سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَىٰ بِعَبْدِهِ لَيْلًا مِّنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الْأَقْصَى الَّذِي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ آيَاتِنَا ۚ إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ (1) Sanı yucedir o Allah´ın ki; kulunu geceleyin Mescid-i Haram´dan cevresini mubarek kıldıgımız Mescid-i Aksa´ya goturmustur. Bir kısım ayetlerimizi gosterelim diye. Muhakkak ki O´dur O, Semi´, Basir |
وَآتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَجَعَلْنَاهُ هُدًى لِّبَنِي إِسْرَائِيلَ أَلَّا تَتَّخِذُوا مِن دُونِي وَكِيلًا (2) Musa´ya da kitabı verdik. Ve onu, Israilogulları icin bir hidayet kıldık. Beni bırakıp baskasını vekil edinmeyesiniz diye |
ذُرِّيَّةَ مَنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍ ۚ إِنَّهُ كَانَ عَبْدًا شَكُورًا (3) Nuh ile beraber tasıdıgımız kimselerin soyunu da. Gercekten o, cok sukreden bir kul idi |
وَقَضَيْنَا إِلَىٰ بَنِي إِسْرَائِيلَ فِي الْكِتَابِ لَتُفْسِدُنَّ فِي الْأَرْضِ مَرَّتَيْنِ وَلَتَعْلُنَّ عُلُوًّا كَبِيرًا (4) Israilogullarına kitabda hukmettik ki: Dogrusu yeryuzunde iki defa bozgunculuk yapacak ve kibirlendikce kibirleneceksiniz |
فَإِذَا جَاءَ وَعْدُ أُولَاهُمَا بَعَثْنَا عَلَيْكُمْ عِبَادًا لَّنَا أُولِي بَأْسٍ شَدِيدٍ فَجَاسُوا خِلَالَ الدِّيَارِ ۚ وَكَانَ وَعْدًا مَّفْعُولًا (5) O ikiden birincisinin vakti gelince, uzerinize cok guclu olan kullarımızı saldık. Onlar, memleketin her kosesini kontrollarına aldılar. Bu, yerine gelmis bir vaad idi |
ثُمَّ رَدَدْنَا لَكُمُ الْكَرَّةَ عَلَيْهِمْ وَأَمْدَدْنَاكُم بِأَمْوَالٍ وَبَنِينَ وَجَعَلْنَاكُمْ أَكْثَرَ نَفِيرًا (6) Bundan sonra sizi, onlara tekrar galip getirdik. Mallar ve ogullarla size yardım ederek sayınızı artırdık |
إِنْ أَحْسَنتُمْ أَحْسَنتُمْ لِأَنفُسِكُمْ ۖ وَإِنْ أَسَأْتُمْ فَلَهَا ۚ فَإِذَا جَاءَ وَعْدُ الْآخِرَةِ لِيَسُوءُوا وُجُوهَكُمْ وَلِيَدْخُلُوا الْمَسْجِدَ كَمَا دَخَلُوهُ أَوَّلَ مَرَّةٍ وَلِيُتَبِّرُوا مَا عَلَوْا تَتْبِيرًا (7) Eger ihsan ederseniz; kendiniz icin ihsan etmis olursunuz. Kotuluk ederseniz; o da kendinizedir. Digerinin vakti gelince; yuzunuzu karartsınlar, mescide ilk defa girdikleri gibi girsinler ve ele gecirdikleri yeri harab etsinler diye onları tekrar gondeririz |
عَسَىٰ رَبُّكُمْ أَن يَرْحَمَكُمْ ۚ وَإِنْ عُدتُّمْ عُدْنَا ۘ وَجَعَلْنَا جَهَنَّمَ لِلْكَافِرِينَ حَصِيرًا (8) Belki Rabbınız size merhamet eder. Eger donerseniz; Biz de doneriz ve Biz, cehennemi kafirler icin bir zindan kılmısızdır |
إِنَّ هَٰذَا الْقُرْآنَ يَهْدِي لِلَّتِي هِيَ أَقْوَمُ وَيُبَشِّرُ الْمُؤْمِنِينَ الَّذِينَ يَعْمَلُونَ الصَّالِحَاتِ أَنَّ لَهُمْ أَجْرًا كَبِيرًا (9) Muhakkak ki bu Kur´an; en dogru olana goturur. Ve salih amel isleyen mu´ minlere kendileri icin buyuk bir mukafat oldugunu mujdeler |
وَأَنَّ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ أَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا (10) Ahirete inanmayanlar; onlar icin elem verici bir azab hazırladık |
وَيَدْعُ الْإِنسَانُ بِالشَّرِّ دُعَاءَهُ بِالْخَيْرِ ۖ وَكَانَ الْإِنسَانُ عَجُولًا (11) Insan; hayır istiyormuscasına ser ister. Ve insan, esasen cok acelecidir |
وَجَعَلْنَا اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ آيَتَيْنِ ۖ فَمَحَوْنَا آيَةَ اللَّيْلِ وَجَعَلْنَا آيَةَ النَّهَارِ مُبْصِرَةً لِّتَبْتَغُوا فَضْلًا مِّن رَّبِّكُمْ وَلِتَعْلَمُوا عَدَدَ السِّنِينَ وَالْحِسَابَ ۚ وَكُلَّ شَيْءٍ فَصَّلْنَاهُ تَفْصِيلًا (12) Biz, geceyi ve gunduzu iki ayet kıldık. Rabbınızdan lutuf dileyesiniz ve yılların hesabını, sayısını bilesiniz diye gece ayetini silip gunduz ayetini aydınlık kıldık. Ve her seyi uzun uzadıya acıkladık |
وَكُلَّ إِنسَانٍ أَلْزَمْنَاهُ طَائِرَهُ فِي عُنُقِهِ ۖ وَنُخْرِجُ لَهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ كِتَابًا يَلْقَاهُ مَنشُورًا (13) Her insanın islediklerini boynuna dolarız. Ve onun icin kıyamet gununde acılmıs bulacagı bir kitab cıkarırız |
اقْرَأْ كِتَابَكَ كَفَىٰ بِنَفْسِكَ الْيَوْمَ عَلَيْكَ حَسِيبًا (14) Oku kitabını. Bugun kendi hesabın icin kendi nefsin sana yeter |
مَّنِ اهْتَدَىٰ فَإِنَّمَا يَهْتَدِي لِنَفْسِهِ ۖ وَمَن ضَلَّ فَإِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَا ۚ وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَىٰ ۗ وَمَا كُنَّا مُعَذِّبِينَ حَتَّىٰ نَبْعَثَ رَسُولًا (15) Kim, hidayete ererse; kendi nefsi icin hidayete ermis olur. Kim de dalalete duserse; kendi nefsi aleyhine dalalete dusmus olur. Hic kimse baskasının yukunu yuklenmez. Biz, bir peygamber gondermedikce azab ediciler degiliz |
وَإِذَا أَرَدْنَا أَن نُّهْلِكَ قَرْيَةً أَمَرْنَا مُتْرَفِيهَا فَفَسَقُوا فِيهَا فَحَقَّ عَلَيْهَا الْقَوْلُ فَدَمَّرْنَاهَا تَدْمِيرًا (16) Bir kasabayı da helak etmek istedigimiz zaman; varlıklılarına emir veririz de, orada fasıklık yaparlar. Bunun uzerine artık oraya soz hak olur. Ve Biz de onları yerle bir ederiz |
وَكَمْ أَهْلَكْنَا مِنَ الْقُرُونِ مِن بَعْدِ نُوحٍ ۗ وَكَفَىٰ بِرَبِّكَ بِذُنُوبِ عِبَادِهِ خَبِيرًا بَصِيرًا (17) Nuh´tan sonra, nice nesilleri yok etmisizdir. Kullarının gunahlarına Habir ve Basir olarak Rabbın yeter |
مَّن كَانَ يُرِيدُ الْعَاجِلَةَ عَجَّلْنَا لَهُ فِيهَا مَا نَشَاءُ لِمَن نُّرِيدُ ثُمَّ جَعَلْنَا لَهُ جَهَنَّمَ يَصْلَاهَا مَذْمُومًا مَّدْحُورًا (18) Kim gecici dunyayı isterse; onun icin orada diledigimiz kadar, diledigimiz kimseye hemen veririz. Sonra onun icin cehennemi hazırlarız. Kotulenmis ve kogulmus olarak oraya girer |
وَمَنْ أَرَادَ الْآخِرَةَ وَسَعَىٰ لَهَا سَعْيَهَا وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَأُولَٰئِكَ كَانَ سَعْيُهُم مَّشْكُورًا (19) Kim de ahireti isterse ve onun icin inanmıs olarak gerekli cabayı gosterirse; iste onların say´i sukre degerdir |
كُلًّا نُّمِدُّ هَٰؤُلَاءِ وَهَٰؤُلَاءِ مِنْ عَطَاءِ رَبِّكَ ۚ وَمَا كَانَ عَطَاءُ رَبِّكَ مَحْظُورًا (20) Her birine, bunlara da, onlara da Rabbının nimetinden ulastırırız. Rabbının nimeti engellenmis degildir |
انظُرْ كَيْفَ فَضَّلْنَا بَعْضَهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ ۚ وَلَلْآخِرَةُ أَكْبَرُ دَرَجَاتٍ وَأَكْبَرُ تَفْضِيلًا (21) Bak, nasıl onların bir kısmını bir kısmına ustun kıldık. Elbetteki ahiret; dereceler bakımından da buyuktur, ustunluk bakımından da |
لَّا تَجْعَلْ مَعَ اللَّهِ إِلَٰهًا آخَرَ فَتَقْعُدَ مَذْمُومًا مَّخْذُولًا (22) Allah ile beraber baska ilah edinme. Yoksa yerilmis ve terkedilmis olarak kalırsın |
۞ وَقَضَىٰ رَبُّكَ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا إِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا ۚ إِمَّا يَبْلُغَنَّ عِندَكَ الْكِبَرَ أَحَدُهُمَا أَوْ كِلَاهُمَا فَلَا تَقُل لَّهُمَا أُفٍّ وَلَا تَنْهَرْهُمَا وَقُل لَّهُمَا قَوْلًا كَرِيمًا (23) Rabbın buyurmustur ki: Kendisinden baskasına ibadet etmeyesiniz, ana ve babaya iyi davranasınız. Eger onlardan biri veya her ikisi senin yanında iken yaslılıga erecek olurlarsa; onlara karsı, of dahi deme. Onları azarlama. Ve her ikisine de efendice sozler soyle |
وَاخْفِضْ لَهُمَا جَنَاحَ الذُّلِّ مِنَ الرَّحْمَةِ وَقُل رَّبِّ ارْحَمْهُمَا كَمَا رَبَّيَانِي صَغِيرًا (24) Merhametten onlara alcak gonulluluk kanatlarını ger. Ve de ki: Rabbım; o ikisi, beni kucukken yetistirdikleri gibi sen de onlara merhamet et |
رَّبُّكُمْ أَعْلَمُ بِمَا فِي نُفُوسِكُمْ ۚ إِن تَكُونُوا صَالِحِينَ فَإِنَّهُ كَانَ لِلْأَوَّابِينَ غَفُورًا (25) Rabbınız; nefislerinizde olanı en iyi bilendir. Eger salihlerden olursanız muhakkak ki O; kendisine donenler icin Gafur´dur |
وَآتِ ذَا الْقُرْبَىٰ حَقَّهُ وَالْمِسْكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ وَلَا تُبَذِّرْ تَبْذِيرًا (26) Yakınlara hakkını ver. Miskine, yolcuya da. Ama sacıp savurma |
إِنَّ الْمُبَذِّرِينَ كَانُوا إِخْوَانَ الشَّيَاطِينِ ۖ وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِرَبِّهِ كَفُورًا (27) Muhakkak ki sacıp savuranlar, seytanlarla kardes olmuslardır. Seytan ise Rabbına pek nankordur |
وَإِمَّا تُعْرِضَنَّ عَنْهُمُ ابْتِغَاءَ رَحْمَةٍ مِّن رَّبِّكَ تَرْجُوهَا فَقُل لَّهُمْ قَوْلًا مَّيْسُورًا (28) Rabbından bekledigin bir rahmeti elde etmek icin onlardan yuz cevirmek zorunda kalırsan; o zaman onlara tatlı bir soz soyle |
وَلَا تَجْعَلْ يَدَكَ مَغْلُولَةً إِلَىٰ عُنُقِكَ وَلَا تَبْسُطْهَا كُلَّ الْبَسْطِ فَتَقْعُدَ مَلُومًا مَّحْسُورًا (29) Ve elini boynuna baglı kılma, onu busbutun de acıp durma. Yoksa kaybedenlerden ve kınananlardan olursun |
إِنَّ رَبَّكَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَن يَشَاءُ وَيَقْدِرُ ۚ إِنَّهُ كَانَ بِعِبَادِهِ خَبِيرًا بَصِيرًا (30) Muhakkak ki Rabbın; diledigine rızkı genisletir ve daraltır. Muhakkak ki O; kulları icin Habir´dir, Basir´dir |
وَلَا تَقْتُلُوا أَوْلَادَكُمْ خَشْيَةَ إِمْلَاقٍ ۖ نَّحْنُ نَرْزُقُهُمْ وَإِيَّاكُمْ ۚ إِنَّ قَتْلَهُمْ كَانَ خِطْئًا كَبِيرًا (31) Cocuklarınızı aclık korkusuyla oldurmeyin. Onlara da size de Biz; rızık veririz. Muhakkak ki onları oldurmek, buyuk bir gunahtır |
وَلَا تَقْرَبُوا الزِّنَا ۖ إِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةً وَسَاءَ سَبِيلًا (32) Zinaya yaklasmayın. Muhakkak ki o, azgınlıktır. Ve yol olarak da kotudur |
وَلَا تَقْتُلُوا النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللَّهُ إِلَّا بِالْحَقِّ ۗ وَمَن قُتِلَ مَظْلُومًا فَقَدْ جَعَلْنَا لِوَلِيِّهِ سُلْطَانًا فَلَا يُسْرِف فِّي الْقَتْلِ ۖ إِنَّهُ كَانَ مَنصُورًا (33) Allah´ın haram kıldıgı canı oldurmeyin. Ancak hak ile olursa mustesna. Kim, zulmedilerek oldurulurse; gercekten Biz, onun velisine bir yetki kılmısızdır. Artık o da oldurmekte asırı gitmesin. Muhakkak ki o, yardım gorenlerden olmustur |
وَلَا تَقْرَبُوا مَالَ الْيَتِيمِ إِلَّا بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ حَتَّىٰ يَبْلُغَ أَشُدَّهُ ۚ وَأَوْفُوا بِالْعَهْدِ ۖ إِنَّ الْعَهْدَ كَانَ مَسْئُولًا (34) Erginlik cagına ulasıncaya kadar, en guzel seklin dısında yetimin malına yaklasmayın. Ahdi yerine getirin. Muhakkak ki ahid, mes´uliyettir |
وَأَوْفُوا الْكَيْلَ إِذَا كِلْتُمْ وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَقِيمِ ۚ ذَٰلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلًا (35) Olctugunuz zaman da; olcuyu tam tutun. Ve dosdogru olcekle tartın. Bu, daha hayırlı ve netice itibariyle daha guzeldir |
وَلَا تَقْفُ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ ۚ إِنَّ السَّمْعَ وَالْبَصَرَ وَالْفُؤَادَ كُلُّ أُولَٰئِكَ كَانَ عَنْهُ مَسْئُولًا (36) Hakkında bilgin olmadıgı sey uzerinde durma. Cunku kulak da, goz de, kalb de butun bunlar ondan sorumludurlar |
وَلَا تَمْشِ فِي الْأَرْضِ مَرَحًا ۖ إِنَّكَ لَن تَخْرِقَ الْأَرْضَ وَلَن تَبْلُغَ الْجِبَالَ طُولًا (37) Yeryuzunde kibirlenerek yurume. Suphesiz ki sen, ne yeri yarabilirsin, ne de boyca daglara ulasabilirsin |
كُلُّ ذَٰلِكَ كَانَ سَيِّئُهُ عِندَ رَبِّكَ مَكْرُوهًا (38) Butun bunlar, Rabbın katında begenilmeyen kotu seylerdir |
ذَٰلِكَ مِمَّا أَوْحَىٰ إِلَيْكَ رَبُّكَ مِنَ الْحِكْمَةِ ۗ وَلَا تَجْعَلْ مَعَ اللَّهِ إِلَٰهًا آخَرَ فَتُلْقَىٰ فِي جَهَنَّمَ مَلُومًا مَّدْحُورًا (39) Bunlar, Rabbının sana vahyettigi hikmettendir. Allah ile beraber bir baska ilah edinme. Yoksa kınanmıs ve kovulmus olarak cehenneme atılırsın |
أَفَأَصْفَاكُمْ رَبُّكُم بِالْبَنِينَ وَاتَّخَذَ مِنَ الْمَلَائِكَةِ إِنَاثًا ۚ إِنَّكُمْ لَتَقُولُونَ قَوْلًا عَظِيمًا (40) Yoksa Rabbınız size ogulları secti de kendisi meleklerden kızlar mı edindi? Muhakkak ki siz, buyuk bir soz soyluyorsunuz |
وَلَقَدْ صَرَّفْنَا فِي هَٰذَا الْقُرْآنِ لِيَذَّكَّرُوا وَمَا يَزِيدُهُمْ إِلَّا نُفُورًا (41) Andolsun ki; Biz, ogut alsınlar diye bu Kur´an´da cesitli acıklamalar yaptık. Fakat bu, onların nefretinden baska bir seyi artırmıyor |
قُل لَّوْ كَانَ مَعَهُ آلِهَةٌ كَمَا يَقُولُونَ إِذًا لَّابْتَغَوْا إِلَىٰ ذِي الْعَرْشِ سَبِيلًا (42) De ki: Onların dedikleri gibi Allah ile beraber tanrılar bulunsaydı; o zaman, hepsi Ars´ın sahibi olmaya bir yol ararlardı |
سُبْحَانَهُ وَتَعَالَىٰ عَمَّا يَقُولُونَ عُلُوًّا كَبِيرًا (43) Onların soylediklerinden O, munezzehtir, yucedir ve uludur |
تُسَبِّحُ لَهُ السَّمَاوَاتُ السَّبْعُ وَالْأَرْضُ وَمَن فِيهِنَّ ۚ وَإِن مِّن شَيْءٍ إِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ وَلَٰكِن لَّا تَفْقَهُونَ تَسْبِيحَهُمْ ۗ إِنَّهُ كَانَ حَلِيمًا غَفُورًا (44) Yedi gok, yeryuzu ve icinde bulunanlar; O´nu tesbih ederler. O´nu hamd ile tesbih etmeyen hic bir sey yoktur. Ama siz, onların tesbihlerini anlamazsınız. Muhakkak ki O; Halim, Gafur olandır |
وَإِذَا قَرَأْتَ الْقُرْآنَ جَعَلْنَا بَيْنَكَ وَبَيْنَ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ حِجَابًا مَّسْتُورًا (45) Kur´an okudugun zaman; seninle ahirete inanmayanların arasına ortulmus bir perde koyarız |
وَجَعَلْنَا عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ أَكِنَّةً أَن يَفْقَهُوهُ وَفِي آذَانِهِمْ وَقْرًا ۚ وَإِذَا ذَكَرْتَ رَبَّكَ فِي الْقُرْآنِ وَحْدَهُ وَلَّوْا عَلَىٰ أَدْبَارِهِمْ نُفُورًا (46) Onu anlarlar diye kalblerine ortuler koyduk. Kulaklarına da agırlık. Kur´an´da Rabbını tek olarak zikrettigin zaman da onlar nefret ederek arkalarına doner giderler |
نَّحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَسْتَمِعُونَ بِهِ إِذْ يَسْتَمِعُونَ إِلَيْكَ وَإِذْ هُمْ نَجْوَىٰ إِذْ يَقُولُ الظَّالِمُونَ إِن تَتَّبِعُونَ إِلَّا رَجُلًا مَّسْحُورًا (47) Biz, onların seni dinledikleri zaman; neye kulak verdiklerini cok iyi biliriz. Gizli toplandıkları zaman da hani zalimler diyorlardı ki: Siz, sadece buyulenmis bir adama tabi oluyorsunuz |
انظُرْ كَيْفَ ضَرَبُوا لَكَ الْأَمْثَالَ فَضَلُّوا فَلَا يَسْتَطِيعُونَ سَبِيلًا (48) Bak, sana nasıl misaller veriyorlar. Bunun icin dalalete dusmuslerdir. Ve bir daha yol bulamamaktadırlar |
وَقَالُوا أَإِذَا كُنَّا عِظَامًا وَرُفَاتًا أَإِنَّا لَمَبْعُوثُونَ خَلْقًا جَدِيدًا (49) Ve dediler ki: Biz, kemik ve ufalanmıs toprak oldugumuzda mı, cidden biz yeni bir yaratılısla diriltilecek miyiz |
۞ قُلْ كُونُوا حِجَارَةً أَوْ حَدِيدًا (50) De ki: Ister tas ister demir olun |
أَوْ خَلْقًا مِّمَّا يَكْبُرُ فِي صُدُورِكُمْ ۚ فَسَيَقُولُونَ مَن يُعِيدُنَا ۖ قُلِ الَّذِي فَطَرَكُمْ أَوَّلَ مَرَّةٍ ۚ فَسَيُنْغِضُونَ إِلَيْكَ رُءُوسَهُمْ وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هُوَ ۖ قُلْ عَسَىٰ أَن يَكُونَ قَرِيبًا (51) Veya gozunuzde buyuttugunuz bir yaratık olun. Diyecekler ki: Bizi tekrar kim diriltir? De ki: Sizi ilk defa yaratmıs olan. Sana baslarını sallayacaklar ve ne zaman o? diyecekler. De ki: Yakın olması umulur |
يَوْمَ يَدْعُوكُمْ فَتَسْتَجِيبُونَ بِحَمْدِهِ وَتَظُنُّونَ إِن لَّبِثْتُمْ إِلَّا قَلِيلًا (52) O, sizi cagırdıgı gun; hamdederek davetine uyarsınız. Ve cok az kalmıs oldugunuzu zannedersiniz |
وَقُل لِّعِبَادِي يَقُولُوا الَّتِي هِيَ أَحْسَنُ ۚ إِنَّ الشَّيْطَانَ يَنزَغُ بَيْنَهُمْ ۚ إِنَّ الشَّيْطَانَ كَانَ لِلْإِنسَانِ عَدُوًّا مُّبِينًا (53) Kullarıma de: En guzel olanı soylesinler. Dogrusu seytan aralarını acmak ister. Zira seytan, insan icin apacık bir dusman olmustur |
رَّبُّكُمْ أَعْلَمُ بِكُمْ ۖ إِن يَشَأْ يَرْحَمْكُمْ أَوْ إِن يَشَأْ يُعَذِّبْكُمْ ۚ وَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ وَكِيلًا (54) Rabbınız sizi daha iyi bilir. Isterse size merhamet eder, isterse sizi azablandırır. Biz; seni, onların uzerine vekil olarak gondermedik |
وَرَبُّكَ أَعْلَمُ بِمَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۗ وَلَقَدْ فَضَّلْنَا بَعْضَ النَّبِيِّينَ عَلَىٰ بَعْضٍ ۖ وَآتَيْنَا دَاوُودَ زَبُورًا (55) Rabbın goklerde ve yerde olanları daha iyi bilendir. Andolsun ki; Biz, peygamberlerden bir kısmını bir kısmına ustun kıldık, Davud´a da Zebur´u verdik |
قُلِ ادْعُوا الَّذِينَ زَعَمْتُم مِّن دُونِهِ فَلَا يَمْلِكُونَ كَشْفَ الضُّرِّ عَنكُمْ وَلَا تَحْوِيلًا (56) De ki: O´ndan baska taptıklarınızı cagırın. Sizin bir sıkıntınızı gidermeye de, degistirmeye de gucleri yetmez |
أُولَٰئِكَ الَّذِينَ يَدْعُونَ يَبْتَغُونَ إِلَىٰ رَبِّهِمُ الْوَسِيلَةَ أَيُّهُمْ أَقْرَبُ وَيَرْجُونَ رَحْمَتَهُ وَيَخَافُونَ عَذَابَهُ ۚ إِنَّ عَذَابَ رَبِّكَ كَانَ مَحْذُورًا (57) Onlar, Rabblarına vesile arayarak daha yakın olmak icin bunlara taparlar. O´nun rahmetini umarlar, azabından korkarlar. Zira Rabbının azabı, sakınılmaya degerdir |
وَإِن مِّن قَرْيَةٍ إِلَّا نَحْنُ مُهْلِكُوهَا قَبْلَ يَوْمِ الْقِيَامَةِ أَوْ مُعَذِّبُوهَا عَذَابًا شَدِيدًا ۚ كَانَ ذَٰلِكَ فِي الْكِتَابِ مَسْطُورًا (58) Hic bir kasaba yoktur ki; kıyamet gununden once Biz, onu helak edecek veya siddetli bir azabla azablandıracak olmayalım. Bu, Kitab´da yazılmıstır |
وَمَا مَنَعَنَا أَن نُّرْسِلَ بِالْآيَاتِ إِلَّا أَن كَذَّبَ بِهَا الْأَوَّلُونَ ۚ وَآتَيْنَا ثَمُودَ النَّاقَةَ مُبْصِرَةً فَظَلَمُوا بِهَا ۚ وَمَا نُرْسِلُ بِالْآيَاتِ إِلَّا تَخْوِيفًا (59) Bizi ayetlerle gondermekten alıkoyan sey; ancak oncekilerin onları yalanlamıs olmalarıdır. Semud´a da gozleri gore gore bir disi deve vermistik de, ona zulmetmislerdi. Halbuki Biz; ayetleri ancak korkutmak icin gondeririz |
وَإِذْ قُلْنَا لَكَ إِنَّ رَبَّكَ أَحَاطَ بِالنَّاسِ ۚ وَمَا جَعَلْنَا الرُّؤْيَا الَّتِي أَرَيْنَاكَ إِلَّا فِتْنَةً لِّلنَّاسِ وَالشَّجَرَةَ الْمَلْعُونَةَ فِي الْقُرْآنِ ۚ وَنُخَوِّفُهُمْ فَمَا يَزِيدُهُمْ إِلَّا طُغْيَانًا كَبِيرًا (60) Hani sana demistik ki: Rabbın gercekten insanları kusatmıstır. Sonra gostermis oldugumuz ruyayı sadece insanlar icin bir imtihan kıldık. Kur´an´da lanetlenmis olan agacı da. Biz onları korkutuyoruz ama bu, onlara buyuk bir azgınlık vermekten baska bir seyi artırmıyor |
وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلَائِكَةِ اسْجُدُوا لِآدَمَ فَسَجَدُوا إِلَّا إِبْلِيسَ قَالَ أَأَسْجُدُ لِمَنْ خَلَقْتَ طِينًا (61) Hani meleklere demistik ki: Adem´e secde edin. Onlar secde etmilerdi. Sadece Iblis mustesna. Ve demisti ki: Camurdan yaratmıs olduguna mı secde edecegim |
قَالَ أَرَأَيْتَكَ هَٰذَا الَّذِي كَرَّمْتَ عَلَيَّ لَئِنْ أَخَّرْتَنِ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ لَأَحْتَنِكَنَّ ذُرِّيَّتَهُ إِلَّا قَلِيلًا (62) Benden ustun kıldıgını goruyor musun? Eger beni kıyamet gunune kadar tehir edersen; pek azı mustesna, onun soyunu emrim altına alırım, demisti |
قَالَ اذْهَبْ فَمَن تَبِعَكَ مِنْهُمْ فَإِنَّ جَهَنَّمَ جَزَاؤُكُمْ جَزَاءً مَّوْفُورًا (63) Buyurmustu ki: Haydi git, onlardan her kim sana uyarsa; muhakkak cehennem sizin cezanızdır. Hem de tam bir ceza |
وَاسْتَفْزِزْ مَنِ اسْتَطَعْتَ مِنْهُم بِصَوْتِكَ وَأَجْلِبْ عَلَيْهِم بِخَيْلِكَ وَرَجِلِكَ وَشَارِكْهُمْ فِي الْأَمْوَالِ وَالْأَوْلَادِ وَعِدْهُمْ ۚ وَمَا يَعِدُهُمُ الشَّيْطَانُ إِلَّا غُرُورًا (64) Sesinle onlardan gucunun yettigini yerinden oynat. Atlılarınla ve yayalarınla onlara karsı haykırarak yuru. Mallarda ve cocuklarda onlara ortak ol. Ve vaadde bulun kendilerine. Seytan ancak aldatmak icin vaad eder onlara |
إِنَّ عِبَادِي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌ ۚ وَكَفَىٰ بِرَبِّكَ وَكِيلًا (65) Muhakkak ki Benim kullarım uzerine senin bir hakimiyetin yoktur. Vekil olarak Rabbın yeter |
رَّبُّكُمُ الَّذِي يُزْجِي لَكُمُ الْفُلْكَ فِي الْبَحْرِ لِتَبْتَغُوا مِن فَضْلِهِ ۚ إِنَّهُ كَانَ بِكُمْ رَحِيمًا (66) Rabbınız O´dur ki; lutfundan elde edesiniz diye gemileri sizin icin denizde yuzdurur. Muhakkak ki O; sizin icin Rahim olandır |
وَإِذَا مَسَّكُمُ الضُّرُّ فِي الْبَحْرِ ضَلَّ مَن تَدْعُونَ إِلَّا إِيَّاهُ ۖ فَلَمَّا نَجَّاكُمْ إِلَى الْبَرِّ أَعْرَضْتُمْ ۚ وَكَانَ الْإِنسَانُ كَفُورًا (67) Denizde size bir sıkıntı dokununca; yalvardıklarınızın hepsi kaybolur. Ancak O, kalır. Ama O, sizi kurtarıp karaya cıkarınca, yuz cevirirsiniz. Ve insan, zaten pek nankor olandır |
أَفَأَمِنتُمْ أَن يَخْسِفَ بِكُمْ جَانِبَ الْبَرِّ أَوْ يُرْسِلَ عَلَيْكُمْ حَاصِبًا ثُمَّ لَا تَجِدُوا لَكُمْ وَكِيلًا (68) Kara tarafında sizi yere batırmasından veya basınıza tas yagdırmasından emin mi oldunuz? Sonra kendiniz icin bir vekil de bulamazsınız |
أَمْ أَمِنتُمْ أَن يُعِيدَكُمْ فِيهِ تَارَةً أُخْرَىٰ فَيُرْسِلَ عَلَيْكُمْ قَاصِفًا مِّنَ الرِّيحِ فَيُغْرِقَكُم بِمَا كَفَرْتُمْ ۙ ثُمَّ لَا تَجِدُوا لَكُمْ عَلَيْنَا بِهِ تَبِيعًا (69) Yoksa sizi tekrar bir kere daha oraya dondurup uzerinize ortalıgı yıkan bir fırtına gondererek, kufretmis olmanızdan dolayı sizi suda bogmasından mı emin oldunuz? Sonra, Bize karsı sizi takib edecek birini de bulamazsınız |
۞ وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِي آدَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَرَزَقْنَاهُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَىٰ كَثِيرٍ مِّمَّنْ خَلَقْنَا تَفْضِيلًا (70) Andolsun ki Biz, ademoglunu mukerrem kıldık. Karada ve denizde tasıdık. Ve onları temiz nimetlerden rızıklandırdık. Yaratmıs olduklarımızdan coguna onları ustun kıldık |
يَوْمَ نَدْعُو كُلَّ أُنَاسٍ بِإِمَامِهِمْ ۖ فَمَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ بِيَمِينِهِ فَأُولَٰئِكَ يَقْرَءُونَ كِتَابَهُمْ وَلَا يُظْلَمُونَ فَتِيلًا (71) O butun insanları imamları ile cagırdıgımız gun; kime kitabı sagından verilmisse; iste onlar, kitablarını okuyacaklar, kıl kadar zulum olunmayacaklardır |
وَمَن كَانَ فِي هَٰذِهِ أَعْمَىٰ فَهُوَ فِي الْآخِرَةِ أَعْمَىٰ وَأَضَلُّ سَبِيلًا (72) Kim de, burada kor ise ahirette de kordur. Yol bakımından da daha sapıktır |
وَإِن كَادُوا لَيَفْتِنُونَكَ عَنِ الَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ لِتَفْتَرِيَ عَلَيْنَا غَيْرَهُ ۖ وَإِذًا لَّاتَّخَذُوكَ خَلِيلًا (73) Onlar; sana vahyettigimizden ayırıp baska bir seyi Bize karsı uydurman icin, seni fitneye dusurmeye calısırlar. O zaman, seni dost edineceklerdi |
وَلَوْلَا أَن ثَبَّتْنَاكَ لَقَدْ كِدتَّ تَرْكَنُ إِلَيْهِمْ شَيْئًا قَلِيلًا (74) Sayet sana sebat vermemis olsaydık; andolsun ki, az da olsa onlara meyl edecektin |
إِذًا لَّأَذَقْنَاكَ ضِعْفَ الْحَيَاةِ وَضِعْفَ الْمَمَاتِ ثُمَّ لَا تَجِدُ لَكَ عَلَيْنَا نَصِيرًا (75) Ve o zaman Biz; sana, hayatın da kat katını, olumun de kat katını tattırdık. Sonra Bize karsı, sana bir yardımcı da bulamazdın |
وَإِن كَادُوا لَيَسْتَفِزُّونَكَ مِنَ الْأَرْضِ لِيُخْرِجُوكَ مِنْهَا ۖ وَإِذًا لَّا يَلْبَثُونَ خِلَافَكَ إِلَّا قَلِيلًا (76) Neredeyse seni memleketten cıkarmak icin zorlayacaklardı. O zaman, senin ardından onlar da ancak cok az kalabilirler |
سُنَّةَ مَن قَدْ أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِن رُّسُلِنَا ۖ وَلَا تَجِدُ لِسُنَّتِنَا تَحْوِيلًا (77) Senden once gonderdigimiz peygamberlerimizin kanunu. Sen, Bizim kanunumuzda degisiklik bulamazsın |
أَقِمِ الصَّلَاةَ لِدُلُوكِ الشَّمْسِ إِلَىٰ غَسَقِ اللَّيْلِ وَقُرْآنَ الْفَجْرِ ۖ إِنَّ قُرْآنَ الْفَجْرِ كَانَ مَشْهُودًا (78) Gunesin batıya yonelmesinden gecenin kararmasına kadar namaz kıl. Sabah vakti de. Zira sabah vakti gorulmesi gerekli bir ibadettir |
وَمِنَ اللَّيْلِ فَتَهَجَّدْ بِهِ نَافِلَةً لَّكَ عَسَىٰ أَن يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَامًا مَّحْمُودًا (79) Geceleyin yalnız sana mahsus olmak uzere teheccud namazı kıl. Umulur ki, Rabbın seni ogulmus bir makama gonderiverir |
وَقُل رَّبِّ أَدْخِلْنِي مُدْخَلَ صِدْقٍ وَأَخْرِجْنِي مُخْرَجَ صِدْقٍ وَاجْعَل لِّي مِن لَّدُنكَ سُلْطَانًا نَّصِيرًا (80) Ve de ki: Rabbım; beni dogruluk yerine koy. Ve dogruluk yerinden cıkar. Ve katından bana destekleyecek bir kuvvet ver |
وَقُلْ جَاءَ الْحَقُّ وَزَهَقَ الْبَاطِلُ ۚ إِنَّ الْبَاطِلَ كَانَ زَهُوقًا (81) De ki: Hak geldi, batıl yıkıldı. Muhakkak batıl zaten yıkılacaktı |
وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْآنِ مَا هُوَ شِفَاءٌ وَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَ ۙ وَلَا يَزِيدُ الظَّالِمِينَ إِلَّا خَسَارًا (82) Kur´an´dan; muminler icin rahmet ve sifa olanı indiririz. Zalimler icin ise ancak husranı artırır |
وَإِذَا أَنْعَمْنَا عَلَى الْإِنسَانِ أَعْرَضَ وَنَأَىٰ بِجَانِبِهِ ۖ وَإِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ كَانَ يَئُوسًا (83) Insana nimet verdigimiz vakit; yuz cevirir ve yan cizer. Basına bir kotuluk gelince de umitsiz olur |
قُلْ كُلٌّ يَعْمَلُ عَلَىٰ شَاكِلَتِهِ فَرَبُّكُمْ أَعْلَمُ بِمَنْ هُوَ أَهْدَىٰ سَبِيلًا (84) De ki: Herkes, yaratılısına gore hareket eder. Ve Rabbınız kimin yol bakımından daha dogru oldugunu en iyi bilendir |
وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الرُّوحِ ۖ قُلِ الرُّوحُ مِنْ أَمْرِ رَبِّي وَمَا أُوتِيتُم مِّنَ الْعِلْمِ إِلَّا قَلِيلًا (85) Sana ruhdan sorarlar. De ki: Ruh, Rabbımın emrindedir. Ve size bilgiden ancak, cok azı verilmistir |
وَلَئِن شِئْنَا لَنَذْهَبَنَّ بِالَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ ثُمَّ لَا تَجِدُ لَكَ بِهِ عَلَيْنَا وَكِيلًا (86) Eger Biz istemis olsaydık; sana, vahyetmis oldugumuzu gotururduk. Sonra onun icin Bize karsı duracak bir vekil de bulamazdın |
إِلَّا رَحْمَةً مِّن رَّبِّكَ ۚ إِنَّ فَضْلَهُ كَانَ عَلَيْكَ كَبِيرًا (87) Ancak Rabbından bir rahmet iledir. Muhakkak ki O´nun sana olan lutfu, pek buyuktur |
قُل لَّئِنِ اجْتَمَعَتِ الْإِنسُ وَالْجِنُّ عَلَىٰ أَن يَأْتُوا بِمِثْلِ هَٰذَا الْقُرْآنِ لَا يَأْتُونَ بِمِثْلِهِ وَلَوْ كَانَ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ ظَهِيرًا (88) De ki: Insanlar ve cinnler bu Kur´an´ın bir benzerini getirmek icin toplansalardı; birbirlerine yardımcı da olsalar onun bir benzerini getiremezlerdi |
وَلَقَدْ صَرَّفْنَا لِلنَّاسِ فِي هَٰذَا الْقُرْآنِ مِن كُلِّ مَثَلٍ فَأَبَىٰ أَكْثَرُ النَّاسِ إِلَّا كُفُورًا (89) Andolsun ki; Biz, bu Kur´an´da insanlar icin her turlu ornegi cesitli sekillerde acıkladık. Yine de insanların cogu pek nankor oldu |
وَقَالُوا لَن نُّؤْمِنَ لَكَ حَتَّىٰ تَفْجُرَ لَنَا مِنَ الْأَرْضِ يَنبُوعًا (90) Dediler ki: Sen, bize yerden bir kaynak fıskırtıncaya kadar sana asla inanmayacagız |
أَوْ تَكُونَ لَكَ جَنَّةٌ مِّن نَّخِيلٍ وَعِنَبٍ فَتُفَجِّرَ الْأَنْهَارَ خِلَالَهَا تَفْجِيرًا (91) Veya hurmalıklardan ve uzumden bahcelerin olsun ve aralarında ırmaklar akıtmalısın |
أَوْ تُسْقِطَ السَّمَاءَ كَمَا زَعَمْتَ عَلَيْنَا كِسَفًا أَوْ تَأْتِيَ بِاللَّهِ وَالْمَلَائِكَةِ قَبِيلًا (92) Yahut iddia ettigin gibi gogu uzerimize parca parca dusuresin veya Allah ı ve melekleri karsımıza getiresin |
أَوْ يَكُونَ لَكَ بَيْتٌ مِّن زُخْرُفٍ أَوْ تَرْقَىٰ فِي السَّمَاءِ وَلَن نُّؤْمِنَ لِرُقِيِّكَ حَتَّىٰ تُنَزِّلَ عَلَيْنَا كِتَابًا نَّقْرَؤُهُ ۗ قُلْ سُبْحَانَ رَبِّي هَلْ كُنتُ إِلَّا بَشَرًا رَّسُولًا (93) Yahut da altundan bir evin olsun veya goge yukselesin. Oradan bize okuyacagımız bir kitab indirilinceye kadar, senin yukselmene de inanmayacagız. De ki: Tenzih ederim Rabbımı. Ben, peygamber olarak gonderilmis bir beserden baskası degilim |
وَمَا مَنَعَ النَّاسَ أَن يُؤْمِنُوا إِذْ جَاءَهُمُ الْهُدَىٰ إِلَّا أَن قَالُوا أَبَعَثَ اللَّهُ بَشَرًا رَّسُولًا (94) Onlara hidayet geldigi zaman; insanları inanmaktan alıkoyan, sadece: Allah peygamber olarak bir beseri mi gondermistir? demeleridir |
قُل لَّوْ كَانَ فِي الْأَرْضِ مَلَائِكَةٌ يَمْشُونَ مُطْمَئِنِّينَ لَنَزَّلْنَا عَلَيْهِم مِّنَ السَّمَاءِ مَلَكًا رَّسُولًا (95) De ki: Eger yeryuzunde yerlesmis dolasan melekler olsaydı; Biz, ancak onlara peygamber olarak gokten bir melek indirirdik |
قُلْ كَفَىٰ بِاللَّهِ شَهِيدًا بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ ۚ إِنَّهُ كَانَ بِعِبَادِهِ خَبِيرًا بَصِيرًا (96) De ki: Sahid olarak, benim ve sizin aranızda Allah yeter. Muhakkak ki O; kulları icin Habir´dir, Basir´dir |
وَمَن يَهْدِ اللَّهُ فَهُوَ الْمُهْتَدِ ۖ وَمَن يُضْلِلْ فَلَن تَجِدَ لَهُمْ أَوْلِيَاءَ مِن دُونِهِ ۖ وَنَحْشُرُهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَلَىٰ وُجُوهِهِمْ عُمْيًا وَبُكْمًا وَصُمًّا ۖ مَّأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ ۖ كُلَّمَا خَبَتْ زِدْنَاهُمْ سَعِيرًا (97) Allah kimi hidayete erdirirse; o, hidayete ermistir. Kimi da dalalete dusururse; O´ndan baska onlar icin dostlar bulamazsın. Biz, onları kıyamet gunu korler, dilsizler ve sagırlar olarak yuzustu hasredecegiz. Yurtları cehennemdir. O ne zaman sonmeye yuz tutsa; hemen alevini artırırız |
ذَٰلِكَ جَزَاؤُهُم بِأَنَّهُمْ كَفَرُوا بِآيَاتِنَا وَقَالُوا أَإِذَا كُنَّا عِظَامًا وَرُفَاتًا أَإِنَّا لَمَبْعُوثُونَ خَلْقًا جَدِيدًا (98) Bu, onların cezasıdır. Cunku onlar; ayetlerimize kufrettiler ve: Kemik, ufalanmıs toprak oldugumuzdan sonra mı, biz mi, yeniden bir yaratılısla diriltilecegiz? dediler |
۞ أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّ اللَّهَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ قَادِرٌ عَلَىٰ أَن يَخْلُقَ مِثْلَهُمْ وَجَعَلَ لَهُمْ أَجَلًا لَّا رَيْبَ فِيهِ فَأَبَى الظَّالِمُونَ إِلَّا كُفُورًا (99) Gormezler mi ki; gokleri ve yeri yaratmıs olan Allah; onların benzerlerini de yaratmaya Kadir´dir. Onlar icin suphe olmayan bir ecel kılmıstır Buna ragmen zalimler kufurden baska bir seyde diretmediler |
قُل لَّوْ أَنتُمْ تَمْلِكُونَ خَزَائِنَ رَحْمَةِ رَبِّي إِذًا لَّأَمْسَكْتُمْ خَشْيَةَ الْإِنفَاقِ ۚ وَكَانَ الْإِنسَانُ قَتُورًا (100) De ki: Eger siz, Rabbımın rahmet hazinelerine sahip olsaydınız; o zaman tukenir korkusuyla onları saklardınız. Zaten insan pek cimridir |
وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَىٰ تِسْعَ آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ ۖ فَاسْأَلْ بَنِي إِسْرَائِيلَ إِذْ جَاءَهُمْ فَقَالَ لَهُ فِرْعَوْنُ إِنِّي لَأَظُنُّكَ يَا مُوسَىٰ مَسْحُورًا (101) Andolsun ki; Biz, Musa´ya dokuz tane apacık ayet verdik. Sor, Israilogullarına, hani onlara gelmisti de Firavun ona soyle demisti: Ey Musa, dogrusu ben, seni buyulenmis zannediyorum |
قَالَ لَقَدْ عَلِمْتَ مَا أَنزَلَ هَٰؤُلَاءِ إِلَّا رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ بَصَائِرَ وَإِنِّي لَأَظُنُّكَ يَا فِرْعَوْنُ مَثْبُورًا (102) O da demisti ki: Andolsun ki sen; bunları goklerin ve yerin Rabbının, acık deliller olarak indirmis oldugunu biliyorsun. Ben, dogrusu ey Firavun, senin mahvolacagını sanıyorum |
فَأَرَادَ أَن يَسْتَفِزَّهُم مِّنَ الْأَرْضِ فَأَغْرَقْنَاهُ وَمَن مَّعَهُ جَمِيعًا (103) Bunun uzerine onları memleketten surmek istedi. Biz de onu ve beraberindekileri butunuyle suda bogduk |
وَقُلْنَا مِن بَعْدِهِ لِبَنِي إِسْرَائِيلَ اسْكُنُوا الْأَرْضَ فَإِذَا جَاءَ وَعْدُ الْآخِرَةِ جِئْنَا بِكُمْ لَفِيفًا (104) Onun ardından Israilogullarına dedik ki: Haydin, o memlekette siz oturun. Ahiret vaadi geldigi zaman; onları da sizi de bir araya getiririz |
وَبِالْحَقِّ أَنزَلْنَاهُ وَبِالْحَقِّ نَزَلَ ۗ وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا مُبَشِّرًا وَنَذِيرًا (105) Biz onu hak ile indirdik. O da hak olarak indi. Seni de ancak mujdeci ve uyarıcı olarak gonderdik |
وَقُرْآنًا فَرَقْنَاهُ لِتَقْرَأَهُ عَلَى النَّاسِ عَلَىٰ مُكْثٍ وَنَزَّلْنَاهُ تَنزِيلًا (106) Bir de Kur´an´ı insanlara agır agır okuman icin, bolum bolum ve gerektikce indirdik |
قُلْ آمِنُوا بِهِ أَوْ لَا تُؤْمِنُوا ۚ إِنَّ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ مِن قَبْلِهِ إِذَا يُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ يَخِرُّونَ لِلْأَذْقَانِ سُجَّدًا (107) De ki: Ona ister inanın, ister inanmayın, muhakkak ki ondan once kendilerine bilgi verilenlere, o okundugu zaman, yuzleri ustu secdeye kapanırlar |
وَيَقُولُونَ سُبْحَانَ رَبِّنَا إِن كَانَ وَعْدُ رَبِّنَا لَمَفْعُولًا (108) Ve derler ki: Tenzih ederiz Rabbımızı. Rabbımızın vaadi suphesiz yerine gelmis olacaktır |
وَيَخِرُّونَ لِلْأَذْقَانِ يَبْكُونَ وَيَزِيدُهُمْ خُشُوعًا ۩ (109) Yuzleri ustu kapanarak aglarlar. Ve bu, onların husu´unu artırır |
قُلِ ادْعُوا اللَّهَ أَوِ ادْعُوا الرَّحْمَٰنَ ۖ أَيًّا مَّا تَدْعُوا فَلَهُ الْأَسْمَاءُ الْحُسْنَىٰ ۚ وَلَا تَجْهَرْ بِصَلَاتِكَ وَلَا تُخَافِتْ بِهَا وَابْتَغِ بَيْنَ ذَٰلِكَ سَبِيلًا (110) De ki: Ister Allah deyin, ister Rahman deyin. Hangisini derseniz deyin ; en guzel isimler O´nun icindir. Namazında sesini yukseltme de, gizleme de. Ikisi arasında bir yol bul |
وَقُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي لَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَمْ يَكُن لَّهُ شَرِيكٌ فِي الْمُلْكِ وَلَمْ يَكُن لَّهُ وَلِيٌّ مِّنَ الذُّلِّ ۖ وَكَبِّرْهُ تَكْبِيرًا (111) Ve de ki: Hamd, O Allah´a mahsustur ki; bir cocuk edinmemis ve O´nun mulkunde bir ortak bulunmamıstır. Duskunlukten dolayı O´nun bir yardımcısı olmamıstır. Ve O´nu tekbir et |