The Quran in Turkish_Ibni_Kesir - Surah An Nur translated into Turkish_Ibni_Kesir, Surah An-Nur in Turkish_Ibni_Kesir. We provide accurate translation of Surah An Nur in Turkish_Ibni_Kesir - التركية ابن كثير, Verses 64 - Surah Number 24 - Page 350.
سُورَةٌ أَنزَلْنَاهَا وَفَرَضْنَاهَا وَأَنزَلْنَا فِيهَا آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ لَّعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ (1) Bir sure. Onu indirdik ve farz kıldık. Onda apacık ayetler indirdik ki dusunup ogut alasınız |
الزَّانِيَةُ وَالزَّانِي فَاجْلِدُوا كُلَّ وَاحِدٍ مِّنْهُمَا مِائَةَ جَلْدَةٍ ۖ وَلَا تَأْخُذْكُم بِهِمَا رَأْفَةٌ فِي دِينِ اللَّهِ إِن كُنتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ ۖ وَلْيَشْهَدْ عَذَابَهُمَا طَائِفَةٌ مِّنَ الْمُؤْمِنِينَ (2) Zina eden kadın ve zina eden erkegin her birine yuzer degnek vurun. Allah a ve ahiret gunune inanıyorsanız, Allah´ın dini hususunda bir acıma tutmasın. Mu´minlerden bir grup da bunların azabına sahid olsun |
الزَّانِي لَا يَنكِحُ إِلَّا زَانِيَةً أَوْ مُشْرِكَةً وَالزَّانِيَةُ لَا يَنكِحُهَا إِلَّا زَانٍ أَوْ مُشْرِكٌ ۚ وَحُرِّمَ ذَٰلِكَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ (3) Zina eden erkek; zina eden veya musrik olan bir kadından baskasını nikah layamaz. Zina eden kadınla da zina eden veya musrik olan bir erkekten baskası nikahlanamaz. Bu, mu´minlere haram kılınmıstır |
وَالَّذِينَ يَرْمُونَ الْمُحْصَنَاتِ ثُمَّ لَمْ يَأْتُوا بِأَرْبَعَةِ شُهَدَاءَ فَاجْلِدُوهُمْ ثَمَانِينَ جَلْدَةً وَلَا تَقْبَلُوا لَهُمْ شَهَادَةً أَبَدًا ۚ وَأُولَٰئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ (4) Iffetli, hur kadınlara iftira atan, sonra da dort sahid getiremeyenlere seksen degnek vurun. Ebediyyen onların sahidligini kabul etmeyin. Iste onlar, fasıkların kendileridir |
إِلَّا الَّذِينَ تَابُوا مِن بَعْدِ ذَٰلِكَ وَأَصْلَحُوا فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ (5) Meger ki bundan sonra tevbe edip islah olalar. Suphesiz ki Allah; Gafur´ dur, Rahim´dir |
وَالَّذِينَ يَرْمُونَ أَزْوَاجَهُمْ وَلَمْ يَكُن لَّهُمْ شُهَدَاءُ إِلَّا أَنفُسُهُمْ فَشَهَادَةُ أَحَدِهِمْ أَرْبَعُ شَهَادَاتٍ بِاللَّهِ ۙ إِنَّهُ لَمِنَ الصَّادِقِينَ (6) Eslerine zina isnad edip de kendilerinden baska sahidleri olmayanların sahidligi; kendisinin dogru sozlulerden olduguna dair Allah´ı dort defa sahid tutmasıdır |
وَالْخَامِسَةُ أَنَّ لَعْنَتَ اللَّهِ عَلَيْهِ إِن كَانَ مِنَ الْكَاذِبِينَ (7) Besincisi de; eger yalancılardan ise Allah´ın lanetinin kendi uzerine olmasıdır |
وَيَدْرَأُ عَنْهَا الْعَذَابَ أَن تَشْهَدَ أَرْبَعَ شَهَادَاتٍ بِاللَّهِ ۙ إِنَّهُ لَمِنَ الْكَاذِبِينَ (8) Kocasının yalancılardan olduguna dair dort defa Allah´ı sahid tutması kadından cezayı savar |
وَالْخَامِسَةَ أَنَّ غَضَبَ اللَّهِ عَلَيْهَا إِن كَانَ مِنَ الصَّادِقِينَ (9) Besincisi de; kocası dogrulardan ise kendisinin Allah´ın gazabına ugramasıdır |
وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ وَأَنَّ اللَّهَ تَوَّابٌ حَكِيمٌ (10) Ya uzerlerinizde Allah´ın fazl-u rahmeti olmasaydı? Ve gercekten Allah; Tevvab, Hakim olmasaydı |
إِنَّ الَّذِينَ جَاءُوا بِالْإِفْكِ عُصْبَةٌ مِّنكُمْ ۚ لَا تَحْسَبُوهُ شَرًّا لَّكُم ۖ بَلْ هُوَ خَيْرٌ لَّكُمْ ۚ لِكُلِّ امْرِئٍ مِّنْهُم مَّا اكْتَسَبَ مِنَ الْإِثْمِ ۚ وَالَّذِي تَوَلَّىٰ كِبْرَهُ مِنْهُمْ لَهُ عَذَابٌ عَظِيمٌ (11) Dogrusu uydurulmus bir yalanla gelenler, icinizden bir zumredir. Bunu kendiniz icin kotu sanmayın. O, sizin icin hayırlı olmustur. O kimselerden her birine kazandıgı gunaha karsılık ceza vardır. En buyuk azab da iclerinden elebasılık yapanındır |
لَّوْلَا إِذْ سَمِعْتُمُوهُ ظَنَّ الْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بِأَنفُسِهِمْ خَيْرًا وَقَالُوا هَٰذَا إِفْكٌ مُّبِينٌ (12) Onu isittiginiz vakit mu´min erkeklerle, mu´min kadınların kendiliklerinden husn-u zanda bulunup: Bu, apacık bir iftiradır, demeleri gerekmez miydi |
لَّوْلَا جَاءُوا عَلَيْهِ بِأَرْبَعَةِ شُهَدَاءَ ۚ فَإِذْ لَمْ يَأْتُوا بِالشُّهَدَاءِ فَأُولَٰئِكَ عِندَ اللَّهِ هُمُ الْكَاذِبُونَ (13) Buna karsı dort sahidle gelmeleri gerekmez miydi? Madem ki onlar sahidleri getiremediler, oyleyse onlar Allah katında yalancıların kendileridirler |
وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ لَمَسَّكُمْ فِي مَا أَفَضْتُمْ فِيهِ عَذَابٌ عَظِيمٌ (14) Dunya ve ahirette Allah´ın lutfu ve rahmeti uzerinizde olmasaydı, icine daldıgınız yaygaradan dolayı her halde size buyuk bir azab dokunurdu |
إِذْ تَلَقَّوْنَهُ بِأَلْسِنَتِكُمْ وَتَقُولُونَ بِأَفْوَاهِكُم مَّا لَيْسَ لَكُم بِهِ عِلْمٌ وَتَحْسَبُونَهُ هَيِّنًا وَهُوَ عِندَ اللَّهِ عَظِيمٌ (15) Onu dilinize dolamıstınız. Ve bilmediginiz seyleri agzınıza alıyordunuz. Onemsiz bir sey sanıyorsunuz ama Allah katında onemi cok buyuktur |
وَلَوْلَا إِذْ سَمِعْتُمُوهُ قُلْتُم مَّا يَكُونُ لَنَا أَن نَّتَكَلَّمَ بِهَٰذَا سُبْحَانَكَ هَٰذَا بُهْتَانٌ عَظِيمٌ (16) Onu duydugunuz zaman: Bunu soylememiz bize yakısmaz. Hasa bu, buyuk bir iftiradır, demeniz gerekmez miydi |
يَعِظُكُمُ اللَّهُ أَن تَعُودُوا لِمِثْلِهِ أَبَدًا إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ (17) Eger mu´min kisilerdenseniz; buna benzer bir seye bir daha donmemeniz icin Allah, size ogut veriyor |
وَيُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ ۚ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ (18) Ve Allah, size ayetlerini acıkca bildiriyor. Allah; Alim´dir, Hakim´dir |
إِنَّ الَّذِينَ يُحِبُّونَ أَن تَشِيعَ الْفَاحِشَةُ فِي الَّذِينَ آمَنُوا لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ ۚ وَاللَّهُ يَعْلَمُ وَأَنتُمْ لَا تَعْلَمُونَ (19) Mu´minler arasında kotulugun ve hayasızlıgın yayılmasını arzu edenlere, iste onlara, dunya ve ahirette elim bir azab vardır ve Allah bilir, siz bilmezsiniz |
وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ وَأَنَّ اللَّهَ رَءُوفٌ رَّحِيمٌ (20) Ya Allah´ın uzerinizde lutuf ve rahmeti bulunmasaydı? Ya Allah, gercekten Rauf ve Rahim olmasaydı |
۞ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ ۚ وَمَن يَتَّبِعْ خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ فَإِنَّهُ يَأْمُرُ بِالْفَحْشَاءِ وَالْمُنكَرِ ۚ وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ مَا زَكَىٰ مِنكُم مِّنْ أَحَدٍ أَبَدًا وَلَٰكِنَّ اللَّهَ يُزَكِّي مَن يَشَاءُ ۗ وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ (21) Ey iman edenler; seytanın adımlarına uymayın. Kim, seytanın adımlarına uyarsa; bilsin ki o, hayasızlıgı ve kotulugu emreder. Sayet Allah´ın sizin uzerinizde lutuf ve rahmeti bulunmasaydı; hic biriniz ebediyyen temize cıkamazdı. Ancak Allah, diledigini temize cıkarır ve Allah Semi´ dir, Alim´dir |
وَلَا يَأْتَلِ أُولُو الْفَضْلِ مِنكُمْ وَالسَّعَةِ أَن يُؤْتُوا أُولِي الْقُرْبَىٰ وَالْمَسَاكِينَ وَالْمُهَاجِرِينَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ ۖ وَلْيَعْفُوا وَلْيَصْفَحُوا ۗ أَلَا تُحِبُّونَ أَن يَغْفِرَ اللَّهُ لَكُمْ ۗ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ (22) Sizden faziletli ve varlıklı olanlar; yakınlarına, yoksullara ve Allah yolunda hicret edenlere vermekte kusur etmesinler, affetsinler, aldırıs etmesinler. Allah´ın sizi bagıslamasını sevmez misiniz? Ve Allah; Gafur´ dur, Rahim´dir |
إِنَّ الَّذِينَ يَرْمُونَ الْمُحْصَنَاتِ الْغَافِلَاتِ الْمُؤْمِنَاتِ لُعِنُوا فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ (23) Iffetli ve mu´min kadınlara iftira atanlar; dunyada da ahirette de lanetlenmislerdir. Ve onlar icin buyuk bir azab vardır |
يَوْمَ تَشْهَدُ عَلَيْهِمْ أَلْسِنَتُهُمْ وَأَيْدِيهِمْ وَأَرْجُلُهُم بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ (24) O gun; kendi dilleri, elleri ve ayakları yapmıs oldukları seylere sahidlik edecektir |
يَوْمَئِذٍ يُوَفِّيهِمُ اللَّهُ دِينَهُمُ الْحَقَّ وَيَعْلَمُونَ أَنَّ اللَّهَ هُوَ الْحَقُّ الْمُبِينُ (25) O gun; Allah onlara hak olan cezalarını verecektir. Suphesiz onlar da Allah´ın apacık hakkın ta kendisi oldugunu bileceklerdir |
الْخَبِيثَاتُ لِلْخَبِيثِينَ وَالْخَبِيثُونَ لِلْخَبِيثَاتِ ۖ وَالطَّيِّبَاتُ لِلطَّيِّبِينَ وَالطَّيِّبُونَ لِلطَّيِّبَاتِ ۚ أُولَٰئِكَ مُبَرَّءُونَ مِمَّا يَقُولُونَ ۖ لَهُم مَّغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ (26) Kotu kadınlar, kotu erkekler icin; kotu erkekler de, kotu kadınlar icindir. Iyi kadınlar, iyi erkekler icin; iyi erkekler de, iyi kadınlar icindir. Bunlar; onların soylediklerinden uzaktırlar. Ve onlar icin; magfiret, comertce verilmis bir rızık vardır |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَدْخُلُوا بُيُوتًا غَيْرَ بُيُوتِكُمْ حَتَّىٰ تَسْتَأْنِسُوا وَتُسَلِّمُوا عَلَىٰ أَهْلِهَا ۚ ذَٰلِكُمْ خَيْرٌ لَّكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ (27) Ey iman edenler; evlerinizden baska evlere, sahibleriyle alıskanlık kurup selam vermeden girmeyin. Bu, sizin icin daha hayırlıdır. Olur ki iyice dusunursunuz |
فَإِن لَّمْ تَجِدُوا فِيهَا أَحَدًا فَلَا تَدْخُلُوهَا حَتَّىٰ يُؤْذَنَ لَكُمْ ۖ وَإِن قِيلَ لَكُمُ ارْجِعُوا فَارْجِعُوا ۖ هُوَ أَزْكَىٰ لَكُمْ ۚ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌ (28) Eger orada kimseyi bulamazsanız; size izin verilinceye kadar iceri girmeyin. Sayet size; donun, denilirse, donun. Bu, sizin icin daha temizdir. Ve Allah; yaptıklarınızı bilir |
لَّيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَن تَدْخُلُوا بُيُوتًا غَيْرَ مَسْكُونَةٍ فِيهَا مَتَاعٌ لَّكُمْ ۚ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا تَكْتُمُونَ (29) Icinde menfaatınız bulunan ve oturulmayan bos evlere girmenizde birvebal yoktur. Ve Allah; acıga vurdugunuzu da, gizlediginizi de bilir |
قُل لِّلْمُؤْمِنِينَ يَغُضُّوا مِنْ أَبْصَارِهِمْ وَيَحْفَظُوا فُرُوجَهُمْ ۚ ذَٰلِكَ أَزْكَىٰ لَهُمْ ۗ إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا يَصْنَعُونَ (30) Mu´min erkeklere soyle: Gozlerini sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar. Bu, kendileri icin daha temizdir. Allah yaptıklarından suphesiz haberdardır |
وَقُل لِّلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ أَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا ۖ وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَىٰ جُيُوبِهِنَّ ۖ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا لِبُعُولَتِهِنَّ أَوْ آبَائِهِنَّ أَوْ آبَاءِ بُعُولَتِهِنَّ أَوْ أَبْنَائِهِنَّ أَوْ أَبْنَاءِ بُعُولَتِهِنَّ أَوْ إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي أَخَوَاتِهِنَّ أَوْ نِسَائِهِنَّ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُنَّ أَوِ التَّابِعِينَ غَيْرِ أُولِي الْإِرْبَةِ مِنَ الرِّجَالِ أَوِ الطِّفْلِ الَّذِينَ لَمْ يَظْهَرُوا عَلَىٰ عَوْرَاتِ النِّسَاءِ ۖ وَلَا يَضْرِبْنَ بِأَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْفِينَ مِن زِينَتِهِنَّ ۚ وَتُوبُوا إِلَى اللَّهِ جَمِيعًا أَيُّهَ الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ (31) Mu´min kadınlara da soyle: Gozlerini sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar. Gorunen kısmı mustesna, zinetlerini gostermesinler. Basortulerini yakalarının ustune salsınlar. Zinetlerini; kocaları veye babaları veya kocalarının babaları veya ogulları veya kocalarının ogulları veya kardesleri veya erkek kardeslerinin ogulları veya kızkardeslerinin ogulları veya kadınları veya cariyeleri veya erkekligi kalmamıs hizmetcileri, yahut kadınların mahrem yerlerini henuz anlamayan cocuklardan baskasına goster mesinler. Gizledikleri zinetlerinin bilinmesi icin de ayaklarını vurmasınlar. Ey mu´minler; hepiniz Allah´a tevbe edin ki felaha eresiniz |
وَأَنكِحُوا الْأَيَامَىٰ مِنكُمْ وَالصَّالِحِينَ مِنْ عِبَادِكُمْ وَإِمَائِكُمْ ۚ إِن يَكُونُوا فُقَرَاءَ يُغْنِهِمُ اللَّهُ مِن فَضْلِهِ ۗ وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ (32) Icinizden bekarları ve kolelerinizden, cariyelerinizden salih olanları evlendirin. Sayet yoksul iseler; Allah onları lutfuyla zenginlestirir. Ve Allah; Vasi´dir, Alim´dir |
وَلْيَسْتَعْفِفِ الَّذِينَ لَا يَجِدُونَ نِكَاحًا حَتَّىٰ يُغْنِيَهُمُ اللَّهُ مِن فَضْلِهِ ۗ وَالَّذِينَ يَبْتَغُونَ الْكِتَابَ مِمَّا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ فَكَاتِبُوهُمْ إِنْ عَلِمْتُمْ فِيهِمْ خَيْرًا ۖ وَآتُوهُم مِّن مَّالِ اللَّهِ الَّذِي آتَاكُمْ ۚ وَلَا تُكْرِهُوا فَتَيَاتِكُمْ عَلَى الْبِغَاءِ إِنْ أَرَدْنَ تَحَصُّنًا لِّتَبْتَغُوا عَرَضَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ۚ وَمَن يُكْرِههُّنَّ فَإِنَّ اللَّهَ مِن بَعْدِ إِكْرَاهِهِنَّ غَفُورٌ رَّحِيمٌ (33) Evlenemeyenler de; kendilerini Allah, lutfuyla zenginlestirinceye kadar iffetli davransınlar. Kolelerinizden hur olmak icin bedel vermek isteyenlerin bedel vermelerini kabul edin. Sayet onlarda bir hayır goruyorsanız Ve Allah´ın size verdigi maldan onlara verin. Dunya hayatının gecici menfaatını elde etmek icin iffetli olmak isteyen cariyelerinizi fuhsa zorlamayın. Kim onları zorlarsa suphesiz ki Allah, onların zorlamalarından sonra da Gafur´dur, Rahim´dir |
وَلَقَدْ أَنزَلْنَا إِلَيْكُمْ آيَاتٍ مُّبَيِّنَاتٍ وَمَثَلًا مِّنَ الَّذِينَ خَلَوْا مِن قَبْلِكُمْ وَمَوْعِظَةً لِّلْمُتَّقِينَ (34) Andolsun ki Biz; apacık ayetler, sizden once gecenlerden misaller ve takvaya erenler icin de ogutler indirdik |
۞ اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۚ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ ۖ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ ۖ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونَةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ ۚ نُّورٌ عَلَىٰ نُورٍ ۗ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاءُ ۚ وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ ۗ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ (35) Allah; goklerin ve yerin nurudur. O´nun nurunun misali; icinde cerag bulunan bir kandil yuvası gibidir. O cerag bir sırca icindedir. Sırca sanki inci gibi parlayan bir yıldızdır. Gunesin dogdugu yere de, battıgı yere de nisbeti olmayan mubarek bir agactan, zeytinden tutusturulup yakılır. Ates degmese dahi, neredeyse yagın kendisi aydınlatacak. Nur ustune nurdur. Allah; diledigini nuruna kavusturur. Allah; insana misaller verir. Ve Allah; her seyi bilendir |
فِي بُيُوتٍ أَذِنَ اللَّهُ أَن تُرْفَعَ وَيُذْكَرَ فِيهَا اسْمُهُ يُسَبِّحُ لَهُ فِيهَا بِالْغُدُوِّ وَالْآصَالِ (36) O evlerde ki; Allah, onların yuceltilmesine ve iclerinde kendisinin adının anılmasına izin vermistir. Onlar da sabah aksam O´nu tesbih ederler |
رِجَالٌ لَّا تُلْهِيهِمْ تِجَارَةٌ وَلَا بَيْعٌ عَن ذِكْرِ اللَّهِ وَإِقَامِ الصَّلَاةِ وَإِيتَاءِ الزَّكَاةِ ۙ يَخَافُونَ يَوْمًا تَتَقَلَّبُ فِيهِ الْقُلُوبُ وَالْأَبْصَارُ (37) Oyle erler ki; ne ticaret, ne alıs-veris onları Allah´ı zikretmekten, namaz kılmaktan ve zekat vermekten alıkoymaz. Onlar gonullerin ve gozlerin donecegi gunden korkarlar |
لِيَجْزِيَهُمُ اللَّهُ أَحْسَنَ مَا عَمِلُوا وَيَزِيدَهُم مِّن فَضْلِهِ ۗ وَاللَّهُ يَرْزُقُ مَن يَشَاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ (38) Allah; onları isledikleri amellerin en guzeliyle mukafatlandıracak, onlara lutfunu fazlasıyla verecektir. Ve Allah; diledigini hesapsız sekilde rızıklandırır |
وَالَّذِينَ كَفَرُوا أَعْمَالُهُمْ كَسَرَابٍ بِقِيعَةٍ يَحْسَبُهُ الظَّمْآنُ مَاءً حَتَّىٰ إِذَا جَاءَهُ لَمْ يَجِدْهُ شَيْئًا وَوَجَدَ اللَّهَ عِندَهُ فَوَفَّاهُ حِسَابَهُ ۗ وَاللَّهُ سَرِيعُ الْحِسَابِ (39) Kufredenlere gelince; onların amelleri, engin collerde serap gibidir. Susayan kimse onu, su sanır. Fakat yanına vardıgı zaman hic bir sey bulamaz. Kendi yanında Allah´ı bulur ve O da hesabını tastamam gorur. Allah hesabı cabucak gorendir |
أَوْ كَظُلُمَاتٍ فِي بَحْرٍ لُّجِّيٍّ يَغْشَاهُ مَوْجٌ مِّن فَوْقِهِ مَوْجٌ مِّن فَوْقِهِ سَحَابٌ ۚ ظُلُمَاتٌ بَعْضُهَا فَوْقَ بَعْضٍ إِذَا أَخْرَجَ يَدَهُ لَمْ يَكَدْ يَرَاهَا ۗ وَمَن لَّمْ يَجْعَلِ اللَّهُ لَهُ نُورًا فَمَا لَهُ مِن نُّورٍ (40) Veya engin bir denizdeki karanlıklara benzer. Onun ustunu bir dalga kaplar, onun ustunde bir dalga, onun da ustunde bir bulut vardır. Karanlıklar ustunde karanlıklar. Elini uzattıgı zaman; neredeyse onu bile goremez. Allah´ın nur vermedigi kimsenin, asla nuru olmaz |
أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يُسَبِّحُ لَهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالطَّيْرُ صَافَّاتٍ ۖ كُلٌّ قَدْ عَلِمَ صَلَاتَهُ وَتَسْبِيحَهُ ۗ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِمَا يَفْعَلُونَ (41) Gormedin mi ki; goklerde ve yerde bulunanlar, saf saf ucan kuslar Allah´ ı tesbih etmektedir. Her biri kendi duasını ve tesbihini bilir. Allah; onların yaptıklarını bilendir |
وَلِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۖ وَإِلَى اللَّهِ الْمَصِيرُ (42) Goklerin ve yerin mulku Allah´ındır. Donus de yalnız Allah´adır |
أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يُزْجِي سَحَابًا ثُمَّ يُؤَلِّفُ بَيْنَهُ ثُمَّ يَجْعَلُهُ رُكَامًا فَتَرَى الْوَدْقَ يَخْرُجُ مِنْ خِلَالِهِ وَيُنَزِّلُ مِنَ السَّمَاءِ مِن جِبَالٍ فِيهَا مِن بَرَدٍ فَيُصِيبُ بِهِ مَن يَشَاءُ وَيَصْرِفُهُ عَن مَّن يَشَاءُ ۖ يَكَادُ سَنَا بَرْقِهِ يَذْهَبُ بِالْأَبْصَارِ (43) Gormedin mi ki; Allah, bulutları surer, sonra onları bir araya getirip ust uste yıgar. Ve sen, onların arasından yagmurun yagdıgını gorursun. Gokten icinde dolu bulunan daglar gibi bulutlar indirir de diledigini ona ugratır ve dilediginden onu uzak tutar. Onun simseginin pırıltısı, neredeyse gozleri alıverecek |
يُقَلِّبُ اللَّهُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَعِبْرَةً لِّأُولِي الْأَبْصَارِ (44) Allah; gece ile gunduzu evirip cevirir. Dogrusu, gorebilenler icin bunda ibret vardır |
وَاللَّهُ خَلَقَ كُلَّ دَابَّةٍ مِّن مَّاءٍ ۖ فَمِنْهُم مَّن يَمْشِي عَلَىٰ بَطْنِهِ وَمِنْهُم مَّن يَمْشِي عَلَىٰ رِجْلَيْنِ وَمِنْهُم مَّن يَمْشِي عَلَىٰ أَرْبَعٍ ۚ يَخْلُقُ اللَّهُ مَا يَشَاءُ ۚ إِنَّ اللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ (45) Allah; hareket eden her canlıyı sudan yaratmıstır. Kimi karnı uzerinde surunur, kimi iki ayakla yurur, kimi de dort ayakla yurur. Allah; diledigini yaratır. Suphesiz ki Allah; her seye kadirdir |
لَّقَدْ أَنزَلْنَا آيَاتٍ مُّبَيِّنَاتٍ ۚ وَاللَّهُ يَهْدِي مَن يَشَاءُ إِلَىٰ صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ (46) Andolsun ki Biz; acıklayıcı ayetler indirdik, Ve Allah; diledigini dogru yola iletir |
وَيَقُولُونَ آمَنَّا بِاللَّهِ وَبِالرَّسُولِ وَأَطَعْنَا ثُمَّ يَتَوَلَّىٰ فَرِيقٌ مِّنْهُم مِّن بَعْدِ ذَٰلِكَ ۚ وَمَا أُولَٰئِكَ بِالْمُؤْمِنِينَ (47) Allah´a da Peygambere de inandık ve itaat ettik, derler. Sonra da bunun ardından bir takımı yuz cevirir. Bunlar inanmıs kimseler degillerdir |
وَإِذَا دُعُوا إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ إِذَا فَرِيقٌ مِّنْهُم مُّعْرِضُونَ (48) Aralarında hukmetmesi icin Allah´a ve Rasulune cagrıldıkları zaman; bir takımı hemen yuz cevirir |
وَإِن يَكُن لَّهُمُ الْحَقُّ يَأْتُوا إِلَيْهِ مُذْعِنِينَ (49) Eger hak, kendilerinden tarafa ise; boyunlarını bukerek gelirler |
أَفِي قُلُوبِهِم مَّرَضٌ أَمِ ارْتَابُوا أَمْ يَخَافُونَ أَن يَحِيفَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ وَرَسُولُهُ ۚ بَلْ أُولَٰئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ (50) Kalblerinde bir hastalık mı var bunların? Yoksa suphe mi ettiler? Veya Allah´ın ve Rasulunun kendilerine haksızlık edeceginden mi korkuyorlar? Hayır, onlar; zalimlerin kendileridir |
إِنَّمَا كَانَ قَوْلَ الْمُؤْمِنِينَ إِذَا دُعُوا إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ أَن يَقُولُوا سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا ۚ وَأُولَٰئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ (51) Aralarında hukmetmesi icin Allah´a ve Rasulune cagrıldıkları zaman; mu´minlerin sozu, sadece: Isittik ve itaat ettik, demekten ibarettir. Ve iste onlar, felaha erenlerin kendileridir |
وَمَن يُطِعِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَيَخْشَ اللَّهَ وَيَتَّقْهِ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْفَائِزُونَ (52) Kim, Allah´a ve Rasulune itaat eder, Allah´tan korkar ve sakınırsa; iste onlar, kurtulusa erenlerin kendileridir |
۞ وَأَقْسَمُوا بِاللَّهِ جَهْدَ أَيْمَانِهِمْ لَئِنْ أَمَرْتَهُمْ لَيَخْرُجُنَّ ۖ قُل لَّا تُقْسِمُوا ۖ طَاعَةٌ مَّعْرُوفَةٌ ۚ إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ (53) Var gucleriyle Allah´a yemin ettiler ki; eger kendilerine emredersen cıkacaklardır. De ki: Yemin etmeyin. Makul bir itaat. Muhakkak ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır |
قُلْ أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ ۖ فَإِن تَوَلَّوْا فَإِنَّمَا عَلَيْهِ مَا حُمِّلَ وَعَلَيْكُم مَّا حُمِّلْتُمْ ۖ وَإِن تُطِيعُوهُ تَهْتَدُوا ۚ وَمَا عَلَى الرَّسُولِ إِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ (54) De ki: Allah´a itaat edin, Peygambere itaat edin. Sayet yuz cevirirseniz bilin ki; o, kendisine yukletilenden, siz de kendinize yukletilenden sorumlusunuz. Eger ona itaat ederseniz; dogru yolu bulursunuz. Peygambere dusen, apacık tebligden baskası degildir |
وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَىٰ لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا ۚ يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا ۚ وَمَن كَفَرَ بَعْدَ ذَٰلِكَ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ (55) Allah; icinizden iman edip salih amel isleyenlere vaad etti ki: Onlardan oncekileri nasıl halef kıldı ise onları da yeryuzune halef kılacak ve on lar icin begendigi dini temelli yerlestirecek, korkularını emniyete cevirecektir. Cunku onlar, Bana kulluk eder ve hic bir seyi Bana sirk kosmazlar. Kim de bundan sonra inkar ederse; iste onlar fasıkların kendileridir |
وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ (56) Namaz kılın, zekat verin ve peygambere itaat edin ki rahmete kavusturulasınız |
لَا تَحْسَبَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا مُعْجِزِينَ فِي الْأَرْضِ ۚ وَمَأْوَاهُمُ النَّارُ ۖ وَلَبِئْسَ الْمَصِيرُ (57) Sakın kufredenlerin, Bizi yeryuzunde aciz bırakacaklarını sanma. Onların barınakları atestir. Ne kotu donustur |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لِيَسْتَأْذِنكُمُ الَّذِينَ مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ وَالَّذِينَ لَمْ يَبْلُغُوا الْحُلُمَ مِنكُمْ ثَلَاثَ مَرَّاتٍ ۚ مِّن قَبْلِ صَلَاةِ الْفَجْرِ وَحِينَ تَضَعُونَ ثِيَابَكُم مِّنَ الظَّهِيرَةِ وَمِن بَعْدِ صَلَاةِ الْعِشَاءِ ۚ ثَلَاثُ عَوْرَاتٍ لَّكُمْ ۚ لَيْسَ عَلَيْكُمْ وَلَا عَلَيْهِمْ جُنَاحٌ بَعْدَهُنَّ ۚ طَوَّافُونَ عَلَيْكُم بَعْضُكُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ ۚ كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ ۗ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ (58) Ey iman edenler; ellerinizin altında olan kole ve cariyeler ve sizden henuz erginlik cagına gelmemis olanlar; sabah namazından once, ogle sıcagında soyundugunuz zaman ve yatsı namazından sonra, yanınıza girecekleri vakit uc defa izin istesinler. Bunlar sizin uc mahrem vaktinizdir. Bu vakitlerin dısında birbirinizin yanına girip cıkmakta size de, onlara da bir sorumluluk yoktur. Allah; size ayetlerini boylece acıklar. Ve Allah; Alim´dir, Hakim´dir |
وَإِذَا بَلَغَ الْأَطْفَالُ مِنكُمُ الْحُلُمَ فَلْيَسْتَأْذِنُوا كَمَا اسْتَأْذَنَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ ۚ كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ ۗ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ (59) Cocuklarınız erginlik cagına vardıgında, kendilerinden oncekilerin izin istedigi gibi onlar da izin istesinler. Allah; size ayetlerini boyle acıklar. Ve Allah; Alim´dir, Hakim´dir |
وَالْقَوَاعِدُ مِنَ النِّسَاءِ اللَّاتِي لَا يَرْجُونَ نِكَاحًا فَلَيْسَ عَلَيْهِنَّ جُنَاحٌ أَن يَضَعْنَ ثِيَابَهُنَّ غَيْرَ مُتَبَرِّجَاتٍ بِزِينَةٍ ۖ وَأَن يَسْتَعْفِفْنَ خَيْرٌ لَّهُنَّ ۗ وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ (60) Evlenme umidi kalmayan yaslanıp oturmus kadınlara, zinetlerini acıga vurmamak sartıyla dıs elbiselerini cıkarmaktan dolayı bir vebal yoktur. Ama iffetli davranmaları onlar icin daha hayırlıdır. Ve Allah; Semi´dir, Alim´dir |
لَّيْسَ عَلَى الْأَعْمَىٰ حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْأَعْرَجِ حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْمَرِيضِ حَرَجٌ وَلَا عَلَىٰ أَنفُسِكُمْ أَن تَأْكُلُوا مِن بُيُوتِكُمْ أَوْ بُيُوتِ آبَائِكُمْ أَوْ بُيُوتِ أُمَّهَاتِكُمْ أَوْ بُيُوتِ إِخْوَانِكُمْ أَوْ بُيُوتِ أَخَوَاتِكُمْ أَوْ بُيُوتِ أَعْمَامِكُمْ أَوْ بُيُوتِ عَمَّاتِكُمْ أَوْ بُيُوتِ أَخْوَالِكُمْ أَوْ بُيُوتِ خَالَاتِكُمْ أَوْ مَا مَلَكْتُم مَّفَاتِحَهُ أَوْ صَدِيقِكُمْ ۚ لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَن تَأْكُلُوا جَمِيعًا أَوْ أَشْتَاتًا ۚ فَإِذَا دَخَلْتُم بُيُوتًا فَسَلِّمُوا عَلَىٰ أَنفُسِكُمْ تَحِيَّةً مِّنْ عِندِ اللَّهِ مُبَارَكَةً طَيِّبَةً ۚ كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ (61) Kore bir sorumluluk yoktur. Topala da bir sorumluluk yoktur. Hastaya da bir sorumluluk yoktur. Kendi evlerinizde veya babalarınızın evlerinde veya annelerinizin evlerinde veya erkek kardeslerinizin evlerinde veya kızkardeslerinizin evlerinde veya amcalarınızın evlerinde veya halalarınızın evlerinde veya dayılarınızın evlerinde veya teyzelerinizin evlerinde veya anahtarlarına malik oldugunuz yerlerde veya dostlarınızın evlerinde izinsiz yemek yemenizde bir sorumluluk yoktur. Bir arada veya ayrı ayrı yemenizde bir sorumluluk yoktur. Evlere girdiginiz zaman, Allah katından bereket, saglık ve guzellik dileyerek kendinize selam verin. Allah |
إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَإِذَا كَانُوا مَعَهُ عَلَىٰ أَمْرٍ جَامِعٍ لَّمْ يَذْهَبُوا حَتَّىٰ يَسْتَأْذِنُوهُ ۚ إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَأْذِنُونَكَ أُولَٰئِكَ الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ ۚ فَإِذَا اسْتَأْذَنُوكَ لِبَعْضِ شَأْنِهِمْ فَأْذَن لِّمَن شِئْتَ مِنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمُ اللَّهَ ۚ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ (62) Mu´minler; ancak Allah´a ve Rasulune iman edenler ve peygamberle birlikte bir ise karar vermek icin toplandıklarında, ondan izin isteyip alıncaya kadar ayrılıp gitmeyenlerdir. Gercekten senden izin isteyenler; iste onlar, Allah´a ve Rasulune iman edenlerdir. Bir takım isleri icin senden izin isterlerse iclerinden diledigine izin ver ve Allah´tan onların bagıslanmalarını dile. Suphesiz ki Allah; Gafur´dur, Rahim´dir |
لَّا تَجْعَلُوا دُعَاءَ الرَّسُولِ بَيْنَكُمْ كَدُعَاءِ بَعْضِكُم بَعْضًا ۚ قَدْ يَعْلَمُ اللَّهُ الَّذِينَ يَتَسَلَّلُونَ مِنكُمْ لِوَاذًا ۚ فَلْيَحْذَرِ الَّذِينَ يُخَالِفُونَ عَنْ أَمْرِهِ أَن تُصِيبَهُمْ فِتْنَةٌ أَوْ يُصِيبَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ (63) Peygamberin cagırmasını; kendi aranızda birbirinizi cagırmanız gibi saymayın. Allah; icinizden bir digerini siper ederek sıvısıp gidenleri muhakkak bilir. Onun buyruguna aykırı hareket edenler, baslarına bir bela gelmesinden veya elim bir azaba ugramaktan sakınsınlar |
أَلَا إِنَّ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۖ قَدْ يَعْلَمُ مَا أَنتُمْ عَلَيْهِ وَيَوْمَ يُرْجَعُونَ إِلَيْهِ فَيُنَبِّئُهُم بِمَا عَمِلُوا ۗ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ (64) Dikkat edin, goklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah´ındır. O, icinde bulundugunuz durumu da, kendisine donduruleceginiz gunu de muhakkak bilir. Onlara islediklerini haber verecektir. Allah, her seyi hakkıyla bilendir |