القرآن باللغة التركية ابن كثير - سورة النساء مترجمة إلى اللغة التركية ابن كثير، Surah Nisa in Turkish_Ibni_Kesir. نوفر ترجمة دقيقة سورة النساء باللغة التركية ابن كثير - Turkish_Ibni_Kesir, الآيات 176 - رقم السورة 4 - الصفحة 77.
يَا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُم مِّن نَّفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالًا كَثِيرًا وَنِسَاءً ۚ وَاتَّقُوا اللَّهَ الَّذِي تَسَاءَلُونَ بِهِ وَالْأَرْحَامَ ۚ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلَيْكُمْ رَقِيبًا (1) Ey insanlar; sizi bir tek nefisten yaratan, ondan esini var eden ve ikisinden bir cok erkek ve kadın ureten Rabbınızdan korkun. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulundugunuz Allah´dan korkun da, akrabalık bagını kesmekten sakının. Muhakkak ki Allah; sizin uzerinizde tam bir gozeticidir |
وَآتُوا الْيَتَامَىٰ أَمْوَالَهُمْ ۖ وَلَا تَتَبَدَّلُوا الْخَبِيثَ بِالطَّيِّبِ ۖ وَلَا تَأْكُلُوا أَمْوَالَهُمْ إِلَىٰ أَمْوَالِكُمْ ۚ إِنَّهُ كَانَ حُوبًا كَبِيرًا (2) Yetimlere mallarını verin. Temizi murdara degismeyin. Onların mallarını kendi mallarınıza katarak yemeyin. Cunku bu, buyuk bir gunahtır |
وَإِنْ خِفْتُمْ أَلَّا تُقْسِطُوا فِي الْيَتَامَىٰ فَانكِحُوا مَا طَابَ لَكُم مِّنَ النِّسَاءِ مَثْنَىٰ وَثُلَاثَ وَرُبَاعَ ۖ فَإِنْ خِفْتُمْ أَلَّا تَعْدِلُوا فَوَاحِدَةً أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ ۚ ذَٰلِكَ أَدْنَىٰ أَلَّا تَعُولُوا (3) Eger yetim kızların haklarını gozetemeyeceginizden korkarsanız; size helal olan diger kadınlardan ikiser, ucer ve dorder olmak uzere nikahlayın. Sayet aralarında adalet yapamayacagınızdan endise ederseniz; o zaman, bir tane. Veya sag ellerinizin sahip oldukları. Bu adaletten sapmamanıza daha uygundur |
وَآتُوا النِّسَاءَ صَدُقَاتِهِنَّ نِحْلَةً ۚ فَإِن طِبْنَ لَكُمْ عَن شَيْءٍ مِّنْهُ نَفْسًا فَكُلُوهُ هَنِيئًا مَّرِيئًا (4) Kadınların mehirlerini seve seve verin. Sayet ondan bir kısmını gonul hoslugu ile size bagıslar iseler, onu afiyetle yiyin |
وَلَا تُؤْتُوا السُّفَهَاءَ أَمْوَالَكُمُ الَّتِي جَعَلَ اللَّهُ لَكُمْ قِيَامًا وَارْزُقُوهُمْ فِيهَا وَاكْسُوهُمْ وَقُولُوا لَهُمْ قَوْلًا مَّعْرُوفًا (5) Allah´ın sizi basına diktigi mallarınızı beyinsizlere vermeyin. Kendileribi bunların geliri ile rızıklandırıp giydirin ve onlara guzel soz soyleyin |
وَابْتَلُوا الْيَتَامَىٰ حَتَّىٰ إِذَا بَلَغُوا النِّكَاحَ فَإِنْ آنَسْتُم مِّنْهُمْ رُشْدًا فَادْفَعُوا إِلَيْهِمْ أَمْوَالَهُمْ ۖ وَلَا تَأْكُلُوهَا إِسْرَافًا وَبِدَارًا أَن يَكْبَرُوا ۚ وَمَن كَانَ غَنِيًّا فَلْيَسْتَعْفِفْ ۖ وَمَن كَانَ فَقِيرًا فَلْيَأْكُلْ بِالْمَعْرُوفِ ۚ فَإِذَا دَفَعْتُمْ إِلَيْهِمْ أَمْوَالَهُمْ فَأَشْهِدُوا عَلَيْهِمْ ۚ وَكَفَىٰ بِاللَّهِ حَسِيبًا (6) Oksuzleri evlenme cagına gelene kadar deneyin. O vakit kendilerinde bir olgunlasma gorurseniz; mallarını kendilerine teslim edin. Buyuyecekler de geri alacaklar diye onları israf edip de tez elden yemeyin. Zengin olan sakınsın. Fakir olan da uygun bir sekilde yesin. Mallarını kendilerine verdiginizde yanlarında sahid bulundurun. Hesab sorucu olarak Allah kafidir |
لِّلرِّجَالِ نَصِيبٌ مِّمَّا تَرَكَ الْوَالِدَانِ وَالْأَقْرَبُونَ وَلِلنِّسَاءِ نَصِيبٌ مِّمَّا تَرَكَ الْوَالِدَانِ وَالْأَقْرَبُونَ مِمَّا قَلَّ مِنْهُ أَوْ كَثُرَ ۚ نَصِيبًا مَّفْرُوضًا (7) Ana-babanın ve yakınların bıraktıklarında erkeklere bir pay vardır. Ana-babanın ve yakınların bıraktıklarında kadınlara da bir pay vardır. Bunlar; az veya cok farz kılındıgı sekilde bir paydır |
وَإِذَا حَضَرَ الْقِسْمَةَ أُولُو الْقُرْبَىٰ وَالْيَتَامَىٰ وَالْمَسَاكِينُ فَارْزُقُوهُم مِّنْهُ وَقُولُوا لَهُمْ قَوْلًا مَّعْرُوفًا (8) Miras taksim olunurken; yakınlar, yetimler ve miskinler de hazır bulunursa, onları da rızıklandırın. Hem de guzel soz soyleyin |
وَلْيَخْشَ الَّذِينَ لَوْ تَرَكُوا مِنْ خَلْفِهِمْ ذُرِّيَّةً ضِعَافًا خَافُوا عَلَيْهِمْ فَلْيَتَّقُوا اللَّهَ وَلْيَقُولُوا قَوْلًا سَدِيدًا (9) Arkalarında kucuk ve aciz cocuklar bıraktıkları takdirde, onlar icin endise edecek olanlar, haksızlıktan cekinsinler, Allah´tan sakınsınlar ve sozu de dosdogru soylesinler |
إِنَّ الَّذِينَ يَأْكُلُونَ أَمْوَالَ الْيَتَامَىٰ ظُلْمًا إِنَّمَا يَأْكُلُونَ فِي بُطُونِهِمْ نَارًا ۖ وَسَيَصْلَوْنَ سَعِيرًا (10) Yetimlerin mallarını zulmen yiyenler; karınlarına sadece ates doldurmus olurlar. Zaten onlar cılgın bir atese gireceklerdir |
يُوصِيكُمُ اللَّهُ فِي أَوْلَادِكُمْ ۖ لِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الْأُنثَيَيْنِ ۚ فَإِن كُنَّ نِسَاءً فَوْقَ اثْنَتَيْنِ فَلَهُنَّ ثُلُثَا مَا تَرَكَ ۖ وَإِن كَانَتْ وَاحِدَةً فَلَهَا النِّصْفُ ۚ وَلِأَبَوَيْهِ لِكُلِّ وَاحِدٍ مِّنْهُمَا السُّدُسُ مِمَّا تَرَكَ إِن كَانَ لَهُ وَلَدٌ ۚ فَإِن لَّمْ يَكُن لَّهُ وَلَدٌ وَوَرِثَهُ أَبَوَاهُ فَلِأُمِّهِ الثُّلُثُ ۚ فَإِن كَانَ لَهُ إِخْوَةٌ فَلِأُمِّهِ السُّدُسُ ۚ مِن بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصِي بِهَا أَوْ دَيْنٍ ۗ آبَاؤُكُمْ وَأَبْنَاؤُكُمْ لَا تَدْرُونَ أَيُّهُمْ أَقْرَبُ لَكُمْ نَفْعًا ۚ فَرِيضَةً مِّنَ اللَّهِ ۗ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا (11) Cocuklarınızın mirastaki durumu hakkında Allah, size soyle emir buyuruyor: Erkege iki disinin hissesi kadardır. Eger kadınlar ikinin ustunde ise; bırakılan malların ucte ikisi onlarındır. Sayet kız tek ise, yarısı onundur. Olenin cocugu varsa; ana ve babadan herbirine bırakılan malın altıda biri; cocugu olmayıp da ona ana ve babası mirascı olduysa; ucte biri, anasınındır. Kardesleri varsa; o vakit, altıda bir anasınındır. Bu hukumler olenin borcu odenip yaptıgı vassiyetler yerine getirildikten sonradır. Babalarınız ve ogullarınızdan hangisinin fayda bakımından size daha yakın oldugunu bilmezsiniz. Allah´tan bir fariza olarak. Dogrusu Allah; Alim, Hakim olandır |
۞ وَلَكُمْ نِصْفُ مَا تَرَكَ أَزْوَاجُكُمْ إِن لَّمْ يَكُن لَّهُنَّ وَلَدٌ ۚ فَإِن كَانَ لَهُنَّ وَلَدٌ فَلَكُمُ الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْنَ ۚ مِن بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصِينَ بِهَا أَوْ دَيْنٍ ۚ وَلَهُنَّ الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْتُمْ إِن لَّمْ يَكُن لَّكُمْ وَلَدٌ ۚ فَإِن كَانَ لَكُمْ وَلَدٌ فَلَهُنَّ الثُّمُنُ مِمَّا تَرَكْتُم ۚ مِّن بَعْدِ وَصِيَّةٍ تُوصُونَ بِهَا أَوْ دَيْنٍ ۗ وَإِن كَانَ رَجُلٌ يُورَثُ كَلَالَةً أَوِ امْرَأَةٌ وَلَهُ أَخٌ أَوْ أُخْتٌ فَلِكُلِّ وَاحِدٍ مِّنْهُمَا السُّدُسُ ۚ فَإِن كَانُوا أَكْثَرَ مِن ذَٰلِكَ فَهُمْ شُرَكَاءُ فِي الثُّلُثِ ۚ مِن بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصَىٰ بِهَا أَوْ دَيْنٍ غَيْرَ مُضَارٍّ ۚ وَصِيَّةً مِّنَ اللَّهِ ۗ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَلِيمٌ (12) Cocukları yoksa; eslerinizin geriye bıraktıklarının yarısı, sizindir. Cocukları varsa; bıraktıklarının dortte biri, sizindir. Bunlar; yaptıkları vasiyyet ve borc odendikten sonradır. Cocugunuz yoksa; sizin bıraktıklarınızın dortte biri, eslerinizindir. Sayet cocugunuz varsa; bıraktıklarınızın sekizde biri, onlarındır. Ancak bu; yaptıgınız vasiyyet ve borc odendikten sonradır. Eger miras bırakan erkek veya kadın cocugu ve ana-babası olmayan bir kimse olur da bir erkek veya bir kız kardesi bulunursa; bunlardan herbirine, altıda bir duser. Eger onlar bundan coksalar; zarara ugratılmaksızın ucte birine ortak olurlar. Bunlar; yaptıkları vasiyyet ve borc odendikten sonradır. Allah´tan bir vasiyyet olarak, Allah; Alim´dir, Halim´dir |
تِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ ۚ وَمَن يُطِعِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا ۚ وَذَٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ (13) Iste bunlar; Allah´ın hudududur. Kim, Allah´a ve O´nun elcisine itaat ederse; Allah onu, altından ırmaklar akan cennetlere koyacaktır. Iste bu; en buyuk kurtulustur |
وَمَن يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَيَتَعَدَّ حُدُودَهُ يُدْخِلْهُ نَارًا خَالِدًا فِيهَا وَلَهُ عَذَابٌ مُّهِينٌ (14) Kim de Allah´a ve O´nun elcisine isyan eder de hududu asarsa, onu da icinde temelli kalmak uzere atese sokar. Hor ve hakir edici bir azab vardır onun icin |
وَاللَّاتِي يَأْتِينَ الْفَاحِشَةَ مِن نِّسَائِكُمْ فَاسْتَشْهِدُوا عَلَيْهِنَّ أَرْبَعَةً مِّنكُمْ ۖ فَإِن شَهِدُوا فَأَمْسِكُوهُنَّ فِي الْبُيُوتِ حَتَّىٰ يَتَوَفَّاهُنَّ الْمَوْتُ أَوْ يَجْعَلَ اللَّهُ لَهُنَّ سَبِيلًا (15) Kadınlarınızdan fuhus yapanlara karsı, icinizden dort sahid getirin. Onlar sehadet ederlerse; olunceye veya Allah onlara bir yol gosterinceye kadar evlerde tutun |
وَاللَّذَانِ يَأْتِيَانِهَا مِنكُمْ فَآذُوهُمَا ۖ فَإِن تَابَا وَأَصْلَحَا فَأَعْرِضُوا عَنْهُمَا ۗ إِنَّ اللَّهَ كَانَ تَوَّابًا رَّحِيمًا (16) Sizden fuhus yapanların her ikisine de eziyet edin. Tevbe edip ıslah olurlarsa; artık onlardan vazgecin. Cunku Allah, Tevvab, Rahim olandır |
إِنَّمَا التَّوْبَةُ عَلَى اللَّهِ لِلَّذِينَ يَعْمَلُونَ السُّوءَ بِجَهَالَةٍ ثُمَّ يَتُوبُونَ مِن قَرِيبٍ فَأُولَٰئِكَ يَتُوبُ اللَّهُ عَلَيْهِمْ ۗ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا (17) Allah icin tevbe ancak, bilmeyerek kotuluk yapıp da hemen tevbe edenlerin tevbesidir. Iste Allah, onların tevbesini kabul eder. Ve Alim, Hakim olandır |
وَلَيْسَتِ التَّوْبَةُ لِلَّذِينَ يَعْمَلُونَ السَّيِّئَاتِ حَتَّىٰ إِذَا حَضَرَ أَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ إِنِّي تُبْتُ الْآنَ وَلَا الَّذِينَ يَمُوتُونَ وَهُمْ كُفَّارٌ ۚ أُولَٰئِكَ أَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا (18) Kotulukleri isleyip dururken, olum gelip catınca: Simdi iste gercekten tevbe ettim, diyenlerin ve kafir olarak olenlerin tevbesi kabul degildir. Iste onlar icin, elem verici bir azab hazırlamısızdır |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا يَحِلُّ لَكُمْ أَن تَرِثُوا النِّسَاءَ كَرْهًا ۖ وَلَا تَعْضُلُوهُنَّ لِتَذْهَبُوا بِبَعْضِ مَا آتَيْتُمُوهُنَّ إِلَّا أَن يَأْتِينَ بِفَاحِشَةٍ مُّبَيِّنَةٍ ۚ وَعَاشِرُوهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ ۚ فَإِن كَرِهْتُمُوهُنَّ فَعَسَىٰ أَن تَكْرَهُوا شَيْئًا وَيَجْعَلَ اللَّهُ فِيهِ خَيْرًا كَثِيرًا (19) Ey iman edenler; kadınlara zorla varis olmaya kalkmanız size helal degildir. Apacık hayasızlık etmedikce onlara verdiginizden mehrin bir kısmını alıp goturmeniz icin onları sıkıstırmayın, onlarla iyi gecinin. Eger onlardan bosanmıyorsanız; olabilir ki bir sey, sizin hosunuza gitmez de Allah onu cok daha hayırlı kılar |
وَإِنْ أَرَدتُّمُ اسْتِبْدَالَ زَوْجٍ مَّكَانَ زَوْجٍ وَآتَيْتُمْ إِحْدَاهُنَّ قِنطَارًا فَلَا تَأْخُذُوا مِنْهُ شَيْئًا ۚ أَتَأْخُذُونَهُ بُهْتَانًا وَإِثْمًا مُّبِينًا (20) Bir esin yerine baska bir es almak istediginiz takdirde; oncekine yuklerle mehir vermis olsanız bile, bir sey almayın. Iftira ederek ve gunaha girerek ona verdiginiz geri alır mısınız |
وَكَيْفَ تَأْخُذُونَهُ وَقَدْ أَفْضَىٰ بَعْضُكُمْ إِلَىٰ بَعْضٍ وَأَخَذْنَ مِنكُم مِّيثَاقًا غَلِيظًا (21) Onu nasıl alırsınız ki; birbirinize karısıp katıldınız. Ve onlar, sizden kuvvetli te´minat aldılar |
وَلَا تَنكِحُوا مَا نَكَحَ آبَاؤُكُم مِّنَ النِّسَاءِ إِلَّا مَا قَدْ سَلَفَ ۚ إِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةً وَمَقْتًا وَسَاءَ سَبِيلًا (22) Babalarınızın nikahladıgı kadınları nikahlamayın. Gecmiste olanlar artık gecmistir. Cunku o, cok cirkin ve igrenc bir seydi. Ve o, fena adetti |
حُرِّمَتْ عَلَيْكُمْ أُمَّهَاتُكُمْ وَبَنَاتُكُمْ وَأَخَوَاتُكُمْ وَعَمَّاتُكُمْ وَخَالَاتُكُمْ وَبَنَاتُ الْأَخِ وَبَنَاتُ الْأُخْتِ وَأُمَّهَاتُكُمُ اللَّاتِي أَرْضَعْنَكُمْ وَأَخَوَاتُكُم مِّنَ الرَّضَاعَةِ وَأُمَّهَاتُ نِسَائِكُمْ وَرَبَائِبُكُمُ اللَّاتِي فِي حُجُورِكُم مِّن نِّسَائِكُمُ اللَّاتِي دَخَلْتُم بِهِنَّ فَإِن لَّمْ تَكُونُوا دَخَلْتُم بِهِنَّ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ وَحَلَائِلُ أَبْنَائِكُمُ الَّذِينَ مِنْ أَصْلَابِكُمْ وَأَن تَجْمَعُوا بَيْنَ الْأُخْتَيْنِ إِلَّا مَا قَدْ سَلَفَ ۗ إِنَّ اللَّهَ كَانَ غَفُورًا رَّحِيمًا (23) Analarınız, kızlarınız, kız kardesleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, kardeslerinizin kızları, kız kardeslerinizin kızları, sizi emziren sut anneleriniz, sut kardesleriniz, karılarınızın anaları, gerdege girdiginiz karılarınızdan evlerinizde bulunan uvey kızlarınız, size haram kılındı. Eger uvey kızlarınızın anaları ile gerdege girmemisseniz, onlarla evlenmenizde bir vebal yoktur. Oz ogullarınızın karıları ile evlenmeniz ve iki kızkardesi birlikte nikahlamanız da haramdır. Gecmiste olanlar artık gecmistir. Suphesiz ki Allah, Gafur´dur, Rahim´dir |
۞ وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ النِّسَاءِ إِلَّا مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ ۖ كِتَابَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ ۚ وَأُحِلَّ لَكُم مَّا وَرَاءَ ذَٰلِكُمْ أَن تَبْتَغُوا بِأَمْوَالِكُم مُّحْصِنِينَ غَيْرَ مُسَافِحِينَ ۚ فَمَا اسْتَمْتَعْتُم بِهِ مِنْهُنَّ فَآتُوهُنَّ أُجُورَهُنَّ فَرِيضَةً ۚ وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ فِيمَا تَرَاضَيْتُم بِهِ مِن بَعْدِ الْفَرِيضَةِ ۚ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا (24) Evli kadınlarla evlenmeniz de. Sag ellerinizin sahib oldukları mustesna. Bunlar; Allah´ın size farz kıldıgı hukumlerdir. Geriye kalanları ise; zinadan kacınıp iffetli yasamanız sartı ile mallarınızla istemeniz size helal kılındı. Onlardan yararlandıgınızın karsılıgı olarak kararlastırılmıs olan mehirlerini verin. Kararlastırdıktan sonra, aranızda anlastıgınız hususta size bir sorumluluk yoktur. Suphesiz ki Allah, Alim, Hakim olandır |
وَمَن لَّمْ يَسْتَطِعْ مِنكُمْ طَوْلًا أَن يَنكِحَ الْمُحْصَنَاتِ الْمُؤْمِنَاتِ فَمِن مَّا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُم مِّن فَتَيَاتِكُمُ الْمُؤْمِنَاتِ ۚ وَاللَّهُ أَعْلَمُ بِإِيمَانِكُم ۚ بَعْضُكُم مِّن بَعْضٍ ۚ فَانكِحُوهُنَّ بِإِذْنِ أَهْلِهِنَّ وَآتُوهُنَّ أُجُورَهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ مُحْصَنَاتٍ غَيْرَ مُسَافِحَاتٍ وَلَا مُتَّخِذَاتِ أَخْدَانٍ ۚ فَإِذَا أُحْصِنَّ فَإِنْ أَتَيْنَ بِفَاحِشَةٍ فَعَلَيْهِنَّ نِصْفُ مَا عَلَى الْمُحْصَنَاتِ مِنَ الْعَذَابِ ۚ ذَٰلِكَ لِمَنْ خَشِيَ الْعَنَتَ مِنكُمْ ۚ وَأَن تَصْبِرُوا خَيْرٌ لَّكُمْ ۗ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ (25) Sizden; hur, inanmıs kadınlarla evlenmeye guc yetiremeyen kimse, inanmıs genc kızlarınızdan sag ellerinizin sahib olduklarından (alsın) . Allah sizin imanınızı daha iyi bilir. Birbirinizdensiniz. Onlarla zinadan kacınmaları, iffetli yasamıs ve gizli dost tutmamıs olmaları halinde, velilerinin izniyle evlenin. Ve ma´ruf sekilde mehirlerini verin. Evlendiklerinde zina edecek olurlarsa; onlara hur kadınlara verilen cezanın yarısı verilir. Bu; icinizden, gunaha girme korkusu olanlaradır. Sabretmeniz ise sizin icin daha hayırlıdır. Allah, Gafur´dur, Rahim´dir |
يُرِيدُ اللَّهُ لِيُبَيِّنَ لَكُمْ وَيَهْدِيَكُمْ سُنَنَ الَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ وَيَتُوبَ عَلَيْكُمْ ۗ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ (26) Allah; size bilmediklerinizi acıkca bildirmek, sizden oncekilerin yollarını size gostermek ve tovbelerinizi kabul etmek ister. Allah Halim´dir, Hakim´dir |
وَاللَّهُ يُرِيدُ أَن يَتُوبَ عَلَيْكُمْ وَيُرِيدُ الَّذِينَ يَتَّبِعُونَ الشَّهَوَاتِ أَن تَمِيلُوا مَيْلًا عَظِيمًا (27) Allah; sizin tovbelerinizi kabul etmek ister. Sehvetlerine uyanlarda sizin buyuk bir sapıklıga dusmenizi isterler |
يُرِيدُ اللَّهُ أَن يُخَفِّفَ عَنكُمْ ۚ وَخُلِقَ الْإِنسَانُ ضَعِيفًا (28) Allah (tekliflerini) sizden hafifletmek istiyor. Ve insan, zayıf yaratılmıstır |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَأْكُلُوا أَمْوَالَكُم بَيْنَكُم بِالْبَاطِلِ إِلَّا أَن تَكُونَ تِجَارَةً عَن تَرَاضٍ مِّنكُمْ ۚ وَلَا تَقْتُلُوا أَنفُسَكُمْ ۚ إِنَّ اللَّهَ كَانَ بِكُمْ رَحِيمًا (29) Ey iman edenler; mallarınızı aranızda karsılıklı rıza ile gerceklestirdiginiz ticaret yolu haric, batıl yollarla yemeyin. Ve kendinizi oldurmeyin. Suphesiz ki Allah, sizin icin Rahim olandır |
وَمَن يَفْعَلْ ذَٰلِكَ عُدْوَانًا وَظُلْمًا فَسَوْفَ نُصْلِيهِ نَارًا ۚ وَكَانَ ذَٰلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرًا (30) Kim, zulum ve dusmanlıkla bunu yaparsa; yakında onu cehenneme sokacagız. Bu Allah´a kolaydır |
إِن تَجْتَنِبُوا كَبَائِرَ مَا تُنْهَوْنَ عَنْهُ نُكَفِّرْ عَنكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَنُدْخِلْكُم مُّدْخَلًا كَرِيمًا (31) Size yasaklanan buyuk gunahlardan kacınırsanız; kucuk gunahlarınızı orter ve sizi serefli bir mevkiye koyarız |
وَلَا تَتَمَنَّوْا مَا فَضَّلَ اللَّهُ بِهِ بَعْضَكُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ ۚ لِّلرِّجَالِ نَصِيبٌ مِّمَّا اكْتَسَبُوا ۖ وَلِلنِّسَاءِ نَصِيبٌ مِّمَّا اكْتَسَبْنَ ۚ وَاسْأَلُوا اللَّهَ مِن فَضْلِهِ ۗ إِنَّ اللَّهَ كَانَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا (32) Allah´ın sizi birbirinizden ustun kıldıgı seyleri ozlemeyin. Erkeklere kazandıklarından bir pay vardır. Kadınlara da kazandıklarından bir pay vardır. Allah´ın lutfundan isteyin. Muhakkak ki Allah; herseyi bilici olandır |
وَلِكُلٍّ جَعَلْنَا مَوَالِيَ مِمَّا تَرَكَ الْوَالِدَانِ وَالْأَقْرَبُونَ ۚ وَالَّذِينَ عَقَدَتْ أَيْمَانُكُمْ فَآتُوهُمْ نَصِيبَهُمْ ۚ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدًا (33) Ana-babanın ve akrabanın geriye bıraktıklarından her birine varisler kıldık. Yeminlerinizin bagladıgı kimselere hisselerini verin. Muhakkak ki; Allah herseye sahid olandır |
الرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَاءِ بِمَا فَضَّلَ اللَّهُ بَعْضَهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ وَبِمَا أَنفَقُوا مِنْ أَمْوَالِهِمْ ۚ فَالصَّالِحَاتُ قَانِتَاتٌ حَافِظَاتٌ لِّلْغَيْبِ بِمَا حَفِظَ اللَّهُ ۚ وَاللَّاتِي تَخَافُونَ نُشُوزَهُنَّ فَعِظُوهُنَّ وَاهْجُرُوهُنَّ فِي الْمَضَاجِعِ وَاضْرِبُوهُنَّ ۖ فَإِنْ أَطَعْنَكُمْ فَلَا تَبْغُوا عَلَيْهِنَّ سَبِيلًا ۗ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيًّا كَبِيرًا (34) Allah´ın kimini kimine ustun kılmıs olması ve onların mallarından infak etmeleri sebebiyle erkekler, kadınlar uzerine hakimdirler. Iyi kadınlar; itaatli olan ve Allah´ın kendilerini korumasına karsılık, kendileri de gizliyi koruyanlardır. Serkeslik etmelerinden endiselendiginiz kadınlara ogut verin, kendilerini yataklarında yalnız bırakın, (yine uslanmazlarsa) dovun, sizi itaat ederlerse aleyhlerinde bir yol aramayın. Muhakkak ki Allah; Aliyy ve Kebir olandır |
وَإِنْ خِفْتُمْ شِقَاقَ بَيْنِهِمَا فَابْعَثُوا حَكَمًا مِّنْ أَهْلِهِ وَحَكَمًا مِّنْ أَهْلِهَا إِن يُرِيدَا إِصْلَاحًا يُوَفِّقِ اللَّهُ بَيْنَهُمَا ۗ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا خَبِيرًا (35) Eger aralarının acılmasından endiseye duserseniz; erkek tarafından bir hakem, kadın tarafından bir hakem gonderin. Bunlar barıstırılmak isterlerse; Allah, onların arasını bulur. Muhakkak ki Allah; Alim, Habir olandır |
۞ وَاعْبُدُوا اللَّهَ وَلَا تُشْرِكُوا بِهِ شَيْئًا ۖ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا وَبِذِي الْقُرْبَىٰ وَالْيَتَامَىٰ وَالْمَسَاكِينِ وَالْجَارِ ذِي الْقُرْبَىٰ وَالْجَارِ الْجُنُبِ وَالصَّاحِبِ بِالْجَنبِ وَابْنِ السَّبِيلِ وَمَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ ۗ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ مَن كَانَ مُخْتَالًا فَخُورًا (36) Allah´a ibadet edin. O´na hic bir seyi ortak kosmayın. Ana-babaya da iyilik. Yakınlara, yetimlere, duskunlere, yakın komsuya, uzak komsuya, yakın arkadasa, yolcuya ve sag elinizin sahib olduklarına da. Allah, kendini begenip boburlenenleri elbette sevmez |
الَّذِينَ يَبْخَلُونَ وَيَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبُخْلِ وَيَكْتُمُونَ مَا آتَاهُمُ اللَّهُ مِن فَضْلِهِ ۗ وَأَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ عَذَابًا مُّهِينًا (37) Onlar ki; hem cimrilik ederler, hem de insanlara cimrilik tavsiye ederler ve Allah´ın kendilerine lutfundan verdigi seyleri saklarlar. Biz, kafirler icin hor ve rusvay edici bir azab hazırladık |
وَالَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ رِئَاءَ النَّاسِ وَلَا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَلَا بِالْيَوْمِ الْآخِرِ ۗ وَمَن يَكُنِ الشَّيْطَانُ لَهُ قَرِينًا فَسَاءَ قَرِينًا (38) Mallarını, insanlara gosteris icin sarfeden, Allah´a ve ahiret gunune inanmayanları da Allah sevmez. Seytan kime arkadas olursa; o, ne kotu bir arkadastır |
وَمَاذَا عَلَيْهِمْ لَوْ آمَنُوا بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَأَنفَقُوا مِمَّا رَزَقَهُمُ اللَّهُ ۚ وَكَانَ اللَّهُ بِهِمْ عَلِيمًا (39) Ne olurdu sanki onlar; Allah´a, ahiret gunune inanmıs ve Allah´ın verdigi rızıklardan infak etmis olsalardı. Allah onları cok iyi bilendir |
إِنَّ اللَّهَ لَا يَظْلِمُ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ ۖ وَإِن تَكُ حَسَنَةً يُضَاعِفْهَا وَيُؤْتِ مِن لَّدُنْهُ أَجْرًا عَظِيمًا (40) Allah; suphesiz zerre kadar haksızlık yapmaz. Ama zerre kadar iyilik yapılsa onu kat kat artırır. Ve kendi katından buyuk bir mukafaat verir |
فَكَيْفَ إِذَا جِئْنَا مِن كُلِّ أُمَّةٍ بِشَهِيدٍ وَجِئْنَا بِكَ عَلَىٰ هَٰؤُلَاءِ شَهِيدًا (41) Her ummetten bir sahid kıldıgımız ve onlara da seni sahid getirdigimiz zaman nice olacak |
يَوْمَئِذٍ يَوَدُّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَعَصَوُا الرَّسُولَ لَوْ تُسَوَّىٰ بِهِمُ الْأَرْضُ وَلَا يَكْتُمُونَ اللَّهَ حَدِيثًا (42) Iste o gun, kufredip Rasul´e asi olanlar, isterlerdi ki; yerle bir olsalardı da Allah´dan o bir sozu gizlememis bulunsalardı |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَقْرَبُوا الصَّلَاةَ وَأَنتُمْ سُكَارَىٰ حَتَّىٰ تَعْلَمُوا مَا تَقُولُونَ وَلَا جُنُبًا إِلَّا عَابِرِي سَبِيلٍ حَتَّىٰ تَغْتَسِلُوا ۚ وَإِن كُنتُم مَّرْضَىٰ أَوْ عَلَىٰ سَفَرٍ أَوْ جَاءَ أَحَدٌ مِّنكُم مِّنَ الْغَائِطِ أَوْ لَامَسْتُمُ النِّسَاءَ فَلَمْ تَجِدُوا مَاءً فَتَيَمَّمُوا صَعِيدًا طَيِّبًا فَامْسَحُوا بِوُجُوهِكُمْ وَأَيْدِيكُمْ ۗ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَفُوًّا غَفُورًا (43) Ey iman edenler; sarhosken, ne soylediginizi bilinceye kadar, bir de cunubken -yolcu olmanız mustesnagusul yapmadıkca namaza yaklasmayın. Eger hasta veya yolculukta iseniz, yahut herhangi biriniz heladan gelirse veya kadınlara yaklasıp da su bulamazsanız, temiz bir topraga teyemmum edin, yuzlerinize ve ellerinize surun. Suphesiz ki Allah; Afuvv ve Gafur olandır |
أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ أُوتُوا نَصِيبًا مِّنَ الْكِتَابِ يَشْتَرُونَ الضَّلَالَةَ وَيُرِيدُونَ أَن تَضِلُّوا السَّبِيلَ (44) Bakmazmısın su kendilerine kitabdan bir pay verilmis olanlara? Kendileri sapıklıgı satın aldıkları gibi sizin de yoldan sapmanızı istiyorlar |
وَاللَّهُ أَعْلَمُ بِأَعْدَائِكُمْ ۚ وَكَفَىٰ بِاللَّهِ وَلِيًّا وَكَفَىٰ بِاللَّهِ نَصِيرًا (45) Allah, dusmanlarınızı daha iyi bilir. Allah, size dost olarak da yeter, yardımcı olarak da yeter |
مِّنَ الَّذِينَ هَادُوا يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ عَن مَّوَاضِعِهِ وَيَقُولُونَ سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا وَاسْمَعْ غَيْرَ مُسْمَعٍ وَرَاعِنَا لَيًّا بِأَلْسِنَتِهِمْ وَطَعْنًا فِي الدِّينِ ۚ وَلَوْ أَنَّهُمْ قَالُوا سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا وَاسْمَعْ وَانظُرْنَا لَكَانَ خَيْرًا لَّهُمْ وَأَقْوَمَ وَلَٰكِن لَّعَنَهُمُ اللَّهُ بِكُفْرِهِمْ فَلَا يُؤْمِنُونَ إِلَّا قَلِيلًا (46) Yahudilerden oyleleri var ki; kelimeleri yerlerinden degistirir ve dillerini egip bukerek ve dine tan ederek; isittik ve karsı geldik, duy, duymaz olası ve bizi gut (raina) derler. Eger isittik ve itaat ettik, dinle ve bizi gozet demis olsalardı, onlar icin daha iyi olurdu. Iste Allah, inkarları yuzunden onlara la´net etmistir. Onların ancak pek azı iman eder |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ آمِنُوا بِمَا نَزَّلْنَا مُصَدِّقًا لِّمَا مَعَكُم مِّن قَبْلِ أَن نَّطْمِسَ وُجُوهًا فَنَرُدَّهَا عَلَىٰ أَدْبَارِهَا أَوْ نَلْعَنَهُمْ كَمَا لَعَنَّا أَصْحَابَ السَّبْتِ ۚ وَكَانَ أَمْرُ اللَّهِ مَفْعُولًا (47) Ey kitab verilenler; Biz bir takım yuzleri silip de enselerine cevirmezden veya onları Ashab-ı Sebit´i la´netledigimiz gib la´netlemezden once, gelin de elinizdekini dogrulayıcı olarak indirdigimize iman edin. Allahın emri daima yapılagelmistir |
إِنَّ اللَّهَ لَا يَغْفِرُ أَن يُشْرَكَ بِهِ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذَٰلِكَ لِمَن يَشَاءُ ۚ وَمَن يُشْرِكْ بِاللَّهِ فَقَدِ افْتَرَىٰ إِثْمًا عَظِيمًا (48) Allah; kendisine ortak kosmayı bagıslamaz. Bundan baskasını diledigine bagıslar. Allah´a ortak kosan kimse, hic suphesiz pek buyuk bir gunahla iftira etmis olur |
أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يُزَكُّونَ أَنفُسَهُم ۚ بَلِ اللَّهُ يُزَكِّي مَن يَشَاءُ وَلَا يُظْلَمُونَ فَتِيلًا (49) Bakmaz mısın su kendilerini temize cıkaranlara? Halbuki diledigini temize cıkaran yalnız Allah´tır. Ve kıl payı zulme ugratılmazlar |
انظُرْ كَيْفَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ ۖ وَكَفَىٰ بِهِ إِثْمًا مُّبِينًا (50) Bir bak; Allah´a karsı nasıl yalan uyduruyorlar? Apacık bir gunah olarak bu, yeter |
أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ أُوتُوا نَصِيبًا مِّنَ الْكِتَابِ يُؤْمِنُونَ بِالْجِبْتِ وَالطَّاغُوتِ وَيَقُولُونَ لِلَّذِينَ كَفَرُوا هَٰؤُلَاءِ أَهْدَىٰ مِنَ الَّذِينَ آمَنُوا سَبِيلًا (51) Kendilerine kitab verilmis olanların puta ve tagut´a inanıp, kufredenlere: Bunlar mu´minlerden daha dogru yoldadırlar, dediklerini gormedin mi |
أُولَٰئِكَ الَّذِينَ لَعَنَهُمُ اللَّهُ ۖ وَمَن يَلْعَنِ اللَّهُ فَلَن تَجِدَ لَهُ نَصِيرًا (52) Allah´ın la´netledigi; iste onlardır. Allah´ın la´netledigi kisiye sen yardımcı bulamazsın |
أَمْ لَهُمْ نَصِيبٌ مِّنَ الْمُلْكِ فَإِذًا لَّا يُؤْتُونَ النَّاسَ نَقِيرًا (53) Yoksa onların mulkten bir payı mı var? Oyle olsaydı; onlar insanlara bir cekirdek parcası bile vermezlerdi |
أَمْ يَحْسُدُونَ النَّاسَ عَلَىٰ مَا آتَاهُمُ اللَّهُ مِن فَضْلِهِ ۖ فَقَدْ آتَيْنَا آلَ إِبْرَاهِيمَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَآتَيْنَاهُم مُّلْكًا عَظِيمًا (54) Yoksa Allah´ın bol nimetinden verdigi insanları mı cekemiyorlar? Dogrusu biz, Ibrahim soyuna da kitab ve hikmet verdik. Ve onlara buyuk bir nimet bahsettik |
فَمِنْهُم مَّنْ آمَنَ بِهِ وَمِنْهُم مَّن صَدَّ عَنْهُ ۚ وَكَفَىٰ بِجَهَنَّمَ سَعِيرًا (55) Onlardan bir kısmı ona inandı, bir kısmı da ondan yuz cevirdi. Cılgın ates olarak cehennem yeter |
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِنَا سَوْفَ نُصْلِيهِمْ نَارًا كُلَّمَا نَضِجَتْ جُلُودُهُم بَدَّلْنَاهُمْ جُلُودًا غَيْرَهَا لِيَذُوقُوا الْعَذَابَ ۗ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَزِيزًا حَكِيمًا (56) Suphesiz ki ayetlerimizi inkar edenleri yakında atese atacagız. Derileri pistikce azabı duysunlar diye, derilerini degistirip yenileyecegiz. Allah; Aziz, Hakim olandır |
وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَنُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا ۖ لَّهُمْ فِيهَا أَزْوَاجٌ مُّطَهَّرَةٌ ۖ وَنُدْخِلُهُمْ ظِلًّا ظَلِيلًا (57) Iman edip salih amel isleyenleri; icinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetlere koyacagız. Onlara orada tertemiz esler vardır. Onları koyu bir golgeye sokacagız |
۞ إِنَّ اللَّهَ يَأْمُرُكُمْ أَن تُؤَدُّوا الْأَمَانَاتِ إِلَىٰ أَهْلِهَا وَإِذَا حَكَمْتُم بَيْنَ النَّاسِ أَن تَحْكُمُوا بِالْعَدْلِ ۚ إِنَّ اللَّهَ نِعِمَّا يَعِظُكُم بِهِ ۗ إِنَّ اللَّهَ كَانَ سَمِيعًا بَصِيرًا (58) Suphesiz ki Allah; size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hukmettiginiz zaman adaletle hukmetmenizi emreder. Gercekten Allah; bununla size ne guzel ogut veriyor. Suphesiz ki Allah; Semi´, Basir olandır |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ وَأُولِي الْأَمْرِ مِنكُمْ ۖ فَإِن تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى اللَّهِ وَالرَّسُولِ إِن كُنتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ ۚ ذَٰلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلًا (59) Ey iman edenler; Allah´a itaat edin. Rasule ve sizden olan emir sahiblerine itaat edin. Eger bir seyde cekisirseniz; Allah´a ve ahiret gunune inanmıssanız onun hallini Allah´a ve Rasulune bırakın. Bu; hem hayırlı hem de netice itibariyle daha guzeldir |
أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يَزْعُمُونَ أَنَّهُمْ آمَنُوا بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ يُرِيدُونَ أَن يَتَحَاكَمُوا إِلَى الطَّاغُوتِ وَقَدْ أُمِرُوا أَن يَكْفُرُوا بِهِ وَيُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَن يُضِلَّهُمْ ضَلَالًا بَعِيدًا (60) Sana indirilene ve senden once inidirilenlere; inandıklarını iddia edenleri gormedin mi? Kufretmeleri emrolunmus iken Tagut´un onunde muhakeme edilmelerini isterler. Halbuki seytan, onları uzak bir sapıklıkla saptırmak istiyor |
وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ تَعَالَوْا إِلَىٰ مَا أَنزَلَ اللَّهُ وَإِلَى الرَّسُولِ رَأَيْتَ الْمُنَافِقِينَ يَصُدُّونَ عَنكَ صُدُودًا (61) Onlara; Allah´ın indirdigine ve peygambere gelin, denilince; munafıkların senden busbutun uzaklastıklarını gorursun |
فَكَيْفَ إِذَا أَصَابَتْهُم مُّصِيبَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ ثُمَّ جَاءُوكَ يَحْلِفُونَ بِاللَّهِ إِنْ أَرَدْنَا إِلَّا إِحْسَانًا وَتَوْفِيقًا (62) Kendi isledikleri yuzunden baslarına bir musibet geldiginde, nasıl hemen sana geldiler de; gayemiz sadece bir iyilik etmek ve ara bulmaktan ibaret idi, diye yemin ediyorlar |
أُولَٰئِكَ الَّذِينَ يَعْلَمُ اللَّهُ مَا فِي قُلُوبِهِمْ فَأَعْرِضْ عَنْهُمْ وَعِظْهُمْ وَقُل لَّهُمْ فِي أَنفُسِهِمْ قَوْلًا بَلِيغًا (63) Onlar oyle kimsler ki; kalblerindekini Allah bilir. Sen onlara aldırma da ogut ver. Haklarında te´sirli sozler soyle |
وَمَا أَرْسَلْنَا مِن رَّسُولٍ إِلَّا لِيُطَاعَ بِإِذْنِ اللَّهِ ۚ وَلَوْ أَنَّهُمْ إِذ ظَّلَمُوا أَنفُسَهُمْ جَاءُوكَ فَاسْتَغْفَرُوا اللَّهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَّسُولُ لَوَجَدُوا اللَّهَ تَوَّابًا رَّحِيمًا (64) Biz, hicbir peygamberi Allah´ın izniyle itaat edilmekten baska bir gaye ile gondermedik. Onlar kendilerine yazık ettikleri zaman, sana gelip Allah´tan magfiret dileseler ve peygamberleri de onlara magfiret dileseydi elbette Allah´ı Tevvab vd Rahim olarak bulacaklardı |
فَلَا وَرَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَ حَتَّىٰ يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لَا يَجِدُوا فِي أَنفُسِهِمْ حَرَجًا مِّمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْلِيمًا (65) Hayır, Rabbına andolsun ki; aralarında cekistikleri seylerde seni hakem ta´yin edip sonra haklarında verdigi hukumden dolayı iclerinde bir sıkıntı duymadan kendilerini tamamen teslim etmedikce iman etmis olmazlar |
وَلَوْ أَنَّا كَتَبْنَا عَلَيْهِمْ أَنِ اقْتُلُوا أَنفُسَكُمْ أَوِ اخْرُجُوا مِن دِيَارِكُم مَّا فَعَلُوهُ إِلَّا قَلِيلٌ مِّنْهُمْ ۖ وَلَوْ أَنَّهُمْ فَعَلُوا مَا يُوعَظُونَ بِهِ لَكَانَ خَيْرًا لَّهُمْ وَأَشَدَّ تَثْبِيتًا (66) Sayet onlara; Kendinizi feda edin, yahut memleketinizden cıkın, diye emretmis olsaydık, pek azı mustesna bunu yapmazlardı. Kendilerine ogut verilen seyleri yerine getirseydiler elbette bu; haklarında cok hayırlı ve payidar olma acısından daha saglam olurdu |
وَإِذًا لَّآتَيْنَاهُم مِّن لَّدُنَّا أَجْرًا عَظِيمًا (67) O takdirde onlara katımızdan buyuk bir mukafat verirdik |
وَلَهَدَيْنَاهُمْ صِرَاطًا مُّسْتَقِيمًا (68) Ve suphesiz onları dogru yola eristirirdik |
وَمَن يُطِعِ اللَّهَ وَالرَّسُولَ فَأُولَٰئِكَ مَعَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيْهِم مِّنَ النَّبِيِّينَ وَالصِّدِّيقِينَ وَالشُّهَدَاءِ وَالصَّالِحِينَ ۚ وَحَسُنَ أُولَٰئِكَ رَفِيقًا (69) Kim, Allah´a ve peygambere itaat ederse; iste onlar, sehidler ve salihlerle birliktedirler. Ne iyi arkadastır onlar |
ذَٰلِكَ الْفَضْلُ مِنَ اللَّهِ ۚ وَكَفَىٰ بِاللَّهِ عَلِيمًا (70) Bu buyuk lutuf, Allah´tandır. Allah; her seyi bilici olarak kafidir |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا خُذُوا حِذْرَكُمْ فَانفِرُوا ثُبَاتٍ أَوِ انفِرُوا جَمِيعًا (71) Ey iman edenler; korunma tedbirinizi alın da silahlanarak, birlikler halinde veya toptan seferber olun |
وَإِنَّ مِنكُمْ لَمَن لَّيُبَطِّئَنَّ فَإِنْ أَصَابَتْكُم مُّصِيبَةٌ قَالَ قَدْ أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيَّ إِذْ لَمْ أَكُن مَّعَهُمْ شَهِيدًا (72) Aranızda pek agır davranacak olanlar da var. Size bir musibet geldigi takdirde: Allah bana gercekten lutfetti de onlarla beraber bulunmadım der |
وَلَئِنْ أَصَابَكُمْ فَضْلٌ مِّنَ اللَّهِ لَيَقُولَنَّ كَأَن لَّمْ تَكُن بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُ مَوَدَّةٌ يَا لَيْتَنِي كُنتُ مَعَهُمْ فَأَفُوزَ فَوْزًا عَظِيمًا (73) Sayet Allah´ın buyuk bir nimetine mazhar olursanız; andolsun ki, sizinle bir dostluk ve tanısıklıgı yokmus gibi: Keski onlarla beraber olsaydım da ben de buyuk bir basarıya erisseydim, der |
۞ فَلْيُقَاتِلْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ الَّذِينَ يَشْرُونَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا بِالْآخِرَةِ ۚ وَمَن يُقَاتِلْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَيُقْتَلْ أَوْ يَغْلِبْ فَسَوْفَ نُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا (74) O halde dunya hayatını ahirete satanlar, Allah yolunda savassınlar. Allah yolunda savasan kimse; oldurulse de, galip gelse de Biz, ona buyuk bir mukafat verecegiz |
وَمَا لَكُمْ لَا تُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَالْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاءِ وَالْوِلْدَانِ الَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا أَخْرِجْنَا مِنْ هَٰذِهِ الْقَرْيَةِ الظَّالِمِ أَهْلُهَا وَاجْعَل لَّنَا مِن لَّدُنكَ وَلِيًّا وَاجْعَل لَّنَا مِن لَّدُنكَ نَصِيرًا (75) Siz ne oluyor da: Rabbımız, halkı zalim olan su sehirden bizi kurtar, katından bize bir sahib gonder, bir yardımcı yolla, diyen; zavallı cocuklar, erkekler ve kadınlar ugrunda ve Allah yolunda savasmıyorsunuz |
الَّذِينَ آمَنُوا يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ ۖ وَالَّذِينَ كَفَرُوا يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ الطَّاغُوتِ فَقَاتِلُوا أَوْلِيَاءَ الشَّيْطَانِ ۖ إِنَّ كَيْدَ الشَّيْطَانِ كَانَ ضَعِيفًا (76) Iman edenler Allah yolunda savasırlar. Kufur edenler ise, Tagut yolunda harbederler. O halde seytanın dostlarıyla savasın. Suphesiz ki seytanın hilesi zayıftır |
أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ قِيلَ لَهُمْ كُفُّوا أَيْدِيَكُمْ وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ فَلَمَّا كُتِبَ عَلَيْهِمُ الْقِتَالُ إِذَا فَرِيقٌ مِّنْهُمْ يَخْشَوْنَ النَّاسَ كَخَشْيَةِ اللَّهِ أَوْ أَشَدَّ خَشْيَةً ۚ وَقَالُوا رَبَّنَا لِمَ كَتَبْتَ عَلَيْنَا الْقِتَالَ لَوْلَا أَخَّرْتَنَا إِلَىٰ أَجَلٍ قَرِيبٍ ۗ قُلْ مَتَاعُ الدُّنْيَا قَلِيلٌ وَالْآخِرَةُ خَيْرٌ لِّمَنِ اتَّقَىٰ وَلَا تُظْلَمُونَ فَتِيلًا (77) Kendilerine: Ellerinizi savastan cekin, namazı kılın, zekatı verin, denilmis olanlara bakmaz mısın? Simdi onların uzerine savas farz kılınınca; iclerinden bir grup Allah´tan korkar gibi, hatta daha siddetli bir korku ile insanlardan korkuyorlar. Bunlar: Ey Rabbımız, uzerimize su savası niye farz kıldın? Ne olurdu bizi yakın bir gelecege kadar geri bırakaydın, dediler. Onlara de ki: Dunyanın gecimi azdır. Ahiret ise, muttakiler icin elbet daha hayırlıdır. Ve kıl kadar haksızlıga ugratılmayacaksınız |
أَيْنَمَا تَكُونُوا يُدْرِككُّمُ الْمَوْتُ وَلَوْ كُنتُمْ فِي بُرُوجٍ مُّشَيَّدَةٍ ۗ وَإِن تُصِبْهُمْ حَسَنَةٌ يَقُولُوا هَٰذِهِ مِنْ عِندِ اللَّهِ ۖ وَإِن تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ يَقُولُوا هَٰذِهِ مِنْ عِندِكَ ۚ قُلْ كُلٌّ مِّنْ عِندِ اللَّهِ ۖ فَمَالِ هَٰؤُلَاءِ الْقَوْمِ لَا يَكَادُونَ يَفْقَهُونَ حَدِيثًا (78) Nerede olursanız olun, saglam kaleler icinde dahi olsanız olum sizi bulacaktır. Iman etmeyenlere bir iyilik gelirse: Bu, Allah´tandır. Bir kotuluk erisirse de: Bu senin yuzundendir, derler. De ki: Hepsi Allah tarafındandır. Bunlara ne oluyor ki hicbir sozu anlamaya yanasmıyorlar |
مَّا أَصَابَكَ مِنْ حَسَنَةٍ فَمِنَ اللَّهِ ۖ وَمَا أَصَابَكَ مِن سَيِّئَةٍ فَمِن نَّفْسِكَ ۚ وَأَرْسَلْنَاكَ لِلنَّاسِ رَسُولًا ۚ وَكَفَىٰ بِاللَّهِ شَهِيدًا (79) Sana gelen her iyilik, Allah´tandır. Sana gelen her fenalık da kendindendir. Seni insanlara elci olarak gonderdik. Buna sahid olarak Allah yeter |
مَّن يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ أَطَاعَ اللَّهَ ۖ وَمَن تَوَلَّىٰ فَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظًا (80) Rasule itaat eden; Allah´a itaat etmis olur. Kim de yuz cevirirse; Biz, seni onlara koruyucu gondermedik |
وَيَقُولُونَ طَاعَةٌ فَإِذَا بَرَزُوا مِنْ عِندِكَ بَيَّتَ طَائِفَةٌ مِّنْهُمْ غَيْرَ الَّذِي تَقُولُ ۖ وَاللَّهُ يَكْتُبُ مَا يُبَيِّتُونَ ۖ فَأَعْرِضْ عَنْهُمْ وَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ ۚ وَكَفَىٰ بِاللَّهِ وَكِيلًا (81) Sana; peki, derler. Yanından ayrıldıktan sonra da iclerinden bir grup sana soylediklerini hilafına geceleyin plan kurarlar. Allah gece tasarladıklarını yazıyor. Onlara aldırıs etme. Allah´a tevekkul et. Vekil olarak Allah yeter |
أَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ الْقُرْآنَ ۚ وَلَوْ كَانَ مِنْ عِندِ غَيْرِ اللَّهِ لَوَجَدُوا فِيهِ اخْتِلَافًا كَثِيرًا (82) Onlar hala Ku´an´ı geregi gibi dusunmeyecekler mi? Eger o, Allah´tan baskası tarafından gelseydi, muhakkak ki icinde birbirini tutmayan bir cok seyler bulurlardı |
وَإِذَا جَاءَهُمْ أَمْرٌ مِّنَ الْأَمْنِ أَوِ الْخَوْفِ أَذَاعُوا بِهِ ۖ وَلَوْ رَدُّوهُ إِلَى الرَّسُولِ وَإِلَىٰ أُولِي الْأَمْرِ مِنْهُمْ لَعَلِمَهُ الَّذِينَ يَسْتَنبِطُونَهُ مِنْهُمْ ۗ وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ لَاتَّبَعْتُمُ الشَّيْطَانَ إِلَّا قَلِيلًا (83) Kendilerine guven ve korkuya dair bir haber geldiginde; onu yayarlar. Halbuki o haberi peygambere veya mu´min kumandanlara goturselerdi; onlar, ondan ne gibi netice cıkaracaklarını bilirlerdi. Eger uzerinizde Allah´ın nimet ve rahmeti olmasaydı; pek azınız mustesna, seytana uymus gitmistiniz |
فَقَاتِلْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ لَا تُكَلَّفُ إِلَّا نَفْسَكَ ۚ وَحَرِّضِ الْمُؤْمِنِينَ ۖ عَسَى اللَّهُ أَن يَكُفَّ بَأْسَ الَّذِينَ كَفَرُوا ۚ وَاللَّهُ أَشَدُّ بَأْسًا وَأَشَدُّ تَنكِيلًا (84) Allah yolunda savas. Sen, ancak kendinden sorumlusun. Iman edenleri de savasa tesvik et. Umulur ki Allah, kufredenlerin siddet ve baskısını onler. Allah´ın kahrı da, ibret alınacak cezası da pek siddetlidir |
مَّن يَشْفَعْ شَفَاعَةً حَسَنَةً يَكُن لَّهُ نَصِيبٌ مِّنْهَا ۖ وَمَن يَشْفَعْ شَفَاعَةً سَيِّئَةً يَكُن لَّهُ كِفْلٌ مِّنْهَا ۗ وَكَانَ اللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ مُّقِيتًا (85) Kim, iyi iste aracılık ederse; ondan kendisine bir pay ayrılır. Kim de kotu bir seyde aracılık yaparsa; o kotulukten kendisine bir pay vardır. Allah, her seye hakkıyla kadir ve nazır´dır |
وَإِذَا حُيِّيتُم بِتَحِيَّةٍ فَحَيُّوا بِأَحْسَنَ مِنْهَا أَوْ رُدُّوهَا ۗ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ حَسِيبًا (86) Size bir selam verildigi zaman; ondan daha iyisiyle selam verin. Veya aynısıyla mukabele edin. Muhakkak ki Allah, her seyin hesabını arayandır |
اللَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ۚ لَيَجْمَعَنَّكُمْ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ لَا رَيْبَ فِيهِ ۗ وَمَنْ أَصْدَقُ مِنَ اللَّهِ حَدِيثًا (87) Allah O´ndan baska ilah yoktur. Geleceginden suphe olmayan kıyamet gunu sizi mutlaka toplayacaktır. Allah´tan daha dogru sozlu kim olabilir |
۞ فَمَا لَكُمْ فِي الْمُنَافِقِينَ فِئَتَيْنِ وَاللَّهُ أَرْكَسَهُم بِمَا كَسَبُوا ۚ أَتُرِيدُونَ أَن تَهْدُوا مَنْ أَضَلَّ اللَّهُ ۖ وَمَن يُضْلِلِ اللَّهُ فَلَن تَجِدَ لَهُ سَبِيلًا (88) Size ne oluyor ki; munafıklar hakkında iki fırkaya ayrıldınız? Allah, onları yaptıklarından dolayı basasagı etmistir. Allah´ın saptırdıgını dogru yola getirmek mi istiyorsunuz? Allah´ın saptırdıgı kimse icin, asla yol bulamazsın |
وَدُّوا لَوْ تَكْفُرُونَ كَمَا كَفَرُوا فَتَكُونُونَ سَوَاءً ۖ فَلَا تَتَّخِذُوا مِنْهُمْ أَوْلِيَاءَ حَتَّىٰ يُهَاجِرُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ ۚ فَإِن تَوَلَّوْا فَخُذُوهُمْ وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ وَجَدتُّمُوهُمْ ۖ وَلَا تَتَّخِذُوا مِنْهُمْ وَلِيًّا وَلَا نَصِيرًا (89) Kendileri kufrettikleri gibi, sizin de kufretmenizi isterler. O halde onlar, Allah yolunda hicret edinceye kadar iclerinden dost edinmeyin. Eger yuz cevirirlerse; buldugunuz yerde onları oldurun ve onlardan ne bir dost, ne de bir yardımcı edinin |
إِلَّا الَّذِينَ يَصِلُونَ إِلَىٰ قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُم مِّيثَاقٌ أَوْ جَاءُوكُمْ حَصِرَتْ صُدُورُهُمْ أَن يُقَاتِلُوكُمْ أَوْ يُقَاتِلُوا قَوْمَهُمْ ۚ وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَسَلَّطَهُمْ عَلَيْكُمْ فَلَقَاتَلُوكُمْ ۚ فَإِنِ اعْتَزَلُوكُمْ فَلَمْ يُقَاتِلُوكُمْ وَأَلْقَوْا إِلَيْكُمُ السَّلَمَ فَمَا جَعَلَ اللَّهُ لَكُمْ عَلَيْهِمْ سَبِيلًا (90) Ancak sizinle kendileri arasında bir anlasma bulunan bir millete sıgınanlar ve sizinle savasmaktan veya kendi milletleriyle harbetmekten bunalarak size basvuranlar mustesnadır. Allah dileseydi; onları size musallat ederdi de sizinle savasırlardı. Eger sizden uzak durur, savasmaz ve size barıs teklif ederlerse; Allah, onlara dokunmanıza izin vermez |
سَتَجِدُونَ آخَرِينَ يُرِيدُونَ أَن يَأْمَنُوكُمْ وَيَأْمَنُوا قَوْمَهُمْ كُلَّ مَا رُدُّوا إِلَى الْفِتْنَةِ أُرْكِسُوا فِيهَا ۚ فَإِن لَّمْ يَعْتَزِلُوكُمْ وَيُلْقُوا إِلَيْكُمُ السَّلَمَ وَيَكُفُّوا أَيْدِيَهُمْ فَخُذُوهُمْ وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ ثَقِفْتُمُوهُمْ ۚ وَأُولَٰئِكُمْ جَعَلْنَا لَكُمْ عَلَيْهِمْ سُلْطَانًا مُّبِينًا (91) Digerlerinin de sizden ve kendi milletlerinden guvende olmayı istediklerini goreceksiniz. Fitnecilige cagırıldıklarında ona can atarlar. Eger sizden uzak durmazlar, barıs teklif etmezler ve sizinle savasmaktan geri durmazlarsa; onları tutun ve buldugunuz yerde oldurun. Iste onların aleyhlerine, size apacık ferman verdik |
وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ أَن يَقْتُلَ مُؤْمِنًا إِلَّا خَطَأً ۚ وَمَن قَتَلَ مُؤْمِنًا خَطَأً فَتَحْرِيرُ رَقَبَةٍ مُّؤْمِنَةٍ وَدِيَةٌ مُّسَلَّمَةٌ إِلَىٰ أَهْلِهِ إِلَّا أَن يَصَّدَّقُوا ۚ فَإِن كَانَ مِن قَوْمٍ عَدُوٍّ لَّكُمْ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَتَحْرِيرُ رَقَبَةٍ مُّؤْمِنَةٍ ۖ وَإِن كَانَ مِن قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُم مِّيثَاقٌ فَدِيَةٌ مُّسَلَّمَةٌ إِلَىٰ أَهْلِهِ وَتَحْرِيرُ رَقَبَةٍ مُّؤْمِنَةٍ ۖ فَمَن لَّمْ يَجِدْ فَصِيَامُ شَهْرَيْنِ مُتَتَابِعَيْنِ تَوْبَةً مِّنَ اللَّهِ ۗ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا (92) Bir mu´min´in diger mu´mini hata dısında oldurmesi olur sey degildir. Bir mu´min´i yanlıslıkla oldurenin bir mu´min koleyi azad etmesi ve oldurulenin ailesi bagıslamadıkca ona teslim edilmis bir diyet odemesi gerekir. Oldurulen mu´min, dusmanınız olan bir topluluktan ise; mu´min bir kole azad etmek gerekir. Sayet sizin ile kendileri arasında andlasma bulunan bir topluluktan ise; ailesine verilecek bir diyet ve mu´min bir kole azad etmek gerekir. Bunları bulamayan kimsenin Allah tarafından tevbesinin kabulu icin iki ay ardarda oruc tutması gerekir. Allah; Alim, Hakim olandır |
وَمَن يَقْتُلْ مُؤْمِنًا مُّتَعَمِّدًا فَجَزَاؤُهُ جَهَنَّمُ خَالِدًا فِيهَا وَغَضِبَ اللَّهُ عَلَيْهِ وَلَعَنَهُ وَأَعَدَّ لَهُ عَذَابًا عَظِيمًا (93) Kim de bir mu´min´i kasden olduruse; onun cezası icinde ebediyyen kalacagı cehennemdir. Allah ona gazab etmis, la´net etmis ve buyuk bir azab hazırlamıstır |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا ضَرَبْتُمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَتَبَيَّنُوا وَلَا تَقُولُوا لِمَنْ أَلْقَىٰ إِلَيْكُمُ السَّلَامَ لَسْتَ مُؤْمِنًا تَبْتَغُونَ عَرَضَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا فَعِندَ اللَّهِ مَغَانِمُ كَثِيرَةٌ ۚ كَذَٰلِكَ كُنتُم مِّن قَبْلُ فَمَنَّ اللَّهُ عَلَيْكُمْ فَتَبَيَّنُوا ۚ إِنَّ اللَّهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرًا (94) Ey iman edenler; Allah yoluna koyuldugunuz zaman, iyice arastırın. Size selam verene; dunya hayatının gecici menfaatine goz dikerek; sen mu´min degilsin, demeyin. Allah katında cok ganimetler vardır. Once siz de oyleydiniz ama Allah size lutfetti. Onun icin iyice arastırın. Muhakkak ki Allah; yaptıklarınızdan haberdardır |
لَّا يَسْتَوِي الْقَاعِدُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ غَيْرُ أُولِي الضَّرَرِ وَالْمُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ ۚ فَضَّلَ اللَّهُ الْمُجَاهِدِينَ بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ عَلَى الْقَاعِدِينَ دَرَجَةً ۚ وَكُلًّا وَعَدَ اللَّهُ الْحُسْنَىٰ ۚ وَفَضَّلَ اللَّهُ الْمُجَاهِدِينَ عَلَى الْقَاعِدِينَ أَجْرًا عَظِيمًا (95) Mu´minlerden; ozursuz olarak yerlerinde oturanlar ile Allah yolunda malları ve canları ile cihad edenler bir degildir. Allah; mallarıyla ve canlarıyla cihad edenleri derece bakımından oturanlara ustun kıldı. Bununla beraber Allah, her ikisine de guzelligi vaad etmistir. Fakat Allah; cihad edenlere, oturanların uzerine buyuk bir mukafat vermistir |
دَرَجَاتٍ مِّنْهُ وَمَغْفِرَةً وَرَحْمَةً ۚ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا (96) Kendisinden dereceler, magfiret ve rahmet. Ve Allah; Gafur´dur, Rahim´dir |
إِنَّ الَّذِينَ تَوَفَّاهُمُ الْمَلَائِكَةُ ظَالِمِي أَنفُسِهِمْ قَالُوا فِيمَ كُنتُمْ ۖ قَالُوا كُنَّا مُسْتَضْعَفِينَ فِي الْأَرْضِ ۚ قَالُوا أَلَمْ تَكُنْ أَرْضُ اللَّهِ وَاسِعَةً فَتُهَاجِرُوا فِيهَا ۚ فَأُولَٰئِكَ مَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ ۖ وَسَاءَتْ مَصِيرًا (97) Melekler; nefislerine zulmedenlerin canlarını aldıkları zaman: Ne yapıyordunuz? deyince; biz yeryuzunde zayıf dusurulmek istenmis kimselerdik, diyecekler. Melekler de: Allah´ın yeri genis degil miydi? Hicret etseydiniz? diyecekler. Onların varacakları yer, cehennemdir. Donulecek yer olarak ne kotudur orası |
إِلَّا الْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاءِ وَالْوِلْدَانِ لَا يَسْتَطِيعُونَ حِيلَةً وَلَا يَهْتَدُونَ سَبِيلًا (98) Ancak erkek, kadın ve cocuklardan caresiz kalarak bir yol bulamayan zavallılar mustesnadır |
فَأُولَٰئِكَ عَسَى اللَّهُ أَن يَعْفُوَ عَنْهُمْ ۚ وَكَانَ اللَّهُ عَفُوًّا غَفُورًا (99) Umulur ki Allah, onları affetsin. Ve Allah; Afuvv, Gafur olandır |
۞ وَمَن يُهَاجِرْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ يَجِدْ فِي الْأَرْضِ مُرَاغَمًا كَثِيرًا وَسَعَةً ۚ وَمَن يَخْرُجْ مِن بَيْتِهِ مُهَاجِرًا إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ ثُمَّ يُدْرِكْهُ الْمَوْتُ فَقَدْ وَقَعَ أَجْرُهُ عَلَى اللَّهِ ۗ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا (100) Her kim, Allah yolunda hicret ederse; yeryuzunde bereketli yer ve genislik bulur. Allah´a ve Rasulune hicret ederek evinden cıkan kimseye olum gelirse; onun ecrini vermek Allah´a duser. Ve Allah, Gafur´dur, Rahim´dir |
وَإِذَا ضَرَبْتُمْ فِي الْأَرْضِ فَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَن تَقْصُرُوا مِنَ الصَّلَاةِ إِنْ خِفْتُمْ أَن يَفْتِنَكُمُ الَّذِينَ كَفَرُوا ۚ إِنَّ الْكَافِرِينَ كَانُوا لَكُمْ عَدُوًّا مُّبِينًا (101) Yeryuzunde (sefere) koyuldugunuz zaman; kafirlerin size bir fenalık yapmasından korkarsanız; namazı kısaltmanızda size bir vebal yoktur. Suphe yok ki kafirler, sizin apacık dusmanınızdır |
وَإِذَا كُنتَ فِيهِمْ فَأَقَمْتَ لَهُمُ الصَّلَاةَ فَلْتَقُمْ طَائِفَةٌ مِّنْهُم مَّعَكَ وَلْيَأْخُذُوا أَسْلِحَتَهُمْ فَإِذَا سَجَدُوا فَلْيَكُونُوا مِن وَرَائِكُمْ وَلْتَأْتِ طَائِفَةٌ أُخْرَىٰ لَمْ يُصَلُّوا فَلْيُصَلُّوا مَعَكَ وَلْيَأْخُذُوا حِذْرَهُمْ وَأَسْلِحَتَهُمْ ۗ وَدَّ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْ تَغْفُلُونَ عَنْ أَسْلِحَتِكُمْ وَأَمْتِعَتِكُمْ فَيَمِيلُونَ عَلَيْكُم مَّيْلَةً وَاحِدَةً ۚ وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ إِن كَانَ بِكُمْ أَذًى مِّن مَّطَرٍ أَوْ كُنتُم مَّرْضَىٰ أَن تَضَعُوا أَسْلِحَتَكُمْ ۖ وَخُذُوا حِذْرَكُمْ ۗ إِنَّ اللَّهَ أَعَدَّ لِلْكَافِرِينَ عَذَابًا مُّهِينًا (102) Sen; iclerinde olup da namazlarını kıldırdıgın zaman, bir kısmı seninle beraber namaza dursun ve silahlarını da alsınlar. Secdeye vardıklarında onlar arkanıza gecsinler, kılmayan obur kısım gelsin, seninle beraber kılsınlar. Tedbirli olsunlar, silahlarını alsınlar. Kafirler size ansızın bir baskın vermek icin silah ve esyanızdan gafil bulunmanızı arzu ederler. Yagmurdan zarar gorecekseniz veya hasta olursanız, silahlarınızı bırakmanıza bir beis yoktur. Fakat dikkatli olun. Allah; suphesiz kafirlere horlayıcı bir azab hazırlamıstır |
فَإِذَا قَضَيْتُمُ الصَّلَاةَ فَاذْكُرُوا اللَّهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلَىٰ جُنُوبِكُمْ ۚ فَإِذَا اطْمَأْنَنتُمْ فَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ ۚ إِنَّ الصَّلَاةَ كَانَتْ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ كِتَابًا مَّوْقُوتًا (103) Namazı kıldıktan sonra; ayakta iken, otururken, yanlarınız ustu yatarken de Allah´ı anın. Emniyete kavustugunuzda; namazı dosdogru kılın. Namaz; suphesiz mu´minler uzerine vakitleri belli bir farz olmustur |
وَلَا تَهِنُوا فِي ابْتِغَاءِ الْقَوْمِ ۖ إِن تَكُونُوا تَأْلَمُونَ فَإِنَّهُمْ يَأْلَمُونَ كَمَا تَأْلَمُونَ ۖ وَتَرْجُونَ مِنَ اللَّهِ مَا لَا يَرْجُونَ ۗ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا (104) O kavmi aramakta gevsek davranmayın. Siz, acı cekiyorsanız onlar da sizin cektiginiz gibi acı cekiyorlar. Halbuki siz; Allah´tan onların beklemedikleri seyleri bekliyorsunuz. Ve Allah; Alim, Hakim olandır |
إِنَّا أَنزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِتَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ بِمَا أَرَاكَ اللَّهُ ۚ وَلَا تَكُن لِّلْخَائِنِينَ خَصِيمًا (105) Dosdogrusu Biz, sana kitabı hak olarak indirdik ki insanlar arasında Allah´ın sana gosterdigi gibi hukum veresin. Hainlerin savunucusu olma |
وَاسْتَغْفِرِ اللَّهَ ۖ إِنَّ اللَّهَ كَانَ غَفُورًا رَّحِيمًا (106) Ve Allah´tan magfiret dile. Suphesiz ki Allah; Gafur´dur, Rahim´dir |
وَلَا تُجَادِلْ عَنِ الَّذِينَ يَخْتَانُونَ أَنفُسَهُمْ ۚ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ مَن كَانَ خَوَّانًا أَثِيمًا (107) Nefislerine hainlik etmis kimseleri savunma. Allah; hainlikte direnen gunahkarları sevmez |
يَسْتَخْفُونَ مِنَ النَّاسِ وَلَا يَسْتَخْفُونَ مِنَ اللَّهِ وَهُوَ مَعَهُمْ إِذْ يُبَيِّتُونَ مَا لَا يَرْضَىٰ مِنَ الْقَوْلِ ۚ وَكَانَ اللَّهُ بِمَا يَعْمَلُونَ مُحِيطًا (108) Insanlardan gizlerler de Allah´tan gizlemezler. Halbuki Allah´ın razı olmayacagı sozu, geceleyin uydurup duzdukleri zaman da Allah onlarla beraberdir. Allah; yapacakları herseyi kusatıcıdır |
هَا أَنتُمْ هَٰؤُلَاءِ جَادَلْتُمْ عَنْهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا فَمَن يُجَادِلُ اللَّهَ عَنْهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَم مَّن يَكُونُ عَلَيْهِمْ وَكِيلًا (109) Iste siz oyle kimselersiniz ki; dunya hayatında onları savunuyorsunuz. Ama kıyamet gunu Allah´a karsı onları kim savunacak? Yahut onlara kim vekil olacak |
وَمَن يَعْمَلْ سُوءًا أَوْ يَظْلِمْ نَفْسَهُ ثُمَّ يَسْتَغْفِرِ اللَّهَ يَجِدِ اللَّهَ غَفُورًا رَّحِيمًا (110) Kim, bir kotuluk yapar veya nefsine zulmeder de sonra Allah´dan magfiret dilerse; Allah´ın Gafur ve Rahim oldugunu gorur |
وَمَن يَكْسِبْ إِثْمًا فَإِنَّمَا يَكْسِبُهُ عَلَىٰ نَفْسِهِ ۚ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا (111) Kim, bir gunah kazanırsa; bunu ancak kendi aleyhine kazanmıs olur. Ve Allah; Alim, Hakim olandır |
وَمَن يَكْسِبْ خَطِيئَةً أَوْ إِثْمًا ثُمَّ يَرْمِ بِهِ بَرِيئًا فَقَدِ احْتَمَلَ بُهْتَانًا وَإِثْمًا مُّبِينًا (112) Kim, bir hata veya bir gunah isler de sonra onu bir sucsuzun ustune atarsa; suphesiz iftira etmis ve apacık bir gunah yuklenmis olur |
وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكَ وَرَحْمَتُهُ لَهَمَّت طَّائِفَةٌ مِّنْهُمْ أَن يُضِلُّوكَ وَمَا يُضِلُّونَ إِلَّا أَنفُسَهُمْ ۖ وَمَا يَضُرُّونَكَ مِن شَيْءٍ ۚ وَأَنزَلَ اللَّهُ عَلَيْكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَعَلَّمَكَ مَا لَمْ تَكُن تَعْلَمُ ۚ وَكَانَ فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكَ عَظِيمًا (113) Eger Allah´ın lutfu ve rahmeti uzerinde olmasaydı; onlardan bir takımı seni saptırmaya calısırdı. Halbuki onlar, kendilerinden baskalarını saptıramazlar. Sana da bir zarar veremezler. Allah, sana kitabı ve hikmeti indirmis, bilmedigini ogretmistir. Ve Allah´ın senin uzerindeki lutfu cok buyuk olmustur |
۞ لَّا خَيْرَ فِي كَثِيرٍ مِّن نَّجْوَاهُمْ إِلَّا مَنْ أَمَرَ بِصَدَقَةٍ أَوْ مَعْرُوفٍ أَوْ إِصْلَاحٍ بَيْنَ النَّاسِ ۚ وَمَن يَفْعَلْ ذَٰلِكَ ابْتِغَاءَ مَرْضَاتِ اللَّهِ فَسَوْفَ نُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا (114) Onların fısıldasmalarının bir cogunda hayır yoktur. Ancak sadaka vermeyi, yahut ma´rufu emretmeyi ve insanların arasını duzeltmeyi emreden baska. Kim Allah´ın rızasını arayarak boyle yaparsa; Biz, ona cok buyuk bir ecir verecegiz |
وَمَن يُشَاقِقِ الرَّسُولَ مِن بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُ الْهُدَىٰ وَيَتَّبِعْ غَيْرَ سَبِيلِ الْمُؤْمِنِينَ نُوَلِّهِ مَا تَوَلَّىٰ وَنُصْلِهِ جَهَنَّمَ ۖ وَسَاءَتْ مَصِيرًا (115) Kim, kendisine dogru yol apacık belli olduktan sonra, peygambere karsı gelir, mu´minlerin yolundan basakasına uyup giderse; onu dondugu yolda bırakırız. Kendisini cehenneme koyarız. Ne kotu donus yeridir orası |
إِنَّ اللَّهَ لَا يَغْفِرُ أَن يُشْرَكَ بِهِ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذَٰلِكَ لِمَن يَشَاءُ ۚ وَمَن يُشْرِكْ بِاللَّهِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا بَعِيدًا (116) Elbette Allah; kendisine sirk kosulmasını bagıslamaz. Bundan baskasını diledigine bagıslar. Kim, Allah´a sirk kosarsa; cok uzak bir dalalete dusmus olur |
إِن يَدْعُونَ مِن دُونِهِ إِلَّا إِنَاثًا وَإِن يَدْعُونَ إِلَّا شَيْطَانًا مَّرِيدًا (117) Onu bırakıp da yalnız disi putlara tapıyorlar. Aslında onlar, inatcı seytandan baskasına tapmıyorlar |
لَّعَنَهُ اللَّهُ ۘ وَقَالَ لَأَتَّخِذَنَّ مِنْ عِبَادِكَ نَصِيبًا مَّفْرُوضًا (118) Allah; ona la´net etsin. O dedi ki: Celal´in hakkı icin, kullarından muayyen bir pay alacagım |
وَلَأُضِلَّنَّهُمْ وَلَأُمَنِّيَنَّهُمْ وَلَآمُرَنَّهُمْ فَلَيُبَتِّكُنَّ آذَانَ الْأَنْعَامِ وَلَآمُرَنَّهُمْ فَلَيُغَيِّرُنَّ خَلْقَ اللَّهِ ۚ وَمَن يَتَّخِذِ الشَّيْطَانَ وَلِيًّا مِّن دُونِ اللَّهِ فَقَدْ خَسِرَ خُسْرَانًا مُّبِينًا (119) Onları mutlaka saptıracagım, olmayacak kuruntulara bogacagım. Onlara emredecegim; davarların kulaklarını yaracaklar, emredecegim; Allah´ın yaratısını degistirecekler. Allah´ı bırakıp seytanı dost edinen kimse; suphesiz acıktan acıga kayba ugramıstır |
يَعِدُهُمْ وَيُمَنِّيهِمْ ۖ وَمَا يَعِدُهُمُ الشَّيْطَانُ إِلَّا غُرُورًا (120) Seytan onlara vaad ediyor, kuruntulara dusuruyor. Seytanın kendilerine vaad ettikleri, aldatmaktan baska birsey degildir |
أُولَٰئِكَ مَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ وَلَا يَجِدُونَ عَنْهَا مَحِيصًا (121) Onların varacagı yer, cehennemdir. Oradan kacacak yer de bulamayacaklardır |
وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَنُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا ۖ وَعْدَ اللَّهِ حَقًّا ۚ وَمَنْ أَصْدَقُ مِنَ اللَّهِ قِيلًا (122) Iman edip salih ameller isleyenlere gelince; Biz, onları altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacagız. Iste Allah´ın gercek vaadi. Allah´dan daha dogru sozlu kim olabilir |
لَّيْسَ بِأَمَانِيِّكُمْ وَلَا أَمَانِيِّ أَهْلِ الْكِتَابِ ۗ مَن يَعْمَلْ سُوءًا يُجْزَ بِهِ وَلَا يَجِدْ لَهُ مِن دُونِ اللَّهِ وَلِيًّا وَلَا نَصِيرًا (123) Ne sizin kuruntunuzla, ne de kitab ehli olanların kuruntularıyladır. Kim, kotu is yaparsa; cezasını gorur. Ve kendisine Allah´tan baska ne bir dost bulabilir, ne de bir yardımcı |
وَمَن يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ مِن ذَكَرٍ أَوْ أُنثَىٰ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَأُولَٰئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلَا يُظْلَمُونَ نَقِيرًا (124) Erkek veya kadın her kim ki; mu´min olarak salih amel islerse cennete girer. Ve kendilerine zerre kadar zulmedilmez |
وَمَنْ أَحْسَنُ دِينًا مِّمَّنْ أَسْلَمَ وَجْهَهُ لِلَّهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ وَاتَّبَعَ مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا ۗ وَاتَّخَذَ اللَّهُ إِبْرَاهِيمَ خَلِيلًا (125) Ihsan ederek kendini Allah´a teslim eden ve Ibrahim´in dinine uymus olandan daha guzel din sahibi kim olabilir? Allah Ibrahim´i dost edinmistir |
وَلِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۚ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُّحِيطًا (126) Goklerde olanlar da, yerde olanlar da Allah´ındır. Allah; her seyi kusatıcı olandır |
وَيَسْتَفْتُونَكَ فِي النِّسَاءِ ۖ قُلِ اللَّهُ يُفْتِيكُمْ فِيهِنَّ وَمَا يُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ فِي الْكِتَابِ فِي يَتَامَى النِّسَاءِ اللَّاتِي لَا تُؤْتُونَهُنَّ مَا كُتِبَ لَهُنَّ وَتَرْغَبُونَ أَن تَنكِحُوهُنَّ وَالْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الْوِلْدَانِ وَأَن تَقُومُوا لِلْيَتَامَىٰ بِالْقِسْطِ ۚ وَمَا تَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ فَإِنَّ اللَّهَ كَانَ بِهِ عَلِيمًا (127) Kadınlar hakkında senden fetva istiyorlar. De ki: Onlara dair fetvayı size Allah veriyor. Kendilerine yazılmıs olanı vermediginiz ve nikahlamayı istemediginiz yetim kızlar hakkında, magdur cocuklar hakkında ve yetimlere insafla bakmanız hakkında kitabda sizlere okunan ayetler var. Hayır olarak ne yaparsanız, suphesiz Allah, onu bilicidir |
وَإِنِ امْرَأَةٌ خَافَتْ مِن بَعْلِهَا نُشُوزًا أَوْ إِعْرَاضًا فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَا أَن يُصْلِحَا بَيْنَهُمَا صُلْحًا ۚ وَالصُّلْحُ خَيْرٌ ۗ وَأُحْضِرَتِ الْأَنفُسُ الشُّحَّ ۚ وَإِن تُحْسِنُوا وَتَتَّقُوا فَإِنَّ اللَّهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرًا (128) Eger kadın; kocasının serkesliginden veya yuz cevirmesinden endise ederse; anlasma yoluyla aralarını bulmalarında kendileri icin bir gunah yoktur. Anlasmak daha hayırlıdır. Nefisler kıskanclıga meyyaldir. Eger iyi davranır ve sakınırsanız; Allah islediklerinizden haberdardır |
وَلَن تَسْتَطِيعُوا أَن تَعْدِلُوا بَيْنَ النِّسَاءِ وَلَوْ حَرَصْتُمْ ۖ فَلَا تَمِيلُوا كُلَّ الْمَيْلِ فَتَذَرُوهَا كَالْمُعَلَّقَةِ ۚ وَإِن تُصْلِحُوا وَتَتَّقُوا فَإِنَّ اللَّهَ كَانَ غَفُورًا رَّحِيمًا (129) Ne kadar isteseniz; yine de kadınlar arasında adalet yapamazsınız. Bari bir tarafa tamamen meyletmeyin ki; oburunu askıdaymıs gibi bırakmayasınız. Eger arayı duzeltir ve haksızlıktan sakınırsanız; suphesiz ki Allah; Gafur, Rahim olandır |
وَإِن يَتَفَرَّقَا يُغْنِ اللَّهُ كُلًّا مِّن سَعَتِهِ ۚ وَكَانَ اللَّهُ وَاسِعًا حَكِيمًا (130) Eger ayrılırlarsa; Allah, her birinin nimetinin genisligi ile zengin kılar. Allah; Vasi´, Hakim olandır |
وَلِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۗ وَلَقَدْ وَصَّيْنَا الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِن قَبْلِكُمْ وَإِيَّاكُمْ أَنِ اتَّقُوا اللَّهَ ۚ وَإِن تَكْفُرُوا فَإِنَّ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۚ وَكَانَ اللَّهُ غَنِيًّا حَمِيدًا (131) Goklerde olanlar da, yerde olanlar da Allah´ındır. Andolsun ki; senden once kendilerine kitab verilenlere de size de hep; Allah´dan korkun, diye tavsiye ettik. Kufur ederseniz; muhakkak ki goklerde olanlar da yerde olanlar da Allah´ındır. Allah; Gani ve Hamid olandır |
وَلِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۚ وَكَفَىٰ بِاللَّهِ وَكِيلًا (132) Goklerde olanlar da, yerde olanlar da Allah´ındır. Vekil olarak Allah yeter |
إِن يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ أَيُّهَا النَّاسُ وَيَأْتِ بِآخَرِينَ ۚ وَكَانَ اللَّهُ عَلَىٰ ذَٰلِكَ قَدِيرًا (133) Ey insanlar; o, dilerse; sizi goturur de yerinize baskalarını getirir. Allah, buna kadirdir |
مَّن كَانَ يُرِيدُ ثَوَابَ الدُّنْيَا فَعِندَ اللَّهِ ثَوَابُ الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ ۚ وَكَانَ اللَّهُ سَمِيعًا بَصِيرًا (134) Kim, dunya mukafatını isterse bilsin ki; dunyanın da, ahiretin de mukafatı Allah´ın katındadır. Allah; Semi´, Basir olandır |
۞ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُونُوا قَوَّامِينَ بِالْقِسْطِ شُهَدَاءَ لِلَّهِ وَلَوْ عَلَىٰ أَنفُسِكُمْ أَوِ الْوَالِدَيْنِ وَالْأَقْرَبِينَ ۚ إِن يَكُنْ غَنِيًّا أَوْ فَقِيرًا فَاللَّهُ أَوْلَىٰ بِهِمَا ۖ فَلَا تَتَّبِعُوا الْهَوَىٰ أَن تَعْدِلُوا ۚ وَإِن تَلْوُوا أَوْ تُعْرِضُوا فَإِنَّ اللَّهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرًا (135) Ey iman edenler; kendiniz, ana-babanız ve yakınlarınız aleyhinde de olsa Allah icin sahid olarak adaleti gozetin. Ister zengin, ister fakir olsun; onları Allah´ın koruması daha uygundur. Adaletinizde heveslere uymayın. Eger dilinizi buker veya yuz cevirirseniz; Allah, yaptıklarınızdan haberdardır |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا آمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَالْكِتَابِ الَّذِي نَزَّلَ عَلَىٰ رَسُولِهِ وَالْكِتَابِ الَّذِي أَنزَلَ مِن قَبْلُ ۚ وَمَن يَكْفُرْ بِاللَّهِ وَمَلَائِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا بَعِيدًا (136) Ey iman edenler; Allah´a, peygamberine, peygamberine indirdigi kitaba ve daha once indirdigi kitaba inanın. Kim, Allah´ı, meleklerini, kitablarını, peygamberlerini, ve ahiret gununu inkar ederse; suphesiz derin bir sapıklıga dusmustur |
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا ثُمَّ كَفَرُوا ثُمَّ آمَنُوا ثُمَّ كَفَرُوا ثُمَّ ازْدَادُوا كُفْرًا لَّمْ يَكُنِ اللَّهُ لِيَغْفِرَ لَهُمْ وَلَا لِيَهْدِيَهُمْ سَبِيلًا (137) Dogrusu inanıp sonra kufur edenleri, sonra inanıp tekrar kufur edenleri, sonra da kufurleri artmıs olanları Allah bagıslamayacaktır. Onları dogru yola da eristirmeyecektir |
بَشِّرِ الْمُنَافِقِينَ بِأَنَّ لَهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا (138) Munafıklara; kendilerine elem verici bir azab oldugunu mujdele |
الَّذِينَ يَتَّخِذُونَ الْكَافِرِينَ أَوْلِيَاءَ مِن دُونِ الْمُؤْمِنِينَ ۚ أَيَبْتَغُونَ عِندَهُمُ الْعِزَّةَ فَإِنَّ الْعِزَّةَ لِلَّهِ جَمِيعًا (139) Onlar ki; mu´minleri bırakıp kafirleri dost ediniyorlar. Onların tarafından izzet mi arıyorlar? Dogrusu izzet, butunuyle Allah´ındır |
وَقَدْ نَزَّلَ عَلَيْكُمْ فِي الْكِتَابِ أَنْ إِذَا سَمِعْتُمْ آيَاتِ اللَّهِ يُكْفَرُ بِهَا وَيُسْتَهْزَأُ بِهَا فَلَا تَقْعُدُوا مَعَهُمْ حَتَّىٰ يَخُوضُوا فِي حَدِيثٍ غَيْرِهِ ۚ إِنَّكُمْ إِذًا مِّثْلُهُمْ ۗ إِنَّ اللَّهَ جَامِعُ الْمُنَافِقِينَ وَالْكَافِرِينَ فِي جَهَنَّمَ جَمِيعًا (140) O, size kitabda; Allah´ın ayetlerine kufur edildigini ve alaya alındıgını isittiginizde, onlar baska bir mevzua intikal edinceye kadar yanlarında oturmayın, yoksa siz de onlar gibi olursunuz, diye bildirdi. Dogrusu Allah; munafıkların ve kafirlerin hepsini cehennemde toplayacaktır |
الَّذِينَ يَتَرَبَّصُونَ بِكُمْ فَإِن كَانَ لَكُمْ فَتْحٌ مِّنَ اللَّهِ قَالُوا أَلَمْ نَكُن مَّعَكُمْ وَإِن كَانَ لِلْكَافِرِينَ نَصِيبٌ قَالُوا أَلَمْ نَسْتَحْوِذْ عَلَيْكُمْ وَنَمْنَعْكُم مِّنَ الْمُؤْمِنِينَ ۚ فَاللَّهُ يَحْكُمُ بَيْنَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ۗ وَلَن يَجْعَلَ اللَّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلًا (141) Onlar, hep sizi gozetleyip durular. Allah´tan size bir zafer gelince; sizinle beraber degil miydik? derler. Kafirlere zaferden bir pay dustugu zaman da onlara; size ustunluk saglayarak mu´minlerden korumadık mı? derler. Kıyamet gunu aranızda hukum vercek Allah´tır. Allah, mu´minlerin aleyhinde asla fırsat vermeyecektir |
إِنَّ الْمُنَافِقِينَ يُخَادِعُونَ اللَّهَ وَهُوَ خَادِعُهُمْ وَإِذَا قَامُوا إِلَى الصَّلَاةِ قَامُوا كُسَالَىٰ يُرَاءُونَ النَّاسَ وَلَا يَذْكُرُونَ اللَّهَ إِلَّا قَلِيلًا (142) Dogrusu munafıklar; Allah´a oyun etmek isterler. Oysa O, onların oyunlarını baslarına gecirir. Onlar namaza kalktıklarında tenbel tenbel kalkarlar. Insanlara gosteris yaparlar. Allah´ı pek az anarlar |
مُّذَبْذَبِينَ بَيْنَ ذَٰلِكَ لَا إِلَىٰ هَٰؤُلَاءِ وَلَا إِلَىٰ هَٰؤُلَاءِ ۚ وَمَن يُضْلِلِ اللَّهُ فَلَن تَجِدَ لَهُ سَبِيلًا (143) Ne onlarladırlar, ne de bunlarla. Ikisi arasında bocalayıp dururlar. Allah´ ın saptırdıgı kimseye yol bulamazsın |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الْكَافِرِينَ أَوْلِيَاءَ مِن دُونِ الْمُؤْمِنِينَ ۚ أَتُرِيدُونَ أَن تَجْعَلُوا لِلَّهِ عَلَيْكُمْ سُلْطَانًا مُّبِينًا (144) Ey iman edenler; mu´minleri bırakıp da kafirleri dost edinmeyin. Allah´ın aleyhinize apacık bir ferman vermesini mi istersiniz |
إِنَّ الْمُنَافِقِينَ فِي الدَّرْكِ الْأَسْفَلِ مِنَ النَّارِ وَلَن تَجِدَ لَهُمْ نَصِيرًا (145) Dogrusu munafıklar; cehennemin en alt tabakasındadırlar. Onlara yardımcı bulamazsın |
إِلَّا الَّذِينَ تَابُوا وَأَصْلَحُوا وَاعْتَصَمُوا بِاللَّهِ وَأَخْلَصُوا دِينَهُمْ لِلَّهِ فَأُولَٰئِكَ مَعَ الْمُؤْمِنِينَ ۖ وَسَوْفَ يُؤْتِ اللَّهُ الْمُؤْمِنِينَ أَجْرًا عَظِيمًا (146) Ancak tevbe edenler, ıslah olanlar, Allah´a sarılanlar ve Allah icin dinlerine baglananlar mustenadır. Onlar, mu´minlerle beraberdirler. Allah, mu´minlere buyuk bir mukafat vercektir |
مَّا يَفْعَلُ اللَّهُ بِعَذَابِكُمْ إِن شَكَرْتُمْ وَآمَنتُمْ ۚ وَكَانَ اللَّهُ شَاكِرًا عَلِيمًا (147) Sukredip iman ederseniz; Allah, sizin nicin azab etsin? Allah Sakir ve Alim olandır |
۞ لَّا يُحِبُّ اللَّهُ الْجَهْرَ بِالسُّوءِ مِنَ الْقَوْلِ إِلَّا مَن ظُلِمَ ۚ وَكَانَ اللَّهُ سَمِيعًا عَلِيمًا (148) Zulme ugrayanların ki baska; Allah cirkin sozun alenen soylenmesini sevmez. Allah Semi, Alim olandır |
إِن تُبْدُوا خَيْرًا أَوْ تُخْفُوهُ أَوْ تَعْفُوا عَن سُوءٍ فَإِنَّ اللَّهَ كَانَ عَفُوًّا قَدِيرًا (149) Bir iyiligi acıga vurur veya gizler, yahut bir kotulugu affederseniz; suphesiz ki Allah; Afuvv ve Kadir olandır |
إِنَّ الَّذِينَ يَكْفُرُونَ بِاللَّهِ وَرُسُلِهِ وَيُرِيدُونَ أَن يُفَرِّقُوا بَيْنَ اللَّهِ وَرُسُلِهِ وَيَقُولُونَ نُؤْمِنُ بِبَعْضٍ وَنَكْفُرُ بِبَعْضٍ وَيُرِيدُونَ أَن يَتَّخِذُوا بَيْنَ ذَٰلِكَ سَبِيلًا (150) Dogrusu Allah´ı ve peygamberlerini inkar edenler, Allah ile peygamberlerinin arasını ayırmak isteyenler, bir kısmına inanır, bir kısmını da inkar ederiz, diyerek bu ikisinin arasında yol tutmak isteyenler |
أُولَٰئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ حَقًّا ۚ وَأَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ عَذَابًا مُّهِينًا (151) Iste onlar; gercekten kafir olanlardır. Kafirlere alcaltıcı bir azab hazırlamısızdır |
وَالَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرُسُلِهِ وَلَمْ يُفَرِّقُوا بَيْنَ أَحَدٍ مِّنْهُمْ أُولَٰئِكَ سَوْفَ يُؤْتِيهِمْ أُجُورَهُمْ ۗ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا (152) Allah ve peygamberlerine iman edip onların birini digerinden ayırmayanlara; iste onlara Allah mukafatlarını verecektir. Allah Gafur, Rahim olandır |
يَسْأَلُكَ أَهْلُ الْكِتَابِ أَن تُنَزِّلَ عَلَيْهِمْ كِتَابًا مِّنَ السَّمَاءِ ۚ فَقَدْ سَأَلُوا مُوسَىٰ أَكْبَرَ مِن ذَٰلِكَ فَقَالُوا أَرِنَا اللَّهَ جَهْرَةً فَأَخَذَتْهُمُ الصَّاعِقَةُ بِظُلْمِهِمْ ۚ ثُمَّ اتَّخَذُوا الْعِجْلَ مِن بَعْدِ مَا جَاءَتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ فَعَفَوْنَا عَن ذَٰلِكَ ۚ وَآتَيْنَا مُوسَىٰ سُلْطَانًا مُّبِينًا (153) Kitab ehli senin kendilerine gokten bir kitab indirmeni isterler. Musa´ dan da bundan daha buyugunu istemislerdi. Ve; bize Allah´ı apacık goster, demislerdi. Zulumlerinden dolayı onları yıldırım carpmıstı. Kendilerine bunca acık ayetler ve deliller geldikten sonra da buzagıya taptılar. Nihayet Biz, bunu affettik ve Musa´ya apacık bir huccet verdik |
وَرَفَعْنَا فَوْقَهُمُ الطُّورَ بِمِيثَاقِهِمْ وَقُلْنَا لَهُمُ ادْخُلُوا الْبَابَ سُجَّدًا وَقُلْنَا لَهُمْ لَا تَعْدُوا فِي السَّبْتِ وَأَخَذْنَا مِنْهُم مِّيثَاقًا غَلِيظًا (154) Soz vermelerine karsılık Tur dagını uzerlerine kaldırdık. Ve onlara; Sehrin kapısından secde ederek girin, dedik. Cumartesileri asırı gitmeyin, dedik. Onlardan agır bir te´minat aldık |
فَبِمَا نَقْضِهِم مِّيثَاقَهُمْ وَكُفْرِهِم بِآيَاتِ اللَّهِ وَقَتْلِهِمُ الْأَنبِيَاءَ بِغَيْرِ حَقٍّ وَقَوْلِهِمْ قُلُوبُنَا غُلْفٌ ۚ بَلْ طَبَعَ اللَّهُ عَلَيْهَا بِكُفْرِهِمْ فَلَا يُؤْمِنُونَ إِلَّا قَلِيلًا (155) Sozlerini bozmaları, Allah´ın ayetlerini inkar etmeleri, peygamberlerini haksız yere oldurmeleri, kalblerimiz perdelidir, demeleri yuzunden Allah, evet, inkarlarına karsılık onların kalblerini muhurledi, onun icin bunların pek azı haric inanmazlar |
وَبِكُفْرِهِمْ وَقَوْلِهِمْ عَلَىٰ مَرْيَمَ بُهْتَانًا عَظِيمًا (156) Kufur etmeleri ve Meryem´e buyuk iftirada bulunmalarından |
وَقَوْلِهِمْ إِنَّا قَتَلْنَا الْمَسِيحَ عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ رَسُولَ اللَّهِ وَمَا قَتَلُوهُ وَمَا صَلَبُوهُ وَلَٰكِن شُبِّهَ لَهُمْ ۚ وَإِنَّ الَّذِينَ اخْتَلَفُوا فِيهِ لَفِي شَكٍّ مِّنْهُ ۚ مَا لَهُم بِهِ مِنْ عِلْمٍ إِلَّا اتِّبَاعَ الظَّنِّ ۚ وَمَا قَتَلُوهُ يَقِينًا (157) Ve Allah elcisi Meryem oglu Isa Mesihi oldurduk, demelerinden. Oysa onu oldurmediler ve asmadılar. Ancak onlara (Isa´ya) benzer gosterildi. Onun hakkında ihtilafa duserler. Ondan yana suphe icindedirler. Bu husustaki bilgileri ancak zanna dayanmaktan ibarettir. Onu gercekten oldurememislerdir |
بَل رَّفَعَهُ اللَّهُ إِلَيْهِ ۚ وَكَانَ اللَّهُ عَزِيزًا حَكِيمًا (158) Bilakis Allah, onu kendi katına yukseltmistir. Allah; Aziz´dir, Hakim´dir |
وَإِن مِّنْ أَهْلِ الْكِتَابِ إِلَّا لَيُؤْمِنَنَّ بِهِ قَبْلَ مَوْتِهِ ۖ وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يَكُونُ عَلَيْهِمْ شَهِيدًا (159) Kitab ehlinden hic kimse yoktur ki; olumunden once ona inanacak olmasın. O da kıyamet gunu aleyhlerinde sahid olacaktır |
فَبِظُلْمٍ مِّنَ الَّذِينَ هَادُوا حَرَّمْنَا عَلَيْهِمْ طَيِّبَاتٍ أُحِلَّتْ لَهُمْ وَبِصَدِّهِمْ عَن سَبِيلِ اللَّهِ كَثِيرًا (160) Yahudi olanların zulumleri ve bir cok kimseleri Allah yolundan cevirmelerinden dolayı; kendilerine, helal kılınmıs seyleri yasakladık |
وَأَخْذِهِمُ الرِّبَا وَقَدْ نُهُوا عَنْهُ وَأَكْلِهِمْ أَمْوَالَ النَّاسِ بِالْبَاطِلِ ۚ وَأَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ مِنْهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا (161) Kendilerine yasaklanan faizi almaları ve haksız yere insanların mallarını yemelerinden oturu. Onların kufur icinde olanlarına elem verici bir azab hazırladık |
لَّٰكِنِ الرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ مِنْهُمْ وَالْمُؤْمِنُونَ يُؤْمِنُونَ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ ۚ وَالْمُقِيمِينَ الصَّلَاةَ ۚ وَالْمُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَالْمُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ أُولَٰئِكَ سَنُؤْتِيهِمْ أَجْرًا عَظِيمًا (162) Fakat onlardan ilimde derinlesmis olanlar ve mu´minler; sana indirilen kitaba ve senden once indirilmis olanlara inanırlar. Namaz kılanlara, zekat verenlere, Allah ve ahiret gunune inannalara elbette buyuk bir mukafat verecegiz |
۞ إِنَّا أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ كَمَا أَوْحَيْنَا إِلَىٰ نُوحٍ وَالنَّبِيِّينَ مِن بَعْدِهِ ۚ وَأَوْحَيْنَا إِلَىٰ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ وَالْأَسْبَاطِ وَعِيسَىٰ وَأَيُّوبَ وَيُونُسَ وَهَارُونَ وَسُلَيْمَانَ ۚ وَآتَيْنَا دَاوُودَ زَبُورًا (163) Nuh´a, ondan sonra gelen peygamberlere, Ibrahim´e, Ismail´e, Ishak´a, Ya´kub´a ve torunlarına, Isa´ya, Eyyub´a, Yunus´a, Harun´a ve Suleyman´a vahyettigimiz gibi, suphesiz sana da vahyettik. Davud´a da Zebur´u verdik |
وَرُسُلًا قَدْ قَصَصْنَاهُمْ عَلَيْكَ مِن قَبْلُ وَرُسُلًا لَّمْ نَقْصُصْهُمْ عَلَيْكَ ۚ وَكَلَّمَ اللَّهُ مُوسَىٰ تَكْلِيمًا (164) Kıssalarını daha once sana anlattıgımız peygamberlerle, kıssasını sana anlatmadıgımız peygamberlere de. Ve Allah Musa ile konusmustur |
رُّسُلًا مُّبَشِّرِينَ وَمُنذِرِينَ لِئَلَّا يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَى اللَّهِ حُجَّةٌ بَعْدَ الرُّسُلِ ۚ وَكَانَ اللَّهُ عَزِيزًا حَكِيمًا (165) Mujdeleyici ve uyarıcı peygamberler olarak. Ta ki peygamberler geldikten sonra insanların Allah´a karsı huccetleri kalmasın. Allah; Aziz, Hakim olandır |
لَّٰكِنِ اللَّهُ يَشْهَدُ بِمَا أَنزَلَ إِلَيْكَ ۖ أَنزَلَهُ بِعِلْمِهِ ۖ وَالْمَلَائِكَةُ يَشْهَدُونَ ۚ وَكَفَىٰ بِاللَّهِ شَهِيدًا (166) Lakin Allah, sana indirdigine sahidlik eder. Onu bilerek indirmistir. Melekler de sahidlik ederler. Esasen sahid olarak Allah yeter |
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَن سَبِيلِ اللَّهِ قَدْ ضَلُّوا ضَلَالًا بَعِيدًا (167) Muhakkak ki kufredip insanları Allah yolundan alıkoyanlar, derin bir sapıklıga dusmuslerdir |
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَظَلَمُوا لَمْ يَكُنِ اللَّهُ لِيَغْفِرَ لَهُمْ وَلَا لِيَهْدِيَهُمْ طَرِيقًا (168) Muhakkak ki kufreden ve zulmedenleri Allah, bagıslayacak ve onları dogru yola iletecek degildir |
إِلَّا طَرِيقَ جَهَنَّمَ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا ۚ وَكَانَ ذَٰلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرًا (169) Ancak cehennem yoluna. Onlar orada temelli kalıcıdırlar. Bu ise Allah´a pek kolaydır |
يَا أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءَكُمُ الرَّسُولُ بِالْحَقِّ مِن رَّبِّكُمْ فَآمِنُوا خَيْرًا لَّكُمْ ۚ وَإِن تَكْفُرُوا فَإِنَّ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۚ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا (170) Ey insanlar; Peygamber, size Rabbınızdan gercekle geldi. Kendi yararınıza olarak hemen iman edin. Eger kufur ederseniz; muhakkak ki goklerde ve yerde olanlar Allah´ındır. Allah; Alim, Hakim olandır |
يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لَا تَغْلُوا فِي دِينِكُمْ وَلَا تَقُولُوا عَلَى اللَّهِ إِلَّا الْحَقَّ ۚ إِنَّمَا الْمَسِيحُ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ رَسُولُ اللَّهِ وَكَلِمَتُهُ أَلْقَاهَا إِلَىٰ مَرْيَمَ وَرُوحٌ مِّنْهُ ۖ فَآمِنُوا بِاللَّهِ وَرُسُلِهِ ۖ وَلَا تَقُولُوا ثَلَاثَةٌ ۚ انتَهُوا خَيْرًا لَّكُمْ ۚ إِنَّمَا اللَّهُ إِلَٰهٌ وَاحِدٌ ۖ سُبْحَانَهُ أَن يَكُونَ لَهُ وَلَدٌ ۘ لَّهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۗ وَكَفَىٰ بِاللَّهِ وَكِيلًا (171) Ey Ehl-i Kitab; dininizde taskınlık etmeyin. Allah hakkında ancak gercegi soyleyin. Meryem oglu Isa Mesih; Allah´ın peygamberi, O´nun Meryem´e ulastırdıgı kelimesi ve kendinden bir ruhtur. Allah´a ve peygamberlerine iman edin. Allah uctur, demeyin. Kendi yararınıza olarak bundan vazgecin. Allah sadece bir tek ilahtır. Cocugu olmaktan munezzehtir. Goklerde olanlar da, yerde olanlar da O´nundur. Vekil olarak Allah yeter |
لَّن يَسْتَنكِفَ الْمَسِيحُ أَن يَكُونَ عَبْدًا لِّلَّهِ وَلَا الْمَلَائِكَةُ الْمُقَرَّبُونَ ۚ وَمَن يَسْتَنكِفْ عَنْ عِبَادَتِهِ وَيَسْتَكْبِرْ فَسَيَحْشُرُهُمْ إِلَيْهِ جَمِيعًا (172) Mesih, Allah´a kul olmaktan asla cekinmez. Gozde melekler de. Kim, O´na kulluktan cekinir ve buyukluk taslarsa; bilsin ki, O hepsini huzuruna toplayacaktır |
فَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَيُوَفِّيهِمْ أُجُورَهُمْ وَيَزِيدُهُم مِّن فَضْلِهِ ۖ وَأَمَّا الَّذِينَ اسْتَنكَفُوا وَاسْتَكْبَرُوا فَيُعَذِّبُهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا وَلَا يَجِدُونَ لَهُم مِّن دُونِ اللَّهِ وَلِيًّا وَلَا نَصِيرًا (173) Iman edip salih ameller isleyenlere gelince; onlara mukafatlarını odeyecek ve daha fazlasını da ihsan edecektir. Kulluk etmekten cekinenleri ve buyukluk taslayanları elem verici bir azaba ugratacaktır. Onlar, kendilerine Allah´tan baska bir dost ve yardımcı bulamazlar |
يَا أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءَكُم بُرْهَانٌ مِّن رَّبِّكُمْ وَأَنزَلْنَا إِلَيْكُمْ نُورًا مُّبِينًا (174) Ey insanlar; Rabbınızdan size acık bir delil geldi ve size apacık bir nur indirdik |
فَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَاعْتَصَمُوا بِهِ فَسَيُدْخِلُهُمْ فِي رَحْمَةٍ مِّنْهُ وَفَضْلٍ وَيَهْدِيهِمْ إِلَيْهِ صِرَاطًا مُّسْتَقِيمًا (175) Allah´a iman edenleri ve O´na sarılanları; Allah rahmetine ve bol nimetine kavusturacaktır. Onları, kendisine goturen dogru yola eristirecektir |
يَسْتَفْتُونَكَ قُلِ اللَّهُ يُفْتِيكُمْ فِي الْكَلَالَةِ ۚ إِنِ امْرُؤٌ هَلَكَ لَيْسَ لَهُ وَلَدٌ وَلَهُ أُخْتٌ فَلَهَا نِصْفُ مَا تَرَكَ ۚ وَهُوَ يَرِثُهَا إِن لَّمْ يَكُن لَّهَا وَلَدٌ ۚ فَإِن كَانَتَا اثْنَتَيْنِ فَلَهُمَا الثُّلُثَانِ مِمَّا تَرَكَ ۚ وَإِن كَانُوا إِخْوَةً رِّجَالًا وَنِسَاءً فَلِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الْأُنثَيَيْنِ ۗ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمْ أَن تَضِلُّوا ۗ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ (176) Senden fetva isterler. De ki: Size babası ve cocugu olmayanın mirası hakkında fetvayı Allah veriyor. Cocugu olmayıp bir kız kardesi bulunan erkek olurse; bıraktıgının yarısı kız kardesine kalır. Fakat kız kardesinin cocugu yoksa; kendisi ona tamamen varis olur. Eger iki kız kardes kalmıssa; bıraktıgının ucte ikisi onlaradır. Eger erkekli kadınlı bir cok kardesi varsa; erkege iki kadının hissesi kadar pay vardır. Sasırasınız diye Allah, size acıklıyor. Allah; her seyi hakkıyla bilendir |