَوْنَ مَا تُشْرِكُونَ (41) Hayır, yalnız o Allah'a yalvarırsınız. O da dilerse kaldırılmasını istediginiz belayı kaldırır ve o zaman ortak kostugunuz seyleri unutursunuz |
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا إِلَىٰ أُمَمٍ مِّن قَبْلِكَ فَأَخَذْنَاهُم بِالْبَأْسَاءِ وَالضَّرَّاءِ لَعَلَّهُمْ يَتَضَرَّعُونَ (42) Suphesiz ki senden onceki ummetlere de peygamberler gonderdik. Bize yalvarsınlar diye onları darlık ve sıkıntı ile yakalayıp cezalandırdık |
فَلَوْلَا إِذْ جَاءَهُم بَأْسُنَا تَضَرَّعُوا وَلَٰكِن قَسَتْ قُلُوبُهُمْ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ (43) Hic olmazsa kendilerine baskınımız geldigi zaman olsun, yalvarmalı degiller miydi? Fakat kalbleri katılastı ve seytan yaptıklarını kendilerine guzel gosterdi |
فَلَمَّا نَسُوا مَا ذُكِّرُوا بِهِ فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ أَبْوَابَ كُلِّ شَيْءٍ حَتَّىٰ إِذَا فَرِحُوا بِمَا أُوتُوا أَخَذْنَاهُم بَغْتَةً فَإِذَا هُم مُّبْلِسُونَ (44) Kendilerine hatırlatılanları unuttuklarında, onlara her seyin kapısını actık. Nihayet kendilerine verilen o nimetlerle sevinip zevke dalınca onları azabımızla ansızın yakalayıverdik. Hemen umitsizlige kapılıp saskına donduler |
فَقُطِعَ دَابِرُ الْقَوْمِ الَّذِينَ ظَلَمُوا ۚ وَالْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ (45) Boylece zulmeden kavmin koku kesildi. Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun |
قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ أَخَذَ اللَّهُ سَمْعَكُمْ وَأَبْصَارَكُمْ وَخَتَمَ عَلَىٰ قُلُوبِكُم مَّنْ إِلَٰهٌ غَيْرُ اللَّهِ يَأْتِيكُم بِهِ ۗ انظُرْ كَيْفَ نُصَرِّفُ الْآيَاتِ ثُمَّ هُمْ يَصْدِفُونَ (46) De ki: "Soyleyin bakalım, eger Allah kulaklarınızı ve gozlerinizi alır da kalblerinize muhur vurursa, Allah'tan baska onları size getirecek tanrı kimdir?". Dikkat et, ayetlerimizi nasıl turlu turlu acıklıyoruz, sonra da onlar yuz ceviriyorlar |
قُلْ أَرَأَيْتَكُمْ إِنْ أَتَاكُمْ عَذَابُ اللَّهِ بَغْتَةً أَوْ جَهْرَةً هَلْ يُهْلَكُ إِلَّا الْقَوْمُ الظَّالِمُونَ (47) De ki: "Soyler misiniz bana! Size Allah'ın azabı ansızın veya acıkca gelirse, zalim toplumdan baskası mı helak olur |
وَمَا نُرْسِلُ الْمُرْسَلِينَ إِلَّا مُبَشِّرِينَ وَمُنذِرِينَ ۖ فَمَنْ آمَنَ وَأَصْلَحَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ (48) Biz peygamberleri, ancak rahmetimizin mujdecileri ve azabımızın habercileri olmak uzere gondeririz. Artık kim iman edip durumunu duzeltirse, onlara hic korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır |
وَالَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا يَمَسُّهُمُ الْعَذَابُ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ (49) Ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, yapmakta oldukları fenalıklar yuzunden onlara azap dokunacaktır |
قُل لَّا أَقُولُ لَكُمْ عِندِي خَزَائِنُ اللَّهِ وَلَا أَعْلَمُ الْغَيْبَ وَلَا أَقُولُ لَكُمْ إِنِّي مَلَكٌ ۖ إِنْ أَتَّبِعُ إِلَّا مَا يُوحَىٰ إِلَيَّ ۚ قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الْأَعْمَىٰ وَالْبَصِيرُ ۚ أَفَلَا تَتَفَكَّرُونَ (50) De ki: "Size Allah'ın hazineleri benim yanımdadır, demiyorum. Gaybı da bilmiyorum. Ve size, ben bir melegim de demiyorum. Ben sadece bana vahyolunana uyuyorum." De ki: "Kor ile goren bir olur mu? Hic dusunmez misiniz |
وَأَنذِرْ بِهِ الَّذِينَ يَخَافُونَ أَن يُحْشَرُوا إِلَىٰ رَبِّهِمْ ۙ لَيْسَ لَهُم مِّن دُونِهِ وَلِيٌّ وَلَا شَفِيعٌ لَّعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ (51) Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları Kur'an'la uyar. Onlar icin Allah'tan baska ne bir dost, ne de bir sefaatci vardır. Gerekir ki Allah'tan korkarlar |
وَلَا تَطْرُدِ الَّذِينَ يَدْعُونَ رَبَّهُم بِالْغَدَاةِ وَالْعَشِيِّ يُرِيدُونَ وَجْهَهُ ۖ مَا عَلَيْكَ مِنْ حِسَابِهِم مِّن شَيْءٍ وَمَا مِنْ حِسَابِكَ عَلَيْهِم مِّن شَيْءٍ فَتَطْرُدَهُمْ فَتَكُونَ مِنَ الظَّالِمِينَ (52) Sırf Allah'ın rızasını dileyerek sabah aksam Rab'lerine dua edenleri huzurundan kovma. Onların hesabından sen sorumlu degilsin, onlar da senin hesabından sorumlu degiller. Onları yanından kovdugun takdirde zalimlerden olursun |
وَكَذَٰلِكَ فَتَنَّا بَعْضَهُم بِبَعْضٍ لِّيَقُولُوا أَهَٰؤُلَاءِ مَنَّ اللَّهُ عَلَيْهِم مِّن بَيْنِنَا ۗ أَلَيْسَ اللَّهُ بِأَعْلَمَ بِالشَّاكِرِينَ (53) Biz onlardan kimini kimi ile, "Allah aramızdan bunlara mı lutfunu layık gordu" desinler diye, iste boyle imtihan ettik. Allah, sukredenleri daha iyi bilen degil midir |
وَإِذَا جَاءَكَ الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِآيَاتِنَا فَقُلْ سَلَامٌ عَلَيْكُمْ ۖ كَتَبَ رَبُّكُمْ عَلَىٰ نَفْسِهِ الرَّحْمَةَ ۖ أَنَّهُ مَنْ عَمِلَ مِنكُمْ سُوءًا بِجَهَالَةٍ ثُمَّ تَابَ مِن بَعْدِهِ وَأَصْلَحَ فَأَنَّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ (54) Ayetlerimize inananlar sana geldikleri zaman onlara soyle soyle: Selam olsun size! Rabbiniz rahmeti kendi uzerine yazdı. Sizden her kim bilmeyerek bir kotuluk isleyip de sonra arkasından tevbe eder, kendini duzeltirse, muhakkak ki O, bagıslayan, esirgeyendir |
وَكَذَٰلِكَ نُفَصِّلُ الْآيَاتِ وَلِتَسْتَبِينَ سَبِيلُ الْمُجْرِمِينَ (55) Sucluların tuttugu yol acıga cıksın diye, ayetleri iste boyle genisce acıklıyoruz |
قُلْ إِنِّي نُهِيتُ أَنْ أَعْبُدَ الَّذِينَ تَدْعُونَ مِن دُونِ اللَّهِ ۚ قُل لَّا أَتَّبِعُ أَهْوَاءَكُمْ ۙ قَدْ ضَلَلْتُ إِذًا وَمَا أَنَا مِنَ الْمُهْتَدِينَ (56) De ki: "Suphesiz ki bana, Allah'tan baska yalvardıklarınıza ibadet etmem yasaklandı". De ki: "Sizin carpık isteklerinize uymayacagım, (eger uyarsam) o zaman sapıtmıs olur, dogru yolda gidenlerden olmamıs olurum |
قُلْ إِنِّي عَلَىٰ بَيِّنَةٍ مِّن رَّبِّي وَكَذَّبْتُم بِهِ ۚ مَا عِندِي مَا تَسْتَعْجِلُونَ بِهِ ۚ إِنِ الْحُكْمُ إِلَّا لِلَّهِ ۖ يَقُصُّ الْحَقَّ ۖ وَهُوَ خَيْرُ الْفَاصِلِينَ (57) De ki: "Ben Rabbimden apacık bir delile dayanmaktayım, siz ise onu yalanladınız. O cabuk gelmesini istediginiz azab benim elimde degildir, hukum ancak Allah'a aittir, gercegi O anlatır ve O, hakkı batıldan ayırdedenlerin en hayırlısıdır |
قُل لَّوْ أَنَّ عِندِي مَا تَسْتَعْجِلُونَ بِهِ لَقُضِيَ الْأَمْرُ بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ ۗ وَاللَّهُ أَعْلَمُ بِالظَّالِمِينَ (58) De ki: "Sizin cabuk gelmesini istediginiz azab benim elimde olsaydı, benimle sizin aranızdaki durum herhalde sonuclanmıs olurdu. Allah, zulmedenleri en iyi bilendir |
۞ وَعِندَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لَا يَعْلَمُهَا إِلَّا هُوَ ۚ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ ۚ وَمَا تَسْقُطُ مِن وَرَقَةٍ إِلَّا يَعْلَمُهَا وَلَا حَبَّةٍ فِي ظُلُمَاتِ الْأَرْضِ وَلَا رَطْبٍ وَلَا يَابِسٍ إِلَّا فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ (59) Gaybın anahtarları O'nun katındadır, onları O'ndan baskası bilmez, karada ve denizde olanları O bilir ve bir yaprak dusmez ki, onu O bilmesin; ne topragın karanlıklarında bir tane, ne de kuru ve yas hicbir sey yoktur ki, o herseyi acıklayan Kitap'ta bulunmasın |
وَهُوَ الَّذِي يَتَوَفَّاكُم بِاللَّيْلِ وَيَعْلَمُ مَا جَرَحْتُم بِالنَّهَارِ ثُمَّ يَبْعَثُكُمْ فِيهِ لِيُقْضَىٰ أَجَلٌ مُّسَمًّى ۖ ثُمَّ إِلَيْهِ مَرْجِعُكُمْ ثُمَّ يُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ (60) Sizi geceleyin olu gibi uyutan, gunduzun ne yaptıklarınızı bilen, sonra olum anı gelinceye kadar gunduzleri sizi uyandırıp kaldıran O'dur. Sonunda da donusunuz ancak O'nadır. Sonra butun yaptıklarınızı size O haber verecektir |
وَهُوَ الْقَاهِرُ فَوْقَ عِبَادِهِ ۖ وَيُرْسِلُ عَلَيْكُمْ حَفَظَةً حَتَّىٰ إِذَا جَاءَ أَحَدَكُمُ الْمَوْتُ تَوَفَّتْهُ رُسُلُنَا وَهُمْ لَا يُفَرِّطُونَ (61) O, kulları uzerinde hukumranlıgı surdurur ve size koruyucular gonderir, sonunda sizden birinize olum geldigi vakit elcilerimiz, hic eksiklik yapmadan, onun canını alırlar |
ثُمَّ رُدُّوا إِلَى اللَّهِ مَوْلَاهُمُ الْحَقِّ ۚ أَلَا لَهُ الْحُكْمُ وَهُوَ أَسْرَعُ الْحَاسِبِينَ (62) Sonra da gercek Mevlalarına dondurulurler. Dikkatli olun, hukum ancak O'nundur ve O, hesap gorenlerin en suratlisidir |
قُلْ مَن يُنَجِّيكُم مِّن ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ تَدْعُونَهُ تَضَرُّعًا وَخُفْيَةً لَّئِنْ أَنجَانَا مِنْ هَٰذِهِ لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِرِينَ (63) De ki: "Bizi bu tehlikeden kurtarırsa elbette sukredenlerden olacagız" diye gizli ve asikar O'na yalvarıp dururken, karanın ve denizin karanlıklarından sizi kim kurtarır |
قُلِ اللَّهُ يُنَجِّيكُم مِّنْهَا وَمِن كُلِّ كَرْبٍ ثُمَّ أَنتُمْ تُشْرِكُونَ (64) De ki: "Allah, sizi ondan ve butun sıkıntılardan kurtarır, sonra da siz yine ortak kosarsınız |
قُلْ هُوَ الْقَادِرُ عَلَىٰ أَن يَبْعَثَ عَلَيْكُمْ عَذَابًا مِّن فَوْقِكُمْ أَوْ مِن تَحْتِ أَرْجُلِكُمْ أَوْ يَلْبِسَكُمْ شِيَعًا وَيُذِيقَ بَعْضَكُم بَأْسَ بَعْضٍ ۗ انظُرْ كَيْفَ نُصَرِّفُ الْآيَاتِ لَعَلَّهُمْ يَفْقَهُونَ (65) De ki: "O'nun ustunuzden ve ayaklarınızın altından azab gondermeye, yahut sizi fırkalara ayırıp kiminizin kiminize hıncını tattırmaya gucu yeter". Bak, ayetlerimizi nasıl inceden inceye acıklıyoruz ki, onlar iyice anlasınlar |
وَكَذَّبَ بِهِ قَوْمُكَ وَهُوَ الْحَقُّ ۚ قُل لَّسْتُ عَلَيْكُم بِوَكِيلٍ (66) Kavmin o (Kur'an'ı) yalan saydı, halbuki o gercektir. De ki: " Ben sizin vekiliniz degilim |
لِّكُلِّ نَبَإٍ مُّسْتَقَرٌّ ۚ وَسَوْفَ تَعْلَمُونَ (67) Her haberin kararlastırılmıs bir zamanı vardır, siz de onu yakında bileceksiniz |
وَإِذَا رَأَيْتَ الَّذِينَ يَخُوضُونَ فِي آيَاتِنَا فَأَعْرِضْ عَنْهُمْ حَتَّىٰ يَخُوضُوا فِي حَدِيثٍ غَيْرِهِ ۚ وَإِمَّا يُنسِيَنَّكَ الشَّيْطَانُ فَلَا تَقْعُدْ بَعْدَ الذِّكْرَىٰ مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ (68) Ayetlerimiz hakkında munasebetsizlige dalanları gordugun zaman hemen onlardan uzaklas ki, ondan baska soze dalsınlar. Eger seytan bunu sana unutturursa hatırladıktan sonra hemen kalk, o zalimler topluluguyla oturma |
وَمَا عَلَى الَّذِينَ يَتَّقُونَ مِنْ حِسَابِهِم مِّن شَيْءٍ وَلَٰكِن ذِكْرَىٰ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ (69) Allah'tan korkanlara o zalimlerin hesabından bir sorumluluk yoktur. Fakat bu bir hatırlatmadır. Gerekir ki sakınırlar |
وَذَرِ الَّذِينَ اتَّخَذُوا دِينَهُمْ لَعِبًا وَلَهْوًا وَغَرَّتْهُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا ۚ وَذَكِّرْ بِهِ أَن تُبْسَلَ نَفْسٌ بِمَا كَسَبَتْ لَيْسَ لَهَا مِن دُونِ اللَّهِ وَلِيٌّ وَلَا شَفِيعٌ وَإِن تَعْدِلْ كُلَّ عَدْلٍ لَّا يُؤْخَذْ مِنْهَا ۗ أُولَٰئِكَ الَّذِينَ أُبْسِلُوا بِمَا كَسَبُوا ۖ لَهُمْ شَرَابٌ مِّنْ حَمِيمٍ وَعَذَابٌ أَلِيمٌ بِمَا كَانُوا يَكْفُرُونَ (70) Dinlerini bir oyun ve bir eglence edinen ve kendilerini dunya hayatının aldattıgı kimseleri bırak! Ve hicbir kimsenin kazandıgı sey yuzunden kendisini helake atmamasını, kendisi icin Allah'tan baska hic bir dost ve hicbir sefaatci bulunmadıgını Kur'an ile hatırlat. O, azaptan kurtulmak icin butun varını feda etse, kendisinden alınmaz. Onlar kazandıkları sey yuzunden helake ugratılmıslardır. Onlar icin, inkar ettiklerinden dolayı kaynar bir icecek ve can yakıcı bir azab vardır |
قُلْ أَنَدْعُو مِن دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَنفَعُنَا وَلَا يَضُرُّنَا وَنُرَدُّ عَلَىٰ أَعْقَابِنَا بَعْدَ إِذْ هَدَانَا اللَّهُ كَالَّذِي اسْتَهْوَتْهُ الشَّيَاطِينُ فِي الْأَرْضِ حَيْرَانَ لَهُ أَصْحَابٌ يَدْعُونَهُ إِلَى الْهُدَى ائْتِنَا ۗ قُلْ إِنَّ هُدَى اللَّهِ هُوَ الْهُدَىٰ ۖ وَأُمِرْنَا لِنُسْلِمَ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ (71) De ki: "Biz Allah'ı bırakıp da bize fayda veya zarar vermeyen seylere mi yalvaralım? Allah bizi dogru yola kavusturduktan sonra ardımıza mı donelim? Arkadasları, bize gel, diye dogru yola cagırdıkları halde yeryuzunde saskın saskın dolasıp, seytanların ayartarak ucuruma cektikleri ahmak gibi mi olalım?". De ki: "Allah'ın gosterdigi yol, yegane dogru yoldur. Bize, butun alemlerin Rabb'ine teslim olmamız emrolundu |
وَأَنْ أَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَاتَّقُوهُ ۚ وَهُوَ الَّذِي إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ (72) Bize: "Namazı dosdogru kılın, Allah'a karsı gelmekten sakının" (diye emredildi), toplanacagınız yer O'nun huzurudur |
وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ ۖ وَيَوْمَ يَقُولُ كُن فَيَكُونُ ۚ قَوْلُهُ الْحَقُّ ۚ وَلَهُ الْمُلْكُ يَوْمَ يُنفَخُ فِي الصُّورِ ۚ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ ۚ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْخَبِيرُ (73) Gokleri ve yeri, yerli yerince yaratan O'dur. Bir seye "ol" dedigi gun hemen oluverir. O'nun sozu haktır. "Sur"a ufuruldugu gun de mulk ancak O'nundur. O, gizliyi ve acıgı bilendir. O, hikmet sahibi, her seyden haberdardır |
۞ وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ لِأَبِيهِ آزَرَ أَتَتَّخِذُ أَصْنَامًا آلِهَةً ۖ إِنِّي أَرَاكَ وَقَوْمَكَ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ (74) Ibrahim, babası Azer'e demisti ki: "sen putları tanrı mı ediniyorsun? Dogrusu ben seni ve kavmini acık bir sapıklık icinde goruyorum |
وَكَذَٰلِكَ نُرِي إِبْرَاهِيمَ مَلَكُوتَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَلِيَكُونَ مِنَ الْمُوقِنِينَ (75) Boylece biz Ibrahim'e goklerin ve yerin melekutunu (muhtesem varlıklarını) gosteriyorduk ki, kesin inananlardan olsun |
فَلَمَّا جَنَّ عَلَيْهِ اللَّيْلُ رَأَىٰ كَوْكَبًا ۖ قَالَ هَٰذَا رَبِّي ۖ فَلَمَّا أَفَلَ قَالَ لَا أُحِبُّ الْآفِلِينَ (76) Uzerine gece bastırınca, bir yıldız gordu: "Rabb'im budur" dedi. Yıldız batınca da: " Ben batanları sevmem" dedi |
فَلَمَّا رَأَى الْقَمَرَ بَازِغًا قَالَ هَٰذَا رَبِّي ۖ فَلَمَّا أَفَلَ قَالَ لَئِن لَّمْ يَهْدِنِي رَبِّي لَأَكُونَنَّ مِنَ الْقَوْمِ الضَّالِّينَ (77) Ay'ı dogarken gordu: "Rabb'im budur" dedi. O da batınca: "Yemin ederim ki, Rabbim bana dogru yolu gostermeseydi, elbette sapıklıga dusen topluluktan olurdum" dedi |
فَلَمَّا رَأَى الشَّمْسَ بَازِغَةً قَالَ هَٰذَا رَبِّي هَٰذَا أَكْبَرُ ۖ فَلَمَّا أَفَلَتْ قَالَ يَا قَوْمِ إِنِّي بَرِيءٌ مِّمَّا تُشْرِكُونَ (78) Gunes'i dogarken gorunce: "Rabb'im budur, bu hepsinden buyuk" dedi. O da batınca dedi ki: "Ey kavmim! Ben sizin (Allah'a) ortak kostugunuz seylerden uzagım |
إِنِّي وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذِي فَطَرَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ حَنِيفًا ۖ وَمَا أَنَا مِنَ الْمُشْرِكِينَ (79) Ben yuzumu tamamen, gokleri ve yeri yoktan var edene cevirdim ve artık ben asla Allah'a ortak kosanlardan degilim |
وَحَاجَّهُ قَوْمُهُ ۚ قَالَ أَتُحَاجُّونِّي فِي اللَّهِ وَقَدْ هَدَانِ ۚ وَلَا أَخَافُ مَا تُشْرِكُونَ بِهِ إِلَّا أَن يَشَاءَ رَبِّي شَيْئًا ۗ وَسِعَ رَبِّي كُلَّ شَيْءٍ عِلْمًا ۗ أَفَلَا تَتَذَكَّرُونَ (80) Kavmi onunla tartısmaya basladı. O da onlara dedi ki: "Beni dogru yola eristirdigi halde Allah hakkında benimle mucadele mi ediyorsunuz? O'na ortak kostuklarınızdan hic korkmuyorum, ancak Rabbimin diledigi sey haric. Rabbim ilmiyle her seyi kusatmıstır. Hic dusunmez misiniz |
وَكَيْفَ أَخَافُ مَا أَشْرَكْتُمْ وَلَا تَخَافُونَ أَنَّكُمْ أَشْرَكْتُم بِاللَّهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِهِ عَلَيْكُمْ سُلْطَانًا ۚ فَأَيُّ الْفَرِيقَيْنِ أَحَقُّ بِالْأَمْنِ ۖ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ (81) Hakkında hicbir delil indirmedigi halde, siz Allah'a ortak kosmaktan korkmuyorsunuz da, ben sizin ortak kostuklarınızdan nasıl korkarım?" Eger bilirseniz soyleyin, bu iki topluluktan hangisi guven icinde olmaya daha layıktır |
الَّذِينَ آمَنُوا وَلَمْ يَلْبِسُوا إِيمَانَهُم بِظُلْمٍ أُولَٰئِكَ لَهُمُ الْأَمْنُ وَهُم مُّهْتَدُونَ (82) Iman edenler ve imanlarını zulum ile karıstırmayanlar... Iste guven onlarındır ve dogru yolu bulanlar da onlardır |
وَتِلْكَ حُجَّتُنَا آتَيْنَاهَا إِبْرَاهِيمَ عَلَىٰ قَوْمِهِ ۚ نَرْفَعُ دَرَجَاتٍ مَّن نَّشَاءُ ۗ إِنَّ رَبَّكَ حَكِيمٌ عَلِيمٌ (83) Iste bunlar, kavmine karsı Ibrahim'e verdigimiz delillerimizdir. Diledigimizi derecelerle yukseltiriz. Muhakkak Rabbin hikmet sahibidir, bilendir |
وَوَهَبْنَا لَهُ إِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ ۚ كُلًّا هَدَيْنَا ۚ وَنُوحًا هَدَيْنَا مِن قَبْلُ ۖ وَمِن ذُرِّيَّتِهِ دَاوُودَ وَسُلَيْمَانَ وَأَيُّوبَ وَيُوسُفَ وَمُوسَىٰ وَهَارُونَ ۚ وَكَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ (84) Biz ona Ishak'ı ve Yakub'u da hediye ettik: Hepsine de dogru yolu gosterdik. Nitekim daha once Nuh'a ve onun soyundan Davud'a, Suleyman'a, Eyyub'a, Yusuf'a, Musa'ya ve Harun'a da yol gostermistik. Biz guzel davrananlara boyle karsılık veririz |
وَزَكَرِيَّا وَيَحْيَىٰ وَعِيسَىٰ وَإِلْيَاسَ ۖ كُلٌّ مِّنَ الصَّالِحِينَ (85) Zekeriyya, Yahya, Isa ve Ilyas'a da (hidayet ettik). Hepsi de salih kullarımızdandı |
وَإِسْمَاعِيلَ وَالْيَسَعَ وَيُونُسَ وَلُوطًا ۚ وَكُلًّا فَضَّلْنَا عَلَى الْعَالَمِينَ (86) Ismail, Elyesa, Yunus ve Lut'u da (hidayete erdirdik). Hepsini alemlere ustun kıldık |
وَمِنْ آبَائِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْ وَإِخْوَانِهِمْ ۖ وَاجْتَبَيْنَاهُمْ وَهَدَيْنَاهُمْ إِلَىٰ صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ (87) Babalarından, cocuklarından ve kardeslerinden bazılarını da (ustun kıldık). Onları sectik ve dogru yola ilettik |
ذَٰلِكَ هُدَى اللَّهِ يَهْدِي بِهِ مَن يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ ۚ وَلَوْ أَشْرَكُوا لَحَبِطَ عَنْهُم مَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ (88) Iste bu, Allah'ın dogru yoludur. Kullarından diledigini o dogru yola iletir. Eger onlar Allah'a ortak kossalardı, yaptıkları butun amelleri bosa giderdi |
أُولَٰئِكَ الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ ۚ فَإِن يَكْفُرْ بِهَا هَٰؤُلَاءِ فَقَدْ وَكَّلْنَا بِهَا قَوْمًا لَّيْسُوا بِهَا بِكَافِرِينَ (89) Iste onlar, kendilerine kitap, hukum (hikmet ve hukumranlık) ve peygamberlik verdigimiz kimselerdir. Bunlar, ona inanmayacak olurlarsa, yerlerine, onu tanımamazlık etmiyecek bir toplum getiririz |
أُولَٰئِكَ الَّذِينَ هَدَى اللَّهُ ۖ فَبِهُدَاهُمُ اقْتَدِهْ ۗ قُل لَّا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ أَجْرًا ۖ إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرَىٰ لِلْعَالَمِينَ (90) Bunlar, Allah'ın hidayet ettigi kimselerdir. Sen de onların hidayetine uy. De ki: "Ben ona karsılık sizden bir ucret istemiyorum. O, sadece butun alemlere bir oguttur |
وَمَا قَدَرُوا اللَّهَ حَقَّ قَدْرِهِ إِذْ قَالُوا مَا أَنزَلَ اللَّهُ عَلَىٰ بَشَرٍ مِّن شَيْءٍ ۗ قُلْ مَنْ أَنزَلَ الْكِتَابَ الَّذِي جَاءَ بِهِ مُوسَىٰ نُورًا وَهُدًى لِّلنَّاسِ ۖ تَجْعَلُونَهُ قَرَاطِيسَ تُبْدُونَهَا وَتُخْفُونَ كَثِيرًا ۖ وَعُلِّمْتُم مَّا لَمْ تَعْلَمُوا أَنتُمْ وَلَا آبَاؤُكُمْ ۖ قُلِ اللَّهُ ۖ ثُمَّ ذَرْهُمْ فِي خَوْضِهِمْ يَلْعَبُونَ (91) Onlar: "Allah insanlara hicbir sey gondermemistir" demekle, Allah'ı geregi gibi tanıyamadılar. De ki: Musa'nın insanlara aydınlık ve hidayet olmak uzere getirdigi, sizin parca parca kagıtlara cevirdiginiz, bir kısmını belli ettiginiz, bircogunu gizlediginiz; sizinle babalarınızın, sayesinde bilmediginiz bircok seyleri ogrendiginiz Kitab'ı kim gonderdi? (Onlara karsı sen) "Allah" de. Sonra onları bırak, bos laflara dalarak oyalansınlar |
وَهَٰذَا كِتَابٌ أَنزَلْنَاهُ مُبَارَكٌ مُّصَدِّقُ الَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ وَلِتُنذِرَ أُمَّ الْقُرَىٰ وَمَنْ حَوْلَهَا ۚ وَالَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ يُؤْمِنُونَ بِهِ ۖ وَهُمْ عَلَىٰ صَلَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ (92) Bu Kitap (Kur'an), kendinden onceki kitapları tasdik eden, sehirler anası (Mekke) halkını ve cevresindeki butun insanlıgı uyarman icin indirdigimiz mubarek bir kitaptır. Ahiret gunune iman edenler bu Kitab'a da iman ederler ve onlar namazlarına da devamlıdırlar |
وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَوْ قَالَ أُوحِيَ إِلَيَّ وَلَمْ يُوحَ إِلَيْهِ شَيْءٌ وَمَن قَالَ سَأُنزِلُ مِثْلَ مَا أَنزَلَ اللَّهُ ۗ وَلَوْ تَرَىٰ إِذِ الظَّالِمُونَ فِي غَمَرَاتِ الْمَوْتِ وَالْمَلَائِكَةُ بَاسِطُو أَيْدِيهِمْ أَخْرِجُوا أَنفُسَكُمُ ۖ الْيَوْمَ تُجْزَوْنَ عَذَابَ الْهُونِ بِمَا كُنتُمْ تَقُولُونَ عَلَى اللَّهِ غَيْرَ الْحَقِّ وَكُنتُمْ عَنْ آيَاتِهِ تَسْتَكْبِرُونَ (93) Allah'a karsı yalan uyduran, yahut kendisine hicbir sey vahyolunmadıgı halde: "bana vahyedildi" diyen ve: "Allah'ın indirdigi gibi bir kitap da ben indirecegim" diye iddiada bulunandan daha zalim kim olabilir? O zalimlerin halini olum siddeti icindeyken bir gorsen! Melekler onlara ellerini uzatırlar ve: " Ruhunuzu teslim edin. Bugun, Allah'a karsı haksız seyler soylediginizden ve O'nun ayetlerine karsı boburlenmenizden dolayı alcaltıcı bir azapla cezalandıralacaksınız" derler |
وَلَقَدْ جِئْتُمُونَا فُرَادَىٰ كَمَا خَلَقْنَاكُمْ أَوَّلَ مَرَّةٍ وَتَرَكْتُم مَّا خَوَّلْنَاكُمْ وَرَاءَ ظُهُورِكُمْ ۖ وَمَا نَرَىٰ مَعَكُمْ شُفَعَاءَكُمُ الَّذِينَ زَعَمْتُمْ أَنَّهُمْ فِيكُمْ شُرَكَاءُ ۚ لَقَد تَّقَطَّعَ بَيْنَكُمْ وَضَلَّ عَنكُم مَّا كُنتُمْ تَزْعُمُونَ (94) Bugun, sizi ilk defa yarattıgımız zamanki gibi yapayalnız huzurumuza geldiniz, size verdigimiz herseyi arkanızda bıraktınız. Allah'ın size gore ortagı olduklarını iddia ederek yardımlarına, sefaatlarına guvendiginiz ortakları yanınızda gormuyoruz. Aranızdaki butun baglar artık kesilmis, guvendiklerinizin hepsi kaybolup gitmistir |
۞ إِنَّ اللَّهَ فَالِقُ الْحَبِّ وَالنَّوَىٰ ۖ يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَمُخْرِجُ الْمَيِّتِ مِنَ الْحَيِّ ۚ ذَٰلِكُمُ اللَّهُ ۖ فَأَنَّىٰ تُؤْفَكُونَ (95) Suphesiz ki taneleri ve cekirdekleri yaran Allah'tır. O, oluden diriyi cıkarır, diriden de oluyu cıkaran O'dur. Iste Allah budur. O halde nasıl yuz cevirirsiniz |
فَالِقُ الْإِصْبَاحِ وَجَعَلَ اللَّيْلَ سَكَنًا وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ حُسْبَانًا ۚ ذَٰلِكَ تَقْدِيرُ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ (96) Karanlıgı yarıp tanyerini agartan O'dur. Geceyi, dinlenmek icin; Gunes'i, Ay'ı (vakitlerinizi) hesaplamak icin yaratmıstır. Iste bu, her seye galip gelen ve her seyi bilen Allah'ın takdiridir |
وَهُوَ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ النُّجُومَ لِتَهْتَدُوا بِهَا فِي ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ ۗ قَدْ فَصَّلْنَا الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ (97) Kara ve denizin karanlıklarında yolunuzu bulasınız diye yıldızları sizin icin yaratan O'dur. Suphesiz biz, bilen bir toplum icin ayetleri genis bir sekilde acıkladık |
وَهُوَ الَّذِي أَنشَأَكُم مِّن نَّفْسٍ وَاحِدَةٍ فَمُسْتَقَرٌّ وَمُسْتَوْدَعٌ ۗ قَدْ فَصَّلْنَا الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَفْقَهُونَ (98) Sizi bir tek candan yaratan O'dur. Sonra sizin icin bir karar yeri, bir de emanet yeri vardır. Biz ayetlerimizi, anlayan bir toplum icin apacık beyan ettik |
وَهُوَ الَّذِي أَنزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَخْرَجْنَا بِهِ نَبَاتَ كُلِّ شَيْءٍ فَأَخْرَجْنَا مِنْهُ خَضِرًا نُّخْرِجُ مِنْهُ حَبًّا مُّتَرَاكِبًا وَمِنَ النَّخْلِ مِن طَلْعِهَا قِنْوَانٌ دَانِيَةٌ وَجَنَّاتٍ مِّنْ أَعْنَابٍ وَالزَّيْتُونَ وَالرُّمَّانَ مُشْتَبِهًا وَغَيْرَ مُتَشَابِهٍ ۗ انظُرُوا إِلَىٰ ثَمَرِهِ إِذَا أَثْمَرَ وَيَنْعِهِ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكُمْ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ (99) Gokten suyu indiren O'dur. Onunla her cesit bitkiyi cıkardık, o bitkiden bir yesillik cıkardık, ondan da birbiri uzerine binmis taneler; hurmanın tomurcugundan sarkan salkımlar, uzum bagları, zeytin ve nar (bahceleri) cıkarıyoruz. (Bunların) kimi birbirine benzer, kimi benzemez. Bunlar meyvelendikleri zaman meyvelerinin olgunlasmasına bakın! Bunlarda inanan bir toplum icin ibretler vardır |
وَجَعَلُوا لِلَّهِ شُرَكَاءَ الْجِنَّ وَخَلَقَهُمْ ۖ وَخَرَقُوا لَهُ بَنِينَ وَبَنَاتٍ بِغَيْرِ عِلْمٍ ۚ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَىٰ عَمَّا يَصِفُونَ (100) Onlar, Allah'a cinlerden de ortak kostular. Halbuki onları yaratan O'dur. Bilgileri olmadan O'na ogullar, kızlar uydurdular. O'nun sanı onların uydurdukları sıfatlardan munezzeh ve yucedir |
بَدِيعُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۖ أَنَّىٰ يَكُونُ لَهُ وَلَدٌ وَلَمْ تَكُن لَّهُ صَاحِبَةٌ ۖ وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍ ۖ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ (101) Gokleri ve yeri yoktan var eden O'dur. Esi de olmadıgı halde, nasıl olur da cocugu olur? Her seyi yaratan O'dur. Ve O, herseyi bilendir |
ذَٰلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ ۖ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ۖ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ فَاعْبُدُوهُ ۚ وَهُوَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ وَكِيلٌ (102) Iste Rabbiniz Allah bu! O'ndan baska ilah yoktur; O, her seyin yaratanıdır. O'na kulluk edin, O her seye vekildir |
لَّا تُدْرِكُهُ الْأَبْصَارُ وَهُوَ يُدْرِكُ الْأَبْصَارَ ۖ وَهُوَ اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ (103) Gozler onu goremez, O ise butun gozleri gorur; O, lutuf sahibidir, her seyden haberlidir |
قَدْ جَاءَكُم بَصَائِرُ مِن رَّبِّكُمْ ۖ فَمَنْ أَبْصَرَ فَلِنَفْسِهِ ۖ وَمَنْ عَمِيَ فَعَلَيْهَا ۚ وَمَا أَنَا عَلَيْكُم بِحَفِيظٍ (104) Muhakkak size Rabbinizden basiretler (kalb gozleri) geldi. Artık kim hakkı gorurse faydası kendisine, kim de korluk ederse zararı kendisinedir. Ben sizin bekciniz degilim |
وَكَذَٰلِكَ نُصَرِّفُ الْآيَاتِ وَلِيَقُولُوا دَرَسْتَ وَلِنُبَيِّنَهُ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ (105) Iste boylece ayetleri turlu turlu cevirip acıklıyoruz ki, onlar sana: "Sen bunları bir yerlerden okuyup ogrenmissin" desinler ve bilen bir toplum icin de onu iyice beyan edelim |
اتَّبِعْ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ ۖ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ۖ وَأَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِكِينَ (106) Rabbinden sana vahyedilene uy. O'ndan baska ilah yoktur. Ortak kosanlardan da yuz cevir |
وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ مَا أَشْرَكُوا ۗ وَمَا جَعَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظًا ۖ وَمَا أَنتَ عَلَيْهِم بِوَكِيلٍ (107) Allah dileseydi, ortak kosmazlardı. Biz, seni onlar uzerine bekci yapmadık, sen onlara vekil de degilsin |
وَلَا تَسُبُّوا الَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِ اللَّهِ فَيَسُبُّوا اللَّهَ عَدْوًا بِغَيْرِ عِلْمٍ ۗ كَذَٰلِكَ زَيَّنَّا لِكُلِّ أُمَّةٍ عَمَلَهُمْ ثُمَّ إِلَىٰ رَبِّهِم مَّرْجِعُهُمْ فَيُنَبِّئُهُم بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ (108) Onların Allah'tan baska yalvardıklarına sovmeyin ki, onlar da bilmeyerek sınırı asıp Allah'a sovmesinler. Biz, her ummete yaptıkları isi boyle suslu gosterdik. Sonunda donusleri Rablerinedir. O, onlara ne yaptıklarını haber verir |
وَأَقْسَمُوا بِاللَّهِ جَهْدَ أَيْمَانِهِمْ لَئِن جَاءَتْهُمْ آيَةٌ لَّيُؤْمِنُنَّ بِهَا ۚ قُلْ إِنَّمَا الْآيَاتُ عِندَ اللَّهِ ۖ وَمَا يُشْعِرُكُمْ أَنَّهَا إِذَا جَاءَتْ لَا يُؤْمِنُونَ (109) Musrikler, kendilerine bir mucize gelirse ona mutlaka iman edeceklerine dair en agır yeminleriyle Allah'a yemin ettiler. De ki: "Mucizeler ancak Allah katındadır". Onlara mucizeler geldiginde de iman etmeyeceklerini siz nerden bileceksiniz |
وَنُقَلِّبُ أَفْئِدَتَهُمْ وَأَبْصَارَهُمْ كَمَا لَمْ يُؤْمِنُوا بِهِ أَوَّلَ مَرَّةٍ وَنَذَرُهُمْ فِي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ (110) Biz onların kalblerini ve gozlerini ceviririz de, onlar, ilkin iman etmedikleri gibi, gene de iman etmezler. Biz de onları taskınlıkları icerisinde kor ve saskın bırakırız |
۞ وَلَوْ أَنَّنَا نَزَّلْنَا إِلَيْهِمُ الْمَلَائِكَةَ وَكَلَّمَهُمُ الْمَوْتَىٰ وَحَشَرْنَا عَلَيْهِمْ كُلَّ شَيْءٍ قُبُلًا مَّا كَانُوا لِيُؤْمِنُوا إِلَّا أَن يَشَاءَ اللَّهُ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ يَجْهَلُونَ (111) Eger biz onlara melekleri indirseydik, oluler de kendileriyle konussaydı ve her seyi toplayıp karsılarına getirseydik, Allah'ın diledikleri haric, yine de inanacak degillerdi, fakat cokları bunu bilmezler |
وَكَذَٰلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِيٍّ عَدُوًّا شَيَاطِينَ الْإِنسِ وَالْجِنِّ يُوحِي بَعْضُهُمْ إِلَىٰ بَعْضٍ زُخْرُفَ الْقَوْلِ غُرُورًا ۚ وَلَوْ شَاءَ رَبُّكَ مَا فَعَلُوهُ ۖ فَذَرْهُمْ وَمَا يَفْتَرُونَ (112) Biz boylece, her peygambere insan ve cin seytanlarını dusman yaptık. Bunlar birbirini aldatmak icin suslu sozlerle vesvese verirler. Rabbin dileseydi onu yapamazlardı. Artık onları iftiraları ile basbasa bırak |
وَلِتَصْغَىٰ إِلَيْهِ أَفْئِدَةُ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ وَلِيَرْضَوْهُ وَلِيَقْتَرِفُوا مَا هُم مُّقْتَرِفُونَ (113) Bir de ahirete iman etmeyenlerin kalbleri, o yaldızlı soze kansın, ondan hoslansın ve isledikleri sucları islemeye devam etsinler diye boyle yaparlar |
أَفَغَيْرَ اللَّهِ أَبْتَغِي حَكَمًا وَهُوَ الَّذِي أَنزَلَ إِلَيْكُمُ الْكِتَابَ مُفَصَّلًا ۚ وَالَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْلَمُونَ أَنَّهُ مُنَزَّلٌ مِّن رَّبِّكَ بِالْحَقِّ ۖ فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَرِينَ (114) Allah, size Kitab'ı (Kur'an'ı) acıklanmıs olarak indirdigi halde, ondan baska bir hakem mi arayayım? Kendilerine kitap verdiklerimiz, o Kur'an'ın, gercekten Rabbin katından hak olarak indirilmis oldugunu bilirler. O halde sakın suphe edenlerden olma |
وَتَمَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ صِدْقًا وَعَدْلًا ۚ لَّا مُبَدِّلَ لِكَلِمَاتِهِ ۚ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ (115) Rabbinin sozu hem dogrulukca, hem de adaletce tamamlanmıstır. O'nun sozlerini degistirebilecek hic kimse yoktur. O, isitendir, bilendir |
وَإِن تُطِعْ أَكْثَرَ مَن فِي الْأَرْضِ يُضِلُّوكَ عَن سَبِيلِ اللَّهِ ۚ إِن يَتَّبِعُونَ إِلَّا الظَّنَّ وَإِنْ هُمْ إِلَّا يَخْرُصُونَ (116) Eger yeryuzundekilerin cogunluguna uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar. Cunku onlar sadece "zann"a uyarlar ve sacmalarlar |
إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ مَن يَضِلُّ عَن سَبِيلِهِ ۖ وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ (117) Suphesiz ki Rabbin, yolundan kimlerin saptıgını cok iyi bilir. O, dogru yolda olanları da cok iyi bilir |
فَكُلُوا مِمَّا ذُكِرَ اسْمُ اللَّهِ عَلَيْهِ إِن كُنتُم بِآيَاتِهِ مُؤْمِنِينَ (118) Eger Allah'ın ayetlerine iman ediyorsanız, Allah'ın adı anılarak kesilen hayvanlardan yiyin |
وَمَا لَكُمْ أَلَّا تَأْكُلُوا مِمَّا ذُكِرَ اسْمُ اللَّهِ عَلَيْهِ وَقَدْ فَصَّلَ لَكُم مَّا حَرَّمَ عَلَيْكُمْ إِلَّا مَا اضْطُرِرْتُمْ إِلَيْهِ ۗ وَإِنَّ كَثِيرًا لَّيُضِلُّونَ بِأَهْوَائِهِم بِغَيْرِ عِلْمٍ ۗ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِالْمُعْتَدِينَ (119) Size ne oluyor da Allah'ın adı anılarak kesilenlerden yemiyorsunuz? Halbuki O size, mecbur kalmanızın dısında haram olan seyleri genisce acıklamıstır. Dogrusu bircokları bilmeden keyiflerine uyarak insanları dogru yoldan saptırıyorlar. Muhakkak ki, Rabbin, sınırı asanları cok iyi bilir |
وَذَرُوا ظَاهِرَ الْإِثْمِ وَبَاطِنَهُ ۚ إِنَّ الَّذِينَ يَكْسِبُونَ الْإِثْمَ سَيُجْزَوْنَ بِمَا كَانُوا يَقْتَرِفُونَ (120) Gunahın acıgını da, gizlisini de bırakın! Gunah kazananlar, yaptıklarının cezasını cekecekler |
وَلَا تَأْكُلُوا مِمَّا لَمْ يُذْكَرِ اسْمُ اللَّهِ عَلَيْهِ وَإِنَّهُ لَفِسْقٌ ۗ وَإِنَّ الشَّيَاطِينَ لَيُوحُونَ إِلَىٰ أَوْلِيَائِهِمْ لِيُجَادِلُوكُمْ ۖ وَإِنْ أَطَعْتُمُوهُمْ إِنَّكُمْ لَمُشْرِكُونَ (121) Uzerlerine Allah'ın ismi anılmamıs olanlardan yemeyin, cunku onu yemek yoldan cıkmaktır. Seytanlar, dostlarına, sizinle mucadele etmeleri icin telkinde bulunurlar. Eger onlara uyarsanız, muhakkak ki, Allah'a ortak kosanlardan olursunuz |
أَوَمَن كَانَ مَيْتًا فَأَحْيَيْنَاهُ وَجَعَلْنَا لَهُ نُورًا يَمْشِي بِهِ فِي النَّاسِ كَمَن مَّثَلُهُ فِي الظُّلُمَاتِ لَيْسَ بِخَارِجٍ مِّنْهَا ۚ كَذَٰلِكَ زُيِّنَ لِلْكَافِرِينَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ (122) Olu iken hidayetle dirilttigimiz, kendisine insanlar arasında yuruyecek bir nur verdigimiz kimse, karanlıklar icinde kalıp, ondan cıkamayan kimse gibi olur mu? Fakat kafirlere, yaptıkları, boyle suslu gosterilir |
وَكَذَٰلِكَ جَعَلْنَا فِي كُلِّ قَرْيَةٍ أَكَابِرَ مُجْرِمِيهَا لِيَمْكُرُوا فِيهَا ۖ وَمَا يَمْكُرُونَ إِلَّا بِأَنفُسِهِمْ وَمَا يَشْعُرُونَ (123) Boylece, her kentte ileri gelenleri, oranın sucluları yaptık ki, orada hileler cevirsinler. Halbuki bunlar, kotulugu baskasına degil kendilerine yapıyorlar da farkına varmıyorlar |
وَإِذَا جَاءَتْهُمْ آيَةٌ قَالُوا لَن نُّؤْمِنَ حَتَّىٰ نُؤْتَىٰ مِثْلَ مَا أُوتِيَ رُسُلُ اللَّهِ ۘ اللَّهُ أَعْلَمُ حَيْثُ يَجْعَلُ رِسَالَتَهُ ۗ سَيُصِيبُ الَّذِينَ أَجْرَمُوا صَغَارٌ عِندَ اللَّهِ وَعَذَابٌ شَدِيدٌ بِمَا كَانُوا يَمْكُرُونَ (124) Onlara bir ayet geldigi zaman: "Allah'ın peygamberlerine verilenin aynısı bize de verilmedikce iman etmeyiz" derler. Allah peygamberligini kime verecegini daha iyi bilir. Suclu olanlara, yaptıkları hilelerinden dolayı Allah katından bir zillet ve siddetli bir azap erisecektir |
فَمَن يُرِدِ اللَّهُ أَن يَهْدِيَهُ يَشْرَحْ صَدْرَهُ لِلْإِسْلَامِ ۖ وَمَن يُرِدْ أَن يُضِلَّهُ يَجْعَلْ صَدْرَهُ ضَيِّقًا حَرَجًا كَأَنَّمَا يَصَّعَّدُ فِي السَّمَاءِ ۚ كَذَٰلِكَ يَجْعَلُ اللَّهُ الرِّجْسَ عَلَى الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ (125) Allah kimi hidayete erdirmek isterse, onun gonlunu Islam'a acar. Kimi de saptırmak isterse, sanki goge yukseliyormus gibi, gogsunu dar ve sıkıntılı yapar. Allah, inanmayanları iste boyle pislik icinde bırakır |
وَهَٰذَا صِرَاطُ رَبِّكَ مُسْتَقِيمًا ۗ قَدْ فَصَّلْنَا الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَذَّكَّرُونَ (126) Iste Rabbinin dogru yolu budur. Suphesiz biz, hatırlayıp ibret alan bir kavim icin ayetleri genis bir sekilde acıkladık |
۞ لَهُمْ دَارُ السَّلَامِ عِندَ رَبِّهِمْ ۖ وَهُوَ وَلِيُّهُم بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ (127) Onlar icin Rableri katında selamet yurdu vardır. Yaptıkları iyi amellerden dolayı, Allah onların dostudur |
وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ جَمِيعًا يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ قَدِ اسْتَكْثَرْتُم مِّنَ الْإِنسِ ۖ وَقَالَ أَوْلِيَاؤُهُم مِّنَ الْإِنسِ رَبَّنَا اسْتَمْتَعَ بَعْضُنَا بِبَعْضٍ وَبَلَغْنَا أَجَلَنَا الَّذِي أَجَّلْتَ لَنَا ۚ قَالَ النَّارُ مَثْوَاكُمْ خَالِدِينَ فِيهَا إِلَّا مَا شَاءَ اللَّهُ ۗ إِنَّ رَبَّكَ حَكِيمٌ عَلِيمٌ (128) (Allah), onların hepsini topladıgı gun, cinlere: "Ey cin toplulugu! Insanların cogunu yoldan cıkardınız" der. Insanlardan cinlerin dostu olanlar da soyle derler: "Rabbimiz! Biz birbirimizden faydalandık. Nihayet bize tayin ettigin vademize ulastık". Allah da: "Sizin duragınız cehennemdir. Orada, Allah'ın dilemesi mustesna, ebedi olarak kalacaksınız" der. Suphesiz Rabbin hikmet sahibidir, her seyi bilendir |
وَكَذَٰلِكَ نُوَلِّي بَعْضَ الظَّالِمِينَ بَعْضًا بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ (129) Iste biz boylece, kazandıkları gunahlardan dolayı zalimlerin bir kısmını, diger bir kısmına dost yaparız |
يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ وَالْإِنسِ أَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِّنكُمْ يَقُصُّونَ عَلَيْكُمْ آيَاتِي وَيُنذِرُونَكُمْ لِقَاءَ يَوْمِكُمْ هَٰذَا ۚ قَالُوا شَهِدْنَا عَلَىٰ أَنفُسِنَا ۖ وَغَرَّتْهُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَشَهِدُوا عَلَىٰ أَنفُسِهِمْ أَنَّهُمْ كَانُوا كَافِرِينَ (130) (Allah) "Ey cin ve insan toplulugu! Icinizden size ayetlerimi anlatan ve bugununuze kavusacagınız hususunda sizi uyaran peygamberler gelmedi mi?" deyince onlar: "Kendi aleyhimize sahidiz" derler. Dunya hayatı onları aldattı ve kendilerinin kafir olduklarına sahitlik ettiler |
ذَٰلِكَ أَن لَّمْ يَكُن رَّبُّكَ مُهْلِكَ الْقُرَىٰ بِظُلْمٍ وَأَهْلُهَا غَافِلُونَ (131) Bu (sundan dolayıdır ki) Rabbin, halkı habersiz iken ulkeleri zulum ile helak edici degildir |
وَلِكُلٍّ دَرَجَاتٌ مِّمَّا عَمِلُوا ۚ وَمَا رَبُّكَ بِغَافِلٍ عَمَّا يَعْمَلُونَ (132) Her birinin yaptıklarına gore dereceleri vardır. Rabbin onların yaptıklarından habersiz degildir |
وَرَبُّكَ الْغَنِيُّ ذُو الرَّحْمَةِ ۚ إِن يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ وَيَسْتَخْلِفْ مِن بَعْدِكُم مَّا يَشَاءُ كَمَا أَنشَأَكُم مِّن ذُرِّيَّةِ قَوْمٍ آخَرِينَ (133) Rabb'ın, hicbir seye muhtac degildir, merhamet sahibidir. Sizi, baska bir kavmin soyundan getirdigi gibi, dilerse, sizi de yok edip, sizden sonra yerinize diledigini getirir |
إِنَّ مَا تُوعَدُونَ لَآتٍ ۖ وَمَا أَنتُم بِمُعْجِزِينَ (134) Size vaad edilenler muhakkak gelecektir, siz, onun onune gecemezsiniz |
قُلْ يَا قَوْمِ اعْمَلُوا عَلَىٰ مَكَانَتِكُمْ إِنِّي عَامِلٌ ۖ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ مَن تَكُونُ لَهُ عَاقِبَةُ الدَّارِ ۗ إِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ (135) De ki: "Ey kavmim! Gucunuz yettigince yapacagınızı yapın, ben de yapıyorum. Yakında (dunya) yurdunun sonunun kimin oldugunu bileceksiniz. Muhakkak zalimler kurtulusa eremezler |
وَجَعَلُوا لِلَّهِ مِمَّا ذَرَأَ مِنَ الْحَرْثِ وَالْأَنْعَامِ نَصِيبًا فَقَالُوا هَٰذَا لِلَّهِ بِزَعْمِهِمْ وَهَٰذَا لِشُرَكَائِنَا ۖ فَمَا كَانَ لِشُرَكَائِهِمْ فَلَا يَصِلُ إِلَى اللَّهِ ۖ وَمَا كَانَ لِلَّهِ فَهُوَ يَصِلُ إِلَىٰ شُرَكَائِهِمْ ۗ سَاءَ مَا يَحْكُمُونَ (136) Allah'ın yarattıgı ekin ve hayvanlardan Allah'a bir hisse ayırmakta ve kendilerince: "Bu, Allah'a ait; su da ortaklarımıza ait" demektedirler. Ortakları icin olan hisse Allah'a ulasmamakta, fakat Allah'a ayrılan hisse ortaklarına ulasmaktadır. Verdikleri hukum ne kotudur |
وَكَذَٰلِكَ زَيَّنَ لِكَثِيرٍ مِّنَ الْمُشْرِكِينَ قَتْلَ أَوْلَادِهِمْ شُرَكَاؤُهُمْ لِيُرْدُوهُمْ وَلِيَلْبِسُوا عَلَيْهِمْ دِينَهُمْ ۖ وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ مَا فَعَلُوهُ ۖ فَذَرْهُمْ وَمَا يَفْتَرُونَ (137) Yine ortakları, musriklerden coguna evlatlarını oldurmeyi guzel gosterdi ki, hem kendilerini mahvetsinler, hem de dinlerini karıstırıp bozsunlar. Allah dileseydi bunu yapamazlardı. O halde onları, uydurduklarıyla bas basa bırak |
وَقَالُوا هَٰذِهِ أَنْعَامٌ وَحَرْثٌ حِجْرٌ لَّا يَطْعَمُهَا إِلَّا مَن نَّشَاءُ بِزَعْمِهِمْ وَأَنْعَامٌ حُرِّمَتْ ظُهُورُهَا وَأَنْعَامٌ لَّا يَذْكُرُونَ اسْمَ اللَّهِ عَلَيْهَا افْتِرَاءً عَلَيْهِ ۚ سَيَجْزِيهِم بِمَا كَانُوا يَفْتَرُونَ (138) Zanlarınca dediler ki: "Bunlar dokunulmaz hayvanlar ve ekinlerdir. Bunları bizim diledigimizden baskası yiyemez. Bunlar da sırtına binilmesi yasaklanmıs hayvanlar." Bir kısım hayvanları da uzerlerine Allah'ın adını anmadan bogazlarlar. Butun bunları Allah'a iftira ederek yaparlar. Allah onları iftiralarıyla cezalandıracaktır |
وَقَالُوا مَا فِي بُطُونِ هَٰذِهِ الْأَنْعَامِ خَالِصَةٌ لِّذُكُورِنَا وَمُحَرَّمٌ عَلَىٰ أَزْوَاجِنَا ۖ وَإِن يَكُن مَّيْتَةً فَهُمْ فِيهِ شُرَكَاءُ ۚ سَيَجْزِيهِمْ وَصْفَهُمْ ۚ إِنَّهُ حَكِيمٌ عَلِيمٌ (139) Dediler ki: "Bu hayvanların karınlarındakiler sadece erkeklerimize ait olup kadınlarımıza haramdır". Eger olu dogarsa o zaman hepsi onda ortaktır. Bu nitelemelerinden dolayı Allah onların cezasını verecektir. Cunku O hikmet sahibidir, her seyi bilendir |
قَدْ خَسِرَ الَّذِينَ قَتَلُوا أَوْلَادَهُمْ سَفَهًا بِغَيْرِ عِلْمٍ وَحَرَّمُوا مَا رَزَقَهُمُ اللَّهُ افْتِرَاءً عَلَى اللَّهِ ۚ قَدْ ضَلُّوا وَمَا كَانُوا مُهْتَدِينَ (140) Bilgisizlik yuzunden beyinsizce cocuklarını oldurenler ve Allah'ın kendilerine verdigi rızkı, Allah'a iftira ederek haram kılanlar muhakkak ki, ziyana ugradılar. Bunlar, dogru yoldan sapmıslardır; hidayete erecek de degillerdir |
۞ وَهُوَ الَّذِي أَنشَأَ جَنَّاتٍ مَّعْرُوشَاتٍ وَغَيْرَ مَعْرُوشَاتٍ وَالنَّخْلَ وَالزَّرْعَ مُخْتَلِفًا أُكُلُهُ وَالزَّيْتُونَ وَالرُّمَّانَ مُتَشَابِهًا وَغَيْرَ مُتَشَابِهٍ ۚ كُلُوا مِن ثَمَرِهِ إِذَا أَثْمَرَ وَآتُوا حَقَّهُ يَوْمَ حَصَادِهِ ۖ وَلَا تُسْرِفُوا ۚ إِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ (141) Asmalı ve asmasız (uzum) bahceleri, hurmaları, urunleri cesit cesit ekinleri, zeytinleri ve narları, birbirine benzer ve benzemez bicimde yaratan O'dur. Her biri meyve verince meyvesinden yiyin, hasat gunu de hakkını (zekat ve sadakasını) verin; amaisraf etmeyin, cunku O, israf edenleri sevmez |
وَمِنَ الْأَنْعَامِ حَمُولَةً وَفَرْشًا ۚ كُلُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللَّهُ وَلَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ ۚ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ (142) Hayvanlardan da (cesit cesit yarattı). Kimi yuk tasır, kiminin yununden dosek yapılır. Allah'ın size verdigi rızıktan yiyin ve seytanın adımlarına uymayın (pesinden gitmeyin); cunku o, sizin icin apacık bir dusmandır |
ثَمَانِيَةَ أَزْوَاجٍ ۖ مِّنَ الضَّأْنِ اثْنَيْنِ وَمِنَ الْمَعْزِ اثْنَيْنِ ۗ قُلْ آلذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ أَمِ الْأُنثَيَيْنِ أَمَّا اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ أَرْحَامُ الْأُنثَيَيْنِ ۖ نَبِّئُونِي بِعِلْمٍ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ (143) Sekiz cift: Koyundan iki, keciden iki. De ki: "(Allah), iki erkegi mi haram kıldı yoksa iki disiyi mi, ya da iki disinin rahimlerinde bulunan yavruları mı? Eger dogru iseniz bana ilimle haber verin |
وَمِنَ الْإِبِلِ اثْنَيْنِ وَمِنَ الْبَقَرِ اثْنَيْنِ ۗ قُلْ آلذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ أَمِ الْأُنثَيَيْنِ أَمَّا اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ أَرْحَامُ الْأُنثَيَيْنِ ۖ أَمْ كُنتُمْ شُهَدَاءَ إِذْ وَصَّاكُمُ اللَّهُ بِهَٰذَا ۚ فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا لِّيُضِلَّ النَّاسَ بِغَيْرِ عِلْمٍ ۗ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ (144) Ve deveden iki, sıgırdan iki. De ki: (Allah), "Iki erkegi mi haram kıldı, yoksa iki disiyi mi, ya da iki disinin rahimlerinde bulunan yavruları mı? Yoksa, Allah'ın size boyle vasiyet ettigine sahitler mi oldunuz? (O'nun yanında mıydınız?). Boyle hicbir bilgiye dayanmadan, insanları saptırmak icin, Allah'a karsı yalan uydurandan daha zalim kim olabilir? Suphesiz Allah, o zalimler toplulugunu dogru yola iletmez |
قُل لَّا أَجِدُ فِي مَا أُوحِيَ إِلَيَّ مُحَرَّمًا عَلَىٰ طَاعِمٍ يَطْعَمُهُ إِلَّا أَن يَكُونَ مَيْتَةً أَوْ دَمًا مَّسْفُوحًا أَوْ لَحْمَ خِنزِيرٍ فَإِنَّهُ رِجْسٌ أَوْ فِسْقًا أُهِلَّ لِغَيْرِ اللَّهِ بِهِ ۚ فَمَنِ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ وَلَا عَادٍ فَإِنَّ رَبَّكَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ (145) De ki: "Bana vahyolunanda, (bu haram dediklerinizi) yiyen kimse icin haram edilmis bir sey bulamıyorum. Ancak les, veya akıtılmıs kan, yahut domuz etiki bu gercekten pistir yahut Allah'tan baskası adına kesilmis bir hayvan olursa, bunlar haramdır. Ama kim caresiz kalırsa, (baskasının hakkına) tecavuz etmemek ve zaruret sınırını asmamak uzere (bunlardan yiyebilir)" Cunku Rabbin cok bagıslayandır, merhamet edendir |
وَعَلَى الَّذِينَ هَادُوا حَرَّمْنَا كُلَّ ذِي ظُفُرٍ ۖ وَمِنَ الْبَقَرِ وَالْغَنَمِ حَرَّمْنَا عَلَيْهِمْ شُحُومَهُمَا إِلَّا مَا حَمَلَتْ ظُهُورُهُمَا أَوِ الْحَوَايَا أَوْ مَا اخْتَلَطَ بِعَظْمٍ ۚ ذَٰلِكَ جَزَيْنَاهُم بِبَغْيِهِمْ ۖ وَإِنَّا لَصَادِقُونَ (146) Yahudilere butun tırnaklı hayvanları haram kıldık. Sırtlarında, yahut bagırsaklarında bulunan, ya da kemige karısan yaglar dısında, sıgır ve koyunun da, yaglarını onlara haram ettik. Saldırganlıkları yuzunden onları boyle cezalandırdık. Biz elbette dogru soyleyenleriz |
فَإِن كَذَّبُوكَ فَقُل رَّبُّكُمْ ذُو رَحْمَةٍ وَاسِعَةٍ وَلَا يُرَدُّ بَأْسُهُ عَنِ الْقَوْمِ الْمُجْرِمِينَ (147) Eger seni yalanladılarsa, de ki: "Rabbiniz genis rahmet sahibidir. Bununla beraber O'nun azabı da suclu toplumdan geri cevrilmez |
سَيَقُولُ الَّذِينَ أَشْرَكُوا لَوْ شَاءَ اللَّهُ مَا أَشْرَكْنَا وَلَا آبَاؤُنَا وَلَا حَرَّمْنَا مِن شَيْءٍ ۚ كَذَٰلِكَ كَذَّبَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ حَتَّىٰ ذَاقُوا بَأْسَنَا ۗ قُلْ هَلْ عِندَكُم مِّنْ عِلْمٍ فَتُخْرِجُوهُ لَنَا ۖ إِن تَتَّبِعُونَ إِلَّا الظَّنَّ وَإِنْ أَنتُمْ إِلَّا تَخْرُصُونَ (148) Allah'a ortak kosanlar diyecekler ki: "Allah dileseydi ne biz ortak kosardık, ne de atalarımız ortak kosardı, hicbir seyi de haram kılmazdık." Onlardan once yalanlayanlar da boyle soylemislerdi de sonunda azabımızı tatmıslardı. De ki: "Yanınızda bize cıkarabileceginiz bir bilgi mi var? Siz, sadece zanna uyuyorsunuz ve siz sadece sacmalıyorsunuz |
قُلْ فَلِلَّهِ الْحُجَّةُ الْبَالِغَةُ ۖ فَلَوْ شَاءَ لَهَدَاكُمْ أَجْمَعِينَ (149) De ki: "En kesin ve ustun delil, Allah'ındır. Allah isteseydi, elbette hepinizi dogru yola iletirdi |
قُلْ هَلُمَّ شُهَدَاءَكُمُ الَّذِينَ يَشْهَدُونَ أَنَّ اللَّهَ حَرَّمَ هَٰذَا ۖ فَإِن شَهِدُوا فَلَا تَشْهَدْ مَعَهُمْ ۚ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا وَالَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ وَهُم بِرَبِّهِمْ يَعْدِلُونَ (150) De ki: "Haydi, Allah bunu yasak etti diye tanıklık edecek sahitlerinizi getirin.". Eger onlar sahitlik ederlerse, sen onlarla beraber sahitlik etme. Ayetlerimi yalanlayanların ve ahirete inanmayanların keyiflerine uyma. Cunku onlar Rablerine baskasını denk tutuyorlar |
۞ قُلْ تَعَالَوْا أَتْلُ مَا حَرَّمَ رَبُّكُمْ عَلَيْكُمْ ۖ أَلَّا تُشْرِكُوا بِهِ شَيْئًا ۖ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا ۖ وَلَا تَقْتُلُوا أَوْلَادَكُم مِّنْ إِمْلَاقٍ ۖ نَّحْنُ نَرْزُقُكُمْ وَإِيَّاهُمْ ۖ وَلَا تَقْرَبُوا الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ ۖ وَلَا تَقْتُلُوا النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللَّهُ إِلَّا بِالْحَقِّ ۚ ذَٰلِكُمْ وَصَّاكُم بِهِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ (151) De ki: Rabbinizin size neleri haram kıldıgını okuyayım: O'na hicbir seyi ortak kosmayın, ana babaya iyilik edin, fakirlik korkusuyla cocuklarınızı oldurmeyin, sizin de onların da rızkını biz veriyoruz. Kotuluklerin acıgına da, gizlisine de yaklasmayın. Haksız yere Allah'ın haram kıldıgı cana kıymayın. Dusunesiniz diye Allah size bunları emretti |
وَلَا تَقْرَبُوا مَالَ الْيَتِيمِ إِلَّا بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ حَتَّىٰ يَبْلُغَ أَشُدَّهُ ۖ وَأَوْفُوا الْكَيْلَ وَالْمِيزَانَ بِالْقِسْطِ ۖ لَا نُكَلِّفُ نَفْسًا إِلَّا وُسْعَهَا ۖ وَإِذَا قُلْتُمْ فَاعْدِلُوا وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبَىٰ ۖ وَبِعَهْدِ اللَّهِ أَوْفُوا ۚ ذَٰلِكُمْ وَصَّاكُم بِهِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ (152) Yetimin malına yaklasmayın; yalnız erginlik cagına erisinceye kadar (malına) en guzel bicimde (yaklasabilir ve uygun sekilde harcayabilirsiniz). Olcu ve tartıyı tam adaletle yapın. Biz kimseye gucunun yettiginden fazlasını teklif etmeyiz. Soylediginiz zaman da, yakınınız da olsa adil olun ve Allah'a verdiginiz sozu tutun. Ogut alıp dusunesiniz diye Allah bunları size emretmistir |
وَأَنَّ هَٰذَا صِرَاطِي مُسْتَقِيمًا فَاتَّبِعُوهُ ۖ وَلَا تَتَّبِعُوا السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَن سَبِيلِهِ ۚ ذَٰلِكُمْ وَصَّاكُم بِهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ (153) Iste benim dogru yolum budur; ona uyun. Sizi O'nun yolundan ayıracak baska yollara uymayın. (Azabından) korunmanız icin Allah size boyle tavsiye etmistir |
ثُمَّ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ تَمَامًا عَلَى الَّذِي أَحْسَنَ وَتَفْصِيلًا لِّكُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً لَّعَلَّهُم بِلِقَاءِ رَبِّهِمْ يُؤْمِنُونَ (154) Sonra iyilik edenlere (nimetimizi) tamamlamak, her seyi acıklamak ve dogru yola iletici ve rahmet olmak uzere Musa'ya Kitab'ı verdik ki, Rablerinin huzuruna varacaklarına inansınlar |
وَهَٰذَا كِتَابٌ أَنزَلْنَاهُ مُبَارَكٌ فَاتَّبِعُوهُ وَاتَّقُوا لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ (155) Iste bu (Kur'an) da mubarek bir Kitap'tır. Onu biz indirdik. Ona uyun ve Allah'tan korkun ki, size rahmet edilsin |
أَن تَقُولُوا إِنَّمَا أُنزِلَ الْكِتَابُ عَلَىٰ طَائِفَتَيْنِ مِن قَبْلِنَا وَإِن كُنَّا عَن دِرَاسَتِهِمْ لَغَافِلِينَ (156) (Onu size indirdik ki:) "Kitap, sadece bizden onceki iki topluluga (yahudi ve hıristiyanlara) indirildi; biz ise, onların okumasından habersizdik (o kitapları okuyamıyor ve dillerini anlayamıyorduk)" demeyesiniz |
أَوْ تَقُولُوا لَوْ أَنَّا أُنزِلَ عَلَيْنَا الْكِتَابُ لَكُنَّا أَهْدَىٰ مِنْهُمْ ۚ فَقَدْ جَاءَكُم بَيِّنَةٌ مِّن رَّبِّكُمْ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ ۚ فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّن كَذَّبَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَصَدَفَ عَنْهَا ۗ سَنَجْزِي الَّذِينَ يَصْدِفُونَ عَنْ آيَاتِنَا سُوءَ الْعَذَابِ بِمَا كَانُوا يَصْدِفُونَ (157) Yahut: "Eger bize kitap indirilseydi, biz onlardan daha cok dogru yolda olurduk", demeyesiniz. Iste size de Rabbinizden acık delil, hidayet ve rahmet geldi. Allah'ın ayetlerini yalanlayıp, onlardan yuz cevirenden daha zalim kim olabilir? Ayetlerimizden yuz cevirenleri, yuz cevirmeleri sebebiyle azabın en kotusuyle cezalandıracagız |
هَلْ يَنظُرُونَ إِلَّا أَن تَأْتِيَهُمُ الْمَلَائِكَةُ أَوْ يَأْتِيَ رَبُّكَ أَوْ يَأْتِيَ بَعْضُ آيَاتِ رَبِّكَ ۗ يَوْمَ يَأْتِي بَعْضُ آيَاتِ رَبِّكَ لَا يَنفَعُ نَفْسًا إِيمَانُهَا لَمْ تَكُنْ آمَنَتْ مِن قَبْلُ أَوْ كَسَبَتْ فِي إِيمَانِهَا خَيْرًا ۗ قُلِ انتَظِرُوا إِنَّا مُنتَظِرُونَ (158) (Inanmak icin) ille meleklerin gelmesini, yahut Rabbinin gelmesini, ya da Rabbinin bazı ayetlerinin gelmesini mi bekliyorlar? Ama Rabbinin (azab) isaretlerinin geldigi gun, daha once iman etmemis, yahut imanında bir hayır kazanmamıs kimseye, artık inanması bir fayda saglamaz. De ki: "Bekleyin; biz de beklemekteyiz |
إِنَّ الَّذِينَ فَرَّقُوا دِينَهُمْ وَكَانُوا شِيَعًا لَّسْتَ مِنْهُمْ فِي شَيْءٍ ۚ إِنَّمَا أَمْرُهُمْ إِلَى اللَّهِ ثُمَّ يُنَبِّئُهُم بِمَا كَانُوا يَفْعَلُونَ (159) Dinlerini parca parca edip, grup grup olanlar var ya, senin onlarla hicbir iliskin yoktur. Onların isi Allah'a kalmıstır, sonra (Allah) onlara yaptıklarını haber verecektir |
مَن جَاءَ بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ عَشْرُ أَمْثَالِهَا ۖ وَمَن جَاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَلَا يُجْزَىٰ إِلَّا مِثْلَهَا وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ (160) Kim iyilik getirirse, ona o (getirdigi)nin on katı vardır. Kim kotuluk getirirse, sadece onun dengiyle cezalandırılır; onlar haksızlıga ugratılmazlar |
قُلْ إِنَّنِي هَدَانِي رَبِّي إِلَىٰ صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ دِينًا قِيَمًا مِّلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا ۚ وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ (161) De ki: Rabbim, beni dogru yola iletti. Dosdogru dine, Allah'ı birleyen Ibrahim'in dinine. O, ortak kosanlardan degildi |
قُلْ إِنَّ صَلَاتِي وَنُسُكِي وَمَحْيَايَ وَمَمَاتِي لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ (162) De ki: Benim namazım, ibadetim, hayatım ve olumum hep alemlerin Rabbi Allah icindir |
لَا شَرِيكَ لَهُ ۖ وَبِذَٰلِكَ أُمِرْتُ وَأَنَا أَوَّلُ الْمُسْلِمِينَ (163) Onun ortagı yoktur. Bana boyle emrolundu ve ben muslumanların ilkiyim |
قُلْ أَغَيْرَ اللَّهِ أَبْغِي رَبًّا وَهُوَ رَبُّ كُلِّ شَيْءٍ ۚ وَلَا تَكْسِبُ كُلُّ نَفْسٍ إِلَّا عَلَيْهَا ۚ وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَىٰ ۚ ثُمَّ إِلَىٰ رَبِّكُم مَّرْجِعُكُمْ فَيُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ (164) De ki: Allah herseyin Rabbi iken, ben O'ndan baska Rab mi arayayım? Herkesin kazandıgı yalnız kendisine aittir. Kendi (gunah) yukunu tasıyan hic kimse, bir baskasının (gunah) yukunu tasımaz. Sonra donusunuz Rabbinizedir. O, ayrılıga dustugunuz gercegi size haber verecektir |
وَهُوَ الَّذِي جَعَلَكُمْ خَلَائِفَ الْأَرْضِ وَرَفَعَ بَعْضَكُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجَاتٍ لِّيَبْلُوَكُمْ فِي مَا آتَاكُمْ ۗ إِنَّ رَبَّكَ سَرِيعُ الْعِقَابِ وَإِنَّهُ لَغَفُورٌ رَّحِيمٌ (165) Sizi yeryuzunun halifeleri yapan, size verdigi seylerde, sizi denemek icin, kiminizi kiminizden derecelerle ustun kılan O'dur. Suphesiz Rabbin, cezası cabuk olandır ve O, bagıslayan, esirgeyendir |