×

سورة النمل باللغة التركية ابن كثير

ترجمات القرآنباللغة التركية ابن كثير ⬅ سورة النمل

ترجمة معاني سورة النمل باللغة التركية ابن كثير - Turkish_Ibni_Kesir

القرآن باللغة التركية ابن كثير - سورة النمل مترجمة إلى اللغة التركية ابن كثير، Surah Naml in Turkish_Ibni_Kesir. نوفر ترجمة دقيقة سورة النمل باللغة التركية ابن كثير - Turkish_Ibni_Kesir, الآيات 93 - رقم السورة 27 - الصفحة 377.

بسم الله الرحمن الرحيم

طس ۚ تِلْكَ آيَاتُ الْقُرْآنِ وَكِتَابٍ مُّبِينٍ (1)
Ta, Sin. Bunlar; Kur´an´ın ve apacık kitabın ayetleridir
هُدًى وَبُشْرَىٰ لِلْمُؤْمِنِينَ (2)
Mu´minlere dogruluk rehberi ve mujdedir
الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُم بِالْآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ (3)
Onlar ki; namazı kılarlar, zekatı verirler ve ahirete de yakınen inanırlar
إِنَّ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ زَيَّنَّا لَهُمْ أَعْمَالَهُمْ فَهُمْ يَعْمَهُونَ (4)
Ahirete inanmayanlara gelince; muhakkak ki onlara, yaptıklarını guzel gostermisizdir. Bu yuzden sasırıp kalmaktadırlar
أُولَٰئِكَ الَّذِينَ لَهُمْ سُوءُ الْعَذَابِ وَهُمْ فِي الْآخِرَةِ هُمُ الْأَخْسَرُونَ (5)
Bunlar oyle kimselerdir ki; kotu azap onlarındır. Ve onlar; ahirette de en cok husrana ugrayanların kendileridir
وَإِنَّكَ لَتُلَقَّى الْقُرْآنَ مِن لَّدُنْ حَكِيمٍ عَلِيمٍ (6)
Muhakkak ki sen; Kur´an´ı Alim ve Hakim katından almaktasın
إِذْ قَالَ مُوسَىٰ لِأَهْلِهِ إِنِّي آنَسْتُ نَارًا سَآتِيكُم مِّنْهَا بِخَبَرٍ أَوْ آتِيكُم بِشِهَابٍ قَبَسٍ لَّعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ (7)
Hani Musa, ailesine demisti ki: Ben bir ates gordum. Size oradan; ya bir haber getirecegim, yahut da ısınasınız diye yanan bir ates koru getirecegim
فَلَمَّا جَاءَهَا نُودِيَ أَن بُورِكَ مَن فِي النَّارِ وَمَنْ حَوْلَهَا وَسُبْحَانَ اللَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ (8)
Oraya geldigi vakit, kendisine soyle seslenildi: Atesin yanında olan ve cevresinde bulunanlar mubarek kılınmıstır. Alemlerin Rabbı olan Allah, munezzehtir
يَا مُوسَىٰ إِنَّهُ أَنَا اللَّهُ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ (9)
Ey Musa; gercek su ki, Ben Hakim ve Aziz olan Allah´ım
وَأَلْقِ عَصَاكَ ۚ فَلَمَّا رَآهَا تَهْتَزُّ كَأَنَّهَا جَانٌّ وَلَّىٰ مُدْبِرًا وَلَمْ يُعَقِّبْ ۚ يَا مُوسَىٰ لَا تَخَفْ إِنِّي لَا يَخَافُ لَدَيَّ الْمُرْسَلُونَ (10)
Degnegini at. Onun yılan gibi hareketler yaptıgını gorunce, arkasına bakmadan donup kactı ve geri donmedi. Ey Musa; korkma. Benim katımda muhakkak ki peygamberler korkmazlar
إِلَّا مَن ظَلَمَ ثُمَّ بَدَّلَ حُسْنًا بَعْدَ سُوءٍ فَإِنِّي غَفُورٌ رَّحِيمٌ (11)
Yalnız zulmeden bunun dısındadır. Sonra kotulugun ardından iyilige cevirirse artık Ben, suphesiz Gafur ve Rahim´im
وَأَدْخِلْ يَدَكَ فِي جَيْبِكَ تَخْرُجْ بَيْضَاءَ مِنْ غَيْرِ سُوءٍ ۖ فِي تِسْعِ آيَاتٍ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَقَوْمِهِ ۚ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ (12)
Ve elini koynuna sok. Firavun ve kavmine gonderilen dokuz mucizeden biri olarak kusursuz, bembeyaz cıksın. Suphesiz ki onlar; fasık bir kavim idiler
فَلَمَّا جَاءَتْهُمْ آيَاتُنَا مُبْصِرَةً قَالُوا هَٰذَا سِحْرٌ مُّبِينٌ (13)
Ayetlerimiz boyle vazıh olarak onlara gelince; bu, apacık bir buyudur, dediler
وَجَحَدُوا بِهَا وَاسْتَيْقَنَتْهَا أَنفُسُهُمْ ظُلْمًا وَعُلُوًّا ۚ فَانظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُفْسِدِينَ (14)
Gonulleri kesin olarak kabul ettigi halde, zulum ve kibirle bunları bile bile inkar ettiler. Bozguncuların sonunun nasıl olduguna bir bak
وَلَقَدْ آتَيْنَا دَاوُودَ وَسُلَيْمَانَ عِلْمًا ۖ وَقَالَا الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي فَضَّلَنَا عَلَىٰ كَثِيرٍ مِّنْ عِبَادِهِ الْمُؤْمِنِينَ (15)
Andolsun ki; Biz, Davud´a ve Suleyman´a iıim verdik. Ikisi de: Bizi mu´min kullarının cogundan ustun kılan Allah´a hamdolsun, dediler
وَوَرِثَ سُلَيْمَانُ دَاوُودَ ۖ وَقَالَ يَا أَيُّهَا النَّاسُ عُلِّمْنَا مَنطِقَ الطَّيْرِ وَأُوتِينَا مِن كُلِّ شَيْءٍ ۖ إِنَّ هَٰذَا لَهُوَ الْفَضْلُ الْمُبِينُ (16)
Suleyman da Davud´a varis oldu ve dedi ki: Ey insanlar; bize, kus dili ogretildi. Ve bize, her seyden bolca verildi. Dogrusu bu; apacık bir lutuftur
وَحُشِرَ لِسُلَيْمَانَ جُنُودُهُ مِنَ الْجِنِّ وَالْإِنسِ وَالطَّيْرِ فَهُمْ يُوزَعُونَ (17)
Suleyman´ın cinnlerden, insanlardan, kuslardan orduları toplandı. Hepsi topluca gidiyorlardı
حَتَّىٰ إِذَا أَتَوْا عَلَىٰ وَادِ النَّمْلِ قَالَتْ نَمْلَةٌ يَا أَيُّهَا النَّمْلُ ادْخُلُوا مَسَاكِنَكُمْ لَا يَحْطِمَنَّكُمْ سُلَيْمَانُ وَجُنُودُهُ وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ (18)
Nihayet karıncaların bulundugu vadiye geldiklerinde bir karınca dedi ki: Ey karıncalar, yuvalarınıza girin. Suleyman ve orduları farkına varmadan sakın sizi ezmesin
فَتَبَسَّمَ ضَاحِكًا مِّن قَوْلِهَا وَقَالَ رَبِّ أَوْزِعْنِي أَنْ أَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّتِي أَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلَىٰ وَالِدَيَّ وَأَنْ أَعْمَلَ صَالِحًا تَرْضَاهُ وَأَدْخِلْنِي بِرَحْمَتِكَ فِي عِبَادِكَ الصَّالِحِينَ (19)
Onun bu sozu uzerine gulerek tebessum etti ve dedi ki: Rabbım; bana ve ana babama verdigin nimete sukurde ve hosnud olacagın seyi yapmakta beni muvaffak kıl ve rahmetinle beni salih kullarının arasına kat
وَتَفَقَّدَ الطَّيْرَ فَقَالَ مَا لِيَ لَا أَرَى الْهُدْهُدَ أَمْ كَانَ مِنَ الْغَائِبِينَ (20)
Kusları arastırarak dedi ki: Hudhud´u nicin goremiyorum? Yoksa kayıplardan mı oldu
لَأُعَذِّبَنَّهُ عَذَابًا شَدِيدًا أَوْ لَأَذْبَحَنَّهُ أَوْ لَيَأْتِيَنِّي بِسُلْطَانٍ مُّبِينٍ (21)
Ya bana apacık bir burhan getirecektir, ya da onu siddetli bir azaba ugratırım veya keserim
فَمَكَثَ غَيْرَ بَعِيدٍ فَقَالَ أَحَطتُ بِمَا لَمْ تُحِطْ بِهِ وَجِئْتُكَ مِن سَبَإٍ بِنَبَإٍ يَقِينٍ (22)
Cok gecmeden o geldi ve dedi ki: Senin bilmedigin bir seyi ogrendim ve sana Sebe´den gercek bir haber getirdim
إِنِّي وَجَدتُّ امْرَأَةً تَمْلِكُهُمْ وَأُوتِيَتْ مِن كُلِّ شَيْءٍ وَلَهَا عَرْشٌ عَظِيمٌ (23)
Ora halkına hukmeden, her seyden kendisine bolca verilmis olan ve buyuk bir tahta sahip bir kadın buldum
وَجَدتُّهَا وَقَوْمَهَا يَسْجُدُونَ لِلشَّمْسِ مِن دُونِ اللَّهِ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ أَعْمَالَهُمْ فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّبِيلِ فَهُمْ لَا يَهْتَدُونَ (24)
Onun ve kavminin, Allah´ı bırakıp gunese secde eder olduklarını gordum. Seytan onların yaptıklarını guzel gostermis ve onları dogru yoldan alıkoymustur. Bu yuzden onlar dogru yolu bulamazlar
أَلَّا يَسْجُدُوا لِلَّهِ الَّذِي يُخْرِجُ الْخَبْءَ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَيَعْلَمُ مَا تُخْفُونَ وَمَا تُعْلِنُونَ (25)
Goklerde ve yerde gizli olanları ortaya koyan, gizlediginizi ve acıkladıgınızı bilen Allah´a secde etmesinler diye
اللَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ ۩ (26)
Allah O´dur ki; O´ndan baska ilah yoktur. Yuce Ars´ın sahibi ancak ve ancak O´dur
۞ قَالَ سَنَنظُرُ أَصَدَقْتَ أَمْ كُنتَ مِنَ الْكَاذِبِينَ (27)
Dedi ki: Bakalım, dogru mu soyledin, yoksa yalancılardan mı oldun
اذْهَب بِّكِتَابِي هَٰذَا فَأَلْقِهْ إِلَيْهِمْ ثُمَّ تَوَلَّ عَنْهُمْ فَانظُرْ مَاذَا يَرْجِعُونَ (28)
Su yazımı gotur, kendilerine bırak. Sonra bir yana cekil, bak; neye donecekler
قَالَتْ يَا أَيُّهَا الْمَلَأُ إِنِّي أُلْقِيَ إِلَيَّ كِتَابٌ كَرِيمٌ (29)
Dedi ki: Ey ileri gelenler; gercekten bana cok serefli bir mektup bırakıldı
إِنَّهُ مِن سُلَيْمَانَ وَإِنَّهُ بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ (30)
Gercekten o; Suleyman´dandır ve gercekten o; Rahman, Rahim olan Allah´ın adıyladır
أَلَّا تَعْلُوا عَلَيَّ وَأْتُونِي مُسْلِمِينَ (31)
Bana karsı baskaldırmayasınız ve musluman olarak gelesiniz diye
قَالَتْ يَا أَيُّهَا الْمَلَأُ أَفْتُونِي فِي أَمْرِي مَا كُنتُ قَاطِعَةً أَمْرًا حَتَّىٰ تَشْهَدُونِ (32)
Dedi ki: Ey ileri gelenler, verecegim emir hakkında bana gorusunuzu soyleyin. Siz, benim yanımda bulunmadıkca bir is hakkında kesin bir hukum veremem
قَالُوا نَحْنُ أُولُو قُوَّةٍ وَأُولُو بَأْسٍ شَدِيدٍ وَالْأَمْرُ إِلَيْكِ فَانظُرِي مَاذَا تَأْمُرِينَ (33)
Dediler ki: Biz, guclu kimseler ve zorlu savas adamlarıyız. Emirse senindir, sen emretmene bak
قَالَتْ إِنَّ الْمُلُوكَ إِذَا دَخَلُوا قَرْيَةً أَفْسَدُوهَا وَجَعَلُوا أَعِزَّةَ أَهْلِهَا أَذِلَّةً ۖ وَكَذَٰلِكَ يَفْعَلُونَ (34)
Dedi ki: Dogrusu hukumdarlar, bir sehre girdikleri zaman, orasını perisan ederler. Halkından serefli olanlarını asagılık yaparlar ve iste boyle davranırlar
وَإِنِّي مُرْسِلَةٌ إِلَيْهِم بِهَدِيَّةٍ فَنَاظِرَةٌ بِمَ يَرْجِعُ الْمُرْسَلُونَ (35)
Ben, onlara bir hediyye gondereyim de elcilerin ne ile doneceklerine bakayım
فَلَمَّا جَاءَ سُلَيْمَانَ قَالَ أَتُمِدُّونَنِ بِمَالٍ فَمَا آتَانِيَ اللَّهُ خَيْرٌ مِّمَّا آتَاكُم بَلْ أَنتُم بِهَدِيَّتِكُمْ تَفْرَحُونَ (36)
Suleyman´a geldiklerinde dedi ki: Bana mal ile mi yardım etmek istiyorsunuz? Halbuki Allah´ın bana verdigi, size verdiginden daha hayırlıdır. Belki siz, hediyyenizle sevinirsiniz
ارْجِعْ إِلَيْهِمْ فَلَنَأْتِيَنَّهُم بِجُنُودٍ لَّا قِبَلَ لَهُم بِهَا وَلَنُخْرِجَنَّهُم مِّنْهَا أَذِلَّةً وَهُمْ صَاغِرُونَ (37)
Geri rotur onlara. Andolsun ki; guc yetiremeyecekleri bir ordu ile gelir onları oradan alcalmıs ve kucuk dusmus olarak cıkartırım
قَالَ يَا أَيُّهَا الْمَلَأُ أَيُّكُمْ يَأْتِينِي بِعَرْشِهَا قَبْلَ أَن يَأْتُونِي مُسْلِمِينَ (38)
Dedi ki: Ey ileri gelenler; kendileri bana musluman olarak gelmeden once hanginiz onun tahtını bana getirebilir
قَالَ عِفْرِيتٌ مِّنَ الْجِنِّ أَنَا آتِيكَ بِهِ قَبْلَ أَن تَقُومَ مِن مَّقَامِكَ ۖ وَإِنِّي عَلَيْهِ لَقَوِيٌّ أَمِينٌ (39)
Cinnlerden bir ifrit dedi ki: Sen; yerinden kalkmadan, onu sana getiririm, eminim ki buna gucum yeter
قَالَ الَّذِي عِندَهُ عِلْمٌ مِّنَ الْكِتَابِ أَنَا آتِيكَ بِهِ قَبْلَ أَن يَرْتَدَّ إِلَيْكَ طَرْفُكَ ۚ فَلَمَّا رَآهُ مُسْتَقِرًّا عِندَهُ قَالَ هَٰذَا مِن فَضْلِ رَبِّي لِيَبْلُوَنِي أَأَشْكُرُ أَمْ أَكْفُرُ ۖ وَمَن شَكَرَ فَإِنَّمَا يَشْكُرُ لِنَفْسِهِ ۖ وَمَن كَفَرَ فَإِنَّ رَبِّي غَنِيٌّ كَرِيمٌ (40)
Nezdinde kitabdan bir bilgi bulunan da dedi ki: Gozunu acıp kapamadan ben, onu sana getiririm. Suleyman tahtı yanına yerlesivermis gorunce dedi ki: Bu, Rabbımın lutfundandır. Sukur mu yoksa kufur mu edecegim diye beni sınamak icindir. Kim sukrederse; ancak kendisi icin sukretmis olur. Kim de kufrederse; muhakkak ki Rabbım; Gani´dir, Kerim´dir
قَالَ نَكِّرُوا لَهَا عَرْشَهَا نَنظُرْ أَتَهْتَدِي أَمْ تَكُونُ مِنَ الَّذِينَ لَا يَهْتَدُونَ (41)
Dedi ki: Onun tahtını degisiklige ugratın, bir bakalım hidayeti bulabilecek mi, yoksa bulamayanlardan mı olacak
فَلَمَّا جَاءَتْ قِيلَ أَهَٰكَذَا عَرْشُكِ ۖ قَالَتْ كَأَنَّهُ هُوَ ۚ وَأُوتِينَا الْعِلْمَ مِن قَبْلِهَا وَكُنَّا مُسْلِمِينَ (42)
Boylece geldiginde: Senin tahtın boyle miydi? denildi. O da: Sanki bu, odur. Ondan once de bize bilgi verilmisti ve biz musluman olmustuk, dedi
وَصَدَّهَا مَا كَانَت تَّعْبُدُ مِن دُونِ اللَّهِ ۖ إِنَّهَا كَانَتْ مِن قَوْمٍ كَافِرِينَ (43)
Onun Allah´ı bırakıp da tapmaya devam ettigi sey, kendisine mani olmustu. Ve gercekten o, kufreden bir kavimdendi
قِيلَ لَهَا ادْخُلِي الصَّرْحَ ۖ فَلَمَّا رَأَتْهُ حَسِبَتْهُ لُجَّةً وَكَشَفَتْ عَن سَاقَيْهَا ۚ قَالَ إِنَّهُ صَرْحٌ مُّمَرَّدٌ مِّن قَوَارِيرَ ۗ قَالَتْ رَبِّ إِنِّي ظَلَمْتُ نَفْسِي وَأَسْلَمْتُ مَعَ سُلَيْمَانَ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ (44)
Ona: Koske gir, dendi. Onu gorunce; derin bir su sandı ve iki ayagını actı. Dogrusu bu, camdan yapılmıs duzeltilmis mucella bir acıklıktır, dedi. O: Rabbım; suphesiz ben, kendime zulmetmisim. Suleyman´la beraber alemlerin Rabbı olan Allah´a teslim oldum, dedi
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا إِلَىٰ ثَمُودَ أَخَاهُمْ صَالِحًا أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ فَإِذَا هُمْ فَرِيقَانِ يَخْتَصِمُونَ (45)
Andolsun ki; Semud´a da kardesleri Salih´i; Allah´a ibadet edin, diye gonderdik. Hemen birbirleriyle cekisen iki grup oluverdiler
قَالَ يَا قَوْمِ لِمَ تَسْتَعْجِلُونَ بِالسَّيِّئَةِ قَبْلَ الْحَسَنَةِ ۖ لَوْلَا تَسْتَغْفِرُونَ اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ (46)
Salih dedi ki: Ey kavmim; nicin iyilikten once carcabuk kotuluk istiyorsunuz? Merhamet olunmanız icin Allah´tan magfiret dileseniz olmaz mı
قَالُوا اطَّيَّرْنَا بِكَ وَبِمَن مَّعَكَ ۚ قَالَ طَائِرُكُمْ عِندَ اللَّهِ ۖ بَلْ أَنتُمْ قَوْمٌ تُفْتَنُونَ (47)
Dediler ki: Senin ve beraberindekilerin yuzunden ugursuzluga ugradık: O da: Ugursuzlugunuz Allah katındandır. Belki siz, imtihana cekilen bir kavimsiniz, dedi
وَكَانَ فِي الْمَدِينَةِ تِسْعَةُ رَهْطٍ يُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ (48)
Sehirde dokuz kisi vardı ki; yeryuzunde bozgunculuk yapıyor ve ıslah etmiyorlardı
قَالُوا تَقَاسَمُوا بِاللَّهِ لَنُبَيِّتَنَّهُ وَأَهْلَهُ ثُمَّ لَنَقُولَنَّ لِوَلِيِّهِ مَا شَهِدْنَا مَهْلِكَ أَهْلِهِ وَإِنَّا لَصَادِقُونَ (49)
Aralarında Allah´a yemin ederek: Gece, biz ona ve ailesine baskın verelim. Sonra da onun dostuna; ailesinin yok edilisinde bulunmadıgımızı suphesiz dogru soyledigimizi bildirelim, dediler
وَمَكَرُوا مَكْرًا وَمَكَرْنَا مَكْرًا وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ (50)
Onlar bir duzen kurdular. Onlar farketmezlerken Biz de bir duzen kurduk
فَانظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ مَكْرِهِمْ أَنَّا دَمَّرْنَاهُمْ وَقَوْمَهُمْ أَجْمَعِينَ (51)
Duzenlerinin sonunun nice olduguna bir bak. Biz; onları ve kavimlerini toptan yerle bir ettik
فَتِلْكَ بُيُوتُهُمْ خَاوِيَةً بِمَا ظَلَمُوا ۗ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِّقَوْمٍ يَعْلَمُونَ (52)
Iste zulmetmelerinden dolayı cokmus, ıpıssız kalmıs evleri. Muhakkak ki bunda; bilen bir kavim icin ayet vardır
وَأَنجَيْنَا الَّذِينَ آمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَ (53)
Iman edip takva sahibi olanları da kurtardık
وَلُوطًا إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ أَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ وَأَنتُمْ تُبْصِرُونَ (54)
Lut´u da. Hani kavmine demisti ki: Goz gore gore bir hayasızlık mı yapıyorsunuz
أَئِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ شَهْوَةً مِّن دُونِ النِّسَاءِ ۚ بَلْ أَنتُمْ قَوْمٌ تَجْهَلُونَ (55)
Kadınları bırakıp sehvetle erkeklere mi yaklasıyorsunuz? Hayır siz, cahil bir kavimsiniz
۞ فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِ إِلَّا أَن قَالُوا أَخْرِجُوا آلَ لُوطٍ مِّن قَرْيَتِكُمْ ۖ إِنَّهُمْ أُنَاسٌ يَتَطَهَّرُونَ (56)
Kavminin cevabı: Lut´un ailesini kasabanızdan cıkarın. Cunku onlar, temiz kalmaya calısan insanlardır, demekten baska bir sey olmadı
فَأَنجَيْنَاهُ وَأَهْلَهُ إِلَّا امْرَأَتَهُ قَدَّرْنَاهَا مِنَ الْغَابِرِينَ (57)
Bunun uzerine onu ve ailesini kurtardık. Yalnız karısının geride kalanlardan olmasını takdir ettik
وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِم مَّطَرًا ۖ فَسَاءَ مَطَرُ الْمُنذَرِينَ (58)
Onların uzerine bir yagmur yagdırdık. Ne kotu idi uyarılanların yagmuru
قُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ وَسَلَامٌ عَلَىٰ عِبَادِهِ الَّذِينَ اصْطَفَىٰ ۗ آللَّهُ خَيْرٌ أَمَّا يُشْرِكُونَ (59)
De ki: Hamdolsun Allah´a, selam olsun O´nun begenip sectigi kullarına. Allah mı daha iyidir, yoksa O´na kostukları ortaklar mı
أَمَّنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَأَنزَلَ لَكُم مِّنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَنبَتْنَا بِهِ حَدَائِقَ ذَاتَ بَهْجَةٍ مَّا كَانَ لَكُمْ أَن تُنبِتُوا شَجَرَهَا ۗ أَإِلَٰهٌ مَّعَ اللَّهِ ۚ بَلْ هُمْ قَوْمٌ يَعْدِلُونَ (60)
Yoksa gokleri ve yeri yaratan, gokten size su indirip onunla bir agacını dahi bitiremeyeceginiz nice guzel bahceler meydana getiren mi? Allah yanında baska bir ilah mı? Hayır, onlar sapıklıkta ısrar eden bir guruhtur
أَمَّن جَعَلَ الْأَرْضَ قَرَارًا وَجَعَلَ خِلَالَهَا أَنْهَارًا وَجَعَلَ لَهَا رَوَاسِيَ وَجَعَلَ بَيْنَ الْبَحْرَيْنِ حَاجِزًا ۗ أَإِلَٰهٌ مَّعَ اللَّهِ ۚ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ (61)
Yoksa, yeri yaratıklarının oturmasına elverisli kılan ve aralarında ırmaklar akıtan, yeryuzune sabit daglar yerlestiren ve iki denizin arasına engel koyan mı? Allah´ın yanında baska bir ilah mı? Hayır, onların cogu bilmezler
أَمَّن يُجِيبُ الْمُضْطَرَّ إِذَا دَعَاهُ وَيَكْشِفُ السُّوءَ وَيَجْعَلُكُمْ خُلَفَاءَ الْأَرْضِ ۗ أَإِلَٰهٌ مَّعَ اللَّهِ ۚ قَلِيلًا مَّا تَذَكَّرُونَ (62)
Yoksa, kendisine yakardıgı zaman bunalmısa karsılık veren ve basındaki sıkıntıyı gideren; sizi yeryuzunun halifeleri kılan mı? Allah´ın yanında baska bir ilah mı? Ne de kıt dusunuyorsunuz
أَمَّن يَهْدِيكُمْ فِي ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَمَن يُرْسِلُ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِهِ ۗ أَإِلَٰهٌ مَّعَ اللَّهِ ۚ تَعَالَى اللَّهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ (63)
Yoksa, karanın ve denizin karanlıklarında size yol bolduran ve rahmetinin onunde ruzgarları mujdeci olarak gonderen mi? Allah´ın yanında baska bir ilah mı? Allah; onların kostukları ortaklardan munezzehtir
أَمَّن يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ وَمَن يَرْزُقُكُم مِّنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ ۗ أَإِلَٰهٌ مَّعَ اللَّهِ ۚ قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ (64)
Yoksa, once yaratan, sonra da onu iade edecek olan ve sizi gokten ve yerden rızıklandıran mı? Allah´ın yanında baska bir ilah mı? De ki: Sayet dogru sozlu iseniz, delilinizi getirin
قُل لَّا يَعْلَمُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ الْغَيْبَ إِلَّا اللَّهُ ۚ وَمَا يَشْعُرُونَ أَيَّانَ يُبْعَثُونَ (65)
De ki: Goklerde ve yerde gaybı Allah´tan baska kimse bilmez. Ne zaman diriltileceklerini de farketmezler
بَلِ ادَّارَكَ عِلْمُهُمْ فِي الْآخِرَةِ ۚ بَلْ هُمْ فِي شَكٍّ مِّنْهَا ۖ بَلْ هُم مِّنْهَا عَمُونَ (66)
Hayır, ahiret ile ilgili bilgileri de yetersizdir. Hayır, ondan suphe etmektedirler. Hayır, ona karsı kordurler
وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَإِذَا كُنَّا تُرَابًا وَآبَاؤُنَا أَئِنَّا لَمُخْرَجُونَ (67)
Kufredenler dediler ki: Biz ve babalarımız birer toprak olduktan sonra mı, dogrusu biz tekrar mı cıkarılacagız
لَقَدْ وُعِدْنَا هَٰذَا نَحْنُ وَآبَاؤُنَا مِن قَبْلُ إِنْ هَٰذَا إِلَّا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ (68)
Andolsun ki; bununla biz ve daha once babalarımız tehdid edilmislerdi. Bu, oncekilerin masallarından baska bir sey degildir
قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُجْرِمِينَ (69)
De ki: Yeryuzunde gezinin de sucluların sonunun nasıl oldugunu gorun
وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَلَا تَكُن فِي ضَيْقٍ مِّمَّا يَمْكُرُونَ (70)
Uzulme onlara. Duzenlerinden dolayı da sıkılma
وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا الْوَعْدُ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ (71)
Onlar: Dogru soyluyorsanız; bu sozunuzun ne zaman yerine gelecegini bildirin, derler
قُلْ عَسَىٰ أَن يَكُونَ رَدِفَ لَكُم بَعْضُ الَّذِي تَسْتَعْجِلُونَ (72)
De ki: Cabucak istemekte oldugunuzun bir kısmı ensenize inmek uzeredir
وَإِنَّ رَبَّكَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَشْكُرُونَ (73)
Muhakkak ki Rabbın; insanlara karsı lutuf sahibidir. Ama onların cogu sukretmezler
وَإِنَّ رَبَّكَ لَيَعْلَمُ مَا تُكِنُّ صُدُورُهُمْ وَمَا يُعْلِنُونَ (74)
Suphesiz ki Rabbın; onların goguslerinin gizlediklerini de, acıga vurduklarını da bilir
وَمَا مِنْ غَائِبَةٍ فِي السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ إِلَّا فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ (75)
Gokte ve yerde gizli hicbir sey yoktur ki apacık bir kitabta olmasın
إِنَّ هَٰذَا الْقُرْآنَ يَقُصُّ عَلَىٰ بَنِي إِسْرَائِيلَ أَكْثَرَ الَّذِي هُمْ فِيهِ يَخْتَلِفُونَ (76)
Gercekten bu Kur´an; Israilogullarına ayrılıga dustukleri seyin cogunu acıklamaktadır
وَإِنَّهُ لَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَ (77)
Gercekten o; mutlak bir hidayettir ve mu´minler icin de bir rahmettir
إِنَّ رَبَّكَ يَقْضِي بَيْنَهُم بِحُكْمِهِ ۚ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْعَلِيمُ (78)
Muhakkak ki RAbbın; onların arasında hukmunu verecektir. Ve O; Aziz´dir, Alim´dir
فَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ ۖ إِنَّكَ عَلَى الْحَقِّ الْمُبِينِ (79)
Oyleyse sen; Allah´a tevekkul et. Suphesiz ki sen; apacık bir hak uzerindesin
إِنَّكَ لَا تُسْمِعُ الْمَوْتَىٰ وَلَا تُسْمِعُ الصُّمَّ الدُّعَاءَ إِذَا وَلَّوْا مُدْبِرِينَ (80)
Elbette sen; olulere isittiremezsin, donup giden sagırlara da cagrıyı duyuramazsın
وَمَا أَنتَ بِهَادِي الْعُمْيِ عَن ضَلَالَتِهِمْ ۖ إِن تُسْمِعُ إِلَّا مَن يُؤْمِنُ بِآيَاتِنَا فَهُم مُّسْلِمُونَ (81)
Korleri sapıklıklarından vazgecirip hidayete erdirecek degilsin Sen; ancak ayetlerimize inananlara duyurabilirsin. Ve onlar muslumanlardır
۞ وَإِذَا وَقَعَ الْقَوْلُ عَلَيْهِمْ أَخْرَجْنَا لَهُمْ دَابَّةً مِّنَ الْأَرْضِ تُكَلِّمُهُمْ أَنَّ النَّاسَ كَانُوا بِآيَاتِنَا لَا يُوقِنُونَ (82)
Kendilerine soylenmis olan, baslarına geldigi zaman; yerden bir canlı cıkarılır ki insanların ayetlerimize kesin olarak inanmadıklarını soyleyerek konusur
وَيَوْمَ نَحْشُرُ مِن كُلِّ أُمَّةٍ فَوْجًا مِّمَّن يُكَذِّبُ بِآيَاتِنَا فَهُمْ يُوزَعُونَ (83)
Her ummetten, ayetlerimizi yalanlayanları toplayacagımız gun; onlar, bir arada tutulurlar
حَتَّىٰ إِذَا جَاءُوا قَالَ أَكَذَّبْتُم بِآيَاتِي وَلَمْ تُحِيطُوا بِهَا عِلْمًا أَمَّاذَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ (84)
Nihayet geldikleri zaman; buyurur ki: Siz, Benim ayetlerimi anlamadıgınız halde mi yalanladınız? Yoksa yaptıgınız ne idi
وَوَقَعَ الْقَوْلُ عَلَيْهِم بِمَا ظَلَمُوا فَهُمْ لَا يَنطِقُونَ (85)
Zulumleri yuzunden, soylenilen soz baslarına geldi. Artık konusamaz olurlar
أَلَمْ يَرَوْا أَنَّا جَعَلْنَا اللَّيْلَ لِيَسْكُنُوا فِيهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِرًا ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ (86)
Gormediler mi ki; Biz, dinlenesiniz diye size geceyi karanlık, calısasınız diye de gunduzu aydınlık olarak yarattık. Dogrusu bunda inanan bir kavim icin ayetler vardır
وَيَوْمَ يُنفَخُ فِي الصُّورِ فَفَزِعَ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَمَن فِي الْأَرْضِ إِلَّا مَن شَاءَ اللَّهُ ۚ وَكُلٌّ أَتَوْهُ دَاخِرِينَ (87)
Sur´a ufurulecegi gun; Allah´ın dilediklerinden baska goklerde olanlar da, yerde olanlar da korku icinde kalırlar. Ve hepsi boyunları bukulmus olarak O´na gelirler
وَتَرَى الْجِبَالَ تَحْسَبُهَا جَامِدَةً وَهِيَ تَمُرُّ مَرَّ السَّحَابِ ۚ صُنْعَ اللَّهِ الَّذِي أَتْقَنَ كُلَّ شَيْءٍ ۚ إِنَّهُ خَبِيرٌ بِمَا تَفْعَلُونَ (88)
Sen; dagları gorur ve yerinde durur sanırsın. Oysa onlar, bulut gecer gibi gecip giderler. Bu; her seyi sapasaglam yapan Allah´ın san´atıdır. Muhakkak ki O; yaptıklarınızdan haberdardır
مَن جَاءَ بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ خَيْرٌ مِّنْهَا وَهُم مِّن فَزَعٍ يَوْمَئِذٍ آمِنُونَ (89)
Kim, bir iyilikle gelirse; ona daha iyisi vardır. Onlar, o gunun korkusundan emindirler
وَمَن جَاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَكُبَّتْ وُجُوهُهُمْ فِي النَّارِ هَلْ تُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ (90)
Kim de bir kotulukle gelirse; yuzleri ateste surtulur. Ya siz, yaptıklarınızdan baska bir seyle mi cezalandırılacaksınız
إِنَّمَا أُمِرْتُ أَنْ أَعْبُدَ رَبَّ هَٰذِهِ الْبَلْدَةِ الَّذِي حَرَّمَهَا وَلَهُ كُلُّ شَيْءٍ ۖ وَأُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْمُسْلِمِينَ (91)
Ben; ancak bu sehrin Rabbına kulluk etmekle emrolundum. O, burayı harem kılmıstır ve her sey O´nundur. Ben, muslumanlardan olmakla emrolundum
وَأَنْ أَتْلُوَ الْقُرْآنَ ۖ فَمَنِ اهْتَدَىٰ فَإِنَّمَا يَهْتَدِي لِنَفْسِهِ ۖ وَمَن ضَلَّ فَقُلْ إِنَّمَا أَنَا مِنَ الْمُنذِرِينَ (92)
Ve Kur´an okumakla da. Kim hidayete ererse; yalnız kendisi icin ermis olur. Kim de sapıtırsa; de ki: Ben, sadece uyaranlardanım
وَقُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ سَيُرِيكُمْ آيَاتِهِ فَتَعْرِفُونَهَا ۚ وَمَا رَبُّكَ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ (93)
De ki: Hamdolsun Allah´a. O, size ayetlerini gosterecektir. Siz de onları tanıyacaksınız. Ve Rabbın; yaptıklarınızdan habersiz degildir
❮ السورة السابقة السورة التـالية ❯

قراءة المزيد من سور القرآن الكريم :

1- الفاتحة2- البقرة3- آل عمران
4- النساء5- المائدة6- الأنعام
7- الأعراف8- الأنفال9- التوبة
10- يونس11- هود12- يوسف
13- الرعد14- إبراهيم15- الحجر
16- النحل17- الإسراء18- الكهف
19- مريم20- طه21- الأنبياء
22- الحج23- المؤمنون24- النور
25- الفرقان26- الشعراء27- النمل
28- القصص29- العنكبوت30- الروم
31- لقمان32- السجدة33- الأحزاب
34- سبأ35- فاطر36- يس
37- الصافات38- ص39- الزمر
40- غافر41- فصلت42- الشورى
43- الزخرف44- الدخان45- الجاثية
46- الأحقاف47- محمد48- الفتح
49- الحجرات50- ق51- الذاريات
52- الطور53- النجم54- القمر
55- الرحمن56- الواقعة57- الحديد
58- المجادلة59- الحشر60- الممتحنة
61- الصف62- الجمعة63- المنافقون
64- التغابن65- الطلاق66- التحريم
67- الملك68- القلم69- الحاقة
70- المعارج71- نوح72- الجن
73- المزمل74- المدثر75- القيامة
76- الإنسان77- المرسلات78- النبأ
79- النازعات80- عبس81- التكوير
82- الإنفطار83- المطففين84- الانشقاق
85- البروج86- الطارق87- الأعلى
88- الغاشية89- الفجر90- البلد
91- الشمس92- الليل93- الضحى
94- الشرح95- التين96- العلق
97- القدر98- البينة99- الزلزلة
100- العاديات101- القارعة102- التكاثر
103- العصر104- الهمزة105- الفيل
106- قريش107- الماعون108- الكوثر
109- الكافرون110- النصر111- المسد
112- الإخلاص113- الفلق114- الناس