The Quran in Turkish_Ibni_Kesir - Surah Yunus translated into Turkish_Ibni_Kesir, Surah Yunus in Turkish_Ibni_Kesir. We provide accurate translation of Surah Yunus in Turkish_Ibni_Kesir - التركية ابن كثير, Verses 109 - Surah Number 10 - Page 208.
الر ۚ تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْحَكِيمِ (1) Elif, Lam, Ra. Bunlar hikmetli kitabın ayetleridir |
أَكَانَ لِلنَّاسِ عَجَبًا أَنْ أَوْحَيْنَا إِلَىٰ رَجُلٍ مِّنْهُمْ أَنْ أَنذِرِ النَّاسَ وَبَشِّرِ الَّذِينَ آمَنُوا أَنَّ لَهُمْ قَدَمَ صِدْقٍ عِندَ رَبِّهِمْ ۗ قَالَ الْكَافِرُونَ إِنَّ هَٰذَا لَسَاحِرٌ مُّبِينٌ (2) Iclerinden bir adama: Insanları uyar ve iman edenlere Rabbları katında yuksek bir makam oldugunu mujdele, diye vahyettigimiz insanların tuhafına mı gitti ki kafirler: Bu, apacık bir buyudur, dediler |
إِنَّ رَبَّكُمُ اللَّهُ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوَىٰ عَلَى الْعَرْشِ ۖ يُدَبِّرُ الْأَمْرَ ۖ مَا مِن شَفِيعٍ إِلَّا مِن بَعْدِ إِذْنِهِ ۚ ذَٰلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُ ۚ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ (3) Dogrusu sizin Rabbınız, gokleri ve yeri altı gunde yaratıp sonra Ars´a hukmeden Allah´tır. Isi duzenler. Izni olmadıktan sonra kimse sefaat edemez. Iste Rabbınız Allah budur. O´na kulluk edin. Ogut dinlemez misiniz |
إِلَيْهِ مَرْجِعُكُمْ جَمِيعًا ۖ وَعْدَ اللَّهِ حَقًّا ۚ إِنَّهُ يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ لِيَجْزِيَ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ بِالْقِسْطِ ۚ وَالَّذِينَ كَفَرُوا لَهُمْ شَرَابٌ مِّنْ حَمِيمٍ وَعَذَابٌ أَلِيمٌ بِمَا كَانُوا يَكْفُرُونَ (4) Hepinizin donusu O´nadır. Allah´ın vaadi haktır. Dogrusu O, yaratmaya baslar, sonra iman edip iyi amel isleyenlere adaletle karsılık vermek icin onu tekrar eder. Kufredenlere de; kufreder olmalarından dolayı kaynar sudan bir icki ve elem verici bir azab vardır |
هُوَ الَّذِي جَعَلَ الشَّمْسَ ضِيَاءً وَالْقَمَرَ نُورًا وَقَدَّرَهُ مَنَازِلَ لِتَعْلَمُوا عَدَدَ السِّنِينَ وَالْحِسَابَ ۚ مَا خَلَقَ اللَّهُ ذَٰلِكَ إِلَّا بِالْحَقِّ ۚ يُفَصِّلُ الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ (5) Gunesi ziya ayı nur yapan, yılların sayısını ve hesabı bilmeniz icin aya konak yerleri duzenleyen O´dur. Allah, bunları ancak hak ile yaratmıstır. Bilen insanlar icin ayetlerini uzun uzadıya acıklar |
إِنَّ فِي اخْتِلَافِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَمَا خَلَقَ اللَّهُ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَتَّقُونَ (6) Gece ile gunduzun degismesinde; Allah´ın goklerde ve yerde yarattıklarında, sakınan bir kavim icin ayetler vardır |
إِنَّ الَّذِينَ لَا يَرْجُونَ لِقَاءَنَا وَرَضُوا بِالْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَاطْمَأَنُّوا بِهَا وَالَّذِينَ هُمْ عَنْ آيَاتِنَا غَافِلُونَ (7) Muhakkak ki Bize kavusmayı ummayanlar, dunya hayatından hosnud olup ona baglananlar ve ayetlerimizden habersiz bulunanlar |
أُولَٰئِكَ مَأْوَاهُمُ النَّارُ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ (8) Iste kazanır olduklarından dolayı onların varacakları yer, cehennemdir |
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ يَهْدِيهِمْ رَبُّهُم بِإِيمَانِهِمْ ۖ تَجْرِي مِن تَحْتِهِمُ الْأَنْهَارُ فِي جَنَّاتِ النَّعِيمِ (9) Muhakkak ki iman edip salih amellerde bulunanları; Rabbları imanlarına karsılık dogru yola eristirir. Na´im cennetlerinde altlarından ırmaklar akar |
دَعْوَاهُمْ فِيهَا سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ وَتَحِيَّتُهُمْ فِيهَا سَلَامٌ ۚ وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ (10) Oradaki duaları: Munezzehsin Allah´ım; dirlik temennileri: Selam sizedir; dualarının sonu ise: Hamd alemlerin Rabbı olan Allah´a mahsusdur |
۞ وَلَوْ يُعَجِّلُ اللَّهُ لِلنَّاسِ الشَّرَّ اسْتِعْجَالَهُم بِالْخَيْرِ لَقُضِيَ إِلَيْهِمْ أَجَلُهُمْ ۖ فَنَذَرُ الَّذِينَ لَا يَرْجُونَ لِقَاءَنَا فِي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ (11) Eger Allah insanlara hayrı carcabuk istedikleri gibi, serri de suratle verseydi, sureleri hemen bitmis olurdu. Iste Biz, Bize kavusmayı ummayanları boyle azgınlıkları icinde bocalamaya terkederiz |
وَإِذَا مَسَّ الْإِنسَانَ الضُّرُّ دَعَانَا لِجَنبِهِ أَوْ قَاعِدًا أَوْ قَائِمًا فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُ ضُرَّهُ مَرَّ كَأَن لَّمْ يَدْعُنَا إِلَىٰ ضُرٍّ مَّسَّهُ ۚ كَذَٰلِكَ زُيِّنَ لِلْمُسْرِفِينَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ (12) Insan bir sıkıntıya dusunce; yan gelip yattıgı veya ayakta bulundugu anlarda Bize yalvarıp yakarır. Biz, sıkıntısını giderince de; karsılastıgı sıkıntıdan oturu Bize hic yalvarmamısa doner. Boylece asırı gidenlere isledikleri hos gorunur |
وَلَقَدْ أَهْلَكْنَا الْقُرُونَ مِن قَبْلِكُمْ لَمَّا ظَلَمُوا ۙ وَجَاءَتْهُمْ رُسُلُهُم بِالْبَيِّنَاتِ وَمَا كَانُوا لِيُؤْمِنُوا ۚ كَذَٰلِكَ نَجْزِي الْقَوْمَ الْمُجْرِمِينَ (13) Andolsun ki; sizden once nice nesilleri zulmettikleri zaman helak ettik. Peygamberleri onlara apacık delillerle geldikleri halde, onlar inanmamıslardı. Iste Biz, suclu kavmi boyle cezalandırırız |
ثُمَّ جَعَلْنَاكُمْ خَلَائِفَ فِي الْأَرْضِ مِن بَعْدِهِمْ لِنَنظُرَ كَيْفَ تَعْمَلُونَ (14) Sonra onların ardından sizi, nasıl davranacagınıza bakmak icin yeryuzunde onların yerine getirdik |
وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ ۙ قَالَ الَّذِينَ لَا يَرْجُونَ لِقَاءَنَا ائْتِ بِقُرْآنٍ غَيْرِ هَٰذَا أَوْ بَدِّلْهُ ۚ قُلْ مَا يَكُونُ لِي أَنْ أُبَدِّلَهُ مِن تِلْقَاءِ نَفْسِي ۖ إِنْ أَتَّبِعُ إِلَّا مَا يُوحَىٰ إِلَيَّ ۖ إِنِّي أَخَافُ إِنْ عَصَيْتُ رَبِّي عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ (15) Ayetlerimiz onlara acık acık okununca; Bizimle karsılasmayı ummayanlar: Bundan baska bir Kur´an getir veya bunu degistir, dediler. De ki: Onu kendiligimden degistirmem olmaz. Ben, ancak bana vahyolunana uyarım. Ben, Rabbıma karsı gelirsem; buyuk bir gunun azabından korkarım |
قُل لَّوْ شَاءَ اللَّهُ مَا تَلَوْتُهُ عَلَيْكُمْ وَلَا أَدْرَاكُم بِهِ ۖ فَقَدْ لَبِثْتُ فِيكُمْ عُمُرًا مِّن قَبْلِهِ ۚ أَفَلَا تَعْقِلُونَ (16) De ki: Allah dileseydi; ben, onu size okumazdım. Ve size hic bildirmezdim. Daha once yıllarca aranızda bulundum. Hic dusunmuyor musunuz |
فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَوْ كَذَّبَ بِآيَاتِهِ ۚ إِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْمُجْرِمُونَ (17) Allah´a karsı yalan uyduran veya ayetlerini yalanlayanlardan daha zalim kim olabilir? Suclular muhakkak ki felaha ermezler |
وَيَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَضُرُّهُمْ وَلَا يَنفَعُهُمْ وَيَقُولُونَ هَٰؤُلَاءِ شُفَعَاؤُنَا عِندَ اللَّهِ ۚ قُلْ أَتُنَبِّئُونَ اللَّهَ بِمَا لَا يَعْلَمُ فِي السَّمَاوَاتِ وَلَا فِي الْأَرْضِ ۚ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَىٰ عَمَّا يُشْرِكُونَ (18) Onlar Allah´ı bırakarak; kendilerine fayda da, zarar da vermeyen seylere taparlar. Bunlar, Allah katında bizim sefaatcılarımızdır, derler. De ki: Siz, Allah´a goklerde ve yerde bilmedigi bir sey mi bildiriyorsunuz? Allah, onların ortak kosmalarından munezzeh ve yucedir |
وَمَا كَانَ النَّاسُ إِلَّا أُمَّةً وَاحِدَةً فَاخْتَلَفُوا ۚ وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِن رَّبِّكَ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ فِيمَا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ (19) Insanlar tek bir ummetten baska bir sey degildir. Sonradan ayrılıga dustuler. Eger Rabbından daha once bir soz gecmemis olsaydı; ayrılıga dustukleri seyler hakkında hukum coktan verilmis olurdu |
وَيَقُولُونَ لَوْلَا أُنزِلَ عَلَيْهِ آيَةٌ مِّن رَّبِّهِ ۖ فَقُلْ إِنَّمَا الْغَيْبُ لِلَّهِ فَانتَظِرُوا إِنِّي مَعَكُم مِّنَ الْمُنتَظِرِينَ (20) Ona Rabbından bir ayet indirlmeli degil miydi? derler. De ki: Gayb; ancak Allah´a aittir. Bekleyin, dogrusu ben de sizinle birlikte bekleyenlerdenim |
وَإِذَا أَذَقْنَا النَّاسَ رَحْمَةً مِّن بَعْدِ ضَرَّاءَ مَسَّتْهُمْ إِذَا لَهُم مَّكْرٌ فِي آيَاتِنَا ۚ قُلِ اللَّهُ أَسْرَعُ مَكْرًا ۚ إِنَّ رُسُلَنَا يَكْتُبُونَ مَا تَمْكُرُونَ (21) Kendilerine dokunan sıkıntılardan sonra insanlara bir rahmet tattırdıgımızda; hemen ayetlerimize duzen kurmaya calısırlar. De ki: Duzen kurmada Allah en hızlıdır. Elcilerimiz de kurdugunuz duzenleri hic suphesiz yazmaktadırlar |
هُوَ الَّذِي يُسَيِّرُكُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ ۖ حَتَّىٰ إِذَا كُنتُمْ فِي الْفُلْكِ وَجَرَيْنَ بِهِم بِرِيحٍ طَيِّبَةٍ وَفَرِحُوا بِهَا جَاءَتْهَا رِيحٌ عَاصِفٌ وَجَاءَهُمُ الْمَوْجُ مِن كُلِّ مَكَانٍ وَظَنُّوا أَنَّهُمْ أُحِيطَ بِهِمْ ۙ دَعَوُا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ لَئِنْ أَنجَيْتَنَا مِنْ هَٰذِهِ لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِرِينَ (22) Sizi karada ve denizde yuruten O´dur. Gemide bulundugunuzda geminin onları hos bir ruzgarla goturdugunde ve onunla sevindiklerinde; birden siddetli bir kasırga gelip onları her taraftan dalgaların sardıgı ve cepecevre kusatıldıklarını sandıkları anda, Allah´ın dinine sarılarak: Bizi bu tehlikeden kurtarırsan; andolsun ki, sukredenlerden oluruz, diye O´na yalvarırlar |
فَلَمَّا أَنجَاهُمْ إِذَا هُمْ يَبْغُونَ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ ۗ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّمَا بَغْيُكُمْ عَلَىٰ أَنفُسِكُم ۖ مَّتَاعَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ۖ ثُمَّ إِلَيْنَا مَرْجِعُكُمْ فَنُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ (23) Allah onları kurtarınca; hemen yeryuzunde haksız yere taskınlıklara baslarlar. Ey insanlar; yaptıgınız taskınlık aleyhinize, dunya hayatının eglencesidir. Sonra donusunuz, Bizedir. Biz de yapmıs oldugunuzu size bildiririz |
إِنَّمَا مَثَلُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا كَمَاءٍ أَنزَلْنَاهُ مِنَ السَّمَاءِ فَاخْتَلَطَ بِهِ نَبَاتُ الْأَرْضِ مِمَّا يَأْكُلُ النَّاسُ وَالْأَنْعَامُ حَتَّىٰ إِذَا أَخَذَتِ الْأَرْضُ زُخْرُفَهَا وَازَّيَّنَتْ وَظَنَّ أَهْلُهَا أَنَّهُمْ قَادِرُونَ عَلَيْهَا أَتَاهَا أَمْرُنَا لَيْلًا أَوْ نَهَارًا فَجَعَلْنَاهَا حَصِيدًا كَأَن لَّمْ تَغْنَ بِالْأَمْسِ ۚ كَذَٰلِكَ نُفَصِّلُ الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ (24) Dunya hayatının misali; sadece gokten indirdigimiz su gibidir. Onunla, insan ve hayvanların yiyerek beslendikleri bitkiler bol bol yetisir; yeryuzu renk renk, cesit cesit masullerle suslenir. Ve yerin sahibleri butun bunlara kadir olduklarını sandıkları sırada; geceleyin veya gunduzun emrimiz geliverirde orayı hic birsey bitirmemise ceviririz. Daha dun birsey yokmus gibi olur. Iste Biz, ayetlerimizi dusunen insanlar icin boylece acıklarız |
وَاللَّهُ يَدْعُو إِلَىٰ دَارِ السَّلَامِ وَيَهْدِي مَن يَشَاءُ إِلَىٰ صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ (25) Ve Allah selam yurduna cagırır ve diledigini dosdogru yola iletir |
۞ لِّلَّذِينَ أَحْسَنُوا الْحُسْنَىٰ وَزِيَادَةٌ ۖ وَلَا يَرْهَقُ وُجُوهَهُمْ قَتَرٌ وَلَا ذِلَّةٌ ۚ أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ ۖ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ (26) Guzel davrananlara daha guzeli ve fazlası var. Onların yuzleri ne kararır ne de zilletten kızarır. Onlar cennetin yaranıdırlar. Orada temelli kalacaklardır |
وَالَّذِينَ كَسَبُوا السَّيِّئَاتِ جَزَاءُ سَيِّئَةٍ بِمِثْلِهَا وَتَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌ ۖ مَّا لَهُم مِّنَ اللَّهِ مِنْ عَاصِمٍ ۖ كَأَنَّمَا أُغْشِيَتْ وُجُوهُهُمْ قِطَعًا مِّنَ اللَّيْلِ مُظْلِمًا ۚ أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ ۖ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ (27) Kotulukleri kazananlara; kotulukleri kadar ceza verilir. Onların yuzlerini zillet burur. Allah´a karsı onları savunacak kimse yoktur. Yuzleri, geceden de kara bir parcayla ortulmus gibidir. Iste bunlar da atesin yaranıdırlar. Orada temelli kalacaklardır |
وَيَوْمَ نَحْشُرُهُمْ جَمِيعًا ثُمَّ نَقُولُ لِلَّذِينَ أَشْرَكُوا مَكَانَكُمْ أَنتُمْ وَشُرَكَاؤُكُمْ ۚ فَزَيَّلْنَا بَيْنَهُمْ ۖ وَقَالَ شُرَكَاؤُهُم مَّا كُنتُمْ إِيَّانَا تَعْبُدُونَ (28) O gun hepsini toplarız. Sirk kosanlara; Siz ve kostugunuz ortaklar yerlerinize, deriz. Artık onların arasını acmısızdır. Ortakları derler ki: Bize tapmıyordunuz |
فَكَفَىٰ بِاللَّهِ شَهِيدًا بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ إِن كُنَّا عَنْ عِبَادَتِكُمْ لَغَافِلِينَ (29) Allah, sizinle bizim aramızda sahid olarak yeter. Sizin tapınmanızdan haberimiz yoktur |
هُنَالِكَ تَبْلُو كُلُّ نَفْسٍ مَّا أَسْلَفَتْ ۚ وَرُدُّوا إِلَى اللَّهِ مَوْلَاهُمُ الْحَقِّ ۖ وَضَلَّ عَنْهُم مَّا كَانُوا يَفْتَرُونَ (30) Iste orada herkes onceden yapmıs oldugunu bilir. Gercek mevlaları olan Allah´a dondurulurler. Uydurdukları seyler ise kendilerinden kaybolup gider |
قُلْ مَن يَرْزُقُكُم مِّنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ أَمَّن يَمْلِكُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَمَن يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَيُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَيِّ وَمَن يُدَبِّرُ الْأَمْرَ ۚ فَسَيَقُولُونَ اللَّهُ ۚ فَقُلْ أَفَلَا تَتَّقُونَ (31) De ki: Gokten ve yerden size rızık veren kimdir? Kulak ve gozlere kim hukmeder? Diriyi oluden cıkaran, oluyu de diriden cıkaran kimdir? Her isi duzenleyen kimdir? Onlar: Allah´tır, diyecekler. O halde O´na karsı gelmekten sakınmaz mısınız? de |
فَذَٰلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمُ الْحَقُّ ۖ فَمَاذَا بَعْدَ الْحَقِّ إِلَّا الضَّلَالُ ۖ فَأَنَّىٰ تُصْرَفُونَ (32) Iste gercek Rabbınız olan Allah budur. Haktan sonra dalaletten baska ne vardır? O halde nasıl cevriliyorsunuz |
كَذَٰلِكَ حَقَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ عَلَى الَّذِينَ فَسَقُوا أَنَّهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ (33) Boylece, fasık olanların iman etmeyeceklerine dair Rabbının sozu gerceklesti |
قُلْ هَلْ مِن شُرَكَائِكُم مَّن يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ ۚ قُلِ اللَّهُ يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ ۖ فَأَنَّىٰ تُؤْفَكُونَ (34) De ki: Ortaklarınız icinde once yaratan, sonra bunu tekrar eden var mıdır? De ki: Allah once yaratır, sonra bunu tekrar eder. Nasıl da donduruluyorsunuz |
قُلْ هَلْ مِن شُرَكَائِكُم مَّن يَهْدِي إِلَى الْحَقِّ ۚ قُلِ اللَّهُ يَهْدِي لِلْحَقِّ ۗ أَفَمَن يَهْدِي إِلَى الْحَقِّ أَحَقُّ أَن يُتَّبَعَ أَمَّن لَّا يَهِدِّي إِلَّا أَن يُهْدَىٰ ۖ فَمَا لَكُمْ كَيْفَ تَحْكُمُونَ (35) De ki: Sizin ortaklarınız icinde; hakka ileten var mıdır? De ki: Allah hakka eristirir. Hakka eristiren mi, yoksa goturulmeden gidemeyen mi uyulmaya daha layıktır. Ne oluyor size, nasıl hukmediyorsunuz |
وَمَا يَتَّبِعُ أَكْثَرُهُمْ إِلَّا ظَنًّا ۚ إِنَّ الظَّنَّ لَا يُغْنِي مِنَ الْحَقِّ شَيْئًا ۚ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ بِمَا يَفْعَلُونَ (36) Onların cogu, sadece zanna tabi olurlar. Suphe yok ki zann, hakikat karsısında bir sey ifade etmez. Dogrusu Allah, onların butun islediklerini bilendir |
وَمَا كَانَ هَٰذَا الْقُرْآنُ أَن يُفْتَرَىٰ مِن دُونِ اللَّهِ وَلَٰكِن تَصْدِيقَ الَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ وَتَفْصِيلَ الْكِتَابِ لَا رَيْبَ فِيهِ مِن رَّبِّ الْعَالَمِينَ (37) Bu Kur´an, Allah´tan baskası tarafından uydurulmus degildir. Ancak kendinden evvel geleni tasdik eder ve kitabı uzun uzun acıklar. Onda hic suphe yoktur. Alemlerin Rabbındandır |
أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ ۖ قُلْ فَأْتُوا بِسُورَةٍ مِّثْلِهِ وَادْعُوا مَنِ اسْتَطَعْتُم مِّن دُونِ اللَّهِ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ (38) Yoksa: Onu uydurdu mu? diyorlar. De ki: Sadıklardan iseniz, onun benzeri bir sure getirin. Ve Allah´tan baska cagırabileceklerinizi de cagırın |
بَلْ كَذَّبُوا بِمَا لَمْ يُحِيطُوا بِعِلْمِهِ وَلَمَّا يَأْتِهِمْ تَأْوِيلُهُ ۚ كَذَٰلِكَ كَذَّبَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ ۖ فَانظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الظَّالِمِينَ (39) Hayır, onlar bilgisini kavrayamadıkları, yorumu kendilerine gelmemis bir seyi yalanladılar. Onlardan oncekiler de boyle yalanlamıslardı. Zalimlerin sonunun nasıl olduguna bir bak |
وَمِنْهُم مَّن يُؤْمِنُ بِهِ وَمِنْهُم مَّن لَّا يُؤْمِنُ بِهِ ۚ وَرَبُّكَ أَعْلَمُ بِالْمُفْسِدِينَ (40) Iclerinden kimisi buna iman eder, kimisi de iman etmez. Rabbın fesad cıkaranları daha iyi bilir |
وَإِن كَذَّبُوكَ فَقُل لِّي عَمَلِي وَلَكُمْ عَمَلُكُمْ ۖ أَنتُم بَرِيئُونَ مِمَّا أَعْمَلُ وَأَنَا بَرِيءٌ مِّمَّا تَعْمَلُونَ (41) Sayet seni yalanlarlarsa; benim yaptıgım bana, sizin yaptıgınız sizedir. Siz benim yaptıgımdan uzaksınız, ben de sizin yaptıgınızdan uzagım, de |
وَمِنْهُم مَّن يَسْتَمِعُونَ إِلَيْكَ ۚ أَفَأَنتَ تُسْمِعُ الصُّمَّ وَلَوْ كَانُوا لَا يَعْقِلُونَ (42) Iclerinde sana kulak verenler vardır. Fakat sen sagırlara isittirebilir misin? Ustelik akılları da hic ermiyorsa |
وَمِنْهُم مَّن يَنظُرُ إِلَيْكَ ۚ أَفَأَنتَ تَهْدِي الْعُمْيَ وَلَوْ كَانُوا لَا يُبْصِرُونَ (43) Iclerinde sana bakanlar da vardır. Korlere sen mi yol gostereceksin? Ustelik hic gormuyorlarsa |
إِنَّ اللَّهَ لَا يَظْلِمُ النَّاسَ شَيْئًا وَلَٰكِنَّ النَّاسَ أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ (44) Dogrusu Allah insanlara hic zulmetmez, ama insanlar kendilerine zulmederler |
وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ كَأَن لَّمْ يَلْبَثُوا إِلَّا سَاعَةً مِّنَ النَّهَارِ يَتَعَارَفُونَ بَيْنَهُمْ ۚ قَدْ خَسِرَ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِلِقَاءِ اللَّهِ وَمَا كَانُوا مُهْتَدِينَ (45) O gun, onları sanki dunyada gunduzun sadece bir saat kalmıslar gibi toplayınca; birbirlerini tanırlar. Allah´a kavusmayı yalan sayanlar ziyana ugramıslardır. Zaten onlar, hidayete ermisler de degillerdi |
وَإِمَّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذِي نَعِدُهُمْ أَوْ نَتَوَفَّيَنَّكَ فَإِلَيْنَا مَرْجِعُهُمْ ثُمَّ اللَّهُ شَهِيدٌ عَلَىٰ مَا يَفْعَلُونَ (46) Onlara vaadettigimizin bir kısmını sana gosteririz veya seni alırız. Onların donusu bizedir. Allah onların yaptıklarına sahiddir |
وَلِكُلِّ أُمَّةٍ رَّسُولٌ ۖ فَإِذَا جَاءَ رَسُولُهُمْ قُضِيَ بَيْنَهُم بِالْقِسْطِ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ (47) Her ummetin bir rasulu vardır. Onların rasulleri gelince aralarında adaletle hukmedilir. Ve asla zulme ugratılmazlar |
وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا الْوَعْدُ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ (48) Derler ki: Dogru sozlulerden iseniz bu vaad ne zamanmıs |
قُل لَّا أَمْلِكُ لِنَفْسِي ضَرًّا وَلَا نَفْعًا إِلَّا مَا شَاءَ اللَّهُ ۗ لِكُلِّ أُمَّةٍ أَجَلٌ ۚ إِذَا جَاءَ أَجَلُهُمْ فَلَا يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً ۖ وَلَا يَسْتَقْدِمُونَ (49) De ki: Allah´ın dilemesi dısında, ben; kendime bir fayda ve zarar verecek durumda degilim. Her ummet icin bir sure vardır. Sureleri gelince; ne bir an geciktirilir, ne de one alınırlar |
قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ أَتَاكُمْ عَذَابُهُ بَيَاتًا أَوْ نَهَارًا مَّاذَا يَسْتَعْجِلُ مِنْهُ الْمُجْرِمُونَ (50) De ki: Gormuyor musunuz, ya Allah´ın azabı size gece veya gunduz gelirse? Suclular neden bunu acele istiyorlar |
أَثُمَّ إِذَا مَا وَقَعَ آمَنتُم بِهِ ۚ آلْآنَ وَقَدْ كُنتُم بِهِ تَسْتَعْجِلُونَ (51) Gerceklestikten sonra mı ona inanacaksınız? Hemen simdi mi. Hani siz onu acele istiyordunuz |
ثُمَّ قِيلَ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا ذُوقُوا عَذَابَ الْخُلْدِ هَلْ تُجْزَوْنَ إِلَّا بِمَا كُنتُمْ تَكْسِبُونَ (52) Sonra zulmetmis olanlara denilir ki: Surekli azabı tadın. Yalnız kazanır oldugunuz seylerle cezalandırılmıyor musunuz |
۞ وَيَسْتَنبِئُونَكَ أَحَقٌّ هُوَ ۖ قُلْ إِي وَرَبِّي إِنَّهُ لَحَقٌّ ۖ وَمَا أَنتُم بِمُعْجِزِينَ (53) O gercek mi? diye senden haber sorarlar. De ki: Rabbıma andolsun ki o, muhakkak gercektir. Elbette siz, O´nu aciz bırakacaklar degilsiniz |
وَلَوْ أَنَّ لِكُلِّ نَفْسٍ ظَلَمَتْ مَا فِي الْأَرْضِ لَافْتَدَتْ بِهِ ۗ وَأَسَرُّوا النَّدَامَةَ لَمَّا رَأَوُا الْعَذَابَ ۖ وَقُضِيَ بَيْنَهُم بِالْقِسْطِ ۚ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ (54) Yeryuzunde bulunan her sey, nefsine zulmeden kimsenin olsaydı, onu fidye verirdi. Azabı gordukleri zaman iclerinde pismanlık duyarlar. Halbuki onlar haksızlıga ugratılmadan aralarında adaletle hukmolunmustur |
أَلَا إِنَّ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۗ أَلَا إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ (55) Dikkat edin, goklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah´ındır. Dikkat edin, Allah´ın vaadi suphesiz bir gercektir. Fakat onların cogu bunu bilmezler |
هُوَ يُحْيِي وَيُمِيتُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ (56) Dirilten ve olduren O´dur. O´na doneceksiniz |
يَا أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءَتْكُم مَّوْعِظَةٌ مِّن رَّبِّكُمْ وَشِفَاءٌ لِّمَا فِي الصُّدُورِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَ (57) Ey insanlar; size Rabbınızdan bir ogut, gcguslerde olana bir sifa, mu´minler icin bir hidayet ve rahmet gelmistir |
قُلْ بِفَضْلِ اللَّهِ وَبِرَحْمَتِهِ فَبِذَٰلِكَ فَلْيَفْرَحُوا هُوَ خَيْرٌ مِّمَّا يَجْمَعُونَ (58) De ki: Bunlar Allah´ın lutfu ve rahmeti iledir. Sadece bunlarla sevinsinler. O, butun toplayıp yıgdıklarından daha hayırlıdır |
قُلْ أَرَأَيْتُم مَّا أَنزَلَ اللَّهُ لَكُم مِّن رِّزْقٍ فَجَعَلْتُم مِّنْهُ حَرَامًا وَحَلَالًا قُلْ آللَّهُ أَذِنَ لَكُمْ ۖ أَمْ عَلَى اللَّهِ تَفْتَرُونَ (59) De ki: Allah´ın size gonderdigi, sizin de bazılarını haram, bazılarını da helal kıldıgınız rızıklar hakkında ne dersiniz? De ki: Allah mı size izin verdi, yoksa Allah´a iftira mı ediyorsunuz |
وَمَا ظَنُّ الَّذِينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ۗ إِنَّ اللَّهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَشْكُرُونَ (60) Allah´a karsı yalan uyduranlar, kıyamet gununu ne sanıyorlar? Dogrusu Allah, insanlar hakkında lutuf sahibidir. Fakat onların cogu sukretmezler |
وَمَا تَكُونُ فِي شَأْنٍ وَمَا تَتْلُو مِنْهُ مِن قُرْآنٍ وَلَا تَعْمَلُونَ مِنْ عَمَلٍ إِلَّا كُنَّا عَلَيْكُمْ شُهُودًا إِذْ تُفِيضُونَ فِيهِ ۚ وَمَا يَعْزُبُ عَن رَّبِّكَ مِن مِّثْقَالِ ذَرَّةٍ فِي الْأَرْضِ وَلَا فِي السَّمَاءِ وَلَا أَصْغَرَ مِن ذَٰلِكَ وَلَا أَكْبَرَ إِلَّا فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ (61) Ne iste bulunsan, Kur´an´dan ne okusan ve siz ne is yaparsanız; yaptıklarınıza daldıgınızda mutlaka Biz uzerinizde sahidiz. Yerde ve gokte hic bir zerre Rabbından gizli degildir. Bundan daha kucugu de, daha buyugu de suphesiz apacık kitabdadır |
أَلَا إِنَّ أَوْلِيَاءَ اللَّهِ لَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ (62) Dikkat edin, Allah dostlarında hic bir korku yoktur. Onlar, mahzun da olacak degillerdir |
الَّذِينَ آمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَ (63) Onlar ki iman edip takvaya ermislerdir |
لَهُمُ الْبُشْرَىٰ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَفِي الْآخِرَةِ ۚ لَا تَبْدِيلَ لِكَلِمَاتِ اللَّهِ ۚ ذَٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ (64) Onlar icin dunya hayatında da, ahirette de mujde vardır. Allah´ın sozleri degismez. Bu, buyuk kurtulusun kendisidir |
وَلَا يَحْزُنكَ قَوْلُهُمْ ۘ إِنَّ الْعِزَّةَ لِلَّهِ جَمِيعًا ۚ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ (65) Onların sozleri seni uzmesin. Muhakkak ki izzet, butunuyle Allah´ındır. O, Semi´dir, Alim´dir |
أَلَا إِنَّ لِلَّهِ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَمَن فِي الْأَرْضِ ۗ وَمَا يَتَّبِعُ الَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِ اللَّهِ شُرَكَاءَ ۚ إِن يَتَّبِعُونَ إِلَّا الظَّنَّ وَإِنْ هُمْ إِلَّا يَخْرُصُونَ (66) Dikkat edin; goklerde kim varsa ve yerde kim varsa, hepsi Allah´ındır. Allah´tan baskasına tapanlar, gercekte Allah´a kostukları ortaklara tabi olmuyorlar, onlar bir takım zannlara uyuyor ve ancak yalan soyluyorlar |
هُوَ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ اللَّيْلَ لِتَسْكُنُوا فِيهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِرًا ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَسْمَعُونَ (67) O´dur size geceyi dinlenesiniz diye karanlık ve gunduzu calısasınız diye aydınlık kılan. Kulak veren bir kavim icin bunlarda ayetler vardır |
قَالُوا اتَّخَذَ اللَّهُ وَلَدًا ۗ سُبْحَانَهُ ۖ هُوَ الْغَنِيُّ ۖ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۚ إِنْ عِندَكُم مِّن سُلْطَانٍ بِهَٰذَا ۚ أَتَقُولُونَ عَلَى اللَّهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ (68) Allah, cocuk edindi, dediler. Hasa, Allah bundan munezzehtir. O, mustagnidir. Goklerde ve yerde ne varsa hepsi O´nundur. Bu hususta hic bir deliliniz yok. Allah hakkında bilmediginiz seyi mi soyluyorsunuz |
قُلْ إِنَّ الَّذِينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ لَا يُفْلِحُونَ (69) De ki: Allah hakkında yalan uyduranlar hic suphesiz felah bulmayacaklardır |
مَتَاعٌ فِي الدُّنْيَا ثُمَّ إِلَيْنَا مَرْجِعُهُمْ ثُمَّ نُذِيقُهُمُ الْعَذَابَ الشَّدِيدَ بِمَا كَانُوا يَكْفُرُونَ (70) Dunyada biraz faydalanma vardır. Sonra donusleri Bizedir. Sonra Biz de kufreder olmalarından dolayı onlara siddetli azabı tattıracagız |
۞ وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ نُوحٍ إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ يَا قَوْمِ إِن كَانَ كَبُرَ عَلَيْكُم مَّقَامِي وَتَذْكِيرِي بِآيَاتِ اللَّهِ فَعَلَى اللَّهِ تَوَكَّلْتُ فَأَجْمِعُوا أَمْرَكُمْ وَشُرَكَاءَكُمْ ثُمَّ لَا يَكُنْ أَمْرُكُمْ عَلَيْكُمْ غُمَّةً ثُمَّ اقْضُوا إِلَيَّ وَلَا تُنظِرُونِ (71) Onlara Nuh´un haberini oku. Hani Nuh, kavmine demisti ki: Ey kavmim; aranızda kalmam, Allah´ın ayetlerini hatırlatmam, onlarla ogut vermem size agır geliyorsa; ben, Allah´a tevekkul ettim. Siz ve ortaklarınız toplanıp ne yapacagınızı kararlastırın, icinizde ne tasarlıyorsanız acıga cıkarın, sonra bana muhlet de vermeyerek yapacagınızı yapın |
فَإِن تَوَلَّيْتُمْ فَمَا سَأَلْتُكُم مِّنْ أَجْرٍ ۖ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى اللَّهِ ۖ وَأُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْمُسْلِمِينَ (72) Yuz cevirirseniz; zaten ben sizden ogutlerimin karsılıgı olarak bir ucret istemedim. Benim ucretim ancak Allah´a aittir. Ben, muslumanlardan olmakla emrolundum |
فَكَذَّبُوهُ فَنَجَّيْنَاهُ وَمَن مَّعَهُ فِي الْفُلْكِ وَجَعَلْنَاهُمْ خَلَائِفَ وَأَغْرَقْنَا الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا ۖ فَانظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُنذَرِينَ (73) Onu yalanladılar; ama Biz, onu ve gemide beraberinde bulunanları kurtardık. Bunları yeryuzunun halifeleri yaptık. Ayetlerimizi yalanlayanları ise suda bogduk. Bir bak uyarılanların sonu nice oldu |
ثُمَّ بَعَثْنَا مِن بَعْدِهِ رُسُلًا إِلَىٰ قَوْمِهِمْ فَجَاءُوهُم بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا كَانُوا لِيُؤْمِنُوا بِمَا كَذَّبُوا بِهِ مِن قَبْلُ ۚ كَذَٰلِكَ نَطْبَعُ عَلَىٰ قُلُوبِ الْمُعْتَدِينَ (74) Sonra onun arkasından peygamberleri kavimlerine gonderdik. Onlara apacık ayetylerle geldiler. Fakat onceden yalanladıkları icin inanmadılar. Asırı gidenlerin kalblerini iste boylece muhurleriz |
ثُمَّ بَعَثْنَا مِن بَعْدِهِم مُّوسَىٰ وَهَارُونَ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ بِآيَاتِنَا فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْمًا مُّجْرِمِينَ (75) Bunlardan sonra Musa ile Harun´u ayetlerimizle Firavun´a ve erkanına gonderdik. Inanmayı kibirlerine yediremediler. Zaten gunahkar bir topluluktular |
فَلَمَّا جَاءَهُمُ الْحَقُّ مِنْ عِندِنَا قَالُوا إِنَّ هَٰذَا لَسِحْرٌ مُّبِينٌ (76) Tarafımızdan kendilerine hak geldigi vakit; dogrusu bu, apacık bir buyudur, dediler |
قَالَ مُوسَىٰ أَتَقُولُونَ لِلْحَقِّ لَمَّا جَاءَكُمْ ۖ أَسِحْرٌ هَٰذَا وَلَا يُفْلِحُ السَّاحِرُونَ (77) Musa dedi ki: Hak size geldiginde mi boyle soylersiniz? Bu mudur buyu? Halbuki buyuculer felah bulmazlar |
قَالُوا أَجِئْتَنَا لِتَلْفِتَنَا عَمَّا وَجَدْنَا عَلَيْهِ آبَاءَنَا وَتَكُونَ لَكُمَا الْكِبْرِيَاءُ فِي الْأَرْضِ وَمَا نَحْنُ لَكُمَا بِمُؤْمِنِينَ (78) Dediler ki: Siz ikiniz; bizi, babalarımızı uzerinde buldugumuz yoldan cevirmek ve yeryuzunun buyukleri olmak icin mi geldiniz? Biz, size inanmıyoruz |
وَقَالَ فِرْعَوْنُ ائْتُونِي بِكُلِّ سَاحِرٍ عَلِيمٍ (79) Firavun: Butun bilgin buyuculeri bana getirin, dedi |
فَلَمَّا جَاءَ السَّحَرَةُ قَالَ لَهُم مُّوسَىٰ أَلْقُوا مَا أَنتُم مُّلْقُونَ (80) Sihirbazlar gelince, Musa onlara: Atacagınızı atın, dedi |
فَلَمَّا أَلْقَوْا قَالَ مُوسَىٰ مَا جِئْتُم بِهِ السِّحْرُ ۖ إِنَّ اللَّهَ سَيُبْطِلُهُ ۖ إِنَّ اللَّهَ لَا يُصْلِحُ عَمَلَ الْمُفْسِدِينَ (81) Onlar atacaklarını atınca; Musa dedi ki: Bu sizin yaptıgınız sihirdir, Allah onu bosa cıkaracaktır. Allah, elbette fesadcıların isini duzeltmez |
وَيُحِقُّ اللَّهُ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُجْرِمُونَ (82) Ve suclular istemese de Allah, hakkı sozleriyle gerceklestirir |
فَمَا آمَنَ لِمُوسَىٰ إِلَّا ذُرِّيَّةٌ مِّن قَوْمِهِ عَلَىٰ خَوْفٍ مِّن فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِمْ أَن يَفْتِنَهُمْ ۚ وَإِنَّ فِرْعَوْنَ لَعَالٍ فِي الْأَرْضِ وَإِنَّهُ لَمِنَ الْمُسْرِفِينَ (83) Firavun ve erkanının kendilerine fenalık yapmasından korktuklarından, kavminin bir kısım gencleri dısında kimse Musa´ya iman etmedi. Cunku Firavun, yeryuzunde cok ululanan ve gercekten asırı gidenlerdendi |
وَقَالَ مُوسَىٰ يَا قَوْمِ إِن كُنتُمْ آمَنتُم بِاللَّهِ فَعَلَيْهِ تَوَكَّلُوا إِن كُنتُم مُّسْلِمِينَ (84) Musa dedi ki: Ey kavmim, eger siz, gercekten Allah´a iman etmisseniz ve musluman olmussanız; artık O´na tevekkul edin |
فَقَالُوا عَلَى اللَّهِ تَوَكَّلْنَا رَبَّنَا لَا تَجْعَلْنَا فِتْنَةً لِّلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ (85) Onlar da dediler ki: Biz, Allah´a tevekkul ettik. Ey Rabbımız, bizi, o zalimler guruhu ile sınama |
وَنَجِّنَا بِرَحْمَتِكَ مِنَ الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ (86) Merhametinle o kafirler guruhundan bizi kurtar |
وَأَوْحَيْنَا إِلَىٰ مُوسَىٰ وَأَخِيهِ أَن تَبَوَّآ لِقَوْمِكُمَا بِمِصْرَ بُيُوتًا وَاجْعَلُوا بُيُوتَكُمْ قِبْلَةً وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ ۗ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ (87) Musa ve kardesine de vahyettik ki: Mısır´da kavminiz icin evler hazırlayın; evlerinizi namazgah edinin namaz kılın. Ve mu´minlere mujdele |
وَقَالَ مُوسَىٰ رَبَّنَا إِنَّكَ آتَيْتَ فِرْعَوْنَ وَمَلَأَهُ زِينَةً وَأَمْوَالًا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا رَبَّنَا لِيُضِلُّوا عَن سَبِيلِكَ ۖ رَبَّنَا اطْمِسْ عَلَىٰ أَمْوَالِهِمْ وَاشْدُدْ عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ فَلَا يُؤْمِنُوا حَتَّىٰ يَرَوُا الْعَذَابَ الْأَلِيمَ (88) Musa dedi ki: Rabbımız, dogrusu sen Firavun´a ve erkanına bu dunyada hayatında susler ve mallar verdin. Rabbımız; Senin yolundan insanları saptırsınlar diye mi? Rabbımız; mallarını yok et, onların kalblerini sık. Cunku onlar, elim azabı gormedikce iman etmezler |
قَالَ قَدْ أُجِيبَت دَّعْوَتُكُمَا فَاسْتَقِيمَا وَلَا تَتَّبِعَانِّ سَبِيلَ الَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ (89) Allah: ikinizin de duası kabul olundu. Ikiniz de dogru yolda devam edin ve sakın bilmezlerin yolunu tutmayın, buyurdu |
۞ وَجَاوَزْنَا بِبَنِي إِسْرَائِيلَ الْبَحْرَ فَأَتْبَعَهُمْ فِرْعَوْنُ وَجُنُودُهُ بَغْيًا وَعَدْوًا ۖ حَتَّىٰ إِذَا أَدْرَكَهُ الْغَرَقُ قَالَ آمَنتُ أَنَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا الَّذِي آمَنَتْ بِهِ بَنُو إِسْرَائِيلَ وَأَنَا مِنَ الْمُسْلِمِينَ (90) Israilogullarına da denizi gecirdik. Firavun ve askerleri haksızlık ve dusmanlıkla ardlarına dustuler. Firavun bogulacagı anda: Israilogullarının iman ettiginden baska tanrı olmadıgına inandım. Artık ben de muslumanlardanım, dedi |
آلْآنَ وَقَدْ عَصَيْتَ قَبْلُ وَكُنتَ مِنَ الْمُفْسِدِينَ (91) Simdi mi inandın? Daha once bas kaldırmıs ve bozgunculardan olmustun |
فَالْيَوْمَ نُنَجِّيكَ بِبَدَنِكَ لِتَكُونَ لِمَنْ خَلْفَكَ آيَةً ۚ وَإِنَّ كَثِيرًا مِّنَ النَّاسِ عَنْ آيَاتِنَا لَغَافِلُونَ (92) Senden sonrakilere ayet olman icin bu gun senin cesedini kurtaracagız, dedik. Dogrusu insanların cogu ayetlerimizden gafildirler |
وَلَقَدْ بَوَّأْنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ مُبَوَّأَ صِدْقٍ وَرَزَقْنَاهُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ فَمَا اخْتَلَفُوا حَتَّىٰ جَاءَهُمُ الْعِلْمُ ۚ إِنَّ رَبَّكَ يَقْضِي بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ (93) Biz, Israilogullarını guzel bir yere yerlestirmistik. Onlara tertemiz seylerden rızıklar verdik. Kendilerine ilim gelinceye kadar hic ihtilafa dusmediler. Suphesiz Rabbın, kıyamet gunu aralarındaki ihtilaflar hakkında hukmunu verecektir |
فَإِن كُنتَ فِي شَكٍّ مِّمَّا أَنزَلْنَا إِلَيْكَ فَاسْأَلِ الَّذِينَ يَقْرَءُونَ الْكِتَابَ مِن قَبْلِكَ ۚ لَقَدْ جَاءَكَ الْحَقُّ مِن رَّبِّكَ فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَرِينَ (94) Sana indirdiklerimizden suphe ediyorsan; senden once indirdigimiz kitabları okuyanlara sor. Andolsun ki; sana Rabbından hak gelmistir. Sakın supheye dusenlerden olma |
وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِ اللَّهِ فَتَكُونَ مِنَ الْخَاسِرِينَ (95) Sakın Allah´ın ayetlerini yalan sayanlardan olma, yoksa husrana ugrayanlardan olursun |
إِنَّ الَّذِينَ حَقَّتْ عَلَيْهِمْ كَلِمَتُ رَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَ (96) Dogrusu, uzerlerine Rabbının sozu hak olanlar inanmazlar |
وَلَوْ جَاءَتْهُمْ كُلُّ آيَةٍ حَتَّىٰ يَرَوُا الْعَذَابَ الْأَلِيمَ (97) Onlara her turlu ayet gelse bile elem verici azabı gorunceye kadar |
فَلَوْلَا كَانَتْ قَرْيَةٌ آمَنَتْ فَنَفَعَهَا إِيمَانُهَا إِلَّا قَوْمَ يُونُسَ لَمَّا آمَنُوا كَشَفْنَا عَنْهُمْ عَذَابَ الْخِزْيِ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَمَتَّعْنَاهُمْ إِلَىٰ حِينٍ (98) Iman edip imanı kendisine fayda saglayan bir kasaba olsaydı ya? Yunus´un kavmi mustesna. Onlar, iman ettikleri zaman uzerlerinden bu dunya hayatında rusvaylık azabını kaldırdık, bir zamana kadar da kendilerini faydalandırdık |
وَلَوْ شَاءَ رَبُّكَ لَآمَنَ مَن فِي الْأَرْضِ كُلُّهُمْ جَمِيعًا ۚ أَفَأَنتَ تُكْرِهُ النَّاسَ حَتَّىٰ يَكُونُوا مُؤْمِنِينَ (99) Eger Rabbın dileseydi; yeryuzundeki insanların hepsi iman ederdi. Oyleyse sen mi insanları mu´min olmaları icin zorlayacaksın |
وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ أَن تُؤْمِنَ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ ۚ وَيَجْعَلُ الرِّجْسَ عَلَى الَّذِينَ لَا يَعْقِلُونَ (100) Allah´ın izni olmadan hic kimse iman edemez. Ve o, pisligi akledemeyenlerin uzerine kılar |
قُلِ انظُرُوا مَاذَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۚ وَمَا تُغْنِي الْآيَاتُ وَالنُّذُرُ عَن قَوْمٍ لَّا يُؤْمِنُونَ (101) De ki: Goklerde ve yerde neler var, bir bakın. Fakat bunca ayetler ve uyarılar inanmayanlar guruhuna fayda vermez |
فَهَلْ يَنتَظِرُونَ إِلَّا مِثْلَ أَيَّامِ الَّذِينَ خَلَوْا مِن قَبْلِهِمْ ۚ قُلْ فَانتَظِرُوا إِنِّي مَعَكُم مِّنَ الْمُنتَظِرِينَ (102) Kendilerinden once gecenlerin baslarına gelen gunler gibisinden baskasını mı bekliyorlar? De ki: Bekleyin, ben de sizinle beraber beklemekteyim |
ثُمَّ نُنَجِّي رُسُلَنَا وَالَّذِينَ آمَنُوا ۚ كَذَٰلِكَ حَقًّا عَلَيْنَا نُنجِ الْمُؤْمِنِينَ (103) Sonra Biz, peygamberlerimizi ve iman edenleri kurtarırız. Boylece ustumuze bir hak olarak mu´minleri kurtaracagız |
قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِن كُنتُمْ فِي شَكٍّ مِّن دِينِي فَلَا أَعْبُدُ الَّذِينَ تَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ وَلَٰكِنْ أَعْبُدُ اللَّهَ الَّذِي يَتَوَفَّاكُمْ ۖ وَأُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ (104) De ki: Ey insanlar; benim dinimden suphede iseniz, ben Allah´tan baska taptıklarınıza tapmam. Ancak, sizi oldurecek olan Allah´a kulluk ederim. Ben, mu´minlerden olmakla emrolundum |
وَأَنْ أَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ حَنِيفًا وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِكِينَ (105) Ve yuzunu tevhid dinine dondur, sakın musriklerden olma diye |
وَلَا تَدْعُ مِن دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَنفَعُكَ وَلَا يَضُرُّكَ ۖ فَإِن فَعَلْتَ فَإِنَّكَ إِذًا مِّنَ الظَّالِمِينَ (106) Allah´ı bırakıp da sana ne fayda, ne de zarar getirmeyecek olan seylere tapma. Eger boyle yapacak olursan; suphesiz zalimlerden olursun |
وَإِن يَمْسَسْكَ اللَّهُ بِضُرٍّ فَلَا كَاشِفَ لَهُ إِلَّا هُوَ ۖ وَإِن يُرِدْكَ بِخَيْرٍ فَلَا رَادَّ لِفَضْلِهِ ۚ يُصِيبُ بِهِ مَن يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ ۚ وَهُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ (107) Allah sana bir sıkıntı verirse; onu yine ancak Allah giderir. Sana biri iyilik diledigi takdirde; onun lutfunu geri cevirecek de yoktur. O, bunu kullarından diledigine verir. O, Gafur´dur, Rahim´dir |
قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءَكُمُ الْحَقُّ مِن رَّبِّكُمْ ۖ فَمَنِ اهْتَدَىٰ فَإِنَّمَا يَهْتَدِي لِنَفْسِهِ ۖ وَمَن ضَلَّ فَإِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَا ۖ وَمَا أَنَا عَلَيْكُم بِوَكِيلٍ (108) De ki: Ey insanlar; size Rabbınızdan hak gelmistir. Artık kim hidayeti kabul ederse; o, ancak kendi faydası icin hidayete ermis, kim de saparsa; kendi zararına sapmıs olur. Ben, sizin basınıza bir bekci degilim |
وَاتَّبِعْ مَا يُوحَىٰ إِلَيْكَ وَاصْبِرْ حَتَّىٰ يَحْكُمَ اللَّهُ ۚ وَهُوَ خَيْرُ الْحَاكِمِينَ (109) Sana vahyedilene uy. Allah hukmunu verinceye kadar sabret. O, hukum verenlerin en hayırlısıdır |