الم (1) Elif, Lam, Mim |
ذَٰلِكَ الْكِتَابُ لَا رَيْبَ ۛ فِيهِ ۛ هُدًى لِّلْمُتَّقِينَ (2) Iste o kitap, bunda suphe yok, muttakiler (kotulukten korunacaklar) icin hidayettir |
الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ (3) Onlar ki gaybe iman edip namazı durust kılarlar ve kendilerine verdigimiz rızıktan (Allah yolunda) harcarlar |
وَالَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ وَبِالْآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ (4) Ve onlar ki hem sana indirilene iman ederler, hem senden once indirilene. Ahirete de bunlar kesinlikle iman ederler |
أُولَٰئِكَ عَلَىٰ هُدًى مِّن رَّبِّهِمْ ۖ وَأُولَٰئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ (5) Bunlar, iste Rabblerinden bir hidayet uzerindedirler ve bunlar iste felaha erenlerdir |
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا سَوَاءٌ عَلَيْهِمْ أَأَنذَرْتَهُمْ أَمْ لَمْ تُنذِرْهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ (6) Su muhakkak ki inkar edenleri uyarsan da, uyarmasan da onlar icin birdir. Onlar inanmazlar |
خَتَمَ اللَّهُ عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ وَعَلَىٰ سَمْعِهِمْ ۖ وَعَلَىٰ أَبْصَارِهِمْ غِشَاوَةٌ ۖ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ (7) Allah onların kalplerini ve kulaklarını muhurlemistir. Gozlerinin uzerinde bir de perde vardır. Ve buyuk azab onlaradır |
وَمِنَ النَّاسِ مَن يَقُولُ آمَنَّا بِاللَّهِ وَبِالْيَوْمِ الْآخِرِ وَمَا هُم بِمُؤْمِنِينَ (8) Insanlardan oyleleri de vardır ki, inanmadıkları halde, "Allah'a ve ahiret gunune inandık." derler |
يُخَادِعُونَ اللَّهَ وَالَّذِينَ آمَنُوا وَمَا يَخْدَعُونَ إِلَّا أَنفُسَهُمْ وَمَا يَشْعُرُونَ (9) Allah'ı ve muminleri aldatmaya calısırlar. Halbuki sırf kendilerini aldatırlar da farkına varmazlar |
فِي قُلُوبِهِم مَّرَضٌ فَزَادَهُمُ اللَّهُ مَرَضًا ۖ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ بِمَا كَانُوا يَكْذِبُونَ (10) Kalplerinde hastalık vardır. Allah da onların hastalıgını arttırmıstır. Yalan soylemelerine karsılık onlara elem verici bir azab vardır |
وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ لَا تُفْسِدُوا فِي الْأَرْضِ قَالُوا إِنَّمَا نَحْنُ مُصْلِحُونَ (11) Hem onlara: "Yeryuzunde fesat cıkarmayın." denildiginde: "Biz ancak ıslah edicileriz." derler |
أَلَا إِنَّهُمْ هُمُ الْمُفْسِدُونَ وَلَٰكِن لَّا يَشْعُرُونَ (12) Iyi bilin ki, onlar ortalıgı bozanların ta kendileridir, fakat anlamazlar |
وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ آمِنُوا كَمَا آمَنَ النَّاسُ قَالُوا أَنُؤْمِنُ كَمَا آمَنَ السُّفَهَاءُ ۗ أَلَا إِنَّهُمْ هُمُ السُّفَهَاءُ وَلَٰكِن لَّا يَعْلَمُونَ (13) Onlara: "Insanların (muslumanların) inandıgı gibi inanın." denilince, "Biz de o beyinsizlerin inandıgı gibi mi inanacagız?" derler. Iyi bilin ki, asıl beyinsiz kendileridir fakat bilmezler |
وَإِذَا لَقُوا الَّذِينَ آمَنُوا قَالُوا آمَنَّا وَإِذَا خَلَوْا إِلَىٰ شَيَاطِينِهِمْ قَالُوا إِنَّا مَعَكُمْ إِنَّمَا نَحْنُ مُسْتَهْزِئُونَ (14) Onlar iman edenlere rastladıkları zaman: "Inandık" derler. Fakat seytanlarıyle yalnız kaldıkları zaman: "Biz, sizinle beraberiz, biz sadece (onlarla) alay ediyoruz." derler |
اللَّهُ يَسْتَهْزِئُ بِهِمْ وَيَمُدُّهُمْ فِي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ (15) (Asıl) Allah onlarla alay eder ve taskınlıkları icinde serserice dolasmalarına muhlet verir |
أُولَٰئِكَ الَّذِينَ اشْتَرَوُا الضَّلَالَةَ بِالْهُدَىٰ فَمَا رَبِحَت تِّجَارَتُهُمْ وَمَا كَانُوا مُهْتَدِينَ (16) Iste onlar o kimselerdir ki, hidayet karsılıgında sapıklıgı satın aldılar da, ticaretleri kar etmedi, dogru yolu da bulamadılar |
مَثَلُهُمْ كَمَثَلِ الَّذِي اسْتَوْقَدَ نَارًا فَلَمَّا أَضَاءَتْ مَا حَوْلَهُ ذَهَبَ اللَّهُ بِنُورِهِمْ وَتَرَكَهُمْ فِي ظُلُمَاتٍ لَّا يُبْصِرُونَ (17) Onların durumu, bir ates yakanın durumu gibidir. (Ates) cevresini aydınlatır aydınlatmaz Allah onların (gozlerinin) nurlarını giderdi ve onları karanlıklar icinde bıraktı, artık gormezler |
صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لَا يَرْجِعُونَ (18) (Onlar) sagırdırlar, dilsizdirler, kordurler. Artık (hakka) donmezler |
أَوْ كَصَيِّبٍ مِّنَ السَّمَاءِ فِيهِ ظُلُمَاتٌ وَرَعْدٌ وَبَرْقٌ يَجْعَلُونَ أَصَابِعَهُمْ فِي آذَانِهِم مِّنَ الصَّوَاعِقِ حَذَرَ الْمَوْتِ ۚ وَاللَّهُ مُحِيطٌ بِالْكَافِرِينَ (19) Yahut (onların durumu), gokten bosanan, icinde karanlıklar, gok gurlemesi ve simsek(ler) bulunan bir yagmur(a tutulmusun hali) gibidir. Yıldırımlardan olmek korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Oysa Allah, inkarcıları tamamen kusatmıstır |
يَكَادُ الْبَرْقُ يَخْطَفُ أَبْصَارَهُمْ ۖ كُلَّمَا أَضَاءَ لَهُم مَّشَوْا فِيهِ وَإِذَا أَظْلَمَ عَلَيْهِمْ قَامُوا ۚ وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَذَهَبَ بِسَمْعِهِمْ وَأَبْصَارِهِمْ ۚ إِنَّ اللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ (20) O simsek nerdeyse gozlerini (n nurunu) kapıverecek. Onlerini aydınlattımı ısıgında yururler, karanlık uzerlerine coktumu de dikilip kalırlar. Allah dilemis olsaydı isitmelerini, gormelerini de alıverirdi. Suphesiz Allah her seye kadirdir |
يَا أَيُّهَا النَّاسُ اعْبُدُوا رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُمْ وَالَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ (21) Ey insanlar! Sizi ve sizden oncekileri yaratan Rabb'inize kulluk edin ki (Allah'ın) azabından korunasınız |
الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ فِرَاشًا وَالسَّمَاءَ بِنَاءً وَأَنزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَخْرَجَ بِهِ مِنَ الثَّمَرَاتِ رِزْقًا لَّكُمْ ۖ فَلَا تَجْعَلُوا لِلَّهِ أَندَادًا وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ (22) O (Rabb) ki yeri sizin icin bir dosek, gogu de bir bina yaptı. Gokten su indirdi, onunla size rızık olarak cesitli urunler cıkardı. Oyleyse siz de, bile bile, Allah'a esler kosmayın |
وَإِن كُنتُمْ فِي رَيْبٍ مِّمَّا نَزَّلْنَا عَلَىٰ عَبْدِنَا فَأْتُوا بِسُورَةٍ مِّن مِّثْلِهِ وَادْعُوا شُهَدَاءَكُم مِّن دُونِ اللَّهِ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ (23) Eger kulumuz (Muhammed)a indirdigimiz (Kur'an)den suphe icinde iseniz, haydi onun gibi bir sure getirin, Allah'tan baska guvendiklerinizin hepsini cagırın; eger dogru iseniz |
فَإِن لَّمْ تَفْعَلُوا وَلَن تَفْعَلُوا فَاتَّقُوا النَّارَ الَّتِي وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ ۖ أُعِدَّتْ لِلْكَافِرِينَ (24) Yok yapamadıysanız, ki hicbir zaman yapamayacaksınız, o halde yakıtı insanlar ve taslar olan, inkarcılar icin hazırlanmıs atesten sakının |
وَبَشِّرِ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ أَنَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ ۖ كُلَّمَا رُزِقُوا مِنْهَا مِن ثَمَرَةٍ رِّزْقًا ۙ قَالُوا هَٰذَا الَّذِي رُزِقْنَا مِن قَبْلُ ۖ وَأُتُوا بِهِ مُتَشَابِهًا ۖ وَلَهُمْ فِيهَا أَزْوَاجٌ مُّطَهَّرَةٌ ۖ وَهُمْ فِيهَا خَالِدُونَ (25) Inanıp yararlı isler yapanlara, altlarından ırmaklar akan cennetlerin kendilerine ait oldugunu mujdele! Onlardaki herhangi bir meyveden rızıklandırıldıklarında: "Bu daha once de rızıklandıgımız seydir" derler ve o rızık birbirinin benzeri olmak uzere, kendilerine sunulacak. Orada cok temiz zevceler de onların. Hem onlar orada ebedi kalacaklar |
۞ إِنَّ اللَّهَ لَا يَسْتَحْيِي أَن يَضْرِبَ مَثَلًا مَّا بَعُوضَةً فَمَا فَوْقَهَا ۚ فَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُوا فَيَعْلَمُونَ أَنَّهُ الْحَقُّ مِن رَّبِّهِمْ ۖ وَأَمَّا الَّذِينَ كَفَرُوا فَيَقُولُونَ مَاذَا أَرَادَ اللَّهُ بِهَٰذَا مَثَلًا ۘ يُضِلُّ بِهِ كَثِيرًا وَيَهْدِي بِهِ كَثِيرًا ۚ وَمَا يُضِلُّ بِهِ إِلَّا الْفَاسِقِينَ (26) Muhakkak ki Allah bir sivri sinegi, hatta daha ustununu misal getirmekten cekinmez. Iman edenler bilirler ki, o suphesiz haktır, Rabb'lerındandır. Ama kufre saplananlar: "Allah boyle bir misal ile ne demek istedi?" derler. Allah onunla bircoklarını sasırtır, yine onunla bircoklarını yola getirir. Onunla ancak o fasıkları sasırtır |
الَّذِينَ يَنقُضُونَ عَهْدَ اللَّهِ مِن بَعْدِ مِيثَاقِهِ وَيَقْطَعُونَ مَا أَمَرَ اللَّهُ بِهِ أَن يُوصَلَ وَيُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ ۚ أُولَٰئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ (27) Onlar ki, soz verip andlastıktan sonra Allah'a verdikleri sozu bozarlar. Allah'ın birlestirmesini emrettigi seyi (iman ve akrabalık baglarını) keserler ve yeryuzunde bozgunculuk yaparlar. Iste zarara ugrayanlar onlardır |
كَيْفَ تَكْفُرُونَ بِاللَّهِ وَكُنتُمْ أَمْوَاتًا فَأَحْيَاكُمْ ۖ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يُحْيِيكُمْ ثُمَّ إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ (28) Allah'ı nasıl inkar edersiniz ki, olu idiniz sizleri diriltti. Sonra sizleri yine oldurecek, sonra yine diriltecek, sonra da dondurulup ona goturuleceksiniz |
هُوَ الَّذِي خَلَقَ لَكُم مَّا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا ثُمَّ اسْتَوَىٰ إِلَى السَّمَاءِ فَسَوَّاهُنَّ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ ۚ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ (29) O ki, yeryuzunde ne varsa hepsini sizin icin yarattı. Sonra goge yoneldi, onları yedi gok olarak duzenledi. O, her seyi bilir |
وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلَائِكَةِ إِنِّي جَاعِلٌ فِي الْأَرْضِ خَلِيفَةً ۖ قَالُوا أَتَجْعَلُ فِيهَا مَن يُفْسِدُ فِيهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَاءَ وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَ ۖ قَالَ إِنِّي أَعْلَمُ مَا لَا تَعْلَمُونَ (30) Bir zamanlar Rabb'in meleklere: "Ben yeryuzunde bir halife yaratacagım" demisti. (Melekler): "A!.. Orada bozgunculuk yapacak ve kan dokecek birisini mi yaratacaksın? Oysa biz seni overek tesbih ediyor ve seni takdis ediyoruz" dediler. (Rabb'in): "Ben sizin bilmediklerinizi bilirim." dedi |
وَعَلَّمَ آدَمَ الْأَسْمَاءَ كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلَائِكَةِ فَقَالَ أَنبِئُونِي بِأَسْمَاءِ هَٰؤُلَاءِ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ (31) Ve Adem'e isimlerin hepsini ogretti, sonra onları meleklere gosterip: "Haydi davanızda sadıksanız bana sunları isimleriyle haber verin." dedi |
قَالُوا سُبْحَانَكَ لَا عِلْمَ لَنَا إِلَّا مَا عَلَّمْتَنَا ۖ إِنَّكَ أَنتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ (32) Dediler ki: "Yucesin sen (ya Rab!). Bizim, senin bize ogrettiginden baska bir bilgimiz yoktur. Suphesiz sen bilensin, hakimsin |
قَالَ يَا آدَمُ أَنبِئْهُم بِأَسْمَائِهِمْ ۖ فَلَمَّا أَنبَأَهُم بِأَسْمَائِهِمْ قَالَ أَلَمْ أَقُل لَّكُمْ إِنِّي أَعْلَمُ غَيْبَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَأَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا كُنتُمْ تَكْتُمُونَ (33) (Allah): "Ey Adem, bunlara onları isimleriyle haber ver." dedi. Bu emir uzerine Adem onlara isimleriyle onları haber verince, (Allah): "Ben size, ben goklerin ve yerin gayblarını bilirim, sizin acıkladıgınızı da, icinizde gizlediginizi de bilirim" dememis miydim?" dedi |
وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلَائِكَةِ اسْجُدُوا لِآدَمَ فَسَجَدُوا إِلَّا إِبْلِيسَ أَبَىٰ وَاسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِرِينَ (34) Ve o zaman meleklere: "Adem'e secde edin!" dedik, hemen secde ettiler. Yalnız Iblis dayattı, kibrine yediremedi, inkarcılardan oldu |
وَقُلْنَا يَا آدَمُ اسْكُنْ أَنتَ وَزَوْجُكَ الْجَنَّةَ وَكُلَا مِنْهَا رَغَدًا حَيْثُ شِئْتُمَا وَلَا تَقْرَبَا هَٰذِهِ الشَّجَرَةَ فَتَكُونَا مِنَ الظَّالِمِينَ (35) Dedik ki: "Ey Adem, sen ve esin cennette oturun, ikiniz de ondan dilediginiz yerde bol bol yeyin, fakat su agaca yaklasmayın, yoksa zalimlerden olursunuz |
فَأَزَلَّهُمَا الشَّيْطَانُ عَنْهَا فَأَخْرَجَهُمَا مِمَّا كَانَا فِيهِ ۖ وَقُلْنَا اهْبِطُوا بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ ۖ وَلَكُمْ فِي الْأَرْضِ مُسْتَقَرٌّ وَمَتَاعٌ إِلَىٰ حِينٍ (36) Bunun uzerine seytan onları(n ayagını) oradan kaydırdı, icinde bulundukları (cennet yurdu)ndan cıkardı. Biz de: "Birbirinize dusman olarak inin, orada belirli bir vakte kadar sizin icin bir karar yeri ve bir nasib vardır." dedik |
فَتَلَقَّىٰ آدَمُ مِن رَّبِّهِ كَلِمَاتٍ فَتَابَ عَلَيْهِ ۚ إِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ (37) Derken Adem Rabb'ından birtakım kelimeler aldı, (onlarla tevbe etti. O da) tevbesini kabul etti. Muhakkak O, tevbeyi cok kabul eden, cok esirgeyendir |
قُلْنَا اهْبِطُوا مِنْهَا جَمِيعًا ۖ فَإِمَّا يَأْتِيَنَّكُم مِّنِّي هُدًى فَمَن تَبِعَ هُدَايَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ (38) Onlara dedik ki: "Hepiniz oradan inin. Size benim tarafımdan bir hidayet rehberi geldiginde, kim o hidayetcimin izinde giderse, onlar icin hicbir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır |
وَالَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ ۖ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ (39) Inkar edip ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar da cehennem ehlidirler. Orada ebedi olarak kalacaklardır |
يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ اذْكُرُوا نِعْمَتِيَ الَّتِي أَنْعَمْتُ عَلَيْكُمْ وَأَوْفُوا بِعَهْدِي أُوفِ بِعَهْدِكُمْ وَإِيَّايَ فَارْهَبُونِ (40) Ey Israilogulları, size verdigim nimetimi hatırlayın, bana verdiginiz sozu tutun ki, ben de size verdigim sozu tutayım ve sadece benden korkun |
وَآمِنُوا بِمَا أَنزَلْتُ مُصَدِّقًا لِّمَا مَعَكُمْ وَلَا تَكُونُوا أَوَّلَ كَافِرٍ بِهِ ۖ وَلَا تَشْتَرُوا بِآيَاتِي ثَمَنًا قَلِيلًا وَإِيَّايَ فَاتَّقُونِ (41) Yanınızdakini (Tevrat'ı) tasdik edici olarak indirdigim (Kur'an)a iman edin, O'nu, inkar edenlerin ilki siz olmayın, benim ayetlerimi birkac paraya degismeyin. Ancak benden korkun |
وَلَا تَلْبِسُوا الْحَقَّ بِالْبَاطِلِ وَتَكْتُمُوا الْحَقَّ وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ (42) Hakk'ı batıla karıstırıp da, bile bile hakkı gizlemeyin |
وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَارْكَعُوا مَعَ الرَّاكِعِينَ (43) Hem namazı dosdogru kılın, zekatı verin, ruku edenlerle birlikte siz de ruku edin |
۞ أَتَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبِرِّ وَتَنسَوْنَ أَنفُسَكُمْ وَأَنتُمْ تَتْلُونَ الْكِتَابَ ۚ أَفَلَا تَعْقِلُونَ (44) Insanlara iyiligi emreder de kendinizi unutur musunuz? Halbuki kitab (Tevrat)ı okuyorsunuz. Hala aklınızı basınıza almayacak mısınız |
وَاسْتَعِينُوا بِالصَّبْرِ وَالصَّلَاةِ ۚ وَإِنَّهَا لَكَبِيرَةٌ إِلَّا عَلَى الْخَاشِعِينَ (45) Bir de sabırla, namazla yardım isteyin. Suphesiz bu, (Allah'a) saygılı olanlardan baskasına agır gelir |
الَّذِينَ يَظُنُّونَ أَنَّهُم مُّلَاقُو رَبِّهِمْ وَأَنَّهُمْ إِلَيْهِ رَاجِعُونَ (46) Onlar ki, Rablerine kavusacaklarını ve gercekten O'na doneceklerini bilirler |
يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ اذْكُرُوا نِعْمَتِيَ الَّتِي أَنْعَمْتُ عَلَيْكُمْ وَأَنِّي فَضَّلْتُكُمْ عَلَى الْعَالَمِينَ (47) Ey Israilogulları! Size verdigim nimeti ve vaktiyle sizi alemlere ustun kıldıgımı hatırlayın |
وَاتَّقُوا يَوْمًا لَّا تَجْزِي نَفْسٌ عَن نَّفْسٍ شَيْئًا وَلَا يُقْبَلُ مِنْهَا شَفَاعَةٌ وَلَا يُؤْخَذُ مِنْهَا عَدْلٌ وَلَا هُمْ يُنصَرُونَ (48) Ve oyle bir gunden korunun ki, kimse kimsenin yerine bir sey odeyemez, kimseden sefaat da kabul edilmez, kimseden fidye de alınmaz ve onlara hicbir yardım da yapılmaz |
وَإِذْ نَجَّيْنَاكُم مِّنْ آلِ فِرْعَوْنَ يَسُومُونَكُمْ سُوءَ الْعَذَابِ يُذَبِّحُونَ أَبْنَاءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَاءَكُمْ ۚ وَفِي ذَٰلِكُم بَلَاءٌ مِّن رَّبِّكُمْ عَظِيمٌ (49) (Hem hatırlayın ki bir zaman) sizi Firavun ailesinden de kurtardık, (onlar) size azabın en kotusunu reva goruyor, ogullarınızı bogazlıyor, kadınlarınızı sag bırakıyorlardı. Ve bunda size Rabbiniz tarafından buyuk bir imtihan vardı |
وَإِذْ فَرَقْنَا بِكُمُ الْبَحْرَ فَأَنجَيْنَاكُمْ وَأَغْرَقْنَا آلَ فِرْعَوْنَ وَأَنتُمْ تَنظُرُونَ (50) Hani bir zamanlar sizin icin denizi yarıp, sizi kurtardık da Firavun'un adamlarını suda bogduk, siz de bakıp duruyordunuz |
وَإِذْ وَاعَدْنَا مُوسَىٰ أَرْبَعِينَ لَيْلَةً ثُمَّ اتَّخَذْتُمُ الْعِجْلَ مِن بَعْدِهِ وَأَنتُمْ ظَالِمُونَ (51) Hani bir zamanlar Musa'ya kırk gecelik vaad verdik de sonra siz onun arkasından buzagıyı put edindiniz ve o halinizle zalimler idiniz |
ثُمَّ عَفَوْنَا عَنكُم مِّن بَعْدِ ذَٰلِكَ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ (52) Sonra yine de sizi affettik, artık sukretmeniz gerekiyordu |
وَإِذْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَالْفُرْقَانَ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ (53) Ve hani bir zamanlar Musa'ya o kitabı ve furkanı verdik, gerekirdi ki, dogru yolda gidesiniz |
وَإِذْ قَالَ مُوسَىٰ لِقَوْمِهِ يَا قَوْمِ إِنَّكُمْ ظَلَمْتُمْ أَنفُسَكُم بِاتِّخَاذِكُمُ الْعِجْلَ فَتُوبُوا إِلَىٰ بَارِئِكُمْ فَاقْتُلُوا أَنفُسَكُمْ ذَٰلِكُمْ خَيْرٌ لَّكُمْ عِندَ بَارِئِكُمْ فَتَابَ عَلَيْكُمْ ۚ إِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ (54) Hani bir zamanlar Musa kavmine dedi ki; Ey kavmim cidden siz o buzagıyı put edinmekle kendi kendinize zulmettiniz, bari gelin Rabbinize tevbe ile donun de nefislerinizi oldurun. Boyle yapmanız Bari Tealanız katında sizin icin hayırlıdır, boylece tevbenizi kabul buyurdu. Gercekten de o Tevvab ve Rahim'dir |
وَإِذْ قُلْتُمْ يَا مُوسَىٰ لَن نُّؤْمِنَ لَكَ حَتَّىٰ نَرَى اللَّهَ جَهْرَةً فَأَخَذَتْكُمُ الصَّاعِقَةُ وَأَنتُمْ تَنظُرُونَ (55) Hani bir zamanlar "Ey Musa biz Allah'ı acıkca gormedikce senin sozunle asla inanmayacagız." demistiniz de bunun uzerine sizi yıldırım carpmıstı ve siz de bakakalmıstınız |
ثُمَّ بَعَثْنَاكُم مِّن بَعْدِ مَوْتِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ (56) Sonra sukredesiniz diye sizi olumunuzun ardından yeniden diriltmistik |
وَظَلَّلْنَا عَلَيْكُمُ الْغَمَامَ وَأَنزَلْنَا عَلَيْكُمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوَىٰ ۖ كُلُوا مِن طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ ۖ وَمَا ظَلَمُونَا وَلَٰكِن كَانُوا أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ (57) Ve ustunuze o bulutu golge yaptık, ve size ihsan ettigimiz hos rızıklardan yiyin, diye uzerinize kudret helvası ve bıldırcın indirdik. Onlar, bize zulmetmediler, lakin kendi nefislerine zulmediyorlardı |
وَإِذْ قُلْنَا ادْخُلُوا هَٰذِهِ الْقَرْيَةَ فَكُلُوا مِنْهَا حَيْثُ شِئْتُمْ رَغَدًا وَادْخُلُوا الْبَابَ سُجَّدًا وَقُولُوا حِطَّةٌ نَّغْفِرْ لَكُمْ خَطَايَاكُمْ ۚ وَسَنَزِيدُ الْمُحْسِنِينَ (58) Hani bir zamanlar "Su sehre girin de onun nimetlerinden dilediginiz sekilde bol bol yiyin ve kapıdan secde ederek girin ve "hıtta" (bizi bagısla!) deyin ki, size, hatalarınızı magfiret ediverelim, iyilik yapanlara nimetlerimizi daha da arttıracagız" dedik |
فَبَدَّلَ الَّذِينَ ظَلَمُوا قَوْلًا غَيْرَ الَّذِي قِيلَ لَهُمْ فَأَنزَلْنَا عَلَى الَّذِينَ ظَلَمُوا رِجْزًا مِّنَ السَّمَاءِ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ (59) Bunun uzerine o zulme devam edenler sozu degistirdiler, onu kendilerine soylenildiginden baska bir sekle soktular. Biz de kotuluk yaptıkları icin o zalimlere murdar bir azap indirdik |
۞ وَإِذِ اسْتَسْقَىٰ مُوسَىٰ لِقَوْمِهِ فَقُلْنَا اضْرِب بِّعَصَاكَ الْحَجَرَ ۖ فَانفَجَرَتْ مِنْهُ اثْنَتَا عَشْرَةَ عَيْنًا ۖ قَدْ عَلِمَ كُلُّ أُنَاسٍ مَّشْرَبَهُمْ ۖ كُلُوا وَاشْرَبُوا مِن رِّزْقِ اللَّهِ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ (60) Hani bir zamanlar Musa, kavmi icin su istemisti, biz de "asanla tasa vur!" demistik, bunun uzerine o tastan on iki pınar fıskırmıstı. Her kısım insan kendi su alacagı yeri bildi. Allah'ın rızkından yiyin ve icin de bozgunculuk ve saldırganlık yaparak yeryuzunu fesada vermeyin |
وَإِذْ قُلْتُمْ يَا مُوسَىٰ لَن نَّصْبِرَ عَلَىٰ طَعَامٍ وَاحِدٍ فَادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُخْرِجْ لَنَا مِمَّا تُنبِتُ الْأَرْضُ مِن بَقْلِهَا وَقِثَّائِهَا وَفُومِهَا وَعَدَسِهَا وَبَصَلِهَا ۖ قَالَ أَتَسْتَبْدِلُونَ الَّذِي هُوَ أَدْنَىٰ بِالَّذِي هُوَ خَيْرٌ ۚ اهْبِطُوا مِصْرًا فَإِنَّ لَكُم مَّا سَأَلْتُمْ ۗ وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ وَالْمَسْكَنَةُ وَبَاءُوا بِغَضَبٍ مِّنَ اللَّهِ ۗ ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ كَانُوا يَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَيَقْتُلُونَ النَّبِيِّينَ بِغَيْرِ الْحَقِّ ۗ ذَٰلِكَ بِمَا عَصَوا وَّكَانُوا يَعْتَدُونَ (61) Hani bir zamanlar, "Ey Musa, biz tek cesit yemege asla katlanamayacagız, yeter artık bizim icin Rabbine dua et de bize yerin yetistirdigi seylerden; sebzesinden, kabagından, sarmısagından, mercimeginden ve soganından cıkarsın." dediniz. O da size "O ustun olanı daha asagı olanla degistirmek mi istiyorsunuz? Bir kasabaya konaklayın o vakit istediginiz elbette olacaktır." dedi. Uzerlerine zillet ve meskenet damgası vuruldu ve nihayet Allah'dan bir gazaba ugradılar. Evet oyle oldu, cunku Allah'ın ayetlerini inkar ediyorlar ve haksız yere peygamberleri olduruyorlardı. Evet oyle oldu, cunku isyana dalıyorlar ve asırı gidiyorlardı |
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَالَّذِينَ هَادُوا وَالنَّصَارَىٰ وَالصَّابِئِينَ مَنْ آمَنَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَعَمِلَ صَالِحًا فَلَهُمْ أَجْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ (62) Suphe yok ki, iman edenler, yahudiler, hıristiyanlar ve sabiiler, bunlardan her kim Allah'a ve ahiret gunune gercekten iman eder ve salih amel islerse elbette Rabbleri katında bunların ecirleri vardır, bunlara bir korku yoktur, bunlar mahzun da olacak degillerdir |
وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَاقَكُمْ وَرَفَعْنَا فَوْقَكُمُ الطُّورَ خُذُوا مَا آتَيْنَاكُم بِقُوَّةٍ وَاذْكُرُوا مَا فِيهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ (63) Hani bir zamanlar sizden misak (saglam bir soz) almıstık, Tur'u ustunuze kaldırıp demistik ki; size verdigimiz kitaba kuvvetle tutunun ve icindekilerden gafil olmayın, gerek ki, korunursunuz |
ثُمَّ تَوَلَّيْتُم مِّن بَعْدِ ذَٰلِكَ ۖ فَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ لَكُنتُم مِّنَ الْخَاسِرِينَ (64) Sonra verdiginiz sozun arkasından yuz cevirdiniz, eger uzerinizde Allah'ın lutfu ve rahmeti olmasa idi herhalde zarara ugrayanlardan olurdunuz |
وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ الَّذِينَ اعْتَدَوْا مِنكُمْ فِي السَّبْتِ فَقُلْنَا لَهُمْ كُونُوا قِرَدَةً خَاسِئِينَ (65) Icinizden cumartesi gunu yasagını cigneyenleri elbette bilirsiniz. Iste bundan dolayı onlara "sefil maymunlar olun!" dedik |
فَجَعَلْنَاهَا نَكَالًا لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهَا وَمَا خَلْفَهَا وَمَوْعِظَةً لِّلْمُتَّقِينَ (66) Bu ibret dolu cezayı oncekilere ve sonrakilere bir ders, korunacaklara da bir nasihat, bir ogut yaptık |
وَإِذْ قَالَ مُوسَىٰ لِقَوْمِهِ إِنَّ اللَّهَ يَأْمُرُكُمْ أَن تَذْبَحُوا بَقَرَةً ۖ قَالُوا أَتَتَّخِذُنَا هُزُوًا ۖ قَالَ أَعُوذُ بِاللَّهِ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْجَاهِلِينَ (67) Hani bir zamanlar Musa kavmine demisti ki Allah, size bir bakara (sıgır) bogazlamanızı emrediyor. Onlar da "ayol sen bizimle egleniyor, alay mı ediyorsun?" dediler. Musa da: "Boyle cahillerden biri olmaktan Allah'a sıgınırım." dedi |
قَالُوا ادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّن لَّنَا مَا هِيَ ۚ قَالَ إِنَّهُ يَقُولُ إِنَّهَا بَقَرَةٌ لَّا فَارِضٌ وَلَا بِكْرٌ عَوَانٌ بَيْنَ ذَٰلِكَ ۖ فَافْعَلُوا مَا تُؤْمَرُونَ (68) Onlar, "Bizim icin Rabbine dua et, her ne ise onu bize acıklasın." dediler. Musa, "Rabbim buyuruyor ki, o ne pek yaslı, ne de pek taze, ikisi arası dinc bir sıgırdır, haydi emrolundugunuz isi yapınız." dedi |
قَالُوا ادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّن لَّنَا مَا لَوْنُهَا ۚ قَالَ إِنَّهُ يَقُولُ إِنَّهَا بَقَرَةٌ صَفْرَاءُ فَاقِعٌ لَّوْنُهَا تَسُرُّ النَّاظِرِينَ (69) Onlar, "Bizim icin Rabbine dua et, rengi ne ise onu bize acıklasın." dediler. Musa, "Rabbim buyuruyor ki, o, bakanlara surur veren, sapsarı bir sıgırdır." dedi |
قَالُوا ادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّن لَّنَا مَا هِيَ إِنَّ الْبَقَرَ تَشَابَهَ عَلَيْنَا وَإِنَّا إِن شَاءَ اللَّهُ لَمُهْتَدُونَ (70) Onlar, "Bizim icin Rabbine dua et, o nedir bize iyice acıklasın, cunku o bize biraz karısık geldi, bununla beraber Allah dilerse onu elbette buluruz." dediler |
قَالَ إِنَّهُ يَقُولُ إِنَّهَا بَقَرَةٌ لَّا ذَلُولٌ تُثِيرُ الْأَرْضَ وَلَا تَسْقِي الْحَرْثَ مُسَلَّمَةٌ لَّا شِيَةَ فِيهَا ۚ قَالُوا الْآنَ جِئْتَ بِالْحَقِّ ۚ فَذَبَحُوهَا وَمَا كَادُوا يَفْعَلُونَ (71) Musa, "Rabbim buyuruyor ki o, ne cifte kosulup tarla suren, ne de ekin sulayan, ne de salma gezen ve hic alacası olmayan bir sıgırdır". Onlar da: "Iste tam simdi gercegi ortaya koydun." dediler. Nihayet onu bulup bogazladılar. Az kaldı yapmayacaklardı |
وَإِذْ قَتَلْتُمْ نَفْسًا فَادَّارَأْتُمْ فِيهَا ۖ وَاللَّهُ مُخْرِجٌ مَّا كُنتُمْ تَكْتُمُونَ (72) Hani bir zamanlar siz bir adam oldurmustunuz de onun hakkında birbirinizle atısmıs ve onu ustunuzden atmıstınız, halbuki Allah, saklamıs oldugunuzu acıga cıkaracaktı |
فَقُلْنَا اضْرِبُوهُ بِبَعْضِهَا ۚ كَذَٰلِكَ يُحْيِي اللَّهُ الْمَوْتَىٰ وَيُرِيكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ (73) Iste bundan dolayı, o sıgırın bir parcası ile o oluye vurun, dedik. Allah oluleri iste boyle diriltir ve size ayetlerini gosterir, belki aklınızı basınıza toplarsınız |
ثُمَّ قَسَتْ قُلُوبُكُم مِّن بَعْدِ ذَٰلِكَ فَهِيَ كَالْحِجَارَةِ أَوْ أَشَدُّ قَسْوَةً ۚ وَإِنَّ مِنَ الْحِجَارَةِ لَمَا يَتَفَجَّرُ مِنْهُ الْأَنْهَارُ ۚ وَإِنَّ مِنْهَا لَمَا يَشَّقَّقُ فَيَخْرُجُ مِنْهُ الْمَاءُ ۚ وَإِنَّ مِنْهَا لَمَا يَهْبِطُ مِنْ خَشْيَةِ اللَّهِ ۗ وَمَا اللَّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ (74) Sonra bunun arkasından yine kalbleriniz katılastı, simdi de tas gibi, ya da tastan da beter hale geldi. Cunku taslardan oylesi var ki; icinden nehirler kaynıyor, yine oylesi var ki, catlıyor da bagrından sular fıskırıyor, oylesi de var ki, Allah korkusundan yerlerde yuvarlanıyor... Ve sizin neler yaptıgınızdan Allah gafil degildir |
۞ أَفَتَطْمَعُونَ أَن يُؤْمِنُوا لَكُمْ وَقَدْ كَانَ فَرِيقٌ مِّنْهُمْ يَسْمَعُونَ كَلَامَ اللَّهِ ثُمَّ يُحَرِّفُونَهُ مِن بَعْدِ مَا عَقَلُوهُ وَهُمْ يَعْلَمُونَ (75) Simdi bunların, size hemen inanacaklarını umit mi ediyorsunuz? Halbuki bunlardan bir grup vardı ki, Allah'ın kelamını isitirlerdi de sonra ona akılları yattıgı halde bile bile onu tahrif ederlerdi |
وَإِذَا لَقُوا الَّذِينَ آمَنُوا قَالُوا آمَنَّا وَإِذَا خَلَا بَعْضُهُمْ إِلَىٰ بَعْضٍ قَالُوا أَتُحَدِّثُونَهُم بِمَا فَتَحَ اللَّهُ عَلَيْكُمْ لِيُحَاجُّوكُم بِهِ عِندَ رَبِّكُمْ ۚ أَفَلَا تَعْقِلُونَ (76) Ustelik iman edenlere rastladıklarında inandık derler, birbirleriyle basbasa kaldıkları zaman, "Rabbinizin huzurunda aleyhinize delil olarak kullansınlar diye mi tutup Allah'ın size acıkladıgı gercekleri onlara da soyluyorsunuz? Hic aklınız yok mu be?" derlerdi |
أَوَلَا يَعْلَمُونَ أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ (77) Peki bilmezler mi ki, onlar neyi sır olarak saklar ve neyi acıkca soylerlerse Allah hepsini bilir |
وَمِنْهُمْ أُمِّيُّونَ لَا يَعْلَمُونَ الْكِتَابَ إِلَّا أَمَانِيَّ وَإِنْ هُمْ إِلَّا يَظُنُّونَ (78) Bunların bir de ummi (okuma yazması olmayan) kısmı vardır, kitabı bilmezler, ancak birtakım kuruntu yıgınına, bos saplantılara kapılır ve zan icinde dolasır dururlar |
فَوَيْلٌ لِّلَّذِينَ يَكْتُبُونَ الْكِتَابَ بِأَيْدِيهِمْ ثُمَّ يَقُولُونَ هَٰذَا مِنْ عِندِ اللَّهِ لِيَشْتَرُوا بِهِ ثَمَنًا قَلِيلًا ۖ فَوَيْلٌ لَّهُم مِّمَّا كَتَبَتْ أَيْدِيهِمْ وَوَيْلٌ لَّهُم مِّمَّا يَكْسِبُونَ (79) Artık o kimselerin vay haline ki, kendi elleriyle kitap yazarlar da sonra biraz para almak icin "Bu Allah katındandır." derler. Artık vay o elleriyle yazdıkları yuzunden onlara, vay o kazandıkları vebal yuzunden onlara |
وَقَالُوا لَن تَمَسَّنَا النَّارُ إِلَّا أَيَّامًا مَّعْدُودَةً ۚ قُلْ أَتَّخَذْتُمْ عِندَ اللَّهِ عَهْدًا فَلَن يُخْلِفَ اللَّهُ عَهْدَهُ ۖ أَمْ تَقُولُونَ عَلَى اللَّهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ (80) Bir de dediler ki: "Bize sayılı birkac gunden baska asla ates azabı dokunmaz". De ki; "Siz Allah'dan bir ahit mi aldınız? Boyle ise Allah sozunden donmez. Yoksa siz Allah'a karsı bilemeyeceginiz seyleri mi soyluyorsunuz |
بَلَىٰ مَن كَسَبَ سَيِّئَةً وَأَحَاطَتْ بِهِ خَطِيئَتُهُ فَأُولَٰئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ ۖ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ (81) Evet kim bir gunah islemis de kendi gunahı kendisini her yandan kusatmıs ise, iste oyleleri ates ehlidirler ve orada ebedi kalıcıdırlar |
وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ ۖ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ (82) Iman edip salih ameller isleyenler, iste oyleleri de cennet ehlidirler ve orada ebedi kalıcıdırlar |
وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَاقَ بَنِي إِسْرَائِيلَ لَا تَعْبُدُونَ إِلَّا اللَّهَ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا وَذِي الْقُرْبَىٰ وَالْيَتَامَىٰ وَالْمَسَاكِينِ وَقُولُوا لِلنَّاسِ حُسْنًا وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ ثُمَّ تَوَلَّيْتُمْ إِلَّا قَلِيلًا مِّنكُمْ وَأَنتُم مُّعْرِضُونَ (83) Hani bir vakitler Israilogulları'ndan soylece misak (kesin bir soz) almıstık: Allah'dan baskasına tapmayacaksınız, anababaya iyilik, yakınlıgı olanlara, oksuzlere, caresizlere de iyilik yapacaksınız, insanlara guzellikle soz soyleyecek, namazı kılacak, zekatı vereceksiniz. Sonra cok azınız mustesna olmak uzere sozunuzden dondunuz, hala da donuyorsunuz |
وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَاقَكُمْ لَا تَسْفِكُونَ دِمَاءَكُمْ وَلَا تُخْرِجُونَ أَنفُسَكُم مِّن دِيَارِكُمْ ثُمَّ أَقْرَرْتُمْ وَأَنتُمْ تَشْهَدُونَ (84) Yine bir zamanlar misakınızı almıstık; birbirinizin kanlarını dokmeyeceksiniz, nufusunuzu diyarınızdan cıkarmıyacaksınız. Sonra siz buna ikrar da verdiniz ve ikrarınıza sahit de oldunuz |
ثُمَّ أَنتُمْ هَٰؤُلَاءِ تَقْتُلُونَ أَنفُسَكُمْ وَتُخْرِجُونَ فَرِيقًا مِّنكُم مِّن دِيَارِهِمْ تَظَاهَرُونَ عَلَيْهِم بِالْإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَإِن يَأْتُوكُمْ أُسَارَىٰ تُفَادُوهُمْ وَهُوَ مُحَرَّمٌ عَلَيْكُمْ إِخْرَاجُهُمْ ۚ أَفَتُؤْمِنُونَ بِبَعْضِ الْكِتَابِ وَتَكْفُرُونَ بِبَعْضٍ ۚ فَمَا جَزَاءُ مَن يَفْعَلُ ذَٰلِكَ مِنكُمْ إِلَّا خِزْيٌ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ۖ وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يُرَدُّونَ إِلَىٰ أَشَدِّ الْعَذَابِ ۗ وَمَا اللَّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ (85) Sonra sizler oyle kimselersiniz ki, kendilerinizi olduruyorsunuz ve sizden olan bir grubu diyarlarından cıkarıyorsunuz, onlar aleyhinde kotuluk ve dusmanlık guduyor ve bu konuda birlesip birbirinize arka cıkıyorsunuz, sayet size esir olarak gelirlerse fidyelesmeye kalkıyorsunuz. Halbuki yurtlarından cıkarılmaları size haram kılınmıs idi. Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkar mı ediyorsunuz? Su halde icinizden boyle yapanlar, netice olarak dunya hayatında perisanlıktan baska ne kazanırlar, kıyamet gununde de en siddetli azaba ugratılırlar. Allah, yaptıklarınızdan gafil degildir |
أُولَٰئِكَ الَّذِينَ اشْتَرَوُا الْحَيَاةَ الدُّنْيَا بِالْآخِرَةِ ۖ فَلَا يُخَفَّفُ عَنْهُمُ الْعَذَابُ وَلَا هُمْ يُنصَرُونَ (86) Bunlar ahireti, dunya hayatına satmıs kimselerdir. Onun icin bunlardan azap hafifletilmez ve kendilerine bir yerden yardım da gelmez |
وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَقَفَّيْنَا مِن بَعْدِهِ بِالرُّسُلِ ۖ وَآتَيْنَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ الْبَيِّنَاتِ وَأَيَّدْنَاهُ بِرُوحِ الْقُدُسِ ۗ أَفَكُلَّمَا جَاءَكُمْ رَسُولٌ بِمَا لَا تَهْوَىٰ أَنفُسُكُمُ اسْتَكْبَرْتُمْ فَفَرِيقًا كَذَّبْتُمْ وَفَرِيقًا تَقْتُلُونَ (87) Celalim hakkı icin Musa'ya o kitabı verdik, arkasından birtakım peygamberler de gonderdik, hele Meryem oglu Isa'ya apacık mucizeler verdik, onu Ruhu'lKudus ile de destekledik. Size nefislerinizin hoslanmayacagı bir emirle gelen her peygambere kafa mı tutacaksınız? Kibrinize dokundugu icin onların bir kısmına yalan diyecek, bir kısmını da oldurecek misiniz |
وَقَالُوا قُلُوبُنَا غُلْفٌ ۚ بَل لَّعَنَهُمُ اللَّهُ بِكُفْرِهِمْ فَقَلِيلًا مَّا يُؤْمِنُونَ (88) (Yahudiler, peygamberimize karsı alaylı bir ifade ile): "Bizim kalblerimiz kılıflıdır." dediler. Bilakis Allah, onları kafirlikleri yuzunden lanetledi. Bundan dolayı cok az imana gelirler |
وَلَمَّا جَاءَهُمْ كِتَابٌ مِّنْ عِندِ اللَّهِ مُصَدِّقٌ لِّمَا مَعَهُمْ وَكَانُوا مِن قَبْلُ يَسْتَفْتِحُونَ عَلَى الَّذِينَ كَفَرُوا فَلَمَّا جَاءَهُم مَّا عَرَفُوا كَفَرُوا بِهِ ۚ فَلَعْنَةُ اللَّهِ عَلَى الْكَافِرِينَ (89) Yanlarındakini tasdik etmek uzere onlara Allah katından bir kitap gelince, daha onceleri inanmayanlara karsı onunla yardım isteyip durdukları halde, o tanıdıkları kendilerine gelince, bu sefer kendileri onu inkar ettiler. Iste bundan dolayı Allah'ın laneti kafirleredir |
بِئْسَمَا اشْتَرَوْا بِهِ أَنفُسَهُمْ أَن يَكْفُرُوا بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ بَغْيًا أَن يُنَزِّلَ اللَّهُ مِن فَضْلِهِ عَلَىٰ مَن يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ ۖ فَبَاءُوا بِغَضَبٍ عَلَىٰ غَضَبٍ ۚ وَلِلْكَافِرِينَ عَذَابٌ مُّهِينٌ (90) Ne kadar cirkindir o ugruna kendilerini sattıkları sey ki; Allah'ın kullarından diledigine kendi lutuf ve kereminden vahiy indirmesine kafa tutarak, Allah ne indirdiyse hepsini inkar ettiler. Iste bu yuzden de gazap ustune gazaba ugradılar. Can yakıcı azap asıl kafirler icindir |
وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ آمِنُوا بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ قَالُوا نُؤْمِنُ بِمَا أُنزِلَ عَلَيْنَا وَيَكْفُرُونَ بِمَا وَرَاءَهُ وَهُوَ الْحَقُّ مُصَدِّقًا لِّمَا مَعَهُمْ ۗ قُلْ فَلِمَ تَقْتُلُونَ أَنبِيَاءَ اللَّهِ مِن قَبْلُ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ (91) Onlara, "Allah ne indirdiyse ona iman edin." denildigi zaman, onlar "Biz kendimize indirilene iman ederiz." derler ve ondan baskasını inkar ederler. Oysa yanlarındaki Tevrat'ı tasdik eden gercek vahiy odur. Onlara de ki; "Peki madem gercek mumin sizsiniz de ne diye daha once Allah'ın peygamberlerini olduruyordunuz |
۞ وَلَقَدْ جَاءَكُم مُّوسَىٰ بِالْبَيِّنَاتِ ثُمَّ اتَّخَذْتُمُ الْعِجْلَ مِن بَعْدِهِ وَأَنتُمْ ظَالِمُونَ (92) Celalim hakkı icin Musa size belgelerle gelmisti de onun arkasından tuttunuz o buzagıya taptınız. Siz iste o zalimlersiniz |
وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَاقَكُمْ وَرَفَعْنَا فَوْقَكُمُ الطُّورَ خُذُوا مَا آتَيْنَاكُم بِقُوَّةٍ وَاسْمَعُوا ۖ قَالُوا سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا وَأُشْرِبُوا فِي قُلُوبِهِمُ الْعِجْلَ بِكُفْرِهِمْ ۚ قُلْ بِئْسَمَا يَأْمُرُكُم بِهِ إِيمَانُكُمْ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ (93) Bir zamanlar size, "verdigimiz kitaba kuvvetle sarılın ve onu dinleyin." diye Tur'u tepenize kaldırıp misakınızı aldık. (O yahudiler): "Duyduk, dinledik, isyan ettik." dediler, kafirlikleri yuzunden o danayı yureklerinde besleyip buyuttuler. De ki, " Eger siz mumin kimseler iseniz, bu imanınız size ne cirkin seyler emrediyor |
قُلْ إِن كَانَتْ لَكُمُ الدَّارُ الْآخِرَةُ عِندَ اللَّهِ خَالِصَةً مِّن دُونِ النَّاسِ فَتَمَنَّوُا الْمَوْتَ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ (94) De ki; Allah yanında ahiret yurdu (cennet) baskalarının degil de yalnızca sizin ise, eger iddianızda da sadık iseniz haydi hemen olumu temenni ediniz, olmeyi cana minnet biliniz |
وَلَن يَتَمَنَّوْهُ أَبَدًا بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ ۗ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِالظَّالِمِينَ (95) Fakat elleriyle isledikleri yuzunden onu hicbir zaman temenni edemiyecekler. Allah o zalimleri bilir |
وَلَتَجِدَنَّهُمْ أَحْرَصَ النَّاسِ عَلَىٰ حَيَاةٍ وَمِنَ الَّذِينَ أَشْرَكُوا ۚ يَوَدُّ أَحَدُهُمْ لَوْ يُعَمَّرُ أَلْفَ سَنَةٍ وَمَا هُوَ بِمُزَحْزِحِهِ مِنَ الْعَذَابِ أَن يُعَمَّرَ ۗ وَاللَّهُ بَصِيرٌ بِمَا يَعْمَلُونَ (96) Elbette onları insanların hayata en hırslı, en duskun olanları olarak bulacak, hatta musriklerden bile daha duskun bulacaksın. Onların her biri bin sene omur surmeyi arzular, oysa uzun yasamak kendisini azaptan kurtarıp uzaklastıracak degildir. Allah, onların neler yaptıgını gorup duruyor |
قُلْ مَن كَانَ عَدُوًّا لِّجِبْرِيلَ فَإِنَّهُ نَزَّلَهُ عَلَىٰ قَلْبِكَ بِإِذْنِ اللَّهِ مُصَدِّقًا لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهِ وَهُدًى وَبُشْرَىٰ لِلْمُؤْمِنِينَ (97) Soyle; her kim Cebrail'e dusman ise iyi bilsin ki, Kur'an'ı senin kalbine Allah'ın izniyle kendinden onceki vahiyleri onaylayıcı, muminlere hidayet ve mujde kaynagı olmak uzere o indirdi |
مَن كَانَ عَدُوًّا لِّلَّهِ وَمَلَائِكَتِهِ وَرُسُلِهِ وَجِبْرِيلَ وَمِيكَالَ فَإِنَّ اللَّهَ عَدُوٌّ لِّلْكَافِرِينَ (98) Her kim Allah'a, Allah'ın meleklerine, peygamberlerine, Cebrail ile Mikail'e dusman olursa, iyi bilsin ki, Allah da o kafirlerin dusmanıdır |
وَلَقَدْ أَنزَلْنَا إِلَيْكَ آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ ۖ وَمَا يَكْفُرُ بِهَا إِلَّا الْفَاسِقُونَ (99) Sanım hakkı icin sana cok acık ayetler; parlak mucizeler indirdik. Oyle ki, iman sahasından uzaklasmıs fasıklardan baskası onları inkar etmez |
أَوَكُلَّمَا عَاهَدُوا عَهْدًا نَّبَذَهُ فَرِيقٌ مِّنْهُم ۚ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ (100) O fasıklar hem bunları tanımıyacaklar, hem de ne zaman bir ahd uzerine antlasma yapsalar, her defasında mutlaka iclerinden bir guruh cıkıp onu bozacak ve atıverecek oyle mi? Hatta az bir guruh degil, onların cogu ahit tanımaz imansızlardır |
وَلَمَّا جَاءَهُمْ رَسُولٌ مِّنْ عِندِ اللَّهِ مُصَدِّقٌ لِّمَا مَعَهُمْ نَبَذَ فَرِيقٌ مِّنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ كِتَابَ اللَّهِ وَرَاءَ ظُهُورِهِمْ كَأَنَّهُمْ لَا يَعْلَمُونَ (101) Ustelik Allah tarafından onlara, yanlarındaki kitabı tasdik edici bir peygamber gelince, daha once kendilerine kitap verilenlerden bir kısmı, Allah'ın kitabını sırtlarından geriye attılar, sanki hicbir sey bilmiyorlarmıs gibi yaptılar |
وَاتَّبَعُوا مَا تَتْلُو الشَّيَاطِينُ عَلَىٰ مُلْكِ سُلَيْمَانَ ۖ وَمَا كَفَرَ سُلَيْمَانُ وَلَٰكِنَّ الشَّيَاطِينَ كَفَرُوا يُعَلِّمُونَ النَّاسَ السِّحْرَ وَمَا أُنزِلَ عَلَى الْمَلَكَيْنِ بِبَابِلَ هَارُوتَ وَمَارُوتَ ۚ وَمَا يُعَلِّمَانِ مِنْ أَحَدٍ حَتَّىٰ يَقُولَا إِنَّمَا نَحْنُ فِتْنَةٌ فَلَا تَكْفُرْ ۖ فَيَتَعَلَّمُونَ مِنْهُمَا مَا يُفَرِّقُونَ بِهِ بَيْنَ الْمَرْءِ وَزَوْجِهِ ۚ وَمَا هُم بِضَارِّينَ بِهِ مِنْ أَحَدٍ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ ۚ وَيَتَعَلَّمُونَ مَا يَضُرُّهُمْ وَلَا يَنفَعُهُمْ ۚ وَلَقَدْ عَلِمُوا لَمَنِ اشْتَرَاهُ مَا لَهُ فِي الْآخِرَةِ مِنْ خَلَاقٍ ۚ وَلَبِئْسَ مَا شَرَوْا بِهِ أَنفُسَهُمْ ۚ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ (102) Tuttular da Suleyman mulkune dair seytanların uydurup izledikleri seyin ardına dustuler. Halbuki Suleyman inkar edip kafir olmadı, lakin o seytanlar kafirlik ettiler; insanlara sihir ogretiyorlar ve Babil'de Harut ve Marut'a, bu iki melege indirilen seyleri ogretiyorlardı. Halbuki o ikisi "biz ancak ve ancak sizi denemek icin gonderildik, sakın sihir yapıp da kafir olmayın!" demeden kimseye birsey ogretmezlerdi. Iste bunlardan karı ile kocanın arasını ayıracak seyler ogreniyorlardı. Fakat Allah'ın izni olmadıkca bununla kimseye zarar verebilecek degillerdi. Kendi kendilerine zarar verecek ve bir fayda saglamayacak bir sey ogreniyorlardı. Yemin olsun ki, onu her kim satın alırsa, onu alanın ahirette bir nasibi olmayacagını da cok iyi biliyorlardı. Hakkiyle bilselerdi, ugruna canlarını sattıkları sey ne cirkin bir seydi |
وَلَوْ أَنَّهُمْ آمَنُوا وَاتَّقَوْا لَمَثُوبَةٌ مِّنْ عِندِ اللَّهِ خَيْرٌ ۖ لَّوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ (103) Sayet onlar iman edip de korunmus olsalardı, elbette Allah tarafından verilecek mukafat cok hayırlı olacaktı. Keske bunu bilselerdi |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَقُولُوا رَاعِنَا وَقُولُوا انظُرْنَا وَاسْمَعُوا ۗ وَلِلْكَافِرِينَ عَذَابٌ أَلِيمٌ (104) Ey iman edenler! "raine" demeyin, "unzurna" deyin ve iyi dinleyin, kafirler icin elemli bir azap vardır |
مَّا يَوَدُّ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ وَلَا الْمُشْرِكِينَ أَن يُنَزَّلَ عَلَيْكُم مِّنْ خَيْرٍ مِّن رَّبِّكُمْ ۗ وَاللَّهُ يَخْتَصُّ بِرَحْمَتِهِ مَن يَشَاءُ ۚ وَاللَّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ (105) Ne Kitap ehlinden, ne de musriklerden hicbiri, size Rabbinizden bir hayır indirilsin istemez. Allah ise, ustunlugu, rahmetiyle diledigine mahsus kılar ve Allah cok buyuk lutuf sahibidir |
۞ مَا نَنسَخْ مِنْ آيَةٍ أَوْ نُنسِهَا نَأْتِ بِخَيْرٍ مِّنْهَا أَوْ مِثْلِهَا ۗ أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ (106) Biz bir ayetten her neyi nesheder veya unutturursak, ondan daha hayırlısını yahut mislini getiririz. Bilmez misin ki, Allah her seye kadirdir |
أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۗ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ اللَّهِ مِن وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍ (107) Bilmez misin ki, hakikaten goklerin ve yerin mulku Allah'ındır, hepsi O'nundur. Size de Allah'dan baska ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır |
أَمْ تُرِيدُونَ أَن تَسْأَلُوا رَسُولَكُمْ كَمَا سُئِلَ مُوسَىٰ مِن قَبْلُ ۗ وَمَن يَتَبَدَّلِ الْكُفْرَ بِالْإِيمَانِ فَقَدْ ضَلَّ سَوَاءَ السَّبِيلِ (108) Yoksa siz peygamberinizi, bundan once Musa'ya soruldugu gibi, sorguya cekmek mi istiyorsunuz? Halbuki her kim imanı kufurle degistirirse artık duz yolun ortasında sapıtmıs olur |
وَدَّ كَثِيرٌ مِّنْ أَهْلِ الْكِتَابِ لَوْ يَرُدُّونَكُم مِّن بَعْدِ إِيمَانِكُمْ كُفَّارًا حَسَدًا مِّنْ عِندِ أَنفُسِهِم مِّن بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْحَقُّ ۖ فَاعْفُوا وَاصْفَحُوا حَتَّىٰ يَأْتِيَ اللَّهُ بِأَمْرِهِ ۗ إِنَّ اللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ (109) Ehli kitaptan bircogu arzu etmektedir ki, sizi imanınızdan sonra cevirip kafir etsinler: Hak kendilerine iyice belirdikten sonra bile sırf nefsaniyetlerinden ve kıskanclıktan dolayı bunu yaparlar. Buna ragmen siz simdi af ile, hosgoruyle davranın ta Allah emrini verinceye kadar. Suphe yok ki Allah her seye kadirdir |
وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ ۚ وَمَا تُقَدِّمُوا لِأَنفُسِكُم مِّنْ خَيْرٍ تَجِدُوهُ عِندَ اللَّهِ ۗ إِنَّ اللَّهَ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ (110) Siz namazı hakkıyle kılmaya bakın ve zekatı verin! Kendi nefsiniz icin her ne hayır yaparsanız, Allah katında onu bulursunuz. Muhakkak ki, Allah butun yaptıklarınızı gormektedir |
وَقَالُوا لَن يَدْخُلَ الْجَنَّةَ إِلَّا مَن كَانَ هُودًا أَوْ نَصَارَىٰ ۗ تِلْكَ أَمَانِيُّهُمْ ۗ قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ (111) Bir de "yahudi ve hıristiyanlardan baskası asla cennete giremeyecek" dediler. Bu onların kendi kuruntularıdır. Sen de onlara de ki; "Eger dogru iseniz, haydi bakalım getirin delilinizi |
بَلَىٰ مَنْ أَسْلَمَ وَجْهَهُ لِلَّهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ فَلَهُ أَجْرُهُ عِندَ رَبِّهِ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ (112) Hayır, hayır! Kim ozu iyilik dolu olarak yuzunu Allah'a tertemiz dondurur ve teslim ederse, iste onun Rabbi katında ecri vardır. Onlara hicbir korku yoktur ve onlar mahzun da olacak degiller |
وَقَالَتِ الْيَهُودُ لَيْسَتِ النَّصَارَىٰ عَلَىٰ شَيْءٍ وَقَالَتِ النَّصَارَىٰ لَيْسَتِ الْيَهُودُ عَلَىٰ شَيْءٍ وَهُمْ يَتْلُونَ الْكِتَابَ ۗ كَذَٰلِكَ قَالَ الَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ مِثْلَ قَوْلِهِمْ ۚ فَاللَّهُ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ (113) Yahudiler dediler ki, "Hıristiyanlar birsey uzerinde degiller", Hristiyanlar da "Yahudiler bir sey uzerinde degiller" dediler. Oysa hepsi de kitabı okuyorlar. Hicbir bilgisi olmayanlar da oyle onların dedikleri gibi dediler. Iste bundan dolayı Allah, ihtilafa dustukleri bu gibi seylerde, kıyamet gunu aralarında hukum verecektir |
وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّن مَّنَعَ مَسَاجِدَ اللَّهِ أَن يُذْكَرَ فِيهَا اسْمُهُ وَسَعَىٰ فِي خَرَابِهَا ۚ أُولَٰئِكَ مَا كَانَ لَهُمْ أَن يَدْخُلُوهَا إِلَّا خَائِفِينَ ۚ لَهُمْ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ وَلَهُمْ فِي الْآخِرَةِ عَذَابٌ عَظِيمٌ (114) Allah'ın mescitlerini, iclerinde Allah'ın isminin anılmasından meneden ve onların harap olmalarına calısan kimselerden daha zalim kim olabilir! Iste bunlar, oralara korka korka girmekten baska birsey yapmazlar. Bunlara dunyada perisanlık, ahirette de buyuk bir azap vardır |
وَلِلَّهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ ۚ فَأَيْنَمَا تُوَلُّوا فَثَمَّ وَجْهُ اللَّهِ ۚ إِنَّ اللَّهَ وَاسِعٌ عَلِيمٌ (115) Bununla beraber, dogu da Allah'ın, batı da Allah'ındır. Artık nereye donerseniz donun, orası Allah'a cıkar. Suphe yok ki, Allah(ın rahmeti) genistir, O, her seyi bilendir |
وَقَالُوا اتَّخَذَ اللَّهُ وَلَدًا ۗ سُبْحَانَهُ ۖ بَل لَّهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۖ كُلٌّ لَّهُ قَانِتُونَ (116) O zalimler, "Allah kendisine cocuk edindi." dediler. Hasa, O subhandır. Dogrusu, goklerde ve yerde ne varsa O'nundur. Hepsi O'na boyun egmistir |
بَدِيعُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۖ وَإِذَا قَضَىٰ أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُن فَيَكُونُ (117) O, goklerin ve yerin yoktan var edicisidir ve O, bir isin olmasını murad edince, ona yalnızca "ol!" der, o da hemen oluverir |
وَقَالَ الَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ لَوْلَا يُكَلِّمُنَا اللَّهُ أَوْ تَأْتِينَا آيَةٌ ۗ كَذَٰلِكَ قَالَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِم مِّثْلَ قَوْلِهِمْ ۘ تَشَابَهَتْ قُلُوبُهُمْ ۗ قَدْ بَيَّنَّا الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ (118) Bilgiden nasibi olmayanlar da "Allah bizimle konussa ya, yahut bize de bir mucize gelse ya!" dediler. Bunlardan oncekiler de tıpkı boyle, bunların dedikleri gibi demislerdi. Onların kalbleri birbirlerine benzedi. Gercekten de yakine ermek (hakikati bilmek) isteyen bir kavim icin biz mucizeleri cok acık secik gosterdik |
إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَشِيرًا وَنَذِيرًا ۖ وَلَا تُسْأَلُ عَنْ أَصْحَابِ الْجَحِيمِ (119) Suphe yok ki, Biz seni hak ile rahmetimizin mujdecisi ve azabımızın habercisi olarak gonderdik. Sen, o cehennemliklerden sorumlu degilsin |
وَلَن تَرْضَىٰ عَنكَ الْيَهُودُ وَلَا النَّصَارَىٰ حَتَّىٰ تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْ ۗ قُلْ إِنَّ هُدَى اللَّهِ هُوَ الْهُدَىٰ ۗ وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ أَهْوَاءَهُم بَعْدَ الَّذِي جَاءَكَ مِنَ الْعِلْمِ ۙ مَا لَكَ مِنَ اللَّهِ مِن وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍ (120) Sen onların milletlerine tabi olmadıkca ne yahudiler, ne de hıristiyanlar senden asla hosnud ve razı olmayacaklar. De ki, gercekten de Allah'ın hidayeti, hidayetin ta kendisidir. Sanım hakkı icin, sana vahiyle gelen bu kadar bilgiden sonra, kalkıp da onların arzu ve heveslerine uyacak olursan, sana Allah'dan ne bir dost bulunur, ne de bir yardımcı |
الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَتْلُونَهُ حَقَّ تِلَاوَتِهِ أُولَٰئِكَ يُؤْمِنُونَ بِهِ ۗ وَمَن يَكْفُرْ بِهِ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ (121) Kendilerine kitabı verdigimiz ehliyetli kimseler onu, tilavetinin hakkını vererek okurlar. Iste onlar, ona iman ederler. Her kim de onu inkar ederse, iste o inkarcılar husran icindedirler |
يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ اذْكُرُوا نِعْمَتِيَ الَّتِي أَنْعَمْتُ عَلَيْكُمْ وَأَنِّي فَضَّلْتُكُمْ عَلَى الْعَالَمِينَ (122) Ey Israilogulları! Sizlere ihsan ettigim nimetimi ve sizi vaktiyle alemdeki ummetlere ustun tuttugumu hatırlayın |
وَاتَّقُوا يَوْمًا لَّا تَجْزِي نَفْسٌ عَن نَّفْسٍ شَيْئًا وَلَا يُقْبَلُ مِنْهَا عَدْلٌ وَلَا تَنفَعُهَا شَفَاعَةٌ وَلَا هُمْ يُنصَرُونَ (123) Ve oyle bir gunden sakının ki, o gun kimse, kimsenin yerine bir sey odeyemez, kimseden fidye kabul edilmez ve ona sefaat de fayda vermez, hicbir taraftan yardım da gormezler |
۞ وَإِذِ ابْتَلَىٰ إِبْرَاهِيمَ رَبُّهُ بِكَلِمَاتٍ فَأَتَمَّهُنَّ ۖ قَالَ إِنِّي جَاعِلُكَ لِلنَّاسِ إِمَامًا ۖ قَالَ وَمِن ذُرِّيَّتِي ۖ قَالَ لَا يَنَالُ عَهْدِي الظَّالِمِينَ (124) Sunu da unutmayın ki, bir zamanlar Ibrahim'i Rabbi, birtakım kelimeler ile imtihan etti, o, onları sona erdirince, Rabbi ona, "Ben seni butun insanlara imam yapacagım." buyurdu. Ibrahim, "Zurriyetimden de yap!" dedi. Rabbi ona "zalimler benim ahdime nail olamaz!" buyurdu |
وَإِذْ جَعَلْنَا الْبَيْتَ مَثَابَةً لِّلنَّاسِ وَأَمْنًا وَاتَّخِذُوا مِن مَّقَامِ إِبْرَاهِيمَ مُصَلًّى ۖ وَعَهِدْنَا إِلَىٰ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ أَن طَهِّرَا بَيْتِيَ لِلطَّائِفِينَ وَالْعَاكِفِينَ وَالرُّكَّعِ السُّجُودِ (125) Biz ta o zaman bu Beyt'i, insanlar icin bir sevap kazanma ve bir guven yeri kıldık. Siz de Makamı Ibrahim'den kendinize bir namazgah edinin. Ayrıca Ibrahim ile Ismail'e soyle ahid verdik: "Beytimi, hem tavaf edenler icin, hem ibadete kapananlar icin, hem de ruku ve secde edenler icin tertemiz tutun |
وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ رَبِّ اجْعَلْ هَٰذَا بَلَدًا آمِنًا وَارْزُقْ أَهْلَهُ مِنَ الثَّمَرَاتِ مَنْ آمَنَ مِنْهُم بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ ۖ قَالَ وَمَن كَفَرَ فَأُمَتِّعُهُ قَلِيلًا ثُمَّ أَضْطَرُّهُ إِلَىٰ عَذَابِ النَّارِ ۖ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ (126) Ve o vakit Ibrahim "Ey Rabbim, burasını guvenli bir belde kıl, halkından Allah'a ve ahiret gunune iman edenleri cesitli meyvalarla rızıklandır" diye yalvardı. Allah buyurdu ki: "kufredeni dahi rızıklandırır da hayattan biraz nasip aldırırım, sonra da onu ates azabına ugratırım ki, orası ne yaman bir duraktır |
وَإِذْ يَرْفَعُ إِبْرَاهِيمُ الْقَوَاعِدَ مِنَ الْبَيْتِ وَإِسْمَاعِيلُ رَبَّنَا تَقَبَّلْ مِنَّا ۖ إِنَّكَ أَنتَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ (127) Ve ne vakit ki Ibrahim, Beyt'in temellerini yukseltmeye basladı, Ismail ile birlikte soyle dua ettiler: Ey Rabbimiz, bizden kabul buyur, hic suphesiz isiten sensin, bilen sensin |
رَبَّنَا وَاجْعَلْنَا مُسْلِمَيْنِ لَكَ وَمِن ذُرِّيَّتِنَا أُمَّةً مُّسْلِمَةً لَّكَ وَأَرِنَا مَنَاسِكَنَا وَتُبْ عَلَيْنَا ۖ إِنَّكَ أَنتَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ (128) Ey bizim Rabbimiz, hem bizim ikimizi yalnız senin icin boyun egen muslumanlar kıl, hem de soyumuzdan yalnız senin icin boyun egen musluman bir ummet meydana getir ve bize ibadetimizin yollarını goster, tevbemize rahmetle bakıver. Hic suphesiz Tevvab sensin, Rahim sensin |
رَبَّنَا وَابْعَثْ فِيهِمْ رَسُولًا مِّنْهُمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِكَ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُزَكِّيهِمْ ۚ إِنَّكَ أَنتَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ (129) Ey bizim Rabbimiz, bir de onlara iclerinden oyle bir peygamber gonder ki, onlara senin ayetlerini tilavet eylesin, kendilerine kitabı ve hikmeti ogretsin, iclerini ve dıslarını tertemiz yapıp onları pak eylesin. Hic suphesiz Aziz sensin, hikmet sahibi Sensin |
وَمَن يَرْغَبُ عَن مِّلَّةِ إِبْرَاهِيمَ إِلَّا مَن سَفِهَ نَفْسَهُ ۚ وَلَقَدِ اصْطَفَيْنَاهُ فِي الدُّنْيَا ۖ وَإِنَّهُ فِي الْآخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِحِينَ (130) Ibrahim'in milletinden, kendine kıyan beyinsizden baska kim yuz cevirir? Biz onu dunyada seckin birisi yaptık, hic suphesiz o, ahirette de iyilerden biridir |
إِذْ قَالَ لَهُ رَبُّهُ أَسْلِمْ ۖ قَالَ أَسْلَمْتُ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ (131) Rabbi ona, "Islam ol!" emrini verince, o "Ben alemlerin Rabbine teslim oldum." dedi |
وَوَصَّىٰ بِهَا إِبْرَاهِيمُ بَنِيهِ وَيَعْقُوبُ يَا بَنِيَّ إِنَّ اللَّهَ اصْطَفَىٰ لَكُمُ الدِّينَ فَلَا تَمُوتُنَّ إِلَّا وَأَنتُم مُّسْلِمُونَ (132) Bu dini Ibrahim, kendi ogullarına vasiyyet etti, Yakub da oyle yaptı: "Ey ogullarım! Muhakkak ki, bu dini size Allah secti, baska dinlerden uzak durun, yalnızca musluman olarak can verin!" dedi |
أَمْ كُنتُمْ شُهَدَاءَ إِذْ حَضَرَ يَعْقُوبَ الْمَوْتُ إِذْ قَالَ لِبَنِيهِ مَا تَعْبُدُونَ مِن بَعْدِي قَالُوا نَعْبُدُ إِلَٰهَكَ وَإِلَٰهَ آبَائِكَ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ إِلَٰهًا وَاحِدًا وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ (133) Yoksa siz de olaya sahit mi oldunuz; Yakub'a olum hali gelip cattıgı zaman, ogullarına; "Benden sonra neye ibadet edeceksiniz?" dedigi zaman, ogulları; "Senin Allah'ına ve ataların Ibrahim, Ismail ve Ishak'ın Allah'ına, tek olan o Allah'a ibadet edecegiz. Biz ancak O'na boyun egen muslumanlarız." dediler |
تِلْكَ أُمَّةٌ قَدْ خَلَتْ ۖ لَهَا مَا كَسَبَتْ وَلَكُم مَّا كَسَبْتُمْ ۖ وَلَا تُسْأَلُونَ عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ (134) Onlar bir ummetti, geldi gecti. Onlara kendi kazandıkları, size de kendi kazandıgınız. Siz onların yaptıklarından sorguya cekilecek degilsiniz |
وَقَالُوا كُونُوا هُودًا أَوْ نَصَارَىٰ تَهْتَدُوا ۗ قُلْ بَلْ مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا ۖ وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ (135) Bir de: "yahudi veya hıristiyan olunuz ki, hidayet bulasınız." dediler. Sen onlara de ki: "Hayır! Hanif olarak hakka tapan Ibrahim'in dinine (uyarız) ki, o hicbir zaman musriklerden olmadı |
قُولُوا آمَنَّا بِاللَّهِ وَمَا أُنزِلَ إِلَيْنَا وَمَا أُنزِلَ إِلَىٰ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ وَالْأَسْبَاطِ وَمَا أُوتِيَ مُوسَىٰ وَعِيسَىٰ وَمَا أُوتِيَ النَّبِيُّونَ مِن رَّبِّهِمْ لَا نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِّنْهُمْ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ (136) Deyiniz ki, "Biz, Allah'a iman ettik ve bize ne indirildiyse Ibrahim'e, Ismail'e, Ishak'a, Yakup'a ve torunlarına ne indirildiyse, Musa'ya ve Isa'ya ne indirildiyse ve butun peygamberlere Rablerinden ne verildiyse hepsine iman ettik. Biz onların arasında fark gozetmeyiz ve biz ancak O'na boyun egen muslumanlarız |
فَإِنْ آمَنُوا بِمِثْلِ مَا آمَنتُم بِهِ فَقَدِ اهْتَدَوا ۖ وَّإِن تَوَلَّوْا فَإِنَّمَا هُمْ فِي شِقَاقٍ ۖ فَسَيَكْفِيكَهُمُ اللَّهُ ۚ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ (137) Eger onlar da sizin iman ettiginiz gibi iman ederlerse dogru yola girmis, hidayeti bulmus olurlar. Yok eger yuz cevirirlerse onlar sadece ve sadece didismenin icindedirler. Allah onlara karsı sana yeter. Ve O, isitendir, bilendir |
صِبْغَةَ اللَّهِ ۖ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللَّهِ صِبْغَةً ۖ وَنَحْنُ لَهُ عَابِدُونَ (138) Allah'ın boyasına bak, (vaftiz nolacak?) Kim, Allah'dan daha guzel boya vurabilir ki? Iste biz O'na ibadet edenleriz |
قُلْ أَتُحَاجُّونَنَا فِي اللَّهِ وَهُوَ رَبُّنَا وَرَبُّكُمْ وَلَنَا أَعْمَالُنَا وَلَكُمْ أَعْمَالُكُمْ وَنَحْنُ لَهُ مُخْلِصُونَ (139) De ki: "Allah hakkında bizimle didismeye mi gireceksiniz? Oysa O, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz de size. Su kadar var ki, biz O'na ihlas ile sarılıyoruz |
أَمْ تَقُولُونَ إِنَّ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ وَالْأَسْبَاطَ كَانُوا هُودًا أَوْ نَصَارَىٰ ۗ قُلْ أَأَنتُمْ أَعْلَمُ أَمِ اللَّهُ ۗ وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّن كَتَمَ شَهَادَةً عِندَهُ مِنَ اللَّهِ ۗ وَمَا اللَّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ (140) Yoksa siz, Ibrahim de, Ismail de, Ishak da, Yakup da ve torunları da hep yahudi ve hıristiyan idiler mi demek istiyorsunuz?" De ki: "Siz mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı?" Allah'ın sahitlik ettigi bir hakikatı bile bile inkar edenden daha zalim kim olabilir? Allah, yaptıklarınızdan gafil degildir |
تِلْكَ أُمَّةٌ قَدْ خَلَتْ ۖ لَهَا مَا كَسَبَتْ وَلَكُم مَّا كَسَبْتُمْ ۖ وَلَا تُسْأَلُونَ عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ (141) Onlar bir ummet idiler, gelip gectiler. Onlara kendi kazandıkları, size de kendi kazandıklarınız. Ve siz onların yaptıklarından sorumlu tutulacak degilsiniz |
۞ سَيَقُولُ السُّفَهَاءُ مِنَ النَّاسِ مَا وَلَّاهُمْ عَن قِبْلَتِهِمُ الَّتِي كَانُوا عَلَيْهَا ۚ قُل لِّلَّهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ ۚ يَهْدِي مَن يَشَاءُ إِلَىٰ صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ (142) Insanlar icinde bir kısım beyinsizler takımı, "Bunları bulundukları kıbleden ceviren nedir?" diyecekler. De ki: "Dogu da, batı da Allah'ındır. O, kimi dilerse onu hidayete erdirir |
وَكَذَٰلِكَ جَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطًا لِّتَكُونُوا شُهَدَاءَ عَلَى النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَهِيدًا ۗ وَمَا جَعَلْنَا الْقِبْلَةَ الَّتِي كُنتَ عَلَيْهَا إِلَّا لِنَعْلَمَ مَن يَتَّبِعُ الرَّسُولَ مِمَّن يَنقَلِبُ عَلَىٰ عَقِبَيْهِ ۚ وَإِن كَانَتْ لَكَبِيرَةً إِلَّا عَلَى الَّذِينَ هَدَى اللَّهُ ۗ وَمَا كَانَ اللَّهُ لِيُضِيعَ إِيمَانَكُمْ ۚ إِنَّ اللَّهَ بِالنَّاسِ لَرَءُوفٌ رَّحِيمٌ (143) Ve iste boyle, sizi ortada yuruyen bir ummet kıldık ki, siz butun insanlar uzerine adalet ornegi ve hakkın sahitleri olasınız, Peygamber de sizin uzerinize sahit olsun. Daha once icinde durdugun Ka'be'yi kıble yapmamız da sunun icindir: Peygamber'in izince gidecekleri, iki okcesi uzerinde geri doneceklerden ayıralım. Bu is elbette Allah'ın hidayet ettigi kimselerin dısındakilere cok agır gelecekti. Allah imanınızı kaybedecek degildir. Hic suphesiz Allah, butun insanlara cok sefkatlidir, cok merhametlidir |
قَدْ نَرَىٰ تَقَلُّبَ وَجْهِكَ فِي السَّمَاءِ ۖ فَلَنُوَلِّيَنَّكَ قِبْلَةً تَرْضَاهَا ۚ فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ ۚ وَحَيْثُ مَا كُنتُمْ فَوَلُّوا وُجُوهَكُمْ شَطْرَهُ ۗ وَإِنَّ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ لَيَعْلَمُونَ أَنَّهُ الْحَقُّ مِن رَّبِّهِمْ ۗ وَمَا اللَّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا يَعْمَلُونَ (144) Dogrusu, biz, yuzunun semaya yoneldigini, orada sekilden sekile gecerek, aranıp durdugunu goruyorduk. Artık seni hosnud olacagın bir kıbleye cevirecegiz. Haydi bakalım, yuzunu Mescidi Haram'a dogru cevir. Siz de ey muminler, nerede olursanız olun, yuzunuzu o tarafa dogru cevirin! Kendilerine kitap verilmis olanlar da kesinlikle bilirler ki, Rabblerinden gelen o emir haktır. Ve Allah, onların yaptıklarından ve yapmakta olduklarından gafil degildir |
وَلَئِنْ أَتَيْتَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ بِكُلِّ آيَةٍ مَّا تَبِعُوا قِبْلَتَكَ ۚ وَمَا أَنتَ بِتَابِعٍ قِبْلَتَهُمْ ۚ وَمَا بَعْضُهُم بِتَابِعٍ قِبْلَةَ بَعْضٍ ۚ وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ أَهْوَاءَهُم مِّن بَعْدِ مَا جَاءَكَ مِنَ الْعِلْمِ ۙ إِنَّكَ إِذًا لَّمِنَ الظَّالِمِينَ (145) Celalim icin, sen o kitap verilmis olanlara, butun delilleri de getirsen, yine de senin kıblene tabi olmazlar, sen de onların kıblesine tabi olmazsın. Zaten onlar da birbirlerinin kıblesine tabi degiller. Celalim hakkı icin, sana gelen bunca ilmin arkasından sen tutar da onların arzu ve heveslerine uyacak olursan, o zaman hic suphesiz, sen de zalimlerden olursun |
الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْرِفُونَهُ كَمَا يَعْرِفُونَ أَبْنَاءَهُمْ ۖ وَإِنَّ فَرِيقًا مِّنْهُمْ لَيَكْتُمُونَ الْحَقَّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ (146) O kendilerine kitap verdigimiz ummetlerin alimleri onu o peygamberi ogullarını tanır gibi tanırlar, boyle iken iclerinden bir takımı gercegi bile bile gizlerler |
الْحَقُّ مِن رَّبِّكَ ۖ فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَرِينَ (147) O hak, Rabbindendir. Artık supheye dusenlerden olma sakın |
وَلِكُلٍّ وِجْهَةٌ هُوَ مُوَلِّيهَا ۖ فَاسْتَبِقُوا الْخَيْرَاتِ ۚ أَيْنَ مَا تَكُونُوا يَأْتِ بِكُمُ اللَّهُ جَمِيعًا ۚ إِنَّ اللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ (148) Ummetlerden her birinin bir yonu vardır, o ona yonelir, haydin, hep hayırlara kosun, yarısın. Her nerede olsanız Allah sizi toplar, bir araya getirir. Suphesiz ki Allah her seye kadirdir |
وَمِنْ حَيْثُ خَرَجْتَ فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ ۖ وَإِنَّهُ لَلْحَقُّ مِن رَّبِّكَ ۗ وَمَا اللَّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ (149) Hem her nereden yola cıkarsan (namazda) hemen Mescidi Haram'a dogru yuzunu cevir. Bu emir suphesiz hak, Rabbinden oldugu gercektir. Allah yaptıklarınızdan habersiz de degildir |
وَمِنْ حَيْثُ خَرَجْتَ فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ ۚ وَحَيْثُ مَا كُنتُمْ فَوَلُّوا وُجُوهَكُمْ شَطْرَهُ لِئَلَّا يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَيْكُمْ حُجَّةٌ إِلَّا الَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْهُمْ فَلَا تَخْشَوْهُمْ وَاخْشَوْنِي وَلِأُتِمَّ نِعْمَتِي عَلَيْكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ (150) Her nereden yola cıkarsan yuzunu Mescidi Haram'a dogru cevir, ve her nerede olsanız yuzunuzu ona dogru cevirin ki insanlar icin aleyhinizde bir delil olmasın. Ancak iclerinden haksızlık edenler baska. Siz de onlardan korkmayın, benden korkun. Hem uzerinizdeki nimetimi tamamlayayım, hem gerek ki dogru yolu bulasınız |
كَمَا أَرْسَلْنَا فِيكُمْ رَسُولًا مِّنكُمْ يَتْلُو عَلَيْكُمْ آيَاتِنَا وَيُزَكِّيكُمْ وَيُعَلِّمُكُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُعَلِّمُكُم مَّا لَمْ تَكُونُوا تَعْلَمُونَ (151) Nitekim icinizden size bir peygamber gonderdik. O size ayetlerimizi okuyor, sizi temizliyor, size kitabı ve hikmeti ogretiyor. Size bilmediginiz seyleri ogretiyor |
فَاذْكُرُونِي أَذْكُرْكُمْ وَاشْكُرُوا لِي وَلَا تَكْفُرُونِ (152) O halde beni anın, ben de sizi anayım. Bana sukredin de nankorluk etmeyin |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَعِينُوا بِالصَّبْرِ وَالصَّلَاةِ ۚ إِنَّ اللَّهَ مَعَ الصَّابِرِينَ (153) Ey iman edenler! Sabır ve namazla yardım isteyin. Suphe yok ki Allah, sabredenlerle beraberdir |
وَلَا تَقُولُوا لِمَن يُقْتَلُ فِي سَبِيلِ اللَّهِ أَمْوَاتٌ ۚ بَلْ أَحْيَاءٌ وَلَٰكِن لَّا تَشْعُرُونَ (154) Allah yolunda oldurulenlere "oluler" demeyin. Hayır, onlar diridirler. Fakat siz sezemezsiniz |
وَلَنَبْلُوَنَّكُم بِشَيْءٍ مِّنَ الْخَوْفِ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِّنَ الْأَمْوَالِ وَالْأَنفُسِ وَالثَّمَرَاتِ ۗ وَبَشِّرِ الصَّابِرِينَ (155) Caresiz biz sizi biraz korku, biraz aclık, biraz da mallardan, canlardan ve urunlerden eksiltme ile imtihan edecegiz. Mujdele o sabredenleri |
الَّذِينَ إِذَا أَصَابَتْهُم مُّصِيبَةٌ قَالُوا إِنَّا لِلَّهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعُونَ (156) Onlar baslarına bir musibet geldigi zaman: "Biz Allah'a aidiz ve sonunda O'na donecegiz." derler |
أُولَٰئِكَ عَلَيْهِمْ صَلَوَاتٌ مِّن رَّبِّهِمْ وَرَحْمَةٌ ۖ وَأُولَٰئِكَ هُمُ الْمُهْتَدُونَ (157) Iste onlar var ya, Rablerinden, magfiretler ve rahmet onlaradır. Iste hidayete erenler de onlardır |
۞ إِنَّ الصَّفَا وَالْمَرْوَةَ مِن شَعَائِرِ اللَّهِ ۖ فَمَنْ حَجَّ الْبَيْتَ أَوِ اعْتَمَرَ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِ أَن يَطَّوَّفَ بِهِمَا ۚ وَمَن تَطَوَّعَ خَيْرًا فَإِنَّ اللَّهَ شَاكِرٌ عَلِيمٌ (158) Gercekten Safa ile Merve Allah'ın alametlerindendir. Onun icin her kim hac veya umre niyetiyle Ka'be'yi ziyaret ederse, bunları tavaf etmesinde ona bir gunah yoktur. Her kim de gonlunden koparak bir hayır islerse, suphesiz Allah iyiligin karsılıgını verir, o her seyi bilir |
إِنَّ الَّذِينَ يَكْتُمُونَ مَا أَنزَلْنَا مِنَ الْبَيِّنَاتِ وَالْهُدَىٰ مِن بَعْدِ مَا بَيَّنَّاهُ لِلنَّاسِ فِي الْكِتَابِ ۙ أُولَٰئِكَ يَلْعَنُهُمُ اللَّهُ وَيَلْعَنُهُمُ اللَّاعِنُونَ (159) Indirdigimiz apacık delilleri ve hidayetin kendisi olan ayetleri insanlar icin biz kitapta acıkladıktan sonra gizleyenler var ya mutlaka onlara Allah lanet eder. Lanet edebilecek olanlar da lanet ederler |
إِلَّا الَّذِينَ تَابُوا وَأَصْلَحُوا وَبَيَّنُوا فَأُولَٰئِكَ أَتُوبُ عَلَيْهِمْ ۚ وَأَنَا التَّوَّابُ الرَّحِيمُ (160) Ancak tevbe edip halini duzelterek gercegi soyleyenler baska. Iste onları ben bagıslarım. Ben cok merhamet ediciyim, tevbeleri cokca kabul ederim |
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَمَاتُوا وَهُمْ كُفَّارٌ أُولَٰئِكَ عَلَيْهِمْ لَعْنَةُ اللَّهِ وَالْمَلَائِكَةِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ (161) Ama ayetlerimizi inkar etmis ve kafir olarak can vermis olanlara gelince, iste Allah'ın laneti, meleklerin laneti ve insanların laneti hep onların uzerine olsun |
خَالِدِينَ فِيهَا ۖ لَا يُخَفَّفُ عَنْهُمُ الْعَذَابُ وَلَا هُمْ يُنظَرُونَ (162) Onlar ebedi olarak onun altında kalırlar. Ne azabları hafifletilir, ne de kendilerine goz actırılır |
وَإِلَٰهُكُمْ إِلَٰهٌ وَاحِدٌ ۖ لَّا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ الرَّحْمَٰنُ الرَّحِيمُ (163) Her halde hepinizin ilahı, bir tek ilahtır. Ondan baska bir ilah yoktur. O Rahman ve Rahim'dir |
إِنَّ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاخْتِلَافِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَالْفُلْكِ الَّتِي تَجْرِي فِي الْبَحْرِ بِمَا يَنفَعُ النَّاسَ وَمَا أَنزَلَ اللَّهُ مِنَ السَّمَاءِ مِن مَّاءٍ فَأَحْيَا بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَبَثَّ فِيهَا مِن كُلِّ دَابَّةٍ وَتَصْرِيفِ الرِّيَاحِ وَالسَّحَابِ الْمُسَخَّرِ بَيْنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ (164) Suphesiz goklerin ve yerin yaratılısında, gece ile gunduzun birbiri ardınca gelisinde, insanlara yarar seylerle denizde akıp giden gemide, Allah'ın yukarıdan bir su indirip de onunla yeri olumunden sonra diriltmesinde, diriltip de uzerinde deprenen hayvanları yaymasında, ruzgarları degistirmesinde, gok ile yer arasında emre hazır olan bulutta suphesiz akıllı olan bir topluluk icin elbette Allah'ın birligine deliller vardır |
وَمِنَ النَّاسِ مَن يَتَّخِذُ مِن دُونِ اللَّهِ أَندَادًا يُحِبُّونَهُمْ كَحُبِّ اللَّهِ ۖ وَالَّذِينَ آمَنُوا أَشَدُّ حُبًّا لِّلَّهِ ۗ وَلَوْ يَرَى الَّذِينَ ظَلَمُوا إِذْ يَرَوْنَ الْعَذَابَ أَنَّ الْقُوَّةَ لِلَّهِ جَمِيعًا وَأَنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعَذَابِ (165) Insanlardan kimi de Allah'tan baska seyleri O'na es tutuyorlar da onları, Allah'ı sever gibi seviyorlar. Oysa iman edenlerin Allah sevgisi daha kuvvetlidir. O zulmedenler, azabı gorecekleri zaman butun kuvvetin Allah'a ait oldugunu ve Allah'ın azabının gercekten cok siddetli bulundugunu keske anlasalardı |
إِذْ تَبَرَّأَ الَّذِينَ اتُّبِعُوا مِنَ الَّذِينَ اتَّبَعُوا وَرَأَوُا الْعَذَابَ وَتَقَطَّعَتْ بِهِمُ الْأَسْبَابُ (166) O zaman kendilerine uyulan kimseler, azabı gorerek kendilerine uyanlardan kacıp uzaklasmıslar ve aralarındaki butun baglar parca parca kopmustur |
وَقَالَ الَّذِينَ اتَّبَعُوا لَوْ أَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَتَبَرَّأَ مِنْهُمْ كَمَا تَبَرَّءُوا مِنَّا ۗ كَذَٰلِكَ يُرِيهِمُ اللَّهُ أَعْمَالَهُمْ حَسَرَاتٍ عَلَيْهِمْ ۖ وَمَا هُم بِخَارِجِينَ مِنَ النَّارِ (167) Onlara uyanlar da soyle demektedirler: "Ah, bizim icin dunyaya bir donus olsaydı da onların bizden uzaklastıkları gibi biz de onlardan uzaklassaydık!" Iste boylece Allah onlara butun amellerini, uzerlerine yıgılmıs hasretler (pismanlık ve uzuntuler) halinde gosterecektir. Onlar bu atesten cıkacak degillerdir |
يَا أَيُّهَا النَّاسُ كُلُوا مِمَّا فِي الْأَرْضِ حَلَالًا طَيِّبًا وَلَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ ۚ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ (168) Ey insanlar! Butun yeryuzundeki nimetlerimden helal olmak, temiz olmak sartıyla yiyin. Fakat seytanın adımlarına uymayın. Cunku o size belli bir dusmandır |
إِنَّمَا يَأْمُرُكُم بِالسُّوءِ وَالْفَحْشَاءِ وَأَن تَقُولُوا عَلَى اللَّهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ (169) O size hep cirkin ve murdar isleri emreder, Allah'a karsı bilmediginiz seyler soylemenizi ister |
وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ اتَّبِعُوا مَا أَنزَلَ اللَّهُ قَالُوا بَلْ نَتَّبِعُ مَا أَلْفَيْنَا عَلَيْهِ آبَاءَنَا ۗ أَوَلَوْ كَانَ آبَاؤُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ شَيْئًا وَلَا يَهْتَدُونَ (170) Onlara: "Allah'ın indirdigine uyun." dendigi vakit de: "Yok, atalarımızı neyin uzerinde bulduysak ona uyarız." dediler. Ya ataları bir seye akıl erdiremez ve dogruyu secemez idiyseler de mi onlara uyacaklar |
وَمَثَلُ الَّذِينَ كَفَرُوا كَمَثَلِ الَّذِي يَنْعِقُ بِمَا لَا يَسْمَعُ إِلَّا دُعَاءً وَنِدَاءً ۚ صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لَا يَعْقِلُونَ (171) O kafirlerin hali, sadece bir cagırma veya bagırmadan baskasını isitmeyerek haykıranın haline benzer; onlar sagırdırlar, dilsizdirler, kordurler, akıl da etmezler |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُلُوا مِن طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ وَاشْكُرُوا لِلَّهِ إِن كُنتُمْ إِيَّاهُ تَعْبُدُونَ (172) Ey iman edenler! Size kısmet ettigimiz rızıkların hos ve temiz olanlarından yiyin ve Allah'a sukredin, eger yalnız O'na kulluk ediyorsanız |
إِنَّمَا حَرَّمَ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةَ وَالدَّمَ وَلَحْمَ الْخِنزِيرِ وَمَا أُهِلَّ بِهِ لِغَيْرِ اللَّهِ ۖ فَمَنِ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ وَلَا عَادٍ فَلَا إِثْمَ عَلَيْهِ ۚ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ (173) O, size yalnız sunları haram kıldı: Olu hayvan, kan, domuz eti, bir de Allah'tan baskası adına kesilen hayvanlar. Sonra kim bunlardan yemeye mecbur kalırsa, baskasının hakkına tecavuz etmemek ve zaruret olcusunu gecmemek sartıyla ona da bir gunah yukletilmez. Cunku Allah cok bagıslayıcıdır, cok merhametlidir |
إِنَّ الَّذِينَ يَكْتُمُونَ مَا أَنزَلَ اللَّهُ مِنَ الْكِتَابِ وَيَشْتَرُونَ بِهِ ثَمَنًا قَلِيلًا ۙ أُولَٰئِكَ مَا يَأْكُلُونَ فِي بُطُونِهِمْ إِلَّا النَّارَ وَلَا يُكَلِّمُهُمُ اللَّهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلَا يُزَكِّيهِمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ (174) Allah'ın indirdigi kitaptan bir seyi gizleyip de bununla biraz para alanlar gercekten karınları dolusu atesten baska birsey yemezler. Kıyamet gunu Allah onlara ne soz soyler, ne de kendilerini temize cıkarır. Onlara sadece acı veren bir azab vardır |
أُولَٰئِكَ الَّذِينَ اشْتَرَوُا الضَّلَالَةَ بِالْهُدَىٰ وَالْعَذَابَ بِالْمَغْفِرَةِ ۚ فَمَا أَصْبَرَهُمْ عَلَى النَّارِ (175) Iste onlar, hidayeti verip sapıklıgı, affedilmeyi bırakıp azabı satın alan kimselerdir. Bunlar, atese karsı ne kadar da sabırlıdırlar |
ذَٰلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ نَزَّلَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ ۗ وَإِنَّ الَّذِينَ اخْتَلَفُوا فِي الْكِتَابِ لَفِي شِقَاقٍ بَعِيدٍ (176) Suphesiz ki Allah kitabı hak bir sebeple indirmistir. Kitap hakkında ihtilafa dusenler ise, suphesiz haktan uzak, bir anlasmazlık icindedirler |
۞ لَّيْسَ الْبِرَّ أَن تُوَلُّوا وُجُوهَكُمْ قِبَلَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَلَٰكِنَّ الْبِرَّ مَنْ آمَنَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَالْمَلَائِكَةِ وَالْكِتَابِ وَالنَّبِيِّينَ وَآتَى الْمَالَ عَلَىٰ حُبِّهِ ذَوِي الْقُرْبَىٰ وَالْيَتَامَىٰ وَالْمَسَاكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ وَالسَّائِلِينَ وَفِي الرِّقَابِ وَأَقَامَ الصَّلَاةَ وَآتَى الزَّكَاةَ وَالْمُوفُونَ بِعَهْدِهِمْ إِذَا عَاهَدُوا ۖ وَالصَّابِرِينَ فِي الْبَأْسَاءِ وَالضَّرَّاءِ وَحِينَ الْبَأْسِ ۗ أُولَٰئِكَ الَّذِينَ صَدَقُوا ۖ وَأُولَٰئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ (177) Yuzlerinizi bazan dogu, bazan batı tarafına cevirmeniz erginlik degildir. Fakat eren o kimselerdir ki, Allah'a, ahiret gunune, meleklere, kitaba ve butun peygamberlere iman edip, yakınlıgı olanlara, oksuzlere, yoksullara, yolda kalmısa, dilenenlere ve esirleri kurtarmaya seve seve mal verirler. Namazı kılarlar, zekatı verirler. Bir de andlastıkları zaman sozlerini yerine getirenler, hele sıkıntı ve hastalık durumlarında ve harbin siddetli zamanında sabır ve kararlılık gosterenler var ya, iste dogru olanlar da bunlardır, korunanlar da bunlardır |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِصَاصُ فِي الْقَتْلَى ۖ الْحُرُّ بِالْحُرِّ وَالْعَبْدُ بِالْعَبْدِ وَالْأُنثَىٰ بِالْأُنثَىٰ ۚ فَمَنْ عُفِيَ لَهُ مِنْ أَخِيهِ شَيْءٌ فَاتِّبَاعٌ بِالْمَعْرُوفِ وَأَدَاءٌ إِلَيْهِ بِإِحْسَانٍ ۗ ذَٰلِكَ تَخْفِيفٌ مِّن رَّبِّكُمْ وَرَحْمَةٌ ۗ فَمَنِ اعْتَدَىٰ بَعْدَ ذَٰلِكَ فَلَهُ عَذَابٌ أَلِيمٌ (178) Ey iman edenler! Oldurmede kısas size farz kılındı. Hure hur, koleye kole, kadına kadın. Ama her kim, olenin kardesi tarafından bir sey karsılıgı bagıslanırsa, o zaman orfe uyması, ona diyeti guzellikle odemesi gerekir. Bu, Rabbiniz tarafından bir hafifletme ve bir rahmettir. Her kim bunun arkasından yine saldırırsa, artık ona acı veren bir azab vardır |
وَلَكُمْ فِي الْقِصَاصِ حَيَاةٌ يَا أُولِي الْأَلْبَابِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ (179) Ey temiz akıl sahipleri! Kısasta sizin icin bir hayat vardır. Umit edilir ki, korunursunuz |
كُتِبَ عَلَيْكُمْ إِذَا حَضَرَ أَحَدَكُمُ الْمَوْتُ إِن تَرَكَ خَيْرًا الْوَصِيَّةُ لِلْوَالِدَيْنِ وَالْأَقْرَبِينَ بِالْمَعْرُوفِ ۖ حَقًّا عَلَى الْمُتَّقِينَ (180) Birinize olum geldigi vakit, bir hayır (bir mal) bırakacaksa, babası, anası ve en yakın akrabası icin mesru bir surette vasiyet etmek, Allah'tan korkan kimseler uzerine yerine getirilmesi vacib bir hak olarak size farz kılındı |
فَمَن بَدَّلَهُ بَعْدَمَا سَمِعَهُ فَإِنَّمَا إِثْمُهُ عَلَى الَّذِينَ يُبَدِّلُونَهُ ۚ إِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ (181) Simdi her kim, bunu duyduktan sonra onu degistirirse, her halde vebali, sırf o degistirenlerin boynunadır. Suphe yok ki Allah, her seyi isitir ve bilir |
فَمَنْ خَافَ مِن مُّوصٍ جَنَفًا أَوْ إِثْمًا فَأَصْلَحَ بَيْنَهُمْ فَلَا إِثْمَ عَلَيْهِ ۚ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ (182) Her kim de vasiyet edenin, bir hata islemesinden veya bir gunaha girmesinden endise eder de tarafların arasını duzeltirse, ona bir vebal yoktur. Suphesiz ki, Allah cok bagıslayıcıdır, cok merhamet edicidir |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ (183) Ey iman edenler! Oruc, sizden oncekilere farz kılındıgı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz |
أَيَّامًا مَّعْدُودَاتٍ ۚ فَمَن كَانَ مِنكُم مَّرِيضًا أَوْ عَلَىٰ سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِّنْ أَيَّامٍ أُخَرَ ۚ وَعَلَى الَّذِينَ يُطِيقُونَهُ فِدْيَةٌ طَعَامُ مِسْكِينٍ ۖ فَمَن تَطَوَّعَ خَيْرًا فَهُوَ خَيْرٌ لَّهُ ۚ وَأَن تَصُومُوا خَيْرٌ لَّكُمْ ۖ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ (184) (Size farz kılınan oruc), sayılı gunlerdedir. Icinizden hasta olan veya yolculukta bulunan ise, diger gunlerde, tutamadıgı gunler sayısınca tutar. Ona dayanıp kalacaklar uzerine de bir yoksulu doyuracak kadar fidye gerekir. Her kim de hayrına fidyeyi artırırsa, hakkında daha hayırlıdır. Bununla beraber, eger bilirseniz, oruc tutmanız sizin icin daha hayırlıdır |
شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذِي أُنزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ هُدًى لِّلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِّنَ الْهُدَىٰ وَالْفُرْقَانِ ۚ فَمَن شَهِدَ مِنكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُ ۖ وَمَن كَانَ مَرِيضًا أَوْ عَلَىٰ سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِّنْ أَيَّامٍ أُخَرَ ۗ يُرِيدُ اللَّهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلَا يُرِيدُ بِكُمُ الْعُسْرَ وَلِتُكْمِلُوا الْعِدَّةَ وَلِتُكَبِّرُوا اللَّهَ عَلَىٰ مَا هَدَاكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ (185) O Ramazan ayı ki, insanları irsad icin, hak ile batılı ayıracak olan, hidayet rehberi ve deliller halinde bulunan Kur'an onda indirildi. Onun icin sizden her kim bu aya sahit olursa onda oruc tutsun. Kim de hasta, yahut yolculukta ise tutamadıgı gunler sayısınca diger gunlerde kaza etsin. Allah size kolaylık diler zorluk dilemez. Sayıyı tamamlamanızı, size dogru yolu gosterdiginden dolayı Allah'ı tekbir etmenizi ister. Umulur ki sukredersiniz |
وَإِذَا سَأَلَكَ عِبَادِي عَنِّي فَإِنِّي قَرِيبٌ ۖ أُجِيبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ إِذَا دَعَانِ ۖ فَلْيَسْتَجِيبُوا لِي وَلْيُؤْمِنُوا بِي لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ (186) Sayet kullarım, sana benden sordularsa, gercekten ben cok yakınımdır. Bana dua edince, duacının duasını kabul ederim. O halde onlar da benim davetime kossunlar ve bana hakkıyla iman etsinler ki, dogru yola gidebilsinler |
أُحِلَّ لَكُمْ لَيْلَةَ الصِّيَامِ الرَّفَثُ إِلَىٰ نِسَائِكُمْ ۚ هُنَّ لِبَاسٌ لَّكُمْ وَأَنتُمْ لِبَاسٌ لَّهُنَّ ۗ عَلِمَ اللَّهُ أَنَّكُمْ كُنتُمْ تَخْتَانُونَ أَنفُسَكُمْ فَتَابَ عَلَيْكُمْ وَعَفَا عَنكُمْ ۖ فَالْآنَ بَاشِرُوهُنَّ وَابْتَغُوا مَا كَتَبَ اللَّهُ لَكُمْ ۚ وَكُلُوا وَاشْرَبُوا حَتَّىٰ يَتَبَيَّنَ لَكُمُ الْخَيْطُ الْأَبْيَضُ مِنَ الْخَيْطِ الْأَسْوَدِ مِنَ الْفَجْرِ ۖ ثُمَّ أَتِمُّوا الصِّيَامَ إِلَى اللَّيْلِ ۚ وَلَا تُبَاشِرُوهُنَّ وَأَنتُمْ عَاكِفُونَ فِي الْمَسَاجِدِ ۗ تِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ فَلَا تَقْرَبُوهَا ۗ كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ آيَاتِهِ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ (187) Oruc gecesi kadınlarınıza yaklasmanız, size helal kılındı. Onlar, sizin icin bir ortu, siz de onlar icin bir ortu durumundasınız. Allah, nefsinize guvenemeyeceginizi bildigi icin muracaatınızı kabul buyurdu ve sizi bagısladı. Simdi onlara yaklasın ve Allah'ın sizler icin yazdıgını isteyin. Ta fecrin beyaz ipligi siyah iplikden size secilinceye kadar yiyin, icin. Sonra da ertesi geceye kadar orucu tam tutun. Bununla beraber siz mescitlerde itikaf halinde iken onlara yaklasmayın. Bunlar, Allah'ınsınırlarıdır, sakın onlara yaklasmayın. Allah, ayetlerini insanlara boyle acıklıyor ki sakınıp korunsunlar |
وَلَا تَأْكُلُوا أَمْوَالَكُم بَيْنَكُم بِالْبَاطِلِ وَتُدْلُوا بِهَا إِلَى الْحُكَّامِ لِتَأْكُلُوا فَرِيقًا مِّنْ أَمْوَالِ النَّاسِ بِالْإِثْمِ وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ (188) Bir de aranızda mallarınızı batıl sebeplerle yemeyin. Insanların mallarından bir kısmını bile bile gunah ile yemek icin, o malları hakimlere rusvet olarak vermeyin |
۞ يَسْأَلُونَكَ عَنِ الْأَهِلَّةِ ۖ قُلْ هِيَ مَوَاقِيتُ لِلنَّاسِ وَالْحَجِّ ۗ وَلَيْسَ الْبِرُّ بِأَن تَأْتُوا الْبُيُوتَ مِن ظُهُورِهَا وَلَٰكِنَّ الْبِرَّ مَنِ اتَّقَىٰ ۗ وَأْتُوا الْبُيُوتَ مِنْ أَبْوَابِهَا ۚ وَاتَّقُوا اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ (189) Sana hilallerden soruyorlar. De ki: Onlar insanlar icin de, hac icin de vakit olculeridir. Bununla beraber iyilik, evlere arkalarından gelmeniz degildir. Fakat iyilige eren, kotulukten korunan kimsedir. Evlere kapılarından gelin, Allah'tan korkun ki, kurtulusa eresiniz |
وَقَاتِلُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ الَّذِينَ يُقَاتِلُونَكُمْ وَلَا تَعْتَدُوا ۚ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْمُعْتَدِينَ (190) Size savas acanlarla Allah yolunda carpısın. Fakat haksız saldırıda bulunmayın. Cunku Allah, haksız saldırıda bulunanları sevmez |
وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ ثَقِفْتُمُوهُمْ وَأَخْرِجُوهُم مِّنْ حَيْثُ أَخْرَجُوكُمْ ۚ وَالْفِتْنَةُ أَشَدُّ مِنَ الْقَتْلِ ۚ وَلَا تُقَاتِلُوهُمْ عِندَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ حَتَّىٰ يُقَاتِلُوكُمْ فِيهِ ۖ فَإِن قَاتَلُوكُمْ فَاقْتُلُوهُمْ ۗ كَذَٰلِكَ جَزَاءُ الْكَافِرِينَ (191) Onları nerede yakalarsanız oldurun ve sizi cıkardıkları yerden onları cıkarın. O fitne, oldurmeden daha siddetlidir. Yalnız Mescidi Haram yanında onlar sizinle savasmadıkca siz de onlarla savasmayın. Fakat sizi oldurmeye kalkısırlarsa, hemen onları oldurun. Kafirlerin cezası boyledir |
فَإِنِ انتَهَوْا فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ (192) Artık sirkten vazgecerlerse, suphesiz ki Allah cok bagıslayıcıdır, cok merhamet edicidir |
وَقَاتِلُوهُمْ حَتَّىٰ لَا تَكُونَ فِتْنَةٌ وَيَكُونَ الدِّينُ لِلَّهِ ۖ فَإِنِ انتَهَوْا فَلَا عُدْوَانَ إِلَّا عَلَى الظَّالِمِينَ (193) Hem bir fitne kalmayıp, din yalnız Allah'ın oluncaya kadar onlarla carpısın. Vazgecerlerse, dusmanlık ancak zalimlere karsıdır |
الشَّهْرُ الْحَرَامُ بِالشَّهْرِ الْحَرَامِ وَالْحُرُمَاتُ قِصَاصٌ ۚ فَمَنِ اعْتَدَىٰ عَلَيْكُمْ فَاعْتَدُوا عَلَيْهِ بِمِثْلِ مَا اعْتَدَىٰ عَلَيْكُمْ ۚ وَاتَّقُوا اللَّهَ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ مَعَ الْمُتَّقِينَ (194) Hurmetli ay hurmetli aya ve butun hurmetler birbirine karsılıktır. O halde kim size saldırdıysa, siz de ona yaptıgı saldırının aynıyle saldırın da ileri gitmeye Allah'tan korkun ve bilin ki Allah, takva sahipleriyle beraberdir |
وَأَنفِقُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَلَا تُلْقُوا بِأَيْدِيكُمْ إِلَى التَّهْلُكَةِ ۛ وَأَحْسِنُوا ۛ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ (195) Allah yolunda mal harcayın da kendinizi ellerinizle tehlikeye bırakmayın ve guzel hareket edin. Cunku Allah guzellik ve iyilik edenleri sever |
وَأَتِمُّوا الْحَجَّ وَالْعُمْرَةَ لِلَّهِ ۚ فَإِنْ أُحْصِرْتُمْ فَمَا اسْتَيْسَرَ مِنَ الْهَدْيِ ۖ وَلَا تَحْلِقُوا رُءُوسَكُمْ حَتَّىٰ يَبْلُغَ الْهَدْيُ مَحِلَّهُ ۚ فَمَن كَانَ مِنكُم مَّرِيضًا أَوْ بِهِ أَذًى مِّن رَّأْسِهِ فَفِدْيَةٌ مِّن صِيَامٍ أَوْ صَدَقَةٍ أَوْ نُسُكٍ ۚ فَإِذَا أَمِنتُمْ فَمَن تَمَتَّعَ بِالْعُمْرَةِ إِلَى الْحَجِّ فَمَا اسْتَيْسَرَ مِنَ الْهَدْيِ ۚ فَمَن لَّمْ يَجِدْ فَصِيَامُ ثَلَاثَةِ أَيَّامٍ فِي الْحَجِّ وَسَبْعَةٍ إِذَا رَجَعْتُمْ ۗ تِلْكَ عَشَرَةٌ كَامِلَةٌ ۗ ذَٰلِكَ لِمَن لَّمْ يَكُنْ أَهْلُهُ حَاضِرِي الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ ۚ وَاتَّقُوا اللَّهَ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ (196) Hac ve umreyi de Allah icin tamam yapın. Eger bunlardan alıkonursanız, o zaman kolayınıza gelen bir kurban gonderin. Bununla beraber bu kurban, kesilecegi yere varıncaya kadar baslarınızı tıras etmeyin. Icinizden hasta olana veya basından bir rahatsızlıgı bulunana tıras icin oruc veya sadaka yahut da kurbandan ibaret bir fidye gerekir. Engellemeden kurtuldugunuz zaman da her kim hacca kadar umre ile sevab kazanmak isterse, ona da kolayına gelen bir kurban gerekir. Bunu bulamayana ise uc gun hacda, yedi de dondugunuzde ki tam on gun oruc tutması lazım gelir. Bu hukum, ailesi Mescidi Haram civarında oturmayanlar icindir. Allah'tan korkun ve bilin ki Allah'ın azabı gercekten cok siddetlidir |
الْحَجُّ أَشْهُرٌ مَّعْلُومَاتٌ ۚ فَمَن فَرَضَ فِيهِنَّ الْحَجَّ فَلَا رَفَثَ وَلَا فُسُوقَ وَلَا جِدَالَ فِي الْحَجِّ ۗ وَمَا تَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ يَعْلَمْهُ اللَّهُ ۗ وَتَزَوَّدُوا فَإِنَّ خَيْرَ الزَّادِ التَّقْوَىٰ ۚ وَاتَّقُونِ يَا أُولِي الْأَلْبَابِ (197) Hac, bilinen aylardadır. Her kim o aylarda hacca baslayıp kendisine farz ederse; artık hacda kadına yaklasmak, gunah islemek ve kavga etmek yoktur. Siz hayırdan ne islerseniz, Allah onu bilir. Kendinize azık edinin. Suphesiz ki azıkların en hayırlısı Allah korkusudur. Ey akıl sahipleri! Benden korkun |
لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَن تَبْتَغُوا فَضْلًا مِّن رَّبِّكُمْ ۚ فَإِذَا أَفَضْتُم مِّنْ عَرَفَاتٍ فَاذْكُرُوا اللَّهَ عِندَ الْمَشْعَرِ الْحَرَامِ ۖ وَاذْكُرُوهُ كَمَا هَدَاكُمْ وَإِن كُنتُم مِّن قَبْلِهِ لَمِنَ الضَّالِّينَ (198) Rabbinizin lutfunu istemenizde size bir gunah yoktur. Arafat'tan indiginiz zaman Mes'ari Haram yanında (Muzdelife'de) Allah'ı zikredin. O'nu, size gosterdigi sekilde zikredin. Dogrusu siz, bundan once gercekten sapmıslardandınız |
ثُمَّ أَفِيضُوا مِنْ حَيْثُ أَفَاضَ النَّاسُ وَاسْتَغْفِرُوا اللَّهَ ۚ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ (199) Sonra insanların akıp geldigi yerden siz de akıp gelin. Allah'tan bagıslanmanızı isteyin. Cunku Allah cok bagıslayıcıdır, cok merhamet edicidir |
فَإِذَا قَضَيْتُم مَّنَاسِكَكُمْ فَاذْكُرُوا اللَّهَ كَذِكْرِكُمْ آبَاءَكُمْ أَوْ أَشَدَّ ذِكْرًا ۗ فَمِنَ النَّاسِ مَن يَقُولُ رَبَّنَا آتِنَا فِي الدُّنْيَا وَمَا لَهُ فِي الْآخِرَةِ مِنْ خَلَاقٍ (200) Nihayet hac ibadetlerinizi bitirdiginiz zaman, onceleri babalarınızı andıgınız gibi, hatta daha kuvvetli bir anısla Allah'ı anın. Insanlardan kimisi: "Ey Rabbimiz! Bize dunyada ver!" der. Onun icin ahirette hicbir kısmet yoktur |
وَمِنْهُم مَّن يَقُولُ رَبَّنَا آتِنَا فِي الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الْآخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ (201) Yine onlardan: "Ey Rabbimiz! Bize dunyada bir guzellik ve ahirette de bir guzellik ver ve bizi ates azabından koru!" diyenler vardır |
أُولَٰئِكَ لَهُمْ نَصِيبٌ مِّمَّا كَسَبُوا ۚ وَاللَّهُ سَرِيعُ الْحِسَابِ (202) Iste onlar icin, kazandıklarından bir nasib vardır. Allah, hesabı cok cabuk gorur |
۞ وَاذْكُرُوا اللَّهَ فِي أَيَّامٍ مَّعْدُودَاتٍ ۚ فَمَن تَعَجَّلَ فِي يَوْمَيْنِ فَلَا إِثْمَ عَلَيْهِ وَمَن تَأَخَّرَ فَلَا إِثْمَ عَلَيْهِ ۚ لِمَنِ اتَّقَىٰ ۗ وَاتَّقُوا اللَّهَ وَاعْلَمُوا أَنَّكُمْ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ (203) Bir de sayılı gunlerde Allah'ı zikredin (tekbir alın). Bunlardan kim iki gun icinde (Mina'dan) donmek icin acele ederse ona gunah yoktur. Kim geri kalırsa ona da gunah yoktur. Ama bu, takva sahipleri icindir. Allah'tan korkun ve bilin ki, siz ancak O'nun huzuruna varıp toplanacaksınız |
وَمِنَ النَّاسِ مَن يُعْجِبُكَ قَوْلُهُ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيُشْهِدُ اللَّهَ عَلَىٰ مَا فِي قَلْبِهِ وَهُوَ أَلَدُّ الْخِصَامِ (204) Insanlardan kimi de vardır ki, dunya hayatı hakkındaki sozleri senin hosuna gider ve o kalbindekine Allah'ı sahit tutar. Halbuki O, Islam dusmanlarının en yamanıdır |
وَإِذَا تَوَلَّىٰ سَعَىٰ فِي الْأَرْضِ لِيُفْسِدَ فِيهَا وَيُهْلِكَ الْحَرْثَ وَالنَّسْلَ ۗ وَاللَّهُ لَا يُحِبُّ الْفَسَادَ (205) Is basına gecti mi yeryuzunde bozgunculuk cıkarmak, ekini ve nesli helak etmek icin kosar. Allah ise bozgunculugu sevmez |
وَإِذَا قِيلَ لَهُ اتَّقِ اللَّهَ أَخَذَتْهُ الْعِزَّةُ بِالْإِثْمِ ۚ فَحَسْبُهُ جَهَنَّمُ ۚ وَلَبِئْسَ الْمِهَادُ (206) Ona: "Allah'tan kork!" dendigi zaman da kendisini onuru (gururu) gunah islemeye sevkeder. Cehennem de onun hakkından gelir. O ne kotu bir yataktır |
وَمِنَ النَّاسِ مَن يَشْرِي نَفْسَهُ ابْتِغَاءَ مَرْضَاتِ اللَّهِ ۗ وَاللَّهُ رَءُوفٌ بِالْعِبَادِ (207) Yine insanlardan kimi de vardır ki, Allah'ın rızasına ermek icin kendini feda eder. Allah ise kullarına cok merhametlidir |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا ادْخُلُوا فِي السِّلْمِ كَافَّةً وَلَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ ۚ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ (208) Ey iman edenler! Hepiniz barıs ve selamete girin de seytanın adımlarına uymayın. Cunku o sizin aranızı acan belli bir dusmandır |
فَإِن زَلَلْتُم مِّن بَعْدِ مَا جَاءَتْكُمُ الْبَيِّنَاتُ فَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ (209) Size bunca deliller geldikten sonra yine kayarsanız, iyi bilin ki, Allah cok gucludur, hukum ve hikmet sahibidir |
هَلْ يَنظُرُونَ إِلَّا أَن يَأْتِيَهُمُ اللَّهُ فِي ظُلَلٍ مِّنَ الْغَمَامِ وَالْمَلَائِكَةُ وَقُضِيَ الْأَمْرُ ۚ وَإِلَى اللَّهِ تُرْجَعُ الْأُمُورُ (210) Onlar sadece gozetiyorlar ki, Allah, buluttan golgelikler icinde meleklerle birlikte geliversin de is bitiriliversin. Halbuki butun isler Allah'a dondurulup goturulur |
سَلْ بَنِي إِسْرَائِيلَ كَمْ آتَيْنَاهُم مِّنْ آيَةٍ بَيِّنَةٍ ۗ وَمَن يُبَدِّلْ نِعْمَةَ اللَّهِ مِن بَعْدِ مَا جَاءَتْهُ فَإِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ (211) Israilogullarına sor: Biz onlara ne kadar acık ayetler vermistik. Fakat Allah'ın nimetini her kim kendisine geldikten sonra degistirirse, suphe yok ki, Allah'ın azabı cok siddetlidir |
زُيِّنَ لِلَّذِينَ كَفَرُوا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَيَسْخَرُونَ مِنَ الَّذِينَ آمَنُوا ۘ وَالَّذِينَ اتَّقَوْا فَوْقَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ۗ وَاللَّهُ يَرْزُقُ مَن يَشَاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ (212) Dunya hayatı, inkar edenler icin bezendi. (Onlar), iman edenlerle egleniyorlar. Halbuki takva sahibi olan o muminler, kıyamet gunu onların ustundedir. Allah diledigine hesapsız rızık verir |
كَانَ النَّاسُ أُمَّةً وَاحِدَةً فَبَعَثَ اللَّهُ النَّبِيِّينَ مُبَشِّرِينَ وَمُنذِرِينَ وَأَنزَلَ مَعَهُمُ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِيَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ فِيمَا اخْتَلَفُوا فِيهِ ۚ وَمَا اخْتَلَفَ فِيهِ إِلَّا الَّذِينَ أُوتُوهُ مِن بَعْدِ مَا جَاءَتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ ۖ فَهَدَى اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا لِمَا اخْتَلَفُوا فِيهِ مِنَ الْحَقِّ بِإِذْنِهِ ۗ وَاللَّهُ يَهْدِي مَن يَشَاءُ إِلَىٰ صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ (213) Insanlar tek bir ummetti. Ayrılmaları uzerine Allah, rahmetinin mujdecileri ve azabının habercileri olmak uzere peygamberler gonderdi ve beraberlerinde hak ile ilgili kitap indirdi ki, insanların, aralarında ihtilaf ettikleri seyler hakkında hakem olsun. Bunda da sırf o kitap verilenler, kendilerine bunca deliller geldikten sonra tuttular, aralarındaki hırs ve kıskanclık yuzunden anlasmazlıga dustuler. Bunun uzerine Allah kendi izniyle, iman edenleri, onların hakkında anlasmazlıga dustukleri hakka, ulastırdı. Allah, diledigini dogru yola iletir |
أَمْ حَسِبْتُمْ أَن تَدْخُلُوا الْجَنَّةَ وَلَمَّا يَأْتِكُم مَّثَلُ الَّذِينَ خَلَوْا مِن قَبْلِكُم ۖ مَّسَّتْهُمُ الْبَأْسَاءُ وَالضَّرَّاءُ وَزُلْزِلُوا حَتَّىٰ يَقُولَ الرَّسُولُ وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ مَتَىٰ نَصْرُ اللَّهِ ۗ أَلَا إِنَّ نَصْرَ اللَّهِ قَرِيبٌ (214) Yoksa siz, kendinizden once gelip gecenlerin hali (ugradıkları sıkıntılar) basınıza gelmeden cennete girivereceginizi mi sandınız? Onlara oyle yoksulluklar, oyle sıkıntılar dokundu ve oyle sarsıldılar ki, hatta peygamber ve beraberinde iman edenler: "Allah'ın yardımı ne zaman?" derlerdi. Bak iste! Gercekten Allah'ın yardımı yakındır |
يَسْأَلُونَكَ مَاذَا يُنفِقُونَ ۖ قُلْ مَا أَنفَقْتُم مِّنْ خَيْرٍ فَلِلْوَالِدَيْنِ وَالْأَقْرَبِينَ وَالْيَتَامَىٰ وَالْمَسَاكِينِ وَابْنِ السَّبِيلِ ۗ وَمَا تَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ فَإِنَّ اللَّهَ بِهِ عَلِيمٌ (215) Ey Muhammed! Sana nereye infak edeceklerini soruyorlar. De ki: Hayır olarak verdiginiz nafaka, ana baba, yakınlar, oksuzler, yoksullar ve yolda kalmıslar icindir. Hayır olarak daha ne yaparsanız herhalde Allah onu bilir |
كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِتَالُ وَهُوَ كُرْهٌ لَّكُمْ ۖ وَعَسَىٰ أَن تَكْرَهُوا شَيْئًا وَهُوَ خَيْرٌ لَّكُمْ ۖ وَعَسَىٰ أَن تُحِبُّوا شَيْئًا وَهُوَ شَرٌّ لَّكُمْ ۗ وَاللَّهُ يَعْلَمُ وَأَنتُمْ لَا تَعْلَمُونَ (216) Savas size farz kılındı, gerci o size hos gelmez. Olabilir ki siz, bir seyden hoslanmazsınız; oysa ki o sizin icin bir hayırdır. Yine olabilir ki, siz bir seyi seversiniz, oysaki o sizin icin bir kotuluktur. Allah bilir, siz bilmezsiniz |
يَسْأَلُونَكَ عَنِ الشَّهْرِ الْحَرَامِ قِتَالٍ فِيهِ ۖ قُلْ قِتَالٌ فِيهِ كَبِيرٌ ۖ وَصَدٌّ عَن سَبِيلِ اللَّهِ وَكُفْرٌ بِهِ وَالْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَإِخْرَاجُ أَهْلِهِ مِنْهُ أَكْبَرُ عِندَ اللَّهِ ۚ وَالْفِتْنَةُ أَكْبَرُ مِنَ الْقَتْلِ ۗ وَلَا يَزَالُونَ يُقَاتِلُونَكُمْ حَتَّىٰ يَرُدُّوكُمْ عَن دِينِكُمْ إِنِ اسْتَطَاعُوا ۚ وَمَن يَرْتَدِدْ مِنكُمْ عَن دِينِهِ فَيَمُتْ وَهُوَ كَافِرٌ فَأُولَٰئِكَ حَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ ۖ وَأُولَٰئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ ۖ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ (217) Ey Muhammed! Sana haram aydan ve o ayda savasmaktan soruyorlar. De ki: O ayda savasmak, buyuk bir gunahtır. Bununla beraber Allah yolundan alıkoymak, O'nu inkar etmek, insanları, Mescidi Haram'dan menetmek ve halkını oradan cıkarmak, Allah yanında daha buyuk bir gunahtır ve fitne, oldurmekten daha buyuk bir vebaldir. Onlar, gucleri yeterse, sizi dininizden dondurmek icin sizinle savasmaktan hicbir zaman geri durmazlar. Sizden de her kim, dininden doner ve kafir olarak can verirse artık onların butun amelleri, dunyada ve ahirette bosa gitmistir. Iste onlar, cehennemliklerdir. Onlar orada ebedi olarak kalacaklardır |
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَالَّذِينَ هَاجَرُوا وَجَاهَدُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ أُولَٰئِكَ يَرْجُونَ رَحْمَتَ اللَّهِ ۚ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ (218) Suphesiz ki iman edenlere, Allah yolunda hicret edip, cihad edenlere gelince, iste onlar, Allah'ın rahmetini umarlar. Allah, cok bagıslayıcıdır, cok merhamet edicidir |
۞ يَسْأَلُونَكَ عَنِ الْخَمْرِ وَالْمَيْسِرِ ۖ قُلْ فِيهِمَا إِثْمٌ كَبِيرٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِ وَإِثْمُهُمَا أَكْبَرُ مِن نَّفْعِهِمَا ۗ وَيَسْأَلُونَكَ مَاذَا يُنفِقُونَ قُلِ الْعَفْوَ ۗ كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَتَفَكَّرُونَ (219) Ey Muhammed! Sana sarap ve kumardan soruyorlar. De ki: Bu ikisinde buyuk bir gunah, bir de insanlar icin bazı menfaatler vardır. Fakat gunahları, menfaatlerinden daha buyuktur. Yine sana neyi infak edeceklerini soruyorlar. De ki: Ihtiyactan fazlasını infak edin. Iste boylece Allah, size ayetlerini acıklıyor. Umulur ki siz dusunursunuz |
فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ ۗ وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الْيَتَامَىٰ ۖ قُلْ إِصْلَاحٌ لَّهُمْ خَيْرٌ ۖ وَإِن تُخَالِطُوهُمْ فَإِخْوَانُكُمْ ۚ وَاللَّهُ يَعْلَمُ الْمُفْسِدَ مِنَ الْمُصْلِحِ ۚ وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَأَعْنَتَكُمْ ۚ إِنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ (220) Dunya ve ahiret hakkında (dusunursunuz.) Sana bir de yetimlerden soruyorlar. De ki: Onlar hakkında yapacagınız bir ıslah, islerine karısmamaktan daha hayırlıdır. Eger onlara karısırsanız, onlar sizin kardeslerinizdir. Allah, bozguncuyla ıslah ediciyi bilir, birbirinden ayırd eder. Eger Allah dileseydi, sizi zora kosardı. Suphesiz ki Allah cok gucludur, hukum ve hikmet sahibidir |
وَلَا تَنكِحُوا الْمُشْرِكَاتِ حَتَّىٰ يُؤْمِنَّ ۚ وَلَأَمَةٌ مُّؤْمِنَةٌ خَيْرٌ مِّن مُّشْرِكَةٍ وَلَوْ أَعْجَبَتْكُمْ ۗ وَلَا تُنكِحُوا الْمُشْرِكِينَ حَتَّىٰ يُؤْمِنُوا ۚ وَلَعَبْدٌ مُّؤْمِنٌ خَيْرٌ مِّن مُّشْرِكٍ وَلَوْ أَعْجَبَكُمْ ۗ أُولَٰئِكَ يَدْعُونَ إِلَى النَّارِ ۖ وَاللَّهُ يَدْعُو إِلَى الْجَنَّةِ وَالْمَغْفِرَةِ بِإِذْنِهِ ۖ وَيُبَيِّنُ آيَاتِهِ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ (221) Musrik kadınları, iman etmedikce nikahlamayın. Bir musrik kadın, sizin hosunuza gitse bile, iman etmis olan bir cariye herhalde ondan daha hayırlıdır. Musrik erkeklere de mumin kadınları nikah ettirmeyin. Bir musrik, sizin hosunuza gitse bile, mumin bir kole elbette ondan daha hayırlıdır. Onlar sizi atese davet ederler, Allah ise, kendi izniyle cennete ve magfirete davet ediyor ve ayetlerini insanlara acıklıyor. Umulur ki onlar hatırda tutup, ogut alırlar |
وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الْمَحِيضِ ۖ قُلْ هُوَ أَذًى فَاعْتَزِلُوا النِّسَاءَ فِي الْمَحِيضِ ۖ وَلَا تَقْرَبُوهُنَّ حَتَّىٰ يَطْهُرْنَ ۖ فَإِذَا تَطَهَّرْنَ فَأْتُوهُنَّ مِنْ حَيْثُ أَمَرَكُمُ اللَّهُ ۚ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ التَّوَّابِينَ وَيُحِبُّ الْمُتَطَهِّرِينَ (222) Ey Muhammed! Sana kadınların ay bası halinden de soruyorlar. De ki: O bir eziyettir Onun icin ay bası halinde oldukları zaman kadınlardan cekilin ve temizleninceye kadar onlara yaklasmayın. Iyice temizlendikleri zaman ise Allah'ın emrettigi yerden onlara varın, yaklasın Suphesiz ki Allah cok tovbe edenleri de sever, cok temizlenenleri de sever |
نِسَاؤُكُمْ حَرْثٌ لَّكُمْ فَأْتُوا حَرْثَكُمْ أَنَّىٰ شِئْتُمْ ۖ وَقَدِّمُوا لِأَنفُسِكُمْ ۚ وَاتَّقُوا اللَّهَ وَاعْلَمُوا أَنَّكُم مُّلَاقُوهُ ۗ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ (223) Kadınlarınız, sizin icin bir tarladır. O halde tarlanıza dilediginiz gibi varın ve kendiniz icin ileriye hazırlık yapın. Allah'tan korkun ve bilin ki siz mutlaka O'nun huzuruna varacaksınız. Ey Muhammed, muminleri mujdele |
وَلَا تَجْعَلُوا اللَّهَ عُرْضَةً لِّأَيْمَانِكُمْ أَن تَبَرُّوا وَتَتَّقُوا وَتُصْلِحُوا بَيْنَ النَّاسِ ۗ وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ (224) Sozunuzde durmanız, kotulukten sakınmanız ve insanların arasını duzeltmeniz icin, Allah'ı yeminlerinize hedef veya siper edip durmayın. Allah, her seyi isitir ve bilir |
لَّا يُؤَاخِذُكُمُ اللَّهُ بِاللَّغْوِ فِي أَيْمَانِكُمْ وَلَٰكِن يُؤَاخِذُكُم بِمَا كَسَبَتْ قُلُوبُكُمْ ۗ وَاللَّهُ غَفُورٌ حَلِيمٌ (225) Allah, sizi yeminlerinizde bilmeyerek ettiginiz lagıv (herhangi bir kasıt olmadan, kanaate gore yanlıs yere yapılan yemin)dan sorumlu tutmaz. Fakat kalbinizin kazandıgı yalan yere yapılan yeminden sorumlu tutar. Allah cok bagıslayıcıdır, cok halimdir |
لِّلَّذِينَ يُؤْلُونَ مِن نِّسَائِهِمْ تَرَبُّصُ أَرْبَعَةِ أَشْهُرٍ ۖ فَإِن فَاءُوا فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ (226) Kadınlarından ila edenler (onlara yaklasmamaya yemin edenler) icin dort ay beklemek vardır. Eger bu yeminlerinden donerlerse, suphesiz ki Allah cok bagıslayıcıdır, cok merhamet edicidir |
وَإِنْ عَزَمُوا الطَّلَاقَ فَإِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ (227) Yok eger bosamaya karar vermislerse, suphesiz ki Allah soylediklerini isitir, kurduklarını bilir |
وَالْمُطَلَّقَاتُ يَتَرَبَّصْنَ بِأَنفُسِهِنَّ ثَلَاثَةَ قُرُوءٍ ۚ وَلَا يَحِلُّ لَهُنَّ أَن يَكْتُمْنَ مَا خَلَقَ اللَّهُ فِي أَرْحَامِهِنَّ إِن كُنَّ يُؤْمِنَّ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ ۚ وَبُعُولَتُهُنَّ أَحَقُّ بِرَدِّهِنَّ فِي ذَٰلِكَ إِنْ أَرَادُوا إِصْلَاحًا ۚ وَلَهُنَّ مِثْلُ الَّذِي عَلَيْهِنَّ بِالْمَعْرُوفِ ۚ وَلِلرِّجَالِ عَلَيْهِنَّ دَرَجَةٌ ۗ وَاللَّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ (228) Bosanan kadınlar, kendi kendilerine uc adet suresi beklerler ve Allah'ın rahimlerinde yarattıgını gizlemeleri, kendilerine helal olmaz. Eger Allah'a ve ahiret gunune inanıyorlarsa gizlemezler. Kocaları da, barısmak istedikleri takdirde o sure icersinde onları geri almaya daha layıktırlar. O kadınların, uzerlerindeki mesru hak gibi, kendilerinin de hakları vardır. Yalnız erkekler icin, onların uzerinde bir derece vardır. Allah cok gucludur, hukum ve hikmet sahibidir |
الطَّلَاقُ مَرَّتَانِ ۖ فَإِمْسَاكٌ بِمَعْرُوفٍ أَوْ تَسْرِيحٌ بِإِحْسَانٍ ۗ وَلَا يَحِلُّ لَكُمْ أَن تَأْخُذُوا مِمَّا آتَيْتُمُوهُنَّ شَيْئًا إِلَّا أَن يَخَافَا أَلَّا يُقِيمَا حُدُودَ اللَّهِ ۖ فَإِنْ خِفْتُمْ أَلَّا يُقِيمَا حُدُودَ اللَّهِ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَا فِيمَا افْتَدَتْ بِهِ ۗ تِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ فَلَا تَعْتَدُوهَا ۚ وَمَن يَتَعَدَّ حُدُودَ اللَّهِ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ (229) Bosamak (talak) iki defadır. Ondan sonrası ya iyilikle tutmak veya guzellikle salmaktır. Onlara verdiklerinizden bir sey almanız da size helal olmaz. Ancak Allah'ın cizdigi hudutta duramayacaklarından korkmaları baska. Eger siz de bunların, Allah'ın cizdigi hudutta duramayacaklarından korkarsanız, kadının, ayrılmak icin hakkından vazgecmesinde artık ikisine de gunah yoktur. Iste bunlar, Allah'ın cizdigi hudududur. Sakın bunları asmayın, Her kim Allah'ın hududunu asarsa, iste onlar zalimlerdir |
فَإِن طَلَّقَهَا فَلَا تَحِلُّ لَهُ مِن بَعْدُ حَتَّىٰ تَنكِحَ زَوْجًا غَيْرَهُ ۗ فَإِن طَلَّقَهَا فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَا أَن يَتَرَاجَعَا إِن ظَنَّا أَن يُقِيمَا حُدُودَ اللَّهِ ۗ وَتِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ يُبَيِّنُهَا لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ (230) Eger kadını bir daha bosarsa, bundan sonra artık baska bir kocaya varıncaya kadar ona helal olmaz. Eger ikinci koca da onu bosarsa, Allah'ın hududunu saglam tutacaklarını umid ettikleri takdirde oncekilerin birbirlerine donmelerinde her ikisine de gunah yoktur. Iste bunlar, Allah'ın tayin ettigi hudududur. Bunları, bilen bir kavim icin acıklıyor |
وَإِذَا طَلَّقْتُمُ النِّسَاءَ فَبَلَغْنَ أَجَلَهُنَّ فَأَمْسِكُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ أَوْ سَرِّحُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ ۚ وَلَا تُمْسِكُوهُنَّ ضِرَارًا لِّتَعْتَدُوا ۚ وَمَن يَفْعَلْ ذَٰلِكَ فَقَدْ ظَلَمَ نَفْسَهُ ۚ وَلَا تَتَّخِذُوا آيَاتِ اللَّهِ هُزُوًا ۚ وَاذْكُرُوا نِعْمَتَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَمَا أَنزَلَ عَلَيْكُم مِّنَ الْكِتَابِ وَالْحِكْمَةِ يَعِظُكُم بِهِ ۚ وَاتَّقُوا اللَّهَ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ (231) Kadınları bosadıgınız zaman iddetlerini bitirdiklerinde, artık kendilerini ya iyilikle tutun veya guzellikle salın. Yoksa haklarına tecavuz icin zararlarına olarak onları tutmayın. Her kim bunu yaparsa nefsine zulmetmis olur. Sakın Allah'ın ayetlerini alay konusu edinmeyin, Allah'ın uzerinizdeki nimetini, size kendisiyle ogut vermek uzere indirdigi kitap ve hikmeti hatırlayıp, dusunun. Hem Allah'tan korkun ve bilin ki Allah her seyi bilir |
وَإِذَا طَلَّقْتُمُ النِّسَاءَ فَبَلَغْنَ أَجَلَهُنَّ فَلَا تَعْضُلُوهُنَّ أَن يَنكِحْنَ أَزْوَاجَهُنَّ إِذَا تَرَاضَوْا بَيْنَهُم بِالْمَعْرُوفِ ۗ ذَٰلِكَ يُوعَظُ بِهِ مَن كَانَ مِنكُمْ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ ۗ ذَٰلِكُمْ أَزْكَىٰ لَكُمْ وَأَطْهَرُ ۗ وَاللَّهُ يَعْلَمُ وَأَنتُمْ لَا تَعْلَمُونَ (232) Kadınları bosadıgınız zaman iddetlerini bitirdiklerinde, aralarında mesru bir sekilde rızalastıkları takdirde, kendilerini kocalarıyla nikahlanacaklar diye sıkıstırıp, engellemeyin. Iste bu, icinizden Allah'a ve ahiret gunune iman edenlere verilen bir oguttur. Bu, sizin hakkınızda daha hayırlı ve daha nezihtir. Allah bilir, siz bilemezsiniz |
۞ وَالْوَالِدَاتُ يُرْضِعْنَ أَوْلَادَهُنَّ حَوْلَيْنِ كَامِلَيْنِ ۖ لِمَنْ أَرَادَ أَن يُتِمَّ الرَّضَاعَةَ ۚ وَعَلَى الْمَوْلُودِ لَهُ رِزْقُهُنَّ وَكِسْوَتُهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ ۚ لَا تُكَلَّفُ نَفْسٌ إِلَّا وُسْعَهَا ۚ لَا تُضَارَّ وَالِدَةٌ بِوَلَدِهَا وَلَا مَوْلُودٌ لَّهُ بِوَلَدِهِ ۚ وَعَلَى الْوَارِثِ مِثْلُ ذَٰلِكَ ۗ فَإِنْ أَرَادَا فِصَالًا عَن تَرَاضٍ مِّنْهُمَا وَتَشَاوُرٍ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَا ۗ وَإِنْ أَرَدتُّمْ أَن تَسْتَرْضِعُوا أَوْلَادَكُمْ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ إِذَا سَلَّمْتُم مَّا آتَيْتُم بِالْمَعْرُوفِ ۗ وَاتَّقُوا اللَّهَ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ (233) Anneler, cocuklarını, emzirmenin tamamlanmasını isteyenler icin tam iki yıl emzirirler. Cocuk kendisine ait olan babaya da emzirenlerin yiyecekleri ve giyecekleri geleneklere uygun olarak bir borctur. Bununla beraber herkes ancak gucune gore mukellefolur. Cocugu sebebiyle bir anne de, cocugu sebebiyle bir baba da zarara sokulmasın. Varise dusen de yine aynı borctur. Eger ana ve baba birbirleriyle istisare edip, her ikisinin de rızasıyla cocugu memeden ayırmak isterlerse kendilerine bir gunah yoktur. Eger cocuklarınızı baskalarına emzirtmek isterseniz vereceginizi guzel guzel verdikten sonra bunda da size bir gunah yoktur. Bununla beraber Allah'tan korkun ve bilin ki, Allah yaptıklarınızı gorur |
وَالَّذِينَ يُتَوَفَّوْنَ مِنكُمْ وَيَذَرُونَ أَزْوَاجًا يَتَرَبَّصْنَ بِأَنفُسِهِنَّ أَرْبَعَةَ أَشْهُرٍ وَعَشْرًا ۖ فَإِذَا بَلَغْنَ أَجَلَهُنَّ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ فِيمَا فَعَلْنَ فِي أَنفُسِهِنَّ بِالْمَعْرُوفِ ۗ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ (234) Icinizden vefat edip de geride esler bırakan kimselerin hanımları, kendi baslarına dort ay on gun beklerler. Iddet (bekleme) surelerini bitirdikleri zaman, artık kendileri hakkında mesru bir sekilde yapacakları hareketten size bir gunah yoktur. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır |
وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ فِيمَا عَرَّضْتُم بِهِ مِنْ خِطْبَةِ النِّسَاءِ أَوْ أَكْنَنتُمْ فِي أَنفُسِكُمْ ۚ عَلِمَ اللَّهُ أَنَّكُمْ سَتَذْكُرُونَهُنَّ وَلَٰكِن لَّا تُوَاعِدُوهُنَّ سِرًّا إِلَّا أَن تَقُولُوا قَوْلًا مَّعْرُوفًا ۚ وَلَا تَعْزِمُوا عُقْدَةَ النِّكَاحِ حَتَّىٰ يَبْلُغَ الْكِتَابُ أَجَلَهُ ۚ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا فِي أَنفُسِكُمْ فَاحْذَرُوهُ ۚ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ غَفُورٌ حَلِيمٌ (235) Boyle kadınlara evlenme isteginizi ustu kapalı bicimde cıtlatmanızda veya gonlunuzde tutmanızda size bir vebal yoktur. Allah biliyor ki siz onları mutlaka anacaksınız. Fakat mesru bir soz soylemekten baska bir sekilde kendileriyle gizlice sozlesmeyin. Farz olan iddet sona erinceye kadar da nikah akdine azmetmeyin (kesin karar vermeyin). Bilin ki Allah gonlunuzdekini bilir. Oyle ise O'nun azabından sakının. Yine bilin ki Allah cok bagıslayıcıdır, cok yumusaktır |
لَّا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ إِن طَلَّقْتُمُ النِّسَاءَ مَا لَمْ تَمَسُّوهُنَّ أَوْ تَفْرِضُوا لَهُنَّ فَرِيضَةً ۚ وَمَتِّعُوهُنَّ عَلَى الْمُوسِعِ قَدَرُهُ وَعَلَى الْمُقْتِرِ قَدَرُهُ مَتَاعًا بِالْمَعْرُوفِ ۖ حَقًّا عَلَى الْمُحْسِنِينَ (236) Eger kadınları, kendilerine dokunmadan veya onlara bir mehir takdir etmeden bosarsanız (bunda) size bir vebal yoktur. Su kadar ki onlara (mal verip) faydalandırın. Eli genis olan haline gore, eli dar olan da haline gore ve guzellikle faydalandırmalıdır. Bu, iyilik yapanlar uzerine bir borctur |
وَإِن طَلَّقْتُمُوهُنَّ مِن قَبْلِ أَن تَمَسُّوهُنَّ وَقَدْ فَرَضْتُمْ لَهُنَّ فَرِيضَةً فَنِصْفُ مَا فَرَضْتُمْ إِلَّا أَن يَعْفُونَ أَوْ يَعْفُوَ الَّذِي بِيَدِهِ عُقْدَةُ النِّكَاحِ ۚ وَأَن تَعْفُوا أَقْرَبُ لِلتَّقْوَىٰ ۚ وَلَا تَنسَوُا الْفَضْلَ بَيْنَكُمْ ۚ إِنَّ اللَّهَ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ (237) Eger onları, kendilerine dokunmadan once bosar ve mehri de kesmis bulunursanız, o zaman borc, o kestiginiz miktarın yarısıdır. Ancak kadınlar veya nikah akdini elinde bulunduran kimse bagıslarsa baska. Ey erkekler! sizin bagıslamanız ise takvaya daha yakındır. Aranızdaki fazileti unutmayın suphesiz ki Allah, her ne yaparsanız hakkiyle gorur |
حَافِظُوا عَلَى الصَّلَوَاتِ وَالصَّلَاةِ الْوُسْطَىٰ وَقُومُوا لِلَّهِ قَانِتِينَ (238) Namazlara ve orta namaza devam edin ve Allah icin boyun egerek kalkıp namaza durun |
فَإِنْ خِفْتُمْ فَرِجَالًا أَوْ رُكْبَانًا ۖ فَإِذَا أَمِنتُمْ فَاذْكُرُوا اللَّهَ كَمَا عَلَّمَكُم مَّا لَمْ تَكُونُوا تَعْلَمُونَ (239) Eger bir korku halindeyseniz, yaya veya binekli olarak giderken kılın, (korkudan) emin oldugunuz zaman da boyle bilmediginiz seyleri size ogrettigi sekilde Allah'ı zikredin (namazlarınızı yine her zamanki gibi husu ile kılın) |
وَالَّذِينَ يُتَوَفَّوْنَ مِنكُمْ وَيَذَرُونَ أَزْوَاجًا وَصِيَّةً لِّأَزْوَاجِهِم مَّتَاعًا إِلَى الْحَوْلِ غَيْرَ إِخْرَاجٍ ۚ فَإِنْ خَرَجْنَ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ فِي مَا فَعَلْنَ فِي أَنفُسِهِنَّ مِن مَّعْرُوفٍ ۗ وَاللَّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ (240) Icinizden hanımlarını geride bırakarak vefat edecek olanlar, esleri icin senesine kadar evlerinden cıkarılmaksızın kendilerine yetecek bir malı vasiyet ederler. Bununla birlikte eger kendileri cıkarlarsa, kendi haklarında yaptıkları mesru bir hareketten dolayı size bir sorumluluk yoktur. Allah cok gucludur, hukum ve hikmet sahibidir |
وَلِلْمُطَلَّقَاتِ مَتَاعٌ بِالْمَعْرُوفِ ۖ حَقًّا عَلَى الْمُتَّقِينَ (241) Bosanmıs kadınlar icin de mesru ve gelenege uygun sekilde bir meta'(intifa hakkı) vardır ki verilmesi, Allah'tan korkanlar uzerine bir borctur |
كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ (242) Iste akıllarınız ersin diye, Allah size ayetlerini boylece acıklıyor |
۞ أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ خَرَجُوا مِن دِيَارِهِمْ وَهُمْ أُلُوفٌ حَذَرَ الْمَوْتِ فَقَالَ لَهُمُ اللَّهُ مُوتُوا ثُمَّ أَحْيَاهُمْ ۚ إِنَّ اللَّهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَشْكُرُونَ (243) Gormedin mi o kimseleri ki kendileri binlerce kisi iken olum korkusuyla yurtlarından cıktılar. Allah da kendilerine "olun!" dedi, sonra da onlara bir hayat verdi. Suphesiz ki Allah, insanlara karsı bir lutuf sahibidir. Fakat insanların pek cokları sukretmezler |
وَقَاتِلُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ (244) O halde Allah yolunda carpısın ve bilin ki Allah, her seyi isitir ve bilir |
مَّن ذَا الَّذِي يُقْرِضُ اللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا فَيُضَاعِفَهُ لَهُ أَضْعَافًا كَثِيرَةً ۚ وَاللَّهُ يَقْبِضُ وَيَبْسُطُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ (245) Kimdir o adam ki Allah'a guzel bir odunc versin de Allah da ona bircok katlarını odesin. Allah darlık da verir, genislik de verir. Hepiniz de O'na dondurulup goturuleceksiniz |
أَلَمْ تَرَ إِلَى الْمَلَإِ مِن بَنِي إِسْرَائِيلَ مِن بَعْدِ مُوسَىٰ إِذْ قَالُوا لِنَبِيٍّ لَّهُمُ ابْعَثْ لَنَا مَلِكًا نُّقَاتِلْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ ۖ قَالَ هَلْ عَسَيْتُمْ إِن كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِتَالُ أَلَّا تُقَاتِلُوا ۖ قَالُوا وَمَا لَنَا أَلَّا نُقَاتِلَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَقَدْ أُخْرِجْنَا مِن دِيَارِنَا وَأَبْنَائِنَا ۖ فَلَمَّا كُتِبَ عَلَيْهِمُ الْقِتَالُ تَوَلَّوْا إِلَّا قَلِيلًا مِّنْهُمْ ۗ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِالظَّالِمِينَ (246) Baksana, Israil ogullarının Musa'dan sonra ileri gelenlerine! Hani onlar, bir peygamberlerine: "Bize bir kumandan gonder de Allah yolunda savasalım..." dediler. O da: "Size savas farz kılınırsa, acaba yapmamazlık eder misiniz?" dedi. Onlar: "Bize ne oldu da yurtlarımızdan cıkarıldıgımız ve cocuklarımızdan ayrıldıgımız halde Allah yolunda savasmayalım?" dediler. Bunun uzerine savas kendilerine farz kılınınca da onlardan pek azı haric, yuz cevirdiler. Ama Allah, o zalimleri bilir |
وَقَالَ لَهُمْ نَبِيُّهُمْ إِنَّ اللَّهَ قَدْ بَعَثَ لَكُمْ طَالُوتَ مَلِكًا ۚ قَالُوا أَنَّىٰ يَكُونُ لَهُ الْمُلْكُ عَلَيْنَا وَنَحْنُ أَحَقُّ بِالْمُلْكِ مِنْهُ وَلَمْ يُؤْتَ سَعَةً مِّنَ الْمَالِ ۚ قَالَ إِنَّ اللَّهَ اصْطَفَاهُ عَلَيْكُمْ وَزَادَهُ بَسْطَةً فِي الْعِلْمِ وَالْجِسْمِ ۖ وَاللَّهُ يُؤْتِي مُلْكَهُ مَن يَشَاءُ ۚ وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ (247) Peygamberleri onlara: "Allah, size hukumdar olmak uzere Talut'u gonderdi." demisti. Onlar: "Ona bizim uzerimize hukumdar olmak nereden geldi? Oysa hukumdarlıga biz ondan daha layıkız, ona maldan bir genislik, bir bolluk da verilmemistir." dediler. Peygamberleri de "Onu sizin basınıza Allah secmis ve ona bilgi ve vucut bakımından bir guc, bir genislik vermistir." dedi. Hem Allah, mulkunu diledigine verir. Allah'ın rahmeti genistir, o her seyi bilir |
وَقَالَ لَهُمْ نَبِيُّهُمْ إِنَّ آيَةَ مُلْكِهِ أَن يَأْتِيَكُمُ التَّابُوتُ فِيهِ سَكِينَةٌ مِّن رَّبِّكُمْ وَبَقِيَّةٌ مِّمَّا تَرَكَ آلُ مُوسَىٰ وَآلُ هَارُونَ تَحْمِلُهُ الْمَلَائِكَةُ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لَّكُمْ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ (248) Peygamberleri, onlara sunu da soylemisti: Haberiniz olsun, Onun hukumdarlıgının alameti, size o tabutun gelmesi olacaktır ki onda Rabbinizden bir sekine (sukunet, gonul rahatlıgı), Musa ve Harun ailelerinin bıraktıklarından bir bakiyye (kalıntı) vardır. Onu melekler getirecektir. Eger iman etmis kimselerden iseniz, bunda sizin icin kesin bir ibret, bir alamet vardır |
فَلَمَّا فَصَلَ طَالُوتُ بِالْجُنُودِ قَالَ إِنَّ اللَّهَ مُبْتَلِيكُم بِنَهَرٍ فَمَن شَرِبَ مِنْهُ فَلَيْسَ مِنِّي وَمَن لَّمْ يَطْعَمْهُ فَإِنَّهُ مِنِّي إِلَّا مَنِ اغْتَرَفَ غُرْفَةً بِيَدِهِ ۚ فَشَرِبُوا مِنْهُ إِلَّا قَلِيلًا مِّنْهُمْ ۚ فَلَمَّا جَاوَزَهُ هُوَ وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ قَالُوا لَا طَاقَةَ لَنَا الْيَوْمَ بِجَالُوتَ وَجُنُودِهِ ۚ قَالَ الَّذِينَ يَظُنُّونَ أَنَّهُم مُّلَاقُو اللَّهِ كَم مِّن فِئَةٍ قَلِيلَةٍ غَلَبَتْ فِئَةً كَثِيرَةً بِإِذْنِ اللَّهِ ۗ وَاللَّهُ مَعَ الصَّابِرِينَ (249) Talut, ordu ile hareket edince dedi ki: "Allah sizi mutlaka bir nehirle imtihan edecek. Kim ondan icerse, benden degildir. Kim de onu tatmazsa, iste o bendendir. Ancak eliyle bir avuc alan baska (bu kadarına ruhsat vardır)." Derken iclerinden pek azı haric, hepsi de varır varmaz ondan ictiler. Talut ve beraberindeki iman eden kimseler nehri gectiklerinde. "Bizim bugun, Calut ile ordusuna karsı duracak gucumuz yok." dediler. Allah'a kavusacaklarına inanıp, bilenler ise su cevabı verdiler: "Nice az topluluklar, Allah'ın izniyle nice cok topluluklara galip gelmislerdir. Allah, sabırlılarla beraberdir |
وَلَمَّا بَرَزُوا لِجَالُوتَ وَجُنُودِهِ قَالُوا رَبَّنَا أَفْرِغْ عَلَيْنَا صَبْرًا وَثَبِّتْ أَقْدَامَنَا وَانصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ (250) Calut ve ordusuna karsı savas meydanına cıktıkları zaman da soyle dediler: "Ey Rabbimiz! Uzerlerimize sabır dok, ayaklarımızı sabit tut ve kafirler topluluguna karsı bize yardım et |
فَهَزَمُوهُم بِإِذْنِ اللَّهِ وَقَتَلَ دَاوُودُ جَالُوتَ وَآتَاهُ اللَّهُ الْمُلْكَ وَالْحِكْمَةَ وَعَلَّمَهُ مِمَّا يَشَاءُ ۗ وَلَوْلَا دَفْعُ اللَّهِ النَّاسَ بَعْضَهُم بِبَعْضٍ لَّفَسَدَتِ الْأَرْضُ وَلَٰكِنَّ اللَّهَ ذُو فَضْلٍ عَلَى الْعَالَمِينَ (251) Derken, Allah'ın izniyle onları tamamen bozdular. Davud, Calut'u oldurdu ve Allah, kendisine hukumdarlık ve hikmet (peygamberlik) verdi ve ona diledigi seylerden de ogretti. Eger Allah'ın, insanları birbirleriyle savması olmasaydı, yeryuzu mutlaka bozulur giderdi. Fakat Allah, butun alemlere karsı buyuk bir lutuf sahibidir |
تِلْكَ آيَاتُ اللَّهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّ ۚ وَإِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ (252) Iste bunlar, Allah'ın ayetleridir. Onları sana hakkıyla okuyoruz. Suphesiz ki sen o gonderilen resullerdensin |
۞ تِلْكَ الرُّسُلُ فَضَّلْنَا بَعْضَهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ ۘ مِّنْهُم مَّن كَلَّمَ اللَّهُ ۖ وَرَفَعَ بَعْضَهُمْ دَرَجَاتٍ ۚ وَآتَيْنَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ الْبَيِّنَاتِ وَأَيَّدْنَاهُ بِرُوحِ الْقُدُسِ ۗ وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ مَا اقْتَتَلَ الَّذِينَ مِن بَعْدِهِم مِّن بَعْدِ مَا جَاءَتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ وَلَٰكِنِ اخْتَلَفُوا فَمِنْهُم مَّنْ آمَنَ وَمِنْهُم مَّن كَفَرَ ۚ وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ مَا اقْتَتَلُوا وَلَٰكِنَّ اللَّهَ يَفْعَلُ مَا يُرِيدُ (253) O isaret olunan resuller yok mu, biz onların bazısını, bazısından ustun kıldık. Iclerinden kimi var ki Allah, kendisiyle konustu, bazısını da derecelerle daha yukseklere cıkardı. Biz Meryem oglu Isa'ya da o delilleri verdik ve kendisini Ruhu'lKudus (Cebrail) ile kuvvetlendirdik. Eger Allah dileseydi, bunların arkasındaki ummetler, kendilerine o deliller geldikten sonra birbirlerinin kanına girmezlerdi. Fakat ihtilafa dustuler, kimi iman etti, kimi inkar etti. Yine Allah dileseydi, birbirlerininkanına girmezlerdi. Fakat Allah diledigini yapar |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا أَنفِقُوا مِمَّا رَزَقْنَاكُم مِّن قَبْلِ أَن يَأْتِيَ يَوْمٌ لَّا بَيْعٌ فِيهِ وَلَا خُلَّةٌ وَلَا شَفَاعَةٌ ۗ وَالْكَافِرُونَ هُمُ الظَّالِمُونَ (254) Ey iman edenler! Kendisinde hicbir alıs verisin, hicbir dostlugun ve hicbir sefaatin bulunmadıgı bir gun gelmeden once, size verdigimiz rızıklardan Allah yolunda harcayın. Kafirlere gelince, onlar zalimlerdir |
اللَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ ۚ لَا تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلَا نَوْمٌ ۚ لَّهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۗ مَن ذَا الَّذِي يَشْفَعُ عِندَهُ إِلَّا بِإِذْنِهِ ۚ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ ۖ وَلَا يُحِيطُونَ بِشَيْءٍ مِّنْ عِلْمِهِ إِلَّا بِمَا شَاءَ ۚ وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ ۖ وَلَا يَئُودُهُ حِفْظُهُمَا ۚ وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ (255) Allah'tan baska hicbir ilah yoktur. O daima diridir (hayydır), butun varlıgın idaresini yuruten (kayyum)dir. O'nu ne gaflet basar, ne de uyku. Goklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. Izni olmadan huzurunda sefaat edecek olan kimdir? O, kullarının onlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini bilir. Onlar ise, O'nun diledigi kadarından baska ilminden hic bir sey kavrayamazlar. O'nun kursisi, butun gokleri ve yeri kucaklamıstır. Onların her ikisini de gorup gozetmek O'na bir agırlık vermez. O cok yucedir, cok buyuktur |
لَا إِكْرَاهَ فِي الدِّينِ ۖ قَد تَّبَيَّنَ الرُّشْدُ مِنَ الْغَيِّ ۚ فَمَن يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِن بِاللَّهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَىٰ لَا انفِصَامَ لَهَا ۗ وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ (256) Dinde zorlama yoktur. Cunku dogruluk, sapıklıktan ayırd edilmistir. Artık her kim tagutu inkar edip, Allah'a inanırsa, saglam bir kulpa yapısmıstır ki, o hicbir zaman kopmaz. Allah, her seyi isitir ve bilir |
اللَّهُ وَلِيُّ الَّذِينَ آمَنُوا يُخْرِجُهُم مِّنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ ۖ وَالَّذِينَ كَفَرُوا أَوْلِيَاؤُهُمُ الطَّاغُوتُ يُخْرِجُونَهُم مِّنَ النُّورِ إِلَى الظُّلُمَاتِ ۗ أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ ۖ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ (257) Allah, iman edenlerin velisidir. Onları karanlıklardan aydınlıga cıkarır. Inkar edenlerin velileri de taguttur, onları aydınlıktan karanlıklara cıkarırlar. Iste onlar cehennemliklerdir. Orada ebedi olarak kalırlar |
أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِي حَاجَّ إِبْرَاهِيمَ فِي رَبِّهِ أَنْ آتَاهُ اللَّهُ الْمُلْكَ إِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ رَبِّيَ الَّذِي يُحْيِي وَيُمِيتُ قَالَ أَنَا أُحْيِي وَأُمِيتُ ۖ قَالَ إِبْرَاهِيمُ فَإِنَّ اللَّهَ يَأْتِي بِالشَّمْسِ مِنَ الْمَشْرِقِ فَأْتِ بِهَا مِنَ الْمَغْرِبِ فَبُهِتَ الَّذِي كَفَرَ ۗ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ (258) Allah, kendisine hukumdarlık verdi diye, Rabbi hakkında Ibrahim'le tartısanı gormedin mi? Hani Ibrahim, ona: "Benim Rabbim odur ki, hem diriltir, hem oldurur." dedigi zaman: "Ben de diriltir ve oldururum." demisti. Ibrahim: "Allah gunesi dogudan getiriyor, haydi sen onu batıdan getir!" deyince o inkar eden herif sasırıp kaldı. Oyle ya, Allah zalimler toplulugunu dogru yola iletmez |
أَوْ كَالَّذِي مَرَّ عَلَىٰ قَرْيَةٍ وَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلَىٰ عُرُوشِهَا قَالَ أَنَّىٰ يُحْيِي هَٰذِهِ اللَّهُ بَعْدَ مَوْتِهَا ۖ فَأَمَاتَهُ اللَّهُ مِائَةَ عَامٍ ثُمَّ بَعَثَهُ ۖ قَالَ كَمْ لَبِثْتَ ۖ قَالَ لَبِثْتُ يَوْمًا أَوْ بَعْضَ يَوْمٍ ۖ قَالَ بَل لَّبِثْتَ مِائَةَ عَامٍ فَانظُرْ إِلَىٰ طَعَامِكَ وَشَرَابِكَ لَمْ يَتَسَنَّهْ ۖ وَانظُرْ إِلَىٰ حِمَارِكَ وَلِنَجْعَلَكَ آيَةً لِّلنَّاسِ ۖ وَانظُرْ إِلَى الْعِظَامِ كَيْفَ نُنشِزُهَا ثُمَّ نَكْسُوهَا لَحْمًا ۚ فَلَمَّا تَبَيَّنَ لَهُ قَالَ أَعْلَمُ أَنَّ اللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ (259) Yahut o kimse gibisini (gormedin mi) ki, bir sehre ugramıstı, altı ustune gelmis, ıpıssız yatıyordu. "Bunu bu olumunden sonra Allah, nerden diriltecek?" dedi. Bunun uzerine Allah onu yuz sene oldurdu, sonra diriltti, "Ne kadar kaldın?" diye sordu. Oda: "Bir gun, yahut bir gunden eksik kaldım." dedi. Allah buyurdu ki: "Hayır, yuz sene kaldın, oyle iken bak yiyecegine, icecegine henuz bozulmamıs, hele esegine bak, hem bunlar, seni insanlara karsı kudretimizin bir isareti kılalım diyedir. Hele o kemiklere bak, onları nasıl birbirinin uzerine kaldırıyoruz? Sonra onlara nasıl et giydiriyoruz?" Boylece gercek ona acıkca belli olunca: "Simdi biliyorum ki, Allah her seye kadirdir." dedi |
وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ رَبِّ أَرِنِي كَيْفَ تُحْيِي الْمَوْتَىٰ ۖ قَالَ أَوَلَمْ تُؤْمِن ۖ قَالَ بَلَىٰ وَلَٰكِن لِّيَطْمَئِنَّ قَلْبِي ۖ قَالَ فَخُذْ أَرْبَعَةً مِّنَ الطَّيْرِ فَصُرْهُنَّ إِلَيْكَ ثُمَّ اجْعَلْ عَلَىٰ كُلِّ جَبَلٍ مِّنْهُنَّ جُزْءًا ثُمَّ ادْعُهُنَّ يَأْتِينَكَ سَعْيًا ۚ وَاعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ (260) Bir zamanlar Ibrahim de: "Ey Rabbim! Oluleri nasıl dirilttigini bana goster!" demisti. Allah: "Inanmadın mı ki?" buyurdu. Ibrahim: "Inandım, fakat kalbim iyice yatıssın diye istiyorum." dedi. Allah buyurdu ki: "Oyle ise kuslardan dordunu tut da onları kendine cevir, iyice tanıdıktan sonra (kesip) her dagın basına onlardan birer parca dagıt, sonra da onları cagır, kosa kosa sana gelecekler ve bil ki, Allah gercekten cok gucludur, hukum ve hikmet sahibidir |
مَّثَلُ الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ كَمَثَلِ حَبَّةٍ أَنبَتَتْ سَبْعَ سَنَابِلَ فِي كُلِّ سُنبُلَةٍ مِّائَةُ حَبَّةٍ ۗ وَاللَّهُ يُضَاعِفُ لِمَن يَشَاءُ ۗ وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ (261) Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, bir tanenin durumu gibidir ki, yedi basak bitirmis ve her basakta yuz tane var. Allah, diledigine daha da katlar. Allah'ın rahmeti genistir. O, her seyi bilir |
الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ ثُمَّ لَا يُتْبِعُونَ مَا أَنفَقُوا مَنًّا وَلَا أَذًى ۙ لَّهُمْ أَجْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ (262) Allah yolunda mallarını infak eden, sonra verdiklerinin arkasından basa kakmayı, gonul incitmeyi uygun gormeyen kimselerin Rableri yanında mukafatları vardır. Onlara hicbir korku yoktur ve onlar, uzulmeyeceklerdir |
۞ قَوْلٌ مَّعْرُوفٌ وَمَغْفِرَةٌ خَيْرٌ مِّن صَدَقَةٍ يَتْبَعُهَا أَذًى ۗ وَاللَّهُ غَنِيٌّ حَلِيمٌ (263) Bir tatlı dil ve kusurları bagıslamak, arkasından eza ve gonul bulantısı gelecek bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah, hicbir seye muhtac degildir, halimdir, yumusak davranır |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تُبْطِلُوا صَدَقَاتِكُم بِالْمَنِّ وَالْأَذَىٰ كَالَّذِي يُنفِقُ مَالَهُ رِئَاءَ النَّاسِ وَلَا يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ ۖ فَمَثَلُهُ كَمَثَلِ صَفْوَانٍ عَلَيْهِ تُرَابٌ فَأَصَابَهُ وَابِلٌ فَتَرَكَهُ صَلْدًا ۖ لَّا يَقْدِرُونَ عَلَىٰ شَيْءٍ مِّمَّا كَسَبُوا ۗ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ (264) Ey iman edenler! Sadakalarınızı, basa kakmak, gonul kırmakla bosa gidermeyin. O adam gibi ki, insanlara gosteris icin malını dagıtır da ne Allah'a inanır, ne ahiret gunune. Artık onun hali, bir kayanın haline benzer ki, uzerinde biraz toprak varmıs, derken siddetli bir sagnak inmis de onu yalcın bir kaya halinde bırakıvermis. Oyle kimseler, kazandıklarından hicbir sey elde edemezler. Allah, kafirler toplulugunu dogru yola iletmez |
وَمَثَلُ الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمُ ابْتِغَاءَ مَرْضَاتِ اللَّهِ وَتَثْبِيتًا مِّنْ أَنفُسِهِمْ كَمَثَلِ جَنَّةٍ بِرَبْوَةٍ أَصَابَهَا وَابِلٌ فَآتَتْ أُكُلَهَا ضِعْفَيْنِ فَإِن لَّمْ يُصِبْهَا وَابِلٌ فَطَلٌّ ۗ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ (265) Allah'ın rızasını aramak, kendilerini veya kendilerinden bir kısmını Allah yolunda sabit kılmak icin mallarını Allah yolunda harcayanların hali ise, bir tepedeki guzel bir bahcenin haline benzer ki, ona kuvvetli bir sagnak dusmus de yemislerini iki kat vermistir. Boyle bir bahceye yagmur dusmese bile mutlaka bir cisenti vardır. Allah, yaptıklarınızı gorur |
أَيَوَدُّ أَحَدُكُمْ أَن تَكُونَ لَهُ جَنَّةٌ مِّن نَّخِيلٍ وَأَعْنَابٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ لَهُ فِيهَا مِن كُلِّ الثَّمَرَاتِ وَأَصَابَهُ الْكِبَرُ وَلَهُ ذُرِّيَّةٌ ضُعَفَاءُ فَأَصَابَهَا إِعْصَارٌ فِيهِ نَارٌ فَاحْتَرَقَتْ ۗ كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَتَفَكَّرُونَ (266) Hic biriniz ister mi ki, kendisinin hurmalık ve uzumluklerden bir bahcesi olsun, altında ırmaklar aksın, icinde her turlu urunu bulunsun da, kendi uzerine de ihtiyarlık cokmus ve elleri ermez, gucleri yetmez kucuk, zayıf cocukları olsun. Derken ona atesli bir bora isabet ediversin de o bahce yanıversin. Iste Allah, ayetlerini size boylece acıklıyor. Umulur ki, dusunursunuz |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا أَنفِقُوا مِن طَيِّبَاتِ مَا كَسَبْتُمْ وَمِمَّا أَخْرَجْنَا لَكُم مِّنَ الْأَرْضِ ۖ وَلَا تَيَمَّمُوا الْخَبِيثَ مِنْهُ تُنفِقُونَ وَلَسْتُم بِآخِذِيهِ إِلَّا أَن تُغْمِضُوا فِيهِ ۚ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ غَنِيٌّ حَمِيدٌ (267) Ey iman edenler! Infakı gerek kazandıklarınızın, gerek sizin icin yerden cıkardıklarımızın temizlerinden yapın. Kendinizin goz yummadan alıcısı olamıyacagınız fenasını vermeye yeltenmeyin. Biliniz ki, Allah sadakalarınıza muhtac degildir ve hamde layık olandır |
الشَّيْطَانُ يَعِدُكُمُ الْفَقْرَ وَيَأْمُرُكُم بِالْفَحْشَاءِ ۖ وَاللَّهُ يَعِدُكُم مَّغْفِرَةً مِّنْهُ وَفَضْلًا ۗ وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ (268) Seytan sizi fakirlikle korkutup cirkin cirkin seylere tesvik eder. Allah da lutfundan ve bagıslamasından birtakım vaatlerde bulunuyor. Allah'ın lutfu genistir. O herseyi bilendir |
يُؤْتِي الْحِكْمَةَ مَن يَشَاءُ ۚ وَمَن يُؤْتَ الْحِكْمَةَ فَقَدْ أُوتِيَ خَيْرًا كَثِيرًا ۗ وَمَا يَذَّكَّرُ إِلَّا أُولُو الْأَلْبَابِ (269) Diledigine hikmet verir, hikmet verilene ise pek cok hayır verilmis demektir. Ve bunu ancak ustun akıllılar anlar |
وَمَا أَنفَقْتُم مِّن نَّفَقَةٍ أَوْ نَذَرْتُم مِّن نَّذْرٍ فَإِنَّ اللَّهَ يَعْلَمُهُ ۗ وَمَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ أَنصَارٍ (270) Her ne cesit nafaka verdinizse veya ne turlu bir adak adadınızsa, Allah onu kesinlikle bilir. Ve zalimlere hicbir sekilde yardım olunmayacaktır |
إِن تُبْدُوا الصَّدَقَاتِ فَنِعِمَّا هِيَ ۖ وَإِن تُخْفُوهَا وَتُؤْتُوهَا الْفُقَرَاءَ فَهُوَ خَيْرٌ لَّكُمْ ۚ وَيُكَفِّرُ عَنكُم مِّن سَيِّئَاتِكُمْ ۗ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ (271) Sadakaları acıkca verirseniz o, ne iyi olur; yok eger onları gizler de fakirlere oyle verirseniz bu sizin icin daha hayırlıdır ve gunahlarınızın bircogunun bagıslanmasına sebep olur. Bilin ki, Allah, her ne yaparsanız hepsinden haberdardır |
۞ لَّيْسَ عَلَيْكَ هُدَاهُمْ وَلَٰكِنَّ اللَّهَ يَهْدِي مَن يَشَاءُ ۗ وَمَا تُنفِقُوا مِنْ خَيْرٍ فَلِأَنفُسِكُمْ ۚ وَمَا تُنفِقُونَ إِلَّا ابْتِغَاءَ وَجْهِ اللَّهِ ۚ وَمَا تُنفِقُوا مِنْ خَيْرٍ يُوَفَّ إِلَيْكُمْ وَأَنتُمْ لَا تُظْلَمُونَ (272) Onları yola getirmek senin boynuna borc degildir, ancak Allah diledigini yola getirir. Yaptıgınız her iyilik sırf kendiniz icindir. Siz yalnızca Allah rızasını gozetmenin dısında infak etmezsiniz. Iyilik cinsinden ne infak ederseniz o size aynen odenir. Size hicbir sekilde haksızlık yapılmaz |
لِلْفُقَرَاءِ الَّذِينَ أُحْصِرُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ لَا يَسْتَطِيعُونَ ضَرْبًا فِي الْأَرْضِ يَحْسَبُهُمُ الْجَاهِلُ أَغْنِيَاءَ مِنَ التَّعَفُّفِ تَعْرِفُهُم بِسِيمَاهُمْ لَا يَسْأَلُونَ النَّاسَ إِلْحَافًا ۗ وَمَا تُنفِقُوا مِنْ خَيْرٍ فَإِنَّ اللَّهَ بِهِ عَلِيمٌ (273) Sadakalarınızı, kendilerini Allah yoluna adamıs olan fakirlere veriniz. Onlar yeryuzunde gezip dolasmaya guc yetiremezler. Utangac olduklarından dolayı, bilmeyenler, onları zengin sanırlar. Oysa sen onları yuzlerinden tanırsın. Yuzsuzluk yapıp kimseden birsey de isteyemezler. Ne turden bir iyilik yaparsanız, suphe yok ki, Allah onu bilir |
الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُم بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ سِرًّا وَعَلَانِيَةً فَلَهُمْ أَجْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ (274) Mallarını gece ve gunduz, gizlice ve acıkca infak edenler yok mu, iste onların Rableri katında ecir ve mukafatları vardır. Ve onlara herhangi bir korku yoktur, onlar hicbir zaman mahzun da olmazlar |
الَّذِينَ يَأْكُلُونَ الرِّبَا لَا يَقُومُونَ إِلَّا كَمَا يَقُومُ الَّذِي يَتَخَبَّطُهُ الشَّيْطَانُ مِنَ الْمَسِّ ۚ ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ قَالُوا إِنَّمَا الْبَيْعُ مِثْلُ الرِّبَا ۗ وَأَحَلَّ اللَّهُ الْبَيْعَ وَحَرَّمَ الرِّبَا ۚ فَمَن جَاءَهُ مَوْعِظَةٌ مِّن رَّبِّهِ فَانتَهَىٰ فَلَهُ مَا سَلَفَ وَأَمْرُهُ إِلَى اللَّهِ ۖ وَمَنْ عَادَ فَأُولَٰئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ ۖ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ (275) Riba (faiz) yiyen kimseler, seytan carpan kimse nasıl kalkarsa ancak oyle kalkarlar. Bu ceza onlara, "alısveris de faiz gibidir" demeleri yuzundendir. Oysa Allah, alısverisi helal, faizi de haram kılmıstır. Bundan boyle her kim, Rabbinden kendisine gelen bir ogut uzerine faizcilige son verirse, gecmiste olanlar kendisine ve hakkındaki hukum de Allah'a kalmıstır. Her kim de yeniden faize donerse iste onlar cehennem ehlidirler ve orada suresiz kalacaklardır |
يَمْحَقُ اللَّهُ الرِّبَا وَيُرْبِي الصَّدَقَاتِ ۗ وَاللَّهُ لَا يُحِبُّ كُلَّ كَفَّارٍ أَثِيمٍ (276) Allah faizi mahveder, oysa sadakaları bereketlendirir. Allah gunahta ve inkarda direnen hic kimseyi sevmez |
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَآتَوُا الزَّكَاةَ لَهُمْ أَجْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ (277) Iman edip iyi isler yapan, namazı dosdogru kılıp zekatı verenlerin Rabbleri katında elbette mukafatları vardır. Onlara hicbir korku olmadıgı gibi, onlar mahzun da olmazlar |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَذَرُوا مَا بَقِيَ مِنَ الرِّبَا إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ (278) Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve artık faizin pesini bırakın, eger gercekten muminler iseniz |
فَإِن لَّمْ تَفْعَلُوا فَأْذَنُوا بِحَرْبٍ مِّنَ اللَّهِ وَرَسُولِهِ ۖ وَإِن تُبْتُمْ فَلَكُمْ رُءُوسُ أَمْوَالِكُمْ لَا تَظْلِمُونَ وَلَا تُظْلَمُونَ (279) Eger boyle yapmazsanız, o zaman Allah ve Resulu tarafından size savas acılmıs oldugunu bilin. Eger tevbe ederseniz, sermayeleriniz sizindir. Haksızlık etmezsiniz, haksızlıga da ugramazsınız |
وَإِن كَانَ ذُو عُسْرَةٍ فَنَظِرَةٌ إِلَىٰ مَيْسَرَةٍ ۚ وَأَن تَصَدَّقُوا خَيْرٌ لَّكُمْ ۖ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ (280) Eger borclu darlık icindeyse, ona odeme kolaylıgına kadar bir sure tanıyın. Ve bu gibi borclulara alacagınızı bagıslayıp sadaka etmeniz eger bilirseniz sizin icin, daha hayırlıdır |
وَاتَّقُوا يَوْمًا تُرْجَعُونَ فِيهِ إِلَى اللَّهِ ۖ ثُمَّ تُوَفَّىٰ كُلُّ نَفْسٍ مَّا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ (281) Oyle bir gunden korkunuz ki, o gun Allah'a donduruleceksiniz. Sonra da herkese kazancı tamamıyla odenecek ve hic kimse haksızlıga ugramayacaktır |
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا تَدَايَنتُم بِدَيْنٍ إِلَىٰ أَجَلٍ مُّسَمًّى فَاكْتُبُوهُ ۚ وَلْيَكْتُب بَّيْنَكُمْ كَاتِبٌ بِالْعَدْلِ ۚ وَلَا يَأْبَ كَاتِبٌ أَن يَكْتُبَ كَمَا عَلَّمَهُ اللَّهُ ۚ فَلْيَكْتُبْ وَلْيُمْلِلِ الَّذِي عَلَيْهِ الْحَقُّ وَلْيَتَّقِ اللَّهَ رَبَّهُ وَلَا يَبْخَسْ مِنْهُ شَيْئًا ۚ فَإِن كَانَ الَّذِي عَلَيْهِ الْحَقُّ سَفِيهًا أَوْ ضَعِيفًا أَوْ لَا يَسْتَطِيعُ أَن يُمِلَّ هُوَ فَلْيُمْلِلْ وَلِيُّهُ بِالْعَدْلِ ۚ وَاسْتَشْهِدُوا شَهِيدَيْنِ مِن رِّجَالِكُمْ ۖ فَإِن لَّمْ يَكُونَا رَجُلَيْنِ فَرَجُلٌ وَامْرَأَتَانِ مِمَّن تَرْضَوْنَ مِنَ الشُّهَدَاءِ أَن تَضِلَّ إِحْدَاهُمَا فَتُذَكِّرَ إِحْدَاهُمَا الْأُخْرَىٰ ۚ وَلَا يَأْبَ الشُّهَدَاءُ إِذَا مَا دُعُوا ۚ وَلَا تَسْأَمُوا أَن تَكْتُبُوهُ صَغِيرًا أَوْ كَبِيرًا إِلَىٰ أَجَلِهِ ۚ ذَٰلِكُمْ أَقْسَطُ عِندَ اللَّهِ وَأَقْوَمُ لِلشَّهَادَةِ وَأَدْنَىٰ أَلَّا تَرْتَابُوا ۖ إِلَّا أَن تَكُونَ تِجَارَةً حَاضِرَةً تُدِيرُونَهَا بَيْنَكُمْ فَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَلَّا تَكْتُبُوهَا ۗ وَأَشْهِدُوا إِذَا تَبَايَعْتُمْ ۚ وَلَا يُضَارَّ كَاتِبٌ وَلَا شَهِيدٌ ۚ وَإِن تَفْعَلُوا فَإِنَّهُ فُسُوقٌ بِكُمْ ۗ وَاتَّقُوا اللَّهَ ۖ وَيُعَلِّمُكُمُ اللَّهُ ۗ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ (282) Ey iman edenler! Belli bir vade ile karsılıklı borc alıs verisinde bulundugunuz vakit onu yazın. Hem aranızda dogruluguyla tanınmıs yazı bilen biri yazsın. Yazı bilen biri, Allah'ın, kendisine ogrettigi gibi yazmaktan kacınmasın da yazsın. Bir de hak kendi uzerinde olan adam soyleyip yazdırsın ve herbiri yazarken Rabbi olan Allah'dan korksun da haktan birsey eksiltmesin. Sayet borclu bir bunak veya kucuk bir cocuk veya soyleyip yazdıramıyacak durumda biri ise velisi dogrusunu soyleyip yazdırsın. Erkeklerinizden hazırda olan iki kisiyi sahit de yapın. Sayet iki tane erkek hazırda yoksa, o zaman dogruluguna guvendiginiz sahitlerden bir erkekle iki kadın ki, birisi unutunca, oburu hatırlatsın, sahitler de cagırıldıklarında kacınmasınlar; siz yazanlar da az olmus, cok olmus, onu vadesine kadar yazmaktan usanmayın. Bu, Allah katında adalete daha uygun oldugu gibi; hem sahitlik icin daha saglam, hem supheye dusmemeniz icin daha elverislidir. Meger ki, aranızda hemen devredeceginiz bir ticaret olsun, o zaman bunu yazmamanızda sizin icin bir sakınca yoktur. Alım satım yaptıgınız vakit de yine sahit tutun. Ayrıca ne yazan, ne de sahitlik eden bir zarar gormesin. Eger onlara zarar verirseniz, o iste mutlaka size dokunacak bir gunah olur. Ustelik Allah'dan korkun. Allah size ayrıntılarıyla ogretiyor ve Allah her seyi bilir |
۞ وَإِن كُنتُمْ عَلَىٰ سَفَرٍ وَلَمْ تَجِدُوا كَاتِبًا فَرِهَانٌ مَّقْبُوضَةٌ ۖ فَإِنْ أَمِنَ بَعْضُكُم بَعْضًا فَلْيُؤَدِّ الَّذِي اؤْتُمِنَ أَمَانَتَهُ وَلْيَتَّقِ اللَّهَ رَبَّهُ ۗ وَلَا تَكْتُمُوا الشَّهَادَةَ ۚ وَمَن يَكْتُمْهَا فَإِنَّهُ آثِمٌ قَلْبُهُ ۗ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌ (283) Sayet siz sefer uzere olur bir katip de bulamazsanız, o vakit alınmıs bir rehin belge yerine gecer. Yok eger birbirinize guveniyorsanız kendisine guvenilen adam Rabbi olan Allah'dan korksun da uzerindeki emaneti odesin. Bir de sahitliginizi inkar edip gizlemeyin, onu kim inkar ederse mutlaka onun kalbi vebal icindedir. Her ne yaparsanız Allah onu bilir |
لِّلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۗ وَإِن تُبْدُوا مَا فِي أَنفُسِكُمْ أَوْ تُخْفُوهُ يُحَاسِبْكُم بِهِ اللَّهُ ۖ فَيَغْفِرُ لِمَن يَشَاءُ وَيُعَذِّبُ مَن يَشَاءُ ۗ وَاللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ (284) Goklerde ne var, yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Siz icinizdekileri acıga vursanız da gizli tutsanız da Allah onunla sizi hesaba ceker. Sonra diledigini bagıslar, diledigine de azab eder. Allah her seye kadirdir |
آمَنَ الرَّسُولُ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْهِ مِن رَّبِّهِ وَالْمُؤْمِنُونَ ۚ كُلٌّ آمَنَ بِاللَّهِ وَمَلَائِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ لَا نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِّن رُّسُلِهِ ۚ وَقَالُوا سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا ۖ غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ (285) Peygamber, Rabbi'nden kendisine ne indirildiyse ona iman etti. Muminlerin de hepsi Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler. "Biz Allah'ın peygamberleri arasında ayırım yapmayız, duyduk ve itaat ettik. Ey Rabbimiz, bagıslamanı dileriz, donus ancak sanadır." dediler |
لَا يُكَلِّفُ اللَّهُ نَفْسًا إِلَّا وُسْعَهَا ۚ لَهَا مَا كَسَبَتْ وَعَلَيْهَا مَا اكْتَسَبَتْ ۗ رَبَّنَا لَا تُؤَاخِذْنَا إِن نَّسِينَا أَوْ أَخْطَأْنَا ۚ رَبَّنَا وَلَا تَحْمِلْ عَلَيْنَا إِصْرًا كَمَا حَمَلْتَهُ عَلَى الَّذِينَ مِن قَبْلِنَا ۚ رَبَّنَا وَلَا تُحَمِّلْنَا مَا لَا طَاقَةَ لَنَا بِهِ ۖ وَاعْفُ عَنَّا وَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا ۚ أَنتَ مَوْلَانَا فَانصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ (286) Allah hic kimseye gucunun yeteceginden baska yuk yuklemez. Herkesin kazandıgı hayır kendisine, yaptıgı kotulugun zararı yine kendisinedir. Ey Rabbimiz, eger unuttuk ya da yanıldıysak bizi tutup sorguya cekme! Ey Rabbimiz, bize bizden oncekilere yukledigin gibi agır yuk yukleme! Ey Rabbimiz, bize gucumuzun yetmeyecegi yuku de yukleme! Bagısla bizi, magfiret et bizi, rahmet et bize! Sensin bizim Mevlamız, kafir kavimlere karsı yardım et bize |