×

Surah Az-Zukhruf in Turkish_Ibni_Kesir

Quran Turkish_Ibni_Kesir ⮕ Surah Zukhruf

Translation of the Meanings of Surah Zukhruf in Turkish_Ibni_Kesir - التركية ابن كثير

The Quran in Turkish_Ibni_Kesir - Surah Zukhruf translated into Turkish_Ibni_Kesir, Surah Az-Zukhruf in Turkish_Ibni_Kesir. We provide accurate translation of Surah Zukhruf in Turkish_Ibni_Kesir - التركية ابن كثير, Verses 89 - Surah Number 43 - Page 489.

بسم الله الرحمن الرحيم

حم (1)
Ha, Mim
وَالْكِتَابِ الْمُبِينِ (2)
Apacık kitaba andolsun ki
إِنَّا جَعَلْنَاهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لَّعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ (3)
Dusunup anlayasınız diye gercekten Biz, onu arabca bir Kur´an kılmısızdır
وَإِنَّهُ فِي أُمِّ الْكِتَابِ لَدَيْنَا لَعَلِيٌّ حَكِيمٌ (4)
O nezdimizdeki ana kitabdadır. Sanı yucedir, hikmet doludur
أَفَنَضْرِبُ عَنكُمُ الذِّكْرَ صَفْحًا أَن كُنتُمْ قَوْمًا مُّسْرِفِينَ (5)
Haddi asan bir kavimsiniz diye, sizi o Kur´an´la uyarmaktan vaz mı gecelim
وَكَمْ أَرْسَلْنَا مِن نَّبِيٍّ فِي الْأَوَّلِينَ (6)
Daha oncekilere nice peygamberler gondermistik
وَمَا يَأْتِيهِم مِّن نَّبِيٍّ إِلَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ (7)
Kendilerine bir peygamber gelmeyedursun mutlaka onunla alay ederlerdi
فَأَهْلَكْنَا أَشَدَّ مِنْهُم بَطْشًا وَمَضَىٰ مَثَلُ الْأَوَّلِينَ (8)
Biz, bunlardan daha guclu olanları helak ettik. Oncekilerin misali gecti
وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ لَيَقُولُنَّ خَلَقَهُنَّ الْعَزِيزُ الْعَلِيمُ (9)
Andolsun ki; onlara: Gokleri ve yeri kim yarattı? diye sorsan, muhakkak: Onları Aziz, Alim yaratmıstır, diyeceklerdir
الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ مَهْدًا وَجَعَلَ لَكُمْ فِيهَا سُبُلًا لَّعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ (10)
O ki; yeri, sizin icin bir besik kılmıs, dogru gidesiniz diye orada yollar var etmistir
وَالَّذِي نَزَّلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً بِقَدَرٍ فَأَنشَرْنَا بِهِ بَلْدَةً مَّيْتًا ۚ كَذَٰلِكَ تُخْرَجُونَ (11)
O ki; gokten bir olcuye gore su indirmistir. Iste Biz, onunla olu bir memleketi dirilttik, siz de boylece cıkarılacaksınız
وَالَّذِي خَلَقَ الْأَزْوَاجَ كُلَّهَا وَجَعَلَ لَكُم مِّنَ الْفُلْكِ وَالْأَنْعَامِ مَا تَرْكَبُونَ (12)
Ve O ki; butun ciftleri yaratmıstır. Sizin icin bineceginiz gemiler ve davarlar var etmistir
لِتَسْتَوُوا عَلَىٰ ظُهُورِهِ ثُمَّ تَذْكُرُوا نِعْمَةَ رَبِّكُمْ إِذَا اسْتَوَيْتُمْ عَلَيْهِ وَتَقُولُوا سُبْحَانَ الَّذِي سَخَّرَ لَنَا هَٰذَا وَمَا كُنَّا لَهُ مُقْرِنِينَ (13)
Ta ki bunların uzerine oturunca, Rabbınızın nimetini anarak: Bunları bize musahhar kılan ne yucedir, yoksa biz bunlara guc yetiremezdik, diyesiniz
وَإِنَّا إِلَىٰ رَبِّنَا لَمُنقَلِبُونَ (14)
Ve biz, suphesiz Rabbımıza donecegiz
وَجَعَلُوا لَهُ مِنْ عِبَادِهِ جُزْءًا ۚ إِنَّ الْإِنسَانَ لَكَفُورٌ مُّبِينٌ (15)
Ama onlar; kullarından bir kısmını, O´nun bir parcası saydılar. Insan, gercekten apacık bir nankordur
أَمِ اتَّخَذَ مِمَّا يَخْلُقُ بَنَاتٍ وَأَصْفَاكُم بِالْبَنِينَ (16)
Yoksa; Allah, yarattıkları arasından kızları kendisine alıp ogulları size mi ayırdı
وَإِذَا بُشِّرَ أَحَدُهُم بِمَا ضَرَبَ لِلرَّحْمَٰنِ مَثَلًا ظَلَّ وَجْهُهُ مُسْوَدًّا وَهُوَ كَظِيمٌ (17)
Ama Rahman´a isnad edilen kız evladla onlardan birisi mujdelenince; yuzu kapkara kesilir de ofkesinden yutkunur durur
أَوَمَن يُنَشَّأُ فِي الْحِلْيَةِ وَهُوَ فِي الْخِصَامِ غَيْرُ مُبِينٍ (18)
Yoksa sus icinde yetistirilip de mucadelede acık olmayanı mı
وَجَعَلُوا الْمَلَائِكَةَ الَّذِينَ هُمْ عِبَادُ الرَّحْمَٰنِ إِنَاثًا ۚ أَشَهِدُوا خَلْقَهُمْ ۚ سَتُكْتَبُ شَهَادَتُهُمْ وَيُسْأَلُونَ (19)
Onlar; Rahman´ın kulları olan melekleri de disi saydılar. Yaratılıslarını mı gormusler. Onların sehadetleri yazılacak ve onlar sorguya cekileceklerdir
وَقَالُوا لَوْ شَاءَ الرَّحْمَٰنُ مَا عَبَدْنَاهُم ۗ مَّا لَهُم بِذَٰلِكَ مِنْ عِلْمٍ ۖ إِنْ هُمْ إِلَّا يَخْرُصُونَ (20)
Ve derler ki: Eger Rahman dilemis olsaydı; biz, onlara ibadet etmezdik. Onların bu konuda bir bilgileri yoktur. Onlar, yalnız yalan soyleyip dururlar
أَمْ آتَيْنَاهُمْ كِتَابًا مِّن قَبْلِهِ فَهُم بِهِ مُسْتَمْسِكُونَ (21)
Yoksa; daha once onlara bir kitab verdik de ona mı tutunuyorlar
بَلْ قَالُوا إِنَّا وَجَدْنَا آبَاءَنَا عَلَىٰ أُمَّةٍ وَإِنَّا عَلَىٰ آثَارِهِم مُّهْتَدُونَ (22)
Hayır, dediler ki: Dogrusu biz, atalarımızı bir ummet uzerinde bulduk ve biz de onların izlerinden gitmekteyiz
وَكَذَٰلِكَ مَا أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ فِي قَرْيَةٍ مِّن نَّذِيرٍ إِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَا إِنَّا وَجَدْنَا آبَاءَنَا عَلَىٰ أُمَّةٍ وَإِنَّا عَلَىٰ آثَارِهِم مُّقْتَدُونَ (23)
Senden once de hangi kasabaya bir uyarıcı gonderdiysek; o kasabanın varlıklıları sadece dediler ki: Dogrusu biz, babalarımızı bir ummet uzerinde bulduk ve biz de onların izlerine uymaktayız
۞ قَالَ أَوَلَوْ جِئْتُكُم بِأَهْدَىٰ مِمَّا وَجَدتُّمْ عَلَيْهِ آبَاءَكُمْ ۖ قَالُوا إِنَّا بِمَا أُرْسِلْتُم بِهِ كَافِرُونَ (24)
Sayet size atalarınızı uzerinde buldugunuz seyden daha dogrusunu getirmissem; yine mi bana uymazsınız? deyince, dediler ki: Dogrusu sizin gonderildiginiz seyi, biz inkar ediyoruz
فَانتَقَمْنَا مِنْهُمْ ۖ فَانظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ (25)
Biz de onlardan intikam aldık. Yalanlayanların sonunun nasıl olduguna bir bak
وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ إِنَّنِي بَرَاءٌ مِّمَّا تَعْبُدُونَ (26)
Hani Ibrahim; babasına ve kavmine demisti ki: Suphesiz ben, sizin taptıgınız seylerden uzagım
إِلَّا الَّذِي فَطَرَنِي فَإِنَّهُ سَيَهْدِينِ (27)
Beni yaratan mustesna. Suphesiz ki O; beni hidayete iletecektir
وَجَعَلَهَا كَلِمَةً بَاقِيَةً فِي عَقِبِهِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ (28)
Ve onu; belki donerler diye ardından gelenler icin kalıcı bir kelime kıldı
بَلْ مَتَّعْتُ هَٰؤُلَاءِ وَآبَاءَهُمْ حَتَّىٰ جَاءَهُمُ الْحَقُّ وَرَسُولٌ مُّبِينٌ (29)
Hayır. Ben, onları da, atalarını da hakkı acıklayan bir peygamber gelene kadar gecindirdim
وَلَمَّا جَاءَهُمُ الْحَقُّ قَالُوا هَٰذَا سِحْرٌ وَإِنَّا بِهِ كَافِرُونَ (30)
Hak kendilerine geldiginde ise: Bu bir buyudur. Dogrusu biz, onu inkar ediyoruz, dediler
وَقَالُوا لَوْلَا نُزِّلَ هَٰذَا الْقُرْآنُ عَلَىٰ رَجُلٍ مِّنَ الْقَرْيَتَيْنِ عَظِيمٍ (31)
Ve dediler ki: Bu Kur´an, o iki kasabanın birinden buyuk bir adama indirilmeli degil miydi
أَهُمْ يَقْسِمُونَ رَحْمَتَ رَبِّكَ ۚ نَحْنُ قَسَمْنَا بَيْنَهُم مَّعِيشَتَهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ۚ وَرَفَعْنَا بَعْضَهُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجَاتٍ لِّيَتَّخِذَ بَعْضُهُم بَعْضًا سُخْرِيًّا ۗ وَرَحْمَتُ رَبِّكَ خَيْرٌ مِّمَّا يَجْمَعُونَ (32)
Yoksa Rabbının rahmetini onlar mı paylastırıyorlar? Dunya hayatında onların gecimlerini aralarında Biz paylastırdık. Birbirlerine is gordurebilmeleri icin kimini kimine derecelerle ustun kıldık. Rabbının rahmeti, onların biriktirdikleri seylerden daha hayırlıdır
وَلَوْلَا أَن يَكُونَ النَّاسُ أُمَّةً وَاحِدَةً لَّجَعَلْنَا لِمَن يَكْفُرُ بِالرَّحْمَٰنِ لِبُيُوتِهِمْ سُقُفًا مِّن فِضَّةٍ وَمَعَارِجَ عَلَيْهَا يَظْهَرُونَ (33)
Sayet insanlar, tek bir ummet haline gelmeyecek olsaydı; Rahman´ı inkar edenlerin evlerinin tavanlarını ve uzerinde yukseldikleri merdivenleri gumusten yapardık
وَلِبُيُوتِهِمْ أَبْوَابًا وَسُرُرًا عَلَيْهَا يَتَّكِئُونَ (34)
Evlerinin kapılarını ve uzerlerine yaslanacakları kerevetleri de
وَزُخْرُفًا ۚ وَإِن كُلُّ ذَٰلِكَ لَمَّا مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ۚ وَالْآخِرَةُ عِندَ رَبِّكَ لِلْمُتَّقِينَ (35)
Altına bogardık. Bunların hepsi sadece dunya hayatının gecimligidir. Ahiret ise; Rabbının katında muttakiler icindir
وَمَن يَعْشُ عَن ذِكْرِ الرَّحْمَٰنِ نُقَيِّضْ لَهُ شَيْطَانًا فَهُوَ لَهُ قَرِينٌ (36)
Kim, Rahman´ın zikrinigormezlikten gelirse; Biz, ona seytanı musallat ederiz
وَإِنَّهُمْ لَيَصُدُّونَهُمْ عَنِ السَّبِيلِ وَيَحْسَبُونَ أَنَّهُم مُّهْتَدُونَ (37)
Suphesiz ki onlar da bunları yoldan cıkarırlar. Bunlar ise dogru yolda olduklarını sanırlar
حَتَّىٰ إِذَا جَاءَنَا قَالَ يَا لَيْتَ بَيْنِي وَبَيْنَكَ بُعْدَ الْمَشْرِقَيْنِ فَبِئْسَ الْقَرِينُ (38)
Nihayet Bize gelince der ki: Keski benimle senin aranda Dogu ile Batı arasındaki kadar uzaklık olsaydı. Sen, ne kotu arkadas imissin
وَلَن يَنفَعَكُمُ الْيَوْمَ إِذ ظَّلَمْتُمْ أَنَّكُمْ فِي الْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ (39)
Zulmettiginiz icin, bugun pismanlıgın hic bir faydası yoktur. Muhakkak ki azabda ortaksınız
أَفَأَنتَ تُسْمِعُ الصُّمَّ أَوْ تَهْدِي الْعُمْيَ وَمَن كَانَ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ (40)
Sen mi duyuracaksın o sagırlara? Korleri ve apacık sapıklıkta olanları sen mi hidayete eristireceksin
فَإِمَّا نَذْهَبَنَّ بِكَ فَإِنَّا مِنْهُم مُّنتَقِمُونَ (41)
Seni onlardan uzaklastırsak da; muhakkak ki Biz, onlardan intikam alırız
أَوْ نُرِيَنَّكَ الَّذِي وَعَدْنَاهُمْ فَإِنَّا عَلَيْهِم مُّقْتَدِرُونَ (42)
Yahut da onlara vaadettigimizi sana gosteririz. Cunku Biz, onlara karsı gucu yetenleriz
فَاسْتَمْسِكْ بِالَّذِي أُوحِيَ إِلَيْكَ ۖ إِنَّكَ عَلَىٰ صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ (43)
Sen; sana vahyolunana sarıl. Muhakkak ki sen, dosdogru bir yol uzerindesin
وَإِنَّهُ لَذِكْرٌ لَّكَ وَلِقَوْمِكَ ۖ وَسَوْفَ تُسْأَلُونَ (44)
Dogrusu bu; sana ve kavmine bir oguttur. Ondan sorguya cekileceksiniz
وَاسْأَلْ مَنْ أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ مِن رُّسُلِنَا أَجَعَلْنَا مِن دُونِ الرَّحْمَٰنِ آلِهَةً يُعْبَدُونَ (45)
Senden once gonderdigimiz peygamberlerimize sor: Biz, Rahman´dan baska ibadet edecek tanrılar kılmıs mıyız
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مُوسَىٰ بِآيَاتِنَا إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ فَقَالَ إِنِّي رَسُولُ رَبِّ الْعَالَمِينَ (46)
Andolsun ki; Biz, Musa´yı da ayetlerimizle Firavun´a ve erkanına gondermistik. Ve demisti ki: Suphesiz ben, alemlerin Rabbının elcisiyim
فَلَمَّا جَاءَهُم بِآيَاتِنَا إِذَا هُم مِّنْهَا يَضْحَكُونَ (47)
Onlara ayetlerimizle varınca, onlar bunlara guluvermislerdi
وَمَا نُرِيهِم مِّنْ آيَةٍ إِلَّا هِيَ أَكْبَرُ مِنْ أُخْتِهَا ۖ وَأَخَذْنَاهُم بِالْعَذَابِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ (48)
Onlara biri digerinden daha buyuk olmayan hic bir ayet gostermedik. Dogru yola donmeleri icin onları azaba ugrattık
وَقَالُوا يَا أَيُّهَ السَّاحِرُ ادْعُ لَنَا رَبَّكَ بِمَا عَهِدَ عِندَكَ إِنَّنَا لَمُهْتَدُونَ (49)
Ve dediler ki: Ey sihirbaz; sana verdigi ahde gore Rabbına bizim icin dua et. Muhakkak biz, hidayete eristirilmis olacagız
فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُمُ الْعَذَابَ إِذَا هُمْ يَنكُثُونَ (50)
Azabı uzerlerinden kaldırınca, hemen sozlerinden caydılar
وَنَادَىٰ فِرْعَوْنُ فِي قَوْمِهِ قَالَ يَا قَوْمِ أَلَيْسَ لِي مُلْكُ مِصْرَ وَهَٰذِهِ الْأَنْهَارُ تَجْرِي مِن تَحْتِي ۖ أَفَلَا تُبْصِرُونَ (51)
Firavun, kavmine seslendi ve dedi ki: Ey kavmim; Mısır mulku ve altımdan akan su ırmaklar benim degil mi? Hala gormuyor musunuz
أَمْ أَنَا خَيْرٌ مِّنْ هَٰذَا الَّذِي هُوَ مَهِينٌ وَلَا يَكَادُ يُبِينُ (52)
Ben, acıkca soyleyemeyecek derecede zavallı olan su adamdan daha hayırlı degil miyim
فَلَوْلَا أُلْقِيَ عَلَيْهِ أَسْوِرَةٌ مِّن ذَهَبٍ أَوْ جَاءَ مَعَهُ الْمَلَائِكَةُ مُقْتَرِنِينَ (53)
Ona altın bilezikler verilmeli veya beraberinde kendisine yardım edecek melekler gelmeli degil miydi
فَاسْتَخَفَّ قَوْمَهُ فَأَطَاعُوهُ ۚ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ (54)
Firavun, kavmini kucumsedi, ama onlar yine de kendisine itaat ettiler. Cunku onlar, fasık olan bir kavim idi
فَلَمَّا آسَفُونَا انتَقَمْنَا مِنْهُمْ فَأَغْرَقْنَاهُمْ أَجْمَعِينَ (55)
Bizi ofkelendirince; onlardan intikam aldık ve hepsini suda bogduk
فَجَعَلْنَاهُمْ سَلَفًا وَمَثَلًا لِّلْآخِرِينَ (56)
Ve onları, sonradan geleceklere bir gecmis ve ornek kıldık
۞ وَلَمَّا ضُرِبَ ابْنُ مَرْيَمَ مَثَلًا إِذَا قَوْمُكَ مِنْهُ يَصِدُّونَ (57)
Meryem´in oglu misal olarak verilince; senin kavmin hemen bagrıstı
وَقَالُوا أَآلِهَتُنَا خَيْرٌ أَمْ هُوَ ۚ مَا ضَرَبُوهُ لَكَ إِلَّا جَدَلًا ۚ بَلْ هُمْ قَوْمٌ خَصِمُونَ (58)
Ve: Bizim tanrılarımız mı, yoksa o mu daha iyidir? dediler. Sana boyle demeleri, sadece tartısmaya girismek icindir. Hayır, onlar kavgacı bir kavimdir
إِنْ هُوَ إِلَّا عَبْدٌ أَنْعَمْنَا عَلَيْهِ وَجَعَلْنَاهُ مَثَلًا لِّبَنِي إِسْرَائِيلَ (59)
O; kendisine nimet verdigimiz ve Israilogullarına ornek kıldıgımız bir kuldur
وَلَوْ نَشَاءُ لَجَعَلْنَا مِنكُم مَّلَائِكَةً فِي الْأَرْضِ يَخْلُفُونَ (60)
Sayet dileseydik; sizden, yeryuzunde sizin yerinizi tutacak melekler var ederdik
وَإِنَّهُ لَعِلْمٌ لِّلسَّاعَةِ فَلَا تَمْتَرُنَّ بِهَا وَاتَّبِعُونِ ۚ هَٰذَا صِرَاطٌ مُّسْتَقِيمٌ (61)
Suphesiz ki o, saatın bilgisidir. O´ndan hic suphe etmeyin ve Bana tabi olun. Iste dogru yol
وَلَا يَصُدَّنَّكُمُ الشَّيْطَانُ ۖ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ (62)
Sakın seytan sizi cevirmesin. Suphesiz ki o, size apacık bir dusmandır
وَلَمَّا جَاءَ عِيسَىٰ بِالْبَيِّنَاتِ قَالَ قَدْ جِئْتُكُم بِالْحِكْمَةِ وَلِأُبَيِّنَ لَكُم بَعْضَ الَّذِي تَخْتَلِفُونَ فِيهِ ۖ فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (63)
Isa huccetlerle gelince; demisti ki: Size hikmetle ve ihtilafa dustugunuz seylerin bir kısmını acıklamak icin geldim. Oyleyse Allah´tan korkun ve bana itaat edin
إِنَّ اللَّهَ هُوَ رَبِّي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُ ۚ هَٰذَا صِرَاطٌ مُّسْتَقِيمٌ (64)
Muhakkak ki Allah, benim de Rabbımdır, sizin de Rabbınızdır. Oyleyse O´ na ibadet edin. Iste dogru yol
فَاخْتَلَفَ الْأَحْزَابُ مِن بَيْنِهِمْ ۖ فَوَيْلٌ لِّلَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْ عَذَابِ يَوْمٍ أَلِيمٍ (65)
Ama aralarında hizibler birbirleriyle ihtilafa dustuler. Acıklı bir gunun azabından vay o zulmedenlerin haline
هَلْ يَنظُرُونَ إِلَّا السَّاعَةَ أَن تَأْتِيَهُم بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ (66)
Onlar, farkında degillerken kendilerine ansızın o saatın gelmesini mi bekliyorlar
الْأَخِلَّاءُ يَوْمَئِذٍ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ إِلَّا الْمُتَّقِينَ (67)
O gun; muttakilerin dısında, dostlar birbirlerine dusman olurlar
يَا عِبَادِ لَا خَوْفٌ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَ وَلَا أَنتُمْ تَحْزَنُونَ (68)
Ey kullarım; bugun size korku yoktur. Ve siz, uzulecek de degilsiniz
الَّذِينَ آمَنُوا بِآيَاتِنَا وَكَانُوا مُسْلِمِينَ (69)
Onlar ki; ayetlerimize iman etmis ve musluman olmuslardır
ادْخُلُوا الْجَنَّةَ أَنتُمْ وَأَزْوَاجُكُمْ تُحْبَرُونَ (70)
Siz ve esleriniz, agırlanmıs olarak cennete girin
يُطَافُ عَلَيْهِم بِصِحَافٍ مِّن ذَهَبٍ وَأَكْوَابٍ ۖ وَفِيهَا مَا تَشْتَهِيهِ الْأَنفُسُ وَتَلَذُّ الْأَعْيُنُ ۖ وَأَنتُمْ فِيهَا خَالِدُونَ (71)
Onlara altın kadehler ve tepsiler dolastırılır. Canların istedigi ve gozlerin hoslandıgı her sey oradadır. Ve siz, orada ebediyyen kalacaksınız
وَتِلْكَ الْجَنَّةُ الَّتِي أُورِثْتُمُوهَا بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ (72)
Iste o cennet, islediklerinize karsılık size miras kılındı
لَكُمْ فِيهَا فَاكِهَةٌ كَثِيرَةٌ مِّنْهَا تَأْكُلُونَ (73)
Orada sizin icin meyveler vardır. Ve onlardan yersiniz
إِنَّ الْمُجْرِمِينَ فِي عَذَابِ جَهَنَّمَ خَالِدُونَ (74)
Muhakkak ki mucrimler; ebediyyen kalacakları cehennem azabındadırlar
لَا يُفَتَّرُ عَنْهُمْ وَهُمْ فِيهِ مُبْلِسُونَ (75)
Azablarına ara verilmeyecek ve orada tamamen umitsiz kalacaklardır
وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلَٰكِن كَانُوا هُمُ الظَّالِمِينَ (76)
Biz onlara zulmetmedik, ama onlar zalimlerin kendileridir
وَنَادَوْا يَا مَالِكُ لِيَقْضِ عَلَيْنَا رَبُّكَ ۖ قَالَ إِنَّكُم مَّاكِثُونَ (77)
Ey nobetci; Rabbın hic olmazsa bizi olume mahkum etsin, diye cagırısırlar. O da: Siz, boyle kalacaksınız, der
لَقَدْ جِئْنَاكُم بِالْحَقِّ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَكُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ (78)
Andolsun ki; size hak ile geldik. Fakat cogunuz hakkı hos gormuyordunuz
أَمْ أَبْرَمُوا أَمْرًا فَإِنَّا مُبْرِمُونَ (79)
Yoksa bir ise mi karar verdiler? Dogrusu Biz de kararlıyız
أَمْ يَحْسَبُونَ أَنَّا لَا نَسْمَعُ سِرَّهُمْ وَنَجْوَاهُم ۚ بَلَىٰ وَرُسُلُنَا لَدَيْهِمْ يَكْتُبُونَ (80)
Yoksa kendilerinin sırlarını ve gizli konusmalarını isitmiyoruz mu sanıyorlar? Hayır, oyle degil, yanlarındaki elcilerimiz yazmaktadır
قُلْ إِن كَانَ لِلرَّحْمَٰنِ وَلَدٌ فَأَنَا أَوَّلُ الْعَابِدِينَ (81)
De ki: Eger Rahman´ın cocugu olsaydı; o takdirde ben, kulluk edenlerin ilkiydim
سُبْحَانَ رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ (82)
Goklerin ve yerin Rabbı, Ars´ın Rabbı onların tavsiflerinden munezzehtir
فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتَّىٰ يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذِي يُوعَدُونَ (83)
Bırak onları, kendilerine vaadedilen gune ulasıncaya kadar dalsınlar, oyalanıp dursunlar
وَهُوَ الَّذِي فِي السَّمَاءِ إِلَٰهٌ وَفِي الْأَرْضِ إِلَٰهٌ ۚ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْعَلِيمُ (84)
Gokte de ilah, yerde de ilah O´dur. Ve O; Hakim´dir, Alim´dir
وَتَبَارَكَ الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَعِندَهُ عِلْمُ السَّاعَةِ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ (85)
Goklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların mulku kendisine ait olan ne yucedir. Kıyamet saatının bilgisi O´nun katındadır ve O´na donduruleceksiniz
وَلَا يَمْلِكُ الَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِهِ الشَّفَاعَةَ إِلَّا مَن شَهِدَ بِالْحَقِّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ (86)
O´ndan baska tapındıkları seyler, sefaat edemezler. Ancak hak ile sehadet edenler bunun dısındadır ve onlar bilirler
وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَهُمْ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ ۖ فَأَنَّىٰ يُؤْفَكُونَ (87)
Andolsun ki; onlara, kendilerini kimin yarattıgını sorsan elbette; Allah, diyeceklerdir. O halde neye cevriliyorlar
وَقِيلِهِ يَا رَبِّ إِنَّ هَٰؤُلَاءِ قَوْمٌ لَّا يُؤْمِنُونَ (88)
Onun: Ey Rabbım, demesi hakkı icin, muhakkak ki bunlar inanmayan bir kavimdir
فَاصْفَحْ عَنْهُمْ وَقُلْ سَلَامٌ ۚ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ (89)
Simdilik sen, onlardan yuz cevir ve; selam, de. Yakında bileceklerdir
❮ Previous Next ❯

Surahs from Quran :

1- Fatiha2- Baqarah
3- Al Imran4- Nisa
5- Maidah6- Anam
7- Araf8- Anfal
9- Tawbah10- Yunus
11- Hud12- Yusuf
13- Raad14- Ibrahim
15- Hijr16- Nahl
17- Al Isra18- Kahf
19- Maryam20- TaHa
21- Anbiya22- Hajj
23- Muminun24- An Nur
25- Furqan26- Shuara
27- Naml28- Qasas
29- Ankabut30- Rum
31- Luqman32- Sajdah
33- Ahzab34- Saba
35- Fatir36- Yasin
37- Assaaffat38- Sad
39- Zumar40- Ghafir
41- Fussilat42- shura
43- Zukhruf44- Ad Dukhaan
45- Jathiyah46- Ahqaf
47- Muhammad48- Al Fath
49- Hujurat50- Qaf
51- zariyat52- Tur
53- Najm54- Al Qamar
55- Rahman56- Waqiah
57- Hadid58- Mujadilah
59- Al Hashr60- Mumtahina
61- Saff62- Jumuah
63- Munafiqun64- Taghabun
65- Talaq66- Tahrim
67- Mulk68- Qalam
69- Al-Haqqah70- Maarij
71- Nuh72- Jinn
73- Muzammil74- Muddathir
75- Qiyamah76- Insan
77- Mursalat78- An Naba
79- Naziat80- Abasa
81- Takwir82- Infitar
83- Mutaffifin84- Inshiqaq
85- Buruj86- Tariq
87- Al Ala88- Ghashiya
89- Fajr90- Al Balad
91- Shams92- Lail
93- Duha94- Sharh
95- Tin96- Al Alaq
97- Qadr98- Bayyinah
99- Zalzalah100- Adiyat
101- Qariah102- Takathur
103- Al Asr104- Humazah
105- Al Fil106- Quraysh
107- Maun108- Kawthar
109- Kafirun110- Nasr
111- Masad112- Ikhlas
113- Falaq114- An Nas