الر ۚ كِتَابٌ أُحْكِمَتْ آيَاتُهُ ثُمَّ فُصِّلَتْ مِن لَّدُنْ حَكِيمٍ خَبِيرٍ (1) Elif, Lam, Ra. Bu kitab, ayetleri kesinlestirilmis, sonra da Hakim ve Habir olan Allah tarafından uzun uzadıya acıklanmıstır |
أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا اللَّهَ ۚ إِنَّنِي لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ وَبَشِيرٌ (2) Allah´tan baskasına kulluk etmeyesiniz diye. Muhakkak ki ben, size O´nun katından gonderilmis bir uyarıcı ve mujdeciyim |
وَأَنِ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُوا إِلَيْهِ يُمَتِّعْكُم مَّتَاعًا حَسَنًا إِلَىٰ أَجَلٍ مُّسَمًّى وَيُؤْتِ كُلَّ ذِي فَضْلٍ فَضْلَهُ ۖ وَإِن تَوَلَّوْا فَإِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ كَبِيرٍ (3) Rabbınızdan magfiret dileyin, sonra O´na tevbe edin ki, belli bir sureye kadar sizi guzelce gecindirsin. Her lutuf sahibine lutfunu versin. Eger yuzcevirirseniz; o zaman ben, basınıza gelecek buyuk bir gunun azabından korkarım |
إِلَى اللَّهِ مَرْجِعُكُمْ ۖ وَهُوَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ (4) Donusunuz ancak Allah´a dır. Ve O, her seye Kadir´dir |
أَلَا إِنَّهُمْ يَثْنُونَ صُدُورَهُمْ لِيَسْتَخْفُوا مِنْهُ ۚ أَلَا حِينَ يَسْتَغْشُونَ ثِيَابَهُمْ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ ۚ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ (5) Dikkat edin, onlar peygambere dusmanlıklarını gizlemek icin iki buklum olurlar. Elbiselerine burundukleri zaman da dikkat edin. Allah, onların gizlediklerini ve acıga vurduklarını bilir. Cunku O, goguslerde olanı bilendir |
۞ وَمَا مِن دَابَّةٍ فِي الْأَرْضِ إِلَّا عَلَى اللَّهِ رِزْقُهَا وَيَعْلَمُ مُسْتَقَرَّهَا وَمُسْتَوْدَعَهَا ۚ كُلٌّ فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ (6) Yeryuzunde yuruyen hic bir canlı yoktur ki, rızkı Allah´a ait olmasın. Onların durup dinlenecek ve saklanacak yerlerini de O bilir. Hepsi apacık kitabdadır |
وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ وَكَانَ عَرْشُهُ عَلَى الْمَاءِ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا ۗ وَلَئِن قُلْتَ إِنَّكُم مَّبْعُوثُونَ مِن بَعْدِ الْمَوْتِ لَيَقُولَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ هَٰذَا إِلَّا سِحْرٌ مُّبِينٌ (7) Hanginizin daha guzel ameli oldugunu denemek icin; gokleri ve yeri altı gunde yaratan O´dur. Zaten Ars´ı su ustunde idi. Andolsun ki; olumden sonra muhakkak siz yine dirileceksiniz, desen; kufredenler mutlaka: Bu, apacık bir buyuden baska bir sey degildir, diyeceklerdir |
وَلَئِنْ أَخَّرْنَا عَنْهُمُ الْعَذَابَ إِلَىٰ أُمَّةٍ مَّعْدُودَةٍ لَّيَقُولُنَّ مَا يَحْبِسُهُ ۗ أَلَا يَوْمَ يَأْتِيهِمْ لَيْسَ مَصْرُوفًا عَنْهُمْ وَحَاقَ بِهِم مَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ (8) Sayılı bir muddete kadar uzerlerinden azabı erteleyecek olsak mutlaka: Bunu alıkoyan da ne? derler. Dikkat edin, o geldigi gun, onlardan asla donmeyecek, alaya aldıkları sey onları mahvedecektir |
وَلَئِنْ أَذَقْنَا الْإِنسَانَ مِنَّا رَحْمَةً ثُمَّ نَزَعْنَاهَا مِنْهُ إِنَّهُ لَيَئُوسٌ كَفُورٌ (9) Biz, insana tarafımızdan bir rahmet tattırır, sonra onu geri alırsak; andolsun ki o, pek umitsiz, pek nankor olur |
وَلَئِنْ أَذَقْنَاهُ نَعْمَاءَ بَعْدَ ضَرَّاءَ مَسَّتْهُ لَيَقُولَنَّ ذَهَبَ السَّيِّئَاتُ عَنِّي ۚ إِنَّهُ لَفَرِحٌ فَخُورٌ (10) Sayet basına gelen bir sıkıntıdan sonra ona bir nimet tattırırsak; kotulukler basımdan gitti der, sımarır ve ogunur |
إِلَّا الَّذِينَ صَبَرُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ أُولَٰئِكَ لَهُم مَّغْفِرَةٌ وَأَجْرٌ كَبِيرٌ (11) Sadece sabredip de guzel ameller isleyenlere; iste onlara magfiret ve buyuk ecir vardır |
فَلَعَلَّكَ تَارِكٌ بَعْضَ مَا يُوحَىٰ إِلَيْكَ وَضَائِقٌ بِهِ صَدْرُكَ أَن يَقُولُوا لَوْلَا أُنزِلَ عَلَيْهِ كَنزٌ أَوْ جَاءَ مَعَهُ مَلَكٌ ۚ إِنَّمَا أَنتَ نَذِيرٌ ۚ وَاللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ وَكِيلٌ (12) Belki de sen; ona bir hazine indirilmeli veya yakında bir melek gelmeli degil miydi? demelerinden oturu sana vahyolunanların bir kısmını terkedecek olursun. Sen, ancak bir uyarıcısın. Ve Allah; her seye Vekil´dir |
أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ ۖ قُلْ فَأْتُوا بِعَشْرِ سُوَرٍ مِّثْلِهِ مُفْتَرَيَاتٍ وَادْعُوا مَنِ اسْتَطَعْتُم مِّن دُونِ اللَّهِ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ (13) Yoksa: Onu kendisi uydurdu mu? diyorlar. De ki: Eger dogru soyluyorsanız; haydi onun surelerine benzer uydurma on sure meydana getirin. Allah´tan baska cagırabileceklerinizi de cagırın |
فَإِلَّمْ يَسْتَجِيبُوا لَكُمْ فَاعْلَمُوا أَنَّمَا أُنزِلَ بِعِلْمِ اللَّهِ وَأَن لَّا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ۖ فَهَلْ أَنتُم مُّسْلِمُونَ (14) Size cevab veremezlerse bilin ki; o, ancak Allah´ın ilmiyle indirilmistir. Ve O´ndan baska ilah yoktur. Hala musluman olmuyor musunuz |
مَن كَانَ يُرِيدُ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا وَزِينَتَهَا نُوَفِّ إِلَيْهِمْ أَعْمَالَهُمْ فِيهَا وَهُمْ فِيهَا لَا يُبْخَسُونَ (15) Kim, dunya hayatını ve onun susunu isterse; onlara amellerinin karsılıgını burada tamamen oderiz. Onlar bu hususta hic bir zarara da ugratılmazlar |
أُولَٰئِكَ الَّذِينَ لَيْسَ لَهُمْ فِي الْآخِرَةِ إِلَّا النَّارُ ۖ وَحَبِطَ مَا صَنَعُوا فِيهَا وَبَاطِلٌ مَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ (16) Onlar, oyle kimselerdir ki; ahirette kendilerine atesten baska bir sey yoktur. Isledikleri ameller bosa gitmistir. Yapageldikleri zaten batıldır |
أَفَمَن كَانَ عَلَىٰ بَيِّنَةٍ مِّن رَّبِّهِ وَيَتْلُوهُ شَاهِدٌ مِّنْهُ وَمِن قَبْلِهِ كِتَابُ مُوسَىٰ إِمَامًا وَرَحْمَةً ۚ أُولَٰئِكَ يُؤْمِنُونَ بِهِ ۚ وَمَن يَكْفُرْ بِهِ مِنَ الْأَحْزَابِ فَالنَّارُ مَوْعِدُهُ ۚ فَلَا تَكُ فِي مِرْيَةٍ مِّنْهُ ۚ إِنَّهُ الْحَقُّ مِن رَّبِّكَ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يُؤْمِنُونَ (17) Rabbından acık bir delil uzerinde bulunan, ardınca da Rabbı tarafından bir sahid gelen, ondan once de Musa´nın imam ve rahmet olan kitabını tasdik eden kimse, baskaları gibi midir? Iste onlar; Kur´an´a inanırlar. Herhhangi bir guruh onu inkar ederse; onun varacagı yer atestir. Bundan suphen olmasın. Dogrusu o, Rabbın tarafından gelen bir gercektir, ama insanların cogu inanmazlar |
وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا ۚ أُولَٰئِكَ يُعْرَضُونَ عَلَىٰ رَبِّهِمْ وَيَقُولُ الْأَشْهَادُ هَٰؤُلَاءِ الَّذِينَ كَذَبُوا عَلَىٰ رَبِّهِمْ ۚ أَلَا لَعْنَةُ اللَّهِ عَلَى الظَّالِمِينَ (18) Allah´a karsı yalan uyduranlardan daha zalim kim vardır? Bunlar Rabblarının huzuruna goturulurler ve sahidler: Rabblarına yalan uyduranlar bunlardır, derler. Bilin ki; Allah´ın laneti zalimlerin uzerinedir |
الَّذِينَ يَصُدُّونَ عَن سَبِيلِ اللَّهِ وَيَبْغُونَهَا عِوَجًا وَهُم بِالْآخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَ (19) Onlar ki Allah yolundan alıkorlar. Ve o yolu egriltmeye calısırlar. Ve ahireti inkar edenler de onlardır |
أُولَٰئِكَ لَمْ يَكُونُوا مُعْجِزِينَ فِي الْأَرْضِ وَمَا كَانَ لَهُم مِّن دُونِ اللَّهِ مِنْ أَوْلِيَاءَ ۘ يُضَاعَفُ لَهُمُ الْعَذَابُ ۚ مَا كَانُوا يَسْتَطِيعُونَ السَّمْعَ وَمَا كَانُوا يُبْصِرُونَ (20) Bunlar, yeryuzunde aciz bırakacak olanlar degillerdir. Allah´a karsı duracak yardımcıları da yoktur. Onların azabı kat kat olacaktır. Onlar, isitmeye tahammul edemez ve goremezlerdi de |
أُولَٰئِكَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنفُسَهُمْ وَضَلَّ عَنْهُم مَّا كَانُوا يَفْتَرُونَ (21) Kendilerini kayba ugratanlar, iste bunlardır. Uydurdukları seyler de kendilerinden kaybolup gitmistir |
لَا جَرَمَ أَنَّهُمْ فِي الْآخِرَةِ هُمُ الْأَخْسَرُونَ (22) Suphesiz ahirette busbutun kayba ugrayanlar da bunlardır |
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَأَخْبَتُوا إِلَىٰ رَبِّهِمْ أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ ۖ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ (23) Dogrusu inanan, salih ameller isleyen ve Rabblarına boyun egenler; iste onlardır cennetlik olanlar. Orada ebediyyen kalacaklardır |
۞ مَثَلُ الْفَرِيقَيْنِ كَالْأَعْمَىٰ وَالْأَصَمِّ وَالْبَصِيرِ وَالسَّمِيعِ ۚ هَلْ يَسْتَوِيَانِ مَثَلًا ۚ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ (24) Bu iki zumrenin durumu kor ve sagır kimse ile goren ve isiten kimsenin durumuna benzer. Ikisi bir olur mu hic? Hala ibret almıyor musunuz |
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِ إِنِّي لَكُمْ نَذِيرٌ مُّبِينٌ (25) Gercekten Nuh´u da kavmine gondermistik. Ben, sizin icin apacık bir uyarıcıyım |
أَن لَّا تَعْبُدُوا إِلَّا اللَّهَ ۖ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ أَلِيمٍ (26) Allah´tan baskasına ibadet etmeyin. Dogrusu ben, hakkınızda acıklı bir gunun azabından korkuyorum |
فَقَالَ الْمَلَأُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِن قَوْمِهِ مَا نَرَاكَ إِلَّا بَشَرًا مِّثْلَنَا وَمَا نَرَاكَ اتَّبَعَكَ إِلَّا الَّذِينَ هُمْ أَرَاذِلُنَا بَادِيَ الرَّأْيِ وَمَا نَرَىٰ لَكُمْ عَلَيْنَا مِن فَضْلٍ بَلْ نَظُنُّكُمْ كَاذِبِينَ (27) Bunun uzerine kavminden kufredenlerin elebasları dediler ki: Biz, senin ancak kendimiz gibi bir insan oldugunu goruyoruz. Icimizde sadece ayak takımının, baslangıcta dusunmeden sana uydukları gozumuzun onundedir. Sizin bize ustun bir meziyyetinizi gormuyoruz. Aksine biz, sizi yalancılar sanıyoruz |
قَالَ يَا قَوْمِ أَرَأَيْتُمْ إِن كُنتُ عَلَىٰ بَيِّنَةٍ مِّن رَّبِّي وَآتَانِي رَحْمَةً مِّنْ عِندِهِ فَعُمِّيَتْ عَلَيْكُمْ أَنُلْزِمُكُمُوهَا وَأَنتُمْ لَهَا كَارِهُونَ (28) Nuh dedi ki: Ey kavmim; eger Rabbım tarafından bir delilim bulunur ve O, katından bana ihsan eder de bunlar sizden gizli kalırsa; onu istemediginiz halde size zorla mı kabul ettirecegiz |
وَيَا قَوْمِ لَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مَالًا ۖ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى اللَّهِ ۚ وَمَا أَنَا بِطَارِدِ الَّذِينَ آمَنُوا ۚ إِنَّهُم مُّلَاقُو رَبِّهِمْ وَلَٰكِنِّي أَرَاكُمْ قَوْمًا تَجْهَلُونَ (29) Ey kavmim: buna karsılık olarak sizden hic bir mal istemiyorum. Benim ucretim yalnız Allah´a aittir. Inananları da kovacak degilim. Cunku onlar, Rabblarına kavusacaklardır. Ne var ki ben; sizi, cahil bir kavim olarak goruyorum |
وَيَا قَوْمِ مَن يَنصُرُنِي مِنَ اللَّهِ إِن طَرَدتُّهُمْ ۚ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ (30) Ey kavmim; ben, onları kovarsam; beni, Allah´a karsı kim savunur? Hala dusunemiyor musunuz |
وَلَا أَقُولُ لَكُمْ عِندِي خَزَائِنُ اللَّهِ وَلَا أَعْلَمُ الْغَيْبَ وَلَا أَقُولُ إِنِّي مَلَكٌ وَلَا أَقُولُ لِلَّذِينَ تَزْدَرِي أَعْيُنُكُمْ لَن يُؤْتِيَهُمُ اللَّهُ خَيْرًا ۖ اللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا فِي أَنفُسِهِمْ ۖ إِنِّي إِذًا لَّمِنَ الظَّالِمِينَ (31) Ben, size: Allah´ın hazineleri yanımdadır, demiyorum. Gaybı da bilmem. Melegim de demiyorum. Hor gorduklerinize Allah iyilik vermeyecektir de demiyorum. Iclerinde olanı en iyi bilen Allah´tır. Yoksa ben de zalimlerden olurum |
قَالُوا يَا نُوحُ قَدْ جَادَلْتَنَا فَأَكْثَرْتَ جِدَالَنَا فَأْتِنَا بِمَا تَعِدُنَا إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ (32) Onlar dediler ki: Ey Nuh; bizimle tartıstın, cok ugrastın, dogru sozlu isen haydi tehdid ettigin seyi getir |
قَالَ إِنَّمَا يَأْتِيكُم بِهِ اللَّهُ إِن شَاءَ وَمَا أَنتُم بِمُعْجِزِينَ (33) Dedi ki: Onu size diledigi takdirde ancak Allah getirir. Ve siz, O´nu asla aciz bırakamazsınız |
وَلَا يَنفَعُكُمْ نُصْحِي إِنْ أَرَدتُّ أَنْ أَنصَحَ لَكُمْ إِن كَانَ اللَّهُ يُرِيدُ أَن يُغْوِيَكُمْ ۚ هُوَ رَبُّكُمْ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ (34) Allah, sizi azdırmak isterse; ben size ogut vermek istesem de faydası olmaz, Rabbınız O´dur. O´na donduruleceksiniz |
أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ ۖ قُلْ إِنِ افْتَرَيْتُهُ فَعَلَيَّ إِجْرَامِي وَأَنَا بَرِيءٌ مِّمَّا تُجْرِمُونَ (35) Yoksa: «onu kendiliginden uydurdu» mu derler? De ki: Ben bunu uydurduysam vebali banadır. Oysa ben, sizin islediginiz gunahlardan tamamen uzagım |
وَأُوحِيَ إِلَىٰ نُوحٍ أَنَّهُ لَن يُؤْمِنَ مِن قَوْمِكَ إِلَّا مَن قَدْ آمَنَ فَلَا تَبْتَئِسْ بِمَا كَانُوا يَفْعَلُونَ (36) Nuh´a vahyolundu ki: Senin kavminden iman edenlerden baskası asla inanmayacaktır. Bunun icin onların islediklerine uzulme |
وَاصْنَعِ الْفُلْكَ بِأَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا وَلَا تُخَاطِبْنِي فِي الَّذِينَ ظَلَمُوا ۚ إِنَّهُم مُّغْرَقُونَ (37) Gozetimimiz altında ve vahyimizle gemiyi yap. Zulmedenler icin Bana bir sey soyleme. Cunku onlar, suda bogulacaklardır |
وَيَصْنَعُ الْفُلْكَ وَكُلَّمَا مَرَّ عَلَيْهِ مَلَأٌ مِّن قَوْمِهِ سَخِرُوا مِنْهُ ۚ قَالَ إِن تَسْخَرُوا مِنَّا فَإِنَّا نَسْخَرُ مِنكُمْ كَمَا تَسْخَرُونَ (38) Gemiyi yapmaya basladı. Kavminin ileri gelenleri yanına ugradıkca onunla eglenirlerdi. O da dedi ki: Bizimle alay ediyorsunuz ama, sizin alay ettiginiz gibi biz de sizinle alay edecegiz |
فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ مَن يَأْتِيهِ عَذَابٌ يُخْزِيهِ وَيَحِلُّ عَلَيْهِ عَذَابٌ مُّقِيمٌ (39) Rusvay edici azabın kime gelecegini surekli azabın kime inecegini goreceksiniz |
حَتَّىٰ إِذَا جَاءَ أَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُ قُلْنَا احْمِلْ فِيهَا مِن كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَأَهْلَكَ إِلَّا مَن سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ وَمَنْ آمَنَ ۚ وَمَا آمَنَ مَعَهُ إِلَّا قَلِيلٌ (40) Nihayet buyrugumuz gelip sular kaynamaya baslayınca: Her cinsten birer cifti ve hakkında hukum verilmis olanın dısında kalan coluk cocugunu ve inananları gemiye al, dedik. Zaten onunla beraber pek az kimse inanmıstı |
۞ وَقَالَ ارْكَبُوا فِيهَا بِسْمِ اللَّهِ مَجْرَاهَا وَمُرْسَاهَا ۚ إِنَّ رَبِّي لَغَفُورٌ رَّحِيمٌ (41) Nuh dedi ki: Ona binin, onun akıp gitmesi de durması da Allah´ın adıyladır. Rabbım muhakkak Gafur ve Rahim´dir |
وَهِيَ تَجْرِي بِهِمْ فِي مَوْجٍ كَالْجِبَالِ وَنَادَىٰ نُوحٌ ابْنَهُ وَكَانَ فِي مَعْزِلٍ يَا بُنَيَّ ارْكَب مَّعَنَا وَلَا تَكُن مَّعَ الْكَافِرِينَ (42) Daglar gibi dalgaların icinde onları gotururken Nuh bir kenarda ayrı kalmıs ogluna: Bizimle beraber gel, kufredenlerle birlikte olma, diye seslendi |
قَالَ سَآوِي إِلَىٰ جَبَلٍ يَعْصِمُنِي مِنَ الْمَاءِ ۚ قَالَ لَا عَاصِمَ الْيَوْمَ مِنْ أَمْرِ اللَّهِ إِلَّا مَن رَّحِمَ ۚ وَحَالَ بَيْنَهُمَا الْمَوْجُ فَكَانَ مِنَ الْمُغْرَقِينَ (43) O: Daga sıgınırım, beni sudan kurtarır, deyince; Nuh: Bu gun Allah´ın rahmetine erisenden baskası icin Allah´ın buyrugundan kurtulus yoktur, dedi. Ve aralarına dalga girdi, o da bogulanlardan oldu |
وَقِيلَ يَا أَرْضُ ابْلَعِي مَاءَكِ وَيَا سَمَاءُ أَقْلِعِي وَغِيضَ الْمَاءُ وَقُضِيَ الْأَمْرُ وَاسْتَوَتْ عَلَى الْجُودِيِّ ۖ وَقِيلَ بُعْدًا لِّلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ (44) Denildi ki: Ey yer suyunu cek, Ey gok, sen de tut, su cekildi, is de bitti. Gemi Cudi´ye oturdu. Zalimler guruhu Allah´ın rahmetinden uzak olsun, denildi |
وَنَادَىٰ نُوحٌ رَّبَّهُ فَقَالَ رَبِّ إِنَّ ابْنِي مِنْ أَهْلِي وَإِنَّ وَعْدَكَ الْحَقُّ وَأَنتَ أَحْكَمُ الْحَاكِمِينَ (45) Nuh Rabbına yakardı ve: Ey Rabbım; oglum benim ailemdendi, ama Senin vaadin haktır. Ve sen; hakimlerin en iyi hukmedenisin, dedi |
قَالَ يَا نُوحُ إِنَّهُ لَيْسَ مِنْ أَهْلِكَ ۖ إِنَّهُ عَمَلٌ غَيْرُ صَالِحٍ ۖ فَلَا تَسْأَلْنِ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ ۖ إِنِّي أَعِظُكَ أَن تَكُونَ مِنَ الْجَاهِلِينَ (46) Buyurdu ki: Ey Nuh; o senin ailenden degildir. Cunku kotu bir is islemistir. Oyleyse bilmedigin seyi Benden isteme. Cahillerden olmaman icin sana ogut veriyorum |
قَالَ رَبِّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ أَنْ أَسْأَلَكَ مَا لَيْسَ لِي بِهِ عِلْمٌ ۖ وَإِلَّا تَغْفِرْ لِي وَتَرْحَمْنِي أَكُن مِّنَ الْخَاسِرِينَ (47) Rabbım; bilmedigim seyi Senden istemekten Sana sıgınırım. Beni bagıslamaz ve yarlıgamazsan; husrana ugrayanlardan olurum, dedi |
قِيلَ يَا نُوحُ اهْبِطْ بِسَلَامٍ مِّنَّا وَبَرَكَاتٍ عَلَيْكَ وَعَلَىٰ أُمَمٍ مِّمَّن مَّعَكَ ۚ وَأُمَمٌ سَنُمَتِّعُهُمْ ثُمَّ يَمَسُّهُم مِّنَّا عَذَابٌ أَلِيمٌ (48) Ey Nuh; bizim katımızdan selametle in. Sana ve seninle beraber olan ummetlere hayır ve bereketler olsun. Ama oyle ummetler var ki; onları bir sure gecindirecegiz. Sonra onlara can yakıcı bir azab verecegiz, denildi |
تِلْكَ مِنْ أَنبَاءِ الْغَيْبِ نُوحِيهَا إِلَيْكَ ۖ مَا كُنتَ تَعْلَمُهَا أَنتَ وَلَا قَوْمُكَ مِن قَبْلِ هَٰذَا ۖ فَاصْبِرْ ۖ إِنَّ الْعَاقِبَةَ لِلْمُتَّقِينَ (49) Iste bunlar, gayb haberlerindendir ki sana vahyediyoruz. Ne sen, ne de kavmin daha once bunları bilemezdiniz. Oyleyse sabret, cunku akıbet muttakilerindir |
وَإِلَىٰ عَادٍ أَخَاهُمْ هُودًا ۚ قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُ ۖ إِنْ أَنتُمْ إِلَّا مُفْتَرُونَ (50) Ad´a kardesleri Hud´u gonderdik. O dedi ki: Ey kavmim; Allah´a ibadet edin, O´ndan baska ilahınız yoktur, yoksa sadece yalan uyduran kimseler olursunuz |
يَا قَوْمِ لَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ أَجْرًا ۖ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى الَّذِي فَطَرَنِي ۚ أَفَلَا تَعْقِلُونَ (51) Ey kavmim; ben sizden bunun icin bir ucret istemiyorum. Benim ucretim, yalnız beni yaratana aittir. Aklınız ermiyor mu |
وَيَا قَوْمِ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُوا إِلَيْهِ يُرْسِلِ السَّمَاءَ عَلَيْكُم مِّدْرَارًا وَيَزِدْكُمْ قُوَّةً إِلَىٰ قُوَّتِكُمْ وَلَا تَتَوَلَّوْا مُجْرِمِينَ (52) Ey kavmim; Rabbınızdan magfiret dileyin, sonra O´na tevbe edin ki size gokten bol bol yagmur gondersin, kuvvetinize kuvvet, katsın. Ve suclular olarak donmeyin |
قَالُوا يَا هُودُ مَا جِئْتَنَا بِبَيِّنَةٍ وَمَا نَحْنُ بِتَارِكِي آلِهَتِنَا عَن قَوْلِكَ وَمَا نَحْنُ لَكَ بِمُؤْمِنِينَ (53) Dediler ki: Ey Hud; sen bize apacık bir burhanla gelmedin, senin sozunden dolayı ilahlarımızı terkedemeyiz ve sana inanmayız |
إِن نَّقُولُ إِلَّا اعْتَرَاكَ بَعْضُ آلِهَتِنَا بِسُوءٍ ۗ قَالَ إِنِّي أُشْهِدُ اللَّهَ وَاشْهَدُوا أَنِّي بَرِيءٌ مِّمَّا تُشْرِكُونَ (54) Ilahlarımızdan biri seni fena carpmıs, demekten baska bir sey de soylemeyiz. Dedi ki: Dogrusu ben, Allah´ı sahid tutuyorum. Siz de sahid olun ki; sizin Allah´tan baska sirk kostugunuz seylerden, ben uzagım |
مِن دُونِهِ ۖ فَكِيدُونِي جَمِيعًا ثُمَّ لَا تُنظِرُونِ (55) Hepiniz birlikte tuzak kurun bana. Sonra da hic musade etmeyin |
إِنِّي تَوَكَّلْتُ عَلَى اللَّهِ رَبِّي وَرَبِّكُم ۚ مَّا مِن دَابَّةٍ إِلَّا هُوَ آخِذٌ بِنَاصِيَتِهَا ۚ إِنَّ رَبِّي عَلَىٰ صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ (56) Ben, sadece benim de, sizin de Rabbınız olan Allah´a tevekkul ettim. Yuruyen hic bir canlı yoktur ki; O, alnından tutmasın. Elbette dosdogru yol uzeredir benim Rabbım |
فَإِن تَوَلَّوْا فَقَدْ أَبْلَغْتُكُم مَّا أُرْسِلْتُ بِهِ إِلَيْكُمْ ۚ وَيَسْتَخْلِفُ رَبِّي قَوْمًا غَيْرَكُمْ وَلَا تَضُرُّونَهُ شَيْئًا ۚ إِنَّ رَبِّي عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ حَفِيظٌ (57) Yuz cevirirseniz; bilin ki: Ben, size neyi bildirmek icin gonderildimse onları bildirdim. Rabbım, yerinize sizden baska bir kavim de getirebilir. Ve siz, O´na bir sey yapamazsınız. Dogrusu Rabbım, her seye Hafiz´dir |
وَلَمَّا جَاءَ أَمْرُنَا نَجَّيْنَا هُودًا وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِّنَّا وَنَجَّيْنَاهُم مِّنْ عَذَابٍ غَلِيظٍ (58) Emrimiz gelince; Hud´u ve beraberindeki mu´minleri tarafımızdan bir rahmetle kurtardık. Onları katı bir azabtan kurtardık |
وَتِلْكَ عَادٌ ۖ جَحَدُوا بِآيَاتِ رَبِّهِمْ وَعَصَوْا رُسُلَهُ وَاتَّبَعُوا أَمْرَ كُلِّ جَبَّارٍ عَنِيدٍ (59) Ad da, Rabblarının ayetlerini bile bile inkar ettiler. Peygamberlerine isyan ettiler. Ve her inadcı zorbanın emrine uydular |
وَأُتْبِعُوا فِي هَٰذِهِ الدُّنْيَا لَعْنَةً وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ ۗ أَلَا إِنَّ عَادًا كَفَرُوا رَبَّهُمْ ۗ أَلَا بُعْدًا لِّعَادٍ قَوْمِ هُودٍ (60) Bu dunyada da, kıyamet gununde de la´nete ugradılar. Bilin ki: Ad, Rabblarını inkar ettiler. Ve yine bilin ki; Hud´un kavmi Ad, Allah´ın rahmetinden uzaklastı |
۞ وَإِلَىٰ ثَمُودَ أَخَاهُمْ صَالِحًا ۚ قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُ ۖ هُوَ أَنشَأَكُم مِّنَ الْأَرْضِ وَاسْتَعْمَرَكُمْ فِيهَا فَاسْتَغْفِرُوهُ ثُمَّ تُوبُوا إِلَيْهِ ۚ إِنَّ رَبِّي قَرِيبٌ مُّجِيبٌ (61) Semud´a da kardesleri Salih´i, Ey kavmim; Allah´a kulluk edin, sizin O´ndan baska tanrınız yoktur. O´dur sizi yeryuzunden yaratıp orayı i´mar etmenizi isteyen. Magfiret dileyin O´ndan, sonra da tevbe edin. Suphesiz Rabbım, size yakındır, kabul edendir, dedi |
قَالُوا يَا صَالِحُ قَدْ كُنتَ فِينَا مَرْجُوًّا قَبْلَ هَٰذَا ۖ أَتَنْهَانَا أَن نَّعْبُدَ مَا يَعْبُدُ آبَاؤُنَا وَإِنَّنَا لَفِي شَكٍّ مِّمَّا تَدْعُونَا إِلَيْهِ مُرِيبٍ (62) Dediler ki: Ey Salih, aramızda bundan once kendisinden iyilik beklenmis kimseydin sen. Simdi kalkıp da babalarımızın taptıklarına tapmaktan bizi vazgecirmek mi istiyorsun? Dogrusu, bizi cagırdıgın seyden suphe ve endise icindeyiz |
قَالَ يَا قَوْمِ أَرَأَيْتُمْ إِن كُنتُ عَلَىٰ بَيِّنَةٍ مِّن رَّبِّي وَآتَانِي مِنْهُ رَحْمَةً فَمَن يَنصُرُنِي مِنَ اللَّهِ إِنْ عَصَيْتُهُ ۖ فَمَا تَزِيدُونَنِي غَيْرَ تَخْسِيرٍ (63) Dedi ki: Ey kavmim; Rabbımdan acık bir delilim olur, bana rahmet eder ve ben de O´na bas kaldırırsam; soyleyin bakalım, beni Allah´a karsı kim savunur? Bana husrandan baska bir sey kazandırmazsınız |
وَيَا قَوْمِ هَٰذِهِ نَاقَةُ اللَّهِ لَكُمْ آيَةً فَذَرُوهَا تَأْكُلْ فِي أَرْضِ اللَّهِ وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابٌ قَرِيبٌ (64) Ey kavmim; bu, size bir ayet olarak Allah´ın yarattıgı disi devedir, bırakın onu da Allah´ın topragında otlasın. Ona kotu maksadla dokunmayın. Yoksa siz, pek yakın bir azaba ugrarsınız |
فَعَقَرُوهَا فَقَالَ تَمَتَّعُوا فِي دَارِكُمْ ثَلَاثَةَ أَيَّامٍ ۖ ذَٰلِكَ وَعْدٌ غَيْرُ مَكْذُوبٍ (65) Buna ragmen onu kesip devirdiler. O zaman: Yurdunuzda uc gun daha kalın. Bu; yalanlanmayacak bir sozdur, dedi |
فَلَمَّا جَاءَ أَمْرُنَا نَجَّيْنَا صَالِحًا وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِّنَّا وَمِنْ خِزْيِ يَوْمِئِذٍ ۗ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ الْقَوِيُّ الْعَزِيزُ (66) Emrimiz gelince; Salih´i ve beraberindeki mu´minleri, tarafımızdan bir rahmet ile azabdan ve o gunun rusvaylıgından kurtardık. Dogrusu Rabbın; Kavi´dir, Aziz´dir |
وَأَخَذَ الَّذِينَ ظَلَمُوا الصَّيْحَةُ فَأَصْبَحُوا فِي دِيَارِهِمْ جَاثِمِينَ (67) Zulmedenleri bir cıglık tuttu. Oldukları yerde diz ustu cokuverdiler |
كَأَن لَّمْ يَغْنَوْا فِيهَا ۗ أَلَا إِنَّ ثَمُودَ كَفَرُوا رَبَّهُمْ ۗ أَلَا بُعْدًا لِّثَمُودَ (68) Sanki orada hic yasamamıslardı. Bilin ki; Semud, Rabblarını inkar etmislerdi. Ve yine bilin ki; Semud, Allah´ın rahmetinden uzaklastı |
وَلَقَدْ جَاءَتْ رُسُلُنَا إِبْرَاهِيمَ بِالْبُشْرَىٰ قَالُوا سَلَامًا ۖ قَالَ سَلَامٌ ۖ فَمَا لَبِثَ أَن جَاءَ بِعِجْلٍ حَنِيذٍ (69) Elcilerimiz Ibrahim´e mujdelerle gelmis: Selam, demislerdi de o; Selam, demis ve beklemeden onlara kızartılmıs bir buzagı ikram etmisti |
فَلَمَّا رَأَىٰ أَيْدِيَهُمْ لَا تَصِلُ إِلَيْهِ نَكِرَهُمْ وَأَوْجَسَ مِنْهُمْ خِيفَةً ۚ قَالُوا لَا تَخَفْ إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَىٰ قَوْمِ لُوطٍ (70) Ellerinin ona uzanmadıgını gorunce, durumlarını begenmedi ve icine korku dustu. Korkma, biz Lut kavmine gonderildik, dediler |
وَامْرَأَتُهُ قَائِمَةٌ فَضَحِكَتْ فَبَشَّرْنَاهَا بِإِسْحَاقَ وَمِن وَرَاءِ إِسْحَاقَ يَعْقُوبَ (71) Hanımı ayakta idi. Bunun uzerine guldu. Biz de ona Ishak´ı, Ishak´ın ardından Ya´kub´u mujdeledik |
قَالَتْ يَا وَيْلَتَىٰ أَأَلِدُ وَأَنَا عَجُوزٌ وَهَٰذَا بَعْلِي شَيْخًا ۖ إِنَّ هَٰذَا لَشَيْءٌ عَجِيبٌ (72) Vay basıma gelenler, ben mi doguracagım? Ben kocamıs biri, su erim de bir ihtiyar iken. Dogrusu bu, sasılacak bir sey, dedi |
قَالُوا أَتَعْجَبِينَ مِنْ أَمْرِ اللَّهِ ۖ رَحْمَتُ اللَّهِ وَبَرَكَاتُهُ عَلَيْكُمْ أَهْلَ الْبَيْتِ ۚ إِنَّهُ حَمِيدٌ مَّجِيدٌ (73) Dediler ki: Allah´ın isine mi sasarsın ey evin hanımı? Allah´ın rahmeti ve bereketleri sizin uzerinizedir. Muhakkak ki O, Hamid´dir, Mecid´dir |
فَلَمَّا ذَهَبَ عَنْ إِبْرَاهِيمَ الرَّوْعُ وَجَاءَتْهُ الْبُشْرَىٰ يُجَادِلُنَا فِي قَوْمِ لُوطٍ (74) Ibrahim´in korkusu gecipte mujde kendisine ulasınca; Lut kavmi hakkında bizimle tartısmaya giristi |
إِنَّ إِبْرَاهِيمَ لَحَلِيمٌ أَوَّاهٌ مُّنِيبٌ (75) Dogrusu Ibrahim; yumusak huylu, cok icli ve kendisini Allah´a vermis bir kimseydi |
يَا إِبْرَاهِيمُ أَعْرِضْ عَنْ هَٰذَا ۖ إِنَّهُ قَدْ جَاءَ أَمْرُ رَبِّكَ ۖ وَإِنَّهُمْ آتِيهِمْ عَذَابٌ غَيْرُ مَرْدُودٍ (76) Ey Ibrahim; bundan vazgec, zira Rabbının fermanı gelmistir. Onlara muhakkak geri cevirilmeyecek bir azab gelmektedir |
وَلَمَّا جَاءَتْ رُسُلُنَا لُوطًا سِيءَ بِهِمْ وَضَاقَ بِهِمْ ذَرْعًا وَقَالَ هَٰذَا يَوْمٌ عَصِيبٌ (77) Elcilerimiz Lut´a gelince; onların gelmelerinden endiseye dustu, cok sıkıldı ve: Iste bu cok cetin bir gundur, dedi |
وَجَاءَهُ قَوْمُهُ يُهْرَعُونَ إِلَيْهِ وَمِن قَبْلُ كَانُوا يَعْمَلُونَ السَّيِّئَاتِ ۚ قَالَ يَا قَوْمِ هَٰؤُلَاءِ بَنَاتِي هُنَّ أَطْهَرُ لَكُمْ ۖ فَاتَّقُوا اللَّهَ وَلَا تُخْزُونِ فِي ضَيْفِي ۖ أَلَيْسَ مِنكُمْ رَجُلٌ رَّشِيدٌ (78) Kavmi ona kosa kosa geldi. Daha once de kotu isler islerlerdi. Ey kavmim; iste kızlarım, bunlar sizin icin daha temizdir. Allah´tan korkun da misafirlerin onunde beni rezil etmeyin. Icinizde aklı erer bir kimse yok mudur? dedi |
قَالُوا لَقَدْ عَلِمْتَ مَا لَنَا فِي بَنَاتِكَ مِنْ حَقٍّ وَإِنَّكَ لَتَعْلَمُ مَا نُرِيدُ (79) Dediler ki: Senin kızlarınla bizim bir ilgimizin olmadıgını biliyorsun. Sen ne istedigimizi bilirsin |
قَالَ لَوْ أَنَّ لِي بِكُمْ قُوَّةً أَوْ آوِي إِلَىٰ رُكْنٍ شَدِيدٍ (80) Keske size yetecek bir kuvvetim olsaydı. Veya saglam bir yere sıgınsaydım dedi |
قَالُوا يَا لُوطُ إِنَّا رُسُلُ رَبِّكَ لَن يَصِلُوا إِلَيْكَ ۖ فَأَسْرِ بِأَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِّنَ اللَّيْلِ وَلَا يَلْتَفِتْ مِنكُمْ أَحَدٌ إِلَّا امْرَأَتَكَ ۖ إِنَّهُ مُصِيبُهَا مَا أَصَابَهُمْ ۚ إِنَّ مَوْعِدَهُمُ الصُّبْحُ ۚ أَلَيْسَ الصُّبْحُ بِقَرِيبٍ (81) Dediler ki: Ey Lut; biz Rabbının elcileriyiz. Onlar sana ilisemeyecekler. Bir ara geceleyin ailenle birlikte yola cık. Karının dısında kimse geri kalmasın. Dogrusu onların basına gelecek olan, onun da basına gelecektir. Onların basına gelecek sabahleyindir. Daha sabah yakın degil mi |
فَلَمَّا جَاءَ أَمْرُنَا جَعَلْنَا عَالِيَهَا سَافِلَهَا وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهَا حِجَارَةً مِّن سِجِّيلٍ مَّنضُودٍ (82) Emrimiz gelince; oranın ustunu altına getirdik ve uzerine yıgın yıgın sert taslar yagdırdık |
مُّسَوَّمَةً عِندَ رَبِّكَ ۖ وَمَا هِيَ مِنَ الظَّالِمِينَ بِبَعِيدٍ (83) Ki bu taslar, Rabbının katında isaretlenmistir. Bunlar zalimlerden hic bir zaman uzak olmayacaktır |
۞ وَإِلَىٰ مَدْيَنَ أَخَاهُمْ شُعَيْبًا ۚ قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُ ۖ وَلَا تَنقُصُوا الْمِكْيَالَ وَالْمِيزَانَ ۚ إِنِّي أَرَاكُم بِخَيْرٍ وَإِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ مُّحِيطٍ (84) Medyen´e de kardesleri Suayb´ı. Dedi ki: Ey kavmim; Allah´a kulluk edin, O´ndan baska ilahınız yoktur. Olcuyu tartıyı eksik tutmayın. Ben sizi, iyi bir halde, refah icinde goruyorum. Ve sizi azabla kusatacak bir gunden korkuyorum |
وَيَا قَوْمِ أَوْفُوا الْمِكْيَالَ وَالْمِيزَانَ بِالْقِسْطِ ۖ وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ أَشْيَاءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ (85) Ey kavmim; olcuyu ve tartıyı yerine getirin. Insanlara esyalarını eksik vermeyin, yeryuzunde bozgunculuk yaparak karısıklık cıkarmayın |
بَقِيَّتُ اللَّهِ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ ۚ وَمَا أَنَا عَلَيْكُم بِحَفِيظٍ (86) Iman ediyorsanız; Allah´ın geri bıraktıgı sizin icin daha hayırlıdır. Sonra ben, sizin uzerinizde bir koruyucu da degilim |
قَالُوا يَا شُعَيْبُ أَصَلَاتُكَ تَأْمُرُكَ أَن نَّتْرُكَ مَا يَعْبُدُ آبَاؤُنَا أَوْ أَن نَّفْعَلَ فِي أَمْوَالِنَا مَا نَشَاءُ ۖ إِنَّكَ لَأَنتَ الْحَلِيمُ الرَّشِيدُ (87) Dediler ki: Ey Suayb; senin namazın mı bize babalarımızın taptıklarını ve mallarımızı diledigimiz gibi kullanmamızı men´ediyor? Sen, dogrusu aklı basında, yumusak huylu birisin |
قَالَ يَا قَوْمِ أَرَأَيْتُمْ إِن كُنتُ عَلَىٰ بَيِّنَةٍ مِّن رَّبِّي وَرَزَقَنِي مِنْهُ رِزْقًا حَسَنًا ۚ وَمَا أُرِيدُ أَنْ أُخَالِفَكُمْ إِلَىٰ مَا أَنْهَاكُمْ عَنْهُ ۚ إِنْ أُرِيدُ إِلَّا الْإِصْلَاحَ مَا اسْتَطَعْتُ ۚ وَمَا تَوْفِيقِي إِلَّا بِاللَّهِ ۚ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَإِلَيْهِ أُنِيبُ (88) Dedi ki: Ey kavmim; ben Rabbımdan apacık bir delil uzere iken O, bana kendisinden guzel bir rızık ihsan etmisse; ne dersiniz? Size yasakladıgım seylere aykırı hareket etmek istemem. Gucumun yettigi kadar islah etmekten baska bir istegim yoktur. Basarım; ancak Allah´tadır. O´na tevekkul ettim ve O´na yoneliyorum |
وَيَا قَوْمِ لَا يَجْرِمَنَّكُمْ شِقَاقِي أَن يُصِيبَكُم مِّثْلُ مَا أَصَابَ قَوْمَ نُوحٍ أَوْ قَوْمَ هُودٍ أَوْ قَوْمَ صَالِحٍ ۚ وَمَا قَوْمُ لُوطٍ مِّنكُم بِبَعِيدٍ (89) Ey kavmim; bana karsı gelmeniz; Nuh kavminin, Hud kavminin, Salih kavminin basına gelen felaketin benzerini, sakın basınıza getirmesin. Lut kavmi de sizden pek uzak degildir |
وَاسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُوا إِلَيْهِ ۚ إِنَّ رَبِّي رَحِيمٌ وَدُودٌ (90) Rabbınızdan magfiret dileyin, sonra da tevbe edin O´na. Dogrusu benim Rabbım, Rahim´dir, Vedud´dur |
قَالُوا يَا شُعَيْبُ مَا نَفْقَهُ كَثِيرًا مِّمَّا تَقُولُ وَإِنَّا لَنَرَاكَ فِينَا ضَعِيفًا ۖ وَلَوْلَا رَهْطُكَ لَرَجَمْنَاكَ ۖ وَمَا أَنتَ عَلَيْنَا بِعَزِيزٍ (91) Dediler ki: Ey Suayb; soylediklerinin cogunu anlamıyor ve seni aramızda cidden zayıf goruyoruz. Taraftarların olmasaydı, seni taslardık. Esasen sen, bizim yanımızda serefli kimse de degilsin |
قَالَ يَا قَوْمِ أَرَهْطِي أَعَزُّ عَلَيْكُم مِّنَ اللَّهِ وَاتَّخَذْتُمُوهُ وَرَاءَكُمْ ظِهْرِيًّا ۖ إِنَّ رَبِّي بِمَا تَعْمَلُونَ مُحِيطٌ (92) Dedi ki: Ey kavmim; benim taraftarlarım size gore Allah´tan daha mı ustun ki O´na sırt cevirdiniz? Dogrusu Rabbım, sizin yaptıklarınızı kusatmıstır |
وَيَا قَوْمِ اعْمَلُوا عَلَىٰ مَكَانَتِكُمْ إِنِّي عَامِلٌ ۖ سَوْفَ تَعْلَمُونَ مَن يَأْتِيهِ عَذَابٌ يُخْزِيهِ وَمَنْ هُوَ كَاذِبٌ ۖ وَارْتَقِبُوا إِنِّي مَعَكُمْ رَقِيبٌ (93) Ey kavmim; elinizden geleni yapın. Dogrusu ben de yapacagım. Kime rusvay edecek bir azabın gelecegini ve kimin yalancı oldugunu bileceksiniz. Gozetletin, dogrusu ben de sizinle beraber gozetleyenlerdenim |
وَلَمَّا جَاءَ أَمْرُنَا نَجَّيْنَا شُعَيْبًا وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِّنَّا وَأَخَذَتِ الَّذِينَ ظَلَمُوا الصَّيْحَةُ فَأَصْبَحُوا فِي دِيَارِهِمْ جَاثِمِينَ (94) Emrimiz gelince; Suayb´ı ve beraberindeki inananları, katımızdan bir rahmet ile kurtardık. Zulmedenleri de korkunc bir ses yakaladı ve oldukları yerde diz ustu cokuverdiler |
كَأَن لَّمْ يَغْنَوْا فِيهَا ۗ أَلَا بُعْدًا لِّمَدْيَنَ كَمَا بَعِدَتْ ثَمُودُ (95) Sanki orada hic yasamamıslardı. Bilin ki; Semud da Medyen de Allah´ın rahmetinden uzaklastı |
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مُوسَىٰ بِآيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُّبِينٍ (96) Andolsun ki Musa´yı, ayetlerimizle ve apacık bir delille Firavun´a ve erkanına gonderdik |
إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ فَاتَّبَعُوا أَمْرَ فِرْعَوْنَ ۖ وَمَا أَمْرُ فِرْعَوْنَ بِرَشِيدٍ (97) Yine de onlar Firavun´un emrine uydular. Oysa Firavun´un emri hic de dogru degildi |
يَقْدُمُ قَوْمَهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَأَوْرَدَهُمُ النَّارَ ۖ وَبِئْسَ الْوِرْدُ الْمَوْرُودُ (98) O, kıyamet gununde kavmine onculuk eder ve onları atese goturur. Ne kotu yerdir onların gittikleri yer |
وَأُتْبِعُوا فِي هَٰذِهِ لَعْنَةً وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ ۚ بِئْسَ الرِّفْدُ الْمَرْفُودُ (99) Hem burada, hem de kıyamet gununde la´nete ugratıldılar. Kendilerine verilen bu bagıs ne kotu bir bagıstır |
ذَٰلِكَ مِنْ أَنبَاءِ الْقُرَىٰ نَقُصُّهُ عَلَيْكَ ۖ مِنْهَا قَائِمٌ وَحَصِيدٌ (100) Bunlar; o kasabanın haberleridir ki, sana anlatıyoruz. Onların bir kısmı hala duruyor, bir kısmı ise silinip gitmistir |
وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلَٰكِن ظَلَمُوا أَنفُسَهُمْ ۖ فَمَا أَغْنَتْ عَنْهُمْ آلِهَتُهُمُ الَّتِي يَدْعُونَ مِن دُونِ اللَّهِ مِن شَيْءٍ لَّمَّا جَاءَ أَمْرُ رَبِّكَ ۖ وَمَا زَادُوهُمْ غَيْرَ تَتْبِيبٍ (101) Onlara, Biz zulmetmedik, fakat onlar kendilerine zulmettiler. Rabbının emri gelince de Allah´ı bırakıp taptıkları ilahları kendilerine bir fayda vermedi. Kayıplarını artırmaktan baska bir seye yaramadı |
وَكَذَٰلِكَ أَخْذُ رَبِّكَ إِذَا أَخَذَ الْقُرَىٰ وَهِيَ ظَالِمَةٌ ۚ إِنَّ أَخْذَهُ أَلِيمٌ شَدِيدٌ (102) Iste boyledir Rabbının yakalayısı; kasabaların zalim halkını yakaladıgı zaman. Cunku O´nun yakalaması hem siddetli, hem de acıklıdır |
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِّمَنْ خَافَ عَذَابَ الْآخِرَةِ ۚ ذَٰلِكَ يَوْمٌ مَّجْمُوعٌ لَّهُ النَّاسُ وَذَٰلِكَ يَوْمٌ مَّشْهُودٌ (103) Muhakkak ki ahiret azabından korkanlar icin, bunda ayet vardır. O gun; butun insanların toplanacagı gundur ve o, gorulecek gundur |
وَمَا نُؤَخِّرُهُ إِلَّا لِأَجَلٍ مَّعْدُودٍ (104) Biz, o gunu, ancak sayılı bir sureye kadar erteleriz |
يَوْمَ يَأْتِ لَا تَكَلَّمُ نَفْسٌ إِلَّا بِإِذْنِهِ ۚ فَمِنْهُمْ شَقِيٌّ وَسَعِيدٌ (105) O gun gelince; Allah´ın izni olmadan kimse konusamaz. Onlardan kimisi bedbaht, kimisi de bahtiyardır |
فَأَمَّا الَّذِينَ شَقُوا فَفِي النَّارِ لَهُمْ فِيهَا زَفِيرٌ وَشَهِيقٌ (106) Bedbahtlara gelince; onlar, cehennenmdedirler. Orada yuksek sesle solurlar |
خَالِدِينَ فِيهَا مَا دَامَتِ السَّمَاوَاتُ وَالْأَرْضُ إِلَّا مَا شَاءَ رَبُّكَ ۚ إِنَّ رَبَّكَ فَعَّالٌ لِّمَا يُرِيدُ (107) Gokler ve yer durdukca orada temelli kalacaklardır. Rabbının diledigi muddet baska. Muhakkak ki Rabbın, diledigini elbette yapandır |
۞ وَأَمَّا الَّذِينَ سُعِدُوا فَفِي الْجَنَّةِ خَالِدِينَ فِيهَا مَا دَامَتِ السَّمَاوَاتُ وَالْأَرْضُ إِلَّا مَا شَاءَ رَبُّكَ ۖ عَطَاءً غَيْرَ مَجْذُوذٍ (108) Bahtiyar olanlar ise cennettedirler. Gokler ve yer durdukca temelli kalacaklardır orada. Rabbının diledigi baska. Bu, ardı arkası kesilmeyen bir vergidir |
فَلَا تَكُ فِي مِرْيَةٍ مِّمَّا يَعْبُدُ هَٰؤُلَاءِ ۚ مَا يَعْبُدُونَ إِلَّا كَمَا يَعْبُدُ آبَاؤُهُم مِّن قَبْلُ ۚ وَإِنَّا لَمُوَفُّوهُمْ نَصِيبَهُمْ غَيْرَ مَنقُوصٍ (109) Oyleyse bunların taptıkları seyler konusunda sakın suphede olma. Daha once babalarının taptıkları gibi onlar da taparlar. Onların paylarını eksiksiz odeyecegiz |
وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ فَاخْتُلِفَ فِيهِ ۚ وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِن رَّبِّكَ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ ۚ وَإِنَّهُمْ لَفِي شَكٍّ مِّنْهُ مُرِيبٍ (110) Andolsun ki; Musa´ya kitabı verdik de hakkında ihtilafa dustuler. Eger Rabbından bir soz gecmis olmasaydı; aralarında hukum verilmis bitmisti bile. Dogrusu onlar, bundan yana siddetli bir tereddud ve suphe icindedirler |
وَإِنَّ كُلًّا لَّمَّا لَيُوَفِّيَنَّهُمْ رَبُّكَ أَعْمَالَهُمْ ۚ إِنَّهُ بِمَا يَعْمَلُونَ خَبِيرٌ (111) Hic suphe yok ki Rabbın; herkese amellerinin karsılıgını tamamen odeyecektir. Muhakkak ki O; yaptıklarınızdan haberdardır |
فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَمَن تَابَ مَعَكَ وَلَا تَطْغَوْا ۚ إِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ (112) Oyleyse sen, emrolundugun gibi dosdogru hareket et. Beraberindeki tevbe edenler de. Asırı gitmeyin. Cunku O, yaptıklarınızı gorur |
وَلَا تَرْكَنُوا إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ اللَّهِ مِنْ أَوْلِيَاءَ ثُمَّ لَا تُنصَرُونَ (113) Zulmedenlere meyletmeyin, yoksa size de ates dokunur. Sizin Allah´tan baska yardımcılarınız yoktur. Sonra yardım da goremezsiniz |
وَأَقِمِ الصَّلَاةَ طَرَفَيِ النَّهَارِ وَزُلَفًا مِّنَ اللَّيْلِ ۚ إِنَّ الْحَسَنَاتِ يُذْهِبْنَ السَّيِّئَاتِ ۚ ذَٰلِكَ ذِكْرَىٰ لِلذَّاكِرِينَ (114) Gunduzun iki tarafında ve gecenin de yakın saatlerinde namaz kıl. Cunku iyilikler kotulukleri giderir. Bu; ogut kabul edenlere bir oguttur |
وَاصْبِرْ فَإِنَّ اللَّهَ لَا يُضِيعُ أَجْرَ الْمُحْسِنِينَ (115) Sabret, cunku Allah ihsan edenlerin ucretini zayi etmez |
فَلَوْلَا كَانَ مِنَ الْقُرُونِ مِن قَبْلِكُمْ أُولُو بَقِيَّةٍ يَنْهَوْنَ عَنِ الْفَسَادِ فِي الْأَرْضِ إِلَّا قَلِيلًا مِّمَّنْ أَنجَيْنَا مِنْهُمْ ۗ وَاتَّبَعَ الَّذِينَ ظَلَمُوا مَا أُتْرِفُوا فِيهِ وَكَانُوا مُجْرِمِينَ (116) Sizden onceki nesillerin ileri gelenleri yeryuzunde bozgunculuga engel olmalı degil miydiler? Onlardan kurtardıklarımız pek azdır. Zalim olanlar ise yalnız kendilerine verilen refahın ardına dustuler. Suclu kimselerdi onlar |
وَمَا كَانَ رَبُّكَ لِيُهْلِكَ الْقُرَىٰ بِظُلْمٍ وَأَهْلُهَا مُصْلِحُونَ (117) Kasabaların halkı ıslah edilip dururken Rabbın haksız yere onları helak etmez |
وَلَوْ شَاءَ رَبُّكَ لَجَعَلَ النَّاسَ أُمَّةً وَاحِدَةً ۖ وَلَا يَزَالُونَ مُخْتَلِفِينَ (118) Rabbın dileseydi; butun insanları tek bir ummet yapardı. Onlar ise hala ayrılıktadırlar |
إِلَّا مَن رَّحِمَ رَبُّكَ ۚ وَلِذَٰلِكَ خَلَقَهُمْ ۗ وَتَمَّتْ كَلِمَةُ رَبِّكَ لَأَمْلَأَنَّ جَهَنَّمَ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ (119) Esasen onları bunun icin yaratmıstır. Rabbının rahmet ettikleri mustesnadır. Bununla beraber, Rabbının su sozu de tamamen yerine gelmistir: Suphesiz ki Ben, cehennemi hep insan ve cinn ile dolduracagım |
وَكُلًّا نَّقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ أَنبَاءِ الرُّسُلِ مَا نُثَبِّتُ بِهِ فُؤَادَكَ ۚ وَجَاءَكَ فِي هَٰذِهِ الْحَقُّ وَمَوْعِظَةٌ وَذِكْرَىٰ لِلْمُؤْمِنِينَ (120) Peygamberlerin haberlerinden hepsini senin kalbini bunlarla pekistirmek icin sana anlatıyoruz. Bununla sana hak, mu´minlere de ogut ve nasihat geldi |
وَقُل لِّلَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ اعْمَلُوا عَلَىٰ مَكَانَتِكُمْ إِنَّا عَامِلُونَ (121) Inanmayanlara de ki: Elinizden geleni yapın, biz de yapacagız |
وَانتَظِرُوا إِنَّا مُنتَظِرُونَ (122) Bekleyin, biz de bekleyecegiz |
وَلِلَّهِ غَيْبُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَإِلَيْهِ يُرْجَعُ الْأَمْرُ كُلُّهُ فَاعْبُدْهُ وَتَوَكَّلْ عَلَيْهِ ۚ وَمَا رَبُّكَ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ (123) Goklerin ve yerin gaybı Allah´ındır. Butun isler O´na dondurulur. Oyleyse O´na ibadet et ve O´na tevekkul et. Rabbın; yaptıklarınızdan gafil degildir |