القرآن باللغة التركية ابن كثير - سورة الأحزاب مترجمة إلى اللغة التركية ابن كثير، Surah Ahzab in Turkish_Ibni_Kesir. نوفر ترجمة دقيقة سورة الأحزاب باللغة التركية ابن كثير - Turkish_Ibni_Kesir, الآيات 73 - رقم السورة 33 - الصفحة 418.
يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ اتَّقِ اللَّهَ وَلَا تُطِعِ الْكَافِرِينَ وَالْمُنَافِقِينَ ۗ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا (1) Ey peygamber; Allah´tan kork ve kafirlere, munafıklara uyma. Muhakkak ki Allah; Alim, Hakim olandır |
وَاتَّبِعْ مَا يُوحَىٰ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ ۚ إِنَّ اللَّهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرًا (2) Rabbından sana vahyolunana uy. Muhakkak ki Allah; yaptıklarınızdan haberdar olandır |
وَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ ۚ وَكَفَىٰ بِاللَّهِ وَكِيلًا (3) Ve Allah´a tevekkul et. Vekil olarak Allah yeter |
مَّا جَعَلَ اللَّهُ لِرَجُلٍ مِّن قَلْبَيْنِ فِي جَوْفِهِ ۚ وَمَا جَعَلَ أَزْوَاجَكُمُ اللَّائِي تُظَاهِرُونَ مِنْهُنَّ أُمَّهَاتِكُمْ ۚ وَمَا جَعَلَ أَدْعِيَاءَكُمْ أَبْنَاءَكُمْ ۚ ذَٰلِكُمْ قَوْلُكُم بِأَفْوَاهِكُمْ ۖ وَاللَّهُ يَقُولُ الْحَقَّ وَهُوَ يَهْدِي السَّبِيلَ (4) Allah, bir kisinin icinde iki kalb yaratmadı. Ve eslerinizi, anneleriniz gibi kendinize haram saymanız icin yaratmamıstır. Evladlıklarınızı da oz ogullarınız kılmamıstır. Bunlar, dillerinize doladıgınız sozlerinizdir. Allah ise hakkı soyler. Ve O, yolu dogrultur |
ادْعُوهُمْ لِآبَائِهِمْ هُوَ أَقْسَطُ عِندَ اللَّهِ ۚ فَإِن لَّمْ تَعْلَمُوا آبَاءَهُمْ فَإِخْوَانُكُمْ فِي الدِّينِ وَمَوَالِيكُمْ ۚ وَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ فِيمَا أَخْطَأْتُم بِهِ وَلَٰكِن مَّا تَعَمَّدَتْ قُلُوبُكُمْ ۚ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا (5) Onları babalarına nisbet ederek cagırın. Allah katında en dogru olan budur. Eger babalarını bilmezseniz; o takdirde, onlar sizin din kardesleriniz ve dostlarınızdır. Kalbinizden kasdederek yaptıklarınız dısında hatalarınızda size bir vebal yoktur. Ve Allah; Gafur, Rahim olandır |
النَّبِيُّ أَوْلَىٰ بِالْمُؤْمِنِينَ مِنْ أَنفُسِهِمْ ۖ وَأَزْوَاجُهُ أُمَّهَاتُهُمْ ۗ وَأُولُو الْأَرْحَامِ بَعْضُهُمْ أَوْلَىٰ بِبَعْضٍ فِي كِتَابِ اللَّهِ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُهَاجِرِينَ إِلَّا أَن تَفْعَلُوا إِلَىٰ أَوْلِيَائِكُم مَّعْرُوفًا ۚ كَانَ ذَٰلِكَ فِي الْكِتَابِ مَسْطُورًا (6) Peygamber; mu´minler icin kendi oz nefislerinden daha evladır. Onun esleri ise onların anneleridir. Akraba olanlar da Allah´ın kitabında birbirlerine diger mu´minlerden ve muhacirlerden daha yakındırlar. Dostlarınıza yapacagınız uygun bir vasiyet baskadır. Bu, Kitab´da yazılmıstır |
وَإِذْ أَخَذْنَا مِنَ النَّبِيِّينَ مِيثَاقَهُمْ وَمِنكَ وَمِن نُّوحٍ وَإِبْرَاهِيمَ وَمُوسَىٰ وَعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ ۖ وَأَخَذْنَا مِنْهُم مِّيثَاقًا غَلِيظًا (7) Hani Biz; peygamberlerden soz almıstık. Senden de, Nuh´tan da, Ibrahim´ den de, Musa´dan da, Meryem Oglu Isa´dan da. Ve onlardan agır bir misak almıstık |
لِّيَسْأَلَ الصَّادِقِينَ عَن صِدْقِهِمْ ۚ وَأَعَدَّ لِلْكَافِرِينَ عَذَابًا أَلِيمًا (8) Sadıklardan sadakatlarını sormak icin. Ve O kafirlere elim bir azab hazırlamıstır |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اذْكُرُوا نِعْمَةَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ جَاءَتْكُمْ جُنُودٌ فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِيحًا وَجُنُودًا لَّمْ تَرَوْهَا ۚ وَكَانَ اللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرًا (9) Ey iman edenler; Allah´ın uzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani size ordular gelmisti de Biz, onların uzerine ruzgar ve sizin gormediginiz ordular gondermistik. Allah; yaptıklarınızı gorendir |
إِذْ جَاءُوكُم مِّن فَوْقِكُمْ وَمِنْ أَسْفَلَ مِنكُمْ وَإِذْ زَاغَتِ الْأَبْصَارُ وَبَلَغَتِ الْقُلُوبُ الْحَنَاجِرَ وَتَظُنُّونَ بِاللَّهِ الظُّنُونَا (10) Hani onlar size, hem ustunuzden hem de altınızdan gelmislerdi. Ve hani gozler kaymıs, yurekler agızlara gelmisti ve siz Allah hakkında cesitli zanlarda bulunuyordunuz |
هُنَالِكَ ابْتُلِيَ الْمُؤْمِنُونَ وَزُلْزِلُوا زِلْزَالًا شَدِيدًا (11) Iste orada mu´minler imtihan edilmis ve siddetli bir sarsıntıyla sarsılmıslardı |
وَإِذْ يَقُولُ الْمُنَافِقُونَ وَالَّذِينَ فِي قُلُوبِهِم مَّرَضٌ مَّا وَعَدَنَا اللَّهُ وَرَسُولُهُ إِلَّا غُرُورًا (12) Ve hani munafıklar ve kalblerinde bir hastalık bulunanlar: Allah ve Rasulu bize sadece bos vaadlerde bulundular, diyorlardı |
وَإِذْ قَالَت طَّائِفَةٌ مِّنْهُمْ يَا أَهْلَ يَثْرِبَ لَا مُقَامَ لَكُمْ فَارْجِعُوا ۚ وَيَسْتَأْذِنُ فَرِيقٌ مِّنْهُمُ النَّبِيَّ يَقُولُونَ إِنَّ بُيُوتَنَا عَوْرَةٌ وَمَا هِيَ بِعَوْرَةٍ ۖ إِن يُرِيدُونَ إِلَّا فِرَارًا (13) Hani onlardan bir grup demisti ki: Ey Medine halkı; sizin icin tutunacak bir yer yok. Artık geri donun. Iclerinden bir grup da peygamberden izin isteyerek diyorlardı ki: Evlerimiz dusmana acıktır. Halbuki evleri acık degildi. Onlar, sadece kacmak istiyorlardı |
وَلَوْ دُخِلَتْ عَلَيْهِم مِّنْ أَقْطَارِهَا ثُمَّ سُئِلُوا الْفِتْنَةَ لَآتَوْهَا وَمَا تَلَبَّثُوا بِهَا إِلَّا يَسِيرًا (14) Sayet onlara onun cevrelerinden varılmıs olsaydı da fitne cıkarmaları istenseydi, hemen buna girisirler ve derhal yapmaktan geri durmazlardı |
وَلَقَدْ كَانُوا عَاهَدُوا اللَّهَ مِن قَبْلُ لَا يُوَلُّونَ الْأَدْبَارَ ۚ وَكَانَ عَهْدُ اللَّهِ مَسْئُولًا (15) Andolsun ki; onlar, daha onceden sırt cevirip kacmayacaklarına dair Allah´a soz vermislerdi. Ve Allah´a verilen ahid, sorumluluktu |
قُل لَّن يَنفَعَكُمُ الْفِرَارُ إِن فَرَرْتُم مِّنَ الْمَوْتِ أَوِ الْقَتْلِ وَإِذًا لَّا تُمَتَّعُونَ إِلَّا قَلِيلًا (16) De ki: Eger olumden veya oldurulmekten kactıysanız; firar, size fayda vermeyecektir. Ve o zaman, cok az eglendirileceksiniz |
قُلْ مَن ذَا الَّذِي يَعْصِمُكُم مِّنَ اللَّهِ إِنْ أَرَادَ بِكُمْ سُوءًا أَوْ أَرَادَ بِكُمْ رَحْمَةً ۚ وَلَا يَجِدُونَ لَهُم مِّن دُونِ اللَّهِ وَلِيًّا وَلَا نَصِيرًا (17) De ki: Allah sizin icin bir kotuluk dilerse veya bir rahmet dilerse; sizi O´na karsı koruyabilecek kimdir? Onlar Allah´tan baska bir dost ve yardımcı da bulamazlar |
۞ قَدْ يَعْلَمُ اللَّهُ الْمُعَوِّقِينَ مِنكُمْ وَالْقَائِلِينَ لِإِخْوَانِهِمْ هَلُمَّ إِلَيْنَا ۖ وَلَا يَأْتُونَ الْبَأْسَ إِلَّا قَلِيلًا (18) Dogrusu Allah; icinizden sizi alıkoyanları ve kardeslerine; bize gelin, diyenleri bilir. Bunlar harbe pek az istirak ediyorlardı |
أَشِحَّةً عَلَيْكُمْ ۖ فَإِذَا جَاءَ الْخَوْفُ رَأَيْتَهُمْ يَنظُرُونَ إِلَيْكَ تَدُورُ أَعْيُنُهُمْ كَالَّذِي يُغْشَىٰ عَلَيْهِ مِنَ الْمَوْتِ ۖ فَإِذَا ذَهَبَ الْخَوْفُ سَلَقُوكُم بِأَلْسِنَةٍ حِدَادٍ أَشِحَّةً عَلَى الْخَيْرِ ۚ أُولَٰئِكَ لَمْ يُؤْمِنُوا فَأَحْبَطَ اللَّهُ أَعْمَالَهُمْ ۚ وَكَانَ ذَٰلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرًا (19) Size karsı cimridirler. Korku geldigi zaman, gorursun ki onlar ustune olum baygınlıgı cokmus gibi gozleri donerek sana bakarlar. Korku gidince de iyiliginizi cekemeyerek, sivri dilleriyle sizi incitirler. Iste onlar, inanmamıslardır. Bunun icin de Allah yaptıklarını bosa cıkarmıstır. Bu, Allah icin pek kolaydır |
يَحْسَبُونَ الْأَحْزَابَ لَمْ يَذْهَبُوا ۖ وَإِن يَأْتِ الْأَحْزَابُ يَوَدُّوا لَوْ أَنَّهُم بَادُونَ فِي الْأَعْرَابِ يَسْأَلُونَ عَنْ أَنبَائِكُمْ ۖ وَلَوْ كَانُوا فِيكُم مَّا قَاتَلُوا إِلَّا قَلِيلًا (20) Onlar, birliklerin gitmedigini sanıyorlardı. Birlikler gelmis olsalardı, kendilerinin collerde bedevilerle bulunup sizin haberlerinizi oradan sorusturmayı isterlerdi. Aranızda bulunsalardı bu defa da cok az savasırlardı |
لَّقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيرًا (21) Andolsun ki; sizin icin Rasulullah´ta guzel bir ornek vardır. Allah´a ve ahiret gunune kavusmayı umanlar ve Allah´ı cokca zikredenler icin |
وَلَمَّا رَأَى الْمُؤْمِنُونَ الْأَحْزَابَ قَالُوا هَٰذَا مَا وَعَدَنَا اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَصَدَقَ اللَّهُ وَرَسُولُهُ ۚ وَمَا زَادَهُمْ إِلَّا إِيمَانًا وَتَسْلِيمًا (22) Mu´minler o birlikleri gorduklerinde dediler ki: Iste bize Allah´ın ve Rasulunun vaad ettigi bu. Allah ve Rasulu dogru soylemistir. Ve bu, onların ancak imanını ve teslimiyetini artırdı |
مِّنَ الْمُؤْمِنِينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللَّهَ عَلَيْهِ ۖ فَمِنْهُم مَّن قَضَىٰ نَحْبَهُ وَمِنْهُم مَّن يَنتَظِرُ ۖ وَمَا بَدَّلُوا تَبْدِيلًا (23) Mu´minlerden oyle erler vardır ki; Allah´a verdikleri ahde sadakat gostermislerdir. Kimi bu ugurda canını verdi, kimi de beklemektedir. Ve onlar, hic bir degistirme ile degistirmediler |
لِّيَجْزِيَ اللَّهُ الصَّادِقِينَ بِصِدْقِهِمْ وَيُعَذِّبَ الْمُنَافِقِينَ إِن شَاءَ أَوْ يَتُوبَ عَلَيْهِمْ ۚ إِنَّ اللَّهَ كَانَ غَفُورًا رَّحِيمًا (24) Cunku Allah, dogruları dogruluklarıyla mukafatlandıracak, munafıkları da dilerse azablandıracak veya tevbelerini kabul edecektir. Muhakkak ki Allah, Gafur, Rahim olandır |
وَرَدَّ اللَّهُ الَّذِينَ كَفَرُوا بِغَيْظِهِمْ لَمْ يَنَالُوا خَيْرًا ۚ وَكَفَى اللَّهُ الْمُؤْمِنِينَ الْقِتَالَ ۚ وَكَانَ اللَّهُ قَوِيًّا عَزِيزًا (25) Allah, kufredenleri kinleriyle geri cevirdi. Ve hic bir hayra nail olmadılar. Allah, savasta mu´minlere yetti. Ve Allah; Kavi, Aziz olandır |
وَأَنزَلَ الَّذِينَ ظَاهَرُوهُم مِّنْ أَهْلِ الْكِتَابِ مِن صَيَاصِيهِمْ وَقَذَفَ فِي قُلُوبِهِمُ الرُّعْبَ فَرِيقًا تَقْتُلُونَ وَتَأْسِرُونَ فَرِيقًا (26) Ehl-i kitabdan onlara destek olanları, kalelerinden indirdi. Ve kalblerine korku saldı. Onlardan kimini olduruyor, kimini de esir alıyordunuz |
وَأَوْرَثَكُمْ أَرْضَهُمْ وَدِيَارَهُمْ وَأَمْوَالَهُمْ وَأَرْضًا لَّمْ تَطَئُوهَا ۚ وَكَانَ اللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرًا (27) Ve sizi onların yerlerine, yurdlarına, mallarına henuz ayak basmadıgınız yerlere de varis kıldı. Ve Allah, her seye kadirdir |
يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ قُل لِّأَزْوَاجِكَ إِن كُنتُنَّ تُرِدْنَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا وَزِينَتَهَا فَتَعَالَيْنَ أُمَتِّعْكُنَّ وَأُسَرِّحْكُنَّ سَرَاحًا جَمِيلًا (28) Ey peygamber; eslerine de: Eger dunya hayatını ve suslerini istiyorsanız; gelin, size bagısta bulunayım ve guzellikle salıvereyim |
وَإِن كُنتُنَّ تُرِدْنَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَالدَّارَ الْآخِرَةَ فَإِنَّ اللَّهَ أَعَدَّ لِلْمُحْسِنَاتِ مِنكُنَّ أَجْرًا عَظِيمًا (29) Yok eger Allah´ı, Rasulunu ve ahiret yurdunu istiyorsanız; muhakkak ki Allah, icinizden iyi davranan hanımlara buyuk mukafat hazırlamıstır |
يَا نِسَاءَ النَّبِيِّ مَن يَأْتِ مِنكُنَّ بِفَاحِشَةٍ مُّبَيِّنَةٍ يُضَاعَفْ لَهَا الْعَذَابُ ضِعْفَيْنِ ۚ وَكَانَ ذَٰلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرًا (30) Ey peygamber kadınları; sizlerden her kim, apacık bir hayasızlıkla gelecek olursa, ona azab iki kat katlanır. Bu, Allah´a pek kolaydır |
۞ وَمَن يَقْنُتْ مِنكُنَّ لِلَّهِ وَرَسُولِهِ وَتَعْمَلْ صَالِحًا نُّؤْتِهَا أَجْرَهَا مَرَّتَيْنِ وَأَعْتَدْنَا لَهَا رِزْقًا كَرِيمًا (31) Sizden her kim de Allah´a ve Rasulune boyun egip salih amel islerse; onun mukafatını da iki kat veririz. Hem Biz, ona comertce bir rızık da hazırlamısızdır |
يَا نِسَاءَ النَّبِيِّ لَسْتُنَّ كَأَحَدٍ مِّنَ النِّسَاءِ ۚ إِنِ اتَّقَيْتُنَّ فَلَا تَخْضَعْنَ بِالْقَوْلِ فَيَطْمَعَ الَّذِي فِي قَلْبِهِ مَرَضٌ وَقُلْنَ قَوْلًا مَّعْرُوفًا (32) Ey peygamber kadınları; sizler, kadınlardan herhangi biri gibi degilsiniz. Eger sakınıyorsanız; edalı olmayın yoksa kalbinde bir hastalık bulunanlar kotu seyler umarlar. Ve hep ma´ruf soz soyleyin |
وَقَرْنَ فِي بُيُوتِكُنَّ وَلَا تَبَرَّجْنَ تَبَرُّجَ الْجَاهِلِيَّةِ الْأُولَىٰ ۖ وَأَقِمْنَ الصَّلَاةَ وَآتِينَ الزَّكَاةَ وَأَطِعْنَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ ۚ إِنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ لِيُذْهِبَ عَنكُمُ الرِّجْسَ أَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْهِيرًا (33) Evlerinizde oturun, ilk cahiliyye devrinde oldugu gibi acılıp sacılmayın. Namaz kılın, zekat verin, Allah´ a ve Rasulune itaat edin. Ey Ehl-i Beyt; Allah, muhakkak ki sizden eksikligi gidermek ve sizi tertemiz temizlemek ister |
وَاذْكُرْنَ مَا يُتْلَىٰ فِي بُيُوتِكُنَّ مِنْ آيَاتِ اللَّهِ وَالْحِكْمَةِ ۚ إِنَّ اللَّهَ كَانَ لَطِيفًا خَبِيرًا (34) Evinizde okunan Allah´ın ayetlerini ve hikmeti hatırlayın. Muhakkak ki Allah, Latif, Habir olandır |
إِنَّ الْمُسْلِمِينَ وَالْمُسْلِمَاتِ وَالْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَالْقَانِتِينَ وَالْقَانِتَاتِ وَالصَّادِقِينَ وَالصَّادِقَاتِ وَالصَّابِرِينَ وَالصَّابِرَاتِ وَالْخَاشِعِينَ وَالْخَاشِعَاتِ وَالْمُتَصَدِّقِينَ وَالْمُتَصَدِّقَاتِ وَالصَّائِمِينَ وَالصَّائِمَاتِ وَالْحَافِظِينَ فُرُوجَهُمْ وَالْحَافِظَاتِ وَالذَّاكِرِينَ اللَّهَ كَثِيرًا وَالذَّاكِرَاتِ أَعَدَّ اللَّهُ لَهُم مَّغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا (35) Dogrusu musluman erkeklerle, musluman kadınlar; mu´min erkeklerle, mu´ min kadınlar; taata devam eden erkeklerle, taata devam eden kadınlar; sadık erkeklerle, sadık kadınlar; sabreden erkeklerle, sabreden kadınlar; husu´ eden erkeklerle, husu´eden kadınlar; sadaka veren erkeklerle, sadaka veren kadınlar; oruc tutan erkeklerle, oruc tutan kadınlar; iffetlerini koruyan erkeklerle, iffetlerini koruyan kadınlar; Allah´ı cokca zikreden erkeklerle, cokca zikreden kadınlar; iste onlar icin, Allah; magfiret ve buyuk bir mukafat hazırlamıstır |
وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَن يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ ۗ وَمَن يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا مُّبِينًا (36) Allah ve Rasulu bir seye hukmettigi zaman; ne mu´min erkekler icin ne de mu´min kadınlar icin artık islerinde bir secme hakkı olamaz. Kim de Allah´a ve Rasulune isyan ederse; suphesiz ki apacık bir sapıklıkla sapmıs olur |
وَإِذْ تَقُولُ لِلَّذِي أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيْهِ وَأَنْعَمْتَ عَلَيْهِ أَمْسِكْ عَلَيْكَ زَوْجَكَ وَاتَّقِ اللَّهَ وَتُخْفِي فِي نَفْسِكَ مَا اللَّهُ مُبْدِيهِ وَتَخْشَى النَّاسَ وَاللَّهُ أَحَقُّ أَن تَخْشَاهُ ۖ فَلَمَّا قَضَىٰ زَيْدٌ مِّنْهَا وَطَرًا زَوَّجْنَاكَهَا لِكَيْ لَا يَكُونَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ حَرَجٌ فِي أَزْوَاجِ أَدْعِيَائِهِمْ إِذَا قَضَوْا مِنْهُنَّ وَطَرًا ۚ وَكَانَ أَمْرُ اللَّهِ مَفْعُولًا (37) Hani sen; Allah´ın kendisine nimet verdigi ve senin de nimetlendirdigin kimseye diyordun ki: Esini bırakma ve Allah´tan kork. Allah´ın acıga vuracagı seyi de icine saklıyor, insanlardan korkuyordun. Halbuki en cok Allah´tan korkman gerekirdi. Nihayet Zeyd onunla bagını kopardıgında, onu seninle evlendirdik ki boylece evladlıkları esleriyle baglarını kopardıklarında onlarla evlenmek konusunda mu´minlere bir vebal olmadıgı bilinsin. Allah´ın emri yerine getirilmistir |
مَّا كَانَ عَلَى النَّبِيِّ مِنْ حَرَجٍ فِيمَا فَرَضَ اللَّهُ لَهُ ۖ سُنَّةَ اللَّهِ فِي الَّذِينَ خَلَوْا مِن قَبْلُ ۚ وَكَانَ أَمْرُ اللَّهِ قَدَرًا مَّقْدُورًا (38) Allah´ın, kendisine farz kıldıgı seylerde peygamberine herhangi bir gucluk yoktur. Allah´ın onceden gecmisler hakkındaki sunnetidir. Ve Allah´ın emri, geregi gibi yerine gelmistir |
الَّذِينَ يُبَلِّغُونَ رِسَالَاتِ اللَّهِ وَيَخْشَوْنَهُ وَلَا يَخْشَوْنَ أَحَدًا إِلَّا اللَّهَ ۗ وَكَفَىٰ بِاللَّهِ حَسِيبًا (39) Allah´ın risaletlerini teblig edenler ve O´ndan korkanlar; Allah´tan baska kimseden korkmazlar. Hesab gorucu olarak Allah, yeter |
مَّا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِّن رِّجَالِكُمْ وَلَٰكِن رَّسُولَ اللَّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ ۗ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا (40) Muhammed; sizin adamlarınızdan herhangi birisinin babası degildir, sadece Allah´ın Rasulu ve peygamberlerin hatemidir. Allah, her seyi bilendir |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اذْكُرُوا اللَّهَ ذِكْرًا كَثِيرًا (41) Ey iman edenler; Allah´ı cokca zikredin |
وَسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَأَصِيلًا (42) Ve O´nu sabah aksam tesbih edin |
هُوَ الَّذِي يُصَلِّي عَلَيْكُمْ وَمَلَائِكَتُهُ لِيُخْرِجَكُم مِّنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ ۚ وَكَانَ بِالْمُؤْمِنِينَ رَحِيمًا (43) Sizi karanlıklardan aydınlıga cıkarmak icin rahmet etmekte olan O´dur. Melekleri de size dua ederler. Ve O, mu´minlere Rahim olandır |
تَحِيَّتُهُمْ يَوْمَ يَلْقَوْنَهُ سَلَامٌ ۚ وَأَعَدَّ لَهُمْ أَجْرًا كَرِيمًا (44) O´na kavustukları gun, onların saglık temennileri; selamdır. Onlara comertce bir mukafat hazırlamıstır |
يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذِيرًا (45) Ey peygamber; Biz, seni muhakkak sahid, mujdeci ve uyarıcı olarak gonderdik |
وَدَاعِيًا إِلَى اللَّهِ بِإِذْنِهِ وَسِرَاجًا مُّنِيرًا (46) Izniyle Allah´a cagıran ve aydınlatan bir ısık olarak |
وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ بِأَنَّ لَهُم مِّنَ اللَّهِ فَضْلًا كَبِيرًا (47) Mu´minlere; kendileri icin Allah tarafından buyuk bir lutuf oldugunu mujdele |
وَلَا تُطِعِ الْكَافِرِينَ وَالْمُنَافِقِينَ وَدَعْ أَذَاهُمْ وَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ ۚ وَكَفَىٰ بِاللَّهِ وَكِيلًا (48) Kafirlere ve munafıklara uyma, onların eziyetlerine aldırma. Allah´a tevekkul et. Vekil olarak Allah yeter |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا نَكَحْتُمُ الْمُؤْمِنَاتِ ثُمَّ طَلَّقْتُمُوهُنَّ مِن قَبْلِ أَن تَمَسُّوهُنَّ فَمَا لَكُمْ عَلَيْهِنَّ مِنْ عِدَّةٍ تَعْتَدُّونَهَا ۖ فَمَتِّعُوهُنَّ وَسَرِّحُوهُنَّ سَرَاحًا جَمِيلًا (49) Ey iman edenler; mu´min kadınları nikahlayıp sonra onlarla temasta bulunmadan once bosadıgınızda, artık onlar icin iddet saymanıza luzum yoktur. Kendilerini gecindirin ve guzellikle serbest bırakın |
يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِنَّا أَحْلَلْنَا لَكَ أَزْوَاجَكَ اللَّاتِي آتَيْتَ أُجُورَهُنَّ وَمَا مَلَكَتْ يَمِينُكَ مِمَّا أَفَاءَ اللَّهُ عَلَيْكَ وَبَنَاتِ عَمِّكَ وَبَنَاتِ عَمَّاتِكَ وَبَنَاتِ خَالِكَ وَبَنَاتِ خَالَاتِكَ اللَّاتِي هَاجَرْنَ مَعَكَ وَامْرَأَةً مُّؤْمِنَةً إِن وَهَبَتْ نَفْسَهَا لِلنَّبِيِّ إِنْ أَرَادَ النَّبِيُّ أَن يَسْتَنكِحَهَا خَالِصَةً لَّكَ مِن دُونِ الْمُؤْمِنِينَ ۗ قَدْ عَلِمْنَا مَا فَرَضْنَا عَلَيْهِمْ فِي أَزْوَاجِهِمْ وَمَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ لِكَيْلَا يَكُونَ عَلَيْكَ حَرَجٌ ۗ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا (50) Ey peygamber; Biz, mehirlerini verdigin eslerini, Allah´ın sana ganimet olarak verdigi cariyeleri, seninle beraber hicret eden amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını, teyzelerinin kızlarını ve bir de eger mu´min bir kadın kendisini peygambere hibe eder de peygamber de onunla evlenmeyi isterse onuki bu, mu´minlerden ayrı olarak sadece sana has olmak uzeresenin icin helal kıldık. Sana bir zorluk olmasın diye mu´minlerin esleri ve sag ellerinin malik oldukları hakkında ne hukmettigimizi bildirdik. Ve Allah; Gafur, Rahim olandır |
۞ تُرْجِي مَن تَشَاءُ مِنْهُنَّ وَتُؤْوِي إِلَيْكَ مَن تَشَاءُ ۖ وَمَنِ ابْتَغَيْتَ مِمَّنْ عَزَلْتَ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكَ ۚ ذَٰلِكَ أَدْنَىٰ أَن تَقَرَّ أَعْيُنُهُنَّ وَلَا يَحْزَنَّ وَيَرْضَيْنَ بِمَا آتَيْتَهُنَّ كُلُّهُنَّ ۚ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا فِي قُلُوبِكُمْ ۚ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَلِيمًا (51) Onlardan istedigini bırakabilir, istedigini alabilirsin. Bırakmıs olduklarından da arzu ettigini almanda sana bir vebal yoktur. Bu, onların gozlerinin aydın olması, uzulmemeleri ve kendilerine verdigin seylere razı olmaları icin daha elverislidir. Allah, kalblerimizde olanı bilir. Ve Allah; Alim, Halim olandır |
لَّا يَحِلُّ لَكَ النِّسَاءُ مِن بَعْدُ وَلَا أَن تَبَدَّلَ بِهِنَّ مِنْ أَزْوَاجٍ وَلَوْ أَعْجَبَكَ حُسْنُهُنَّ إِلَّا مَا مَلَكَتْ يَمِينُكَ ۗ وَكَانَ اللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ رَّقِيبًا (52) Bundan sonra artık sana kadınlarla evlenmek ve guzellikleri hosuna gitse de sag elinin malik olduklarının dısında hic birini baska bir esle degis tirmek helal degildir. Allah; her seyi murakabe edendir |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَدْخُلُوا بُيُوتَ النَّبِيِّ إِلَّا أَن يُؤْذَنَ لَكُمْ إِلَىٰ طَعَامٍ غَيْرَ نَاظِرِينَ إِنَاهُ وَلَٰكِنْ إِذَا دُعِيتُمْ فَادْخُلُوا فَإِذَا طَعِمْتُمْ فَانتَشِرُوا وَلَا مُسْتَأْنِسِينَ لِحَدِيثٍ ۚ إِنَّ ذَٰلِكُمْ كَانَ يُؤْذِي النَّبِيَّ فَيَسْتَحْيِي مِنكُمْ ۖ وَاللَّهُ لَا يَسْتَحْيِي مِنَ الْحَقِّ ۚ وَإِذَا سَأَلْتُمُوهُنَّ مَتَاعًا فَاسْأَلُوهُنَّ مِن وَرَاءِ حِجَابٍ ۚ ذَٰلِكُمْ أَطْهَرُ لِقُلُوبِكُمْ وَقُلُوبِهِنَّ ۚ وَمَا كَانَ لَكُمْ أَن تُؤْذُوا رَسُولَ اللَّهِ وَلَا أَن تَنكِحُوا أَزْوَاجَهُ مِن بَعْدِهِ أَبَدًا ۚ إِنَّ ذَٰلِكُمْ كَانَ عِندَ اللَّهِ عَظِيمًا (53) Ey iman edenler; Peygamber´in evlerine yemege cagrılmaksızın ve vakitli vakitsiz girmeyin. Ama davet olunursanız; girin ve yemegi yeyince de lafa dalmadan dagılın. Bu haliniz, Peygamber´i uzuyordu, o da size bir sey soylemeye cekiniyordu. Allah ise hakkı soylemekten cekinmez. Peygamber´in eslerinden bir sey istediginizde; onu perde arkasından isteyin. Bu; sizin kalbleriniz icin de, onların kalbleri icin de daha temizdir. Allah´ın Rasulunu uzmeniz ve ondan sonra eslerini nikahlamak asla caiz degildir. Cunku bu; Allah katında buyuk bir gunahtır |
إِن تُبْدُوا شَيْئًا أَوْ تُخْفُوهُ فَإِنَّ اللَّهَ كَانَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا (54) Bir seyi acıklasanız da, gizleseniz de muhakkak ki Allah; her seyi bilendir |
لَّا جُنَاحَ عَلَيْهِنَّ فِي آبَائِهِنَّ وَلَا أَبْنَائِهِنَّ وَلَا إِخْوَانِهِنَّ وَلَا أَبْنَاءِ إِخْوَانِهِنَّ وَلَا أَبْنَاءِ أَخَوَاتِهِنَّ وَلَا نِسَائِهِنَّ وَلَا مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُنَّ ۗ وَاتَّقِينَ اللَّهَ ۚ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدًا (55) Peygamber´in eslerine; babaları, ogulları, kardesleri, erkek kardeslerinin ogulları, kız kardeslerinin ogulları, hizmetci kadınları ve sag ellerinin malik oldukları hususunda vebal yoktur. Ve Allah´tan korkun. Muhakkak ki Allah; her seye sahid olandır |
إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ ۚ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا (56) Muhakkak ki Allah ve melekleri, Peygamber´e salat ederler. Ey iman edenler; siz de O´nun uzerine salavat getiriniz ve onun icin selamet dileyin |
إِنَّ الَّذِينَ يُؤْذُونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ لَعَنَهُمُ اللَّهُ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَأَعَدَّ لَهُمْ عَذَابًا مُّهِينًا (57) Muhakkak ki Allah´ı ve Rasulunu incitenlere Allah; dunya ve ahirette la´net etmistir. Ve onlar icin, horlayıcı bir azab hazırlamıstır |
وَالَّذِينَ يُؤْذُونَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ بِغَيْرِ مَا اكْتَسَبُوا فَقَدِ احْتَمَلُوا بُهْتَانًا وَإِثْمًا مُّبِينًا (58) Mu´min erkekleri ve mu´min kadınları yapmadıkları bir seyle incitenler; dogrusu bir iftirayı ve apacık bir gunahı yuklenmislerdir |
يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ قُل لِّأَزْوَاجِكَ وَبَنَاتِكَ وَنِسَاءِ الْمُؤْمِنِينَ يُدْنِينَ عَلَيْهِنَّ مِن جَلَابِيبِهِنَّ ۚ ذَٰلِكَ أَدْنَىٰ أَن يُعْرَفْنَ فَلَا يُؤْذَيْنَ ۗ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا (59) Ey peygamber; eslerine, kızlarına ve mu´minlerin kadınlarına soyle: Ustlerine ortu alsınlar. Bu, onların tanınıp da incitilmemeleri icin daha elverislidir. Ve Allah; Gafur, Rahim olandır |
۞ لَّئِن لَّمْ يَنتَهِ الْمُنَافِقُونَ وَالَّذِينَ فِي قُلُوبِهِم مَّرَضٌ وَالْمُرْجِفُونَ فِي الْمَدِينَةِ لَنُغْرِيَنَّكَ بِهِمْ ثُمَّ لَا يُجَاوِرُونَكَ فِيهَا إِلَّا قَلِيلًا (60) Andolsun ki munafıklar, kalblerinde hastalık bulunanlar, sehirde bozguncu haberler yayanlar, buna son vermezlerse; muhakkak seni onlarla mucadeleye cagırırız da sonra cevrende az bir zamandan fazla kalamazlar |
مَّلْعُونِينَ ۖ أَيْنَمَا ثُقِفُوا أُخِذُوا وَقُتِّلُوا تَقْتِيلًا (61) La´netlenmislerdir. Nerede bulunurlarsa yakalanırlar ve hemen oldurulurler |
سُنَّةَ اللَّهِ فِي الَّذِينَ خَلَوْا مِن قَبْلُ ۖ وَلَن تَجِدَ لِسُنَّةِ اللَّهِ تَبْدِيلًا (62) Allah´ın daha onceden gecenler hakkındaki sunnetidir. Sen, Allah´ın sunnetinde bir degisiklik bulamazsın |
يَسْأَلُكَ النَّاسُ عَنِ السَّاعَةِ ۖ قُلْ إِنَّمَا عِلْمُهَا عِندَ اللَّهِ ۚ وَمَا يُدْرِيكَ لَعَلَّ السَّاعَةَ تَكُونُ قَرِيبًا (63) Insanlar sana kıyametten sorarlar. De ki: Onun bilgisi ancak Allah katındadır. Ne bilirsin, belki de o saat yakında oluverir |
إِنَّ اللَّهَ لَعَنَ الْكَافِرِينَ وَأَعَدَّ لَهُمْ سَعِيرًا (64) Muhakkak ki Allah; kafirleri la´netlemistir. Ve onlara cılgın alevler hazırlamıstır |
خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا ۖ لَّا يَجِدُونَ وَلِيًّا وَلَا نَصِيرًا (65) Orada temelli kalırlar, ne bir dost ve ne de bir yardımcı bulamazlar |
يَوْمَ تُقَلَّبُ وُجُوهُهُمْ فِي النَّارِ يَقُولُونَ يَا لَيْتَنَا أَطَعْنَا اللَّهَ وَأَطَعْنَا الرَّسُولَا (66) O gun, yuzleri ateste cevrilirken; ne olurdu keski Allah´a itaat etseydik, peygambere de itaat etseydik, derler |
وَقَالُوا رَبَّنَا إِنَّا أَطَعْنَا سَادَتَنَا وَكُبَرَاءَنَا فَأَضَلُّونَا السَّبِيلَا (67) Ve dediler ki: Rabbımız; biz buyuklerimize ve yoneticilerimize itaat etmistik. Onlar da bizi yoldan saptırdılar |
رَبَّنَا آتِهِمْ ضِعْفَيْنِ مِنَ الْعَذَابِ وَالْعَنْهُمْ لَعْنًا كَبِيرًا (68) Rabbımız; onlara, azabdan iki kat ver. Ve onları buyuk bir la´netle la´netle |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَكُونُوا كَالَّذِينَ آذَوْا مُوسَىٰ فَبَرَّأَهُ اللَّهُ مِمَّا قَالُوا ۚ وَكَانَ عِندَ اللَّهِ وَجِيهًا (69) Ey iman edenler: Musa´ya eziyet vermis olanlar gibi olmayın. Nitekim Allah, onu soyledikleri seyden uzak tutmustu. Ve o, Allah katında degerli idi |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَقُولُوا قَوْلًا سَدِيدًا (70) Ey iman edenler; Allah´tan korkun ve dogru soz soyleyin |
يُصْلِحْ لَكُمْ أَعْمَالَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ ۗ وَمَن يُطِعِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزًا عَظِيمًا (71) Ki O da islerinizi duzeltsin ve gunahlarınızı bagıslasın. Kim Allah´a ve Rasulune itaat ederse; gercekten buyuk bir kurtulusla kurtulmustur |
إِنَّا عَرَضْنَا الْأَمَانَةَ عَلَى السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبَالِ فَأَبَيْنَ أَن يَحْمِلْنَهَا وَأَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْإِنسَانُ ۖ إِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا (72) Gercekten Biz, emaneti; goklere, yeryuzune ve daglara sunduk da onlar bunu yuklenmekten cekindiler. Ve korkup titrediler. Onu insan yuklendi. Dogrusu insan; pek zalim ve pek cahil oldu |
لِّيُعَذِّبَ اللَّهُ الْمُنَافِقِينَ وَالْمُنَافِقَاتِ وَالْمُشْرِكِينَ وَالْمُشْرِكَاتِ وَيَتُوبَ اللَّهُ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ ۗ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا (73) Ta ki Allah; munafık erkekleri ve munafık kadınları, musrik erkekleri ve musrik kadınları azaba ugratsın. Mu´min erkeklerle, mu´min kadınların da tevbelerini kabul buyursun. Ve Allah; Gafur, Rahim olandır |