الم (1) Elif, Lam, Mim |
أَحَسِبَ النَّاسُ أَن يُتْرَكُوا أَن يَقُولُوا آمَنَّا وَهُمْ لَا يُفْتَنُونَ (2) Yoksa, insanlar; inandık demeleriyle bırakılıvereceklerini ve kendilerinin denenmeyeceklerini mi sandılar |
وَلَقَدْ فَتَنَّا الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ ۖ فَلَيَعْلَمَنَّ اللَّهُ الَّذِينَ صَدَقُوا وَلَيَعْلَمَنَّ الْكَاذِبِينَ (3) Andolsun ki; Biz, onlardan oncekileri de denedik. Allah; elbette dogruları bilir ve elbette yalancıları da bilir |
أَمْ حَسِبَ الَّذِينَ يَعْمَلُونَ السَّيِّئَاتِ أَن يَسْبِقُونَا ۚ سَاءَ مَا يَحْكُمُونَ (4) Yoksa, kotuluk yapanlar Biz´den kacabileceklerini mi sanırlar? Ne kotu hukum veriyorlar |
مَن كَانَ يَرْجُو لِقَاءَ اللَّهِ فَإِنَّ أَجَلَ اللَّهِ لَآتٍ ۚ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ (5) Kim Allah´a kavusmayı umarsa; muhakkak ki Allah´ın belirttigi vakit mutlaka gelecektir. O; Semi´dir. Alim´dir |
وَمَن جَاهَدَ فَإِنَّمَا يُجَاهِدُ لِنَفْسِهِ ۚ إِنَّ اللَّهَ لَغَنِيٌّ عَنِ الْعَالَمِينَ (6) Kim cihad ederse; ancak kendisi icin cihad etmis olur. Zira Allah; alemlerden mustagnidir |
وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُكَفِّرَنَّ عَنْهُمْ سَيِّئَاتِهِمْ وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ أَحْسَنَ الَّذِي كَانُوا يَعْمَلُونَ (7) Iman edip de salih amel isleyenlerin, kotuluklerini andolsun ki orteriz. Onları yaptıklarından daha guzeli ile mukafatlandırırız |
وَوَصَّيْنَا الْإِنسَانَ بِوَالِدَيْهِ حُسْنًا ۖ وَإِن جَاهَدَاكَ لِتُشْرِكَ بِي مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ فَلَا تُطِعْهُمَا ۚ إِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ فَأُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ (8) Biz, insana; anne ve babasına iyi davranmasını tavsiye ettik. Eger onlar, hakkında bilgin olmayan seyi Bana ortak kosman icin seni zorlarlarsa, kendilerine itaat etme. Donusunuz Bana´dır. Yaptıklarınızı size bildiririm |
وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُدْخِلَنَّهُمْ فِي الصَّالِحِينَ (9) Iman edip salih amel isleyenleri de andolsun ki; salihlerin arasına katacagız |
وَمِنَ النَّاسِ مَن يَقُولُ آمَنَّا بِاللَّهِ فَإِذَا أُوذِيَ فِي اللَّهِ جَعَلَ فِتْنَةَ النَّاسِ كَعَذَابِ اللَّهِ وَلَئِن جَاءَ نَصْرٌ مِّن رَّبِّكَ لَيَقُولُنَّ إِنَّا كُنَّا مَعَكُمْ ۚ أَوَلَيْسَ اللَّهُ بِأَعْلَمَ بِمَا فِي صُدُورِ الْعَالَمِينَ (10) Insanlardan oyleleri de vardır ki; Allah´a inandık, der de; Allah ugrunda bir eziyete ugratılınca; insanların o eziyetini, Allah´ın azabı gibi tutar. Rabbından bir yardım gelecek olursa; andolsun ki: Dogrusu biz, sizinle beraberdik, derler. Allah, herkesin kalbinde olanları en iyi bilen degil midir |
وَلَيَعْلَمَنَّ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَلَيَعْلَمَنَّ الْمُنَافِقِينَ (11) Elbette Allah; inananları bilir. Ve elbette munafıkları da bilir |
وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا اتَّبِعُوا سَبِيلَنَا وَلْنَحْمِلْ خَطَايَاكُمْ وَمَا هُم بِحَامِلِينَ مِنْ خَطَايَاهُم مِّن شَيْءٍ ۖ إِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ (12) Kufredenler, inananlara derler ki: Bizim yolumuza uyun da sizin gunahlarınızı biz tasıyalım. Halbuki onların gunahlarından hic birini yuklenecek degillerdir. Dogrusu onlar yalancıdırlar |
وَلَيَحْمِلُنَّ أَثْقَالَهُمْ وَأَثْقَالًا مَّعَ أَثْقَالِهِمْ ۖ وَلَيُسْأَلُنَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَمَّا كَانُوا يَفْتَرُونَ (13) Gercekten onlar; hem kendi yuklerini, hem de kendi yukleriyle beraber daha nice yukleri yuklenecekler ve uydurup durdukları seylerden dolayı kıyamet gunu elbette sorguya cekileceklerdir |
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِ فَلَبِثَ فِيهِمْ أَلْفَ سَنَةٍ إِلَّا خَمْسِينَ عَامًا فَأَخَذَهُمُ الطُّوفَانُ وَهُمْ ظَالِمُونَ (14) Andolsun ki; Biz, Nuh´u, kavmine gonderdik. Aralarında elli yılı mustesna olmak uzere bin yıl kaldı. Sonunda onlar, zulme devam edip dururken kendilerini tufan yakalayıverdi |
فَأَنجَيْنَاهُ وَأَصْحَابَ السَّفِينَةِ وَجَعَلْنَاهَا آيَةً لِّلْعَالَمِينَ (15) Ama Biz; onu da, gemi arkadaslarını da kurtardık ve bunu alemlere bir ayet yaptık |
وَإِبْرَاهِيمَ إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ اعْبُدُوا اللَّهَ وَاتَّقُوهُ ۖ ذَٰلِكُمْ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ (16) Ibrahim´i de. Hani kavmine demisti ki: Allah´a ibadet edin ve O´ndan sakının. Bilirseniz bu; sizin icin daha hayırlıdır |
إِنَّمَا تَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ أَوْثَانًا وَتَخْلُقُونَ إِفْكًا ۚ إِنَّ الَّذِينَ تَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ لَا يَمْلِكُونَ لَكُمْ رِزْقًا فَابْتَغُوا عِندَ اللَّهِ الرِّزْقَ وَاعْبُدُوهُ وَاشْكُرُوا لَهُ ۖ إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ (17) Siz; sadece Allah´ı bırakıp putlara tapıyor, aslı astarı olmayan sozler uyduruyorsunuz. Dogrusu Allah´tan baska taptıklarınızın size rızık vermeye gucleri yetmez. Oyleyse, rızkı Allah katında arayın, sadece O´na kulluk edin, O´na sukredin. Siz; ancak O´na donduruleceksiniz |
وَإِن تُكَذِّبُوا فَقَدْ كَذَّبَ أُمَمٌ مِّن قَبْلِكُمْ ۖ وَمَا عَلَى الرَّسُولِ إِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ (18) Eger siz, yalanlıyorsanız, bilin ki; sizden onceki ummetler de yalanlamıslardı. Peygambere dusen, sadece apacık tebligden ibarettir |
أَوَلَمْ يَرَوْا كَيْفَ يُبْدِئُ اللَّهُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ ۚ إِنَّ ذَٰلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرٌ (19) Gormediler mi ki; Allah yaratmayı nasıl baslatıyor sonra da onu iade ediyor? Suphesiz bu, Allah´a pek kolaydır |
قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانظُرُوا كَيْفَ بَدَأَ الْخَلْقَ ۚ ثُمَّ اللَّهُ يُنشِئُ النَّشْأَةَ الْآخِرَةَ ۚ إِنَّ اللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ (20) De ki: Yeryuzunde gezip dolasın da Allah´ın yaratmaya nasıl basladıgını bir gorun. Iste Allah; yeni bir ahiret hayatını da tekrar yaratacaktır. Muhakkak ki Allah; her seye kadirdir |
يُعَذِّبُ مَن يَشَاءُ وَيَرْحَمُ مَن يَشَاءُ ۖ وَإِلَيْهِ تُقْلَبُونَ (21) Diledigine azab eder, diledigine merhamet eder. Ve ona cevrileceksiniz |
وَمَا أَنتُم بِمُعْجِزِينَ فِي الْأَرْضِ وَلَا فِي السَّمَاءِ ۖ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ اللَّهِ مِن وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍ (22) Siz ne yerde, ne gokte O´nu aciz bırakabilirsiniz. Allah´tan baska sizin hic bir dostunuz ve yardımcınız da yoktur |
وَالَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِ اللَّهِ وَلِقَائِهِ أُولَٰئِكَ يَئِسُوا مِن رَّحْمَتِي وَأُولَٰئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ (23) Allah´ın ayetlerini ve O´na kavusmayı inkar edenler; iste onlar, Benim rahmetimden umitlerini kesmis olanlardır. Ve iste elem verici azab onlaradır |
فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِ إِلَّا أَن قَالُوا اقْتُلُوهُ أَوْ حَرِّقُوهُ فَأَنجَاهُ اللَّهُ مِنَ النَّارِ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ (24) Bunun uzerine kavminin ona cevabı sadece: Onu oldurun veya yakın, demek oldu. Ama Allah onu atesten korudu. Dogrusu bunda, inananlar icin ayetler vardır |
وَقَالَ إِنَّمَا اتَّخَذْتُم مِّن دُونِ اللَّهِ أَوْثَانًا مَّوَدَّةَ بَيْنِكُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ۖ ثُمَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ يَكْفُرُ بَعْضُكُم بِبَعْضٍ وَيَلْعَنُ بَعْضُكُم بَعْضًا وَمَأْوَاكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُم مِّن نَّاصِرِينَ (25) Ve o: Dunya hayatında Allah´ı bırakıp aranızda putları dostluk vesilesi kıldınız. Sonra da kıyamet gununde birbirinize kufreder ve karsılıklı la´net okursunuz. Varacagınız yer, atestir. Sizin yardımcılarınız da yoktur, dedi |
۞ فَآمَنَ لَهُ لُوطٌ ۘ وَقَالَ إِنِّي مُهَاجِرٌ إِلَىٰ رَبِّي ۖ إِنَّهُ هُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ (26) Bunun uzerine Lut ona inandı ve: Dogrusu ben, Rabbıma hicret edecegim. Muhakkak ki O; Aziz ve Hakim olanın kendisidir, dedi |
وَوَهَبْنَا لَهُ إِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ وَجَعَلْنَا فِي ذُرِّيَّتِهِ النُّبُوَّةَ وَالْكِتَابَ وَآتَيْنَاهُ أَجْرَهُ فِي الدُّنْيَا ۖ وَإِنَّهُ فِي الْآخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِحِينَ (27) Ve ona Ishak ve Ya´kub´u ihsan ettik. Soyundan gelenlere kitab ve peygamberlik verdik. Ona dunyada mukafatını verdik. Dogrusu ahirette de o, salihlerdendir |
وَلُوطًا إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ إِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ مَا سَبَقَكُم بِهَا مِنْ أَحَدٍ مِّنَ الْعَالَمِينَ (28) Lut´u da. Hani o, kavmine demisti ki: Gercekten siz; dunyalarda hic kimsenin sizden once yapmadıgı bir hayasızlıgı yapıyorsunuz |
أَئِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ وَتَقْطَعُونَ السَّبِيلَ وَتَأْتُونَ فِي نَادِيكُمُ الْمُنكَرَ ۖ فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِ إِلَّا أَن قَالُوا ائْتِنَا بِعَذَابِ اللَّهِ إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ (29) Siz; erkeklere yaklasıyor, yol kesiyor ve toplantılarınızda fena seyler yapmıyor musunuz? Kavminin ona cevabı: Dogru sozlu isen, bize Allah´ın azabını getir, demek oldu |
قَالَ رَبِّ انصُرْنِي عَلَى الْقَوْمِ الْمُفْسِدِينَ (30) Dedi ki: Rabbım; bozgunculara karsı bana yardım et |
وَلَمَّا جَاءَتْ رُسُلُنَا إِبْرَاهِيمَ بِالْبُشْرَىٰ قَالُوا إِنَّا مُهْلِكُو أَهْلِ هَٰذِهِ الْقَرْيَةِ ۖ إِنَّ أَهْلَهَا كَانُوا ظَالِمِينَ (31) Elcilerimiz Ibrahim´e mujde ile gelince dediler ki: Biz; bu kasaba halkını yok edecegiz. Cunku oranın ahalisi zalim kimselerdir |
قَالَ إِنَّ فِيهَا لُوطًا ۚ قَالُوا نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَن فِيهَا ۖ لَنُنَجِّيَنَّهُ وَأَهْلَهُ إِلَّا امْرَأَتَهُ كَانَتْ مِنَ الْغَابِرِينَ (32) Ama Lut oradadır, dedi. Elciler de: Biz, orada olanları daha iyi biliyoruz. Onu ve geride kalanlardan karısı dısında ailesini kurtaracagız, dediler |
وَلَمَّا أَن جَاءَتْ رُسُلُنَا لُوطًا سِيءَ بِهِمْ وَضَاقَ بِهِمْ ذَرْعًا وَقَالُوا لَا تَخَفْ وَلَا تَحْزَنْ ۖ إِنَّا مُنَجُّوكَ وَأَهْلَكَ إِلَّا امْرَأَتَكَ كَانَتْ مِنَ الْغَابِرِينَ (33) Elcilerimiz Lut´a geldiklerinde, bu yuzden o tasalandı ve cok sıkıldı. Ona dediler ki: Korkma ve tasalanma. Dogrusu biz, seni ve geride kalacaklardan olan karının dısındaki aileni kurtaracagız |
إِنَّا مُنزِلُونَ عَلَىٰ أَهْلِ هَٰذِهِ الْقَرْيَةِ رِجْزًا مِّنَ السَّمَاءِ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ (34) Bu kasaba halkına da fasıklık yapar olduklarından dolayı gokten azab indirecegiz |
وَلَقَد تَّرَكْنَا مِنْهَا آيَةً بَيِّنَةً لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ (35) Andolsun ki; akleden bir kavim icin Biz, orada apacık bir ayet bırakmısızdır |
وَإِلَىٰ مَدْيَنَ أَخَاهُمْ شُعَيْبًا فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ وَارْجُوا الْيَوْمَ الْآخِرَ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ (36) Medyen halkına da kardesleri Suayb´ı: Ey kavmim; Allah´a ibadet edin, ahiret gunune umid baglayın ve yeryuzunde bozgunculuk yaparak karısıklık cıkarmayım, dedi |
فَكَذَّبُوهُ فَأَخَذَتْهُمُ الرَّجْفَةُ فَأَصْبَحُوا فِي دَارِهِمْ جَاثِمِينَ (37) Ama onu yalanladılar. Bunun uzerine kendilerini siddetli bir sarsıntı yakalayıverdi de oldukları yerde diz ustu cokekaldılar |
وَعَادًا وَثَمُودَ وَقَد تَّبَيَّنَ لَكُم مِّن مَّسَاكِنِهِمْ ۖ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ أَعْمَالَهُمْ فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّبِيلِ وَكَانُوا مُسْتَبْصِرِينَ (38) Ad ve Semud kavmini de. Bunu, oturdukları yerlerden anlamaktasınız. Seytan kendilerine yaptıkları seyleri guzel gostermisti de onları dogru yoldan alıkoymustu. Halbuki kendileri bunu anlayacak durumda idiler |
وَقَارُونَ وَفِرْعَوْنَ وَهَامَانَ ۖ وَلَقَدْ جَاءَهُم مُّوسَىٰ بِالْبَيِّنَاتِ فَاسْتَكْبَرُوا فِي الْأَرْضِ وَمَا كَانُوا سَابِقِينَ (39) Karun´u, Firavun´u ve Haman´ı da. Andolsun ki Musa, kendilerine apacık burhanlar getirmis de onlar yeryuzunde buyukluk taslamıslardı. Halbuki azabımızın onune gecebilecek degillerdi |
فَكُلًّا أَخَذْنَا بِذَنبِهِ ۖ فَمِنْهُم مَّنْ أَرْسَلْنَا عَلَيْهِ حَاصِبًا وَمِنْهُم مَّنْ أَخَذَتْهُ الصَّيْحَةُ وَمِنْهُم مَّنْ خَسَفْنَا بِهِ الْأَرْضَ وَمِنْهُم مَّنْ أَغْرَقْنَا ۚ وَمَا كَانَ اللَّهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلَٰكِن كَانُوا أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ (40) Her birini sucustu yakaladık. Kimine taslar savuran kasırga gonderdik, kimini bir cıglık tuttu, kimini yerin dibine gecirdik, kimini de suda bogduk. Allah; onlara zulmetmiyordu, ama onlar, kendi kendilerine zulmediyorlardı |
مَثَلُ الَّذِينَ اتَّخَذُوا مِن دُونِ اللَّهِ أَوْلِيَاءَ كَمَثَلِ الْعَنكَبُوتِ اتَّخَذَتْ بَيْتًا ۖ وَإِنَّ أَوْهَنَ الْبُيُوتِ لَبَيْتُ الْعَنكَبُوتِ ۖ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ (41) Allah´tan baska dostlar edinenlerin misali; kendine yuva yapan orumcegin misali gibidir. Evlerin en curugu muhakkak ki orumcegin yuvasıdır. Keski bilselerdi |
إِنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا يَدْعُونَ مِن دُونِهِ مِن شَيْءٍ ۚ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ (42) Muhakkak ki Allah; kendini bırakıp da tapındıkları seyi bilir. Ve O, Aziz´dir. Hakim´dir |
وَتِلْكَ الْأَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ ۖ وَمَا يَعْقِلُهَا إِلَّا الْعَالِمُونَ (43) Iste misaller. Biz, onları insanlara anlatıyoruz. Bilenlerden baskası bunları anlamaz |
خَلَقَ اللَّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِّلْمُؤْمِنِينَ (44) Allah; gokleri ve yeri hak ile yarattı. Muhakkak ki bunda, mu´minler icin bir ayet vardır |
اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ ۖ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَىٰ عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنكَرِ ۗ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ ۗ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ (45) Sana kitabtan vahyolunanı oku, namaz kıl. Muhakkak ki namaz, hayasızlıktan ve kotulukten alıkoyar. Allah´ı zikretmek ise muhakkak ki en buyuktur. Ve Allah; yaptıklarınızı bilir |
۞ وَلَا تُجَادِلُوا أَهْلَ الْكِتَابِ إِلَّا بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ إِلَّا الَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْهُمْ ۖ وَقُولُوا آمَنَّا بِالَّذِي أُنزِلَ إِلَيْنَا وَأُنزِلَ إِلَيْكُمْ وَإِلَٰهُنَا وَإِلَٰهُكُمْ وَاحِدٌ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ (46) Iclerinden zulmedenler bir yana; Ehl-i Kitab ile en guzel olanın dısında mucadele etmeyin ve deyin ki Bize indirilene de, size indirilene de inandık. Bizim tanrımız da, sizin tanrınız da birdir. Biz, O´na teslim olanlarız |
وَكَذَٰلِكَ أَنزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ ۚ فَالَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يُؤْمِنُونَ بِهِ ۖ وَمِنْ هَٰؤُلَاءِ مَن يُؤْمِنُ بِهِ ۚ وَمَا يَجْحَدُ بِآيَاتِنَا إِلَّا الْكَافِرُونَ (47) Iste boylece sana Kitab´ı indirdik. Kendilerine kitab verdiklerimiz de ona inanırlar. Bunlardan da ona inanan bulunur. Ayetlerimizi kafirlerden baskası inkar etmez |
وَمَا كُنتَ تَتْلُو مِن قَبْلِهِ مِن كِتَابٍ وَلَا تَخُطُّهُ بِيَمِينِكَ ۖ إِذًا لَّارْتَابَ الْمُبْطِلُونَ (48) Daha once sen hic bir kitab okur degildin. Sag elinle de onu yazmıyordun. Oyle olsaydı; batılda olanlar supheye duserlerdi |
بَلْ هُوَ آيَاتٌ بَيِّنَاتٌ فِي صُدُورِ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ ۚ وَمَا يَجْحَدُ بِآيَاتِنَا إِلَّا الظَّالِمُونَ (49) Bilakis o, kendilerine ilim verilenlerin gonullerinde apacık olan ayetlerdir. Zalimlerden baskası ayetlerimizi inkar etmez |
وَقَالُوا لَوْلَا أُنزِلَ عَلَيْهِ آيَاتٌ مِّن رَّبِّهِ ۖ قُلْ إِنَّمَا الْآيَاتُ عِندَ اللَّهِ وَإِنَّمَا أَنَا نَذِيرٌ مُّبِينٌ (50) Rabbından ona ayetler indirilmeli degil miydi? dediler. De ki: O ayetler, ancak Allah´ın nezdindedir. Ben, sadece apacık bir uyarıcıyım |
أَوَلَمْ يَكْفِهِمْ أَنَّا أَنزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ يُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَرَحْمَةً وَذِكْرَىٰ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ (51) Kendilerine okunan bu kitabı sana indirmis olmamız onlara yetmiyor mu? Bunda inanan bir kavim icin rahmet ve ogut vardır |
قُلْ كَفَىٰ بِاللَّهِ بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ شَهِيدًا ۖ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۗ وَالَّذِينَ آمَنُوا بِالْبَاطِلِ وَكَفَرُوا بِاللَّهِ أُولَٰئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ (52) De ki: Sahid olarak benimle sizin aranızda Allah yeter. O; goklerde ve yerde olanı bilir. Batıla inanıp Allah´a kufredenler, iste onlar husrana ugrayanların kendileridir |
وَيَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِ ۚ وَلَوْلَا أَجَلٌ مُّسَمًّى لَّجَاءَهُمُ الْعَذَابُ وَلَيَأْتِيَنَّهُم بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ (53) Senden azabı carcabuk isterler. Eger belirtilmis bir sure olmasaydı, azab onlara hemen gelirdi. Ama farkına varmadan o, kendilerine ansızın gelecektir |
يَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِ وَإِنَّ جَهَنَّمَ لَمُحِيطَةٌ بِالْكَافِرِينَ (54) Senden azabı carcabuk istiyorlar. Dogrusu cehennem kafirleri kusatıp durmaktadır |
يَوْمَ يَغْشَاهُمُ الْعَذَابُ مِن فَوْقِهِمْ وَمِن تَحْتِ أَرْجُلِهِمْ وَيَقُولُ ذُوقُوا مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ (55) O gunde hem tepelerinden, hem de ayaklarının altından azab kendilerini kaplayacaktır. Ve: Yaptıklarınızın karsılıgını tadın, diyecektir |
يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ آمَنُوا إِنَّ أَرْضِي وَاسِعَةٌ فَإِيَّايَ فَاعْبُدُونِ (56) Ey iman etmis olan kullarım; suphesiz ki Benim yerim genistir. O halde yalnız Bana ibadet edin |
كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ ۖ ثُمَّ إِلَيْنَا تُرْجَعُونَ (57) Her nefis olumu tadacaktır. Sonunda Bize donduruleceksiniz |
وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُبَوِّئَنَّهُم مِّنَ الْجَنَّةِ غُرَفًا تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا ۚ نِعْمَ أَجْرُ الْعَامِلِينَ (58) Iman edip de salih amel isleyenleri altından ırmaklar akan, icinde temelli kalacakları cennetteki kosklere yerlestiririz. Calısanların mukafatları ne guzeldir |
الَّذِينَ صَبَرُوا وَعَلَىٰ رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ (59) Onlar ki; sabrederler ve Rabblarına tevekkul ederler |
وَكَأَيِّن مِّن دَابَّةٍ لَّا تَحْمِلُ رِزْقَهَا اللَّهُ يَرْزُقُهَا وَإِيَّاكُمْ ۚ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ (60) Nice canlı vardır ki; rızkını kendi tasımaz. Sizin de, onların da rızkını Allah verir. Ve O; Semi´dir, Alim´dir |
وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ ۖ فَأَنَّىٰ يُؤْفَكُونَ (61) Andolsun ki; onlara: Gokleri ve yeri yaratan, gunesi ve ayı musahhar kılan kimdir? diye sorsan, elbette; Allah´tır, diyecekler. O halde neye, cevrilip donduruluyorlar |
اللَّهُ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَن يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ وَيَقْدِرُ لَهُ ۚ إِنَّ اللَّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ (62) Andolsun ki; onlara: Gokten su indirip onunla olumunden sonra yeri dirilten kimdir? diye sorarsan, elbette; Allah´tır diyecekler. De ki: Hamd Allah´adır. Ama onların cogu akletmezler |
وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّن نَّزَّلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَحْيَا بِهِ الْأَرْضَ مِن بَعْدِ مَوْتِهَا لَيَقُولُنَّ اللَّهُ ۚ قُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ ۚ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ (63) Andolsun ki; onlara: Gokten su indirip onunla olumunden sonra yeri dirilten kimdir? diye sorarsan, elbette; Allah´tır diyecekler. De ki: Hamd Allah´adır. Ama onların cogu akletmezler |
وَمَا هَٰذِهِ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلَّا لَهْوٌ وَلَعِبٌ ۚ وَإِنَّ الدَّارَ الْآخِرَةَ لَهِيَ الْحَيَوَانُ ۚ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ (64) Bu dunya hayatı; yalnızca bir oyun ve oyalanmadır. Asıl hayat, ahiret yurdundaki hayattır. Keski bilseler |
فَإِذَا رَكِبُوا فِي الْفُلْكِ دَعَوُا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ فَلَمَّا نَجَّاهُمْ إِلَى الْبَرِّ إِذَا هُمْ يُشْرِكُونَ (65) Gemiye bindiklerinde; dini yalnız Allah´a tahsis ederek O´na yalvarırlar. Ama onları karaya cıkararak kurtarınca, hemen Allah´a sirk kosarlar |
لِيَكْفُرُوا بِمَا آتَيْنَاهُمْ وَلِيَتَمَتَّعُوا ۖ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ (66) Kendilerine verdigimize kufretsinler, eglensinler bakalım. Yakında bileceklerdir |
أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّا جَعَلْنَا حَرَمًا آمِنًا وَيُتَخَطَّفُ النَّاسُ مِنْ حَوْلِهِمْ ۚ أَفَبِالْبَاطِلِ يُؤْمِنُونَ وَبِنِعْمَةِ اللَّهِ يَكْفُرُونَ (67) Cevrelerinde insanların zorla kapılıp goturulmesine ragmen orayı emin bir harem yaptıgımızı onlar gormediler mi? Yoksa batıla inanıp da Allah´ın nimetine kufur mu ediyorlar |
وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَوْ كَذَّبَ بِالْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُ ۚ أَلَيْسَ فِي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِّلْكَافِرِينَ (68) Allah´a karsı yalan duzenden veya hak kendisine gelmisken onu yalanlayandan daha zalim kim vardır? Kafirlere cehennemde barınacak yer mi yok |
وَالَّذِينَ جَاهَدُوا فِينَا لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنَا ۚ وَإِنَّ اللَّهَ لَمَعَ الْمُحْسِنِينَ (69) Bizim ugrumuzda mucahede edenleri elbette yollarımıza eristiririz. Suphesiz ki Allah, ihsan edenlerle beraberdir |