×

سورة يس باللغة التركية تفسير

ترجمات القرآنباللغة التركية تفسير ⬅ سورة يس

ترجمة معاني سورة يس باللغة التركية تفسير - Turkish_Fizilal_Kuran

القرآن باللغة التركية تفسير - سورة يس مترجمة إلى اللغة التركية تفسير، Surah Yasin in Turkish_Fizilal_Kuran. نوفر ترجمة دقيقة سورة يس باللغة التركية تفسير - Turkish_Fizilal_Kuran, الآيات 83 - رقم السورة 36 - الصفحة 440.

بسم الله الرحمن الرحيم

يس (1)
Yasin
وَالْقُرْآنِ الْحَكِيمِ (2)
Ey Muhammed! Hikmetli Kur'an'a andolsun ki, sen risalet gorevi ile gonderilen peygamberlerdensin
إِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ (3)
Ey Muhammed! Hikmetli Kur'an'a andolsun ki, sen risalet gorevi ile gonderilen peygamberlerdensin
عَلَىٰ صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ (4)
Dosdogru bir yol uzerindesin
تَنزِيلَ الْعَزِيزِ الرَّحِيمِ (5)
Babaları korkutulmamıs ve kendileri de gafil olan bir kavmi, cok guclu ve cok merhametli olan Allah'ın indirdigi (Kur'an) ile korkutasın
لِتُنذِرَ قَوْمًا مَّا أُنذِرَ آبَاؤُهُمْ فَهُمْ غَافِلُونَ (6)
Babaları korkutulmamıs ve kendileri de gafil olan bir kavmi, cok guclu ve cok merhametli olan Allah'ın indirdigi (Kur'an) ile korkutasın
لَقَدْ حَقَّ الْقَوْلُ عَلَىٰ أَكْثَرِهِمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ (7)
Andolsun ki onların cogunun uzerine azab sozu hak olmustur. Onlar imana gelmezler
إِنَّا جَعَلْنَا فِي أَعْنَاقِهِمْ أَغْلَالًا فَهِيَ إِلَى الْأَذْقَانِ فَهُم مُّقْمَحُونَ (8)
Cunku biz onların boyunlarına kelepceler gecirmisiz. O kelepceler cenelerine dayanmıstır da burunları yukarı, gozleri asagı somurtmaktadırlar
وَجَعَلْنَا مِن بَيْنِ أَيْدِيهِمْ سَدًّا وَمِنْ خَلْفِهِمْ سَدًّا فَأَغْشَيْنَاهُمْ فَهُمْ لَا يُبْصِرُونَ (9)
Hem onlerinden bir sed, arkalarından bir sed cekmisiz, kendilerini sarmısızdır. Baksalar da gormezler
وَسَوَاءٌ عَلَيْهِمْ أَأَنذَرْتَهُمْ أَمْ لَمْ تُنذِرْهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ (10)
Onları korkutsan da korkutmasan da onlara gore birdir, inanmazlar
إِنَّمَا تُنذِرُ مَنِ اتَّبَعَ الذِّكْرَ وَخَشِيَ الرَّحْمَٰنَ بِالْغَيْبِ ۖ فَبَشِّرْهُ بِمَغْفِرَةٍ وَأَجْرٍ كَرِيمٍ (11)
Sen ancak Kur'an'a tabi olan ve gorunmedigi halde Rahman olan Allah'tan korkan kimseyi sakındırırsın. Iste onu bir bagıslanma ve cok serefli bir mukafatla mujdele
إِنَّا نَحْنُ نُحْيِي الْمَوْتَىٰ وَنَكْتُبُ مَا قَدَّمُوا وَآثَارَهُمْ ۚ وَكُلَّ شَيْءٍ أَحْصَيْنَاهُ فِي إِمَامٍ مُّبِينٍ (12)
Gercekten biz oluleri diriltiriz, onların onceden yapıp gonderdiklerini ve bıraktıkları eserlerini yazarız. Zaten biz her seyi acık bir kutukte, bir "imamı mubin"de (ana kitapta, yani Levhi mahfuzda) sayıp tesbit etmisizdir
وَاضْرِبْ لَهُم مَّثَلًا أَصْحَابَ الْقَرْيَةِ إِذْ جَاءَهَا الْمُرْسَلُونَ (13)
Sen onlara, o sehir halkını ornek ver. Hani oraya peygamberler gelmisti
إِذْ أَرْسَلْنَا إِلَيْهِمُ اثْنَيْنِ فَكَذَّبُوهُمَا فَعَزَّزْنَا بِثَالِثٍ فَقَالُوا إِنَّا إِلَيْكُم مُّرْسَلُونَ (14)
Hani biz onlara iki peygamber gondermistik, fakat onlar ikisini de yalanlamıslardı. Biz de (onları) ucuncu bir peygamberle destekledik. Onlara: "Suphesiz ki biz size gonderilmis elcileriz." dediler
قَالُوا مَا أَنتُمْ إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُنَا وَمَا أَنزَلَ الرَّحْمَٰنُ مِن شَيْءٍ إِنْ أَنتُمْ إِلَّا تَكْذِبُونَ (15)
Onlar da: "Siz bizim gibi insandan baska birsey degilsiniz, hem Rahman olan Allah, hicbir sey indirmedi. Siz sadece yalan soyluyorsunuz." dediler
قَالُوا رَبُّنَا يَعْلَمُ إِنَّا إِلَيْكُمْ لَمُرْسَلُونَ (16)
Peygamberler dediler ki: "Rabbimiz biliyor ki biz gercekten size gonderilmis elcileriz
وَمَا عَلَيْنَا إِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ (17)
Bize dusen de sadece apacık tebligdir
قَالُوا إِنَّا تَطَيَّرْنَا بِكُمْ ۖ لَئِن لَّمْ تَنتَهُوا لَنَرْجُمَنَّكُمْ وَلَيَمَسَّنَّكُم مِّنَّا عَذَابٌ أَلِيمٌ (18)
Onlar dediler ki: "Herhalde biz sizin yuzunuzden ugursuzluga ugradık. Eger bu isten vazgecmezseniz, andolsun ki, sizi hic tınmadan taslarız ve mutlaka bizden size pek acıklı bir azab dokunur
قَالُوا طَائِرُكُم مَّعَكُمْ ۚ أَئِن ذُكِّرْتُم ۚ بَلْ أَنتُمْ قَوْمٌ مُّسْرِفُونَ (19)
Peygamberler de soyle cevap verdiler: "Sizin ugursuzlugunuz beraberinizdedir. Size ogut verildi diye mi (ugursuzluga ugradınız)? Dogrusu siz israfı adet etmis bir kavimsiniz
وَجَاءَ مِنْ أَقْصَى الْمَدِينَةِ رَجُلٌ يَسْعَىٰ قَالَ يَا قَوْمِ اتَّبِعُوا الْمُرْسَلِينَ (20)
O sırada sehrin ta ucundan bir adam kosarak geldi ve: "Ey kavmim! Uyun o elcilere
اتَّبِعُوا مَن لَّا يَسْأَلُكُمْ أَجْرًا وَهُم مُّهْتَدُونَ (21)
Uyun sizden hicbir ucret istemeyen o zatlara ki, onlar hidayete ermislerdir
وَمَا لِيَ لَا أَعْبُدُ الَّذِي فَطَرَنِي وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ (22)
Bana ne oluyor da kulluk etmeyecekmisim beni yaratana? Hep dondurulup O'na goturuleceksiniz
أَأَتَّخِذُ مِن دُونِهِ آلِهَةً إِن يُرِدْنِ الرَّحْمَٰنُ بِضُرٍّ لَّا تُغْنِ عَنِّي شَفَاعَتُهُمْ شَيْئًا وَلَا يُنقِذُونِ (23)
Hic ben O'ndan baska ilahlar edinir miyim? Eger O Rahman, bana bir zarar dileyecek olsa, onların sefaati benden yana hicbir seye yaramaz ve onlar beni kurtaramazlar
إِنِّي إِذًا لَّفِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ (24)
Suphesiz ki ben, o zaman apacık bir sapıklık icinde olurum
إِنِّي آمَنتُ بِرَبِّكُمْ فَاسْمَعُونِ (25)
Suphesiz ki ben, Rabbinize iman getirdim, gelin dinleyin beni
قِيلَ ادْخُلِ الْجَنَّةَ ۖ قَالَ يَا لَيْتَ قَوْمِي يَعْلَمُونَ (26)
(Sonra ona) "haydi gir cennete!" denildi. O da dedi ki: "Ne olurdu kavmim bilseydi
بِمَا غَفَرَ لِي رَبِّي وَجَعَلَنِي مِنَ الْمُكْرَمِينَ (27)
Rabbimin beni bagısladıgını ve beni kendilerine ikram edilen kullarından kıldıgını
۞ وَمَا أَنزَلْنَا عَلَىٰ قَوْمِهِ مِن بَعْدِهِ مِن جُندٍ مِّنَ السَّمَاءِ وَمَا كُنَّا مُنزِلِينَ (28)
Biz arkasından kavminin uzerine bir ordu indirmedik, indirecek de degildik
إِن كَانَتْ إِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً فَإِذَا هُمْ خَامِدُونَ (29)
Sadece bir gurultu oldu, onlar da hemen sonuverdiler
يَا حَسْرَةً عَلَى الْعِبَادِ ۚ مَا يَأْتِيهِم مِّن رَّسُولٍ إِلَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ (30)
Yazıklar olsun o kullara ki, kendilerine glen her bir peygamberle mutlaka alay ediyorlardı
أَلَمْ يَرَوْا كَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُم مِّنَ الْقُرُونِ أَنَّهُمْ إِلَيْهِمْ لَا يَرْجِعُونَ (31)
Gormediler mi ki, kendilerinden once nice kusakları helak etmisiz. Onlar artık kendilerine donup gelmiyorlar
وَإِن كُلٌّ لَّمَّا جَمِيعٌ لَّدَيْنَا مُحْضَرُونَ (32)
Onların hepsi toplanıp, sadece bizim huzurumuza getirilmislerdir
وَآيَةٌ لَّهُمُ الْأَرْضُ الْمَيْتَةُ أَحْيَيْنَاهَا وَأَخْرَجْنَا مِنْهَا حَبًّا فَمِنْهُ يَأْكُلُونَ (33)
Hem bir delildir onlara olu toprak. Biz ona hayat verdik ve ondan taneler cıkardık da ondan yiyip duruyorlar
وَجَعَلْنَا فِيهَا جَنَّاتٍ مِّن نَّخِيلٍ وَأَعْنَابٍ وَفَجَّرْنَا فِيهَا مِنَ الْعُيُونِ (34)
Biz orada hurmalıklardan, uzum baglarından bahceler yaptık. Iclerinde pınarlardan sular fıskırttık
لِيَأْكُلُوا مِن ثَمَرِهِ وَمَا عَمِلَتْهُ أَيْدِيهِمْ ۖ أَفَلَا يَشْكُرُونَ (35)
(Bunu), Onun urununden ve kendi elleriyle yaptıklarından yesinler diye (yaptık). Hala sukretmeyecekler mi
سُبْحَانَ الَّذِي خَلَقَ الْأَزْوَاجَ كُلَّهَا مِمَّا تُنبِتُ الْأَرْضُ وَمِنْ أَنفُسِهِمْ وَمِمَّا لَا يَعْلَمُونَ (36)
Yerin bitkilerinden, kendi nefislerinden ve daha bilemeyecekleri seylerden butun ciftleri yaratan Allah'ın sanı ne yucedir
وَآيَةٌ لَّهُمُ اللَّيْلُ نَسْلَخُ مِنْهُ النَّهَارَ فَإِذَا هُم مُّظْلِمُونَ (37)
Gece de onlara bir delildir. Biz ondan gunduzu soyar cıkarırız, bir de bakarlar ki karanlıga dalmıslar
وَالشَّمْسُ تَجْرِي لِمُسْتَقَرٍّ لَّهَا ۚ ذَٰلِكَ تَقْدِيرُ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ (38)
Gunes de bir delildir ki kendi yolunda akıp gidiyor. Iste bu cok guclu ve her seyi bilen Allah'ın takdiridir
وَالْقَمَرَ قَدَّرْنَاهُ مَنَازِلَ حَتَّىٰ عَادَ كَالْعُرْجُونِ الْقَدِيمِ (39)
Ay'a gelince, ona menziller tayin ettik. Nihayet o eski hurma salkımının copu gibi (yay haline) donmustur
لَا الشَّمْسُ يَنبَغِي لَهَا أَن تُدْرِكَ الْقَمَرَ وَلَا اللَّيْلُ سَابِقُ النَّهَارِ ۚ وَكُلٌّ فِي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ (40)
Ne gunesin aya catması yarasır, ne de gece gunduzu gecebilir; onların her biri kendi yorungesinde yuzerler
وَآيَةٌ لَّهُمْ أَنَّا حَمَلْنَا ذُرِّيَّتَهُمْ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ (41)
Onlar icin bir delil de bizim, onların neslini dolu bir gemide tasımamızdır
وَخَلَقْنَا لَهُم مِّن مِّثْلِهِ مَا يَرْكَبُونَ (42)
Yine kendileri icin onun gibi binecek seyler yaratmamızdır
وَإِن نَّشَأْ نُغْرِقْهُمْ فَلَا صَرِيخَ لَهُمْ وَلَا هُمْ يُنقَذُونَ (43)
Eger dilesek onları bogarız da o zaman ne onların feryadına yetisen bulunur, ne de onlar kurtarılır
إِلَّا رَحْمَةً مِّنَّا وَمَتَاعًا إِلَىٰ حِينٍ (44)
Ancak tarafımızdan bir rahmet ve bir zamana kadar yasatmak baska
وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ اتَّقُوا مَا بَيْنَ أَيْدِيكُمْ وَمَا خَلْفَكُمْ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ (45)
Durum boyle iken onlara: "Onunuzdekinden ve arkanızdakinden korkun ki size rahmet edilsin" denildigi zaman
وَمَا تَأْتِيهِم مِّنْ آيَةٍ مِّنْ آيَاتِ رَبِّهِمْ إِلَّا كَانُوا عَنْهَا مُعْرِضِينَ (46)
Ve kendilerine Rablerinin ayetlerinden herhangi bir ayet geldigi zaman mutlaka ondan yuz cevirirler
وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ أَنفِقُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللَّهُ قَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا أَنُطْعِمُ مَن لَّوْ يَشَاءُ اللَّهُ أَطْعَمَهُ إِنْ أَنتُمْ إِلَّا فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ (47)
Onlara: "Allah'ın size rızık olarak verdigi seylerden hayra harcayın" dendigi zaman, o kafirler, muminler icin: "Allah'ın dileyince doyurabilecegi kimseyi biz mi doyuracagız? Siz apacık bir sapıklık icinde degil de nesiniz?" dediler
وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا الْوَعْدُ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ (48)
Yine onlar: "Eger dogru soyluyorsanız bu (kıyamet) vaadi ne zaman?" diyorlar
مَا يَنظُرُونَ إِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً تَأْخُذُهُمْ وَهُمْ يَخِصِّمُونَ (49)
Onlar sadece bir tek cıglıga bakıyorlar, bir cıglık ki, onlar cekisip dururken kendilerini yakalayıverir
فَلَا يَسْتَطِيعُونَ تَوْصِيَةً وَلَا إِلَىٰ أَهْلِهِمْ يَرْجِعُونَ (50)
O zaman bir vasiyette bile bulunamazlar. Ailelerine de donemezler
وَنُفِخَ فِي الصُّورِ فَإِذَا هُم مِّنَ الْأَجْدَاثِ إِلَىٰ رَبِّهِمْ يَنسِلُونَ (51)
Sur'a ufurulmustur, bir de ne baksınlar kabirlerinden Rablerine dogru akın ediyorlar
قَالُوا يَا وَيْلَنَا مَن بَعَثَنَا مِن مَّرْقَدِنَا ۜ ۗ هَٰذَا مَا وَعَدَ الرَّحْمَٰنُ وَصَدَقَ الْمُرْسَلُونَ (52)
Onlar: "Eyvah basımıza gelenlere! Mezarımızdan bizi kim kaldırdı? O Rahman'ın vaad buyurdugu iste bu imis. Gonderilen peygamberler de dogru soylemisler" derler
إِن كَانَتْ إِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً فَإِذَا هُمْ جَمِيعٌ لَّدَيْنَا مُحْضَرُونَ (53)
Baska degil, sadece bir tek cıglık olmus, derhal hepsi toplanmıs huzurumuza getirilmislerdir
فَالْيَوْمَ لَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْئًا وَلَا تُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ (54)
Artık bugun hic kimseye zerre kadar zulmedilmez. Ancak yaptıklarınızın cezasını cekeceksiniz
إِنَّ أَصْحَابَ الْجَنَّةِ الْيَوْمَ فِي شُغُلٍ فَاكِهُونَ (55)
Gercekten cennetlik olanlar bugun bir mesguliyet icinde zevk etmektedirler
هُمْ وَأَزْوَاجُهُمْ فِي ظِلَالٍ عَلَى الْأَرَائِكِ مُتَّكِئُونَ (56)
Kendileri ve esleri golgelerde koltuklar uzerine kurulmuslardır
لَهُمْ فِيهَا فَاكِهَةٌ وَلَهُم مَّا يَدَّعُونَ (57)
Onlara orada bir meyve vardır. Isteyecekleri her sey onlarındır
سَلَامٌ قَوْلًا مِّن رَّبٍّ رَّحِيمٍ (58)
(Onlara) Rahim olan Rab'den "selam" sozu vardır
وَامْتَازُوا الْيَوْمَ أَيُّهَا الْمُجْرِمُونَ (59)
Ey gunahkarlar! Bugun siz bir tarafa ayrılın
۞ أَلَمْ أَعْهَدْ إِلَيْكُمْ يَا بَنِي آدَمَ أَن لَّا تَعْبُدُوا الشَّيْطَانَ ۖ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ (60)
Ey Ademogulları! Seytana tapmayın, o size apacık bir dusmandır ve bana kulluk edin, dogru yol budur, diye size and vermedim mi?" (buyurulacak)
وَأَنِ اعْبُدُونِي ۚ هَٰذَا صِرَاطٌ مُّسْتَقِيمٌ (61)
Ey Ademogulları! Seytana tapmayın, o size apacık bir dusmandır ve bana kulluk edin, dogru yol budur, diye size and vermedim mi?" (buyurulacak)
وَلَقَدْ أَضَلَّ مِنكُمْ جِبِلًّا كَثِيرًا ۖ أَفَلَمْ تَكُونُوا تَعْقِلُونَ (62)
Boyle iken o sizden bircok nesilleri yoldan cıkardı. Ya o zaman dusunmuyor muydunuz
هَٰذِهِ جَهَنَّمُ الَّتِي كُنتُمْ تُوعَدُونَ (63)
Iste bu size vaad edilen cehennemdir
اصْلَوْهَا الْيَوْمَ بِمَا كُنتُمْ تَكْفُرُونَ (64)
Bugun yaslanın ona bakalım inkar ettiginiz icin
الْيَوْمَ نَخْتِمُ عَلَىٰ أَفْوَاهِهِمْ وَتُكَلِّمُنَا أَيْدِيهِمْ وَتَشْهَدُ أَرْجُلُهُم بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ (65)
Bugun biz onların agızlarını muhurleriz de neler kazandıklarını bize elleri soyler, ayakları da sahitlik eder
وَلَوْ نَشَاءُ لَطَمَسْنَا عَلَىٰ أَعْيُنِهِمْ فَاسْتَبَقُوا الصِّرَاطَ فَأَنَّىٰ يُبْصِرُونَ (66)
Hem dileseydik gozlerini uzerinden silme kor ediverirdik de yola dokulurlerdi. Fakat nereden gorecekler
وَلَوْ نَشَاءُ لَمَسَخْنَاهُمْ عَلَىٰ مَكَانَتِهِمْ فَمَا اسْتَطَاعُوا مُضِيًّا وَلَا يَرْجِعُونَ (67)
Yine dileseydik oldukları yerde kılıklarını degistirirdik de ne ileri gidebilirlerdi, ne de geri donebilirlerdi
وَمَن نُّعَمِّرْهُ نُنَكِّسْهُ فِي الْخَلْقِ ۖ أَفَلَا يَعْقِلُونَ (68)
Bununla beraber kimin omrunu uzatıyorsak, yaratılısta onu (guc ve kuvvetini alarak) tersine ceviriyoruz. Hala akıllanmayacaklar mı
وَمَا عَلَّمْنَاهُ الشِّعْرَ وَمَا يَنبَغِي لَهُ ۚ إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ وَقُرْآنٌ مُّبِينٌ (69)
Biz ona siir ogretmedik. Bu ona yarasmaz da... O sadece bir ogut ve apacık bir Kur'an'dır
لِّيُنذِرَ مَن كَانَ حَيًّا وَيَحِقَّ الْقَوْلُ عَلَى الْكَافِرِينَ (70)
(Bu), diri olanları uyarmak ve kafirlere de azab sozunun hak olması icindir
أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّا خَلَقْنَا لَهُم مِّمَّا عَمِلَتْ أَيْدِينَا أَنْعَامًا فَهُمْ لَهَا مَالِكُونَ (71)
Sunu da gormediler mi: Biz onlar icin kudretimizin meydana getirdiklerinden birtakım hayvanlar yaratmısız da onlara sahip bulunuyorlar
وَذَلَّلْنَاهَا لَهُمْ فَمِنْهَا رَكُوبُهُمْ وَمِنْهَا يَأْكُلُونَ (72)
Onları, kendilerinin hizmetine vermisiz de, hem onlardan binekleri var, hem de onlardan yiyorlar
وَلَهُمْ فِيهَا مَنَافِعُ وَمَشَارِبُ ۖ أَفَلَا يَشْكُرُونَ (73)
Onlarda daha bircok menfaatleri ve turlu icecekleri de var. Hala sukretmeyecekler mi
وَاتَّخَذُوا مِن دُونِ اللَّهِ آلِهَةً لَّعَلَّهُمْ يُنصَرُونَ (74)
Onlar, Allah'tan baska birtakım ilahlar edindiler. Guya yardım olunacaklar
لَا يَسْتَطِيعُونَ نَصْرَهُمْ وَهُمْ لَهُمْ جُندٌ مُّحْضَرُونَ (75)
Onların, onlara yardıma gucleri yetmez. Kendileri ise onlar icin bazı askerlerdir
فَلَا يَحْزُنكَ قَوْلُهُمْ ۘ إِنَّا نَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ (76)
O halde onların sozleri seni uzmesin. Biz onların iclerini de biliriz, dıslarını da
أَوَلَمْ يَرَ الْإِنسَانُ أَنَّا خَلَقْنَاهُ مِن نُّطْفَةٍ فَإِذَا هُوَ خَصِيمٌ مُّبِينٌ (77)
Insan, kendisini bir damla sudan yarattıgımızı gormedi mi de, simdi apacık bir hasım kesildi
وَضَرَبَ لَنَا مَثَلًا وَنَسِيَ خَلْقَهُ ۖ قَالَ مَن يُحْيِي الْعِظَامَ وَهِيَ رَمِيمٌ (78)
Yaratılısını unutarak bize bir de mesel fırlattı: "Kim diriltecekmis o curumus kemikleri?" dedi
قُلْ يُحْيِيهَا الَّذِي أَنشَأَهَا أَوَّلَ مَرَّةٍ ۖ وَهُوَ بِكُلِّ خَلْقٍ عَلِيمٌ (79)
De ki: "Onları ilk defa yaratan diriltecek ve o her yaratmayı bilir
الَّذِي جَعَلَ لَكُم مِّنَ الشَّجَرِ الْأَخْضَرِ نَارًا فَإِذَا أَنتُم مِّنْهُ تُوقِدُونَ (80)
Size o yesil agactan bir ates yapan O'dur. Simdi siz ondan tutusturmaktasınız
أَوَلَيْسَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِقَادِرٍ عَلَىٰ أَن يَخْلُقَ مِثْلَهُم ۚ بَلَىٰ وَهُوَ الْخَلَّاقُ الْعَلِيمُ (81)
Gokleri ve yeri yaratan, onlar gibisini yaratmaya kadir degil midir? Elbette kadirdir. Cunku o her seyi yaratandır, her seyi bilendir
إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئًا أَن يَقُولَ لَهُ كُن فَيَكُونُ (82)
O'nun emri, bir seyi dileyince ona sadece "Ol!" demektir. O da hemen oluverir
فَسُبْحَانَ الَّذِي بِيَدِهِ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ (83)
O halde her seyin mulku ve tasarrufu (hukumranlıgı) elinde bulunan Allah'ın sanı ne yucedir. Siz de yalnız O'na donduruleceksiniz
❮ السورة السابقة السورة التـالية ❯

قراءة المزيد من سور القرآن الكريم :

1- الفاتحة2- البقرة3- آل عمران
4- النساء5- المائدة6- الأنعام
7- الأعراف8- الأنفال9- التوبة
10- يونس11- هود12- يوسف
13- الرعد14- إبراهيم15- الحجر
16- النحل17- الإسراء18- الكهف
19- مريم20- طه21- الأنبياء
22- الحج23- المؤمنون24- النور
25- الفرقان26- الشعراء27- النمل
28- القصص29- العنكبوت30- الروم
31- لقمان32- السجدة33- الأحزاب
34- سبأ35- فاطر36- يس
37- الصافات38- ص39- الزمر
40- غافر41- فصلت42- الشورى
43- الزخرف44- الدخان45- الجاثية
46- الأحقاف47- محمد48- الفتح
49- الحجرات50- ق51- الذاريات
52- الطور53- النجم54- القمر
55- الرحمن56- الواقعة57- الحديد
58- المجادلة59- الحشر60- الممتحنة
61- الصف62- الجمعة63- المنافقون
64- التغابن65- الطلاق66- التحريم
67- الملك68- القلم69- الحاقة
70- المعارج71- نوح72- الجن
73- المزمل74- المدثر75- القيامة
76- الإنسان77- المرسلات78- النبأ
79- النازعات80- عبس81- التكوير
82- الإنفطار83- المطففين84- الانشقاق
85- البروج86- الطارق87- الأعلى
88- الغاشية89- الفجر90- البلد
91- الشمس92- الليل93- الضحى
94- الشرح95- التين96- العلق
97- القدر98- البينة99- الزلزلة
100- العاديات101- القارعة102- التكاثر
103- العصر104- الهمزة105- الفيل
106- قريش107- الماعون108- الكوثر
109- الكافرون110- النصر111- المسد
112- الإخلاص113- الفلق114- الناس