الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَجَعَلَ الظُّلُمَاتِ وَالنُّورَ ۖ ثُمَّ الَّذِينَ كَفَرُوا بِرَبِّهِمْ يَعْدِلُونَ (1) Hamd; gokleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlıgı vareden Allah´a mahsustur. Sonra da kafirler bunları rabblarına denk tutuyorlar |
هُوَ الَّذِي خَلَقَكُم مِّن طِينٍ ثُمَّ قَضَىٰ أَجَلًا ۖ وَأَجَلٌ مُّسَمًّى عِندَهُ ۖ ثُمَّ أَنتُمْ تَمْتَرُونَ (2) O´dur; sizi, bir camurdan yaratan. Sonra da size bir ecel tayin eden. Bir de O´nun katında belli bir ecel vardır. Siz hala suphe edip durursunuz |
وَهُوَ اللَّهُ فِي السَّمَاوَاتِ وَفِي الْأَرْضِ ۖ يَعْلَمُ سِرَّكُمْ وَجَهْرَكُمْ وَيَعْلَمُ مَا تَكْسِبُونَ (3) O; goklerde de, yerde de Allah´tır. Gizlinizi de asikarınızı da bilir. Ne kazanacagınızı da bilir |
وَمَا تَأْتِيهِم مِّنْ آيَةٍ مِّنْ آيَاتِ رَبِّهِمْ إِلَّا كَانُوا عَنْهَا مُعْرِضِينَ (4) Rabblarının ayetlerinden bir ayet onlara gelmez ki; ondan yuzcevirmis olmasınlar |
فَقَدْ كَذَّبُوا بِالْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُمْ ۖ فَسَوْفَ يَأْتِيهِمْ أَنبَاءُ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ (5) Onlar; kendilerine gelince, hakkı yalanladılar. Ama alaya aldıkları seyin haberi onlara gelecektir |
أَلَمْ يَرَوْا كَمْ أَهْلَكْنَا مِن قَبْلِهِم مِّن قَرْنٍ مَّكَّنَّاهُمْ فِي الْأَرْضِ مَا لَمْ نُمَكِّن لَّكُمْ وَأَرْسَلْنَا السَّمَاءَ عَلَيْهِم مِّدْرَارًا وَجَعَلْنَا الْأَنْهَارَ تَجْرِي مِن تَحْتِهِمْ فَأَهْلَكْنَاهُم بِذُنُوبِهِمْ وَأَنشَأْنَا مِن بَعْدِهِمْ قَرْنًا آخَرِينَ (6) Gormediler mi ki; Biz, onlardan once nice nesilleri yok ettik. Biz, onları sizi yerlestirmedigimiz sekilde yer yuzune yerlestirmis, gokten bol yagmur yagdırmıs ve altlarından ırmaklar akıtmıstık. Sonra onları gunahlarından dolayı yok ettik. Ve aralarından baska bir nesil yetistirdik |
وَلَوْ نَزَّلْنَا عَلَيْكَ كِتَابًا فِي قِرْطَاسٍ فَلَمَسُوهُ بِأَيْدِيهِمْ لَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ هَٰذَا إِلَّا سِحْرٌ مُّبِينٌ (7) Eger sana kagıt icinde bir kitab indirmis olsaydık da elleriyle ona dokunsalardı; yine de kufretmis olanlar derlerdi ki: Bu, apacık buyuden baskası degildir |
وَقَالُوا لَوْلَا أُنزِلَ عَلَيْهِ مَلَكٌ ۖ وَلَوْ أَنزَلْنَا مَلَكًا لَّقُضِيَ الْأَمْرُ ثُمَّ لَا يُنظَرُونَ (8) Ona bir melek indirmeli degil miydi? dediler. Eger Biz, bir melek indirseydik; elbette is bitirilmis olurdu da sonra kendilerine goz bile actırılmazdı |
وَلَوْ جَعَلْنَاهُ مَلَكًا لَّجَعَلْنَاهُ رَجُلًا وَلَلَبَسْنَا عَلَيْهِم مَّا يَلْبِسُونَ (9) Eger Biz, onu bir melek kılsaydık; onu bir erkek yapardık da dustukleri supheye onları yine dusururduk |
وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِّن قَبْلِكَ فَحَاقَ بِالَّذِينَ سَخِرُوا مِنْهُم مَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ (10) Andolsun ki; senden once de peygamberlerle alay edilmisti. Onlarla eglenenleri, alaya aldıkları sey cepecevre kusatıverdi |
قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ ثُمَّ انظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ (11) De ki: Yeryuzunde gezip dolasın da sonra bir gorun, yalanlayanların sonu nice olmustur |
قُل لِّمَن مَّا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۖ قُل لِّلَّهِ ۚ كَتَبَ عَلَىٰ نَفْسِهِ الرَّحْمَةَ ۚ لَيَجْمَعَنَّكُمْ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ لَا رَيْبَ فِيهِ ۚ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنفُسَهُمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ (12) De ki: Goklerde ve yerde olanlar kimindir? Allah´ındır, de. O, rahmeti kendi uzerine yazmıstır. Andolsun ki; hepinizi, hakkında hicbir suphe olmayan kıyamet gununde toplayacaktır. Nefislerini ziyana ugratanlar, iste onlar inanmazlar |
۞ وَلَهُ مَا سَكَنَ فِي اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ ۚ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ (13) Gecenin ve gunduzun icinde barınan her sey O´nundur. Ve O, Semi´dir, Alim´dir |
قُلْ أَغَيْرَ اللَّهِ أَتَّخِذُ وَلِيًّا فَاطِرِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ يُطْعِمُ وَلَا يُطْعَمُ ۗ قُلْ إِنِّي أُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ أَوَّلَ مَنْ أَسْلَمَ ۖ وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِكِينَ (14) De ki: Ben Allah´tan baska bir dost mu edinirim? Gokleri ve yeri yoktan var eden O´dur. Ve O yedirir, ama yedirilmez. De ki: Dogrusu ben, musluman olanların ilki olmakla emrolundum. Sakın musriklerden olma |
قُلْ إِنِّي أَخَافُ إِنْ عَصَيْتُ رَبِّي عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ (15) De ki: Ben, Rabbıma karsı gelirsem, buyuk gunun azabından korkarım |
مَّن يُصْرَفْ عَنْهُ يَوْمَئِذٍ فَقَدْ رَحِمَهُ ۚ وَذَٰلِكَ الْفَوْزُ الْمُبِينُ (16) O gun, kim ondan dondurulurse; suphesiz o, rahmete ermistir. Iste apacık kurtulus budur |
وَإِن يَمْسَسْكَ اللَّهُ بِضُرٍّ فَلَا كَاشِفَ لَهُ إِلَّا هُوَ ۖ وَإِن يَمْسَسْكَ بِخَيْرٍ فَهُوَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ (17) Eger Allah, sana bir sıkıntı dokundurursa; onu kendisinden baska giderecek hicbir kimse yoktur. Sayet sana bir de hayır dokundurursa; iste O; her seye Kadir´dir |
وَهُوَ الْقَاهِرُ فَوْقَ عِبَادِهِ ۚ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْخَبِيرُ (18) O; kullarının ustunde yegane mutasarrıftır. Ve O; Hakim´dir, Habir´dir |
قُلْ أَيُّ شَيْءٍ أَكْبَرُ شَهَادَةً ۖ قُلِ اللَّهُ ۖ شَهِيدٌ بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ ۚ وَأُوحِيَ إِلَيَّ هَٰذَا الْقُرْآنُ لِأُنذِرَكُم بِهِ وَمَن بَلَغَ ۚ أَئِنَّكُمْ لَتَشْهَدُونَ أَنَّ مَعَ اللَّهِ آلِهَةً أُخْرَىٰ ۚ قُل لَّا أَشْهَدُ ۚ قُلْ إِنَّمَا هُوَ إِلَٰهٌ وَاحِدٌ وَإِنَّنِي بَرِيءٌ مِّمَّا تُشْرِكُونَ (19) De ki: Sahid olarak hangi sey daha buyuktur? De ki: Benimle sizin aranızda Allah sahiddir. Bu Kur´an; bana sizi de, ulastıgı kimseleri de, uyarmam icin vahyolundu. Allah ile beraber baska tanrılar olduguna siz mi sahidlik ediyorsunuz? De ki: Ben sehadet etmem. De ki: O, ancak bir tanrıdır. Ve ben, gercekten sizin sirk kostuklarınızdan uzagım |
الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْرِفُونَهُ كَمَا يَعْرِفُونَ أَبْنَاءَهُمُ ۘ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنفُسَهُمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ (20) Kendilerine kitab verdiklerimiz; onu, oz ogullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Nefislerini ziyana ugratanlar, iste onlar inanmazlar |
وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَوْ كَذَّبَ بِآيَاتِهِ ۗ إِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ (21) Allah´a karsı yalan uyduran ve ayetlerini yalan sayandan daha zalim kimdir? Muhakkak ki zalimler, felaha ermezler |
وَيَوْمَ نَحْشُرُهُمْ جَمِيعًا ثُمَّ نَقُولُ لِلَّذِينَ أَشْرَكُوا أَيْنَ شُرَكَاؤُكُمُ الَّذِينَ كُنتُمْ تَزْعُمُونَ (22) Ve onların hepsini toplayıp sonra da sirk kosanlara: Nerede iddia ettiginiz ortaklarınız? diyecegimiz gun |
ثُمَّ لَمْ تَكُن فِتْنَتُهُمْ إِلَّا أَن قَالُوا وَاللَّهِ رَبِّنَا مَا كُنَّا مُشْرِكِينَ (23) Sonra onların sadece: Andolsun Allah´a ki, ey Rabbımız; bizler musriklerden degildik, demelerinden baska careleri kalmaz |
انظُرْ كَيْفَ كَذَبُوا عَلَىٰ أَنفُسِهِمْ ۚ وَضَلَّ عَنْهُم مَّا كَانُوا يَفْتَرُونَ (24) Bak, kendilerine nasıl yalan soylediler? Yalan yere uydurdukları kendilerinden nasıl kayboluverdi |
وَمِنْهُم مَّن يَسْتَمِعُ إِلَيْكَ ۖ وَجَعَلْنَا عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ أَكِنَّةً أَن يَفْقَهُوهُ وَفِي آذَانِهِمْ وَقْرًا ۚ وَإِن يَرَوْا كُلَّ آيَةٍ لَّا يُؤْمِنُوا بِهَا ۚ حَتَّىٰ إِذَا جَاءُوكَ يُجَادِلُونَكَ يَقُولُ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ هَٰذَا إِلَّا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ (25) Iclerinden seni dinleyenler vardır. Halbuki Biz, onu anlarlar diye, kalblerine ortuler, kulaklarına da agrılık koyduk. Onlar her ayeti gorseler de yine inanmazlar. Hatta sana geldiklerinde, seninle cekisirler. O kufredenler derler ki; Bu, eskilerin masallarından baska birsey degildir |
وَهُمْ يَنْهَوْنَ عَنْهُ وَيَنْأَوْنَ عَنْهُ ۖ وَإِن يُهْلِكُونَ إِلَّا أَنفُسَهُمْ وَمَا يَشْعُرُونَ (26) Onlar, hem bundan vazgecirmeye calısırlar, hem de kendileri ondan uzaklasırlar. Onlar sadece kendilerini helake suruklerler de farkına varmazlar |
وَلَوْ تَرَىٰ إِذْ وُقِفُوا عَلَى النَّارِ فَقَالُوا يَا لَيْتَنَا نُرَدُّ وَلَا نُكَذِّبَ بِآيَاتِ رَبِّنَا وَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ (27) Bir gorsen; atesin basında durdukları: Keske geri dondurulseydik ve Rabbımızın ayetlerini yalan saymasaydık da mu´minlerden olsaydık, dedikleri zaman |
بَلْ بَدَا لَهُم مَّا كَانُوا يُخْفُونَ مِن قَبْلُ ۖ وَلَوْ رُدُّوا لَعَادُوا لِمَا نُهُوا عَنْهُ وَإِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ (28) Hayır, oteden beri gizleyegeldikleri seylerle karsılarına cıktık. Eger geri dondurulselerdi yine kendilerine yasaklanan seylere doneceklerdi. Dogrusu onlar, yalancılardır |
وَقَالُوا إِنْ هِيَ إِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوثِينَ (29) Ve dediler ki: Hayat ancak bu dunyadaki hayatımızdır. Ve biz dirilecek degiliz |
وَلَوْ تَرَىٰ إِذْ وُقِفُوا عَلَىٰ رَبِّهِمْ ۚ قَالَ أَلَيْسَ هَٰذَا بِالْحَقِّ ۚ قَالُوا بَلَىٰ وَرَبِّنَا ۚ قَالَ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنتُمْ تَكْفُرُونَ (30) Bir gorseydin eger; Rabblarının huzurunda durdukları zaman, O: Bu, hak degil miymis? deyince; onlar da: Rabbımız hakkı icin evet, derler. Allah da buyurur ki: Oyleyse kufur edegeldiginizden dolayı tadın azabı |
قَدْ خَسِرَ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِلِقَاءِ اللَّهِ ۖ حَتَّىٰ إِذَا جَاءَتْهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً قَالُوا يَا حَسْرَتَنَا عَلَىٰ مَا فَرَّطْنَا فِيهَا وَهُمْ يَحْمِلُونَ أَوْزَارَهُمْ عَلَىٰ ظُهُورِهِمْ ۚ أَلَا سَاءَ مَا يَزِرُونَ (31) Allah´a kavusmayı yalan sayanlar; gercekten kaybetmislerdir. Nihayet kıyamet ansızın gelip cattıgı zaman; yuklerini sırtlarına yuklenerek: Orada yaptıgımız eksiklerden dolayı yazıklar olsun bize, derler. Dikkat edin, ne kotudur yuklendikleri seyler |
وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلَّا لَعِبٌ وَلَهْوٌ ۖ وَلَلدَّارُ الْآخِرَةُ خَيْرٌ لِّلَّذِينَ يَتَّقُونَ ۗ أَفَلَا تَعْقِلُونَ (32) Dunya hayatı; ancak oyun ve eglenceden ibarettir. Ahiret yurdu ise; muttakiler icin daha hayırlıdır. Hala aklınızı basınıza almayacak mısınız |
قَدْ نَعْلَمُ إِنَّهُ لَيَحْزُنُكَ الَّذِي يَقُولُونَ ۖ فَإِنَّهُمْ لَا يُكَذِّبُونَكَ وَلَٰكِنَّ الظَّالِمِينَ بِآيَاتِ اللَّهِ يَجْحَدُونَ (33) Gercekyen biliyoruz ki; soyledikleri soz, seni uzuyor. Onlar, hakikatte seni yalanlamıyorlar. Lakin o zalimler, Allah´ın ayetlerini inkar ediyorlar |
وَلَقَدْ كُذِّبَتْ رُسُلٌ مِّن قَبْلِكَ فَصَبَرُوا عَلَىٰ مَا كُذِّبُوا وَأُوذُوا حَتَّىٰ أَتَاهُمْ نَصْرُنَا ۚ وَلَا مُبَدِّلَ لِكَلِمَاتِ اللَّهِ ۚ وَلَقَدْ جَاءَكَ مِن نَّبَإِ الْمُرْسَلِينَ (34) Andolsun ki; senden once de nice peygamberler yalanlandı da yalanlanmalarına ve eziyyet edilmelerine sabrettiler. Nihayet onlara yardımımız gelip yetisti. Allah´ın kelimelerini degistirebilecek yoktur. Andolsun ki; peygamberlerin haberinden bir kısmı sana gelmistir |
وَإِن كَانَ كَبُرَ عَلَيْكَ إِعْرَاضُهُمْ فَإِنِ اسْتَطَعْتَ أَن تَبْتَغِيَ نَفَقًا فِي الْأَرْضِ أَوْ سُلَّمًا فِي السَّمَاءِ فَتَأْتِيَهُم بِآيَةٍ ۚ وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَجَمَعَهُمْ عَلَى الْهُدَىٰ ۚ فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْجَاهِلِينَ (35) Eger onların yuz cevirmeleri sana agır geliyorsa; yeri delmege ve goge merdiven dayamaya gucun yetmis olsaydı; onlara bir ayet gosterirdin. Sayet Allah dileseydi; onları hidayet uzerinde birlestirirdi. Sakın bilgisizlerden olma |
۞ إِنَّمَا يَسْتَجِيبُ الَّذِينَ يَسْمَعُونَ ۘ وَالْمَوْتَىٰ يَبْعَثُهُمُ اللَّهُ ثُمَّ إِلَيْهِ يُرْجَعُونَ (36) Ancak dnleyenler icabet ederler. Olulere gelince; onları Allah diriltir. Sonra O´na dondurulurler |
وَقَالُوا لَوْلَا نُزِّلَ عَلَيْهِ آيَةٌ مِّن رَّبِّهِ ۚ قُلْ إِنَّ اللَّهَ قَادِرٌ عَلَىٰ أَن يُنَزِّلَ آيَةً وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ (37) Ve dediler ki: Ona Rabbından bir ayet indirilmeli degil miydi? De ki: Suphesiz Allah, ayet indirmeye kadirdir. Ne var ki, onların cogu bilmezler |
وَمَا مِن دَابَّةٍ فِي الْأَرْضِ وَلَا طَائِرٍ يَطِيرُ بِجَنَاحَيْهِ إِلَّا أُمَمٌ أَمْثَالُكُم ۚ مَّا فَرَّطْنَا فِي الْكِتَابِ مِن شَيْءٍ ۚ ثُمَّ إِلَىٰ رَبِّهِمْ يُحْشَرُونَ (38) Yerde yuruyen hicbir hayvan ve iki kanadıyla ucan hicbir kus yoktur ki; onlar da sizin gibi bir ummet olmasınlar. Biz, kitabta hicbir seyi eksik bırakmadık. Sonra onlar Rabblarına toplanırlar |
وَالَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا صُمٌّ وَبُكْمٌ فِي الظُّلُمَاتِ ۗ مَن يَشَإِ اللَّهُ يُضْلِلْهُ وَمَن يَشَأْ يَجْعَلْهُ عَلَىٰ صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ (39) Ayetlerimizi yalanlayanlar ise; karanlıklarda kalmıs sagırlar, dilsizlerdir. Allah; kimi dilerse, onu sasırtır. Kimi de dilerse; onu dosdogru yol ustunde tutar |
قُلْ أَرَأَيْتَكُمْ إِنْ أَتَاكُمْ عَذَابُ اللَّهِ أَوْ أَتَتْكُمُ السَّاعَةُ أَغَيْرَ اللَّهِ تَدْعُونَ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ (40) De ki: Bana haber verir misiniz, eger uzerinize Allah´ın azabı gelse veya size kıyamet gelirse; Allah´tan baskasını mı cagırırsınız? Eger sadıklardan iseniz |
بَلْ إِيَّاهُ تَدْعُونَ فَيَكْشِفُ مَا تَدْعُونَ إِلَيْهِ إِن شَاءَ وَتَنسَوْنَ مَا تُشْرِكُونَ (41) Hayır, ancak O´nu cagırırsınız da; isterse cagırdıgınız seyi giderir ve siz de sirk kostugunuz esleri unutursunuz |
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا إِلَىٰ أُمَمٍ مِّن قَبْلِكَ فَأَخَذْنَاهُم بِالْبَأْسَاءِ وَالضَّرَّاءِ لَعَلَّهُمْ يَتَضَرَّعُونَ (42) Andolsun ki; Biz, senden onceki ummetlere de peygamberler gonderdik. Yalvarsınlar diye, onları darlık ve sıkıntıya soktuk |
فَلَوْلَا إِذْ جَاءَهُم بَأْسُنَا تَضَرَّعُوا وَلَٰكِن قَسَتْ قُلُوبُهُمْ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ (43) Onlar, hic degilse kendilerine bir azabımız geldigi zaman; yalvarmalı degiller miydi? Fakat kalbleri katılasmıs, seytan da onlara yaptıklarını susleyip puslemisti |
فَلَمَّا نَسُوا مَا ذُكِّرُوا بِهِ فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ أَبْوَابَ كُلِّ شَيْءٍ حَتَّىٰ إِذَا فَرِحُوا بِمَا أُوتُوا أَخَذْنَاهُم بَغْتَةً فَإِذَا هُم مُّبْلِسُونَ (44) Onlar, kendilerine hatırlatılan seyleri unutunca; Biz de kendilerine her seyin kapılarını actık. Nihayet kendilerine verilen o seyler yuzunden sevinince; onları, ansızın yakaladık ve butun umitlerinden mahrum kaldılar |
فَقُطِعَ دَابِرُ الْقَوْمِ الَّذِينَ ظَلَمُوا ۚ وَالْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ (45) Ve boylece zulmedenler guruhunun koku kesilmisti. Hamd, alemlerin Rabbı olan Allah´a mahsustur |
قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ أَخَذَ اللَّهُ سَمْعَكُمْ وَأَبْصَارَكُمْ وَخَتَمَ عَلَىٰ قُلُوبِكُم مَّنْ إِلَٰهٌ غَيْرُ اللَّهِ يَأْتِيكُم بِهِ ۗ انظُرْ كَيْفَ نُصَرِّفُ الْآيَاتِ ثُمَّ هُمْ يَصْدِفُونَ (46) De ki: Bana haber verir misiniz; eger Allah, kulagınızı, gozlerinizi alır ve kalblerinizin ustune muhur vurursa; Allah´tan baska onları size getirecek ilah kimdir? Bak, ayetlerimizi nasıl acıklıyoruz da sonra onlar yuz ceviriyorlar |
قُلْ أَرَأَيْتَكُمْ إِنْ أَتَاكُمْ عَذَابُ اللَّهِ بَغْتَةً أَوْ جَهْرَةً هَلْ يُهْلَكُ إِلَّا الْقَوْمُ الظَّالِمُونَ (47) De ki: Bana haber verir misiniz; Allah´ın azabı siz ansızın ve acıkca gelirse; zalimler guruhundan baska kimse helake ugratılmıs olur mu |
وَمَا نُرْسِلُ الْمُرْسَلِينَ إِلَّا مُبَشِّرِينَ وَمُنذِرِينَ ۖ فَمَنْ آمَنَ وَأَصْلَحَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ (48) Biz, peygamberleri ancak mujdeci ve uyarıcı olarak gondeririz. Oyleyse her kim ki inanır ve ıslah ederse; artık onlar icin korku yoktur. Ve onlar uzulecek de degillerdir |
وَالَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا يَمَسُّهُمُ الْعَذَابُ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ (49) Ayetlerimizi yalanlayanlara ise fasıklık eder olmalarından dolayı azab dokunacaktır |
قُل لَّا أَقُولُ لَكُمْ عِندِي خَزَائِنُ اللَّهِ وَلَا أَعْلَمُ الْغَيْبَ وَلَا أَقُولُ لَكُمْ إِنِّي مَلَكٌ ۖ إِنْ أَتَّبِعُ إِلَّا مَا يُوحَىٰ إِلَيَّ ۚ قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الْأَعْمَىٰ وَالْبَصِيرُ ۚ أَفَلَا تَتَفَكَّرُونَ (50) De ki: Size, Allah´ın hazineleri benim yanımdadır, demiyorum. Ben, gaybı da bilmem. Ve size bir melek oldugumu da soylemiyorum. Ben; bana vahyolunandan baskasına uymam. De ki: Hic gorenle gormeyen bir olur mu? Hic dusunmuyor musunuz |
وَأَنذِرْ بِهِ الَّذِينَ يَخَافُونَ أَن يُحْشَرُوا إِلَىٰ رَبِّهِمْ ۙ لَيْسَ لَهُم مِّن دُونِهِ وَلِيٌّ وَلَا شَفِيعٌ لَّعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ (51) Rabblarına toplanacaklarından korkanları, sen onunla uyar. O´ndan baska bir dost ve sefaatcıları yoktur. Umulur ki sakınalar |
وَلَا تَطْرُدِ الَّذِينَ يَدْعُونَ رَبَّهُم بِالْغَدَاةِ وَالْعَشِيِّ يُرِيدُونَ وَجْهَهُ ۖ مَا عَلَيْكَ مِنْ حِسَابِهِم مِّن شَيْءٍ وَمَا مِنْ حِسَابِكَ عَلَيْهِم مِّن شَيْءٍ فَتَطْرُدَهُمْ فَتَكُونَ مِنَ الظَّالِمِينَ (52) Sabah, aksam Rabblarına, rızasını dileyerek dua edenleri kovma. Onların hesabından sana bir sey yoktur, senin hesabından onlara bir sey yoktur ki onları kovasın da zalimlerden olasın |
وَكَذَٰلِكَ فَتَنَّا بَعْضَهُم بِبَعْضٍ لِّيَقُولُوا أَهَٰؤُلَاءِ مَنَّ اللَّهُ عَلَيْهِم مِّن بَيْنِنَا ۗ أَلَيْسَ اللَّهُ بِأَعْلَمَ بِالشَّاكِرِينَ (53) Biz, boylece onların bir kısmını bir kısmıyla denedik ki: Aramızadan Allah bunlara mı lutfetti? desinler. Allah; sukredenleri daha iyi bilen degil midir |
وَإِذَا جَاءَكَ الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِآيَاتِنَا فَقُلْ سَلَامٌ عَلَيْكُمْ ۖ كَتَبَ رَبُّكُمْ عَلَىٰ نَفْسِهِ الرَّحْمَةَ ۖ أَنَّهُ مَنْ عَمِلَ مِنكُمْ سُوءًا بِجَهَالَةٍ ثُمَّ تَابَ مِن بَعْدِهِ وَأَصْلَحَ فَأَنَّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ (54) Ayetlerimize iman edenler, sana geldiklerinde de ki: Selam size. Rabbınız rahmeti kendi uzerine yazdı. Icinizden her kim ki bilmeyerek bir fenalık yapar da arkasından tevbe eder ve ıslah ederse; suphesiz O; Gafur´dur, Rahim´dir |
وَكَذَٰلِكَ نُفَصِّلُ الْآيَاتِ وَلِتَسْتَبِينَ سَبِيلُ الْمُجْرِمِينَ (55) Boylece ayetlerimizi acıklarız ki; sucluların yolu sana besbelli olsun |
قُلْ إِنِّي نُهِيتُ أَنْ أَعْبُدَ الَّذِينَ تَدْعُونَ مِن دُونِ اللَّهِ ۚ قُل لَّا أَتَّبِعُ أَهْوَاءَكُمْ ۙ قَدْ ضَلَلْتُ إِذًا وَمَا أَنَا مِنَ الْمُهْتَدِينَ (56) De ki: Allah´ı bırakıp da taptıgınız baska seylere tapmaktan men´olundum. De ki: Sizin heveslerinize asla uymam. O takdirde sapmıs olurum da hidayete erenlerden olmam |
قُلْ إِنِّي عَلَىٰ بَيِّنَةٍ مِّن رَّبِّي وَكَذَّبْتُم بِهِ ۚ مَا عِندِي مَا تَسْتَعْجِلُونَ بِهِ ۚ إِنِ الْحُكْمُ إِلَّا لِلَّهِ ۖ يَقُصُّ الْحَقَّ ۖ وَهُوَ خَيْرُ الْفَاصِلِينَ (57) De ki: Ben, suphesiz Rabbımdan bir huccet uzereyim. Siz ise onu yalanladınız. Sizin acale istediginiz sey yanımda degildir. Hukum; ancak Allah´ındır. Dogrusu O, hakkı verir ve O, ayırdedenlerin en hayırlısıdır |
قُل لَّوْ أَنَّ عِندِي مَا تَسْتَعْجِلُونَ بِهِ لَقُضِيَ الْأَمْرُ بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ ۗ وَاللَّهُ أَعْلَمُ بِالظَّالِمِينَ (58) De ki: Acele istediginiz sey, benim yanımda olsaydı; benimle aranızdaki is bitmis olurdu. Allah; zalimleri cok iyi bilendir |
۞ وَعِندَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لَا يَعْلَمُهَا إِلَّا هُوَ ۚ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ ۚ وَمَا تَسْقُطُ مِن وَرَقَةٍ إِلَّا يَعْلَمُهَا وَلَا حَبَّةٍ فِي ظُلُمَاتِ الْأَرْضِ وَلَا رَطْبٍ وَلَا يَابِسٍ إِلَّا فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ (59) Gaybın anahtarları O´nun katındadır. O´ndan baska kimse bilmez. Karada ve denizde olanı da O bilir. Bir yaprak dusmez ki; onu bilmesin. Yerin karanlıkları icindeki tek bir tane, yas ve kuru mustesna olmamak uzere her sey apacık bir kitabtadır |
وَهُوَ الَّذِي يَتَوَفَّاكُم بِاللَّيْلِ وَيَعْلَمُ مَا جَرَحْتُم بِالنَّهَارِ ثُمَّ يَبْعَثُكُمْ فِيهِ لِيُقْضَىٰ أَجَلٌ مُّسَمًّى ۖ ثُمَّ إِلَيْهِ مَرْجِعُكُمْ ثُمَّ يُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ (60) O´dur, geceleyin sizi kendinizden geciren. Gunduzun de ne yaptıgınızı bilir. Sonra sizi oraya geri donderir ki, belirli bir ecelin hukmu yerine gelsin. Sonra sizin donusunuz O´nadır. Sonra da ne yaptıgınızı size haber verecektir |
وَهُوَ الْقَاهِرُ فَوْقَ عِبَادِهِ ۖ وَيُرْسِلُ عَلَيْكُمْ حَفَظَةً حَتَّىٰ إِذَا جَاءَ أَحَدَكُمُ الْمَوْتُ تَوَفَّتْهُ رُسُلُنَا وَهُمْ لَا يُفَرِّطُونَ (61) O, kulları uzerinde yegane hakimdir. Ve size, koruyucular yollar. Nihayet herhangi birinize olum gelince; elcilerimiz bir eksiklik yapmaksızın onun canını alırlar |
ثُمَّ رُدُّوا إِلَى اللَّهِ مَوْلَاهُمُ الْحَقِّ ۚ أَلَا لَهُ الْحُكْمُ وَهُوَ أَسْرَعُ الْحَاسِبِينَ (62) Sonra onlar, gercek mevlalarına dondurulurler. Dikkat edin; hukum O´nundur. Ve; O hesab gorenlerin en su´ratlisidir |
قُلْ مَن يُنَجِّيكُم مِّن ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ تَدْعُونَهُ تَضَرُّعًا وَخُفْيَةً لَّئِنْ أَنجَانَا مِنْ هَٰذِهِ لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِرِينَ (63) De ki: Karanın ve denizlerin karanlıklarından sizi, kim kurtarır? Siz, gizlice O´na yalvarır yakarırsınız. Bizi bundan kurtarırsa; andolsun sukredenlerden olacagız |
قُلِ اللَّهُ يُنَجِّيكُم مِّنْهَا وَمِن كُلِّ كَرْبٍ ثُمَّ أَنتُمْ تُشْرِكُونَ (64) De ki: Allah kurtarır sizi ondan da, her sıkıntıdan da. Sonra da siz sirk kosarsınız |
قُلْ هُوَ الْقَادِرُ عَلَىٰ أَن يَبْعَثَ عَلَيْكُمْ عَذَابًا مِّن فَوْقِكُمْ أَوْ مِن تَحْتِ أَرْجُلِكُمْ أَوْ يَلْبِسَكُمْ شِيَعًا وَيُذِيقَ بَعْضَكُم بَأْسَ بَعْضٍ ۗ انظُرْ كَيْفَ نُصَرِّفُ الْآيَاتِ لَعَلَّهُمْ يَفْقَهُونَ (65) De ki: Ustunuzden ve altınızdan size azab gondermeye, sizi fırka fırka yapıp kiminizin hıncını kimine tattırmaya Kadir olan O´dur. Bak; onlar iyice anlasınlar diye ayetlerimizi nasıl acıklıyoruz |
وَكَذَّبَ بِهِ قَوْمُكَ وَهُوَ الْحَقُّ ۚ قُل لَّسْتُ عَلَيْكُم بِوَكِيلٍ (66) Kavmin onu yalanladı. Halbuki o, haktır. De ki: Ben, sizin uzerinize vekil degilim |
لِّكُلِّ نَبَإٍ مُّسْتَقَرٌّ ۚ وَسَوْفَ تَعْلَمُونَ (67) Her haberin kararlasmıs bir zamanı vardır. Siz de yakında bileceksiniz |
وَإِذَا رَأَيْتَ الَّذِينَ يَخُوضُونَ فِي آيَاتِنَا فَأَعْرِضْ عَنْهُمْ حَتَّىٰ يَخُوضُوا فِي حَدِيثٍ غَيْرِهِ ۚ وَإِمَّا يُنسِيَنَّكَ الشَّيْطَانُ فَلَا تَقْعُدْ بَعْدَ الذِّكْرَىٰ مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ (68) Ayetlerimizi cekismeye dalanları gordugun vakit; onlar baska bir soze gecinceye kadar, kendilerinden yuzcevir. Eger seytan sana unutturursa; hatırladıktan sonra, artık zalimler guruhu ile oturma |
وَمَا عَلَى الَّذِينَ يَتَّقُونَ مِنْ حِسَابِهِم مِّن شَيْءٍ وَلَٰكِن ذِكْرَىٰ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ (69) Allah´tan sakınanlara; onların hesabından bir sey yoktur, fakat bir oguttur. Olur ki, sakınırlar |
وَذَرِ الَّذِينَ اتَّخَذُوا دِينَهُمْ لَعِبًا وَلَهْوًا وَغَرَّتْهُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا ۚ وَذَكِّرْ بِهِ أَن تُبْسَلَ نَفْسٌ بِمَا كَسَبَتْ لَيْسَ لَهَا مِن دُونِ اللَّهِ وَلِيٌّ وَلَا شَفِيعٌ وَإِن تَعْدِلْ كُلَّ عَدْلٍ لَّا يُؤْخَذْ مِنْهَا ۗ أُولَٰئِكَ الَّذِينَ أُبْسِلُوا بِمَا كَسَبُوا ۖ لَهُمْ شَرَابٌ مِّنْ حَمِيمٍ وَعَذَابٌ أَلِيمٌ بِمَا كَانُوا يَكْفُرُونَ (70) Bırak o dinlerini oyun ve eglence edinenleri; dunya hayatının aldattıgı kimseleri. Sen, onunla oguy ver ki Allah´tan baska dostu ve sefaatcısı olmayan bir kimse; kazandıgından oturu yok olmasın. O, butun varını fidye olarak verse de kabul olunmaz. Iste onlar, kazandıklarından oturu yok olanlardır. Kufur edegeldiklerinden dolayı onlara, kaynar sudan icecek ve elim bir azab vardır |
قُلْ أَنَدْعُو مِن دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَنفَعُنَا وَلَا يَضُرُّنَا وَنُرَدُّ عَلَىٰ أَعْقَابِنَا بَعْدَ إِذْ هَدَانَا اللَّهُ كَالَّذِي اسْتَهْوَتْهُ الشَّيَاطِينُ فِي الْأَرْضِ حَيْرَانَ لَهُ أَصْحَابٌ يَدْعُونَهُ إِلَى الْهُدَى ائْتِنَا ۗ قُلْ إِنَّ هُدَى اللَّهِ هُوَ الْهُدَىٰ ۖ وَأُمِرْنَا لِنُسْلِمَ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ (71) De ki: Allah´ı bırakıp da bize fayda ve zarar veremeyen seylere mi yalvaralım? Allah bizi hidayete erdirdikten sonra arkadasları; bize gel, diye dogru yola cagırırken; seytanların saptırıp saskın bir halde cole dusurmek istedikleri kimse gibi okcelerimizin ustunden gerisin geri mi donelim? De ki: Allah´ın hidayeti, asıl hidayetin kendisidir. Ve biz; alemlerin Rabbına teslim olmakla emrolunduk |
وَأَنْ أَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَاتَّقُوهُ ۚ وَهُوَ الَّذِي إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ (72) Ve bir de namaz kılın ve O´ndan korkun diye. O´dur kendisine varıp toplanacagınız |
وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ ۖ وَيَوْمَ يَقُولُ كُن فَيَكُونُ ۚ قَوْلُهُ الْحَقُّ ۚ وَلَهُ الْمُلْكُ يَوْمَ يُنفَخُ فِي الصُّورِ ۚ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ ۚ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْخَبِيرُ (73) O´dur, gokleri ve yeri hak ile yaratan. O´nun; ol, dedigi gun; hemen olur. O´nun sozu haktır. Sur´a uflenecegi gun de mulk O´nundur. Gorulmeyeni de, goruleni de bilir. Ve O; Hakim´dir, Habir´dir |
۞ وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ لِأَبِيهِ آزَرَ أَتَتَّخِذُ أَصْنَامًا آلِهَةً ۖ إِنِّي أَرَاكَ وَقَوْمَكَ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ (74) Hani Ibrahim, babası Azer´e demisti ki: Sen, putları tanrı mı ediniyorsun? Dogrusu ben, seni ve kavmini apacık bir sapıklık icinde goruyorum |
وَكَذَٰلِكَ نُرِي إِبْرَاهِيمَ مَلَكُوتَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَلِيَكُونَ مِنَ الْمُوقِنِينَ (75) Iste boylece yakınen bilenlerden olması icin Biz, Ibrahim´e goklerin ve yerin melekutunu gosteriyorduk |
فَلَمَّا جَنَّ عَلَيْهِ اللَّيْلُ رَأَىٰ كَوْكَبًا ۖ قَالَ هَٰذَا رَبِّي ۖ فَلَمَّا أَفَلَ قَالَ لَا أُحِبُّ الْآفِلِينَ (76) Gece bastırınca; bir yıldız gormus: Bu mu benim Rabbım? demis. O, batınca da: Ben, batanları sevmem, demisti |
فَلَمَّا رَأَى الْقَمَرَ بَازِغًا قَالَ هَٰذَا رَبِّي ۖ فَلَمَّا أَفَلَ قَالَ لَئِن لَّمْ يَهْدِنِي رَبِّي لَأَكُونَنَّ مِنَ الْقَوْمِ الضَّالِّينَ (77) Sonra ayı dogarken gorunce: Bu mu benim Rabbım? demis. O da batınca: Eger Rabbım beni hidayete erdirmeseydi; muhakkak sapanlar guruhundan olurdum, demisti |
فَلَمَّا رَأَى الشَّمْسَ بَازِغَةً قَالَ هَٰذَا رَبِّي هَٰذَا أَكْبَرُ ۖ فَلَمَّا أَفَلَتْ قَالَ يَا قَوْمِ إِنِّي بَرِيءٌ مِّمَّا تُشْرِكُونَ (78) Sonra gunesi dogarken gorunce: Bu mu benim Rabbım? Bu daha buyuk demis. Ama batınca: Ey kavmim, ben sizin sirk kostugunuz seylerden uzagım, demisti |
إِنِّي وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذِي فَطَرَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ حَنِيفًا ۖ وَمَا أَنَا مِنَ الْمُشْرِكِينَ (79) Dogrusu ben, gercekten yuzumu bir muvahhid olarak gokleri ve yeri yaratana cevirdim ve ben, musriklerden degilim |
وَحَاجَّهُ قَوْمُهُ ۚ قَالَ أَتُحَاجُّونِّي فِي اللَّهِ وَقَدْ هَدَانِ ۚ وَلَا أَخَافُ مَا تُشْرِكُونَ بِهِ إِلَّا أَن يَشَاءَ رَبِّي شَيْئًا ۗ وَسِعَ رَبِّي كُلَّ شَيْءٍ عِلْمًا ۗ أَفَلَا تَتَذَكَّرُونَ (80) Kavmi, onunla tartosmaya giristi. Demisti ki: Beni dogru yola iletmisken; Allah hakkında mı benimle tartısıyorsunuz? O´na sirk kostuklarınızdan korkmam. Meger ki, Rabbım bir sey dilemis olsun. Rabbım, ilimce herseyi kusatmıstır. Hala dusunup ogut almayacak mısınız |
وَكَيْفَ أَخَافُ مَا أَشْرَكْتُمْ وَلَا تَخَافُونَ أَنَّكُمْ أَشْرَكْتُم بِاللَّهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِهِ عَلَيْكُمْ سُلْطَانًا ۚ فَأَيُّ الْفَرِيقَيْنِ أَحَقُّ بِالْأَمْنِ ۖ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ (81) Hem siz; Allah´ın size hicbir delil ve burhan indirmedigi seyleri O´na sirk kosmaktan korkmazken; kendisine sirk kostugunuz seylerden ben nasıl korkarım? Simdi, bu iki zumreden hangisi emin olmaya daha layıktır? Eger biliyorsanız |
الَّذِينَ آمَنُوا وَلَمْ يَلْبِسُوا إِيمَانَهُم بِظُلْمٍ أُولَٰئِكَ لَهُمُ الْأَمْنُ وَهُم مُّهْتَدُونَ (82) Iman edenler, imanlarını zulum ile bulastırmayanlar, iste onlaradır emniyet. Ve iste onlar, hidayete ermis olanlardır |
وَتِلْكَ حُجَّتُنَا آتَيْنَاهَا إِبْرَاهِيمَ عَلَىٰ قَوْمِهِ ۚ نَرْفَعُ دَرَجَاتٍ مَّن نَّشَاءُ ۗ إِنَّ رَبَّكَ حَكِيمٌ عَلِيمٌ (83) Iste bu, bizim huccetimizdir. Onu kavmine karsı Ibrahim´e verdik. Diledigimizi derecelerle yukseltiriz. Ve muhakkak ki Rabbın; Hakim, Alim´dir |
وَوَهَبْنَا لَهُ إِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ ۚ كُلًّا هَدَيْنَا ۚ وَنُوحًا هَدَيْنَا مِن قَبْلُ ۖ وَمِن ذُرِّيَّتِهِ دَاوُودَ وَسُلَيْمَانَ وَأَيُّوبَ وَيُوسُفَ وَمُوسَىٰ وَهَارُونَ ۚ وَكَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ (84) Ve Biz, ona Ishak´ı ve Ya´kub´u ihsan ettik. Her birini hidayete erdirdik. Daha once de Nuh´u ve onun soyundan Davud´u, Suleyman´ı, Eyyub´u, Yusuf´u, Musa´yı ve Harun´u hidayete erdirdik. Iste boyle mukafaatlandırırız ihsan edenleri |
وَزَكَرِيَّا وَيَحْيَىٰ وَعِيسَىٰ وَإِلْيَاسَ ۖ كُلٌّ مِّنَ الصَّالِحِينَ (85) Zekeriyya´yı, Yahya´yı, Isa´yı ve Ilyas´ı da. Hepsi salihlerdendir |
وَإِسْمَاعِيلَ وَالْيَسَعَ وَيُونُسَ وَلُوطًا ۚ وَكُلًّا فَضَّلْنَا عَلَى الْعَالَمِينَ (86) Ismail´i, el-Yesa´ı, Yunus´u ve Lut´u da. Her birini alimlerden ustun kıldık |
وَمِنْ آبَائِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْ وَإِخْوَانِهِمْ ۖ وَاجْتَبَيْنَاهُمْ وَهَدَيْنَاهُمْ إِلَىٰ صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ (87) Onların babalarından, zurriyetlerinden, kardeslerinden kimini de. Onları sectik ve onları dosdogru yola ilettik |
ذَٰلِكَ هُدَى اللَّهِ يَهْدِي بِهِ مَن يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ ۚ وَلَوْ أَشْرَكُوا لَحَبِطَ عَنْهُم مَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ (88) Iste bu; Allah´ın, hidayetidir ki kullarından diledigini onunla hidayete erdirir. Eger onlar da sirk kossalardı yapageldikleri seyler bosa cıkardı |
أُولَٰئِكَ الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ ۚ فَإِن يَكْفُرْ بِهَا هَٰؤُلَاءِ فَقَدْ وَكَّلْنَا بِهَا قَوْمًا لَّيْسُوا بِهَا بِكَافِرِينَ (89) Onlar; kendilerine kitab, hikmet ve peygamberlik verdiklerimizdir. Simdi bunlar, onları tanımayıp da kufrederlerse; Biz, onu inkar etmeyen bir kavmi buna vekil kılmısızdır |
أُولَٰئِكَ الَّذِينَ هَدَى اللَّهُ ۖ فَبِهُدَاهُمُ اقْتَدِهْ ۗ قُل لَّا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ أَجْرًا ۖ إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرَىٰ لِلْعَالَمِينَ (90) Iste bunlar; Allah´ın hidayet ettikleridir. Oyleyse sen de onların hidayetine uy. De ki: Ben bunlara karsı sizden hicbir ucret istemem. Bu, ancak alemler icin bir oguttur |
وَمَا قَدَرُوا اللَّهَ حَقَّ قَدْرِهِ إِذْ قَالُوا مَا أَنزَلَ اللَّهُ عَلَىٰ بَشَرٍ مِّن شَيْءٍ ۗ قُلْ مَنْ أَنزَلَ الْكِتَابَ الَّذِي جَاءَ بِهِ مُوسَىٰ نُورًا وَهُدًى لِّلنَّاسِ ۖ تَجْعَلُونَهُ قَرَاطِيسَ تُبْدُونَهَا وَتُخْفُونَ كَثِيرًا ۖ وَعُلِّمْتُم مَّا لَمْ تَعْلَمُوا أَنتُمْ وَلَا آبَاؤُكُمْ ۖ قُلِ اللَّهُ ۖ ثُمَّ ذَرْهُمْ فِي خَوْضِهِمْ يَلْعَبُونَ (91) Allah; hicbir insana bir sey indirmedi, demekle; Allah´ı, sanına yarasır sekilde tanıyamadılar. De ki: Musa´nın insanlara bir nur ve hidayet olmak uzere getirdigi ve sizin de parca parca kagıtlar haline koyup acıkladınız, cogunu da gizlediginiz o kitabı kim indirdi? Sizin de, atalarınızın da bilmediginiz seyler size ogretilmistir. «Allah» de, sonra onları bırak da, daldıkları sapıklıkta oynayadursunlar |
وَهَٰذَا كِتَابٌ أَنزَلْنَاهُ مُبَارَكٌ مُّصَدِّقُ الَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ وَلِتُنذِرَ أُمَّ الْقُرَىٰ وَمَنْ حَوْلَهَا ۚ وَالَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ يُؤْمِنُونَ بِهِ ۖ وَهُمْ عَلَىٰ صَلَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ (92) Sehirlerin anası ile cevresindekileri uyarasın diye sana indirdigimiz iste bu kitab, mubarektir. Ve kendisinden oncekileri dogrulayıcıdır. Ahirete inananlar buna da inanırlar. Ve onlar namazlarına da devam ederler |
وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَوْ قَالَ أُوحِيَ إِلَيَّ وَلَمْ يُوحَ إِلَيْهِ شَيْءٌ وَمَن قَالَ سَأُنزِلُ مِثْلَ مَا أَنزَلَ اللَّهُ ۗ وَلَوْ تَرَىٰ إِذِ الظَّالِمُونَ فِي غَمَرَاتِ الْمَوْتِ وَالْمَلَائِكَةُ بَاسِطُو أَيْدِيهِمْ أَخْرِجُوا أَنفُسَكُمُ ۖ الْيَوْمَ تُجْزَوْنَ عَذَابَ الْهُونِ بِمَا كُنتُمْ تَقُولُونَ عَلَى اللَّهِ غَيْرَ الْحَقِّ وَكُنتُمْ عَنْ آيَاتِهِ تَسْتَكْبِرُونَ (93) Allah´a karsı yalan uydurandan, yahut kendisine hicbir sey vahyedilmemisken; bana da vahyolundu, diyenden ve; Allah´ın indirdigi gibi ben de indirecegim, diyenden daha zalim kimdir? Bir gorseydin; o zalimler can cekisirlerken melekler de ellerini uzatmıs: Can verip bugun Allah´a karsı haksız yere soylediklerinizden ve O´nun ayetlerine buyukluk taslamanızdan oturu horluk azabı ile cezalandırılacaksınız, derken |
وَلَقَدْ جِئْتُمُونَا فُرَادَىٰ كَمَا خَلَقْنَاكُمْ أَوَّلَ مَرَّةٍ وَتَرَكْتُم مَّا خَوَّلْنَاكُمْ وَرَاءَ ظُهُورِكُمْ ۖ وَمَا نَرَىٰ مَعَكُمْ شُفَعَاءَكُمُ الَّذِينَ زَعَمْتُمْ أَنَّهُمْ فِيكُمْ شُرَكَاءُ ۚ لَقَد تَّقَطَّعَ بَيْنَكُمْ وَضَلَّ عَنكُم مَّا كُنتُمْ تَزْعُمُونَ (94) Andolsun ki siz; ilk defa yarattıgımız gibi, yapayalnız ve teker teker huzurumuza geldiniz. Ve size verdigimiz seyleri ardınızda bıraktınız. Hani, ortaklarınız oldugunu sandıgınız sefaatcılarınızı da beraberinizde gormuyoruz. Andolsun ki; aranızdaki baglar artık kopmustur. Ortak sandıklarınız da sizden kaybolup gitmistir |
۞ إِنَّ اللَّهَ فَالِقُ الْحَبِّ وَالنَّوَىٰ ۖ يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَمُخْرِجُ الْمَيِّتِ مِنَ الْحَيِّ ۚ ذَٰلِكُمُ اللَّهُ ۖ فَأَنَّىٰ تُؤْفَكُونَ (95) Muhakkak ki Allah; taneyi ve cekirdegi yarandır. Oluden diriyi cıkarır, diriden de oluyu cıkarandır. Iste Allah budur. Nasıl olup da yuz ceviriyorsunuz |
فَالِقُ الْإِصْبَاحِ وَجَعَلَ اللَّيْلَ سَكَنًا وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ حُسْبَانًا ۚ ذَٰلِكَ تَقْدِيرُ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ (96) Sabahı yarıp cıkarandır. Geceyi bir sukun, gunesi ve ayı da vakit olcusu kılmıstır. Iste bu; Aziz, Alim olanın takdiridir |
وَهُوَ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ النُّجُومَ لِتَهْتَدُوا بِهَا فِي ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ ۗ قَدْ فَصَّلْنَا الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ (97) O´dur, yıldızları yaratmıs olan, karanın ve denizin karanlıklarında onlarla yol bulasınız diye. Ayetlerimizi bilen bir kavim icin uzun uzadıya acıkladık |
وَهُوَ الَّذِي أَنشَأَكُم مِّن نَّفْسٍ وَاحِدَةٍ فَمُسْتَقَرٌّ وَمُسْتَوْدَعٌ ۗ قَدْ فَصَّلْنَا الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَفْقَهُونَ (98) Ve O´dur; sizi bir tek nefisten yaratmıs olan. Sonra bir karar yeri, bir de emanet yeri vardır. Ayetlerimizi, anlayan bir kavim icin uzun uzadıya acıkladık |
وَهُوَ الَّذِي أَنزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَخْرَجْنَا بِهِ نَبَاتَ كُلِّ شَيْءٍ فَأَخْرَجْنَا مِنْهُ خَضِرًا نُّخْرِجُ مِنْهُ حَبًّا مُّتَرَاكِبًا وَمِنَ النَّخْلِ مِن طَلْعِهَا قِنْوَانٌ دَانِيَةٌ وَجَنَّاتٍ مِّنْ أَعْنَابٍ وَالزَّيْتُونَ وَالرُّمَّانَ مُشْتَبِهًا وَغَيْرَ مُتَشَابِهٍ ۗ انظُرُوا إِلَىٰ ثَمَرِهِ إِذَا أَثْمَرَ وَيَنْعِهِ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكُمْ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ (99) O´dur; gokten su indirmis olan. Onunla her bitkiyi cıkardık. Ondan yesillikler cıkardık. Ondan yıgın yıgın taneler, hurmaların tomurcuklarından sarkan salkımlar, birbirine hem benzeyen, hem benzemeyen uzumlerden, zeytinden ve nardan bahceler yapıp cıkarıyoruz. Meyvesine; bir meyve verdikleri zaman, bir de olgunlastıkları zaman bakın. Suphesiz ki bunlarda; iman eden bir kavim icin ayetler vardır |
وَجَعَلُوا لِلَّهِ شُرَكَاءَ الْجِنَّ وَخَلَقَهُمْ ۖ وَخَرَقُوا لَهُ بَنِينَ وَبَنَاتٍ بِغَيْرِ عِلْمٍ ۚ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَىٰ عَمَّا يَصِفُونَ (100) Cinnleri, Allah´a ortak kostılar. Halbuki onları, O yaratmıstır. Bilmeden O´na ogullar ve kızlar uydurdular. Hasa O, onların vasıflandırdıklarından yuce ve munezzehtir |
بَدِيعُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۖ أَنَّىٰ يَكُونُ لَهُ وَلَدٌ وَلَمْ تَكُن لَّهُ صَاحِبَةٌ ۖ وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍ ۖ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ (101) Gokleri ve yeri yoktan varedendir. O´nun nasıl cocugu olabilir? O´nun bir esi de yoktur. Ve herseyi O yaratmıstır. O, her seyi en iyi bilendir |
ذَٰلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ ۖ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ۖ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ فَاعْبُدُوهُ ۚ وَهُوَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ وَكِيلٌ (102) Iste Rabbınız olan Allah, O´ndan baska hicbir tanrı yoktur. Her seyin yaratanıdır. Ve O, her seye de Vekil´dir |
لَّا تُدْرِكُهُ الْأَبْصَارُ وَهُوَ يُدْرِكُ الْأَبْصَارَ ۖ وَهُوَ اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ (103) Gozler; O´na erisemez. O ise, butun gozlere erisir. Ve O; Latif, Habir´dir |
قَدْ جَاءَكُم بَصَائِرُ مِن رَّبِّكُمْ ۖ فَمَنْ أَبْصَرَ فَلِنَفْسِهِ ۖ وَمَنْ عَمِيَ فَعَلَيْهَا ۚ وَمَا أَنَا عَلَيْكُم بِحَفِيظٍ (104) Dogrusu size, Rabbınızdan basiretler gelmistir. Kim, onları gorurse; kendi lehine, kim de korluk ederse; kendi aleyhinedir. Ve ben, sizin uzerinize bir bekci degilim |
وَكَذَٰلِكَ نُصَرِّفُ الْآيَاتِ وَلِيَقُولُوا دَرَسْتَ وَلِنُبَيِّنَهُ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ (105) Iste Biz, ayetleri sana boylece turlu turlu acıklarız. Ta ki onlar; sen okumussun, desinler ve Biz onu bilen bir kavme besbelli edelim |
اتَّبِعْ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ ۖ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ۖ وَأَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِكِينَ (106) Rabbından sana vahyolunana uy. O´ndan baska tanrı yoktur. Musriklerden yuz cevir |
وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ مَا أَشْرَكُوا ۗ وَمَا جَعَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظًا ۖ وَمَا أَنتَ عَلَيْهِم بِوَكِيلٍ (107) Eger Allah dileseydi; onlar sirk kosmazlardı. Hem Biz, seni onların basına bir bekci yapmadık. Sen, onların uzerine bir vekil de degilsin |
وَلَا تَسُبُّوا الَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِ اللَّهِ فَيَسُبُّوا اللَّهَ عَدْوًا بِغَيْرِ عِلْمٍ ۗ كَذَٰلِكَ زَيَّنَّا لِكُلِّ أُمَّةٍ عَمَلَهُمْ ثُمَّ إِلَىٰ رَبِّهِم مَّرْجِعُهُمْ فَيُنَبِّئُهُم بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ (108) Allah´tan baska yalvardıklarına sovmeyin ki; onlar da bilmeyerek, haddi asıp Allah´a sovmesinler. Iste boylece bir ummete yaptıklarını hos gosterdik. Sonra donusleri Rabblarınadır. Artık O, kendilerine ne yapmakta olduklarını haber verir |
وَأَقْسَمُوا بِاللَّهِ جَهْدَ أَيْمَانِهِمْ لَئِن جَاءَتْهُمْ آيَةٌ لَّيُؤْمِنُنَّ بِهَا ۚ قُلْ إِنَّمَا الْآيَاتُ عِندَ اللَّهِ ۖ وَمَا يُشْعِرُكُمْ أَنَّهَا إِذَا جَاءَتْ لَا يُؤْمِنُونَ (109) Onlar, butun gucleriyle Allah´a yemin ettiler ki; eger kendilerine bir ayet gelirse mutlaka ona inanacaklar. De ki: Ayetler; ancak Allah´ın nezdindedir. O, geldigi zaman da onların yine inanmayacaklarının farkında degil misiniz |
وَنُقَلِّبُ أَفْئِدَتَهُمْ وَأَبْصَارَهُمْ كَمَا لَمْ يُؤْمِنُوا بِهِ أَوَّلَ مَرَّةٍ وَنَذَرُهُمْ فِي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ (110) Biz, onların kalblerini ve gozlerini ceviririz de ona ilk defa iman etmedikleri gibi azgınlıkları icinde kor ve saskın bırakırız |
۞ وَلَوْ أَنَّنَا نَزَّلْنَا إِلَيْهِمُ الْمَلَائِكَةَ وَكَلَّمَهُمُ الْمَوْتَىٰ وَحَشَرْنَا عَلَيْهِمْ كُلَّ شَيْءٍ قُبُلًا مَّا كَانُوا لِيُؤْمِنُوا إِلَّا أَن يَشَاءَ اللَّهُ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ يَجْهَلُونَ (111) Eger biz, onlara gercekten melekleri indirseydik, oluler kendileriyle konussaydı ve herseyi karsılarına toplasaydık, Allah dilemedikce, onlar yine de inanacak degillerdi. Fakat onların cogu bilmezler |
وَكَذَٰلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِيٍّ عَدُوًّا شَيَاطِينَ الْإِنسِ وَالْجِنِّ يُوحِي بَعْضُهُمْ إِلَىٰ بَعْضٍ زُخْرُفَ الْقَوْلِ غُرُورًا ۚ وَلَوْ شَاءَ رَبُّكَ مَا فَعَلُوهُ ۖ فَذَرْهُمْ وَمَا يَفْتَرُونَ (112) Iste boylece Biz, her peygambere insan ve cinn seytanlarını dusman yaptık. Onlardan kimi, kimini aldatmak icin cazip sozler fısıldarlar. Eger Rabbın dileseydi; bunu yapamazlardı. Oyleyse onları iftiraları ile basbasa bırak |
وَلِتَصْغَىٰ إِلَيْهِ أَفْئِدَةُ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ وَلِيَرْضَوْهُ وَلِيَقْتَرِفُوا مَا هُم مُّقْتَرِفُونَ (113) Bir de ahirete inanmayanların kalbleri ona meyletsin, ondan hoslansınlar ve islesinler diye |
أَفَغَيْرَ اللَّهِ أَبْتَغِي حَكَمًا وَهُوَ الَّذِي أَنزَلَ إِلَيْكُمُ الْكِتَابَ مُفَصَّلًا ۚ وَالَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْلَمُونَ أَنَّهُ مُنَزَّلٌ مِّن رَّبِّكَ بِالْحَقِّ ۖ فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَرِينَ (114) Allah´tan baska bir hakem mi arayacak mısım? Halbuki O´dur; size, kitabı acık acık indirmis olan. Kendilerine kitab verdiklerimiz bilirler ki; o Rabbın katından hak olarak indirilmistir. Oyleyse sakın supheye dusenlerden olma |
وَتَمَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ صِدْقًا وَعَدْلًا ۚ لَّا مُبَدِّلَ لِكَلِمَاتِهِ ۚ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ (115) Rabbının sozu; dogruluk ve adalet yonunden tam kemalindedir. O´nun sozlerini degistirebilecek yoktur. O; Semi´dir, Alim´dir |
وَإِن تُطِعْ أَكْثَرَ مَن فِي الْأَرْضِ يُضِلُّوكَ عَن سَبِيلِ اللَّهِ ۚ إِن يَتَّبِعُونَ إِلَّا الظَّنَّ وَإِنْ هُمْ إِلَّا يَخْرُصُونَ (116) Eger sen, yeryuzunde bulunanların cogunluguna uyarsan; seni Allah´ın yolundan saptırırlar. Onlar, ancak zanna uyarlar ve yalnız yalan soyleyip dururlar |
إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ مَن يَضِلُّ عَن سَبِيلِهِ ۖ وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ (117) Muhakkak ki Rabbın; yolundan sapanları en iyi bilendir. Ve O; hidayete ermis olanları da en iyi bilendir |
فَكُلُوا مِمَّا ذُكِرَ اسْمُ اللَّهِ عَلَيْهِ إِن كُنتُم بِآيَاتِهِ مُؤْمِنِينَ (118) Uzerine Allah´ın adı anılmıs olanlardan yeyin, sayet O´nun ayetlerine inananlardan iseniz |
وَمَا لَكُمْ أَلَّا تَأْكُلُوا مِمَّا ذُكِرَ اسْمُ اللَّهِ عَلَيْهِ وَقَدْ فَصَّلَ لَكُم مَّا حَرَّمَ عَلَيْكُمْ إِلَّا مَا اضْطُرِرْتُمْ إِلَيْهِ ۗ وَإِنَّ كَثِيرًا لَّيُضِلُّونَ بِأَهْوَائِهِم بِغَيْرِ عِلْمٍ ۗ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِالْمُعْتَدِينَ (119) Size ne oluyor ki; uzerine Allah´ın adı anılan seyden yemiyorsunuz? Halbuki darda kalmanızın dısında size haram olanları O, uzun uzadıya acıklamıstır. Dogrusu bircokları heva ve heveslerine uyarak bilmeden sapıtıyorlar. Suphesiz ki haddi asanları, en cok bilen Rabbındır |
وَذَرُوا ظَاهِرَ الْإِثْمِ وَبَاطِنَهُ ۚ إِنَّ الَّذِينَ يَكْسِبُونَ الْإِثْمَ سَيُجْزَوْنَ بِمَا كَانُوا يَقْتَرِفُونَ (120) Gunahın acıgını da, gizlisini de bırakın. Cunku gunah kazananlar; kazanmakta oldukları yuzunden cezalandırılacaklardır |
وَلَا تَأْكُلُوا مِمَّا لَمْ يُذْكَرِ اسْمُ اللَّهِ عَلَيْهِ وَإِنَّهُ لَفِسْقٌ ۗ وَإِنَّ الشَّيَاطِينَ لَيُوحُونَ إِلَىٰ أَوْلِيَائِهِمْ لِيُجَادِلُوكُمْ ۖ وَإِنْ أَطَعْتُمُوهُمْ إِنَّكُمْ لَمُشْرِكُونَ (121) Uzerine Allah´ın adı anılmayanlardan yemeyin. Cunku bu; bir fısktır. Dogrusu, seytanlar sizinle mucadele etmeleri icin kendi dostlarına telkinde bulunurlar. Sayet onlara itaat ederseniz; suphesiz ki siz de musrikler olursunuz |
أَوَمَن كَانَ مَيْتًا فَأَحْيَيْنَاهُ وَجَعَلْنَا لَهُ نُورًا يَمْشِي بِهِ فِي النَّاسِ كَمَن مَّثَلُهُ فِي الظُّلُمَاتِ لَيْسَ بِخَارِجٍ مِّنْهَا ۚ كَذَٰلِكَ زُيِّنَ لِلْكَافِرِينَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ (122) Olu iken dirilttigimiz ve insanlar arasında yuruyebilecegi bir nur verdigimiz kimse; karanlıklarda kalıp ondan cıkamayan kimse gibi midir hic? Iste boyle, kafirlere isledikleri suslu gosterilmistir |
وَكَذَٰلِكَ جَعَلْنَا فِي كُلِّ قَرْيَةٍ أَكَابِرَ مُجْرِمِيهَا لِيَمْكُرُوا فِيهَا ۖ وَمَا يَمْكُرُونَ إِلَّا بِأَنفُسِهِمْ وَمَا يَشْعُرُونَ (123) Ve boylece her kasabada hile yapsınlar diye oranın ileri gelenlerini suclular kıldık. Halbuki yalnız kendilerine hile yaparlar da farkına varmazlar |
وَإِذَا جَاءَتْهُمْ آيَةٌ قَالُوا لَن نُّؤْمِنَ حَتَّىٰ نُؤْتَىٰ مِثْلَ مَا أُوتِيَ رُسُلُ اللَّهِ ۘ اللَّهُ أَعْلَمُ حَيْثُ يَجْعَلُ رِسَالَتَهُ ۗ سَيُصِيبُ الَّذِينَ أَجْرَمُوا صَغَارٌ عِندَ اللَّهِ وَعَذَابٌ شَدِيدٌ بِمَا كَانُوا يَمْكُرُونَ (124) Onlara bir ayet geldigi zaman; derler ki: Allah´ın peygamberlerine verilen bize de verilmedikce asla iman etmeyiz. Allah, risaletini nereye verecegini en iyi bilendir. Suc isleyenlere; yapageldikleri hilekarlık yuzunden Allah katında bir horluk ve siddetli bir azab erisecektir |
فَمَن يُرِدِ اللَّهُ أَن يَهْدِيَهُ يَشْرَحْ صَدْرَهُ لِلْإِسْلَامِ ۖ وَمَن يُرِدْ أَن يُضِلَّهُ يَجْعَلْ صَدْرَهُ ضَيِّقًا حَرَجًا كَأَنَّمَا يَصَّعَّدُ فِي السَّمَاءِ ۚ كَذَٰلِكَ يَجْعَلُ اللَّهُ الرِّجْسَ عَلَى الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ (125) Allah, kimi hidayete erdirmek isterse; onun kalbini Islam´a acar. Kimi de saptırmak isterse; onu da goge dogru yukseliyormus gibi kalbini daraltır, sıkar. Allah; iman etmeyenlerin ustune, iste boylece murdarlık cokertir |
وَهَٰذَا صِرَاطُ رَبِّكَ مُسْتَقِيمًا ۗ قَدْ فَصَّلْنَا الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَذَّكَّرُونَ (126) Ve iste budur, Rabbının dosdogru yolu. Gercekten Biz, ayetleri; aklını basına alıp dusunen bir kavim icin uzun uzadıya acıkladık |
۞ لَهُمْ دَارُ السَّلَامِ عِندَ رَبِّهِمْ ۖ وَهُوَ وَلِيُّهُم بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ (127) Rabbları katında selamet yurdu onlara aittir. Islediklerinden oturu Allah, onların dostudur |
وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ جَمِيعًا يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ قَدِ اسْتَكْثَرْتُم مِّنَ الْإِنسِ ۖ وَقَالَ أَوْلِيَاؤُهُم مِّنَ الْإِنسِ رَبَّنَا اسْتَمْتَعَ بَعْضُنَا بِبَعْضٍ وَبَلَغْنَا أَجَلَنَا الَّذِي أَجَّلْتَ لَنَا ۚ قَالَ النَّارُ مَثْوَاكُمْ خَالِدِينَ فِيهَا إِلَّا مَا شَاءَ اللَّهُ ۗ إِنَّ رَبَّكَ حَكِيمٌ عَلِيمٌ (128) O gun, onların hepsini toplar. Ey cinn toplulugu; insanlardan bir cogunu yoldan cıkardınız ha? Onların dostları olan insanlar da diyecek ki: Rabbımız, kimimiz kimimizden faydalandık. Ve bizim icin takdir ettigin ecelimize ulastık. Buyurur ki: Allah´ın diledikleri mustesna, devamlı kalmak uzere duracagınız yer, atestir. Muhakkak ki Rabbın; Hakim´dir, Alim´dir |
وَكَذَٰلِكَ نُوَلِّي بَعْضَ الظَّالِمِينَ بَعْضًا بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ (129) Iste boylece zalimlerden kimini kimine kazandıklarından oturu musallat ederiz |
يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ وَالْإِنسِ أَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِّنكُمْ يَقُصُّونَ عَلَيْكُمْ آيَاتِي وَيُنذِرُونَكُمْ لِقَاءَ يَوْمِكُمْ هَٰذَا ۚ قَالُوا شَهِدْنَا عَلَىٰ أَنفُسِنَا ۖ وَغَرَّتْهُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَشَهِدُوا عَلَىٰ أَنفُسِهِمْ أَنَّهُمْ كَانُوا كَافِرِينَ (130) Ey cinn ve insan toplulugu; icinizden size ayetlerimi anlatan, bu gununuzun gelip catmasından sizi uyaran peygamberler gelmedi mi? Derler ki; Ey Rabbımız, kendi hakkımızda sahidiz. Dunya hayatı onları aldattı da gercek kufredenler olduklarına kendi aleyhlerinde sahidlik ettiler |
ذَٰلِكَ أَن لَّمْ يَكُن رَّبُّكَ مُهْلِكَ الْقُرَىٰ بِظُلْمٍ وَأَهْلُهَا غَافِلُونَ (131) Bu; Rabbının, haberleri yokken, kasabalar halkını haksız yere helak edici olmadıgından dolayıdır |
وَلِكُلٍّ دَرَجَاتٌ مِّمَّا عَمِلُوا ۚ وَمَا رَبُّكَ بِغَافِلٍ عَمَّا يَعْمَلُونَ (132) Her birinin islediklerine karsılık dereceleri vardı. Ve Rabbın onların islediklerinden gafil degildir |
وَرَبُّكَ الْغَنِيُّ ذُو الرَّحْمَةِ ۚ إِن يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ وَيَسْتَخْلِفْ مِن بَعْدِكُم مَّا يَشَاءُ كَمَا أَنشَأَكُم مِّن ذُرِّيَّةِ قَوْمٍ آخَرِينَ (133) Rabbın mustagni ve rahmet sahibidir. Isterse, sizi giderir ve arkanızdan yerinize diledigini getirir. Nitekim sizi de baska bir kavmin soyundan getirmistir |
إِنَّ مَا تُوعَدُونَ لَآتٍ ۖ وَمَا أَنتُم بِمُعْجِزِينَ (134) Muhakkak size vaad olunan; yerine gelecektir. Siz, O´nu aciz kılacaklar degilsiniz |
قُلْ يَا قَوْمِ اعْمَلُوا عَلَىٰ مَكَانَتِكُمْ إِنِّي عَامِلٌ ۖ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ مَن تَكُونُ لَهُ عَاقِبَةُ الدَّارِ ۗ إِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ (135) De ki: Ey kavmim; elinizden geleni yapın, dogrusu ben de yapacagım. Dunya evinin sonunun kimin olacagını bileceksiniz. Surası muhakkak ki zalimler; felah bulmazlar |
وَجَعَلُوا لِلَّهِ مِمَّا ذَرَأَ مِنَ الْحَرْثِ وَالْأَنْعَامِ نَصِيبًا فَقَالُوا هَٰذَا لِلَّهِ بِزَعْمِهِمْ وَهَٰذَا لِشُرَكَائِنَا ۖ فَمَا كَانَ لِشُرَكَائِهِمْ فَلَا يَصِلُ إِلَى اللَّهِ ۖ وَمَا كَانَ لِلَّهِ فَهُوَ يَصِلُ إِلَىٰ شُرَكَائِهِمْ ۗ سَاءَ مَا يَحْكُمُونَ (136) Onlar; Allah icin, O´nun yarattıgı ekin ve davarlardan bir pay ayırdılar ve kendi zanlarına gore; bu, Allah´ındır, bu da kostugumuz ortaklarımızındır, dediler. Ortaklarına ait olanlar Allah´a ulasamaz dı da, Allah´a ait olanlar ortaklarına giderdi. Ne kotudur hukmedegeldikleri seyler |
وَكَذَٰلِكَ زَيَّنَ لِكَثِيرٍ مِّنَ الْمُشْرِكِينَ قَتْلَ أَوْلَادِهِمْ شُرَكَاؤُهُمْ لِيُرْدُوهُمْ وَلِيَلْبِسُوا عَلَيْهِمْ دِينَهُمْ ۖ وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ مَا فَعَلُوهُ ۖ فَذَرْهُمْ وَمَا يَفْتَرُونَ (137) Ve boylece onların ortakları; ortak kosanlardan bir cogunu helake suruklemek, dinlerini karmakarısık etmek icin; cocuklarını oldurmelerini hos gostermistir. Sayet Allah, dilemis olsaydı; bunu yapamazlardı. Artık sen, onları uydurdukları o yalanları ile basbasa bırak |
وَقَالُوا هَٰذِهِ أَنْعَامٌ وَحَرْثٌ حِجْرٌ لَّا يَطْعَمُهَا إِلَّا مَن نَّشَاءُ بِزَعْمِهِمْ وَأَنْعَامٌ حُرِّمَتْ ظُهُورُهَا وَأَنْعَامٌ لَّا يَذْكُرُونَ اسْمَ اللَّهِ عَلَيْهَا افْتِرَاءً عَلَيْهِ ۚ سَيَجْزِيهِم بِمَا كَانُوا يَفْتَرُونَ (138) Onlar kendi zanlarınca; bu davarlar, bu ekinler haramdır, onları diledimizden baskası yiyemez. Bir takım hayvanların sırtları haramdır, dediler. Bir kısım hayvanların uzerine de O´na karsı iftira ederek; Allah´ın adını anmazlar. Allah; yapmakta oldukları iftiraları yuzunden onları cezalandıracaktır |
وَقَالُوا مَا فِي بُطُونِ هَٰذِهِ الْأَنْعَامِ خَالِصَةٌ لِّذُكُورِنَا وَمُحَرَّمٌ عَلَىٰ أَزْوَاجِنَا ۖ وَإِن يَكُن مَّيْتَةً فَهُمْ فِيهِ شُرَكَاءُ ۚ سَيَجْزِيهِمْ وَصْفَهُمْ ۚ إِنَّهُ حَكِيمٌ عَلِيمٌ (139) Bir de dediler ki: Su davarların karınlarında bulunanlar, yalnız erkeklerimiz icindir, kadınlarımıza haram kılınmıstır. Olu dogacak olursa; hepsi ona ortaktırlar. Allah, onların bu vasıflandırmalarının cezasını verecektir. Muhakkak ki O; Hakim´dir, Alim´dir |
قَدْ خَسِرَ الَّذِينَ قَتَلُوا أَوْلَادَهُمْ سَفَهًا بِغَيْرِ عِلْمٍ وَحَرَّمُوا مَا رَزَقَهُمُ اللَّهُ افْتِرَاءً عَلَى اللَّهِ ۚ قَدْ ضَلُّوا وَمَا كَانُوا مُهْتَدِينَ (140) Bilgisizlikleri yuzunden; cocuklarını beyinsizce oldurenler ve Allah´ın kendilerine verdigi rızkı Allah´a iftira ederek haram sayanlar; gercekten husrana ugramuslardır. Onlar; suphesiz sapıtmıslardır. Zaten hidayete erenlerden olmamıslardı |
۞ وَهُوَ الَّذِي أَنشَأَ جَنَّاتٍ مَّعْرُوشَاتٍ وَغَيْرَ مَعْرُوشَاتٍ وَالنَّخْلَ وَالزَّرْعَ مُخْتَلِفًا أُكُلُهُ وَالزَّيْتُونَ وَالرُّمَّانَ مُتَشَابِهًا وَغَيْرَ مُتَشَابِهٍ ۚ كُلُوا مِن ثَمَرِهِ إِذَا أَثْمَرَ وَآتُوا حَقَّهُ يَوْمَ حَصَادِهِ ۖ وَلَا تُسْرِفُوا ۚ إِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ (141) Cardaklı ve cardaksız bagları, tatları degisik ekin ve hrumaları, zeytin ve narı, birbirine benzer ve benzemez sekilde yaratıp yetistirmis olan O´dur. Her biri mahsul verdigi zaman, mahsulunden yeyin, hasad edildigi gun de, hakkını verin ve israf etmeyin. Cunku O; israf edenleri sevmez |
وَمِنَ الْأَنْعَامِ حَمُولَةً وَفَرْشًا ۚ كُلُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللَّهُ وَلَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ ۚ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ (142) Hayvanları da yuk tasıyacak ve kesim hayvanı olarak yaratan O´dur. Allah´ın size verdigi rızıktan yeyin. Seytanın izlerinden gitmeyin. Cunku o, sizin apacık bir dusmanınızdır |
ثَمَانِيَةَ أَزْوَاجٍ ۖ مِّنَ الضَّأْنِ اثْنَيْنِ وَمِنَ الْمَعْزِ اثْنَيْنِ ۗ قُلْ آلذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ أَمِ الْأُنثَيَيْنِ أَمَّا اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ أَرْحَامُ الْأُنثَيَيْنِ ۖ نَبِّئُونِي بِعِلْمٍ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ (143) Sekiz cift; koyundan iki, keciden iki. De ki: Iki erkegi mi, iki disiyi mi veya iki disinin rahimlerinde bulunanları mı haram kıldı? Eger sadıklardan iseniz; bana bilgiye dayanarak haber verin |
وَمِنَ الْإِبِلِ اثْنَيْنِ وَمِنَ الْبَقَرِ اثْنَيْنِ ۗ قُلْ آلذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ أَمِ الْأُنثَيَيْنِ أَمَّا اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ أَرْحَامُ الْأُنثَيَيْنِ ۖ أَمْ كُنتُمْ شُهَدَاءَ إِذْ وَصَّاكُمُ اللَّهُ بِهَٰذَا ۚ فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا لِّيُضِلَّ النَّاسَ بِغَيْرِ عِلْمٍ ۗ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ (144) Deveden de iki, sıgırdan da iki. De ki: Iki erkegi mi, iki disiyi mi veya iki disinin rahimlerinde bulunanı mı haram kıldı? Yoksa Allah; size bunları buyururken, siz orada mı idiniz? Insanları bilgisizce saptırmak icin Allah´a karsı yalan uyduranlardan daha zalim kimdir? Muhakkak ki Allah; zalimler guruhunu hidayete erdirmez |
قُل لَّا أَجِدُ فِي مَا أُوحِيَ إِلَيَّ مُحَرَّمًا عَلَىٰ طَاعِمٍ يَطْعَمُهُ إِلَّا أَن يَكُونَ مَيْتَةً أَوْ دَمًا مَّسْفُوحًا أَوْ لَحْمَ خِنزِيرٍ فَإِنَّهُ رِجْسٌ أَوْ فِسْقًا أُهِلَّ لِغَيْرِ اللَّهِ بِهِ ۚ فَمَنِ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ وَلَا عَادٍ فَإِنَّ رَبَّكَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ (145) De ki: Bana vahyolunanlar arasında; haram dediklerinizi yiyecek kisiye murdar oldukları icin; oluden, dokulen kandan, domuz etinden -ki pistirve Allah´tan baskasının adına kesildisginden dolayı fısk olandan baska haram olan bir sey bulamıyorum. Istememek ve haddi asmamak uzere, kim de bunlardan yemeye mecbur kalırsa; muhakkak ki Rabbın, Gafur´dur, Rahim´dir |
وَعَلَى الَّذِينَ هَادُوا حَرَّمْنَا كُلَّ ذِي ظُفُرٍ ۖ وَمِنَ الْبَقَرِ وَالْغَنَمِ حَرَّمْنَا عَلَيْهِمْ شُحُومَهُمَا إِلَّا مَا حَمَلَتْ ظُهُورُهُمَا أَوِ الْحَوَايَا أَوْ مَا اخْتَلَطَ بِعَظْمٍ ۚ ذَٰلِكَ جَزَيْنَاهُم بِبَغْيِهِمْ ۖ وَإِنَّا لَصَادِقُونَ (146) Yahudi olanlara da butun tırnaklıları haram kıldık. Sıgır ve koyunun ic yaglarını da uzerlerine haram kıldık. Bunlardan sırtlarına ve bagırsaklarına yapısan ve kemige karısan mustesnadır. Biz, onları zulumlerinden dolayı cezaya carptırdık. Biz, elbette sadıklarızdır |
فَإِن كَذَّبُوكَ فَقُل رَّبُّكُمْ ذُو رَحْمَةٍ وَاسِعَةٍ وَلَا يُرَدُّ بَأْسُهُ عَنِ الْقَوْمِ الْمُجْرِمِينَ (147) Seni yalanlarlarsa; de ki: Rabbımız genis rahmet sahibidir. O´nun gucu gunahkarlar guruhundan dondurulemez |
سَيَقُولُ الَّذِينَ أَشْرَكُوا لَوْ شَاءَ اللَّهُ مَا أَشْرَكْنَا وَلَا آبَاؤُنَا وَلَا حَرَّمْنَا مِن شَيْءٍ ۚ كَذَٰلِكَ كَذَّبَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ حَتَّىٰ ذَاقُوا بَأْسَنَا ۗ قُلْ هَلْ عِندَكُم مِّنْ عِلْمٍ فَتُخْرِجُوهُ لَنَا ۖ إِن تَتَّبِعُونَ إِلَّا الظَّنَّ وَإِنْ أَنتُمْ إِلَّا تَخْرُصُونَ (148) Sirk kosanlar diyecekler ki: Eger Allah dileseydi; biz de, atalarımız da sirk kosmazdık. Hicbir seyi haram da kılmazdık. Onlardan oncekiler de, Bizim gucumuzu tadana kadar boyle dediler. De ki: Bize karsı yanınızda ortaya koyabileceginiz bir bilgi var mı? Siz, ancak zanna uyuyorsunuz ve siz, sadece yalanlar atıyorsunuz |
قُلْ فَلِلَّهِ الْحُجَّةُ الْبَالِغَةُ ۖ فَلَوْ شَاءَ لَهَدَاكُمْ أَجْمَعِينَ (149) De ki: Ustun ve mukemmel huccet Allah´ındır. Eger O, dileseydi hepinizi birden hidayete kavustururdu |
قُلْ هَلُمَّ شُهَدَاءَكُمُ الَّذِينَ يَشْهَدُونَ أَنَّ اللَّهَ حَرَّمَ هَٰذَا ۖ فَإِن شَهِدُوا فَلَا تَشْهَدْ مَعَهُمْ ۚ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا وَالَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ وَهُم بِرَبِّهِمْ يَعْدِلُونَ (150) De ki: Muhakkak Allah, sunu haram kıldı diye, bildigini soyleyecek sahidlerinizi getirin. Eger onlar sahidlik ederlerse; sende onlarla beraber olup tasdik etme. Onlar Rabblarına baskalarını denk tutuyorlar |
۞ قُلْ تَعَالَوْا أَتْلُ مَا حَرَّمَ رَبُّكُمْ عَلَيْكُمْ ۖ أَلَّا تُشْرِكُوا بِهِ شَيْئًا ۖ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا ۖ وَلَا تَقْتُلُوا أَوْلَادَكُم مِّنْ إِمْلَاقٍ ۖ نَّحْنُ نَرْزُقُكُمْ وَإِيَّاهُمْ ۖ وَلَا تَقْرَبُوا الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ ۖ وَلَا تَقْتُلُوا النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللَّهُ إِلَّا بِالْحَقِّ ۚ ذَٰلِكُمْ وَصَّاكُم بِهِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ (151) De ki: Gelin, Rabbınızın size neleri haram kıldıgını ben soyleyeyim; O´na hicbir seyi ortak kosmayın, anaya-babaya iyilik edin. Fakirlik korkusuyla cocuklarınızı oldurmeyin. Sizin de onların da rızkını veren Biziz. Kotulugun gizlisine de, acıgına da yaklasmayın. Hak ile olmadıkca, Allah´ın haram kıldıgı bir cana kıymayın. Iste aklınızı basınıza alasınız diye size, bunları emretti |
وَلَا تَقْرَبُوا مَالَ الْيَتِيمِ إِلَّا بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ حَتَّىٰ يَبْلُغَ أَشُدَّهُ ۖ وَأَوْفُوا الْكَيْلَ وَالْمِيزَانَ بِالْقِسْطِ ۖ لَا نُكَلِّفُ نَفْسًا إِلَّا وُسْعَهَا ۖ وَإِذَا قُلْتُمْ فَاعْدِلُوا وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبَىٰ ۖ وَبِعَهْدِ اللَّهِ أَوْفُوا ۚ ذَٰلِكُمْ وَصَّاكُم بِهِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ (152) Yetimin malına; erginlik cagına gelinceye kadar o en guzel olanından baska bir sekilde yaklasmayın. Olcuyu, tartıyı da tam ve dogru yapın. Biz kimseye, gucunun yettiginden baskasını yuklemeyiz. Soylediginiz zaman da -akraba dahi olsa-adil olun. Allah´ın ahdini de yerine getirin. Iste iyice dusunesiniz diye size bunları emretti |
وَأَنَّ هَٰذَا صِرَاطِي مُسْتَقِيمًا فَاتَّبِعُوهُ ۖ وَلَا تَتَّبِعُوا السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَن سَبِيلِهِ ۚ ذَٰلِكُمْ وَصَّاكُم بِهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ (153) Ve suphesiz ki bu; Benim dosdogru yolumdur. Ona hemen uyun. Baska yollara uymayın ki; sonra sizi O´nun yolundan ayırır. Iste, sakınasınız diye size bunları emretti |
ثُمَّ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ تَمَامًا عَلَى الَّذِي أَحْسَنَ وَتَفْصِيلًا لِّكُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً لَّعَلَّهُم بِلِقَاءِ رَبِّهِمْ يُؤْمِنُونَ (154) Sonra Biz, Musa´ya bir butun halinde, her seyi apacık gostermek, hidayet ve rahmet olmak uzere o kitabı verdik. Belki Rabblarına kavusacaklarına artık inanırlar |
وَهَٰذَا كِتَابٌ أَنزَلْنَاهُ مُبَارَكٌ فَاتَّبِعُوهُ وَاتَّقُوا لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ (155) Iste su da indirdigimiz kitabdır, mubarektir. Oyleyse ona uyun ve sakının ki merhamet olunasınız |
أَن تَقُولُوا إِنَّمَا أُنزِلَ الْكِتَابُ عَلَىٰ طَائِفَتَيْنِ مِن قَبْلِنَا وَإِن كُنَّا عَن دِرَاسَتِهِمْ لَغَافِلِينَ (156) Demeyesiniz ki: Bizden once kitab, yalnız iki topluluga indi. Bizim ise onlarınkinden hic haberimiz yok |
أَوْ تَقُولُوا لَوْ أَنَّا أُنزِلَ عَلَيْنَا الْكِتَابُ لَكُنَّا أَهْدَىٰ مِنْهُمْ ۚ فَقَدْ جَاءَكُم بَيِّنَةٌ مِّن رَّبِّكُمْ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ ۚ فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّن كَذَّبَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَصَدَفَ عَنْهَا ۗ سَنَجْزِي الَّذِينَ يَصْدِفُونَ عَنْ آيَاتِنَا سُوءَ الْعَذَابِ بِمَا كَانُوا يَصْدِفُونَ (157) Veya demeyesiniz ki: Bize de o kitab indirilseydi; muhakkak ki onlardan daha fazla hidayete ererdik. Iste size, Rabbınızdan apacık huccet, hidayet ve rahmet gelmistir. Artık Allah´ın ayetlerini yalanlayandan ve onlardan yuzcevirenden daha zalim kimdir? Biz, ayetlerimizden yuzcevirenleri bu yuzden azabın kotusuyle cezalandıracagız |
هَلْ يَنظُرُونَ إِلَّا أَن تَأْتِيَهُمُ الْمَلَائِكَةُ أَوْ يَأْتِيَ رَبُّكَ أَوْ يَأْتِيَ بَعْضُ آيَاتِ رَبِّكَ ۗ يَوْمَ يَأْتِي بَعْضُ آيَاتِ رَبِّكَ لَا يَنفَعُ نَفْسًا إِيمَانُهَا لَمْ تَكُنْ آمَنَتْ مِن قَبْلُ أَوْ كَسَبَتْ فِي إِيمَانِهَا خَيْرًا ۗ قُلِ انتَظِرُوا إِنَّا مُنتَظِرُونَ (158) Onlar; hala kendilerine meleklerin gelmesini, yahut Rabbının gelmesini veya Rabbının ayetlerinden birinin gelmesini mi bekliyorlar? Rabbının ayetleri geldigi gun; kisi daha onceden inanmamıs veya imanından bir hayır kazanmamıssa; imanı, ona hic fayda vermez. De ki: Bekleyin, dogrusu biz de bekleyenlerdeniz |
إِنَّ الَّذِينَ فَرَّقُوا دِينَهُمْ وَكَانُوا شِيَعًا لَّسْتَ مِنْهُمْ فِي شَيْءٍ ۚ إِنَّمَا أَمْرُهُمْ إِلَى اللَّهِ ثُمَّ يُنَبِّئُهُم بِمَا كَانُوا يَفْعَلُونَ (159) Dinlerini parca parca edenler, boluk boluk olanlar yok mu? Senin onlarla hicbir alakan yoktur. Onların isi Allah´a kalmıstır. Sonra O, ne yapmakta idiklerini kendilerine haber verecektir |
مَن جَاءَ بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ عَشْرُ أَمْثَالِهَا ۖ وَمَن جَاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَلَا يُجْزَىٰ إِلَّا مِثْلَهَا وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ (160) Kim, bir iyilikle gelirse; ona, onun on katı vardır. Kim de bir kotulukle gelirse; o, ancak misliyle cezalandırılır. Ve onlara haksızlık edilmez |
قُلْ إِنَّنِي هَدَانِي رَبِّي إِلَىٰ صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ دِينًا قِيَمًا مِّلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا ۚ وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ (161) De ki: Suphesiz Rabbım, beni dosdogru yola iletti. Hanif olan Ibrahim´in dinine. Ve o, musriklerden olmadı |
قُلْ إِنَّ صَلَاتِي وَنُسُكِي وَمَحْيَايَ وَمَمَاتِي لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ (162) De ki: Muhakkak benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve olumum alemlerin Rabbı olan Allah icindir |
لَا شَرِيكَ لَهُ ۖ وَبِذَٰلِكَ أُمِرْتُ وَأَنَا أَوَّلُ الْمُسْلِمِينَ (163) O´nun hicbir ortagı yoktur. Ben, boylece emrolundum. Ve ben, muslumanların ilki |
قُلْ أَغَيْرَ اللَّهِ أَبْغِي رَبًّا وَهُوَ رَبُّ كُلِّ شَيْءٍ ۚ وَلَا تَكْسِبُ كُلُّ نَفْسٍ إِلَّا عَلَيْهَا ۚ وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَىٰ ۚ ثُمَّ إِلَىٰ رَبِّكُم مَّرْجِعُكُمْ فَيُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ (164) De ki: Ben, Allah´tan baska bir Rabb mı arayacagım? Halbuki O; herseyin Rabbıdır. Herkes ne kazanırsa kendine aittir. Yuk yuklenen kimse, baskasının yukunu tasımaz. Sonunda donusunuz Rabbınızadır. Artık O; size ayrılıga dustugunuz seyleri haber verecektir |
وَهُوَ الَّذِي جَعَلَكُمْ خَلَائِفَ الْأَرْضِ وَرَفَعَ بَعْضَكُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجَاتٍ لِّيَبْلُوَكُمْ فِي مَا آتَاكُمْ ۗ إِنَّ رَبَّكَ سَرِيعُ الْعِقَابِ وَإِنَّهُ لَغَفُورٌ رَّحِيمٌ (165) Sizi, verdikleriyle denemek icin yeryuzunun halifeleri yapan ve kiminizi kiminize derecelerle ustun kılan O´dur. Suphe yok ki O; Gafur, Rahim´dir |